Sarıkamış 1. Olağan İlçe Kongresi
DEVA Partisi’nin çok değerli genel merkez kurul üyeleri,
Kars il teşkilatımızın ve Sarıkamış ilçe teşkilatımızın çok değerli
mensupları, değerli başkanlar,
Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili Sarıkamışlı gönüldaşlarımız,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın kıymetli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Sarıkamış ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.
Bu vesileyle Sarıkamış ilçe teşkilatımızda görev alan ve görev alacak tüm yol arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.
Değerli arkadaşlarım Türkiye’nin DEVAsı sizsiniz, gençlersiniz ve bu DEVA kadroları.
Değerli arkadaşlarım,
Sözlerimin hemen başında tam 107 sene önce burada, Sarıkamış’ta hayatını kaybeden, şehit düşen 78 bin askerimize huzurlarınızda rahmet diliyorum. Ve onlara biz minnettarız. Eğer bu güzel diyarlar, bu güzel topraklar şu anda bizim vatanımızsa biz bunları şehitlerimize borçluyuz,hepsini saygıyla, minnetle ve rahmetle anıyorum.
Değerli arkadaşlarım, DEVA Partisi yola çıktığı ilk günden beri siyasete yepyeni bir soluk kazandırdı. Ve geçtiğimiz hafta da yeni bir uygulamaya başladık. Parti programımızı biliyorsunuz, kuruluşumuzda da açıklamıştık ama hükûmet kurulduktan sonraki ilk 90 gün ve ilk 360 günde neler yapacağımızı bütün detaylarıyla açıklamaya başladık.
Bu çok önemli çünkü bunu daha önce Türkiye’de hiçbir siyasi parti yapmadı. Partiler genelde programlarını hazırlıyor, siyasi partiler kanunu
gereği. Bir genel çerçeve ortaya koyuyorlar ama bizim yaptığımız gibi seçimlerden sonra, hükûmet kurulduktan sonra hangi adımları atacaklarını detaylı bir şekilde ortaya koyan bir siyasi parti yok. Gerçekten çok önemli bir başlangıç yaptık.
Türkiye’nin kuru hamasetle kaybedecek tek bir gününün bile olmadığını çok iyi bildiğimiz için bu başlangıcı geçen hafta Adana’da gerçekleştirdik. Ve böylece tarımda kapsamlı bir eylem planını açıklamış olduk. İlk adımı bir bakıma toprağa attık.
Şimdi üzerinde çalıştığımız 20 kadar başlık var ve şu anda tamamlanan 400 kadar eylem var. Bu 20 başlığın her birisi için ayrı ayrı tanıtım programı yapacağız, lansman programı yapacağız. Ve tarımdan sonraki başlıklarımızı da vatandaşlarımızla, kamuoyuyla paylaşacağız. Bu alan oldukça geniş. Örneğin tarımla başladık ama esnaf ve KOBİ’lerimizle ilgili ayrı bir eylem planımız var. Yine sosyal destek, sosyal yardımlarla ayrı bir eylem planımız var. Eğitimle ilgili, sağlıkla ilgili, kültür-sanatla ilgili, dijital dönüşüm ve teknoloji ile ilgili eylem planlarımız var. Hukuk ve adaletle ilgili, yargı reformuyla ilgili eylem planlarımız var. Gerçekten çok kapsamlı bir çalışma. Yani hükûmet iş başına geldiği anda biz bütün bunların hazırlığını tamamlamış olacağız. Vatandaşlarımıza duyurmuş olacağız ve buna uygun da kadrolarımızı oluşturmuş olacağız. Ve değerli arkadaşlarım,bunların hepsi gerçekçi, somut, ince ince çalışılmış planlar. Ve her bir adımın bütçe yükü de hesaplanmış durumda bakın. Öyle bizde boşa atıp tutma yok. Her şey hesaplı, kitaplı, planlı programlı. Gerçekçi, tutarlı.
Biz ‘Günü gelince bakarız’ demiyoruz. Siyasetin eski yanlış alışkanlıklarına karşı çıkıyoruz. Çözüm için çalışıyoruz ve bu çalışmaları da vatandaşlarımızla paylaşıyoruz.
Değerli arkadaşlar gerçekten şu anda Türkiye’nin bu çok büyük bir ihtiyacı. Muhalefet partileri genelde problemleri ortaya koyuyor, sıkıntıları ortaya koyuyor. Ancak dikkat edin şöyle, çözüm üreten, çözüm öneren kim var? Hangi çözümü öneriyorlar? Neyi yapacaklar diye sorduğunuzda orada koskoca bir boşluk var. Siyasetin bir laf üretme kısmı var bir de iş üretme kısmı var. İşte değerli arkadaşlarım, DEVA Partisi siyasetin iş üretme kısmı. Biz önce çalışıyoruz. Hazırlıklarımızı yapıyoruz ve ayağı yere basan, sağlam, tutarlı, uygulanabilir politikaları, uygulanabilir eylem planlarını vatandaşlarımızla paylaşıyoruz. Bu gerçekten, dediğim gibi bizim çok çok önemli bir farkımız.
