Genel Başkanımız Ali Babacan'ın Konuşmaları

28 Mayıs 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Seçim Sonrası Açıklama


28 Mayıs
Seçim Sonrası Açıklama


Kıymetli yol arkadaşlarım,

Ekranları başından ve sosyal medya hesaplarından bizleri izleyen değerli vatandaşlarım,

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

*****

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tur oylaması tamamlandı.

Sonuçların ülkemiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Bu seçimlerde sandıklarda görevli olan bütün sandık üyelerine, müşahitlere, sandık güvenliğiyle ilgili çalışma yapan bütün sivil inisiyatif kuruluşlarına, ilçe seçim kurullarımıza, il seçim kurullarımıza ve YSK’ya bu 28 Mayıs seçimlerinin şeffaf bir şekilde ve düzenli bir şekilde yapılmış olması sebebiyle özellikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Türkiye artık demokraside belli bir olgunluk seviyesini yakalamış durumda ama tedbirin alınması sandık güvenliğiyle ilgili bir yandan sivil inisiyatifin bir yandan da siyasi partilerin tedbir alması çok önemli bir caydırıcı etken aynı zamanda.

Dolayısıyla nispeten sakin geçen nispeten sükûnet içinde geçen bu seçimin ülkemiz için milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Vatandaşlarımızın %52’si, bu seçimlerde Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2. turunda, tercihini Sayın Erdoğan’dan yana kullanmıştır.

Kendisini tebrik ediyorum.

Kendisine çağrım, vatandaşlarımızın verdiği bu yetkiyi; adalet, liyakat ve istişare ilkelerinden sapmadan kullanmasıdır.

Erdoğan’ı destekleyen vatandaşlarımızın siyasete ve siyasetçilere verdiği mesaja saygı duyduğumuzu da ifade etmek isterim.

Bu mesajı iyi tahlil edeceğiz ve üstümüze düşen sorumluluğun farkında olacağız.

Vatandaşlarımız bu seçimlerde, DEVA Partisi’ne “demokratik denetim” yapma görevini vermiştir. Bu görevi en iyi şekilde yapmaya devam edeceğiz.

DEVA partisi, genel merkez kurullarıyla, TBMM çatısı altındaki temsiliyle ve geniş teşkilat yapısıyla hem “yanlışlara” işaret etmeye devam edecek, hem de “doğrular” konusundaki çalışmalarını, tavsiyelerini kamuoyu ile paylaşmaya devam edecektir.

Aynı zamanda partimiz yoğun bir şekilde derhal yarından itibaren yerel seçimler için de çalışmaya başlayacaktır.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Bu seçimlerde yer yer sandık başlarında, ülkemize yakışmayan, toplumsal barışımıza hizmet etmeyen görüntüler de gördük.

Ancak sorun şu ki seçimlere doğru giden propaganda döneminde de, her türlü haksızlığı, hukuksuzluğu da yaşamıştık.

Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmanın yetkilerini ve imkanlarını fiilen kullanırken, aynı zamanda aday oldu.

Kampanyasında montaj videolar vardı; iftiralar, yalanlar vardı; hakaretler, karalamalar vardı.

Kamu malını, kamu imkanlarını kendi seçim kampanyasında kullandı.

Devletin, milletin sahip olduğu basın yayın organlarını neredeyse tamamen kendisine tahsis etti. Tek bir partiye tahsis etti. Kamu kurumlarını seçime alet etti.

Bakanlar, milletvekili adayı olduklarında görevlerinden ayrılmadılar. Bakan olmanın verdiği yetkileri ve imkanlarını da sonuna kadar seçim kampanyasında alabildiğine kullandılar.

Kısacası, seçimi kazanmak uğruna “kul hakkına” girdiler.

Bunu vatandaşlarımızın değerlendirmesine ve vicdanına bırakıyorum.

*****

Değerli vatandaşlarım,

14 Mayıs’ta, hem de 28 Mayıs’ta kullanılan hiçbir oy zayi değildir.

Umutsuzluğa, karamsarlığa asla yer yok.

Bizler, bir sonraki seçim takvimi başlayana kadar ortadan kaybolup, son anda meydana çıkanlardan değiliz.

Biz buradayız. Sapasağlam ayaktayız.

Elbette ki, bu seçim sonuçlarından bizim de kendi payımıza çıkaracağımız dersler olacaktır.

Partimizin yetkili kurullarıyla beraber seçim sonuçlarıyla ilgili kapsamlı değerlendirmeleri de önümüzdeki günlerde yapacağız.

Ancak biz, bu seçim sonuçlarına bakıp, kavgacı, popülist, anlık politikalar peşine düşmeyeceğiz.

Biz hiçbir zaman uzlaşıdan, istişareden, ortak akıldan, birlikte çalışma kültüründen vazgeçmeyeceğiz.

Doğru yoldan sapmayacağız.

Biz, bu demokrasi yolculuğuna çıktığımızda, Ferhat’ın dağları delmesi kadar zor ve uzun bir işimiz olduğunun gayet iyi biliyorduk.

Tam demokrasiye olan sevdamızdan asla vazgeçmeyeceğiz.

Hiçbir güçlük bizi yıldıramayacak.

Partimiz, tam demokrasinin “mihenk taşı” olmaya devam edecek.

Demokrasi için, adalet için, hukukun üstünlüğü için, hak ve özgürlükler için başlattığımız bu mücadeleyi sonuna kadar kararlılıkla sürdüreceğiz.

Korkmayacağız, yılmayacağız.

İdeallerimizden asla vazgeçmeyeceğiz.

DEVA Partisi, kurulduğu ilk günden bu yana, nasıl ki hem sorunları tespit edip hem de eylem planlarıyla çözüm önerilerini net ve somut şekilde ilan ettiyse, yine aynı şekilde çalışacak.

DEVA Partisi, kurulduğu günden bu yana, nasıl ki ülkemizin her köşesinde vatandaşlarımızı dinlediyse, onların derdini sahiplenip mücadele ettiyse, yine mücadeleye devam edecek.

Umutsuzluğa yer yok.

Biz buradayız. Dimdik ayaktayız.

*****

Buradan gecesini gündüzüne katarak çalışan teşkilat mensuplarımıza da özellikle teşekkür etmek istiyorum.

9 Mart 2020 günü DEVA Partisi’ni kurarken büyük bir iş yaptığımızı ve bunun çok önemli bir siyasi hareket olacağını biliyordum.

Gücümüze güç kattınız. Sağ olun var olun.

İyi ki varsınız, iyi ki ailemsiniz.

*****

Ve sevgili vatandaşlarım,

Sayın Erdoğan ve irili ufaklı ortakları; bu ülkeyi maalesef yönetemeyecek.

Çünkü işi bilen, çalışkan, hakperest, dürüst kadroları kalmadı artık.

Üzülerek söylüyorum her alanda sadece ve sadece kötüye gidişin devamını göreceğiz.

Ancak biz buradayız. Her yanlışa dur diyecek kadar güçlüyüz.

Yanlışlarını sürekli anlatacağız.

Doğrular konusunda da sürekli tavsiyelerimizi önerilerimizi ortaya koyacağız.

Aylardır bu ülkenin %48’ine terörist diyenlere karşı, bu ülkenin vatansever ve onurlu yurttaşlarının hakkını savunacak insanlar bizleriz.

Aylardır bu ülkenin %48’inin kalbini kıranlara karşı, toplumsal barışımızı inşa edecek insanlar da bizleriz.

Tüm bu seçim sürecini, adeta savaşa çevirip, bu ülkenin %48’ini düşman ilan edenlere karşı tüm sokakları huzurla dolduracak insanlar bizleriz.

O balkon konuşması yapan Erdoğan’a ne oldu?

Bugün seçim sonuçlarından sonra İstanbul'daki ilk yaptığı konuşmayı dinlediniz mi?

Bir zamanların seçim kazandıktan sonra 'ben bütün ülkenin başbakanıyım cumhurbaşkanıyım' diyen Erdoğan seçimlerden sonraki ilk açıklamasında vatandaşlarımızın tam %48'inin desteğini alan rakibini Sayın Kılıçdaroğlu'nu yuhlattı.

Değişti arkadaşlar değişti çok değişti.

Ve üzülerek söylüyorum bunu daha çok göreceğiz.

Önümüzdeki her hafta her ay daha çok göreceğiz.

Onun için söylüyorum ülkemiz iyiye gitmeyecek. Üzülerek söylüyorum ama gerçeği de tespit etmek zorundayız.

*****

Değerli dostlarım;

Bakın demokrasi bir müsabaka değildir.

Birinin kazandığı, diğerinin kaybettiği; birinin galip, diğerinin mağlup olduğu bir yarış değildir.

Sayın Kılıçdaroğlu’na oy veren dostlarım; mağlup değiliz.

Biz, her birimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit ve onurlu vatandaşlarıyız.

Vicdanınız rahat olsun, tarihin doğru tarafında yer aldık hep beraber. Hakça mücadele ettik hakça.

Mücadeleye de devam edeceğiz.

Çünkü haklıyız. Haklı olmanın verdiği güçle mücadeleye devam edeceğiz.

Çünkü demokrasi değerli arkadaşlarım, sadece seçimden seçime oy kullanmaktan ibaret bir sistem değildir.

Demokrasi; muhalefet partileriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, özgür basınla; her daim denetleme, denge ve kontrol çabasıdır aynı zamanda.

Hep söylediğim gibi: Demokrasi emek ister. Demokrasi sabır ister.

Demokrasi özen ister.

Çok çalışacağız. Daha da çok çalışacağız.

Erdoğan şunu diyemez, ‘ben vatandaşlarımızın oyunun %52'sini cebime koydum %48'inden banane’ diyemez.

Ümit ediyorum ki Ankara'ya gelince yapacağı konuşmada bunları düzeltir.

O içindeki fevri hisleri bastırıp o eski balkon konuşmalarını ümit ederim onlardan birini Ankara'da hiç olmazsa yapar.

Bakın seçim sonucu değerli arkadaşlar öyle olmuş böyle olmuş asıl biz Türkiye’yi kazanmak için çalışıyoruz, Türkiye’yi kazanmak için de yolumuza devam edeceğiz.

*****

Unutmayın;

“Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın… Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.”

Tekrar hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Bu 2023 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçim sonuçlarının ülkemiz için milletimiz için hayırlı gelişmelere vesile olmasını gönülden temenni ediyorum.

Ve bütün vatandaşlarımıza buradan tekrar bu demokratik olgunluk ve seçimlerin sükûnet içerisinde geçmiş olması sebebiyle tekrar teşekkürlerimi şükranlarımı iletiyorum.

Var olun sağ olun diyorum.

19 Mayıs 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 28 Mayıs 2.Tur Seçimine İlişkin Açıklama "Sefalet mi zenginlik mi?"

Ali Babacan’ın 28 Mayıs 2.Tur Seçimine İlişkin Açıklama "Sefalet mi zenginlik mi?"


Değerli vatandaşlarım,

Çok üzgünüm, ama aynı zamanda çok kızgınım.

Türkiye’ye yazık oluyor. Ülkemizin güzel insanlarına yazık oluyor.

Son yıllarda “Ekonomi düzelir mi? Sizce nasıl olacak?” diye bana soranlara, içim acıyarak hep dedim ki; “Maalesef, iyiye gitmeyecek”.

Soranlara dedim ki; “Hukuk olmadan, eğitim olmadan ekonomi olmaz!”

Dedim ki, “Ekonomide kötü kararların, sonucu da kötü olur.”

Bunu her zaman bilgi ve tecrübeye dayanarak söyledim.

Bugünkü iktidarın ekonomide yaptığı geçici pansumanların hiçbirisinin çözüm olmadığını, hatta yarayı derinleştirdiğini söyledim.

“Haklı çıktım” diyemeyeceğim, çünkü haklı olduğumu zaten herkes biliyordu.

Hükümetin baskı altında tutmaya çalıştığı Dolar son 5 yılda 4 katına çıktı.

TÜİK’in düşük göstermeye çalıştığı enflasyon bile, son 5 yılda fiyatların tam 4 katına çıktığını gösteriyor.

Merkez Bankası’nın dolu kasası boşaldı, üstüne 75 milyar dolar da borca battı Merkez Bankası.

Cumhurbaşkanı ülke ülke gezip borç para aradı bu memlekette.

Bu iktidar ekonomimizi gerçekten mahvetti. Perişan etti.

*****

Kıymetli vatandaşlarım,

28 Mayıs’ta yeniden sandığa gidiyoruz.

Erdoğan’ın son beş yıldır yaptıklarını bilerek, sizlere önümüzdeki tehlikeyi anlatmak istiyorum.

Bunları sizi korkutmak için anlatmıyorum. Bilgi ve tecrübelerime dayanarak, olacakları apaçık gördüğüm için anlatıyorum.

Ülkesini seven bir vatandaş olduğum için, sorumluluk bilinciyle anlatıyorum.

28 Mayıs’ta önümüzde iki seçenek olacak.

Ya Sayın Kılıçdaroğlu kazandığında, biz kazandığımızda, “zenginlik” gelecek.

Çünkü nasıl çalışacağımızı, neler yapacağımızı gayet iyi biliyoruz. Bunları yazılı taahhütler olarak açıkladık.

Fakat, Sayın Erdoğan kazandığında, hiçbir şey iyiye gitmeyecek.

İnanın daha kötü olacak.

Erdoğan, seçim öncesi maaşlara yaptığı zamlarla, vatandaşlarımıza yalancı bir “bahar” vadediyor.

Gerçek şu ki; plansız programsız işler yaparak, seçimlerden sonra hepimizi “kara kışın” ortasına götürecek.

Türkiye’nin en fakir günlerinin müsebbibi olacak.

Yaşadığımız pahalılık artarak sürecek.

Neden? Çünkü enflasyonla mücadele edecek tek bir politikaları yok. İş bilen kadroları yok. Olsaydı, bu sorunu çoktan çözmüşlerdi zaten.

Üzülerek söylüyorum, enflasyon artacak.

Hani vatandaşlarımız soğan, patates diyor ya, Allah korusun taneyle soğan aldığımız günler gelecek.

Zaten meyve sebzeyi taneyle almayı da bu son 5 yılda öğrendik.

Bulguru, pirinci, çayı, yağı zorlanarak aldık, alacağız. Daha da zor olacak.

Hele hele et, tavuk gibi gıdaları almak çok çok zorlaşacak.

Çocuklar, peynire, yoğurda, süte, proteine ulaşamayacak erişemeyecek. Çocukların gelişimi eksik kalacak.

Bu yönetim devam ettiği sürece, yoksulluk gittikçe artacak.

Gelir dağılımındaki adaletsizlik öyle büyüyecek ki, daha da zenginleşen küçük bir grup, ülkenin geri kalanının üstüne basa basa yükselecek.

“Altta kalanın canı çıksın” dercesine… Soluksuz kalacağız.

Nisan ayı itibariyle açlık sınırı 10 bin lirayı geçti.

Seçim geliyor diye artırdıkları asgari ücret var ya; işte o asgari ücret, şu anda açlık sınırının bile altında kaldı.

Önümüzdeki 5 yıl, bugünden çok daha ağır bir tabloyla karşılaşacağız.

Açlık sınırının çok kısa süre içinde 20 bin liranın üzerine, hatta birkaç yıl içinde ise 50 bin liraya çıkacağını göreceğiz.

Alnının teriyle, bileğinin gücüyle geçinen vatandaşlarımızın hayatı gittikçe zorlaşacak.

Bu iktidar devam ederse… İşsizlik artacak.

Zaten çalışanların çoğu, insan onuruna yaraşır bir ücret almıyor şu anda.

Ve Erdoğan kazanırsa; işsizlik katmerleneceği gibi, çalışan nüfus da ezilmeye devam edecek.

*****

Değerli vatandaşlarım,

Ekonomide derhal bir değişim olmazsa, şu anda finans sektöründe yaşanan sıkışma, bir patlamaya dönüşür.

Bu durum, sanayide de büyük bir çöküşe sebep olur.

Evet, tam bir ekonomik dehşet yaşarız.

Her seferinde söylediğim bir gerçeği bir kez daha tekrar etmek istiyorum:

Faizleri düşürdük diyorlar.

Oysa, bugünkü iktidar, devlet bütçesinden tarihin en yüksek faizini ödeyen iktidar oldu.

Bankalar kredi vermeyi neredeyse tamamen durdurdu. Kredi alabilenlerin ise ödediği faiz ise %35, %40, %50…

Her birimiz bu faiz yüküyle daha da fakirleşiyoruz.

Erdoğan’ın kazanma ihtimali dahi ülkenin iflas riskini, risk primini artırdı.

Pazartesi Salı gördük piyasaları.

Sadece kazanma ihtimali bile ülkemizin risk priminin 700 baz puanın üzerine çıkmasına yol açtı.

Risk primin artması demek, dış borç bulmakta zorlanmak demektir.

Borç bulunsa bile, tefeci faiziyle borçlanmak demektir.

Erdoğan’ın kazanması demek, ülkemizin kaynaklarının, kendi tabirleriyle, faiz lobisi tarafından sömürülmesi demektir.

Erdoğan’ın kazanması, Türkiye’nin 70 cente muhtaç olduğu günlerin de gerisine düşmesi demektir.

Erdoğan’ın kazanması demek, yolsuzluk ve kara paranın artması demektir.

Bakın, bunların hiçbirisi şaka değil.

Mesele, sadece benim sadece sizin hayatınız değil, mesele torunlarınızın çocuklarına kadar borçlanacağımız berbat bir gidişat.

Erdoğan’ın kazanması, akaryakıtın bulunamaması, ameliyathanelerde gerekli malzemelerin bulunamaması demektir.

Erdoğan’ın kazanması, savunma sanayimiz için gereken dövizin bulunamaması, ülke güvenliğinin zafiyete uğraması demektir.

Ve kendi milli paramız.

Sürekli yerli-milli diye herkese parmak sallayan Erdoğan, bu milletin parasını pula çevirdi zaten.

Paramız, itibarını tamamen yitirdi.

Şu an büyük bir dalavere ile, arka kapıdan sattıkları dolarla ve altınla dövizi baskılıyorlar.

Yani bizleri borca sokarak, çocuklarımızı torunlarımızı dahi borca sokarak Doları Euro’yu belli bir seviyede tutmaya çalışıyorlar.

Buna rağmen kurlar artmaya devam ediyor, farkında mısınız?

Erdoğan kazanırsa, doların artması Euro’nun artması kaçınılmaz arkadaşlar, kaçınılmaz!

Ha Erdoğan kazandıktan sonra, resmi dolar kurunu zorla baskı altında tutmaya çalışırsa, bu sefer de 1980 öncesi olduğu gibi dövizde karaborsa oluşması kaçınılmaz!

Zaten şimdiden, Merkez Bankası’nın dolar fiyatı ile Kapalı Çarşı’daki dolar fiyatı arasında fark oluştu.

Böyle bir ekonomiye yatırımcı gelmez, yeni yatırım olmaz. İhracatçı planlama yapamaz, büyüme olmaz, işsizlik azalmaz.

Erdoğan kazanırsa, ülke her geçen gün daha da içine kapanacak, yoksulluk daha da artacak.

Bunu görüyorum.

Tecrübemle ve daha önce yaşadıklarımla biliyorum.

*****

Değerli izleyenler;

Bugüne kadar sizlere hep doğruları söyledim.

2002-2015 arasında, demokratikleşme çabalarıyla beraber, ekonomideki yükselişimizi hatırlayalım.

Ev almak, araba almak, çocuklarınızı okutmak, gençlerin kendi harçlıklarıyla yurtdışında tatile gitmesi bunlar sıradanlaşmıştı.

Çoğu vatandaşımız bunları yapabiliyordu.

IMF’e olan borcumuzu bitirmiştik. Paramızdan altı sıfırı atmıştık. Dolar kuru ortalama 2 lira civarında devam ediyordu.

O dönemde dünyanın parlayan yıldızı olmuştuk ekonomide. Hatta krizde olan ekonomilere, “Türkiye modeli” olarak bizim başarılarımız gösteriliyordu.

Bugün de karşınıza bu birikimle çıkıyorum.

Bırakın o parti, bu parti, şu parti meselesini.

Bırakın sürekli dini ve milli değerlerimizi istismar eden siyaseti.

Şu an Türkiye, en önemli yol ayrımlarının birinin önünde duruyor.

Siz karar vereceksiniz.

Tekrar ediyorum; vereceğiniz karar, sadece benim veya sizlerin hayatlarını değil; torunlarımızın, torunlarımızın çocuklarının hayatını belirleyecek.

Boş hamasetleri, ne olur, elinizin tersiyle itin.

*****

Bakın, ben sadece bir siyasi partinin genel başkanı olarak değil, aynı zamanda bu ülkenin “vatansever” bir evladı olarak, özetle diyorum ki;

Erdoğan’ın kazanması, zam yağmuru demektir.

Erdoğan’ın kazanması, yokluk, yoksulluk demektir.

Erdoğan’ın kazanması, orta direğin tümüyle çökmesi demektir.

Erdoğan’ın kazanması, paramızın pul olması demektir.

Erdoğan’ın kazanması, dövizde karaborsa demektir.

Erdoğan’ın kazanması, tefeci faiziyle borçlanma demektir.

Erdoğan’ın kazanması, çocukların et, tavuk, peynir yiyememesi demektir.

Erdoğan’ın kazanması, kıtlık ve kuyruk demektir.

Erdoğan’ın kazanması, dünyadan kopma, içe kapanma demektir.

Erdoğan’ın kazanması, tek tek her birimizin fakirleşmesi, ülkemizin dünya ekonomisindeki yerinin ve ağırlığının gerilere düşmesi demektir.

Erdoğan’ın kazanması, demokrasimizin üstüne toprak atılması demektir.

Erdoğan’ın kazanması, tıpkı son birkaç senede olduğu gibi, kapı kapı yabancı devletlerin ayağına gidip para dilenmeye devam edilmesi demektir.

Erdoğan’ın kazanması…

Ulusal birliğimizin, ekonomik bağımsızlığımızın tehdit altına girmesi demektir.

Bu bir milli güvenlik meselesidir.

*****

Değerli vatandaşlarım,

Bütün bunları düşünmeyin, duymayın diye sizi sürekli olarak terörle ve inanç özgürlüğünüzü kaybetmekle korkutuyorlar.

Biz, teröre de geçit vermeyiz, kazanımlarımızı kaybetmeye de izin vermeyiz!

Bu asılsız, bu gerçek dışı propagandaya asla inanmayın.

Geçmişte kalan, kimsenin kabul etmeyeceği yasakların korkusuyla geleceğinizi karartmayın!

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

15 Mayıs 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Seçim Sonuçlarına İlişkin Açıklama


Ali Babacan Seçim Sonuçlarına İlişkin Açıklama


Dün, ülke tarihimizin en güçlü demokrasi örneklerinden birisi yaşadık.

14 Mayıs 2023 seçimleri, siyasi tarihimize damgasını vuran, kıymetli bir demokrasi yarışına sahne oldu.

Seçimler demokratik olgunluk içinde gerçekleşti.

Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sandık başına giden, oylamaya katılan her bir vatandaşımıza çok çok teşekkür ediyorum.

Seçimlerin adil bir şekilde gerçekleşmesi ve millet iradesinin kesin olarak tecelli etmesi için “sandık görevlisi” olan, “sandık müşahidi” olan her bir vatandaşımıza ve partili dostlarımıza da çok teşekkür ediyorum.

Elbette temennim dün akşam, Cumhurbaşkanımızı da seçmeyi sağlamaktı.

Ancak, milyonlarca vatandaşımızın oylarıyla seçim ikinci tura kaldı.

Ve 28 Mayıs’ta süreç nihayete erecek.

*****
Evet, arkadaşlar, 28 Mayıs’ta yeniden sandık başında olacağız.

Demokrasi emek ister. Demokrasi sabır ister.

Demokrasi özen ister.

13 gün sonra yine aynı heyecan, aynı umut ve aynı mutlulukla sandık başına gideceğiz.

28 Mayıs seçimlerinin şimdiden ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.

*****
Değerli arkadaşlarım,

Önümüzdeki 13 gün daha çok çalışacağız.

Sokak sokak, ev ev, dağ-bayır hiç fark etmez; çok çalışacağız.

Ulaşamadığımız kapıları çalacağız.

Girmediğimiz mahallelere gireceğiz.

Unutmayalım; ilk turda oy kullanmayan yaklaşık 8,5 milyon vatandaşımız var.

Yaklaşık 1 milyon oy ise geçersiz sayıldı.
Erdoğan’la Kılıçdaroğlu arasındaki fark ise sadece 2,5 milyon civarında.

Biz, ortak adayımız Sayın Kılıçdaroğlu’na ilk turda oy vermeyen vatandaşlarımızı da dinleyeceğiz.

Bir kere değil, on kere konuşacağız.

Hangi mahalle olursa olsun, kaygıları olan, “normalleşme” isteyen tüm vatandaşlarımızı anlayacağız.

Bu yolda Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir an dahi yalnız bırakmayacağız.

Yan yana, omuz omuza, birlikte yürüyeceğiz.

Endişeye mahal yok.

Milletimiz her zaman demokrasiyi sandıkla güçlendirmiştir, yine güçlendirecektir.

Ve 28 Mayıs akşamı; Sayın Kılıçdaroğlu, inşallah, 13. Cumhurbaşkanımız olacaktır.

*****

Değerli dostlarım,

Dün meclis oylamasını tamamladık.

Önümüzdeki dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, milletin vekili olarak
görev yapacak 600 arkadaşımızı tebrik ediyorum.

Hangi partiden olduğu fark etmeksizin tüm milletvekillerimizin 86 milyon için
çalışmasını ve güzel işlere imza atmasını umut ediyorum.

Meclisimizin 28. Dönemi ülkemize hayırlı olsun.

*****

Değerli dostlarım,

Geçtiğimiz dönemde bazı tatsız olaylar yaşamış olsak da, önümüzdeki kısa kampanya döneminin huzur içinde, barış içinde geçmesini umut ediyorum.

Şimdi bütün gücümüzü adayımız Kemal Kılıçdaroğlu için seferber etme zamanı.
Ben, DEVA Partisi Genel Başkanı olarak; partimize mensup tüm yol arkadaşlarımın, 81 ilimizde de, bıkmadan, yorulmadan çalışmaya devam edeceklerini çok iyi biliyorum.

Şimdi zaman; İlk günkü heyecanla, tempomuzu artırarak devam etme zamanı.

İlk turda ikna edemediğimiz dostlarımızı, arkadaşlarımızı, komşularımızı ziyaret etme zamanı.

Şimdi zaman; Muhafazakârından liberaline, sağcısından solcusuna, toplumun tüm kesimlerini bu kardeşlik ve eşitliğin parçası yapma zamanı.

Mahalleler arasındaki duvarları yok etme zamanı.

*****

Değerli vatandaşlarım,

Arkadaşlarımızla beraber, dün geceden beri, tüm sonuçları derinlemesine tahlil
ediyoruz.

İnanın gördüğümüz tablo umut dolu, mutluluk dolu günlerin işareti.

Kimsenin umudu kararmasın. Hiç kimse şu anda yürütülen propagandaya da kanması.

Biz; hangi partiye, hangi Cumhurbaşkanı adayına oy verirse versin; bir arada yaşayan insanlarız.

Biz; ülkemizin gücüne ve halkımızın birlikteliğine inanan insanlarız.

Bu güçle çalışacağız.

Fatih Terim’in meşhur bir lafı vardı: Takımı sezon sonuna doğru 8 puan geriden girdiğinde, “8 de kapanır 18 de” demişti. Ve takımı, o sezon şampiyon olmuştu.

Ben de diyorum ki, “2,5 da kapanır, 12,5 da”.

Unutmayalım, “Düştüğümüzde değil, vazgeçtiğimizde kaybederiz”.

Evet, arkadaşlar, 28 Mayıs’ta 86 milyon kazanacak.