Peki, tarım eylem planımızla ilgili, içeriğe tabii giremem tek tek, 56 tane madde var. Bizim Adana’da yaptığımız lansman programının YouTube’da uzun bir, bir saatlik, bir buçuk saatlik bir görüntüsü var. Detaylarını merak edenler her zaman girip o sosyal medyadan, YouTube hesaplarımızdan izleyebilir. Benim ve Sektörel Politikalar Başkanımız Birol Aydemir Bey’in sunuşunu şöyle bir vakit bulduğunuzda akşam, sakin bir saatte izlemenizi
ben özellikle tavsiye ediyorum. Asıl tarımla ilgili bakışımızın detayları orada. Ama ben şöyle sizlerle kısa birkaç başlığı da paylaşmak istiyorum. Çünkü çiftçimiz çok dertli, hayvancılıkla uğraşan, üretimle uğraşan vatandaşlarımız çok sıkıntılı. Burada ne var? Hemen kısa zamandaatılabilecek adımlar var, eylem planımız içerisinde. Mesela biz diyoruz ki; ‘Çiftçimizin borçlarını en az 2 yıl faizsiz olarak öteleyeceğiz’ diyoruz. En az 2 yıl. İlk taksit, 2 yıl dolacak ondan sonra başlayacak. Ve bu arada da faiz işlemeyecek. Çiftçinin toprağına, traktörüne haciz uygulamasını kaldıracağız. Bazıları diyor ki; ‘Ya bankacılıkta bu olur tabii ki işte, rehin alırsın, haciz koyarsın.’ Öyle olmaz. Ben tam 11 yıl Ziraat Bankası’ndan sorumlu oldum. Bizim dönemimizde böyle bir şey yoktu. Ve tarımsal kredilerin ödeme oranı yüzde 99’du arkadaşlar. Çiftçimizin yüzde 99’u borcunu gününde ve tam ödüyordu. Bunu biz gerçekleştirdik, bunu yaptık. Genel ekonomik düzen sağlam olunca, yüzler gülünce, ekonominin çarkları dönünce zaten borç ödemek de kolaylaşıyor. Bizim çiftçimiz, dürüst, borcuna sağlam ama ülkenin genel imkânlarının, genel şartlarının iyi olması lazım ki borcunu ödeyebilsin. Biz Ziraat Bankası’nı yeniden çiftçinin bankası yapacağız. Çiftçimizin kullandığı mazotun ÖTV’sini, yani Özel Tüketim Vergisi’ni çiftçimize tekrar iade edeceğiz. Çiftçimizin kullandığı gübrenin maliyetinin yarısını, yani yüzde 50’sini, destek olarak çiftçimize vereceğiz.
Elektrik, özellikle kuyudan su çekilerek yapılan sulamada elektrik büyük maliyet tutuyor biliyorsunuz. Bazı bölgelerimizde. Çiftçimizin kullandığı elektriği, çiftçimize özel tarifeyle, daha uygun şartlarda daha ucuza sağlayacağız.
Tarım desteklerini, üretimin yapılacağı dönemin başında açıklayacağız. Yani daha ekim-dikim olmadan biz, hangi ürüne, devletin ne destek vereceğini baştan açıklayacağız ki, çiftçimiz ona göre hesabını kitabını yapabilsin. Karanlıkta yürümesin. Devletten ne alacağını, ekimi-dikimi yapmadan önce bilsin. Arkasından da destek ödemelerini aynı yıl içinde gerçekleştireceğiz. Şu anda biliyorsunuz bir yıl geriden geliyor destek ödemeleri.
Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız için, ki eylem planımızın içinde hayvancılıkla ilgili maddeler de var.
Et ve süt üreticilerine destek ödemelerini zamanında ve planlı bir şekilde yapacağız.
Yem bitkilerinin kullanılmasında maliyetin yüzde 50’sine varan destekler vereceğiz.
Terk edilen yaylaları yeniden üretime kazandıracağız.
Organize hayvancılık bölgelerini teşvik edeceğiz.
Flora zenginliğine sahip bölgelerde arıcılığa özel teşvik ve destek sağlayacağız.
Ve burada şimdi dediğim gibi fazla vaktinizi almayayım. Çok detaylar var. Bu detayları partimizin YouTube kanalından her zaman, istediğiniz zaman izleyebilirsiniz, dinleyebilirsiniz.
Biz ülkemizin tüm sorunlarının çözümü için çalışıyoruz ve bu çalışmalarımız da halkımızla sürekli paylaşıyoruz.
Çünkü biz milletimize karşı sorumluluğumuzu biliyoruz ve bunun doğal gerekliliğini yerine getiriyoruz.
Çünkü değerli arkadaşlarım, DEVA Partisi artık kadrolarıyla, programıyla, eylem planlarıyla emaneti teslim almaya geliyor, hazırlanıyor.
Değerli arkadaşlarım,
Dedim ya, kaybedecek tek bir saniyemiz bile yok.
İşte bu nedenle çok disiplinli bir şekilde çalışmak zorundayız.
Tarım ve hayvancılıkta özellikle sıkıntılar çok büyük. Burada salonda da eminim, Sarıkamış’ta olsun, Kars merkezde olsun, diğer ilçelerimizde olsun hayvancılıkla, tarımla uğraşan çok sayıda vatandaşımız var. Ve sadece size bakın dört kalemdeki maliyet artışlarını söyleyeceğim, dörtkalemde.
Bir yılda, son bir yıllık süre içerisinde üre gübresindeki fiyat artışı değerli arkadaşlar, tam yüzde 235. Yüzde 235.
Süt yeminde artış bir yılda yüzde 76,
Mazot fiyatında artış yüzde 32,
Saman, saman ya saman fiyatındaki artış yüzde 72.
Ve çiftçimizin borcu da şu an itibarıyla 150 milyarı, eski parayla 150 katrilyonu aşmış durumda.
Bakın sadece son bir seneyi anlatıyorum, bir senede gelen maliyet artışlarından bahsediyorum.
Şimdi, süt üreticisine bakıyoruz, zaten tarımda hangi ürün olursa olsun, hayvancılıkta hangi ürün olursa olsun, bu ürünleri büyük bir kısmı şu anda
zarar ediyor. Maliyetler arttı ama satış fiyatları maliyet kadar artmıyor, artamıyor. Çünkü bunu alacak vatandaşın satın alım gücü o kadar artmıyor. Devlet ne yapıyor? Emekliye, asgari ücretliye açıkladığı resmî enflasyon oranında zam veriyor. Emekli vatandaşlarımız da var bu salonda. Resmî enflasyon kaçsa resmî enflasyon kadar zam veriyor. Halbuki dışarıdaki gerçek enflasyon farklı. Hayat çok pahalı. En son TÜİK’in açıkladığı enflasyon ne kadar biliyor musunuz? Yüzde 16. Buna kim inanır ya? Yüzde 16. En son ay açıkladığı rakam bu. Bu şu ana kadar 50’den fazla ilimize gittim. Her ilde, tek tek esnafımıza girdim, çıktım. Herkese sordum. Esnafımıza sorduğumda, ‘Alıp sattığın malın fiyatı ne kadar arttı?’ diye sorduğumda ‘Yüzde 30’ diyen var, ‘40’ diyen var, ’50’ diye var. Hele ithal ürünse ‘yüzde 100’ diyen var, fazlasını söyleyen var. Şimdiye kadar böyle ‘Yüzde 10-15 enflasyon’ diye hiçbir esnafımızdan duymadım. Böyle bir şey yok. TÜİK bu rakamları nereden alır, nasıl yayınlar? Buna da akıl erdiremiyoruz doğrusu. Gerçekten devlet demek, güven demek. Devlet güvenilir olmalı, açıkladığı rakamlara insanlar güvenmeli. Bakın şu anda süt üreticilerimizin karşı karşıya kaldığı duruma bakıyoruz. Yem fiyatları arttı. Her türlü maliyet arttı. Ama sütün fiyatı şu anda 2 lira 80 kuruş. Daha da düşüktü eskiden biliyorsunuz. Fakat üreticilerimiz tabii daha yüksek fiyatlar istiyor. Haklı olarak ‘Benim maliyetim arttı’ diyor. ‘Bu 2 lira 80 kuruşla ben karşılayamıyorum maliyeti’ diyor. 4 liraya kadar gelen talepler var. Üreticilerimiz haklı. Ama sorunun kaynağı ne biliyor musunuz, sorunun kaynağı? Sorunun kaynağı değerli arkadaşlar, ülkemizin makroekonomik dengelerinin bozulmuş olması. Döviz kurunun artık bu hükûmet tarafından kontrol edilememesi. Biraz önce saydığım maliyet kalemleri var ya, bunların çoğu dövize bağlı kalemler, dövize. Gübre diyorsunuz, maliyet tamamen döviz. İlaç diyorsunuz, tamamen döviz. Motorin diyorsunuz, tamamen döviz. Ve döviz fiyatlarını, döviz kurunu kontrol edemeyince hükûmet, a’dan z’ye her şeye zam geliyor memlekette. Ama