28 Mayıs’ta tüm Türkiye kazanacak, bunu biliyorum.

Ülkemizi; özgürlükle, adaletle, zenginlikle, huzurla ve tam demokrasiyle taçlandıracağız, biliyorum.

İki hafta gecikse de bahar gelecek, biliyorum.

Haydi Türkiye’m haydi! Diyorum.

Sağ olun, var olun.

12 Mayıs 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Ankara Millet Buluşması Konuşması

Ankara Mitingi

100 yıllık Cumhuriyetimizin Başkenti Merhaba!

Cebeci’sinde doğduğum, Çıkrıkçılar Yokuşu’nda büyüdüğüm, üniversitesinde, ODTÜ’sünde okuduğum şehrim merhaba!

Merhaba hemşerilerim, Merhaba!

Mansur Bey’den sonra ikinci ev sahibi olarak karşınızdayım.

Baharımızın arifesinde, bu güzel memleketimizden, Ankara’dan, Türkiye’nin dört bir tarafına sevgilerimi selamlarımı iletiyorum.

Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz!

*****

Değerli hemşerilerim,

3 aydır iktidarın görmezden geldiği, unutturmaya çalıştığı, yok saydığı bir gündem var.

Ülkemizin en hakiki, en can alıcı gündemi.

Evet, 6 Şubat Maraş depremlerinden bu yana tam 3 ay 6 gün geçti. 3 ay 6 gün.

3 ay 6 gün önce, daha gün doğmadan, ülkemizin her yerine ateş düştü.

Ateşin düştüğü o evler, o günden beri yanıyor. O günden beri o evlerde yüzler gülmüyor; biliyorum.

Sayılarla söyleyince sanki anlamını yitiriyor ama, resmi sayılara göre on binlerce insanımızı o depremlerde kaybettik.

Kaybettiğimiz her can; birinin annesi, birinin babası, birinin kardeşi, oğlu.

Kaybettiğimiz her can birinin yeğeni, kuzeni, dedesi, ninesi.

Depremlerde kaybettiğimiz her can birinin eşi, nişanlısı, can yoldaşı, arkadaşı…

Taş olsa, dağ olsa dayanmaz derler ya; işte öyle bir acıyla kavrulduk.

Allah bir daha böyle acılar göstermesin milletimize memleketimize.

Ben de çok sayıda çalışma arkadaşımı kaybettim.

Depremin ilk 14 gününün 9 gününde deprem bölgesindeydim.

11 ilin merkezine defalarca gittim. Köyleri gezdim beldeleri gezdim.

Bizzat şahit oldum.

Sesini duyuramayanların sesi oldum.

Ve gittiğim her yerde arkadaşlar ama her yerde ne dediler bana biliyor musunuz?

İlk 48 saat ilk 72 saat devlet yoktu dediler.

Enkazları kendi ellerimizle kaldırdık’ dediler.

Muhtarlar dediler ki ‘enkazı kendi ellerimizle ellerimiz kanayarak kaldırdık.
Sağ olanları çıkardık cenazelerimizi kendimiz gömdük’ dediler.

Değerli arkadaşlar bakın hatırlayın, geçen sene orman yangınları çıktı değil mi?

Ormanlarımız gözümüzün önünde binlerce hektar cayır cayır yanarken bir baktık ki memleketin yangın söndürme uçağı yok.

Deprem oldu depremin ilk 48 saati ilk 72 saati yardım ulaştırılamadı.

İnsanlar enkazın altında ya nefessizlikten ya donarak can verdi.

O gün bugündür soruyorum: O ilk 48 saatte, o 72 saatte ne oldu? Ne oldu diyorum bir anlatın hele.

Niçin o iş makinaları parklarda kapalı dururken insanlar enkaz altındaydı?

Silahlı Kuvvetler personeli niçin hemen sahaya çıkmadı? Madenciler neden hemen harekete geçirilmedi? Ne oldu diye soruyorum.

Depremden bu yana sürekli soruyorum. Cevap yok.”

Ama arkadaşlar işin özünde ne var biliyor musunuz?

İşin özünde bu tek kişilik sistemin yürümemesi var. Her şeyi tek kişiye bağlamanın getirdiği sorunlar yaşıyor bu ülke.

Son 5 yıldır bütün sistemi Erdoğan ne yaptı? Tek başına kendisine bağladı.

Talimat almadan hiç kimse hareket edemiyor.

Ne diyor Cumhurbaşkanı sözcüsü?

Cumhurbaşkanımızın talimatıyla yangın söndürüldü diyor hastane yangını.

Yahu arkadaş yangın çıkınca kendisinden talimat alınmayınca o talimat söndürülmeyecek mi yani. Böyle bir şey mi olur?

Nedir bu ben ben ben. Nedir?

Ve değerli arkadaşlar bakın biz 6 siyasi parti bir araya geldiysek, bizim ilk buluşma noktamız; işte bu sistem değişikliği.

Yani şu anda adına Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi denilen ve bu ucube sistem aslında kendi içinde tam bir sistemsizlik olan düzene son vermek ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i ülkemize getirmek.

Hedefimiz bu.

6 parti ilk defa masaya bunun için oturduk.

Dedik ki şu sistemi değiştirmemiz lazım.

Kolları sıvadık. Tam 84 maddelik bir anayasa metni hazırladık.

Yetmedi. Tam 2300 maddelik bir ortak politikalar metni hazırladık.

Seçimlerden sonra kurulacak hükümetin her alanda yapacaklarını hazırladık.

Evet arkadaşlar bakın, şu ana kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir zaman 6 parti bir araya gelip bu kadar kapsamlı bir anlaşma yapmamıştı.

Seçimlerden sonra kurulacak hükümetin 20 bakanın 5 yıl boyunca ne yapacağının hepsinin ev ödevi hazır. Hepsi hazır.

Ve dürüst ve temiz kadrolarımızla işi bilen kadrolarımızla hazırız.

Değerli arkadaşlarım, biz hazırız.

Ama bu önümüzdeki pazar günü sizlerin desteğini bekliyoruz.

Önümüzdeki pazar günü ülkemiz için çok önemli bir dönüm noktası.

Pazar günü sıradan bir seçim değil.

Pazar günü aslında bir referandum.

Pazar günü aslında önünüzde 2 tane tercih olacak. 1. Pusulayı da açsanız 2 tane tercih 2. Pusulayı da açsanız bakmayın öyle 1 metre uzunluğunda olduğuna aslında temelde 2 tane tercih karşınıza çıkacak.

Onun için bu seçim referandum diyorum bakın.

İşte bu kez de Ankara’ya sormak istiyorum.

Seçim günü pazar günü pusulayı önünüze aldığınızda 2 tane seçenek var.

Bu iki tane seçenekten hangisini tercih edeceksiniz?

Bakın arkadaşlar önümüzde iki tane tercih olacak bu pazar.

O kadar. Gerisi teferruat inanın.

Ben şimdi burada bir kez daha Ankara'ya sormak istiyorum.
Otoriterlik mi demokrasi mi?

Keyfilik mi hukuk mu?

Baskı mı özgürlük mü?

Ankara cevabı biliyor.

Tek akıl mı ortak akıl mı?

Korku mu umut mu?

Öfke mi sevgi mi? Ankara çoktan kararını vermiş.

Benim hemşerilerimin zihni net.

Evet, hak, hukuk, adalet.

Hakkı düştüğü yerden kaldıracağız.

Hukukun üstünlüğünü egemen kılacağız bu ülkede. Ve adaletle hareket edeceğiz.

Adalet olmayınca olmaz.

Siz o adalet zeminini sağlam tutmazsanız üzerine sağlam bir ekonomi inşa edemezsiniz. Mümkün değil.

Onun için soruyorum bakın referandum bu seçim referandum.

Kavga mı barış mı? Diye soruyorum.

Yoksulluk mu zenginlik mi?

Arkadaşlar kara kış mı bahar mı?

Kara kış mı bahar mı?

Kara kış mı bahar mı?

İşte İnşallah 15 Mayıs sabahı o bahara uyanacağız o demokrasi bayramına uyanacağız.

Biz demokrasi diyoruz zenginlik diyoruz huzur diyoruz özgürlük diyoruz.

Değerli arkadaşlarım İnşallah bu pazar günü 2 pusuladan bahsettim ya 1. pusulada ne diyeceğiz?

Otokrasi mi demokrasi mi arasında tercih yaparken Sayın Kılıçdaroğlu'nun isminin altına ‘evet’ mührünü basacağız.

2.pusulada ne yapacağız? 2. pusulada da keyfilik mi hukuk mu diyeceğiz ya işte o hukuk anlamına gelen pusuladaki o 2. pusuladaki CHP logosunun altına DEVA için CHP diyeceğiz, Saadet için CHP diyeceğiz, Gelecek için CHP diyeceğiz, Demokrat Parti için CHP diyeceğiz.

Ve hep beraber kazanacağız 86 milyon kazanacak Türkiye kazanacak inşallah.

Söz veriyoruz söz.

“Birleşe birleşe kazanacağız ve seçimden sonra kolları sıvayıp beraberce yöneteceğiz.

Dosdoğru çalışacağız, çok çalışacağız.

Ve söz veriyoruz biz gücünü halkını yaşatmaktan alan bir devleti hep beraber, el ele inşa edeceğiz.

Tekrar hepinize teşekkür ediyorum.

Sağ olun var olun diyorum.

14 Mayıs Anneler Günü’nde gelin annelerimize baharı hediye edelim diyorum.

Sağ olun var olun.

12 Mayıs 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın daha önce AK Parti’ye oy vermiş vatandaşlara seslenişi


En Sevgili AK Partili kardeşlerim,

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bugün, özellikle sizlere seslenmek istedim.

AK Parti’nin kuruluşundan beri tanıdığınız bir kardeşiniz olarak, bu çok önemli seçimin arifesinde, beni bir kez daha dinlemenizi rica ediyorum.

Hepimiz görüyoruz…

Bu iktidarı destekleyen; torpille, haksız kazançla, adrese teslim ihalelerle, kolay paralarla zenginleşmiş bir kesim var ülkemizde.

Bunların müdürleri, sekreterleri, çocukları, damatları, gelinleri… Hepsini toplasanız bir avuç insan.

Geri kalan AK Partililer, namuslu, güzel, çalışkan insanlardır. Ben bunu iyi biliyorum.

Bu kardeşlerimizin bir kısmı bugünlerde büyük bir ikilem yaşıyor, görüyorum.

Bir yanda uzun yıllardır destekledikleri, onlara vaktiyle güzel günler yaşatmış, özgürleştirmiş bir “iktidar dönemi” var;

Öbür tarafta, savunduğu değerlerden, ilkelerden vazgeçmiş; bir kısım zengini daha da zengin ederken, halkın büyük kısmını fakirleştirmiş; liyakatsiz insanların öbeklendiği bir “iktidar dönemi” var.

Geçmişteki Erdoğan’ın hatırına, bugünkü Erdoğan’a bir kez daha “oy versem mi, yoksa vermesem mi” diye kararsız kalan çok insan var, görüyorum. Gittiğim her yerde şahit oluyorum.

*****

Sevgili kardeşlerim;

Çok kişi soruyor: “Neden CHP ile ittifak yaptın? Neden Kılıçdaroğlu’na destek veriyorsun?”

Ben sizin desteğinizle, genç yaşta, daha 35’imde bakan oldum. Hazinemizin başına geçtim.

Dışişleri Bakanlığı yaptım. Avrupa Birliği Başmüzakereciliği yaptım.

2002’de, 2007’de, 2011’de verdiğiniz oylara, emanetinize gözüm gibi baktım.

Siz gördünüz, siz tanık oldunuz:

Beni en iyi siz bilirsiniz. Emanete hıyanet etmediğimi, asla etmeyeceğimi en iyi siz bilirsiniz.

Ben bildiğiniz Ali. Harama bulaşmayan, sizin hakkınızı gözü gibi koruyan…

O yıllarda ekibimizle beraber çok çalıştık dosdoğru çalıştık. Kişi başı milli gelirimizi 3 kattan fazla artırdık.

Çoğunuz maaşlarınızla huzur içinde geçiniyordunuz. Araba aldınız, belki ev aldınız. Memur kardeşlerim, emekli ikramiyesini beklemeden, uygun imkanlarla aldı hem de.

Enflasyon tek haneye düştü. Yıllarca da tek hanede devam etti.

Başka ülkelerle olan ilişkilerde, sizlerin hakkını yedirmedim. Başınızı bir kez dahi öne eğdirmedim. Hepsini biliyorsunuz.

Pek çoğunuz “bizzat” o günleri yaşadı.

Gençler zaten eski videolarda izledikleri Türkiye ile, yaşadıkları Türkiye arasındaki farkı herkesten daha iyi görüyor.

En çok da onlar için çok üzülüyorum. Gençlerin hayatlarından çalınan yılların farkındayım. Onların umutsuz olduğunu görmek inanın beni kahrediyor.

Evet, Gençlere bir “gençlik” borcumuz var.

Biz yıllarca, Türkiye’yi özgür, demokratik, kimsenin ayrımcılığa uğramadığı, zengin bir ülke yapmak için çok çalıştık.

Çok da önemli eşikler aştık.

Ama sonra başka şeyler oldu… Ama sonra başka şeyler oldu.

Çok iyi biliyorsunuz: Ben sadece ceketimle çalışmaya başladığım odamdan çalışma mekanımdan, yine ceketimi alıp çıktım.

Tek bir haksızlığa da yolsuzluğa da bulaşmadığımı da en iyi siz gördünüz.

Bakın ama ben artık orada değilim.

Kurucusu olduğum, gençliğimin en verimli yıllarını verdiğim partimden ayrıldım.

Neden diye hiç düşündünüz mü?

Çünkü orası, benim genç yaşımda kurucusu olduğum parti değil artık. Alakası yok.

Erdoğan, Keçiören’deki o mütevazi evde oturan kişi mi?

Yolsuzluklar aldı başını gitti… Görüyorsunuz.

Haksızlık, adaletsizlik her yerde… Biliyorsunuz

Bunu, elini vicdanına koyan her AK Parti seçmeni görüyor aslında.

Ancak, gözünüzün gördüğünü size unutturmak için, iktidar bütün imkanlarını, basın gücünü, para gücünü alabildiğine kullanıyor.

Hem de öyle büyük imkanlarla propaganda yapıyorlar ki, dört bir yanınızı kuşatıyorlar.

Açıkça yalan söyleyerek, montajlanmış görüntüler eşliğinde iftiralar atarak kafanızı karıştırmak istiyorlar.

Çarpıtılmış konuşmaları, video kesitlerini, WhatsApp gruplarından, sosyal medyadan, hatta meydanlarda dev ekranlardan yayıyorlar.

Hiç utanmadan, teröristlerin videolarını kesip yapıştırıp, gerçek olmayan görüntüleri miting alanlarında millete izletiyorlar.

Bizim vergilerimizle maaşa bağladıkları troller, bütün gün bu yalanları tekrar ediyorlar.

Hayret ediyorum; sabah akşam kutsal dinimizi siyasetlerine alet edenler, nasıl oluyor da hiç Allah’tan korkmadan, böyle açıkça iftira atıp yalan konuşuyorlar.

Onların adına, ben utanıyorum yahu!

Arkadaşlar, bizim siyaset anlayışımızda yalan-iftira olmaz. Olamaz!

Siyaset yapmak için, insanlıktan çıkılmaz.

*****

Değerli kardeşlerim,

Biliyorum, bu mesajım birçok AK Parti seçmenine ulaşmayacak. Çünkü onlar geçim derdiyle gün boyu çalışıp didinen, günün sonunda yorgun argın evine varan vatandaşlarımız.

Duydukları haberlerin doğruluğunu yanlışlığını araştıracak halleri bile olmuyor. Bizde zaten onlara sesimizi çok zor duyuruyoruz.

Ama bir de gerçek bilgiye ulaşma imkânı olan kardeşlerimiz var…

Taksicisinden kuaförüne, tornacısından bakkalına, doktorundan avukatına, kadın-erkek, Türkiye’nin bel kemiği milyonlarca insan…

Sizler beni duyun!

İçiniz rahat değil biliyorum. Siz de gece yatınca, “Önümüzdeki 5 yıl bu kafayla ekonomi nasıl gider?” diye düşünüyorsunuz.

Pazartesi günü yine işlerinize gideceksiniz, yine kontak anahtarını çevirecek, yine kepenkleri açacaksınız.

Allah’ın bildiğini, birbirimizden saklamanın lüzumu yok. Hepiniz farkındasınız:

Bugünkü iktidar, ülkeyi yönetme kabiliyetini yitirdi. Bugün artık, ekip çalışmasına inanmayan, kimseyi dinlemeyen, günü kurtarmaya çalışan, Merkez Bankası’nın rezervlerini boşaltıp, o koca kurumu borca sokan bir yönetim var.

Erdoğan artık öfkesine hâkim olamıyor. Yanında onu sakinleştirecek güçte bir kimse de kalmadı.

Görüyorsunuz, tek imza ile ülkeyi yönetmeye başladığı 2018’den beri ekonomi dibe vurdu.

Gerçek durum ne kadar kötü, onu bile göremiyoruz. Şeffaflık yok, veriler gizleniyor veya makyajlanarak açıklanıyor.

Rakamlarla oynuyorlar; gözümüzün gördüğünden çok farklı bir tablo çizmeye çalışıyorlar.

Herkesin gördüğü yüksek enflasyonu daha düşükmüş gibi göstermeye çalışıyorlar.

Hiçbir seçimde yapılmayan popülizm bu seçimde yapılıyor.

Kendisi bana ‘Bebecan’ diyor ama, o eski günlerin başarılarının yakınından bile geçemiyor.

Hatırlayın, bundan önce her seçimde grafikler gösterirdi. Ekonomide şöyle yükseldik diye. Bu seçim elinde hiçbir grafik yok.

Dün savunduklarını bugün kötülüyor, dün kızdıklarını bugün vaat diye açıklıyor.

Seçimi kaybetme korkusuyla her geçen gün hırçınlaşıyor. İnsanları gerçek olmayan tehditlerle korkutuyor. ‘Teröristlerle birliktesiniz’ diye iftira atıyor.

“Kazanımlarınızı kaybedersiniz” diyerek tehdit ediyor. Yok gazı-petrolü kapatacaklar, yok İHA’ları SİHA’ları durduracaklar, her türlü iftira var her türlü.

*****

Sevgili kardeşlerim,

Unutmayın ki, bu seçimde tekrar Erdoğan’ı desteklerseniz, kendisinin gelmiş olduğu bugünkü durumunu onayladığınız ve bunun devamını istediğiniz anlamına gelecek.

Hiçbir şey düzelmeyecek. Şu anda kötü gördüğünüz her şey inanın daha kötüye gidecek.

Sizi kötüyle korkutanı değil; çok daha güzel günlerin sözünü vereni seçin!

Öfkeyi değil sevgiyi seçin. Tek aklı değil ortak aklı seçin. Korkuyu değil umdu seçin.

Bunun için harıl harıl çalışan, parlamenter sistemle ilgili anayasa değişikliğini hazırlayan, tam 2300 maddelik ortak politikalar metni üzerinde uzlaşan, dürüst ve ehil kadroları seçin.

Size hem zengin hem güçlü, hem güvenli, hem de huzurlu bir Türkiye vaat eden Millet İttifakını seçin.

Ellerindeki imkanları kaybetmemek, kurdukları rant düzenini bozmamak için, sizin temiz inançlarınızı, güveninizi istismar edenlere artık beraber olmayın onlara itibar etmeyin.

Ben; sizin sağduyunuza, muhakemenize, ülkenizin ve ailenizin şartlarınızı dikkate alarak aileniz ve ülkeniz için en doğru kararı vereceğinize inanıyorum.

Bizler, yarının Türkiye’sinde sizin sesiniz olmak için yola çıktık. Pazartesi inşallah yeni bir Türkiye’ye uyanacağız.

Bu yeni Türkiye’de, devletin ve ekonominin ehil ellerde idare edilmesi için bize güç verin.

Unutmayın, ben bildiğiniz Ali’yim. Yıllarca Hazinenin başında durup, tek kuruş harama-haksızlığa bulaşmayan, sizin hakkınızı gözü gibi koruyan Ali.

Size söz veriyorum: Tıpkı geçmişte olduğu gibi, yine emanetinize sonuna kadar sahip çıkacağım.

Tıpkı 21 yıl önceki gibi; gelin bir kere daha, yine beraberce, yine sizlerle el ele; hak için, adalet için sandıkta sessiz devrim gerçekleştirelim.

Hepinize hayırlı bereketli işler, sağlıklı ve mutlu günler dilerim.

11 Mayıs 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Sivas Millet Buluşması Konuşması


Sivas Mitingi

Merhaba Sivas

Merhaba “Dâru’l Alâ”!

Merhaba “Dâru’l Ulemâ”!

İlim yuvası Sivas merhaba!

Merhaba Nuri Demirağ’ın şehri!

Bu ne güzel coşku!

Bu ne güzel heyecan!

Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

*****

Evet, Nuri Demirağ’ı anmadan geçsem olmaz Sivas’ta.

Genç yaşta ticarete atılan, yurdun her yerine demir ağlar ören, havacılık sevdasıyla ülkemize çağ atlatan Demirağ’ı Sivas çok iyi bilir.

Bizler de iyi biliyoruz.

Bu ülkede alın teriyle kazanmak isteyenler,

Helal lokmayla geçinmek isteyenler,

Torpil, kayırmacılık istemeyenler iyi bilir.

Öte yandan bakıyoruz, bugünkü iktidar Nuri Demirağ’ın sık sık ismini anıyor.

Oysa ki onlar, emeğiyle, alın teriyle, akıl teriyle, çalışarak kazanmak isteyen kim varsa zora soktular, zora sokuyorlar.

Esnafı, girişimciyi bir krizden diğerine savurdular, savuruyorlar.

Çevrelerindeki bir avuç insanı zengin etmekle meşguller.

O yüzden bugünkü iktidar hiiç boş yere Nuri Demirağ’ı kendi propagandasına alet etmesin.

Bizim duruşumuz net.

Biz doğru işleri devam ettiririz, eksik olanlarını tamamlarız, yanlış olanları da düzeltiriz.

Ülkemizin tüm sanayicilerini destekleyeceğiz.

Alın terinin, akıl terinin karşılığını alacağı bir düzeni inşallah çok hızlı bir şekilde getireceğiz Türkiye’ye.

Adaletle, fırsat eşitliğiyle yöneteceğiz bu ülkeyi.

Adalet olmazsa olmaz. Fırsat eşitliği olmazsa olmaz.

*****

Ve inanın arkadaşlar, endişeye mahal yok.

3 gün kaldı. 3 gün sonra, ülkemizde 3 gün sonra hep beraber bir demokrasi bayramı kutlayacağız.

Hep beraber.

Siz Erdoğan’a bakmayın.

Kendisi kavgacı, aşağılayıcı üslubuyla ülkeyi adeta bir savaş atmosferine sokmaya çalışıyor.

Yok iç güçlermiş yok dış güçlermiş palavranın bini bin para.

Erdoğan’ın rotası; öfke, nefret, kavga, çatışma…

Amaaa…

BİZ ÜLKEMİZİ DEMOKRASİ BAYRAMINA GÖTÜRÜYORUZ DEMOKRASİ BAYRAMINA.

14 Mayıs günü, tıpkı geçmişte olduğu gibi, sandıkta oylarımızla iktidarı değiştireceğiz.

Müsait bir yerde indireceğiz onları.

Ve böyle inanın tereyağından kıl çeker gibi çabuk kolay ve hızlı olacak.

Hiç gözünüzde büyütmeyin. Hep beraber millet olarak sapasağlam durduktan sonra seçim sandığının başına geçtiğinizde o vicdanınızla baş başa kaldığınızda aklıselimi sağ duyunuzu kullandığınızda inşallah bu iş bitecek.

Bitecek.

*****

Şimdi değerli arkadaşlarım,

Biliyorum bu meydanda DEVA Partili arkadaşlarımız var, CHPli arkadaşlarımız var, Saadet Partili, Gelecek Partili, Demokrat Partili, İYİ Partili dostlarımız var ama...

Bir de bu meydanda, geçen seçimde büyük bir umutlarla AK Parti’ye oy vermiş dostlarımız da var.

Biliyorum.

Hatta aramızda olmasa da uzaktan burayı izleyenler var. Biliyorum.

Önceki seçimlerde iktidar partisine oy vermişler ama şu anda evlerde ne konuşuyorlar biliyor musunuz?

“Elim AK Parti’ye gitmiyor.”

Sessiz sessiz, kısık sesle “elim AK Parti’ye gitmiyor” diyorlar, “elim ampule gitmiyor” diyor vatandaşlarımız.

“Elim bu yoksulluğa, bu fakirliğe, bu açlığa, bu zulme gitmiyor” diyor insanlar.

Ve ben de buradan o dostlarıma sesleniyorum.

Evet bu sefer eliniz gitmiyor biliyorum.

Sizi de çok iyi anlıyorum ve çok çok haklısınız!

Sebebini de gayet iyi biliyorum.

Çünkü;

Eliniz, “yoksulluğa” gitmiyor.

Eliniz, “yolsuzluğa” gitmiyor.

Eliniz, %100’ü geçen enflasyona gitmiyor.

Haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, baskıya, zulme gitmiyor eliniz, biliyorum!

Sınavı kazanan başarılı gençler mülakatlarda elenirken, birilerinin haksız kazançla servetine servet katmasına, eliniz gitmiyor anlıyorum.

Sözünden dönen, etrafındaki çıkarcılara yakasını kaptırmış Erdoğan maalesef artık şu anda daha önce AK Partiye vermiş dostlarımızın elinin gitmediği bir oy pusulasında tercih haline geldi.

Gayet iyi biliyoruz.

Çünkü sizin 2002’de iktidara taşıdığınız ve “bütün servetim bu yüzük” diyen o Erdoğan sözünden döndü.

O günkü Erdoğan yok artık.

Tam da söylediğiniz gibi haktan döndü. Hukuktan döndü. Adaletten döndü.

Ortak akıldan istişareden döndü.

*****

Değerli arkadaşlar,

Ülkemiz onlarca yıldır, gücü eline geçirenin diğerlerini ezdiği dönemleri böyle arka arkaya yaşadık.

Şöyle bir yakın tarihimize bakın. Kim gücü eline geçiriyorsa kendisi gibi olmayanları başlıyor ezmeye.

Kim devlet gücünü eline geçiriyorsa kendisi gibi düşünmeyenlerin hakkına hukukuna göz dikiyor.

Biz, bir daha bu ülkede nöbetleşe zorbalık dönemi olmasın diyoruz.

Çünkü zorbalık dönem dönem değişiyor.

Gücü ele geçiren zorbalık yapmaya başlıyor.

Üstte çıkanın alttakini ezdiği bu nöbetleşe zorbalık dönemi artık bitsin bu ülkede istiyoruz.

İşte tam da bu sebeple;

Değişim için, kaybedeni olmayan bir zafer için, bize, Sayın Kılıçdaroğlu’na, Millet İttifak’ına destek vermenizi talep ediyoruz.

Haklı kazanımlarınızı kaybetmemek için, bize destek vermenizi bekliyoruz.

Evlatlarınız için, bize destek vermenizi bekliyoruz.

Torunlarınızın Türkiye’si için bize destek vermenizi bekliyoruz.

O sandık günü var ya, o sandık günü… İşte o gün sakince gidip, kabinde vicdanınızla baş başa kaldığınızda desteğinizi bizden yana kullanmanızı bekliyoruz, arzu diyoruz, talep ediyoruz.

Mührü bu kez DEVA için CHP’ye basmanızı talep ediyoruz.

Saadet için, Gelecek için, Demokrat Parti için mührü CHP’ye basmanızı talep istiyoruz.

CHP için de tabi ki mührü CHP’ye basmanızı bekliyoruz.

Biz birlik’te DEVA var diyerek diğer pusulada da mührü Sayın Kılıçdaroğlu’nun isminin altına basmanızı istiyoruz.

İnanın, bu ülke sizlerin hayalindeki ülke olacak.