bu çok da çiftçimizi vuruyor, en çok da hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızı olumsuz etkiliyor. Peki, döviz kurunu niye kontrol edemiyorlar? Çünkü biliyorsunuz, Merkez Bankası artık bağımsız bir kurum değil. Merkez Bankası’na sürekli hükûmetin bilinçsiz müdahalesi var, sürekli. Bilmeyerek müdahale ediyorlar, bilmiyorlar. Bilinçsiz müdahale sonucunda da artık Merkez Bankası’nınenflasyonu da, döviz kurlarını da kontrol etme imkânı kalmadı maalesef. Bakın, 2018’in Haziran’ında bu ülkede bir seçim oldu değil mi? Ve ilk defa Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi uygulanmaya başlandı. 2018 Haziran’daki seçimle beraber Cumhurbaşkanı, bütün yetkiyi tek elinde topladı. Ve hemen seçimden sonra bir kabine kurdu. Akrabasını, yakın akrabasını da bakan olarak görevlendirdi. O gün bu gündür, yani taraflı, partili Cumhurbaşkanı göreve başlayıp akraba bakanı da görevlendirdikten sonra Merkez Bankası’nın tam 130 milyar dolarlık döviz rezervini cayır cayır satarak şu anda eksi 60 milyar dolara indirdiler. Eksi 60. Merkez Bankası’nın kasalarında 90 milyar dolar civarında döviz ve altın görünüyor ama o döviz ve altın dışarıdan borç alınmış döviz ve altın. Hatta dışarıdan alınanın da 60 milyar dolarlığı da satılmış, onun için eksi 60’a düşümüş durumda. Yani Merkez Bankası’nın şu anda piyasaya tam 150 milyar dolar
borcu var. Bunun karşılığında da elinde sadece 90 milyarlık bir döviz ve altın varlığı var. Bir ülkenin Merkez Bankası bu hâle düşürülür mü ya? Yazık, günah değil mi? E sizin tabii döviz rezerviniz kalmayınca, eksiye düşünce döviz kurlarını kontrol edebilecek herhangi bir güç elinizdekalmıyor. Ve sonunda da işte sürekli kur krizleriyle yaşayan bir ülke hâline geldik. 2018’in Haziran’ından bu yana tam 3 kere ciddi kur krizi yaşadık. Hani diyordu ya Cumhurbaşkanı: ‘Yetkinin hepsini bana verin, faiz de nasıl düşermiş, enflasyon da nasıl düşermiş, ben göstereceğim’ diyordu değil mi? Ne oldu? Tam 3 yıl oldu, 3. 3 yıldır bu faiz niye düşmüyor, bu enflasyon niye düşmüyor, bu kur niye artıyor? Bütün yetki Sayın Erdoğan’ın elinde şu an. Bütün yetki elinde. Ve şu anda Merkez Bankası’nın faizi yüzde 19 arkadaşlar, yüzde 19. Bu Avrupa’nın en yüksek faizi, dünyanın en yüksek 7. faizi. Dünya’da 7. sıradayız. Hani ne oldu faizle mücadele? Niye inmiyor, niye düşürmüyor faizi? Merkez Bankası şu anda emrinde değil mi? Merkez Bankası Başkanı kaç kere değişti? Son 2 yılda şu anda dördüncü Merkez Bankası Başkanı. Daha öncekilere ne diyordu? ‘Laf dinlemiyordu’ diyor, ‘Aldık görevden.’ İşte laf dinleyeni getirdin. O zaman söyle hemen indirsin faizi. Niye yapamıyorsun, niye indiremiyorsun? Ne diyordu? ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ diyordu değil mi? ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç.’ ‘Yani yüksek faiz sebep, yüksek enflasyon sonuçtur’ diyor değil mi? Yıllardır bunu söylüyordu. Madem yüksek faiz sebep, yüksek enflasyon sonuç. Bu yüksek faizi indir, enflasyon da insin. Eğer tezin doğruysa yıllardır, yıllardır. Merkez Bankası’na dayattığın tez eğer doğruysa hemen talimat ver, faizi indirsin Merkez Bankası, enflasyon da düşsün. Niye yapmıyor, niye yapamıyor? Çünkü değerli arkadaşlarım, bilmiyor. Bilmiyor. Eskiden etrafında işi bilen insan çoktu. Dürüst ve işin ehli insanlar çoktu. Zaten Türkiye hangi alanda başarılı oldu ise şu geçtiğimiz 20 yılda o alanlardaki az sayıda düzgün ve işi bilen insanlar sayesinde başarılı oldu.
Türkiye bir dönem Avrupa Birliği sürecinde çok başarılıydı. E Avrupa Birliği işini bilen ve gerçekten Türkiye’yi Avrupa Birliği standartlarına yükseltmeyi hedef edinmiş bir kadro, o başarıyı elde etti. Türkiye bir zamanlar dış politikada da çok başarılıydı değil mi, dış politikada? Saygın ülkeydik, itibarlı ülkeydik. Çünkü o dönemde dış işlerinden anlayan, uluslararası siyaseti bilen, uluslararası ilişkiler uzmanı, düzgün ve işin ehli insanlar iş başındaydı. Bu arkadaşınız, hem Avrupa Birliği Bakanlığı yaptı hem Dışişleri Bakanlığı yaptı. Ve o dönem biz sağlam kadrolarla çalıştık. Birülkenin Başbakanı ya da Cumhurbaşkanı, her şeyden anlaması şart değil. Her şeyi bilmesi de şart değil ama bilmediğini bilmesi lazım. Bilmediğini bilmesi lazım. ‘Ya ben bu işten çok anlamıyorum, demek ki bilenlere emanet edeyim. Ha başka bilenlere de onları kontrol ettireyim’ diyeyönetmesi lazım, bilmediği alanlarda. Ama Sayın Erdoğan ne diyor? ‘Benim alanım ekonomi’ diyor, ‘Ben ekonomistim’ diyor. Daha geçen hafta TRT’de ‘Benim alanım bu’ diyor. Madem alanı bu düzeltsin ekonomiyi, niye yapamıyor? 3 yıl oldu, 3.3 yıldır bütün yetkiyi kendi elinde topladı. Tek imzayla yapamayacağı bir şey yok şu anda Türkiye’de. Bilmiyor ama
bilmediğinin de farkında değil. Bilmediğini bilmiyor. Sorun da tam özünde bu var.
Değerli arkadaşlar, maalesef şu anda her alanı tamamen eline, yüzüne bulaştırmış, kötü bir yönetimle karşı karşıyayız.
Bakın, ekonomimiz bir süredir içinde bulunduğu bu krizden çıkamıyor. Bataklığın içinde şu an ülke.
Ekonominin içine düştüğü durumu, makyajlı veriler yayınlayarak algı yönetiminin bir parçası haline getirilen TÜİK bile artık gizleyemiyor. TÜİK geçen hafta işsizlik rakamlarını açıkladı. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Çalışabilir durumda olan yaklaşık her üç vatandaşımızdan birisi şu andaişsiz, bakın. Atıl iş gücü diyoruz biz buna atıl iş gücü. İş arıyor, bulamıyor ya da iş aramaktan vazgeçmiş artık iş aramıyor. Buna atıl iş gücü diyoruz. Özellikle kadınlarda atıl iş gücü oranı çok çok yükseldi. Genç işsizlik oranı, yakın tarihimizin en yüksek seviyesinde şu anda. TÜİK, istatistik tutmaya başladığı günden bu yana, gençlerdeki işsizlik bu ülkede hiçbir zaman bu kadar yüksek olmamıştı. Rekor seviyede şu anda. O da TÜİK’in makyajlanmış rakamları ha. Yani rakamlara bakıp da çok da güvenmemek lazım. Daha bunlar makyajlı rakamlar. Gerçek muhtemelen daha kötü. Enflasyonda da daha kötü, işsizlikte de muhtemelen daha kötü. Hatırlasınız değerli arkadaşlarım, bakın ben ve arkadaşlarım biliyorsunuz, bir 2002 ve 2007 döneminde ekonominin başında durduk. O dönem Türkiye’nin ekonomisinin hızla büyüdüğü bir dönem oldu, enflasyonun hızla düştüğü bir dönem oldu. 2 yılda, 2 yılda 34 yıldır iki haneli, üç haneli giden enflasyonu biz aldık, 2004 sonunda tek haneye indirdik. Şu andaki hükûmetin enflasyonu tek haneye indirmesi bir hayal, yapamazlar. Çünkü bilmiyorlar. 2002’nin sonunda işe başladık. Ekibimizi kurduk, 2 yılda tek haneye düşürdük ve altı sıfır attık. Yaşı müsait olanlar hatırlar, en küçük para birimimiz bir milyon idi. 1 yanında altı tane sıfır vardı. En küçük para banknot oydu. O altı sıfırı attık. Parayı yükünden kurtardık. Bunu 2 yılda yaptık. Arkasından 3 bin 500 dolarlık millî geliri aldık, 12 bin 500 dolara çıkarttık, 12 bin 500 dolar. Şu anda geçen seneyi 8 bin 600 ile kapattık, biliyor musunuz? O 12 bin 500 dolara çıktığımız yıl, 2023 hedefi koyduk; 25 bin dolar. Dedik ki; 3 bin 500 dolardan alıp biz bunu 12 bin 500 dolara çıkarttıysak 12 bin 500 dolardan 25 bin dolara 10 yılda çıkartmada ne var ki? ‘Bunu bir yaparız’ dedik. ‘Türkiye bunu başarır’ dedik ve 25 bin dolarlık hedef koyduk. Şu andaki hükûmetin 2023 hedefi ne biliyor musunuz? 