Çok uzak değiliz. Hayallerimizle hedeflerimiz çok yakın.

İnanın umduğunuzdan bildiğinizden daha yakın.

Çünkü ülke çok kötü yönetiliyor.

Çok yazık oluyor bu güzel ülkemize.

Dürüst ve ehil insanlar iş başına geldikten sonra çözülemeyecek bir sorunu yok bu ülkenin.

İnanın çözülemeyecek bir krizi yok bu ülkenin.

Dürüst ve ehil kadrolar. Anahtar burada. Hem dürüst hem işi bilecekler.

Bütün bakanlar üst düzey bürokrasi ehliyetli liyakatli insanlardan oluşacak.

Şu partili bu partili değil bizim vatandaşımız olan ve o işi en iyi kim biliyorsa o yapacak.

Ona teslim edeceksiniz emaneti.

İşte onun için diyoruz ki biz buradayız.

Ve sizi de seçimin şafağında aramıza bekliyoruz.

Hep beraber o bayramı kutlayacağız inşallah.

*****

Aslında arkadaşlar bu seçim bir referandum biliyor musunuz?

Yani nihayetinde önümüzde 2 tane tercih olacak.

İsterseniz 1. Pusulaya yani Cumhurbaşkanlığı seçim pusulasına bakın, isterseniz o 1 metre uzunluğundaki milletvekili seçim pusulasına bakın aslında önünüzde sadece 2 tane temel tercih var.

Bu kadar da basit inanın.

İşte o yüzden de ben simdi Sivas’a sormak istiyorum.

Bu 2 tercihten hangisini tercih edeceksin Sivas?

Soğan 30 lira olunca güle güle deme vakti gelmiş demektir.

Bakın arkadaşlarım 2 tercihimiz var 2 tercih.

Ben bu değişim talebini görüyorum. Gittiğim bütün illerde görüyorum.

Genel başkanlarımızla gittiğimiz bütün illerde görüyoruz.

Şu anda çok kuvvetli bir değişim talebi var Türkiye’de çok kuvvetli.

Artık bu ülkede hiç bir şey eskisi gibi olmasın istiyoruz.

Onun için diyorum ki aslında bu seçim bir referandum. 2 tercihli bir referandum.

Şimdi ben Sivas’a soruyorum.

Bu önünüze gelen tercihlerden hangisini işaretleyeceksiniz? Hangisinin altına evet mührünü basacaksınız diye ben şimdiden soruyorum.

Otoriterlik mi; demokrasi mi? (…)

Keyfilik mi; hukuk mu? (…)

Baskı mı; özgürlük mü? (…)

Sivas kararını vermiş cevabı biliyor.

Tek akıl mı; ortak akıl mı? (…)

Korku mu; umut mu? (…)

Öfke mi; sevgi mi? (…)

Evet, Sivas çoktan tercihini yapmış.

Devam ediyorum,

Kavga mı; barış mı? (…)

Kriz mi; huzur mu? (…)

Yoksulluk mu; zenginlik mi? (…)

Arkadaşlar:

Kara kış mı; bahar mı? (…)

Kara kış mı; bahar mı? (…)

Kara kış mı; bahar mı? (…)

Cevap net.

Biz demokrasi diyoruz. Zenginlik diyoruz. Huzur diyoruz. Özgürlük diyoruz.

Cevap belli: Biz bahar diyoruz, bahar!

*****

Şimdi bahara 3 kala Sivas’a soruyorum:

Güçlü bir destekle, birinci turda ilk turda cumhurbaşkanlığını kazanacak mıyız? (…)

Sayın Kılıçdaroğlu’nu ülkemizin 13. Cumhurbaşkanı yapacak mıyız?(…)

SÖZ MÜ? (…)

Millet ittifakı mecliste çoğunluğu alsın diye, CHP’nin logosunun altına “evet” mührünü basacak mıyız? (…)

SÖZ MÜ? (…)

Siz pusulaya “evet” mührünü vuracaksınız,

Biz de Türkiye’nin yarınlarına damgamızı vuracağız inşallah. .

Şimdiden hayırlı olsun, tüm ülkemize hayırlı olsun.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

Arkadaşlarınıza, dostlarınıza, akrabalarınıza gönül dolusu sevgilerimi hürmetlerimi iletmenizi rica ediyorum.

Sağ olun, var olun.

9 Mayıs 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Siirt Halk Buluşması Konuşması


Siirt Halk Buluşması


Merhaba Siirt!

Alimlerin, evliyaların diyarı, merhaba!

Demokrasinin, birlikteliğin, eşitliğin şehri merhaba!

Türkün, Kürdün, Arabın ortak evi merhaba!

Bu ne güzel coşku!

Bu ne güzel heyecan!

Bahara 5 gün kala burada, Siirt’te olmaktan, evimizde olmaktan çook çok mutluyuz.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

Evet hak için buradayız hukuk için buradayız adalet için buradayız.

Hep birlikteyiz.

Gençler siz yürüyorsunuz biz arkanızdan geliyoruz.

Gençler ülkemizin yarını değil gençler ülkemizin bugünü.

Sizler için çalışıyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Biz DEVA Partisini kurduğumuzda ne dedik?

Bu ülkede herkes, her bir fert, bu ülkenin eşit ve onurlu vatandaşıdır dedik.

Tillo’daki, Bağlar’daki kardeşlerimle; Çankaya’daki, Üsküdar’daki, Kadıköy’deki kardeşlerim eşittir dedik.

Tam demokrasi dedik tam!

Öyle eksik gedik değil yarım yamalak değil tam demokrasi dedik.

İşte arkadaşlar tam demokrasi yolunda büyük bir yol ayrımının eşiğindeyiz.

Önümüzdeki seçim, partilerin yarıştığı sıradan bir seçim değil.

Önümüzdeki seçim, bir sistem seçimidir.

Bu ucube tek kişilik yönetimle, ayrıcalıklı zümrelerin ülkesinde yaşamaya devam mı edeceğiz… Yoksa tam demokrasi ile milletimizin egemenliğini mi sağlayacağız?

İşte 14 Mayıs bunun seçimidir.

Kendinden olmayan herkese terörist diyen nobran bir dil mi; yoksa herkesi kucaklayan kapsayıcı bir yönetim anlayışı mı?

Bu ikisi arasında tercihimizi kullanacağız.

Oylarınızı yok sayan kayyumlar mı; oylarınızla göreve gelen seçilmişler mi?

Tercih bu.

Siirt bunu çok iyi biliyor.

Birleştik ve kazanacağız inşallah.

Çok yakın.

Siirt; hakkı, hukuku, adaleti çok iyi bilir.

Aslında arkadaşlar bu önümüzdeki seçim sadece iki tercihli bir referandum.

Bakmayın 1. Oy pusulasında 4 tane isim var aday olarak.

2. oy pusulası 1 metre uzunluğunda.

Ama işin özünde bu seçim sadece 2 tercihli bir referandum.

Böyle anlayıp böyle anlattığımız zaman da i kolaylaşıyor.

Ve inşallah Siirt seçim günü 14 Mayıs’ta doğru tercihi doğru kararı verecek.

İktidarın bütün baskılarına rağmen, iktidarın bütün yıldırtma çabalarına rağmen Siirt seçim günü sandıkta vicdanıyla baş başa kaldığında pusulada gönlünden kalbinden geçen tercihe evet mühürlü basacak işi bitirecek inşallah.

Biz Siirt’e gurur duyuyoruz Siirt’in güzel insanları ile gurur duyuyoruz.

Bugün Siirt İl başkanlığımızı ziyaret için buradayız. Bu vesile ile şöyle sizler de buluştuk.

Ama daha önce Siirt’i ben ziyaret ettiğimde de sormuştum.

Bu enişte nerede demiştim gören var mı demiştim. 'yok, göremiyoruz artık' demişlerdi.

Biz Parvaz ile de, Siirt'in bütün ilçeleri ile gurur duyuyoruz.

Kurtalan ile de gurur duyuyoruz. Akşam Kurtalan’a da buradan bir sürpriz ziyaret yapacağız inşallah.

Şu anda sesini duymadığımız diğer ilçelerimizle de gurur duyuyoruz.

Hep beraber olacağız. Hep beraber oldukça kazanacağız inşallah hiç endişeniz olmasın.

Değerli arkadaşlar,

Bakın şu anda merkezi hükümetin bürokrasi kadrosu bakanlıklar maalesef iktidar partisi ile beraber çalışıyor artık.

Normalde olması gereken nedir?

Merkezi hükümetin birimlerinin devletin temsilcisi olması lazım.

Her partiye eşit yakınlıkta olmaları lazım.

Maalesef böyle değil.

Türkiye'nin çoğu yerinde görüyoruz böyle değil.

Bu adalet değil arkadaşlar adalet değil.

Adalet devlet birimlerinin her Parti ile eşit yakınlıkta olmasında.

Siirt'te bunu görmüyoruz şu anda. Ama inşallah bakın buradan söz iktidara geldiğimizde ülkeyi yönetmeye başladığımızda bizim iktidarımız her partiye eşit yakınlıkta olacaktır.

Bize destek verseler de vermeseler de eşit yakınlıkta olacağız.

Şu anda bizi engellemeye çalışanlara da yakın olacağız. Biz onun taahhütünü veriyoruz buradan.

Hakkı düştüğü yerden tutup kaldıracağız, hukukun üstünlüğü neyse onu aynen yerine getireceğiz.

Ve en önemlisi adaletle hareket edeceğiz adaletle.

Çünkü arkadaşlar bir yanlış bir başka yanlışla düzeltilmez.

Şu anda ülkeyi yönetenler bize yanlış yapıyor olabilirler.

Şu anda ülkeyi yönetenler bizim adaylarımıza yanlış yapıyor olabilirler.

Şu anda ülkeyi yönetenler Siirt halkına yanlış yapıyor olabilirler ama biz iktidar olduğumuzda hiç kimseye yanlış yapmayacağız.

Çünkü bir yanlış başka yanlışla düzeltilmez.

Onlar ne kadar hukuksuzluk yapsa da biz hukuk içerisinde bu mücadeleyi vereceğiz ve herkese adil davranacağız.

Onun için biz kazandığımızda 86 milyon kazanacak diyoruz, tüm Türkiye kazanacak diyoruz.

E bir kilo soğan 30 lira olunca artık o hükümete güle güle deme zamanı geliyor. Müsait bir yerde indireceğiz.

Değerli arkadaşlar bakın söyledim bu seçim aslında bir referandum.

Sadece 2 tercihi olan bir referandumdan bahsediyoruz bakın.

Diğer her şey teferruat.

Önümüze oy pusulasını aldığımızda vicdanımızla baş başa kaldığımızda şu anda sizin üzerinize baskı kurmaya çalışan kim var kim yoksa zaten orada yok.

Oy kabininde yok. Orada sadece vicdanınızla baş başasınız.

Pusulaları açınca önünüzde iki tane tercih göreceksiniz. Temelde iki tane tercih.

Ve o iki tercih arasından birisini seçeceksiniz.

Ben şimdi o seçeneklerini ne olacağını size söyleyeceğim ve tercihinizin de ne olacağını söyleyeceğim.

2 tane tercih önünüzde.

Otoriterlik mi; demokrasi mi? (…)

Keyfilik mi; hukuk mu? (…)

Baskı mı; özgürlük mü? (…)

Siirt cevabı biliyor.

Tek akıl mı; ortak akıl mı? (…)

Korku mu; umut mu? (…)

Bizim Umut tabi ama Umut Dayanan bu umut Türkiye için umut.

Öfke mi; sevgi mi? (…)

Siirt kararını kolay veriyor böyle sorunca.

Kavga mı; barış mı? (…)

Kriz mi; huzur mu? (…)

Yoksulluk mu; zenginlik mi? (…)

Arkadaşlar:

Kara kış mı; bahar mı? (…)

Kara kış mı; bahar mı? (…)

Kara kış mı; bahar mı? (…)

Cevap net. Cevap net.

Siirt cevabı biliyor.

Daha da güzel olacak daha da inşallah. Hayal ettiğimiz hedef ettiğimiz her şeyden daha da güzel olacak.

Biz demokrasi diyoruz. Zenginlik diyoruz. Huzur diyoruz. Özgürlük diyoruz.

Çok açık.

Cevap belli: Biz bahar diyoruz, bahar!

Siirt bahar diyor.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Bizim için asıl mesele; hukukun üstünlüğüdür.

Bizim için asıl mesele; Türkiye’yi bu güzel ülkemizi özgürleştirmektir.

İnşallah 15 Mayıs sabahı bahar gelecek Umut Bey de Deniz Bey de Zakir Bey de hepsini de inşallah Ankara’da TBBM’de görmeyi arzu ediyoruz.

Hedefimiz budur.

Değerli arkadaşlarım,

Bakın asıl mesele; devleti çetelerden, mafya kalıntılarından temizlemektir.

Yeter artık. Şu işe bakın. Arka arkaya videolar çıkıyor.

Youtube yayınlarının biri bitiyor biri başlıyor.

Çete mafya sarmış her yeri.

Asıl mesele; kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesini önlemektir.

Asıl mesele; milletin kaynaklarını yine bu millet için harcamaktır.

Vatandaşımızın soğanı da, patatesi de, yumurtayı da, kıymayı da, gönül rahatlığıyla kolayca almasını sağlamaktır.

Torpili, kayırmacılığı, yolsuzluğu yok etmektir.

Asıl mesele; bu memleketin sorunlarını çözmektir.

Asıl mesele; 783 bin kilometrekarelik vatan topraklarında özgürlüğün, zenginliğin ve adaletin türküsünü hep bir ağızdan söyleyebilmektir.

İşte biz bunun mücadelesini veriyoruz.

Biz, bu yola, özgür ve zengin bir Türkiye için çıktık.

Biz, bu yola, her bir vatandaşımızın, o elin Avrupalısının yaşadığı hayat standardı var ya işte her bir vatandaşımızın o hayat standardına ulaşabilmesi için bu yola çıktık.

Bizim hedefimiz budur.

İnşallah 5 gün sonra Siirt, bütün bu soruların cevabını açık ve net bir şekilde sandık başında verecektir.

Siirt, nasıl ki 20 sene evvel vesayetçilerin isteğini kursaklarında bırakıp, demokrasinin önünü açtıysa, bu Pazar günü de Siirt, yine demokrasinin önünü açacaktır.

Ben buna güveniyorum.

Çünkü Siirt her zaman vicdanının sesini dinlemiştir.

Çünkü Siirt her zaman adaletten yana olmuştur.

Çünkü Siirt her zaman hakkı düştüğü yerden alıp kaldırmıştır.

Nasıl o 2002’den sonra Sayın Erdoğan’ın o yasaklı döneminden sonra Siirt nasıl demokrasiden yana durduysa bugünde Siirt yine demokrasiden yana duracaktır.

Çünkü bugün maalesef Erdoğan demokrasinin yanında değil.

20 yıl sonra artık farklı bir yerde duruyor. Şu anda demokrasinin yanında duran bizleriz. Özgürlüklerin temel hakların yanında duran bizleriz.

İşte biz Siirt’in aklıselimine güveniyoruz sağduyusuna güveniyoruz.

O gün nasıl doğru yerde durduysa Siirt bugün de doğru yerde duracaktır. Biz buna güveniyoruz inşallah.

*****

Değerli arkadaşlar,

Biliyorsunuz sayın Erdoğan il il dolaşıyor.

Bu ara yeni bir türkü tutturdu.

Hayal ürünü hikayeler anlatıyor.

İl il dolaşıyor buraya gelmiyor farkındayım.

Siirt’in etrafında dönüyor dolaşıyor ama buraya gelmiyor ne hikmetse farkındayım.

Fakat gittiği yerlerde hemen hemen her gün ne anlatıyor?

Benden bahsediyor. Ne zamanki başarılardan bahsedecek olsa eski defterleri karıştırmak zorunda kalıyor.

Çünkü enflasyonun düştüğü paradan 6 sıfırın atıldığı dönem Türkiye'nin ekonomisinin daha iyi yönetildiği dönem bizim ekonominin başında olduğumuz dönem. Ekibimizle beraber.

Şimdi eski defterleri karıştırdığında da bir bakıyor karşısına ben çıkıyorum eski defterde. Onun için ne diyeceğini şaşırıyor.

Geçmişteki bu IMF ilişkilerini ve Bebecen diyerek bana geçmiş hikayeleri anlatıyor.

Yahu; IMF borcunun son taksitini ödeyen şu arkadaşınıza, şu kardeşinize iftiralar atıyor ya.

Bu milletin tek bir kuruşunu dahi ziyan etmeden, boğazından tek lokma haram geçmemiş şu arkadaşınıza iftiralar atıyor.

Değerli arkadaşlarım,

Kendisi kusura bakmasın; ben 14 Mayıs 2013’de IMF’ye olan en son borç taksitini ödeyen ekonomi ekibinin başındaydım.

Merkez Bankası’nın ödeme terminallerinde o enter tuşu olur ya bilgisayarın enter tuşu o enter tuşuna basıp IMF’nin son taksitini ben ödedim.

Tarih ne? 14 Mayıs 2013.

Enflasyonu tek haneye indiren ekibin başındaydım.

Paramızdan altı sıfırı atan ekibin başındaydım.

Bu milleti sağa sola avuç açmadan zenginleştiren ekibin başındaydım.

Ben şimdi kendisine soruyorum:

Siz şu son 5 yılda ne yaptınız?

Tek imzayla tek yetkili olarak aklınıza gelen her şeyi yaptığınız bir dönemde son 5 yılda ne yaptınız?

Tam 5 senedir tek imzayla tek yetkili sizsiniz. Siz ne yaptınız?

Enflasyonu üç haneye çıkardınız.

Paramıza ennn az bir sıfır eklediniz.

Dolar, Euro tüm baskılama çabalarınıza rağmen 20’leri geçti.

Ülke ülke gezip elalemden borç dilenen sizsiniz siz.

Katil dediğiniz veliaht prensten, 15 temmuzu finanse ettiğini söylediğiniz Emir’den 3 milyar, 5 milyar borç isteyen sizsiniz.

Ama bitiyor artık.

Son 5 gün arkadaşlar.

Nasıl 14 Mayıs 2013’te IMF’e olan borcu sıfırladıysak, tam 10 yıl sonra aynı gün 14 Mayıs 2023’de, bu krizi çözmek için kollarımızı sıvayıp çalışmaya başlayacağız.

Enflasyon 3 haneye çıkmadı mı?

%100'ü geçen enflasyonları görmedik mi?

Paramıza en az bir 0 ekledi. Dolar Euro tüm baskılara rağmen 20 lirayı geçti.

Ülke ülke gezip elalemden borç dilenen kendisi değil mi?

Katil dediği veliaht prensten gidip borç istemedi mi?

15 Temmuz’u finanse ettiğini söyledikleri Emir’den gidip borç para istemedi mi?

3 milyar oradan 5 milyar oradan aynı benzini bitmiş araba gibi deposunda benzin kalmamış araba gibi Türkiye ekonomisini yalvar yakar 3 milyar oradan bulduğu borçlarla borç aldığı benzinle yürütmeye çalışıyor.

‘Elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz.’

Böyle yürümez.

Ne demişler?

‘Dökme suyla değirmen yürümez’ demişler. Atalar bunu yüzlerce yıl önce söylemiş. Şu anda elden gelirle öğün yapmaya çalışıyor.

Dökme suyuyla değirmeni döndürmeye çalışıyor. Onun için olmuyor.

Ama bitiyor artık arkadaşlar bitiyor. Son 5 gün. 5 gün kaldı 5 gün.

5 gün sonra inşallah Sayın Kılıçdaroğlu'nu Türkiye Cumhuriyeti'nin 13. cumhurbaşkanı olarak göreceğiz.

Değerli arkadaşlar bakın nasıl biz 14 Mayıs 2013'te IMF'ye olan borcu sıfırladıysak tam 10 yıl sonra yine 14 Mayıs 2023'te bu krizi çözmek için kollarımızı sıvayıp çalışmaya başlayacağız inşallah.

İşte o yüzden önümüzde bir bayram daha var.

14 Mayıs; bir demokrasi bayramı olacak. 14 Mayıs doğudan batıya kuzeyden güneye tüm sokaklarda Kürtçe Türkçe, Arapça Lazca Boşnakca türkülerle kutlanacak inşallah.

Bütün Türkiye’de kutlayacağız 15 Mayıs’ı.

Ama bunun için hep beraber durmadan, rehavete kapılmadan çalışmamız gerekiyor arkadaşlar.

Sokak sokak, ev ev, kapı kapı gezip vatandaşlarımıza ulaşmamız gerekiyor.

Hep beraber 14 Mayıs’ta açık ara kazanmamız gerekiyor arkadaşlar açık ara. Öyle uç uca falan değil.

Ve inşallah ilk turda bu işi bitireceğiz ilk turda.

Birleşerek kazanacağız birleşerek.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Umut Bey, bizim biliyorsunuz DEVA Partimizin kurucu il başkanı Siirt’in evladı, kurucu il başkanımız.

Umut Beyi ve diğer tüm adaylarımızı hem Deniz Bey’i hem Zakir Bey’i hep beraber arkadaşlarımızı TBMM’nin çatısı altında Siirt’i temsil etmek üzere görmek istiyoruz.

Ama bu ancak sizlerin desteği ile mümkün.

Kendilerini meclisin altına taşıyacağız ki, Siirt’in derdini de huzurunu da diğer vekillerimizle beraber, kendilerinden soracağız inşallah.

Ne yapacağız?

Pusulada, seçime ortak listelerle girdiğimiz ki biliyorsunuz Saadet Partisi, Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Demokrat Parti ve CHP tabi ki. Tek listeyle ortak listeyle seçime giriyoruz.

5 partinin adayları tek bir listede.

Çünkü ne dedik? Tek bir listeyle girersek tek bir oy dahi zayi olmayacak dedik.

Çünkü partiler ayrı ayrı listelerle seçime girdiğinde küsuratlar eğer tamamlanmıyorsa hiçbir parti milletvekili çıkaramıyor.

Ama ortak liste ile seçime girdiğimizde onlar birleşiyor 1 ise 2 çıkarıyoruz. 2 ise 3 çıkarıyoruz. Bazı yerlerde 3 ise 5 .

Onun için ne yapacağız?

Hep beraber CHP’nin logosunun altına “evet” mührünü basacağız ki arkadaşlarımızı inşallah meclisin çatısı altında görelim.

Tamam mı? (…)

Tamam mı arkadaşlar anlaştık mı?

Yani o milletvekili seçimi oy pusulasında ne yapıyoruz? DEVA için, Saadet için, Gelecek için, Demokrat için ve tabi ki CHP için CHP logosunun altına evet mührünü basıyoruz.

Tamam mı?

SÖZ MÜ? (…)

Geldik 2. Oy pusulasına. 2. Oy pusulasında ne yapıyoruz? Cumhurbaşkanı için oy kullanıyoruz.

Cumhurbaşkanı oy pusulasında o 4 tane adayın ama aslında 2 seçeneğin ne yapıyoruz?

Ortak Cumhurbaşkanı adayımız, Millet İttifakının ortak Cumhurbaşkanı adayı Sayı Kılıçdaroğlu’nun isminin altına “evet” mührünü vuruyoruz.

Tamam mı?

Tamam mı?

Biz kendisine güveniyoruz ama görüyorum ki Siirt’te güveniyor.

Değerli arkadaşlar diğer pusulada Cumhurbaşkanlığı seçim pusulasında Sayın Kılıçdaroğlu’nun isminin altına evet mührünü basıyor muyuz?


Tamam mı?


SÖZ MÜ? (…)

Siz pusulaya evet mührünü vuracaksınız,

Biz de Türkiye’nin yarınlarına damgamızı vuracağız inşallah.

Tüm ülkemize hayırlı olsun.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun.

 

6 Mayıs 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın İstanbul Millet Buluşması Konuşması

İstanbul Mitingi


Merhaba İstanbul! (…)

Bahara 8 kala Merhaba! (…)

Bu ne güzel coşku bu ne güzel heyecan.

Maşallah.

*****

Bugün sizlere, Türkiye’nin dört bir köşesinin, Anadolu’nun, Trakya’nın sevgisini getirdik.

Ülkemizin her yerinden yükselen “demokrasi çığlığını” bugün buraya İstanbul’a getirdik.

İstanbuul; bu demokrasi çığlığını duyuyor musun? (…)

Tüm dünya duyuyor tüm dünya.

Herkes Türkiye’yi izliyor.

Türkiye’de demokrasi kazanacak bütün dünyada ki demokratlar umutlanacak.

Sağcı-solcu demeden;

Sünni- Alevi demeden;

Türk-Kürt-Arap-Laz-Çerkes demeden;

Hep beraber daha fazla demokrasi diyecek miyiz? (…)

Hep beraber adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu, ülkemizin 13. Cumhurbaşkanı yapacak mıyız? (…)

Söz mü? (…)

Ve yine hep beraber, Millet İttifakı olarak, TBMM’de çoğunluğu sağlayacak mıyız? (…)

Söz mü? (…)

Sözümüzü aldık.


*****

Evet işte böyle önden başlayıp dalga dalga arkalara ve tüm Türkiye’ye İstanbul’un mesajı gidiyor hiç Endişeniz olmasın.

Sevgili İstanbullular,

Siz bu ülkenin ekonomisini enn iyi bilenlerdensiniz.

Bu pahalılığı da bu yoksulluğu da bu yolsuzluğu da enn iyi hissedenlerdensiniz bilenlerdensiniz.

Hey gidi İstanbul, hey!

2010’da İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olmuş muydu?

Tek haneli enflasyonla, AB standartlarına ulaşmak için yaptığımız reformlarla başarmıştık bunu.

Şimdi ülkeyi getirdikleri şu duruma bir bakın yahu.

Yazık, çok yazık.

Bakın değerli arkadaşlar size bu 200 liralık banknotun hikayesini anlatmak istiyorum çok kısa.

Hemen bir dakika.

Bakın bu 200 liralık banknot 2009 yılında tedavüle çıktı. Yıl 2009.

Kaç dolar ediyordu biliyor musunuz?

134 dolar ediyordu 134 dolar. Bugün ne kadar ediyor?

10 dolar bile etmiyor.

Döviz bürosuna gidin bakın kur 20 buçuk oldu mu? 9 lira küsur ediyor.

Ben şimdi soruyorum herkesin cebindeki bu 200 liradan 134 dolar ederken 9 dolara düşüren yani tam 124 doları kim çaldı?

Herkesin cebindeki 200 liradan 124 doları kim çaldı?

Değerli arkadaşlarım bu enflasyon var ya enflasyon tam baş belasıdır.

Ekonomiyi kötü yönetirseniz yüksek enflasyona mahkûm edersiniz bu ülkeyi.

Maalesef.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye’de kurum murum kalmadı.

Patates soğan diyoruz. Gerisini siz tamamlıyorsunuz…

Değerli arkadaşlarım,

Şu anda ülkede devlet kurumu neredeyse kalmadı.

Her şey tek bir kişinin keyfine bağlı.

Şu anda bu ülkenin bir ekonomi politikası falan da yok. Ne var? Zır cahillik var.

Merkez Bankasıymış, BDDK’ymış, SPK’ymış… Bu kurumlar neredeyse yok hükmüne geldi.

Devlet kadroları tek bir kişinin oyuncağı oldu.

Ama arkadaşlar, endişeye mahal yok!

Ne yapacağız? Türkiye’yi bu güzel ve güçlü ülkeyi hızla düzlüğe kavuşturacağız.

2002’de, ülke çok kötü durumdayken başarmıştık; şimdi çok çok daha iyisini yapacağız inşallah.

İlk 1 ayda kurumları ayağa kaldıracağız.

6 ayda bu mevcut kriz iklimini sona erdireceğiz.

En geç iki yılda da enflasyonu tek haneye indireceğiz.

Bunu hep beraber başaracağız millet olarak başaracağız.

*****

Değerli dostlarım,

Hep söylüyorum:

Birleşe birleşe kazanacağız hep beraber kazanacağız.