10 bin dolar, 10 bin. Ta 2023 için hedefleri 10 bin. Ve bunun sebebi arkadaşlarım, sadece ve sadece kötü yönetim, başka bir şey değil. Kötü yönetim, iş bilmeme, bilenlerle çalışmama ve tabii ki yolsuzluklar. Havuzun dibi delik. Ne su koysan akıyor gidiyor, havuz su tutmuyor. İsraf. Ne diyordu Sayın Erdoğan? ‘İtibardan tasarruf olmaz.’ ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyordu. Yani ne diyordu? ‘Ben saraya da para harcarım, sekiz tane devlet uçağına da binerim, yüz arabalık konvoylarda gezerim. Bu itibar meselesidir’ diyordu değil mi? E ne oldu? İsraf, israf, israf. Arkasından da yolsuzluk. Memleket işte bu hale düştü. Şimdi, 3Y ile başladı AK Parti
biliyor musunuz, 3Y. Ben kurucularından birisiydim. 3Y ne diyorduk? Yoksullukla mücadele, yolsuzluk mücadele ve yasaklarla mücadele ediyorduk. 3Y. Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar. AK Parti 3Y ile başladı ama şu anda Sayın Erdoğan ve ekibi öyle bir hâle getirdi ki ülkeyi, o 3Y ilebaşlayan parti herhalde 3Y ile gidecek gibi görünüyor. Şu anda geldiğimiz durum o. Yasaklar var, herkes korkuyor ya. Şu Sarıkamış’ta şu esnafı şöyle bir gezin dolaşın, insanlar korkuyor. Konuşmaktan korkuyor, ‘Ya konuşursam başıma bir iş mi gelir?’ diye. Siyasi tercihlerini ifade etmekten korkuyorlar. Gençler sosyal medyada paylaşım yapmaktan korkuyorlar. Yapılmış paylaşımları like’lamak var şöyle biliyorsunuz, şöyle ‘sevdim bunu, beğendim’ diye dokunmak var, onu yapmaya korkuyorlar gençlerimiz. Meslek örgütleri sus pus, sivil toplum kuruluşları suskun.Baskıyla ve korkuyla yönetilen bir ülke hâline geldi Türkiye, yazık. Bizim insanımız bunu hak etmiyor. Yasakların maalesef geldiği nokta malum. Yoksulluk diz boyu. Bu ülkede artık yoksulluk intiharları var bakın, biz böyle bir şey bilmezdik, duymazdık. Yani yoksulluktan canına kıyma diye bir kültürümüz yok bizim, böyle bir şey yok. Bizim kültürümüzde sabır var, gelecek ümidi var. Ama maalesef bu hükûmet, şu anda Türkiye’ye bunu da yaşatıyor. Ümidini kaybetmiş insanlar, gerçekten çaresizlikten kendi canına kıyabiliyor bu ülkede. Ve RTÜK yayın yasağı getirdi biliyorsunuz, RTÜK. Dedi ki ‘Televizyonlar bu yoksulluk intiharlarını yayınlayamaz dedi, halkın moralini bozuyor’ dedi. Halkın moralini bozan televizyon değil, halkın moralini bozan sizsiniz ya, hükûmetin kendisi. Siz bu hale getirdiniz bu ülkeyi. Bütün yetkiyi tek elde topladım dediniz, tamam. Ama bu aynı zamanda tek sorumluluğu da beraberinde getirir. Ve tek hesap vermemakamı olmayı da beraberinde getirir. ‘Ben bütün yetkiyi üzerimde toplayayım ama sorumluluğu şuna buna atayım.’ Öyle bir şey yok. ‘Bütün yetkiyi elimde toplayayım ama hesap falan da vermem, kimse kusura bakmasın.’ Geçen ne diyor? ‘Merkez Bankası’nın rezervinin ne olduğusorulur mu ya’ diyor. Tabii sorulur. Biz onu damla damla biriktirdik. Bu milletin ihracatçısının alın teriydi o. Tarım üretimi yapıp, ihracatımız fazlaydı eskiden biliyorsunuz. Bugün üretip de ihraç eden çiftçimizin alın teriydi o. Turizm sektöründe çalışan garsonumuzun, aşçımızın, odalarıtemizleyen işçilerimizin alın teriydi o dövizler. 27 milyar dolardan aldık döviz rezervini Merkez Bankası’nın, 136 milyar dolara çıkarttık. Yılların emeğidir o. 2 yılda ya 2 yılda çarçur ettiler. İnanın içimiz cız ediyor, yazıktır günahtır bu ülkeye.