Adalet, hep söylüyoruz,

Ne kadar adalet, o kadar ekonomi.

Ne kadar hak ve özgürlük, o kadar ekonomi.

Ne kadar demokrasi, o kadar ekonomi.

İşte siz ülkemizdeki demokrasi zeminini güçlendirmezsiniz, üstüne sağlam bir ekonomiyi asla inşa edemezsiniz.

Olmaaz, olmuyor!

Siz her gün hukuku ayaklar altına alıp, bu ülkenin ekonomisini büyütemezsiniz.

Yapamazsınız. Onun için olmuyor. Onun için yapamıyorlar.

Bunu anlamıyorlar. Ve ülkemizi bir krizden diğerine savuruyorlar.

İşte bunun için biz ne diyoruz?

Hak, hukuk, adalet diyoruz! (…)

Hak, hukuk, adalet diyoruz! (…)

İşte biz hakkı düştüğü yerden kaldıracağız. Hukukun üstünlüğünü sağlayacağız ve adaletle yöneteceğiz.

Ancak o sağlam zemin üzerine sağlam bir ekonomi inşa edeceğiz.

Çürük zemine sağlam ekonomiyi inşa edemezsiniz.

*****

Değerli dostlarım,

İktidara geldiğimiz gün hemen “Durum ve hasar tespit” çalışmasını yapacağız.

Halının altına süpürülen her şeyi ortaya çıkaracağız.

Enflasyonla mücadele temel önceliğimiz olacak.

Çünkü çağımızın bu en büyük hırsızlık yöntemine dur demek zorundayız.

Merkez Bankası’nın bağımsız ve itibarlı bir kurum olmasını sağlayacağız.

Ve tüm kadroları bilgili, deneyimli, dürüst isimlerle donatacağız.

Reel sektör ve bankacılık sektöründeki sorunların hepsini tek tek çözmeye başlayacağız.

Hızla toparlanacağız, hızla.

Endişeye mahal yook!

Bu ülke şu anda içinde bulunduğu duruma bu kötü yönetim sebebiyle düştü.

Dürüst ve ehil insanlar yönetmeye başlayınca derhal ayağa kalkacak bu ülke.

Başaracağız hep beraber başaracağız.

Biz buradayız biz! İşte yüz binler burada.

86 milyon 1’den büyüktür arkadaşlar.

Türkiye 1’den büyüktür! (…)

İnanın böyle.

*****

Bakın güven olmayınca olmuyor. Güven olmayınca asla mümkün değil.

Güveni sağlamadan bir ülkenin ekonomisini ayağa kaldıramazsınız.

Güveni sağlamadan toplumdaki refahı arttıramazsınız.

Güven olmadan olmaz. Ben böyle söyleyince bazen gençler bana soruyor.

Gençler burada.

Bazen soruyorlar diyorlar ki, 'başkanım şu güveni nasıl kazanacağız anlatsana hele' diyorlar.

Ben de bir dakikada 8 maddede özetliyorum.

Dinliyor musunuz?

Gençler burada mı?

Bütün İstanbul genç maşallah.

Bir dakikada 8 madde hazır mısınız?

Güveni nasıl kazanacağız?

1-Konuşunca doğruyu söyleyeceksin. Merkez Bankası’na yalan yanlış işler yaptırmayacaksın. TÜİK'e yalan yanlış enflasyon açıklattırmayacaksın.
2-Söz verince tutacaksın.
3-Emanete hıyanet etmeyeceksin.
4-Adaletle yöneteceksin.
5-Ehliyetli liyakatli kadroları göreve getireceksin.
6-İstişareyi asla elden bırakmayacaksın.
7-Şeffaf olacaksın şeffaf. Merkez Bankası’nın arka kapısından 250 milyar doları gizli saklı satmayacaksın.
8-Her zaman hesap vermeye hazır olacaksın.

Bu 8 maddeyi yerine getirin korkmayın.

Güveni kazanırsınız.

Güveni kazandıktan sonra da sırtınız yere gelmez.

İşte o zaman bu ülke çok hızlı bir şekilde AB standartlarına ulaşan yüksek gelir grubuna ulaşan bir ülke olur.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Seçime gidiyoruz.

Ama aslında bu seçim özünde bir referandum.

İki seçenekli bir referanduma gidiyoruz.

Bakın iki seçenekli bir referanduma gidiyoruz. Önümüzde 2 tane tercih olacak.

Özü bu.

Şimdi bu 2 tercihi ben İstanbul’a soracağım.

İstanbul! Cevabın nedir soruyorum.

Otoriterlik mi; demokrasi mi? (…)

Keyfilik mi; hukuk mu? (…)

Baskı mı; özgürlük mü? (…)

Tek akıl mı; ortak akıl mı? (…)

Korku mu; umut mu? (…)

Öfke mi; sevgi mi? (…)

Kavga mı; barış mı? (…)

Kriz mi; huzur mu? (…)

Yoksulluk mu; zenginlik mi? (…)

Arkadaşlar:

Kara kış mı; bahar mı? (…)

Kara kış mı; bahar mı? (…)

Kara kış mı; bahar mı? (…)

İşte biz demokrasi diyoruz. Zenginlik diyoruz. Huzur diyoruz. Özgürlük diyoruz.

İstanbul cevabını veriyor.

Bahar diyoruz, bahar!

*****

Son olarak değerli arkadaşlarım

Seçimlerin olacağı son gün, 14 Mayıs Anneler Günü.

Seçimlerin olacağı gün aynı zamanda Anneler Günü.

Mayısın 2. Pazarı.

Gelin bu 14 Mayıs’ta annelerimize baharı hediye edelim arkadaşlar.

“Oyumu sana hediye ediyorum anneciğim” diyelim ve adaleti, barışı, huzuru annelerimize hediye edelim.

Ama bu anneler günü aynı zamanda annelerden de çocuklarına bir hediye bekliyoruz.

Diyoruz ki evlatlarımız için, çocuklarımız için, en güzel hediye demokrasidir.

Anneler de çocuklarına demokrasi hediye etsin diyorum.

Anlaştık mı? (…)

Anlaştık.

Evet 8 kaldı.

*****

Diyorum ki haydi İstanbul haydi diyorum (…)

Haydi Türkiyem haydi! (…)

Haydi berekete! (…)

Haydi özgürlüğe! (…)

Haydi zenginliğe! (…)

*****

Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun.

 

 

 

4 Mayıs 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Gaziantep Halk Buluşması Konuşması

Gaziantep Halk Buluşması


Merhaba Gaziantep, merhaba!

Çok kıymetli dostlarım merhaba!

Türkiye’nin DEVA’sı sizlersiniz. Gençler Türkiye’ye DEVA olacak inşallah.

Sivil toplum kuruluşlarımızın, siyasi partilerin kıymetli temsilcileri merhaba!

Bugün seçim çadırımızı ziyaret etmek için bizlerle beraber olan bütün Gaziantepli hemşerilerimiz saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

*****

Az önce Kahramanmaraş’tan geldim.

Biraz geciktik. Kusura bakmayın hakkınızı helal edin. Sizleri ayakta beklettik.

Büyük acımızın üstünden 6 Şubat’tan bu yana 3 ay geçti.

Biliyorsunuz, depremin 1. Haftası 2. Haftası sürekli buralardaydım. Bu bölgedeydim.

Nurdağı’na İslâhiye’ye gittik değerli başkanımız Ertuğrul Bey ile beraber.

Çevre illeri gezdik.

Köyleri ziyaret ettim.

O büyük acıyı ne unutabilirim, ne unutturabilirim.

Bu vesileyle, bu büyük faciada bu büyük depremde kaybettiğimiz bütün vatandaşlarımızı rahmetle anıyorum, hepinize tekrar baş sağlığı ve sabır diliyorum.

O günlerde neler gördük, neler yaşadık, çok kısa şöyle değinip geçeceğim.

İlk 2 gün, 3 gün, yardım çığlıkları karşısında hükümetin adeta felç olduğunu gördük.

Sosyal medya, yardım arayışı için hayati önemdeyken sosyal medyanın kısıldığını gördük.

Telefon altyapısının çöktüğünü, iletişimin kesildiğini gördük.

Susuz, yemeksiz, battaniyesiz kalan insanları gördük.

Çadırların dağıtılamadığını, hatta satıldığını gördük.

Gücü tek elde toplamanın bu koskoca ülkenin 86 milyon nüfusuyla Avrupa’nın en büyük ülkesinin, Avrupa’nın en genç nüfusunun, Avrupa’nın en büyük topraklarına sahip olan ülkenin tek bir noktadan tek bir kişinin dağarcığıyla yönetilmeye çalışıldığında nasıl işlerin tıkandığını, nasıl işlerin yürümediğini gördük.

Maalesef arkadaşlar…

Normal zamanda, normal hayatı yönetemeyenler afet zamanında afet bölgesini de yönetemedi.

Vatandaşlarımız gündelik, sıradan, mutat ihtiyaçlarını dahi karşılamakta güçlük çekti.

Bizim il başkanlarımız sağ olsunlar kurdukları yardımlaşma sistemi ile depolarla eksikleri gedikleri dolduruyorlar.

İslâhiye’de de gittim gördüm sağ olsun Ertuğrul Bey gayet güzel bir sistem kurdu. Yardımı orada ihtiyacı olan vatandaşlarımıza hızlı bir şekilde ulaştırdı.

Hükümet şu an ne yapıyor? Ülkeyi yönetmek yerine, varsa yoksa algıyı yönetmeye çalışıyor algıyı.

Laf çok iş yok.

Bunları hepiniz biliyorsunuz. Acı acı yaşıyoruz hep beraber.

Bir de sabah akşam sürekli korku pompalıyorlar sürekli.

Sanki iktidar değişirse yok dış güçlermiş, yok iç güçlermiş. Palavranın bini bir para.

Ne diyorlar utanmadan? “Sandık yoluyla darbe” diyorlar…

Sandık yoluyla darbe diye bir şey var mı?

Sandık ne demek?

Bütün vatandaşlarımızın gidip kendi hür iradesiyle meşru demokratik siyaset içinde tercihini kullanması demek.

Korkutuyorlar vatandaşımızı. Asla kanmayın. Asla inanmayın.

İnşallah Türkiye bu süreci huzurla, barış içerisinde, istikrar içerisinde geçirecektir.

Başka ne diyorlar? “Hükûmet değişirse tam bağımsızlık tehlikeye girer” diyorlar.

Bir kere şunun altını kalın kalın çizmek istiyorum.

Bakın kimse bu milletin iradesine “darbe” diyemez bu bir.

Bakın arkadaşlar, ben 2002’de gayet iyi hatırlıyorum.

2002 seçimlerinde de demokrasiye inanmayanlar aynı şeyleri söylüyordu. Aynı tehditleri savunuyorlardı.

Baktılar ki başarısızlık geliyor, baktılar ki sandıkta mağlubiyet artık mukadder, hemen milli değerleri istismar ederek vatandaşlarımızı korkutmaya başlıyorlar.

Bu ülkede uzun süre devlet yönetiminde yer almış arkadaşlarınızdan birisiyim.

Bu iktidar giderse, milli savunmamıza zerre kadar zarar gelmez.

Bu iktidar giderse, milli menfaatlerimize zerre kadar zarar gelmez.

Tam tersine çok daha iyi koruruz biz ülkenin milli menfaatlerini.

Bu iktidar giderse, değerlerimizden asla hiçbir şey kaybetmeyiz.

Tam tersine değerlerimize sahip çıkarız.

Hatta ve hatta; uzun yıllar Milli Güvenlik Kurulu üyesi olmuş, 8 yıl o kurumda bulunmuş, dış işleri bakanlığı yapmış bir arkadaşınız olarak da şunu söyleyeyim:

Kazandığımızda, ülkemiz o kadar bir güçlenecek ki, şu anda yaptıkları gibi hamasetle değil, gerçek demokrasinin gücüyle yükselecek ülkemiz bütün dünyada. Bunu gerçekleştireceğiz.

Ülkenin Cumhurbaşkanının elin adamından “Aptal olma” diye mektuplar aldığı bir devrin utancını da bitireceğiz inşallah hep beraber.

Neymiş “kuru soğana razı olun, vatan-millet Sakarya”

Kurdukları denklem bu.

Biz ne diyoruz? “Hadi oradan!” diyoruz. “Hadi oradan!” diyoruz.

Bunlar ne diyor? “Düşman çok, biz şunu bunu yapıyoruz, siz de yoksulluğa razı olun” diyor.

Biz bu denklemi reddediyoruz.

Ne diyorlar?

‘Ee düşman çok biz bu ülkenin düşmanlara karşı koruyucusuyuz’ eee? ‘Onun için siz fakirliğe razı olacaksınız.

Böyle bir şey yok. Böyle bir şey yok.

Devletin görevi bu ülkenin güvenliğini sağlamaktır eş zamanlı olarak da milletin refahını yükseltmektir.

Öyle arada bir denge yok yani. Bunların hepsini başaracağız hepsini gerçekleştireceğiz.

Biz hem milletimizin açlık sınırı altında olmasına itiraz ediyoruz, hem de ülkemizin milli onurunun yerle bir edilmesine itiraz ediyoruz.

Arkadaşlar hatırlayın Suriye'de hemen şu sınır ötesinde 34 askerimiz şehit edildiğinde gitti Putin'in kapısında beklemedi mi?

Rus televizyonları kronometreyi açıp kaç dakika kapıda bekletildiğini haber kanallarına vermedi mi?

Yazık.

Dünyaya rezil olduk.

Böyle bir şey kabul edilmez.

*****

Bakın değerli arkadaşlarım;

Tüm bu acıları beraberce sarıp, huzurlu günler inşallah görmemize çok çok az kaldı.

Çok az kaldı.

Önümüzdeki seçimler değerli arkadaşlar, ülkemizde çok hızlı bir atılımın başlangıç noktası olacak.

Denetimsiz yapılaşmaya, çarpık şehirleşmeye son vereceğiz.

Bu tek merkezden yönetilen, her şeye tek bir kişinin karar verdiği ama onun da çok yanlış kararlar verdiği dönemi kapatacağız.

İnsanlarımızın hayatı, tek kişinin iki dudağı arasına kalmayacak. “Yerinden yönetim” ilkesiyle hareket edeceğiz yerinden.

Bu büyük ülke ancak yetkinin Ankara’dan merkezden yerele doğru bir miktar devredilmesiyle yönetilir.

Başka ne yapacağız?

Haksız ve orantısız ranta son vereceğiz.

İnsanımıza ve doğaya zarar veren tüm işleri de tarihe gömeceğiz.

Devletimizin gücünü; her bir vatandaşımızın yaşamıyla, sağlığıyla, mutluluğuyla, sağlayacağız.

Ve olmadık projelere dünyanın paralarımı gömmelerine de izin vermeyeceğiz.

İşte Kanal İstanbul, Kanal İstanbul,

Şu anda Türkiye’nin depreme hazırlanmasıyla ilgili milyarlarca Dolar kaynağa ihtiyaç varken sıra Kanal İstanbul’da mı yahu?

Böyle bir şey yok.

Önceliğimiz İnsan, önceliğimiz insan hayatı.

Önceliğimiz bütün Türkiye’nin depremlere hazırlanması,

Kaynakları oralara yönlendirmek zorundayız.

Akıl dışı maceralara atılıp, ülkeyi fakirleştiren düzeni sonlandıracağız.

Ve arkadaşlar bütün bunlar için ne yapacağız?

Birleşe birleşe çoğalacağız.

14 Mayıs günü öyle bir kazanacağız ki, aslında kaybeden olmayacak. Hiç merak etmeyin.

Herkes kazanacak. 86 milyon kazanacak.

Soframızın bereketini el birliği ile artıracağız.

*****

Değerli dostlarım,

Biliyorum, acılarımızın ortasında hep beraber nefes almaya çalışıyoruz.

Biz, yeni yaşamı kurmak zorundayız.

Deprem sonrası yepyeni bir hayatı inşa etmek zorundayız.

Hata yapma hakkımız yok.

Rehavete kapılmaya, ihmale hakkımız yok.

Bizim bir daha, bir kez daha Antep’in ihmal edilmesine göz yumma şansımız yok.

İslâhiye’nin Nurdağı’nın ihmal edilmesine göz yummaya şansımız yok.

Dayanıksız binaların inşasına izin veren, imza atan, işinin ehli olmayan bürokratları atama şansımız yok.

Afet anında, Antep’i Nurdağı’nı İslâhiye’yi bir gün, iki gün, üç gün kendi kaderine mahkum eden iktidarlara tahammülümüz yok.

Kızılay’ı, AFAD’ı birilerinin çiftliği haline getiren bu yönetime tahammülümüz yok.

İşte tam da bu yüzden ben bugün buradayım.

Kahramanmaraş’a uğradım ayrıca Elbistan’a gitmiştim daha önce

Maraş’taki dostlarımızla şöyle bir sohbet ettik, Adana üzerinden Ankara’ya dönerken de burada şimdi sizlerle beraberiz.

Adaylarımızla şöyle bir dertleşmek,

Durumu burada, yerinde arkadaşlarımızla istişare etmek üzere uğradık Antep’e.

15 Mayıs sabahı hep beraber güle güle diyoruz hep beraber.

Evet, elbette neşeli değiliz, mutlu değiliz.

Elbette kalbimiz buruk.

Fakat değerli arkadaşlar;

BİZ HAZIRIZ.

Yarından itibaren göreve başlamak için, size hizmet etmek için, Antep’e hizmetkâr olmak için hazırız.

Biz hazırız değerli adaylarımızda hazır ve 6 siyasi parti olarak hazırız.

Başarmak zorundayız ve başaracağız.

*****

Değerli arkadaşlar;

Az ama zorlu bir zaman kaldı. Son 10 gün.

Biliyorum bizim elimizdeki imkanlar, iktidarınkilerle yarışamaz.

Biliyorum, onların propaganda makinası bizim elimizde yok.

Ama arkadaşlar, bizim elimizde de, onlarda olmayan çok daha güçlü bir şey var:

Haklı olmanın gücü, çünkü Biz haklıyız.

Biz, haklı olmaktan aldığımız güçle bu mücadeleyi veriyoruz.

Biz hakkaniyetten, haktan aldığımız güçle mücadele verdik, veriyoruz.

Ve arkadaşlar kazanacağız.

Evet, yolumuz zor, ama başaracağız.

Hep beraber başaracağız.

*****

Kıymetli dostlarım,

Gaziantep il ve ilçe teşkilatlarımıza 2,5 senedir yürüttüğümüz çok güzel bir çalışma var. Gerçekten ben bütün teşkilatımızı, başkanımız Ertuğrul Bey şahsında ve Başkan vekilimiz Ali Bey’in şahsında tebrik etmek istiyorum.

Bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da aynı azimle, aynı kararlılıkla, aynı tutkuyla çalışacaklarına eminim.

Kurucu il başkanımız Ertuğrul Kaya DEVA Partisinin milletvekili adayıdır.

TBMM’de diğer adaylarımızla beraber İnşallah Gaziantep’in güçlü sesi olacaklar.

Bu nedenle, sizlerden 10 gün sonra çok güçlü bir destek bekliyorum.

10 gün sonra; önümüzde iki tane oy pusulası olacak değil mi.

Bir cumhurbaşkanlığı seçimi, bir de meclis seçimi.

Birinci oy pusulasında ne yapacağız?

6 partinin ortak adayı olan Sayın Kılıçdaroğlu’nun isminin altına evet mührünü basacağız.

Ve inşallah Sayın Kılıçdaroğlu 13.Cumhurbaşkanı olacak.

İkinci pusulada ne yapacağız.

Milletvekili seçimi pusulasında, meclis pusulasında.

Ne diyeceğiz DEVA için CHP’nin logosunun altına evet diyeceğiz.

Saadet için CHP’ye evet diyeceğiz.

Gelecek için CHP’ye evet diyeceğiz.

Demokrat için CHP’ye evet diyeceğiz.

Ve tabi ki CHP için CHP’ye evet diyeceğiz.

Değerli arkadaşlar;

İnşallah Gaziantep o seçim günü seçim pusulalarına evet mührünü öyle kuvvetli vuracak ki,

Külliyenin duvarları titreyecek. Bu olacak

“Birleşe birleşe kazanacağız” diyoruz ya birleşe birleşe mecliste çoğunluğu alacağız.

Çünkü mevcut Anayasa, mevcut seçim yasası ne diyor.

Partiler bir araya geldiğinde herkes kazanıyor diyor.

İşte biz bunu yaptık bunu gerçekleştirdik.

Bu 10 gün boyunca kapı kapı vatandaşlarımıza gideceğiz. Çalmadık kapı bırakmayacağız ve ısrarla anlatacağız.

Özgür ve zengin Türkiye’de; onurlu yaşamın teminatı sizin için bizler olacağız diyeceğiz.

Ve şunu unutmayalım arkadaşlar;

Bu seçim aslında bir referandum,

İki tercihli bir referandum,

Birinci pusulada ülkeyi yönetme iddiasıyla aday olan 2 tane seçenek var

Erdoğan, Kılıçdaroğlu

İkinci pusulada da yine ülkeyi yönetme iddiasıyla bu işin içinde olan,

Cumhur ittifakı var, Millet ittifakı var.

Aslında her iki pusulada da bir referandum var,

İki tercihli bir referandum bu seçimin özü o.

Bir metre uzunluğunda pusulada olsa

O pusulada ülkeyi yönetme iddiasında olan gerçekçi iki alternatif var.

Cumhur ittifakı, Millet ittifakı.

Ama aslında biz ne ile neyin arasında tercihte bulunacağız biliyor musunuz?

Bu referandumda aslında karşımıza çıkacak iki tercihli referandumda hangi iki tercih arasında oyumuzu kullanacağız.

Ben şimdi Gaziantep’e soruyorum: İki tercih var karşımızda oy pusulalarında

Otoriterlik / Demokrasi

Keyfilik / Hukuk

Tek akıl / Ortak akıl

Gaziantep cevapların hepsini biliyor.

Böyle iki tercihe indirdiğimizde iş kolaylaşıyor.

Bir metrelik pusulada iki tercih var.

Her şey çok güzel olacak inşallah.

İki tercih var arkadaşlar.

Korku / Umut

Öfke / Sevgi

Yoksulluk / Zenginlik

Karakış / Bahar

Bu kadar basit inanın

Hiç kafa karıştırmaya gerek yok

Bu seçim bir referandum

Birinci tercih mi, ikinci tercih mi o kadar.

Hepsini biliyoruz.

Atama bekleyen bütün vatandaşlarımızın sorunlarını iyi anlıyoruz, biliyoruz.

Ve diyorum ki arkadaşlar artık şurada on gün kaldı.

*****

Haydi Türkiye, haydi! (…)

Haydi Berekete! (…)

Haydi Özgürlüğe! (…)

Haydi Zenginliğe! (…)

Hepinizi sevgiyle ve saygıyla kucaklıyor, muhabbetle selamlıyorum.

Yolumuz açık olsun, yolunuz açık olsun, kalın sağlıcakla, sağ olun var olun diyorum.

Arkadaşlarınıza, ailelerinize bol bol selamlarımızı, hürmetlerimizi iletmenizi özellikle rica ediyorum.

Kazanan Türkiye olsun diyorum.

Sağ olun, var olun,

Allahaısmarladık.

3 Mayıs 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Kadıköy Halk Buluşması Konuşması

 

Kadıköy Halk buluşması


Değerli yol arkadaşlarım,

Sevgili dostlarım,

Binlerce yıllık kadim şehir Kadıköy!

Merhaba!

Güneşin kendini gösterdiği, baharın müjdelendiği bu güzel Mayıs gününde herkese Merhaba!

*****

Değişime 11 kala, burada aranızda olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.

Kadıköy’ün hakkına kavuşmasına çok az kaldı.

Bu yorgun yönetimin, bu iktidarın gitmesine onları müsait bir yerde indirmemize çok az kaldı.

İşte görüyorum;

Kadıköy değişime hazır. Kadıköy özgürlüğe hazır.

Kadıköy özgürlüğe umuda hazır, bolluğa, berekete, zenginliğe hazır.

Hazır mısınız arkadaşlar? (…)

İşte Kadıköy’e bu yakışır.

Hep beraber hazırız inşallah hep beraber.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye’nin DEVA’sı gençler. Gençler siz önden yürüyorsunuz biz sizi takip ediyoruz.

Gençler bizim yarınımız değil gençler bugünümüz.

Onun için gençler önden gidiyor biz arkadan onları takip ediyoruz.

Farkındayız, gençlerimiz mutsuz, gençlerimiz umutsuz.

Onun için biz ne diyoruz? Bizler hep beraber gençlerin DEVA’sıyız diyoruz.

Onun için yola çıktık diyoruz zaten.

Biz emeklilerin de DEVA’sıyız inşallah. Türkiye’nin DEVA’sıyız. Ama hep beraber Türkiye’nin DEVA’sıyız.

Çünkü ne diyoruz? Birlikte DEVA var diyoruz.

Birleşe birleşe büyüyeceğiz diyoruz.

Hep beraber omuz omuza bu ülkeyi tekrar ayağa kaldıracağız diyoruz.

Birleşe birleşe kazanıyoruz arkadaşlar.

11 gün kaldı 11 gün inşallah.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye’de ne zaman iktidarların işi sıkışsa ne yaparlar biliyor musunuz?

Hemen milli değerlerimizle oynama başlarlar.

Kim ki artık iş yapamaz hâle gelir, kim ki başarı üretemez hâle gelir kim ki tükenir; işte o noktada milli değerlerimizi istismar etmeye başlarlar.

Siyasi tarihimizde biz bunu defalarca gördük.

İşte Sayın Erdoğan’ı görüyorsunuz.

Arkadaşlar, sosyal medyadaki profil fotoğrafını değiştirmiş yahu.

Dikkatinizi çekti mi?

Sayın Erdoğan, seçime gidiyoruz, seçime… Savaşa gitmiyoruz…

Ne oluyor? Ne oluyor? Seçime gidiyoruz.

Bu demokrasinin emrettiği bir seçim.

Ülkeyi savaş havasına sokuyoruz gibi hiçbir şey söylemeyin. O havayı da vermeyin.

Huzur içerisinde barış içerisinde istikrar içerisinde hep beraber bir seçime gidiyoruz o kadar.

Ondan fazla bir anlam yüklemeyin buna.

Ama merak etmeyin arkadaşlar, biz memleketimizi, ülkemizi bir demokrasi bayramına götürüyoruz.

11 gün sonra ülkemizde inşallah 15 Mayıs bir demokrasi bayramı olacak.

Ve her yerde kutlayacağız.

Çünkü biz ‘barışa barışa kazanacağız’ diyoruz.

Onlar 'savaşa savaşa kazanmaya çalışıyor değil mi?

Biz ne diyoruz? ‘Birleşe birleşe, barışa barışa, hellalleşe helalleşe kazanacağız’ diyoruz.

Değerli arkadaşlarım,

Tıpkı geçmişte olduğu gibi, sandıkta oylarımızı kullanacağız ve iktidar değişecek.

Bu kadar basit.

Demokrasiye yakışır bir seçim yapacağız inşallah ve bunu hep beraber milletçe yapacağız.

Ne kadar tahrik etmeye çalışırlarsa çalışsınlar ne kadar bu milleti korkutmaya çalışırlarsa çalışsınlar biz inşallah milletimizin sağ duyusuyla milletimizin aklı
selimiyle huzur içerisinde yapacağımız bir seçime doğru gidiyoruz.

O kadar.

Yok dış güçlermiş, yok iç güçlermiş. Palavranın bini bir para.

Daha da ötesine gidiyorlar… Neymiş iktidar değişirse tam bağımsızlık tehlikeye girermiş…

Bakın arkadaşlar, ben bu lafları iyi hatırlıyorum.

2002 seçimlerinde de demokrasiye inanmayanlardan aynı argümanları kullanıyorlardı.

Dejavu yaşıyoruz. Tarih tekerrür ediyor. Aynı argümanlar.

Baktılar ki başarısızlık geliyor, baktılar ki sandıkta mağlubiyet geliyor; hemen milli değerlerimizi kullanarak vatandaşlarımızı korkutmaya başlıyorlar.

Bu ülkede en uzun süre hükümette görev almış kişilerden biri olarak söylüyorum arkadaşlar;

Bu iktidar giderse, bizim milli güvenliğimize milli savunmamıza zerre kadar zarar gelmez. Zerre kadar.

Bu iktidar giderse, bizim milli menfaatlerimize zerre kadar zarar gelmez.

Bu iktidar giderse, milli değerlerimizden hiçbir şey kaybetmeyiz.

Tam tersine üstüne ekleye ekleye gideriz.

Hatta ve hatta; uzun yıllar tam 8 yıl Milli Güvenlik Kurulu’nda oturmuş, dış işleri bakanlığı da yapmış bir arkadaşınız olarak söylüyorum.

Biz kazandığımızda ülkemiz öyle bir güçlenecek ki, şimdiki gibi hamasetle değil, gerçek demokrasinin gücüyle dünyanın itibarlı bir ülkesi olacağız.

Demokrasiyi de atılımı da öyle yarınlara bırakmayacağız. Hemen bugün gerçekleştireceğiz inşallah.

Ve hep beraber gerçekleştireceğiz.

Bakın arkadaşlar biz bu ülkenin devlet başkanının “Aptal olma” diye mektuplar aldığı bir devrin utancını yok edeceğiz.

Mektubu almadı mı?

Ne oldu gitti kendisi elden teslim etti.

O mektubu hiç almayacaksın. Mektupta ne yazdığını bilmiyor musun?

Biz diplomasiyi biliriz.

Öyle bir mektup yazıldığı anda onun haberini alırsın ve mektup daha gelmediği anda reddedersin.

Okuyup da ayağına gidip o mektubu ‘ben bunu kabul edemeyeceğim’ demezsin.

Neymiş bunlar tutturmuşlar “kuru soğana razı olun, vatan-millet Sakarya”

Dedikleri bu.

Bu diyene ne derler?

Zaten eğer soğan 30 lira olduysa o iktidara hep beraber güle güle demenin zamanı gelmiş demektir.

Değerli arkadaşlarım,

Bunlar şöyle bir denklem kurmaya çalışıyorlar bakın,

Otoriter rejimlerin hepsinde vardır bu.

Şöyle bakın ülke ülke saymaya gerek yok ama bir Kuzey Kore’ye bakın. Bir eski Saddam’ın Irak’ına bakın. Bir eski Kaddafi’nin Libya’sına bakın.

Otoriter rejimler ne yapar?

Vatandaşlarına der ki; ‘Bakın çok düşman var ha çok düşman var. Onun için tankımız, tüfeğimiz, topumuz, savaş uçağımız olacak. Ama siz de açlığa yoksulluğa razı olacaksınız’ der.

Klasik. Bütün dünyada bu tekrar eder.

Rejim otoriterleştikçe insanlar yoksullaşır, ama yoksul insanlara derler ki ‘düşman çok. Bu düşmanlardan ancak sizi biz koruruz’ diye bir denklem kurmaya çalışırlar.

Biz bu denklemi reddediyoruz. Öyle bir şey yok.

Biz hem milletimizin açlık sınırı altında olmasına itiraz ediyoruz, hem de ülkemizin milli onurunu yerle bir eden bu yönetime itiraz ediyoruz.

Ülkemizin tabii ki güçlü bir ordusu olacak. Tabi ki en yüksek teknolojiye sahip uçak gemisiymiş, savaşmış helikoptermiş, İHA’ymış, SİHA’ymış tabii ki olacak.

Sen devletsen bunları zaten yapacaksın ama bunlar var diye milleti, açlığa yoksulluğa razı olmaya zorlamayacaksın.

Biz diyoruz ki hem bu millet topyekûn zenginleşecek hem de Türkiye dünyanın itibarlı, güçlü bir ordusuna sahip olacak. Biz bunu diyoruz.

Birine sahip olmak ötekinden vazgeçmek anlamına gelmiyor.

Sürekli bu denklemi kuruyorlar aynı dünyadaki başka otoriterleşen rejimler gibi.

Şu işe bakın.

Dış işleri Bakanlığı yapmış bir arkadaşınız olarak içim acıdı.

Bu ülkenin her bir vatandaşı 86 milyon vatandaşımız ülkenin eşit ve onurlu vatandaşıdır. Kimsenin bir başkasına üstünlüğü yoktur.

Bakın arkadaşlar İçim acıdı.

Diplomasinin içinde olmuş dışişleri bakanlığı yapmış ve 8 yıl Milli güvenlik kurulunda oturmuş devletin en hassas güvenlik dosyalarına hâkim olan bir insan olarak söylüyorum.

Suriye’de 34 şehidimizin ardından Putin’in kapısında dakikalarca bekletilen bir devlet başkanı olamaz.

Devlet televizyonunda kronometre açtılar. Dediler ki, ‘Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanını dakikalarca kapıda bekletiyoruz’ diye kronometreyle gösterdiler. Hatırlayın.

Üstelik 34 şehidimizden sonra gidip Moskova’ya ayağına gidip kapısında bekledi.

Böyle bir şey olur mu?

Türkiye Cumhuriyeti’ne bu yakışır mı?

Benim buna itirazım var.

Milletimizin itirazı var.

Kimse kusura bakmasın. Bu kötü yönetimin bedelini içeride halkımız ödüyor. Dışarıda da ülkemizin boynunu bükük kalıyor.

Bakmayın içerde pompaladıkları havaya.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları pek çok ülkede maalesef güzel muamele görmüyor.

Eskiden Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşımanın bir değeri vardı, itibarı vardı, onuru vardı.

Avrupalılar gelip bizden pasaport istiyordu vatandaşlık istiyordu.

Ben soruyordum Avrupalı iş adamlarına; sizin AB pasaportunuz var arkadaş bizim vatandaşlığımız size ne yarayacak? Ne işinize yarayacak?

Diyorlardı ki, ‘Bizim farklı ülkelerde Afrika’da, Asya’da bagajlarımız var. Sömürgeci tarihimiz var. Ama sizin yok. Sizin tarihiniz pırıl pırıl. Biz Avrupalı iş insanları olarak gidip Afrika’da, Asya’da, Latin Amerika’da iş yaparken Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu koyduğumuz zaman kapılar açılıyor’ diyorlardı bize.

Bugünleri yaşadı bu ülke.

Ama neredeeen nereye değil mi? Bak neredeeen nereye...

Artık yeter diyoruz. Yeter ya diyoruz.

Hatırlayın vaktiyle kendisi 2017’de ne demişti kendi partisi için “Metal yorgunluğu var’ demişti. ‘Parti teşkilatını yenileyeceğiz” demişti.

Kendisi ise tam 21 senedir o partinin başında. Daha da ötesi ülkenin başında.

Metal yorgunluğu on binlerce parti teşkilatı mensubu için var da kendisinin hiç mi metal yorgunluğu olmuyor?

Bu nasıl iş?

Tam 21 senedir o partinin başında. Daha da ötesi ülkenin başında.

Tüm Türkiye artık bir Erdoğan yorgunluğu yaşıyor.

Artık bu iktidar bu milletin sırtında bir yük.

İktidarlar milletten yük alır. Millete yük olmaz.

Bu iktidar artık bu millete bir yük.

Onun için bu seçimde milletimiz sırtına taşıdığı yükü kenara indirecek müsait bir yerde.

Güle güle Erdoğan deyip milletçe yolumuza devam edeceğiz inşallah.

Arkadaşlar kadro olarak Türkiye’nin DEVA’sı olacağız.

Millet İttifakı olarak ülkemizin dertlerine çare bulacağız sorunlarına DEVA olacağız inşallah. Bunu Millet İttifakı olarak gerçekleştireceğiz birlik beraberlik içerisinde yapacağız.

Çünkü ne demişler? Bir elin nesi var iki elin sesi var.

Biz 6 el olduk.

6 el olunca ses daha çok çıkar değil mi?

Bunu gerçekleştireceğiz inşallah.

Değerli arkadaşlar,

Bakın bu iktidar ne yapıyor?

Bir gün Mısır’a olmadık laf ediyor, bir gün Birleşik Arap Emirlikleri’ne çatıyor, ertesi gün Almanya’ya, hoop Amerika’ya, Rusya’ya.

Sonra hiçbir şey olmamış gibi gidip onlardan aldığı üç beş milyar dolar borç karşılığı sarmaş dolaş oluyor.

Kaç ülkeyle yaptılar bunu.

Suudi Arabistan’ın veliaht prensine katil dedi parayı alınca kucaklaştı.

Birleşik Arap Emirliklerine 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün finansörü dedi parayı alınca kucaklaştı.

Böyle bir şey mi olur?

Bu milletin onuruymuş, ülkenin istikbaliymiş; inanın hiçbir şey umurlarında değil. Tek dertleri iktidardan kalkmamak. Tek dertleri inanın bu.

Bir sabah kalkıyor, haçla hilali çakıştırıyor.

Bir gün ‘Şangay Beşlisi’nde olmak istiyor, bir başka sabah da kalkıp ‘Avrupa Birliği güzeldir’ diyor.

Durmadan zigzaglar yapıyor, durmadan U dönüşleri yapıyor.

Ben buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum:

Sayın Erdoğan, biraz yavaş. Biraz yavaş. Ülkeyi yayık ayranına çevirdiniz. Çalkalayıp duruyorsunuz bu milleti yahu.

Yazık.

Bütün o kavgalar nedeniyle ülkemizdeki her bir ferdin cebindeki parayı erittiniz.

Her bir vatandaşımızın cebindeki parayı erittiniz.

Üreticimizin ihracat alanlarını daralttınız.

Turizmcinin müşterisini azalttınız.

İstanbul yaşamadı mı bunu defalarca?

Gidiyor bir yerle kavga ediyor bunun bedelini İstanbul ödüyor. Daha az turist geliyor.

Ertesi gün gidiyor başkasıyla kavga ediyor yine İstanbul ödüyor bedelini.

Ne olursa olsun bedel ödeyen İstanbul oluyor. Ne olursa olsun bedel ödeyen Türkiye oluyor.

Günün sonunda enflasyonu üç haneye, faizi iki haneye çıkardınız. Döviz kurunu da patlattınız.

İşte bugün değerli arkadaşlar ayın 3'ü enflasyon açıklandı değil mi?

Bağımsız araştırma kuruluşu ENAG 1 yıllık enflasyonu açıkladı %105.

TÜİK ne açıkladı? %44. Hangisine inanacaksın?

Alışverişe giden her vatandaşımız, çarşıya pazara giden her vatandaşımız gerçek enflasyonu görüyor.

Sen hangi fiyatı hangi enflasyonu kimden saklıyorsun?

Kimi aldattığını zannediyorsun?

Yıllardır gösterdiğiniz kuru bir inadın ülkemizi Doğu Akdeniz'de nasıl yalnızlaştırdığını biz görüyoruz.

Bu ülkenin en büyük Milli güvenlik sorunu oldu şu anki iktidar.


Bir kişinin şahsi dürtülerine bağlı dış ilişkiler seti ile; ülkenin menfaatleri üzerinde tepinip durdunuz yıllardır.

Şimdi ben buradan Kadıköy’den ilan ediyorum.

Ne diyorum?

Sayın Erdoğan güle güle diyorum.

Güle güle diyorum.

Değerli arkadaşlarım,

İnşallah bu iktidar gittikten sonra ülkemiz dış politikada itibarlı ve güçlü bir ülke olacak.

Ortadoğu’da, Balkanlar’da, Kafkaslar’da Türkiye yeniden yıldızı parlayan ülke olacak.

Avrupa ile Amerika ile bu milletin menfaatlerine uygun ilişkiler geliştireceğiz. 3-5 kişinin menfaatine değil.

Topyekûn milletin menfaatine ilişkiler geliştireceğiz.

Öyle Biden’ın telefon kuyruklarında falan da beklemeyeceğiz.

Unutmayın ekim de seçildi 6 ay telefon kuyruğunda bekledi, Nisan ayında Biden telefona geri döndü.

O da ne zaman 1915 olaylarının yıl dönümünde dedi ki, ‘biz bu olayları soykırım olarak tanıyabiliriz haberin olsun’ dedi. Telefonda geri dönüşün sebebi de o.

Bu ülkenin Cumhurbaşkanının 6 ay telefon kuyruğunda bekletilmesinin, bir başka ülkenin Cumhurbaşkanı devlet başkanı tarafından 6 ay telefonuna çıkılmamasını ben bu ülkenin gururunu inciten bir tablo olarak görüyorum arkadaşlar.

Bu ülkeye yakışmaz. Türkiye’ye yakışmaz.

Ama bu utanç devri bitecek inşallah bitecek.

Bunlar bütün bu tabloyu alıyor eviriyor çeviriyor o Ankara’da bir bina var ya biz onlara ‘algıları ayarlama enstitüsü’ diyoruz Cumhurbaşkanına direk bağlı iletişim binası alıyorlar eviriyorlar çeviriyorlar bu milletten topladıkları vergiyle bu millete yalanları sürekli pompalıyorlar.

Yaptıkları bu.

*****

Bakın arkadaşlar,

2019 yerel seçimleri. “Ekrem İmamoğlu’na oy vermek, Sisi’ye oy vermektir” demedi mi?

İstanbul demedi mi?

Ne oldu?

Gitti ayaküstü bir el sıkışırken fotoğraf çektirmek için peşinde koştu. Ve sadece ayak üstü bir el sıkma.

Bunun için peşinden koştu.

Arkadaşlar, biz kimseye “Falanca ülkeyle neden ilişkiyi normalleştiriyorsun?” diye sormuyoruz.

Türkiye’nin ‘Neden falanca ülkenin elini sıktın?’ diye bir soru sorma lüksü yok.

Çünkü biz her ülkeyle iyi ilişkilerden yanayız.

Biz normalleşme çabalarını destekliyoruz.

Ancak, iç siyasette sürekli düşman üretme ihtiyacı sebebiyle üç-beş oy fazla almak amacıyla yalancı kavgaların bedelini milletimizin ödemesine karşıyız.

Şu andaki durum tam bu.

Düşman gerekiyor. Düşmansız siyaset yapamıyor. Ger gün bir düşman üretmek derdinde.

Çünkü illa bir karşı taraf lazım baştan söyledim ya kavga siyaseti. Kavga siyaseti...

İlla bir düşman olacak.

Düşmanı gösterip kendi seçmenini konsolide edecek.

Biz buna karşıyız.

Doğmamış çocuklarımıza kadar borçlandık ya.

Biz bu kavgacı, içe kapalı, ülkemizi dünyadan koparan maceralara son vereceğiz.

Bizim istikametimiz değerli arkadaşlar Avrupa Konseyi standartlarıdır, AB standartlarıdır.

Çok açık.

Ha üye oluruz, olmayız ayrı bir konu. Ama bizim hedefimiz vatandaşlarımıza en az Avrupa Birliği seviyesinde o standartlarda hukuku sağlamaktır, demokrasiyi sağlamaktır özgürlükleri sağlamaktır. En az AB seviyesinde bir refah ve zenginlik sağlamaktır.

Bizim hedefimiz budur ve Türkiye bunu başarır gerçekleştirir.

Yeter ki niyet olsun yeter ki istikametimizi insandan yana çevirelim. Önce insan diyelim.

İnsan onurunu yücelten insan onuruna yaraşır bir anlayışa bu ülkeyi yönetelim.

Değerli arkadaşlarım,

“Vatan elden gidiyor, açlığa mahkûm kaldık” diye yani vatanın elden gitmesiyle korkutup vatandaşlarımızı açlığa mahkûm eden, yalanla, dolanla vatandaşı hor gören bu zihniyeti yok etmek için yola çıktık.

DEVA Partisini bunun için kurduk.

3 yıl önce beyaz bir sayfayla başladık.

İşte şimdi çok daha güçlüsünü, çok daha iyisini, çok daha sağlamını yapacağız.

Değerli arkadaşlarım değerli gençler, Türkiye’nin bir başka kurtarıcıya daha ihtiyacı yok.

Çok gördük onlardan. Çok çektik o kendini kurtarıcı diye tanımlayanlardan.

Biz kadro hareketiyiz kadro. Ve ülkenin ‘öyle bir kurtarıcı gelsin bütün sorunlarını çözüsün’ diyerek aşabileceğine de asla inanmıyoruz.

Kim ki ‘ben’ diyorsa ondan korkun. Kim ki ‘biz’ diyorsa ona güvenin.

Çünkü Türkiye çok büyük bir ülke, çok güçlü bir ülke.

86 milyon nüfusumuzla Avrupa'nın en büyük nüfusuna sahibiz. Avrupa'nın en genç nüfusu bizde. Avrupa'nın en büyük toprakları bizde. Avrupa'nın en büyük tarım alanları bizde.

Ama bu büyük ülke tek bir kişinin dağarcığına sığmaz sığdırılamaz.

Onun için diyoruz ki biz Türkiye birden büyüktür 86 milyon birden büyüktür diyoruz.

Kadro olarak dürüst ve ehil kadrolarla Türkiye'ye DEVA olacağız inşallah.

Değerli arkadaşlarım,

İnanıyorum ki evlatlarımız güçlü demokrasisiyle, güçlü ekonomisiyle, güçlü adaletiyle Avrupa’nın başı dik üyesi Türkiye’de büyüyecek.

Ben buna gönülden inanıyorum. Biz bunu gerçekleştireceğiz.

Ha savunma sanayiymiş, otomotiv sanayiymiş, teknolojiymiş; tüm bunlara gözbebeği gibi bakacağız.

Bunların kara propaganda makinelerine bakmayın; biz daha iyisini yapacağız inşallah. Çünkü biz çok daha iyiyi çok daha ucuza mal edeceğiz.

Çok daha yüksek teknolojiye çok daha düşük maliyetlerle ulaşacağız.

Silahlı kuvvetlerimizin; demokratik denetim ve gözetime tabi, itibarlı, caydırıcı ve etkin bir caydırıcı güç olmasını sağlayacağız.

Olur olmadık şahsi çekişmelerin içinde, ordumuzun caydırıcı gücünün de test edilmesine günlük siyasete alet edilmesine de asla izin vermeyeceğiz.

Hem özgür, hem bağımsız, hem de zengin olacağız!

Başta söylediğim o dengeyi kırmayacağız. Hep beraber bunu başlatacağız.

Ötesi yok, başka yol yok!

*****

Ama değerli arkadaşlar tüm bunları nasıl gerçekleştireceğiz?

14 Mayıs’ta sizlerin desteği ile, sizlerin vereceği oylarla gerçekleştireceğiz.

Evet 14 Mayıs’ta önümüzde 2 tane pusula olacak.

Birinci pusulada Cumhurbaşkanımızı seçeceğiz.

Ortak Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun isminin altına “evet” mührünü basacağız.

Birinci pusulada böyle. Geldik ikinci pusulaya.

İkinci pusulada 1 metre uzunluğunda.

30 küsur parti var. Demokraside bir zenginliktir güzel.

Ama o ikinci pusulada milletvekillerimizi seçerken ne yapacağız?

Oylarımızı DEVA için CHP’nin logosunun altına evet şeklinde kullanacağız.

Yine oylarımızı Saadet için, Gelecek için, Demokrat Parti için CHP’nin logosunun altına ‘evet’ mührünü basarak kullanacağız.

Böylece birleşe birleşe kazanacağız.

Bu seçim öyle bir seçim ki arkadaşlar beraber olduğunuzda hep beraber kazanıyorsunuz.

Havuz büyüyor ve büyüyen havuzdan herkes daha fazla istifade ediyor.

Ve Türkiye kazanıyor sonuçta ama bu seçim aynı zamanda her siyasi partinin belirli şekillerde fedakârlık yaptığı bir seçim.

Dolayısıyla ne yapıyoruz?

Baştan 5 parti 6 parti olarak fedakârlık ediyoruz ama en sonunda da hep beraber kazanıyoruz. Türkiye kazanıyor.

Bu seçim öyle bir seçim.

Ve değerli arkadaşlarım bu seçim aslında bir referandum. Bir referandum.

Bu seçimde aslında önümüzde iki tane tercih var.

Çünkü birinci pusulaya baktığınızda Türkiye'yi yönetme iddiası olan iktidar iddiası olan ne var 2 tercih var.

Sayın Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu.

Öbür pusulaya bakıyorsunuz ülkeyi yönetme iddiası olan bir Cumhur ittifakı var bir de Millet ittifakı var.

Yani ülkeyi yönetme iktidar olma iddiasında olan birinci pusulada 2 tane tercih var ikinci pusulada da 2 tercih var.

Peki, bu tercih neyle neyin tercihi?

Bu referandum ne ile ne arasında referandum?

Bu tercih ne ile ne arasında tercih? Şimdi Kadıköy'e soruyorum, önümüzde aslında bir referandum var.

Bu referandumda,

Otoriterlik mi demokrasi mi?

Baskı mı özgürlük mü?

Keyfilik mi hukuk mu?

Çok zor değil değil mi seçmek?

İki tercihi önünüze koyduğunuzda aslında çok net. Anlaması da kolay anlatması da kolay.

Devam ediyorum 2 tercih.

Tek akıl mı ortak akıl mı?

Korku mu umut mu?

Öfke mi sevgi mi?

Yoksulluk mu zenginlik mi?

Kadıköy cevabı biliyor.

Referandum arkadaşlar referandum.

Kara kış mı bahar mı?

Kara kış mı bahar mı?

Kara kış mı bahar mı?

Herkesin özgürlüğü doyasıya yaşadığı bir Türkiye için var mısın Kadıköy?

Bereketin bolluğun zenginliğin Türkiye’sini kurmak için var mısın?

Siz varsanız biz de varız.

Ne diyoruz?

Haydi Türkiye haydi diyoruz.

Haydi berekete.

Haydi özgürlüğe.

Haydi zenginliğe.

Hepinize çok çok teşekkür ediyorum sağ olun var olun diyorum.

1 Mayıs 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Iğdır Halk Buluşması Konuşması

Iğdır Halk Buluşması


Merhaba Iğdır!

Üreten Iğdır, çalışkan Iğdır merhaba!

Bu ne güzel coşku!

Bu ne güzel heyecan!

Iğdır kararını vermiş! Iğdır bu işi bitirmiş!

Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

*****

Değerli, arkadaşlarım;

Sağ olun hoş bulduk sağ olun.

Seçime 13 kala, Iğdır’da demokrasi meydanımızı kurduk.

İnşallah hakkı düştüğü yerden alıp kaldıracağız.

Hukukun üstünlüğünü yerine getireceğiz. Ve adaleti sağlayacağız.

Hak, hukuk adalet diyoruz.

Iğdır’da demokrasi meydanımızı kurduk.

Iğdır’da atılım meydanımızı kurduk.

Iğdır’ın çiftçisinin, esnafının, emekçisinin, memurunun, emeklisinin kazanmasına 13 gün kaldı inşallah.

Ben şimdi ben Iğdır’a soruyorum,

15 Mayıs sabahı seçimlerden sonraki sabah şöyle uyanıp derin bir nefes alacak mıyız? (…)

Üreterek, bileğimizin gücüyle alnımızın teriyle kazanacağımız bir Türkiye’ye uyanacak mıyız? (…)

Aras nehriyle sulanan bu verimli ovada, üreticinin hakkını aldığı günlere hep beraber kavuşacak mıyız? (…)

Kavuşacağız inşallah arkadaşlar, kavuşacağız.

Ama Iğdır’ın destek vermesi lazım.

Iğdır’ın 14 Mayıs Günü çok açık net bir iradeyi ortaya koyması lazım.

Bu meydandaki herkesin kapı kapı dolaşması gerekiyor. Çok anlatmamız gerekiyor.

Ev ev dolaşıp milletimize anlatmamız gerekiyor.

Önümüzde çok kritik bir seçim var.

Daha öncekilere seçimlere benzemiyor.

Demokrasi isteyenleri, özgürlük isteyenleri, zenginlik isteyenleri tek çatı altına toplamak zorundayız arkadaşlar.

14 Mayıs günü elimize iki tane pusula olacak.

Biz ne dedik? 6 siyasi parti olarak ortak bir Cumhurbaşkanı adayımızla bu seçime gireceğiz dedik.

Ve Sayın Kılıçdaroğlu’nu ortak Cumhurbaşkanı adayımız olarak belirledik.

İlk pusulada hep beraber destek vereceğimiz Sayın Kılıçdaroğlu’na sadece Millet İttifakına mensup partiler değil başka partiler de daha sonra desteklerini açıkladılar.

Onlara da teşekkür ediyoruz.

İlk pusulada Cumhurbaşkanımızı seçeceğiz. Sayın Kılıçdaroğlu’nun isminin altına “evet” mührün basacağız inşallah.

Birinci pusulayı hallettik. Ama 2 pusula var.

Ne yapıyoruz bu seçimde bir Cumhurbaşkanı seçiyoruz bir de meclise göndereceğimiz milletvekillerimizi seçiyoruz.

Geldik şimdi ikinci pusulaya. İkinci pusulada biz ne yaptık?

Yine partiler tek bir listeyle ortak listeyle seçime girmeye karar verdik. Tek bir listeyle seçime girelim ki tek bir oy dahi zayi olmasın dedik.

Çünkü mevcut anayasa mevcut seçim sistemi mevcut seçim kanunları partiler ayrı ayrı ayrı listelerle seçime girdiğinde o küsurat oyların maalesef çöpe gitmesine sebep oluyor.

Dolayısıyla eğer tek bir oyumuz dahi zayi olmasını istiyorsak tek bir listeyle bu seçime girmeye karar verdik.

Dolayısıyla bu ikinci Listede ne yapacağız? ikinci oy pusulasında ne yapacağız? Oylarımızı DEVA için CHP’ye, Gelecek Partisi için CHP’ye, Saadet için CHP’ye, Demokrat Parti için CHP’ye, CHP için de CHP’ye vereceğiz.

Böylece birleşe birleşe güçleneceğiz.

Böylece birleşe birleşe kazanacağız inşallah.

İnşallah hep beraber olacağız. Bir olacağız, birlik olacağız ve inşallah Türkiye kazanacak.

Çünkü arkadaşlar Iğdır, bu eziyetlerden kurtulmak zorunda.

Doğuya açılan kapımız Iğdır huzurlu günler yaşamak zorunda.

Iğdır özgürce nefes almak zorunda.

Bakın görüyorum, Iğdırlı genç arkadaşlarım burada.

Gençlerin başında çook dert var.

Gençler dertli.

Enflasyon var mı? Var. Pahalılık var mı? Var. İşsizlik var mı? Var. Ayrımcılık var mı? Var. Mülakatla engelleniyor musunuz? Evet. Özgürlükler kısıtlanıyor mu? Evet.

Hepsinin farkındayız.

Ama soruyorum ya, bu gençler ne yapsın?

Eleştiriye tahammülü olmayan bir iktidarla gençler ne yapsın?

Gençler siz bizim umudumuzsunuz. Gençler bizim yarınlarımız değil bugünümüz.

Değerli arkadaşlar,

Ankara’da bir bina var. Cumhurbaşkanına direk bağlı çalışan bir bina.

Biz ona diyoruz ki “algıları ayarlama enstitüsü” diyoruz. İşleri güçleri gerçekleri gizlemek.

Gençlerin diliyle söyleyelim. “Rende” binası, rende.

Ne yapıyor bu rende binası?

Bizlerin konuşmasını cımbızlıyor cımbızlıyor vatandaşlarımıza yok televizyondan gösteriyor yok sosyal medyadan yok watsapp gruplarından.

Orada biz bir cümle kuruyoruz o cümlenin alıyor 2 kelimesini sanki başka bir şey söylemişiz gibi medyada yayınlıyorlar.

Sizin alın terinizle ödediğiniz vergilerle, size yalanları söylüyorlar yalanları yayıyorlar.