Gerçekten değerli arkadaşlarım, ülkemizi böyle bir baskı ortamına sokan bu kötü yönetim yüzünden gençlerimiz ne diyor biliyor musunuz? ‘Nefes alamıyoruz’ diyorlar. ‘Boğulma hissi yaşıyoruz’ diyorlar. Ve gençlerimiz bakın ilçelerden şehirlere, küçük şehirlerden büyük şehirlere, büyük şehirlerden de başka ülkelere göç ediyor.
Yolda gelirken Değerli İlçe Başkanımız ile konuşuyoruz. ‘Ya Sarıkamış’ın nüfusu azaldı son dönemde’ dedi. Niye? Çünkü gençler durmak istemiyor. Gençler ne yapıyor? ‘Ya bir biraz daha büyük şehre gitsem’ büyük şehre gitmekle yetinmiyor, ‘Başka bir ülkeye gitsem.’ Şu anda bu ülkenin
gençleri, kendi geleceklerinin hayalini kendi memleketlerinde kurmuyor. Fırsat bulan kaçmak istiyor. Kendi vatandaşlarının kaçmak istediği bir ülke hâline getirdiler burayı yazıktır, günahtır.
İşte değerli arkadaşlarım o yüzden; ülkemizin hızlıca toparlanmaya ihtiyacı var. Yani Türkiye’nin gerçekten demokrasiye ihtiyacı var, atılıma ihtiyacı var, DEVA’ya ihtiyacı var.
Ülkemizin bir an önce sağlam bir hukuk zeminine kavuşmasını, hak ve özgürlükleri dolayısıyla tüm insan haklarını, temel hak ve özgürlükleri doyasıya yaşamasını ve ardından “DEVA ekonomisi” ile büyümesini hedefliyoruz.
DEVA ekonomisini şöyle kısaca bir tanımlamam gerekiyor.
Tutarlı, öngörülebilir, ortak akla dayanan, şeffaf ve hesap verebilir politikalarla ülkemizi hak ettiği zenginliğe kavuşturmaktır DEVA ekonomisi.
DEVA ekonomisi bu ülkedeki herkesin insan onuruna yaraşır iş, gelir ve refah içinde olması demektir.
DEVA ekonomisi, bu ülkenin insanlarının yatağa aç gitmediği, yarınlarından endişe etmediği bir refah seviyesidir.
DEVA ekonomisi çiftçinin, esnafın, yatırımcının, işçinin yüzünün güldüğü bir ülkedir.
DEVA ekonomisi gençlerin yarınlara korkuyla bakmayacağı, umudunu yitirmediği, mutlu günler hayal edeceği bir ülkedir, DEVA ekonomisi.
İşte biz değerli arkadaşlarım, umudunu asla yitirmeyenlerin partisi olarak diyoruz ki;
Bu milletin daha fazla fakirleşmesine müsaade etmeyeceğiz. İşsizliği hızla gerileteceğiz. Umutsuzluğu bitireceğiz.
Aileleri kara kara düşünmekten kurtaracağız.
Gençler yarınlarına endişeyle değil, heyecanla, ümitle bakacak.
Gençlerimiz kendi ayakları üzerinde duracaklar. Ailelerine muhtaç bir şekilde yaşamayacak.
Halkının geçim sıkıntısını bilen, dürüst ve işin ehli olan kadrolarla sorunları çözeceğiz. Ve bu ülkeyi, doğasını, yeşilini, mavisini, toprağını, suyunu değerli arkadaşlarım koruyacağız. Her bir damla suyun kıymetini bileceğiz.