Çünkü korkuyorlar. Gerçekler o kadar ağır ki... Gerçekleri vatandaşlarımız duymasın bilmesin istiyorlar.

Ama bu gerçekleri gizlemek mümkün değil.

Ben diyorum ki ülkemiz sanayide gelişsin, rekabet artsın, üreticiler yatırımcılar siyasetçilere bağlı kalmasın diyorum.

Onlar ne diyor? “Vay, Babacan savunma sanayisine karşı” diyor.

Arkadaş ben böyle bir şeyi ne zaman söyledim? Göster hele. Yok.

Yalan söylüyorlar. Doğruyu söylemiyorlar.

Ben diyorum ki “TOGG var ama gençler alamıyor diyorum. Önemli olan gençlerin araba alacak maddi güce kavuşması” diyorum.

Diyorlar ki “Vay Babacan yerli üretime karşı”

İnanılır gibi değil.

Yüz milyonlarca para harcıyor o İletişim Başkanlığı, Cumhurbaşkanına direk bağlı.

Görevleri sadece ve sadece kendi hatalarını örtmek başkalarını da yalanlarla karalamak.

Bu milletten topladıkları vergiyi bu millete yalan söylemek için kullanıyorlar.

Arkadaşlar,

Biz yönetime geldiğimizde iyi yapılan, dürüstçe yapılan bütün projelere aynen destek vermeye devam edeceğiz.

Hatta çok daha iyi projelerin altına imzamızı atacağız inşallah.

Ama biz diyoruz ki; biz aynı zamanda ne yapacağız? Projelerin eksiği varsa tamamlayacağız, yanlışsa düzelteceğiz.

Dediğimiz bu.

3 yıldır bunu söylüyoruz.

Ama inanın çok korkuyorlar.

Bakın benden korkmasa Sayın Erdoğan taa ben bakanlığı bırakalı 8 yıl olmuş. Ve o dönemdeki başarıları da iyi biliyor.

Benden korkmasa dönüp dönüp her gün benden hala bugün ‘Bebecan’ diye bahseder mi?

Dün gene ‘Bebecan’ demiş ‘Bebecan’ bana.

Ben şunu söyleyeyim, ben bu gençler adına ülkemizin gençleri adına ‘Bebecan’ diye adlandırılmaktan gurur duyarım.

Çünkü bu ülkenin gençleri fırsat verildiğinde bu gençlerin eline fırsat verildiğinde gençlerimize imkan tanındığında bu gençlerin ne kadar büyük başarı ortaya koyabileceğini ben zamanında ispatlamışım.

Doğru şimdi onların yanında olsaydık demezdi o doğru.

Niye diyor bunu niye diyor?

Çünkü ne zaman bir başarıdan bahsedecek olsa ne zaman ekonominin iyi olduğu günlerden bahsedecek olsa.

Son zamanlarda enflasyon artmış döviz artmış. Son zamanlarda başarı yok. Ancak başarı için eski defterleri kurcalaması gerekiyor.

Eski defterlere bakması gerekiyor. Eski defterlere baktığında da bir bakıyor karşısına ben çıkıyorum. Kafası bozuluyor.

Ondan sonra Bebecan aşağı Bebecan yukarı.

Arkadaş 5 yıldır bütün yetki elinde. Tek imzayla aklına gelen her şeyi yapabiliyorsun. Şu enflasyonu düşür de bir görelim.

Niye düşünemiyorsun niye olmuyor?

Cumhuriyet tarihinin en yüksek enflasyonu kendinin tek yetkili olduğu dönemde yaşandı.

%200'e çıktı bu enflasyon %200'e.

Soğan 30 lira olunca güle güle demenin zamanı geldi değil mi?

Çünkü olmuyor enflasyonu düşüremiyor.

Cumhuriyet tarihinin en yüksek faizini ödüyor.

Bu sene bütçeye koyduğu faiz 567 milyar lira. 567 milyar. Rakama bak. Bir de en az 200 civarında da kur farkı ödeyecek. Kur korumalı mevduat var ya ona da kur farkı ödeyecek.

Al sana 765 milyar.

765 milyara 1 milyon tane konut inşa edebiliyorsunuz arkadaşlar 1 milyon konut.

Paranın büyüklüğüne bakın.

Geçen sene faize ödediği ve kur farkına ödediği parayla 1 milyon konutu inşa edip bedava dağıtmak mümkündü.

Bu sene bütçeye ödenek olarak yazdıkları faiz ödeyeceğiz diye yazdıkları rakamla bir 1 milyon konuk daha yapmak mümkün.

Rakamın büyüklüğüne bakın. Vatandaştan enflasyon yoluyla topluyor vergi yoluyla topluyor gidiyor bankada zaten parası olana veriyor.

Ne diyor?

Eğer diyor faiz yetmezse kur daha fazla artarsa diyor o kurun da farkını ben sana ödeyeceğim ayrıca diyor.

Faiz üstüne faiz ödüyor katmerli faiz ödüyor.

Yazık günah.

Bir zamanlar ben faizle mücadele edeceğim diye 2018'de sizlerden yetki isteyen Erdoğan Cumhuriyet tarihinin en yüksek faizini ödeyen devlet başkanı oldu maalesef.

Hazine hiçbir zaman bu kadar yüksek faiz ödememişti bu ülkede.

*****

Ama arkadaşlar biz hazırız.

Bizde “enkaz devraldık” edebiyatı yok. Mazeret falan da yok.

Biz bahane üretmeden, mazeret üretmeden, laf üretmeden iş üreteceğiz inşallah.

Türkiye’de yalayan herkes alın terinin hakkının karşılığını alsın diye çalışacağız.

Biz hep beraber çalışacağız ve inşallah topyekûn zenginleşeceğiz.

Bu ekonomik büyümeden anladığımız bizim 3-5 tane zengin türetmek değil. Ekonomik büyümeden anladığımız topyekûn zenginleşmek.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin refahının artması.

Biz bundan anlıyoruz.

Buzdolabınızdan eksilenlerin yerine koyulmasını sağlayacağız.

Pazardan eli boş dönen anne babaların pazar torbalarını doldurmasını sağlayacağız.

Bayram ziyaretinde torununa bayram harçlığı veremeyen ninelerin dedelerin cüzdanının dolmasını sağlayacağız.

Evladının eğitimi için binlerce lira döken, ama yine de torpilsiz iş bulamayan ailelerin huzura kavuşması için çalışacağız.

Bunun için biz de dedik? DEVA Partisini kurduk ta 3 sene önce dedik ki mülakatı kaldıracağız.

Çünkü mülakat işine gelmeyenlerin elenmesi aracı olarak kullanılıyor.

Haksızlığın kaynağı dedik bu mülakat.

Yetmedi 6 partinin ortak politika metninde ne dedik? 6 parti mutabık kaldık, biz 6 parti olarak mülakatı kaldıracağız dedik.

2 hafta önce çıkmış Sayın Erdoğan ne diyor, 'mülakatı kaldıracağız' diyor.

Günaydın ya günaydın.

Şimdiye kadar torpil yapan siz değil misiniz? İşinize gelmeyenleri KPSS'de yüksek not alsa bile mülakat yoluyla eleyen siz değil misiniz?

Bu millet size inanır mı Allah aşkına? Eşitliği sağlayacağız.

Doğudan batıya, kuzeyden güneye; her yerde biz fırsat eşitliği sağlayacağız arkadaşlar her yerde.

*****

Değerli arkadaşlar,
Bizim DEVA Partisi olarak hedefimiz çok net. Biz ‘tam demokrasi” diyoruz.

Öyle eksik, gedik değil; yarım yamalak değil, TAM DEMOKRASİ.

Tam demokrasi gelsin ki hak yerini bulsun.

Tam demokrasi gelsin ki hukukun üstünlüğü artsın bu ülkede.

Tam demokrasi gelsin ki adalet gelsin bu ülkeye diye çalışıyoruz.

Tam demokrasi ne demek?

Türk-Kürt-Arap-Laz-Çerkes, Boşnak hiç fark etmez,

Sünni-Alevi hiç fark etmez,

Kim olursa olsun, hangi mahalleden, görüşten olursa olsun, herkes ama herkes bu ülkenin “eşit ve onurlu” vatandaşı olacak dedik.

Tam demokrasi bu.

Bizim hedefimiz, ülkemizde “eşit vatandaşlık” ilkesini hâkim kılmaktır.

Bu ülkede yaşayan herkesin birinci sınıf vatandaş olması demektir.

Bizim hedefimiz, hiç kimsenin bir başkasına üstünlük taslamadığı bir Türkiye’dir.

Bunu gerçekleştireceğiz.

*****

Bakın arkadaşlarım,

Bu ülkede tam demokrasi olsaydı, ülkemizde eşit vatandaşlık olsaydı, demokrasimizin üstüne kayyumların gölgesi gezmezdi.

Eşit vatandaşlık olsaydı, şehirlerimizde seçmen iradesi gasp edilmezdi.

Eşit vatandaşlık olsaydı, bu topraklarda konuşulan hiçbir dil yok sayılmazdı. Hiçbir dile “bilinmeyen dil” muamelesi yapılamazdı.

Hak yerini bulacak, adalet gelecek.

İşte arkadaşlar, bakın Türkiye'de eşit vatandaşlık olsaydı meclis kürsüsünde bir milletvekili çıkıp da Kürtçe bir cümle kurduğunda meclis tutanaklarına bilinmeyen bir dil olarak kaydedilmeyecekti.

İşte arkadaşlar hayalimizdeki Türkiye hedefimizdeki Türkiye hepimizin Türkiye’sidir.

Onun için etnik, dini, mezhebi ve kültürel tüm çeşitliliğimizi sahipleniyoruz.

Hepsi bizimdir hepsi bizim zenginliğimizdir.

Emin olun, er ya da geç, herkesin kendisini eşit ve onurlu vatandaş hissettiği Türkiye hedefimize hep beraber ulaşacağız.

Ben çok iyi biliyorum ki;

Fikirlerden korkulmaz. Düşüncelerden korkulmaz. Fikri yasaklayamazsınız. Düşünceyi yasaklayamazsınız.

Herkes hür özgür düşünce hakkına sahiptir.

Ülkemiz hiç kimsenin dışlanmadığı, hiçbir fikrin ötelenmediği bir ülke olacak inşallah.
İnşallah.

Türkiye’nin güçlenmesinin yolu, herkesin özgürce konuşabilmesinden geçer.

Derdi olan derdini söyleyecek ki derdine çare bulunsun. Bunlar insanları konuşturmuyorlar. İnsanları susturuyorlar, basını susturuyorlar.

Sadece kendi sesleri duyulsun istiyorlar.

Ama sadece kendi sesleri duyulduğunda vatandaşın dertlerini anlayamıyorlar.

(VATANDAŞ İLE SOHBET)

Şimdi de Fransa’da değil mi? Baba dertli gözü yaşlı.

Onun için mülakatı kaldıracağız onun için. Hak eden hak ettiğini alacak.

Arkadaşlar adalet devletin varlık sebebi.

Adaleti sağlamak da fırsat eşitliğiyle mümkün.

Yusuf Bey bizim milletvekili arkadaşımız hukukçu, avukat.

Adalet yargının hızlı ve doğru çalışmasıdır ama adalet aynı zamanda fırsat eşitliğidir.

Eğitimde fırsat eşitliğidir. İşe girerken fırsat eşitliğidir, terfi alırken fırsat eşitliğidir.

Adalet devletin varlık sebebidir.

Siz önce insan diyorsanız insan adaleti sağlamak zorundasınız.

Biz, iktidardaki otoriter ittifakın hukuk dışına çıkan her türlü uygulamasına itiraz ediyoruz. İtirazımız var.

Çünkü; özgür ve zengin bir Türkiye’ye giden tek yol, meşru demokratik siyasetten geçer. Bunu gayet iyi biliyoruz.

Onun için ne yapacağız?

Türkiye’de temsil edilen her düşünce meclis çatısı altında temsil edilecek.

Meclis çatısı altında meşru demokratik siyasetle çözeceğiz sorunlarımızı.

Sorunlarımızı çatışmayla çözemeyiz. Sorunlarımızı şiddetle çözemeyiz.

Sorunlarımızı meclis çatısı altında meşru siyasetle çözeceğiz.

Bu nedenle de tam demokrasi yolunda durmadan, canla başla çalıştık, çalışıyoruz.

İktidara güle güle diyeceğiz ondan sonra normalleşecek her şey.

Soğan ne zaman düşecek diye soruyor.

İktidara güle güle deyince normalleşecek her şey inşallah.

*****

‘3 ülke sınırımız var ama bir araştırma hastanemiz yok’ diyor.

Değerli arkadaşlar bakın,

Bizim sınır illerimizin serhat illerimizin en önemli sorunu ne biliyor musunuz?

Sürekli düşman üreten bu zihniyet. Sürekli herkesle kavga eden bu zihniyet.

Dış politikada dış ilişkilerde biz ne yapacağız?

Düşmanları azaltacağız dostların sayısını çoğaltacağız.

Ancak böyle sınır illerimiz kalkınacak. Iğdır'dayız.

Iğdır tarımın çok önemli olduğu bir il.

Çiftçilik hayvancılık Iğdır’ın ekonomisinin omurgası.

Bakın biz tarımla ilgili ne yapacağız?

Bizim tarım eylem planımız var 1 Nolu eylem planı. Tam 50 madde sıralamışız orada.

Ben 5-6 tane madde sıralayayım. Ne yapacağız?

1-Gübrenin maliyetinin yarısını devlet olarak biz ödeyeceğiz.
2-Çiftimizin kullandığı elektriğin fiyatını daha uygun bir tarife haline getireceğiz.
3- Çiftçimizin kullandığı mazotun üzerindeki vergileri yükünü çiftçimizden alacağız.
4-Çiftçimizin ne kadar borcu varsa bu borcun faizini şöyle bir sileceğiz. Köpüğünü alacağız. Donduracağız 2 yıl ödemesiz uzun vadeye yayacağız. Dolayısıyla çiftçimiz borcun yükünü şöyle bir kenara indirecek.

Yetmeyecek çiftçimizin işini döndürebilmesi için yeni finansman imkânı sağlayacağız.

Geldik sulamaya.

Türkiye'deki bütün sulama projelerini ama bütün sulama projelerini iktidarımızın ilk 5 yılında tamamlayacağız inşallah.

Böylece toprakla suyu buluşturacağız.

Asıl verim ondan sonra artacak.

Bir zamanlar ne yaptılar bunlar?

Sadece ve sadece elektrik fiyatlarını bak nasıl güzel yönetiyoruz, nasıl ucuz elektrik satıyoruz diyebilmek için barajlardaki suyu tükettiler.

O barajdaki sular halbuki bize sulama için lazımdı tarım için lazımdı.

Sadece ve sadece bir bakanın o damadın bakanlığı döneminde 'bak ne güzel yönetiyor enerjiyi' dedirtmek için barajlardaki suları tükettiler.

O gün bugündür Türkiye'deki barajların su seviyesi bir türlü eski noktaya gelemiyor. Hepsini biliyoruz.

Dedim ya 13 gün kaldı. Önümüzde bir demokrasi bayramı var.

Bu seçimi o parti, bu parti kazandı demeyeceğiz biliyor musunuz?

Çünkü bu seçimi

7'den 70'e, doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm Türkiye kazanacak. Tüm Türkiye

Bu seçimi, Iğdır kazanacak;

Birleşe birleşe kazanacağız.

Bu seçim, Iğdır kazanacak;

Bu seçimi dün İzmir’deydik. İzmir’deki o muhteşem kalabalığı görmüşsünüzdür.

Bu seçimi İzmir kazanacak.

Bu seçimi Samsun kazanacak, Mersin kazanacak.

İstanbul kazanacak. Bingöl kazanacak. Hakkâri kazanacak.

Bu seçimi tüm Türkiye kazanacak.

Bu seçimi ürettikçe zarar eden çiftçi kazanacak.

Bu seçimi sattığı malı yerine koyamayan esnaf kardeşlerimiz kazanacak.

En güzel yılları umutsuzlukla, kaygıyla geçen gençler kazanacak bu seçimi.

Bu seçimi; bugünkü otoriter ittifakın görmezden geldiği milyonlar kazanacak.

*****

Değerli arkadaşlar aslında bu seçim bir referandum.

Bu seçimde önünüze aslında sadece 2 tane tercih gelecek. Evet oy pusulalarında Cumhurbaşkanı adayları var.

Diğer oy pusulası da partiler var ama özünde bu seçimde sadece iki tane tercih arasında tercihinizi kullanacaksınız.

Nedir bu nedir?

Bu tercihler nedir! Ben şimdi Iğdır’a soruyorum.

Bu iki tercihten hangisini seçecek Iğdır diye soruyorum.

Otoriterlik mi; demokrasi mi? (…)

Baskı mı; özgürlük mü? (…)

Keyfilik mi; hukuk mu? (…)

Tek akıl mı; ortak akıl mı? (…)

Kriz mi; hukuk mu? (…)

Kavga mı; barış mı? (…)

Öfke mi; sevgi mi? (…)

Kara kış mı bahar mı? (…)

Kara kış mı bahar mı? (…)

Kara kış mı bahar mı? (…)

İnanın bu seçim bu kadar kolay bir seçim.

Bu seçimi arkadaşlar hak kazanacak hukuk kazanacak, adalet kazanacak.
Ama dedim ya çok çalışacağız.

Iğdır çok çalışmamız gerekiyor.

Biliyorum; eskiden Iğdır’da “Elim CHP’ye gitmiyor” diyen mahalleler vardı. Ama şimdi o mahallelerden ne duyuyoruz biliyor musunuz? “Elim AK Parti’ye gitmiyor, elim MHP’ye gitmiyor” diyorlar.

Çünkü biliyorlar eskiden AK Parti’ye, MHP’ye oy vermiş vatandaşlarımız, “artık oy veresim yok” diyor.

Çünkü Yoksulluğu, yolsuzluğu, yasakları desteklemeye elim gitmiyor” diyor.

İşte arkadaşlar biz o evleri kapı kapı gezmemiz lazım.

Kapı kapı anlatmamız lazım.

‘Ben zamanında AK Parti’yi desteklerken 28 Şubatçı zihniyete karşı duruyorlar diye destek veriyordum. 28 Şubatçılarla Perinçek gibi kol kola yürüyen Erdoğan’a destek vermeye elim gitmiyor’ diyor vatandaşlarımız şu an.

Kapı kapı dolaşıp anlatmamız gerekiyor.

Diyeceğiz ki; “O umutla oy verdiğiniz Erdoğan eski Erdoğan değil. O umutla oy verdiğiniz AK Parti eski AK Parti değil.”

Diyeceğiz ki; “Yoksullukla, yolsuzlukla, yasaklarla; yani 3Y ile mücadele etmek için sizlerden oy isteyenler, bugün aynı 3Y’ye teslim oldular”.

“Yasaklara, yoksulluğa, yolsuzluğa ülkeyi teslim ettiler bunlar” diyeceğiz.

“Hadi hep beraber değiştirelim bu düzeni” diyeceğiz.

“Bir kez daha herkes için adalet, herkes için özgürlük, herkes için zenginlik diye beraber yürüyelim bu yolu” diyeceğiz.

Kapı kapı çalacağız arkadaşlar.

Ben Iğdır’dan bir söz almak istiyorum.

Bakın arkadaşlar çok anlatmamız gerekiyor. Çok izah etmemiz gerekiyor.
Iğdır bir söz istiyorum sizden,

Kapı kapı dolaşacak mıyız? (…)

Söz mü? (…)

Ben sözümü aldım.

Bu seçim, vatandaşlarımızdan o yetkiyi alalım, gerisi bizde arkadaşlar.

Gerisi bizde arkadaşlar gerisi bizde.

Endişeye mahal yok.

Şikâyet ettiğiniz yoksulluk, açlık, enflasyon var ya…

Hepsi bizde. Bizim işimiz.

Çözdük yine çözeceğiz.

Enflasyon belasını bu ülkenin sırtından atacağız.

Hatırlayın; biz bu ülkede “olmaz” deneni yapmadık mı?

34 yıllık enflasyonu bu Bebecan iki haneye indirmez dediler. 2 haneye indirmedik mi?

Bebecan paradan altı 0’ı atamaz dediler. Atmadık mı?

Nasıl yaptıysak yine yapacağız yine indireceğiz.

Mutlak yoksulluğu sıfırladık mı?

Yine sıfırlayacağız.

Korkuyor biliyorum.

Ama İnşallah hep beraber, özgür ve zengin Türkiye’ye kavuşacağız.

Bir parti kapatmaya karşıyız.

Bir yanlış başka bir yanlışla düzeltilmez arkadaşlar.

Başkası yanlış yapar biz hakla adaletle yönetiriz.

Başkasının yanlışı bize örnek olmaz.

*****

Kıymetli dostlar;

Tüm teşkilatlarıyla beraber Millet İttifakının değerli üyeleri aramızda, bizimle.

Iğdır’da çok kıymetli adaylarımız var.

Biliyorsunuz; birleşe birleşe büyüyeceğiz dedik ve tüm Türkiye’de seçime 5 parti tek listeden girmeye karar verdik.

Tek bir oy dahi zayi olmasın diye, tek listeden seçime giriyoruz.

Hep beraber başaracağız.

İnşallah Iğdır’da ki bahar Ankara’ya bahar TBMM çatısı altına da gelecek.

Türkiye’mize baharı getireceğiz.

Hiç şüphem yok.

Biz arkadaşlarımızla beraber hep adaletin yanında durmaya çalıştık hep doğrunun yanında durmaya çalıştık.

Zaten onun için ne yaptık hep beraber Millet İttifakını oluşturduk ve daha güzel yarınlara doğru yürüyoruz.

Değerli arkadaşlar başarı için güven şart. Güven olmazsa olmaz. Güveni sağlamak zorundayız.

Ben böyle deyince gençler bana soruyor başkanım diyorlar ‘bu güveni nasıl kazanacağız? Ne yapacağız ki güven sağlayacağız?’

Ben de diyorum ki 1 dakikada 8 maddede size özetleyeyim. Güven nasıl sağlanır?

1-Konuşunca doğruyu söyleyeceksin.
2-Söz verince tutacaksın.
3-Emanete hıyanet etmeyeceksin.
4-Her daim adaletle hareket edeceksin.
5-Ehliyetle liyakatli dürüst kadrolarla yöneteceksin bu ülkeyi.
6-İstişareyi asla elden bırakmayacaksın. Bin biliyorsan bir bilene soracaksın.
7-Açık olacaksın şeffaf olacaksın. Merkez Bankası’nın arka kapısından 250 milyar doları gizli saklı satmayacaksın. Soruyoruz hala açıklamıyor.

Şu son 3 yıldır Merkez Bankası’nın arka kapısından ne kadar sattın diye soruyoruz söylemiyor. Ama inşallah 15 Mayıs'ta defterleri açık göreceğiz. Vatandaşlarımıza ilan edeceğiz bak bu kadar satmışlar diye.

8-Her zaman hesap vermeye hazır olacaksın. Her zaman.

Bunları yap güveni sağlarsın.

Güveni sağla adalet yerine gelir, güveni sağla ekonomi yükselir.

Güveni sağla bütün sorunlar çözülür.

Ben tekrar buradan bizlerle beraber olan tüm Iğdırlı dostlarımıza teşekkür ediyorum.

Buradaki bu heyecanı coşkuyu gelin tüm Türkiye’ye yayalım diyorum.

Hep beraber kazanalım birleşe birleşe başaracağız diyorum.

Sevgiyle selamlıyorum hepinizi sağ olun var olun.

30 Nisan 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın İzmir Millet Buluşması Konuşması


Ali Babacan’ın İzmir Millet Buluşması Konuşması


Bu ne güzel coşku!

Bu ne güzel heyecan!

İzmir 15 Mayıs sabahına çoktaan uyanmış!

Güzel İzmir’in dağlarına bahar gelmiş!

İzmir umut dolu!

İzmir neşe dolu!

Sağ olun, var olun…

*****

Genç arkadaşlarım burada mısınız?

Bütün İzmir genç maşallah.

Her yaştan genç İzmirli burada bu meydanda.

Gençler, bu iktidar ne diyor?

“İş var, ama gençler iş beğenmiyor” diyorlar.

Arkadaşlarım; beğenmediğiniz ne varsa haklısınız!

Bugünkü hayatınız, çocukken hayal ettiğiniz hayattan farklıysa benzemiyorsa; elbette beğenmeyeceksiniz.

Bugün, bu ülkede yarınlarınızı göremiyorsanız; elbette beğenmeyeceksiniz.

Beğenmediğiniz ne varsa haklısınız gençler!

Biz de beğenmiyoruz.

Genç arkadaşlarıma sesleniyorum:

Bu ülkenin sizlere bir “gençlik” borcu var!

Evet, sizlere bir “gençlik” borcumuz var. Farkındayız.

İstediklerinize kavuşamıyorsunuz.

Hepsinin farkındayız.

Bizim hedefimiz, her alanda ama her alanda Avrupa standartlarını yakalamış bir Türkiye.

Çünkü Türkiye, her alanda en iyisini hak ediyor.

Demokraside, temel hak ve özgürlüklerde, hukukun üstünlüğünde Türkiye en iyisini hak ediyor.

Ekonomide, eğitimde, sağlıkta, sanatta; Türkiye en iyisini hak ediyor.

Hayatın zor olduğu günlerde tüm Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımız en yüksek yaşam standartları hak ediyor.

Bu ülke çok büyük bir ülke çok güçlü bir ülke.

Fakat maalesef kötü yönetiliyor. Kötü yönetildiği için bu durumdayız.

Bir zamanlar 12 bin 500 dolara çıkmış milli gelirimiz ta 2013’te bakın, şu anda 10 bin dolarlarda sürünüyor.

Bu güzel ve büyük ülkenin iyi yönetildiği zaman nasıl başarılar elde ettiğini taa 1923’ten bu yana Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana gördük, yaşadık.

Dürüst ve ehil insanlar iş başına geldiğinde bu ülke nasıl ayağa kalkıyor, nasıl koşuyor, nasıl kanatlanıp uçuyor. Gördük, yaşadık.

Türkiye maalesef dünyadan koptu. İçine kapandı.

Bakın, 13 Mayıs’ta seçimlerden 1 gün önce Avrupalı gençler Eurovision şarkı yarışmasını konuşacak. Türkiye katılmıyor bile.

Kopardılar uzaklaştırdılar bu ülkeyi.

2003 yılında Sertab Erener “Everyway that I can” diyerek bize büyük bir gurur yaşatmıştı. Birinci olmuştu değil mi?

Hatırlıyor musunuz o günleri?

Yine başaracağız bunlar yine olacak.

Yine aynı gururu yaşayacağız.

Madonna’yı, Metallica’yı, Rammstein’ı, Roger Waters’ı, Rihanna’yı, U2’yu ve çok sayıda müzisyeni kendi ülkemizde ağırladık.

Hepsi geldi Türkiye’ye.

Türkiye bütün Avrupa’nın bütün dünyanın göz bebeği oluyor. Ne zaman oluyor? Düzgün yönetildiğinde oluyor.

Yine dinleyeceğiz inşallah.

TOGG hayali olan gençler, sizleri de selamlıyorum, size de sesleniyorum.

Hayalinizdekilerin en iyisine layıksınız.

Ama iktidar ne yapıyor? “İşte ürettik” diyor. Ama vatandaşlarımız da uzaktan seyrediyor.

Biz ne yapacağız?

Gençler alıp binsin diye imkân yaratacağız.

Telefon almak, bilgisayar almak, otomobil almak, ev almak herkes için kolaylaşacak herkes için.

Ve inanın, bütün bunlar çok çabuk gerçekleşecek çok çabuk.

*****

Değerli arkadaşlar,

14 Mayıstaki seçim, aslında bir referandum.

Özü itibarıyla, iki tercihli bir referanduma gidiyoruz.

Evet, Cumhurbaşkanlığı için adaylar var, evet ittifaklar var. 1 metre uzunluğunda oy pusulası var şu, bu ama aslında temelde sadece 2 tane tercih var.