Bakın Sarıkamış’taki orman alanları, son dönemde hektar olarak aşağı yukarı üçte birine düşmüş durumda. Ham madde fiyatları arttıkça, ağacın metreküp fiyatı arttıkça kesmek çok cazip hâle geliyor. Bazen düzenli, fazla verilen izinlerle oluyor bu kesim bazen de kaçak oluyor. Amagerçekten çok yazık. Bununla ilgili çok ciddi tedbirler gerekiyor. Tek bir fidanımızın kıymetini bilmemiz gerekiyor. Ve burada nesiller arası adalet, bakın çok önemli bir kavramdır. Nesiller arası adalet. Bu ne demek? ‘Ya bugün bize lâzım, keselim, kullanalım, yarın ne olursa olsun’ ya da ‘Bugün arıtma tesislerine para harcamayalım, çok para kazanalım, fabrikaların, tesislerin atık sularını, kirli atıklarını denize, nehre, göle bırakalım, çünkü arıtma tesis pahalı, buradan çok para kazanalım.’ İyi de oradan çok para kazanalım deyince gelecek nesillere daha yaşanılmaz bir çevre bırakıyorsunuz. Yani bu büyümede ve çevre meselelerinde nesiller arası adalet çok çok önemli. Bakın ben dünyada yaklaşık yüz kadar ülkeye gittim. Kars, Ardahan bu yöremiz, inanın bu cennet vatanın kıymetini bilmemiz lazım. Böyle güzellik dünyada çok az. Ama içinde çok yaşayınca bazen insan yakınındaki güzelliğin farkına varmayabiliyor. Ya da ekonomik gerekçeler, rant bazen insana yanlışlar yaptırabiliyor. Çok çok dikkatli olmamız gerekiyor. Bu ülkenin her bir damla suyunun kıymetini bilmemiz gerekiyor, her bir fidanın, ağacın kıymetini bilmemiz gerekiyor. Nehirlerinin, göllerinin, denizlerinin kıymetini bilmemiz gerekiyor. Allah korusun bakın, kıymet bilmezsek bu yarın başka bir noktaya gider. Bu vatan kolayına bizim olmadı. Çok mücadele verildi. Bu vatanda biz kendi bayrağımızı, kendi cumhuriyetimizi, kendi bağımsızlığımızı oluşturabilmek için çok büyük mücadele verdik. Yüz binlerce şehitler verdik. İşte Sarıkamış belki de bunun en acı hatıralarından birisiyle hâlâ, hâlâ o gün 107 sene olmuş, hâlâ o günün acı hatırasıyla yaşıyor. Dolayısıyla kıymetini bilmemiz lazım. Ama sadece egemenlik yeterli değil. Egemen olduğumuz toprakları da gözümüz gibi sahip çıkmak, korumak, temiz tutmak ve yaşanabilir bir vatanı çocuklarımıza, torunlarımıza bırakmak en önemli işimiz. Bizim biliyorsunuz Doğa Hakları ve Çevre Politikaları birimimiz var. Bu birimimiz her il ve ilçemizde ayrıca temsil ediliyor. Ve en ücra köşede dahi bir doğa hakkı ihlali olduğunda, bir çevre sorunu olduğunda da bu Genel Merkezimize, o ilçemizden bu bilgiler geliyor. Bunu da çok önemsiyoruz. Tabii şu anda hâlâ her ilçede yokuz, yani bugün itibarıyla 640 ilçede bizim ilçe başkanımız var, Türkiye 973 ilçe var. Bu ilçe başkanlıklarının bazılarında da yönetim oluşmadığı için sorumluluk verilmiş arkadaşlarımız bazı ilçelerimizde yok. Ama hızla örgütleniyoruz ve inşallah her bir ilçemizde doğa hakları ve çevreden sorumlu bir arkadaşımız, o ilçemizde ne var ne yoksa ciddi bir sorun olduğunda hemen Genel Merkeze raporlayacak ki biz bunu ülke genelinde mesele yapalım. Ülke genelinde bunu duyuralım. Ve toprağımızın, vatanımızın, yeşilimizin, mavimizin korunması için büyük bir gayret içerisinde, büyük bir hassasiyet içerisinde olalım.
Değerli arkadaşlarım kimsenin şüphesi olmasın. Biz önce ülkemizde güveni tesis edeceğiz, güven. Devlete güven, geleceğe güven. Ardından topyekûn zenginleşeceğiz.
DEVA iktidarında bu verimli topraklarda, işsizlik değil, yoksulluk değil, açlık değil,
Bereket akacak. Bolluk akacak. Refah akacak.
Bizler il il, ilçe ilçe gezip, hep beraber hakikatin sesi olacağız. Teşkilatlarımızın en önemli görevleri bu bakın. İl il, ilçe ilçe gezip hakikati vatandaşlarımızla paylaşmak. Ve bu milletin aklıyla, onuruyla, gururuyla alay eden zihniyeti de gittiğimiz her yerde milletimize anlatacağız. Bir propaganda aygıtı var ellerinde, bir algı oluşturarak ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar. Gerçeklerden kopmuş bir algıyla yönetmeye çalışıyorlar. Dünyanın parasını harcıyorlar bu işe. Binlerce insan istihdam ediyorlar sırf gerçekten kopuk bir algıyı devletin televizyon kanallarıyla ya da hükûmetinkontrol ettiği televizyon kanallarıyla ve gazetelerle bu millete anlatmaya çalışarak.
Biz milletimize kulak vereceğiz. Toplumun gerçek gündeminden asla sapmayacağız.
DEVA Partisi olarak bu ülkenin tek umudu olduğumuz bilinciyle çalışıyoruz, çalışmaya hep beraber devam edeceğiz.
Ve değerli arkadaşlarım DEVA Partisi; kadınlarla, gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;
Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız.
Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara asla ayırmayacağız. Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var, Sarıkamış’ın DEVA’sı var ve biz hazırız. Hepinize çok çok teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.