Peki, nedir bu tercihler?

Şimdi İzmir’e soracağım.

Çünkü İzmir bunların cevabını biliyor.

Çünkü İzmir çoktan bu tercihini yaptı.

Hazır mıyız İzmir?

2 tane tercih var önümüzde.

Otoriterlik mi; demokrasi mi? (…)

Keyfilik mi; hukuk mu? (…)

Baskı mı; özgürlük mü? (…)

Dedim ya İzmir cevabını biliyor diye. Devam ediyorum.

Tek akıl mı; ortak akıl mı? (…)

Korku mu; umut mu? (…)

Öfke mi; sevgi mi? (…)

Böyle 2 tercihli olunca seçmek çok kolay değil mi?

İnşallah bu seçimde öyle kolay olacak.

İnşallah vatandaşlarımız gidecek o 2 tercihten birisini yapacak.

Ve İzmir’in tercihi neyse tüm Türkiye onu tercih edecek. Göreceğiz inşallah.

Devam ediyorum: 2 tercih.

Kriz mi; huzur mu? (…)

Yoksulluk mu; zenginlik mi? (…)

Kara kış mı; bahar mı? (…)

Kara kış mı; bahar mı? (…)

Kara kış mı; bahar mı? (…)

Tüm Türkiye duysun İzmir’i duysun.

İşte; cevap net. Tercih net.

Biz demokrasi diyoruz. Zenginlik diyoruz. Huzur diyoruz. Özgürlük diyoruz.

Millet olarak bunu istiyoruz ve bunu almak da en doğal hakkımız.

Bahar diyoruz, bahar!

İzmir: Şimdi sizden bir söz almak istiyorum:

14 Mayısta birinci oy pusulasını önümüze aldığımızda oy verme kabinine girip de vicdanımızla baş başa kaldığımızda birinci oy pusulasında Sayın Kılıçdaroğlu’nu 13. Cumhurbaşkanı olmasına ‘Evet’ diyecek miyiz?

İkinci pusulada ister DEVA için ister Saadet için ister Gelecek için ister Demokrat Parti içini isterse CHP için, CHP’nin oy pusulasının altına “evet” diyecek miyiz?

Söz mü? (…)

Söz mü? (…)

Ben sözümü aldım.

İnanın hep beraber derin bir nefes alacağız.

15 Mayıs sabahında uyandığımızda diyeceğiz ki bu havada daha fazla oksijen var diyeceğiz.

Nefes almamız kolaylaşacak millet olarak nefes almamız.

Bu özgürlüğün oksijenini yaşayacağız hep beraber.

Bu seçimi, emekliler kazanacak, işçiler kazanacak, memurlar kazanacak;

Bu seçimi, gençler kazanacak, öğrenciler kazanacak, esnafımız kazanacak, çiftçimiz kazanacak!

Bu seçimi otoriter ittifakın görmezden geldiği milyonlar kazanacak.

Bu seçimi 7’den 70’e, Kuzeyden Güneye, Doğudan Batıya tüm Türkiye kazanacak!

*****

Haydi arkadaşlar, hazır mıyız? (…)

Haydi berekete! (…)

Filmleri izlediniz. Ben haydi berekete diyorum siz haydi diyorsunuz.

Haydi özgürlüğe! (…)

Haydi zenginliğe! (…)

*****

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. En güzel günler İzmir’in olsun Türkiye’nin olsun diyorum.

Sağ olun, var olun.

29 Nisan 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Kayseri Millet Buluşması Konuşması

Kayseri Millet Buluşması Konuşması


Merhaba Kayseri!

Erciyes’in evladı merhaba!

Birleşe birleşe kazanacağız inşallah.

Gesi Bağları’nın, Sultan Sazlığı’nın hâmisi merhaba!

Şelaleleriyle, ırmaklarıyla, gölleriyle, vadileriyle huzurun şehri merhaba!

Koca Sinan’ın, Dadaloğlu’nun, güzel insanların memleketi merhaba!

Burada alana girmeyip dışarda kalan değerli Kayserili hemşerilerimize de sesleniyorum. Hepinize merhaba.


*****

Bu meydan çoktaaan kararını vermiş.

Bu ne güzel coşku!

Bu ne güzel heyecan!

Maşallah Kayseri maşallah!

Bu şehir, iki Cumhurbaşkanı yetiştirmiş bir şehir.

8. Cumhurbaşkanımız Rahmetli Turgut Özal da, 11. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül de şurada az ilerde önünden geçtiğimiz lisenin mezunu.

İki büyük sessiz devrimin altında imzası olan, kurucusu oldukları partilerin değil, tüüm Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olmayı başarmış iki isim de burada Kayseri’de yetişmiş.

Bu şehir, aynı zamanda, Türkiye’nin en başarılı iş insanlarını yetiştiren bir şehir. Çalışanların, üretenlerin şehri burası.

Alın terinin bilek gücünün şehri burası.

Sadece ticarette değil, “hayırseverlikte” de yarışanların şehri gayet iyi biliyorum.

Sağ olun, var olun diyorum.

*****

Değerli dostlarım,

DEVA Partisini kurduğumuzdan beri sokak sokak vatandaşlarımızla buluşuyoruz sohbet ediyoruz dertleşiyoruz.

Ama beni herhalde en iyi anlayan şehir Kayseri.

Ticaret deyince burada akan sular duruyor değil mi?

Ekonomi deyince en iyisini Kayseri anlar değil mi?

Öyle bir döneme girdik ki arkadaşlar; sözüm ona faize karşı bir hükumet var, şu anda.

Bir yandan lafa gelince, “nas” diyorlar, kutsallarımızı her gün siyasette istismar ediyorlar.

Ama öte yandan, devletin hazinesi son yıllarda en yüksek faiz ödemelerini bu dönemde yaptı, yapıyor.

Geçen sene ödedikleri ne kadar biliyor musunuz? Hazineden ödedikleri faiz? 311 Milyar TL. Eski parayla altı 0’ı atamadan söyleyeyim 311 Karilyon değil Kentrilyon.

Bakın devam ediyorum bu yıl ödeyeceğiz dedikleri faiz ne kadar? Tam 565 Milyar lira. Bütçeye yazdılar bu kadar faiz ödeyeceğiz diye. Biz söylemiyoruz.

Sayın Erdoğan’ın imzasıyla meclise giden ve meclisten geçen bütçeden bahsediyorum. 565 milyar ödeyeceğiz dediler.

Yetmedi bir de kur korumalı mevduat için kur farkı ödüyorlar değil mi?

Bu yeni bir icat da değil. 1970’lerde DÇM vardı. ‘Dövize Çevrilebilir Mevduat’ diye. Rahmetli Özal ne dedi? Bu dedi ‘bilgisizliğin vesikasıdır. Enflasyonun ana sebebidir’ dedi. ‘Gençlere vasiyetimdir bir daha bu ülkeyi böyle yanlışlara sokmayın’ dedi.

Ne yaptı Sayın Erdoğan Özal’ın enflasyonun sebebi olarak gördüğü “Kendini uyanık sananların dalaverisi” dediği sistemi 40 sene sonra tekrar diriltti. Adına da kur korumalı mevduat dedi.

Biri gidiyor biri geliyor. Bakanların isminin önemi yok. Fark etmiyor. Kararı 1 kişi veriyor şu anda.

Neymiş Kur Korumalı Mevduatmış.

Değerli arkadaşlar bu ilan edildiği ilk gün ben Polatlı Ticaret Odasında söyledim. İlk ilan edildiği gün. Dedim ki, hazineyi batırma projesidir dedim.

Milli servetimizi faize peşkeş çekmektir dedim.

Ne yapıyorlar bunlar?

Bankada parası faizde olan vatandaşa diyorlar ki sayısı çok değil. “Aldığın faiz yetmez, eğer kur daha fazla artarsa aradaki farkı da biz devlet ödeyeceğiz diyorlar, merak etme diyorlar. Faiz üstüne faiz ödüyorlar şu işe bakın.

Bir kuruş üretmeden nasıl yapıyor bunu? Kim ödüyor? Kayseri cevabı biliyor. Senden, benden, Kayserilinin emeğinden alıp da ödüyorlar.

Vergi olarak ödüyorlar.

Alışverişte KDV ödüyorsunuz ya KDV, şuraya gittiniz AVM’nin terasından da izleyen vatandaşlarımıza da sesleniyorum. Sizlere selam olsun diyorum.

Şu AVM’ye gittiniz. Bir kg peynir aldınız. KDV ödüyorsunuz değil mi? Bir çift çorap alıyorsunuz KDV ödüyorsunuz.

İşçilerimiz asgari ücretle çalışanlarımız gidiyor gelir vergisi ödüyor.

Kıt kanaat geçinemediğinden bir de vergi ödüyor.

Bütün bu vergileri topluyorlar zaten parası olanın üzerine kur farkı diye ödüyorlar. Yaptıkları bu.

Bir de ne yapıyorlar? Enflasyon yoluyla bütün milletin cebinden çalıyorlar.

Enflasyon en büyük hırsızlıktır. Modern hırsızlığın adıdır.

Soğan olmuş 30 lira.

Kıyma 300 lirayı geçmiş.

Pastırma ya pastırma, en ucuzunun kilosu 750 lira, 1200’lere kadar gidiyor değil mi?

Şu fiyatlara bakın.

Sizin bizim evladımızın hakkını enflasyon yoluyla topluyorlar.

Gerçek enflasyonu gizliyorlar.

Gerçek enflasyon yüzde 200’e çıktığında TÜİK’e yüzde 70 yüzde 80 diye açıklattırdılar bir de utanmadan. Yalanla olmaz.

Soğan 30 lirayı geçince zaten artık güle güle diyeceğiz.

Kimsede kuru soğan depolarına baskın yapıp enflasyonun sebebi bu depolardır dediğinizde artık inanmıyor kimse, almıyor bunu kimse.

Kayseri buna inanmaz.

Sonuçta arkadaşlar ne yapıyorlar? Bir, vergi yoluyla iki, enflasyon yoluyla bütün milletin cebinden topladıklarını bir avuç zenginin varlığına varlık katmak için kullanıyorlar.

Şu andaki yeni ekonomik model dedikleri bu başka bir şey değil.

2018’de ne demişti hatırlıyor musunuz?

“Bu kardeşinize yetkiyi verin, faizle nasıl mücadele edeceğim göstereceğim’ demedi mi? Seçimlere öyle gitmedi mi?

Gördük gördük.

Gördük faizle nasıl uğraştığını.

Söyledim bakın bu sene 565 milyar faiz ödeyecek.

Yetmedi, geçen seneki kadar ödese 200 milyar da kur farkı etti mi?

565’e 200 ekleyin ne eder? 765.

Gelelim şimdi asıl hesaba…

765 milyara ne yaparsınız? 765 milyar ne kadar büyük bir paradır değil mi?

Bunu bazen ölçmek kolay olmuyor. Hele hesap kitap şaşınca hiç olmuyor.

Bakın, ben çok basit size hesap edeceğim.

11 Şubat’ta, 2 ay Resmî Gazetede hükümetin yayınladığı inşaat birim maliyetlerine göre 100 metrekarelik bir dairenin KDV dahil inşaat maliyeti 750 bin TL.

750 bin. 100 metre kare. Arsa yok burada arsa hariç. Çünkü devlet zaten arsaya para ödemiyor. 750 bin liraya 100 metrekarelik bir daireyi inşa edebiliyorsunuz. TOKİ.

Peki 750 bin liraya bir daireyse 1 milyon konutu kaça mal edersiniz?
Altı sıfır ekiyorsunuz. Ne ediyor. 750 milyar ediyor.

Demek ki 750 Milyara 1 milyon tane konutu devlet inşa edebiliyor.

Peki bunlar bu yıl faiz artı kur farkına ne ödeyecekti? 765 değil mi demin hesap ettik.

Demek ki bu yıl faize ve kur farkına ödenecek diye ilan ettikleri rakamla tam 1 milyon tane konutu bedava üretip vatandaşa teslim etmek mümkün.

Paranın büyüklüğünü görüyor musunuz paranın büyüklüğünü?

Büyük para büyük. Sadece faize ödediği geçen sene de 1 milyon konut üretiyordu bu sene de 1 milyon konut üretecek kadar büyük rakam.

Bu mu faizle mücadele? Bu mu ekonomi yönetimi?

Ne diyor ekonomistim diyor alanım ekonomi diyor. Ama sonuç ortada. Sonuç ortada.

Bilmiyor. Bilmediğini de bilmiyor. Biliyorum zannediyor sorunun tam da özünde bu var.

Yazık bu millete.

Gerçekten içimiz kan ağlıyor. Çok çok üzülüyoruz.

Yağlamanın arasına koyduğumuz kıyma olmuş 300 lira. Yani rahatça yağlama yiyemiyor millet.

300 lira kıymanın kilosu.

Vatandaş diyor ki patates diyorsunuz soğan diyorsunuz doğru. Böyle deyince de ne diyor? Vay efendim “soğan mı konuşulurmuş” diyorlar.

E azıcık parasızlıktan bahsedince ne diyorlar gençlere “Çıkar telefonunu göster” diyorlar değil mi gençlere. Telefon lüks ya çıkar telefonunu göster diyor.

Arkadaşlar bu bir ihtiyaç telefon dediğin ihtiyaç!

Haberleşme bir haktır insan hakkıdır bilgi almak insan hakkıdır.

Bugün akıllı telefon bir temel haktır.

Bakın arkadaşlar şöyle iyisinden bir telefon bu telefonu almak asgari ücretle çalışan bir gencimiz ne kadar çalışmak zorunda kalıyor biliyor musunuz?

Hiç yemese içmese hiçbir şey harcamasa 6 aylık asgari ücreti biriktirse ancak alıyor. 6 ay.

6 aylık asgari ücret bir telefon ediyor.

Peki bu süre Avrupa’da ne kadar Amerika’da ne kadar?

1 hafta. Kayseri dersine çalışmış hesabını biliyor. Söyledim.

Gençlerimiz son modelinden bilgisayar almak istiyor alamıyor.

Son model PlayStation almak istiyor alamıyor.

Ülkemizin gençleri dünyadaki akranlarından geri kalıyorlar.

Haklısınız gençler. Zaten gençler yürüyor biz arkalarından geliyoruz. Gençler ülkemizin yarını değil bugünü bugünü.

Değerli arkadaşlarım,

Ağır vergi yükleriyle, bu yüksek bilgisayar fiyatlarıyla ileri teknoloji fiyatlarıyla gençlerimizin karşı karşıya bırakılmasına biz itiraz ediyoruz.

İtirazımız var.

Avrupa’daki, Amerika’daki, Asya’daki gençlerin elindeki imkanlar ne ise, biz bunları gençlerimize sunmak zorundayız.

Çünkü onların gençleri daha kabiliyetli değil. Sadece sunulan imkân, fırsat meselesi bu.

Biz bunları sağlamak zorundayız!

Ve inşallah sağlayacağız arkadaşlar.

Bu karanlığın içinde hayal etmesi zor geliyor ama, inanın çok hızlı toparlanacağız.

Siz bizlere destek vereceksiniz biz de gerisini inşallah halledeceğiz.

Endişeye mahal yok!

Birleşe birleşe kazanacağız. Çok yakın. Çok yakın.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bu seçim ne yaptık? 6 parti bir araya geldik. 6 parti.

‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ dedik.

Ortak politika metni hazırladık tam 2 bin 300 madde.

Cumhuriyet tarihinde bir ilk. Bunun örneği yok.

6 parti seçimlerden sonra kurulacak hükümetin ne yapacağını bütün detayları ile hazırladı.

2 bin 300 maddelik ev ödevi 20 tane bakanın önüne konulacak birinci günden itibaren.

Örneği yok yaptık bunu.

Başka ne yaptık?

Birleşe birleşe kazanacağız dedik ve ortak Cumhurbaşkanı adayımız olarak Sayın Kılıçdaroğlu'nu belirledik.

İnşallah Sayın Kılıçdaroğlu seçildiği gün sadece Millet ittifakının Cumhurbaşkanı olmayacak. 86 milyonun cumhurbaşkanı olacak bunu göreceğiz inşallah.

Ortak aday yetmez dedik.

Ne dedik? Ortak listeyle seçime gitme kararı aldık.

Bu da çok önemliydi.

Tek bir liste ile seçime girelim ki tek bir oy dahi zayi olmasın dedik.

Hesap ortada.

Her parti ayrı ayrı listelerle seçime girdiğinde küsüratlardan herkes kaybediyor.

Beraber seçime gittiğimizde o küsuratlar toplanıyor toplanıyor toplanıyor hep beraber daha fazla milletvekili çıkarıyoruz.

Havuz büyüyor ve her parti daha fazla milletvekili çıkarıyor Millet ittifakı da daha fazla milletvekili çıkarıyor.

Dolayısıyla ne yaptık? Ortak Cumhurbaşkanı adayı ve ortak listeler dedik.
Böylece ne dedik?
DEVA Partisine destek veren vatandaşlarımız DEVA için CHP logosunun altına ‘evet’ diyecek dedik. Saadet'e destek verecek vatandaşlarımız için ne dedik? Saadet için CHP'nin altına ‘evet’ dedik. Gelecek için CHP'nin altına ‘evet’, Demokrat Parti için CHP'nin altına ‘evet’ dedik.
Böylece birleşe birleşe kazanacağız diyorsunuz ya onu gerçekleştireceğiz inşallah.
Hep beraber kazanacağız çünkü.
Özgür ve zengin bir Türkiye'yi beraberce inşa edeceğiz.
Biz çözeceğiz biz.
Nasıl iki tane büyük krizi çözdüysek ekonomik krizi bu krizde biz çözeceğiz inşallah.

Evet, şöyle bakıyorum meydana yaşı yeten çok vatandaşımız var.

2001 krizini hatırlarsınız. 2008-2009 krizini hatırlarsınız. 2001 krizinde faizler %7500’e çıktığında 20 tane banka battığında Sayın Bahçeli o hükûmetin ortağıydı.

Onun için biz ona krizlerin ortağı diyoruz ya. Ne zaman kriz bakıyoruz orada.

Şu anda kriz var yine orada.

O günlerde de doların ateşi bir türlü düşmüyordu.

Ne yaptık? Kolları sıvadık 2001- 2002 krizini çözdük.

İki yılda 34 yıllık enflasyonu tek haneye indirdik.

Avrupa Birliği rotasında sapasağlam ilerledik.

Daha sonra, 2008-2009’da büyük bir kriz çıktı.

Bütün dünyayı yaktı. Komşumuz Yunanistan’dan tutun İtalya, İspanya hepsi sıkıntı çekti.

Biz ne yaptık? 2008-2009 krizinden de ülkeyi çıkardık.

Türkiye bunları başardı mı? Türkiye’ 2001-2002 krizini çözdü mü?

Çözdü.

2008-2009 krizini bu ülke çözdü mü?

Çözdü.

İnşallah bu krizi de çözeceğiz.

Daha iyisini yapacağız. Yepyeni başarılara koşacağız.

Çok daha iyisini yapacağız.

Sakın unutmayın arkadaşlarım:

İnanın çok yakında; tatile gitmek, araba almak, ev almak hayal olmaktan çıkacak.

Tekrar vatandaşlarımızın satın alma gücü yükselecek.

Tekrar bu ülke bunu başaracak.

Hepsi gerçek olacak.

Türkiye’yi bölgemizin en güçlü ekonomisi yapacağız.

Kayseri’deki esnaf kardeşim de, çiftçimiz de tüm çalışanlarımız kazanacak.

Bütün Türkiye kazanacak.

Ve nasıl kazanacağız biliyor musunuz? Güveni inşa ederek kazanacağız güveni.

Güven olmazsa olmaz.

Başarının sırrı güvendir güven.

Bazen ben güven deyince gençler bunu soruyor. 'Başkanım güven nasıl kazanılır bir anlatsana'. Güven nasıl olur? Ben de diyorum ki gençlere 1 dakikada 8 maddede özetleyim.

Güven nasıl kazanılır?

1-Konuşunca doğruyu söyleyeceksin.%200 olan enflasyonu %80 diye açıklamayacaksın.

2-Söz verince tutacaksın.

3-Emanete hıyanet etmeyeceksin.

4-Devlet yönetiyorsan her daim adaletle hareket edeceksin.

5- Ehliyetli liyakatli kadrolarla çalışacaksın. Dürüst ve ehil insanlarla çalışacaksın kadroyu öyle kuracaksın.

6- İstişareyi asla elden bırakmayacaksın. Bin biliyorsan bir bilene soracaksın.
7- Şeffaf olacaksın açık olacaksın. 10 yerden gizli saklı maaş almayacaksın. Merkez Bankası’nın arka kapısından 250 milyar doları boşaltmayacaksın. Şeffaf olacaksın.

Soruyoruz 3 yıldır soruyoruz cevap vermiyorlar veremiyorlar. Ne yaptınız bu Merkez Bankası’nın dövizlerini diyoruz.

Arka kapıdan sattılar 250 milyar doları. Bakın dün dün çıktı rakamlar ortaya dün.

Merkez Bankası'nın net döviz pozisyonu -67 milyar dolara düştü.

Dövizler bitti altınları satıyorlar sonra haftada harıl harıl.

Döviz tükendi altın satmaya başladılar son haftalarda.

Çok üzülüyoruz.

Yani Merkez Bankası’nın elindeki dövizi sıfırladıkları gibi Merkez Bankası’na 67 milyar dolar da döviz borcuna sapladı bunlar.

Rakamlar daha dün çıktı ortaya dün.

8- Her zaman hesap vermeye hazır olacaksın.

Bu 8 maddeyi yerine getirin korkmayın korkmayın.

Şimdi sizden sözler istiyorum.

14 Mayıs’ta özgürlük diyecek misiniz? (Evet)

14 Mayıs’ta adalet diyecek misiniz?

Hukuk diyecek misiniz?

14 Mayıs’ta Zenginlik diyecek misiniz? (Evet)

Umut diyecek misiniz? (Evet)

Artık şu kara kış bitsin umut gelsin diyecek misiniz?

Millet İttifakı’nı güçlü bir şekilde meclise güçlü şekilde gönderecek misiniz? (Evet)

14 Mayıs’ta Sayın Kılıçdaroğlu’nu 13. Cumhurbaşkanı olarak seçecek misiniz? (Evet)

Söz mü? (Evet)

Söz mü? (Evet)

Buradan Kayseri’den bütün Türkiye’ye sevgilerimi saygılarımı iletiyorum.

Haydi berekete. Haydi özgürlüğe. Haydi zenginliğe! Diyorum.

Sağ olun, var olun.

27 Nisan 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Tekirdağ Millet Buluşması Konuşması

Tekirdağ Mitingi Konuşması
 
 
Üç Kemaller Diyarı Tekirdağ MERHABA!
 
Tarihi, denizi, doğası, turizmi, sanayisi ile Trakya’nın incisi Tekirdağ, MERHABA!
 
*****
 
Bu ne güzel coşku böyle!
 
Bu ne güzel heyecan!
 
*****
 
Değerli dostlarım, Tekirdağ’dayız bir serhat ilimizdeyiz. 
 
Şurada Avrupa Birliği ile aramızda 200 kilometre var.
 
Onların yüzü gülüyor ama Tekirdağlı hemşerilerim eziyet çekiyor.
 
Biliyor musunuz biz ülkemizi çook seviyoruz.
 
Vatanımızı, çok seviyoruz.  
 
Toprağımızı, insanımızı çook seviyoruz.
 
Ama bu hak mıdır, reva mıdır bu eziyet bu sıkıntı?
 
Nedir bu güzel insanlarımızın çektiği?
 
Bir kilo soğana 30 lira, bir kilo kıymaya 300 lira, 400 lira hak mıdır ya?
 
Bakıyorsun 300-400 dedim ama tutamıyorsun yükseliyor işte. 
 
Yarın dönüp baksak belki daha yüksek. 
 
Ha bunu söyleyince de ne diyorlar? “Bakmayın soğana” diyorlar. 
 
Ama vatandaşımızın derdi bu. 
 
Kusura bakmasınlar biz bakmak zorundayız.
 
Biz vatandaşımızın sofrasına gözümüz gibi bakmak zorundayız.
 
Türkiye son 5 yıldır yani bu partili taraflı Cumhurbaşkanlığı sistemi başladıktan sonra son 5 yıldır sürekli olarak fakirleşiyor. 
 
Kim Türk lirası cinsinden gelirle yaşıyorsa ister adı memur olsun işçi olsun emekli olsun, esnaf olsun, çiftçi olsun herkes kaybetti. 
 
Bir avuç insan kazandı bütün Türkiye kaybetti.  
 
Enflasyon yoluyla kaybettirdiler.
 
Herkesin cebindeki paranın değerini düşürdüler. 
 
Gerçekten çok üzülüyoruz. 
 
Bakın size bir şey göstereceğim. 
 
Şu nedir? 200 lira yakındakiler gördü. 
 
Bir de uzaktakilere gösterelim. 
 
200 lira değil mi?
 
Bu 200 lira teadüle ilk 2009 yılında çıktı. 
 
2009 yılında bu 200 lira teadüle çıktığında tam 134 dolar ediyordu 134 dolar. 
 
Bugün ne ediyor biliyor musunuz?
 
10 dolar bile etmiyor. Çünkü kapalı çarşıda ayrı kur var bankada ayrı kur var döviz bürosunda ayrı kur var. 
 
Memleketi taa Özal öncesine döndürdüler. 
 
Bankaya sorarsan kur farklı, döviz bürosu farklı kapalı çarşı farklı. 
 
10 lira bile etmiyor.
 
Ben şimdi soruyorum;  bu para 134 dolar ederken şu anda 10 lira bile etmiyor. 
 
Aradaki fark ne kadar? 124 dolar değil mi? 
 
Herkesin cebindeki bu paradan 124 doları kim çaldı?
 
Kim aldı bunu?
 
Enflasyon yoluyla hepimizi fakirleştirdiler hepimizi. 
 
Bir zamanlar, vatandaşımızın sofrası, buzdolabı, hayatı zenginleşmişti.  Yaşadık biz o yılları.
 
Gençler rahatlıkla bir cep telefonu alıyordu.
 
Yeni işe giren bir mühendis arkadaşımız aylık maaşıyla taksitle bir araba alabiliyordu. 
 
Şu anda vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti için bir araba almak hayal. Bir ev almak imkânsız. 
 
Evlenemiyorlar. Bir düğün yapsak kaç para? Yapamıyoruz kaçıyorlar değil mi? 
 
Maalesef ülkenin düştüğü durum bu. 
 
Ve o iyi dönemlerde kimse “çıkar telefonunu göster” falan da demiyordu.
 
Öyle laflar yoktu. 
 
Emekliler, torunlarına gönlünce hediye alabiliyordu. Hatta emekliler hatırlarsınız maaşlarından artırdıklarıyla şöyle Avrupa’da söyle otobüsle de olsa bir tur yapıp gelebiliyorlardı. Hatırlıyorsunuz.
 
Şimdi imkânsız.
 
Emekli maaşı temel gıda ihtiyacına yetmiyor. Emekli maaşıyla şöyle bir sofra kurmak buzdolabını doldurmak mümkün değil.
 
Ne oldu o günlere ne oldu.
 
Nasıl geldik bugünlere diye sormamız lazım değil mi?
 
Maalesef bu enflasyon var ya enflasyon hırsızlığın en modern yöntemi. 
 
Yıllarca düşük seyreden enflasyon şu son 5 yılda katlaya katlaya arttı. 
 
Cumhuriyet tarihinin en yüksek enflasyonu şu geçtiğimiz yılda gerçekleşti. 
 
TÜİK enflasyon rakamları tutmaya başladığı günden bugüne kadar Türkiye hiçbir zaman bu kadar yüksek enflasyon görmemişti. 
 
Bu dönemde gördü maalesef.
 
Hani çok sevdiği bir soru vardı ya arkadaşlar “Neredeeeen nereye” derdi biliyor musunuz hatırlayalım. 
 
Hep beraber ülkemize DEVA olacağız hep beraber Tekirdağ’a DEVA olacağız Millet İttifakı olarak bu ülkenin DEVA’sı olacağız inşallah. Hep beraber. 
 
Arkadaşlar yıl 2013. Kişi başına düşen milli gelir 12 bin 500 dolar. 
 
Biz hedef koyduk dedik ki 2023’te bu ülke 25 bin dolara ulaşır dedik değil mi?
 
Şu anda ne kadar? 10 bin 500 dolar. 
 
2013’ten 12 bin 500 dolardan aldılar şu anda 10 bin 500’e düşmüş durumda. 
 
9 yıldır 10 yıldır geriye sayıyor bu ülke. 
 
Yazık günah. 
 
Gençlerimizin umudu kararıyor. Gençlerimiz yarınlarını başka ülkelerde aramaya başlıyorlar. 
 
Ekonomide dünya sıralamasında: 16’ncılıktan düştük 21’inciliğe….
 
Hukukun üstünlüğünde dünya da 59’unculuğa yükselmiştik düştük 117’nciliğe…
 
Zaten ikisi biliyorsunuz at kulağa gider. 
 
Ne kadar hukuk o kadar ekonomi. 
 
Ne kadar adalet o kadar ekonomi. 
 
Hukukla adaleti ayaklar altına alıp bir ülkenin ekonomisini düzeltemezsiniz. 
 
Mümkün değil. 
 
İşkenceye sıfır toleranstan, Sinan Ateşlerin vurulduğu ülke haline geldik. 
 
Çetenin mafyanın cirit attığı bir ülke haline geldik. 
 
Gerçekten çok üzülüyoruz. Bu ülke bunu hak etmiyor. 
 
Görüyorsunuz değil mi, neredeen nereye…
 
Devlet yönetiminde: Ortak akıldan; tek akıla keyfiliğe. 
 
Yöneten kadrolarda: Liyakatten; kayırmacılığa…
 
Dış politikada: Avrupa Birliği rotasından; Şangay beşlisine…
 
Evet, nereden nereye? 
 
Arabulucu, güçlü, itibarlı Türkiye’den; kapı kapı ondan 2 milyar ondan 3 milyar para istemek zorunda kalan bir ülke. 
 
TÜMM dünyanın cazibe merkezi olan Türkiye’deeen, gençlerin kaçmak istediği Türkiye’ye…
 
Nereden nereye... 
 
*****
 
Ama arkadaşlar,
 
Endişeye mahal yok. Endişeye mahal yok.
 
Bu ekonomik kriz var ya bu dar boğaz inşallah düzgün kadrolar iş başına geldiğinde dürüst ve ehil kadrolar iş başına geldiğinde inşallah çok hızlı bir şekilde düzelecektir. 
 
6 ayda bu ülke bu kriz ikliminden çıkar. 
 
Hep diyoruz en fazla 2 yılda da enflasyon tek haneye iner. 
 
Türkiye bunu başardı yine başaracak. 
 
İnanın bu düştüğümüz durum asla kaderimiz değil. 
 
Türkiye’nin yarınları elimize hepimizin elinde.  
 
Hep beraber bu ülkeyi yeniden ayağa kaldıracağız. 
 
Koşmaya başlayacağız ve ülke kanatlanıp uçacak. 
 
Söylediğim gibi enflasyonu en geç iki senede, tekrar ediyorum ENN GEÇ iki senede tek haneye indireceğiz.
 
Bunu Türkiye daha önce başardı. Defalarca yaptı yine yapacak inşallah. 
 
Bu ne demek? 
 
Her birinizin sofrasının bereketlenmesi demek.
 
Faturaları dert etmeyeceğiniz, ödemelerimizi rahat yapacağız, buzdolaplarını huzurla doldurabileceğiz demek. 
 
Hani Külliye de TOGG yerli otomobil dolaşıyor ya o yerli otomobilin herkes tarafından rahatlıkla satın alabileceği bir Türkiye hedefliyoruz biz. 
 
Araba var da para yok para. Para olmayınca millet nasıl alacak o arabayı?
 
Biz yerli marka diyoruz yerli otomobil demiyoruz yerli marka diyoruz. 
 
İkisinin farkı var. Ben hep bunu anlatıyorum ama marka yerli. Ama yerli otomobil demek başka bir şey. 
 
Hayal değil bunlar inanın arkadaşlar, hayal değil. 
 
Evet galiba bu patates soğan seçimleri değiştirecek belli. 
 
Tencere kaynamayınca olmuyor.  Tencerede et yerine dert kaynayınca artık hükûmetin değişme zamanı geldi demek. 
 
Müsait bir yerde indireceğiz inşallah hep beraber. 
 
Bu ülke arkadaşlar samanında çok büyük başarılar elde etti çok büyük. 
 
Gençler KYK burslarından biriktirdikleriyle rahatlıkla tatil yapabiliyorlardı. 
 
Şimdi gençler bayramda ailelerini görmeye gidemiyorlar. 
 
Otobüs parasını biriktiremiyor çoğu gencimiz ailesini bayramda görmek için.
 
İşe yeni başlayanlar, krediyle de olsa, araba alıyordu ev alıyordu.
 
Son model arabaları almak kolaylaşmıştı. 
 
Emekliler maaşlarıyla rahat geçinip, bir kenara birikim de yapabiliyorlardı. Bir şeyler de yapabiliyorlardı. 
 
Ama inanın çok daha iyisi olacak. Çok daha güzel günlere ulaşacağız. 
 
Formül basit. Güveni oluşturun güveni gerisi çok kolay. 
 
Evladının beslenme çantasını dolduramayan gözü yaşlı annelere sesleniyorum!
 
Sabahtan akşama çalıştığı halde, evine rahatça meyve-sebze alamayan babalara sesleniyorum!
 
Diplomaları evde dururken, motorsiklet üstünde alnının teriyle canını tehlikeye atarak çalışan kurye arkadaşlarıma sesleniyorum!
 
Orta gelirliyken, birden açlık sınırının altında yaşamaya başlayan milyonlara sesleniyorum!
 
Nasıl ki 2001-2002 krizinden sonra refahı yaşadıysak,
 
Nasıl ki 2009 krizinden sonra Türkiye tekrar güçlenip ayağa kalktıysa bu krizden de inşallah hep beraber çıkacağız.
 
Ve inşallah çok daha iyisini yapacağız.
 
Adaletle yapacağız. Hukukla yapacağız. Ortak akılla yapacağız.
 
BERABERCE yapacağız.
 
Hep beraber yapacağız inşallah. 
 
Hakkı düştüğü yerden tutup kaldıracağız hiç endişeniz olmasın. Adaleti hâkim kılacağız. 
 
Güven olmayınca olmaz arkadaşlar. Güven güven güven. 
 
Ben güven deyince bazen gençler bana soruyor ‘başkanım güven deyip duruyorsun da bu güven nasıl oluşur’ diye soruyorlar. 
 
Ben de diyorum ki gençler bakın 1 dakika da 8 madde de size özetleyeyim güven nasıl oluşur.
 
Güveni nasıl kazanırsınız?
 
1- Konuşunca doğruyu söyleyeceksin. 
2- Söz verince tutacaksın. 
3- Emanete hıyanet etmeyeceksin. 
4- Devlet yönetiyorsan adaletten asla sapmayacaksın. 
5- Ehliyetli liyakatli kadrolarla çalışacaksın. 
6- İstişareyle yöneteceksin. 
7- Şeffaf olacaksın çalmayacaksın. 
8- Her zaman hesap vermeye hazır olacaksın. Hesap vermekten kaçmayacaksın. 
9-
Bu 8 maddeyi yapın korkmayın güveni oluşturursunuz. 
 
Bu kadar basit. 
 
*****
 
Değerli arkadaşlarım,
 
Önümüzde sayılı günler var. 18 gün. Sayılı gün çabuk geçer. 
 
14 Mayıs’ta ben akşam olmadığı için bugünü de sayıyorum. Seçim günü akşamı 17:00’a kadar oy kullanıldığı için o günü de sayıyorum. Onun için 18 diyorum.
 
Aslında önümüzde değerli arkadaşlar aslında bir referandum var.
 
Sadece 2 tercihli bir referandumdan bahsediyoruz.
 
Birinci sandıkta Sayın Erdoğan mı? Sayın Kılıçdaroğlu mu?
 
İkinci sandıkta da Cumhur İttifakı mı; Millet İttifakı mı?
 
2 tercihli referandum. 
 
Ama aslında bu 2 tercih ne biliyor musunuz? Size daha basitleştirerek anlatacağım. 
 
Bu referandumda bu seçimde önümüzdeki 2 tercih ne? 
 
Belirleyici olan 2 tane seçenek var. 
 
Gerisi teferruat…
 
Belirleyici olan iki seçenek var.
 
Bu seçimde; 
 
Otoriterlik mi; demokrasi mi?
 
Bu seçimde öfke mi nefret mi; sevgi mi?
 
Bu seçimde Kriz mi; huzur mu? 
 
Bu seçimde şu an istişaresiz karar veren bir yapı mı? Tek akıl mı ortak akıl mı? 
 
Tekirdağ bunun cevabını biliyor. 
 
2 seçenekten birisini seçecek Tekirdağ. 
 
Bir başka bakışla bu bir referandum olacak arkadaşlar ama özetin de özeti karşımızda 2 tane seçenek olacak. 
 
Kara kış mı; bahar mı?
 
Cevap basit. Tekirdağ bu işi bitirmiş. Tekirdağ kararını vermiş. 
 
Değerli arkadaşlar şimdi buradan sizlere soruyorum ve bir söz almak istiyorum. 
 
Bu seçimi 1. Turda tamamlayacak mıyız? 
 
Söz mü? 
 
Birinci pusulada hep beraber ortak adayımız Sayın Kılıçdaroğlu’nun altına evet mührünü basacak mıyız?
 
Söz mü? 
 
İkinci pusulada Millet İttifakı’nın çerçevesi içerisinde CHP’nin logosunun altında DEVA için, Gelecek için, Saadet için, Demokrat için evet mührünü basacak mıyız?
 
Söz mü? 
 
Söz mü? 
 
Tekirdağ bu işi bitirmiş. 
 
*****
 
Tekirdağlı hemşerilerim,
 
Siz 14 Mayıs’ta oyunuzu vereceksiniz. Sonra sırtınızı yaslayacaksınız inanın koltuğunuza, huzurla gerisini izleyeceksiniz. 
 
Çünkü gerisi bizde.
 
Bu iş bizde. Her şeyle hazırız. 
 
2 bin 300 maddelik ortak eylem planımızla hazırız. 
 
Kadrolarımızla hazırız. 84 maddelik anayasa değişiklik paketimizle hazırız. 
 
Hiç merak etmeyin hiç. Endişeye mahal yok.
 
Ve biz bu hazırlıkları çok önceden yaptık. 
 
‘Trafoya kedi girmesin’ diyor ablamız, haklı. 
 
Bunun için ne yapacağız oylarımıza sahip çıkacağız.
 
Tüm Türkiye’de 50 bin binada 200 bin sandıkta oylarımıza sahip çıkacağız. 
 
6 parti bunun bütün alt yapısını oluşturduk oluşturuyoruz.
 
Hiçbir binayı hiçbir sandığı boş bulundurmayacak şekilde bir ağı kurduk kuruyoruz şu anda.  
 
Tek bir parti bunu yapmakta zorlanıyor ama 6 parti el ele verdiği zaman güç birliği yaptığı zaman bu işi çözüyoruz.
 
İnşallah buna dikkat edeceğiz hep beraber. 
 
Çözüm bizde!
 
Adaleti getireceğiz adaleti.
 
Hakkı düştüğü yerden kaldıracağız.
 
Türkiye’yi mutlu insanların ülkesi yapacağız hep beraber. 
 
Türkiye’yi huzurun, güvenin, adaletin,  özgürlüğün, zenginliğin ülkesi yapacağız!
 
Türkiye’yi dünyanın yıldızı yapacağız.
 
Hep beraber başaracağız inşallah. 
 
Yunanistan da Bulgaristan da buraya gıptayla bakacak. Gıptayla bakacaklar. 
 
İlham kaynağı olacağız bütün bu coğrafya için. Demokrasisiyle, özgürlüğüyle, adaletiyle, zenginliğiyle.
 
Ve hep beraber başaracağız.
 
Hava yağışlı biraz. İnşallah bu yağış memleketimiz için bereket olsun. 
 
Baharın bereketi 14 Mayıs’ta sandıklardan inşallah çıksın ve 15 Mayıs sabahı 
Hep beraber o özlediğimiz mutlu müreffeh Türkiye’ye uyanalım diyorum.
 
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Sağ olun, var olun diyorum.
27 Nisan 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Balıkesir Millet BuluşmasıKonuşması

Balıkesir Mitingi Konuşması


Hem Ege’nin hem Marmara’nın sularına uzanan,

Yeşiliyle, mavisiyle,

Adalarıyla, Kaz Dağlarıyla, tabiatıyla,

Cennet şehrimiz Balıkesir, MERHABA!

*****

Maşallah arkadaşlar maşallah!

Bu ne büyük coşku,

Bu ne güzel heyecan,

Balıkesir 15 Mayıs sabahına uyanmış; belli.

Bu meydana bakıyoruz meydan 15 Mayıs sabahının coşkusuyla maşallah coşmuş durumda.

Balıkesir hakkına kavuşmaya gün sayıyor.

*****

Değerli dostlarım,

Biz ülkemizi çook seviyoruz.

Vatanımızı, çok seviyoruz.

Toprağımızı, insanımızı çook seviyoruz.

Ama nedir bu güzel ülkemizin çektiği ya?

Çok çekiyoruz.

Nedir güzel insanlarımızın çektiği?

Bizim bunlara itirazımız var.

Bu yokluğa, bu yoksulluğa, bu yasaklara itirazımız var.

Kıymetli hemşerilerim,

14 Mayıs günü;

Üreten Balıkesir hakkını alsın diyor muyuz?

Zeytiniyle, peyniriyle, meyvesiyle, sebzesiyle, hayvancılığıyla Balıkesir alın terinin karşılığını alsın diyor muyuz?

Hep beraber başaracağız inşallah.

Yahu, bizim çiftçimiz, sadece seçim döneminde mi hatırlanacak?

Sadece seçim yaklaşıyor diye mi çiftçi hükûmetin aklına gelecek?

Hayvancılıkla uğraşan, çalışan, üreten Balıkesirli emekçimiz sadece seçim döneminde mi iktidarın aklına gelecek?

Hayır.

Bakın iktidar daha yeni yeni bir sürü vaatler sıralamaya başladı. Arka arkaya panik halinde.

Şimdi parça parça destekler açıklıyor.

Günaydın ya… Baktı ki pabuç pahalı, baktılar ki bu seçim daha önceki hiçbir seçime benzemeyecek son 5 senede yapamadıklarını apar topar 5 haftaya sıkıştırmaya çalışıyorlar.

Ama bu millet biliyor. Kandıramazsınız.

Ve yüzlerine gözlerine bulaştırarak bu işi yapıyorlar.

Seçime kalmış 20 gün, 20 senedir yapmadıklarını bu 20 güne sığdırmaya çalışıyorlar.

Ama bu millet kanmayacak artık kanmayacak.

*****

Bu neye benziyor biliyor musunuz arkadaşlar…

Gençler izlemiştir. Cem Yılmaz’ın son gösterisindeki hikâye. Cem Yılmaz, son gösterisinde dayısını anlatıyor.

İktidar aynı Cem Beyin dayısı gibi.

Nasıl mı? (…) Anlatacağım.

Cem Yılmaz’ın dayısı arabayı kullanırken bir trafik kazası yapıyor. Camdan fırlayıp gidiyor.

Hafif bir baygınlık geçiriyor daha sonra uyanıyor. Şöyle üstünü başını çırpıyor bir bakıyor uzakta bir kaza olmuş çarpışmış bir araba var.

Gidiyor arabanın yanına ‘ne oldu burada’ diyor sağa sola soruyor. Diyorlar ki kaza oldu. Bir kaç da yaralı var.

Polise soruyor ne oldu? Anlatın. Yaralılar var ama şoförü bulamıyoruz diyor polis.

Cem Yılmaz’ın dayısı da beraber arayalım bari diyor. Başlıyorlar beraber şoför aramaya.

Ben diyorum ki buradan Sayın Erdoğan’a

Şoförü aramayın boşu boşuna.

Şöyle bir aynaya bakın yeter.

Bu kazayı siz yaptınız siz. Başkası değil.

Kazayı yapmış, bir de gelip bizimle beraber şoförü arıyor.

Ne diyor? Dış güçler diyor. Ne diyor? Falancalar sebep oldu bu soruna diyor.

Tek yetkili, tek imzalı olduğunuz gün ülkeyi yoldan çıkardınız, şarampole yuvarladınız. 86 milyonu da yaraladınız.

Bu son krizlerden etkilenmeyen var mı? Belki bir avuç zengin onlar etkilenmedi.

Sabit maaşı olan işçisi, memuru, emeklisi, daha da genişletelim çiftçisi esnafı herkes bu krizlerde yara aldı.

Ben diyorum ki Sayın Erdoğan’a

Sizin bundan sonra yapacağınız tek bir şey var.

Bi durun artık.

Bi susun artık.

Siz iyisiyle, kötüsüyle şu kaza alanını bir terk edin de biz gelelim yapacağımızı yapalım.

Çünkü bunu düzeltecek kadrolar bizleriz. Bu işi toparlayacak kadrolar bizleriz.

Hiç merak etmeyin öyle “dış güçler, iç güçler” diye bahaneler üretmeyeceğiz.

Enkaz edebiyatı da yapmayacağız.

Kolları sıvayıp çalışmaya başlayacağız. Çünkü biz çalışan Türkiye’nin sesiyiz.

Çalışanın halinden iyi anlıyoruz.

Endişeye mahal yok, endişeye.

Biz tutup bakkalları kasapları suçlamayacağız enflasyon için.

Kuru soğan depolarına baskın yapıp da soğanın fiyatını siz yükseltiyorsunuz da demeyeceğiz.

Çünkü vatandaşımız da biliyor biz de iyi biliyoruz ki su anda ki enflasyonun hayat pahalılığının yegâne sebebi kötü yönetimdir. Beceriksizliktir.

Ortak akılla, hukukla, bilimle biz işimizi yapacağız.

Ülkeyi öyle bir yöneteceğiz ki arkadaşlar;

Doğudan batıya kuzeyden güneye TÜMM Türkiye kazanacak.

Sadece Millet İttifakına sadece Sayın Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığına destek verenler kazanmayacak. TÜMM Türkiye kazanacak.

Çünkü biz tüm Türkiye için yola çıktık.

86 milyon kazanacak 86 milyon!

*****

Arkadaşlar,

Bu 14 Mayıs’ta önümüzdeki seçimde aslında ne var biliyor musunuz?

Aslında önümüzde bir referandum var

Evet, bu seçim aslında “iki tercihli bir referandum”

Bakmayın öyle metre uzunluğunda oy pusulasına. Bakmayın
Cumhurbaşkanlığı adaylarıyla ile ilgili şu aday vardı bu aday vardı değil.

Temelde 2 tane tercih var. Birinci Pusulada 2 tane tercih var. Nedir? Sayın Erdoğan Sayın Kılıçdaroğlu. Gerisi teferruat. İkinci Pusulada ne var? Cumhur İttifakı var Millet İttifakı var. Gerisi teferruat.

Gerisinin zaten bir iddiası yok. Ben kazanacağım ülkeyi yöneteceğim iddiası yok.

İki tane tercih var. Belirleyici 2 tane seçenek var. Onun için aslında biz seçime 2 tercihli bir referandum diyoruz.

Ve Balıkesir de bu 2 tercihli referandumun sonucunu gayet iyi biliyor.

İki seçenekten birisini seçecek Balıkesir.

Bu 2 tercihi değerli arkadaşlar başka kelimelerle şöyle ifade edeyim. Nedir bu 2 tercih?

Böyle ifade ettiğimizde iş daha kolaylaşıyor. Çok kolaylaştırarak size soracağım.

Önünüzde 2 tane tercih var.

Otoriterlik mi; demokrasi mi?

Cevap basit

Keyfilik mi; hukuk mu?

Baskı mı; özgürlük mü?

Balıkesir’in cevabı hazır.

Tercih etmek zor değil görüyorsunuz.

2 tercihi saymaya devam ediyorum.

Tek akıl mı; ortak akıl mı?

Korku mu; umut mu?

Öfke mi; sevgi mi?

Seçenekler çok açık, başka bir tercih yok. Bu 2 tercihten birisinin altına evet mührünü basacağız hep beraber.

Devam ediyorum,

Kavga mı; barış mı?

Kriz mi; huzur mu?

Yoksulluk mu; zenginlik mi?

Ve son soru,

Kara kış mı; bahar mı?

Bu kadar basit.

Cevabımız çok net arkadaşlar cevabımız çok net.

Biz demokrasi diyoruz. Zenginlik diyoruz. Huzur diyoruz. Özgürlük diyoruz.

Cevap belli: Biz bahar diyoruz, bahar.

Ve inşallah bugün bu baharın bereketli yağmurlu havasında sizinleyiz Balıkesir’de.

İnşallah bu bereketin bütün ülke sathında 15 Mayıs sabahında yayıldığını göreceksiniz.

Damla damla bu bereketin yayıldığını göreceksiniz inşallah.

*****

Değerli Balıkesirli dostlarım,

Siz 14 Mayıs’ta tercihinizi yapacaksınız arkasından da şöyle rahat bir şekilde koltuğunuza yaslanacaksınız.

Çünkü gerisi bizde.

Bu iş bizde.

Hiç merak etmeyin hiç. Endişeye mahal yok.

Çözüm bizde!

Adaleti getireceğiz adaleti.

Ama adalet sadece yargıda işin hızlı yürümesi değil.

İşte göreceksiniz hakkı düştüğü yerden kaldıracağız.

Enflasyonu düşürüp tek haneye indireceğiz. Nasıl bir dönem Türkiye’de mutlak yoksulluk sıfırlandıysa yine aynısı inşallah gerçekleştireceğiz.

Türkiye’yi mutlu insanların ülkesi yapacağız mutlu insanların.

Türkiye’yi huzurun, güvenin, özgürlüğün, zenginliğin ülkesi yapacağız inşallah.

Ve bunu hep beraber gerçekleştireceğiz.

Türkiye’yi dünyanın yıldızı yapacağız.

Balıkesir hem sanayide, hem tarım ve hayvancılıkta, hem de turizmde yükselecek.

Yıldız şehrimiz olacak daha da güçlenecek.

Balıkesir’in gençleri geleceklerini başka şehirlerde başka ülkelerde aramayacak.

Burası benim doğduğum topraklar. Ben burada çalışacağım ve alnımın teriyle bileğimin gücüyle kazanacağım diyecek gençlerimiz inşallah.

Balıkesirli üretici, binlerce süt hayvanını mezbaha yoluna sokmayacak.

Kaz Dağları yağmalanmayacak Kaz Dağları!

Çünkü size, sizin bir evladınızı getirdim: Bizim ortak listeden adayımız Burak Dalgın.

Biraz sonra tanıyacaksınız ya da tanıdınız.

Burak Dalgın DEVA Partimizin kurucularından genel başkan yardımcımız, yol arkadaşım ve milletvekili adayımız.

Balıkesir’in derdini de huzurunu da diğer vekillerimizle beraber omuz omuza Burak Bey de üstlenecek hep beraber çalışacaklar. Kardeşçe çalışacaklar omuz omuza çalışacaklar.

Hep beraber başaracağız.

Ve ne yapacağız arkadaşlar?

Pusulada, seçime ortak listelerle girdiğimiz CHP’nin logosunun altına hep beraber “evet” mührünü vuracağız. Hep beraber.

Böylece meclis çoğunluğunu sağlayacağız.

SÖZ MÜ? (…)

Bu sözü aldık Balıkesir’den.

Diğer oy pusulasında ne yapacağız? Yine ortak adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafının isminin altına bir “evet” mührü daha vuracağız.

Söz mü?

Her 2 seçimde de inşallah başaracağız.

Ve ilk turda alalım şunu. İlk turda alalım.

Bakın özellikle ben onun için referandum dedim buna.

Çok dikkat edelim. Vereceğimiz tek oy dahi zayi olmasın.

Burada 2 tane temel tercih var. Her 2 pusulada da. Cumhurbaşkanlığı pusulasında da 2 tane tercih var, meclis pusulasında da 2 tercih var.

Bu tercihlerin dışındaki oylar zayi olacak diye bir endişem var benim. Oylarımızı zayi etmeyelim.

Tercihimizi net yapalı açık yapalım ve 1. Turda bu işi bitirelim.

Var mıyız?

Karalı hareket edersek olacak bu başaracağız inşallah.

Siz pusulaya evet mührünü vuracaksınız bizde Türkiye’nin yarınlarına damgamızı vuracağız inşallah.

Tüm ülkemize hayırlı olsun.

Balıkesir için hayırlı olsun.

Şu anda bazı evlerde bazı mahallelerde biz söz var değil mi? ‘Ya elim CHP’ye gitmiyor’ diye değil mi?

Ama ben biliyorum ki çok daha fazla hanede çok daha fazla mahallede ‘elim artık Erdoğan’a gitmiyor, elim artık AK Parti’ye gitmiyor’ diyen milyonlarca vatandaşımız var.

Bunu da biliyorum.

Çünkü bir zamanlar AK Parti’ye gönül vermiş vatandaşlarımız yasaklarla mücadele edin yolsuzlukla mücadele edin yoksullukla mücadele edin diye o desteği verdiler.

Şimdi dönüp dolaşıp 20 yıl sonra yasakların yoksulluğun ve yolsuzluğun yaygınlaştığı bir ülke görmek istemiyordu ki vatandaşlarımız.

Adalet olsun, o 28 Şubat zihniyetine karşı bir dik duruş olsun diye o desteği verdiler.

Şu andaki hükûmetin 28 Şubatçılarla kol kola gezeceğini nereden bileceklerdi ki...

Ama inanıyorum ki bu seçim aklı selim kazanacak. Bu seçim sağduyu kazanacak. Bu seçim Balıkesir kazanacak. Bu seçim tüm Türkiye kazanacak. 86 milyon kazanacak diyorum.

Hepinize saygılarımı sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun var olun.

26 Nisan 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Çayırova İlçe Binası Açılışı Konuşması

Çayırova İlçe Binası Açılışı


Merhaba Çayırova,

Merhaba Güzeltepe,

Fatih’in diyarı merhaba!

*****

Değerli dostlar;

DEVA damlalarını tam 3 yıldır Türkiye’nin her yerine yayıyoruz.

81 il 766 ilçede varız.

DEVA damlalarıyla her yerde toprağı filizlendiriyoruz.

Demokrasi ve atılım bayrağını ülkemizin her köşesinde gururla ve onurla dalgalandırıyoruz.

Cebimizde güvenin ve çözümün anahtarıyla adım adım ülkemizin her yanında büyüyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Önümüzde 18 gün kaldı.

18 gün sonra “demokrasi bayramımız” var.

18 gün sonra huzurla, mutlulukla, büyük bir coşkuyla, sandıktan “demokrasi bayramı” çıkacak inşallah.

Bu bayram; sadece DEVA Partisi’nin Millet İttifakı’nın bayramı olmayacak.

Demokrasi bayramı, 86 milyonunun bayramı olacak.

Hep beraber bunu gerçekleştireceğiz inşallah.

Çünkü arkadaşlar;

Bu seçim 7'den 70'e, doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm Türkiye kazanacak.

Bu seçim evladına harçlık veremeyip, gizli gizli ağlayan analar kazanacak.

Bu seçim pazardan eli boş, boynu bükük dönen babalar kazanacak.

Çocuğunu okutamayan işçi arkadaşlarımız kazanacak bu seçimi.

Açlıkla sınanan emekliler kazanacak.

Ürettikçe zarar eden çiftçi kazanacak bu seçimi.

Sattığı malı yerine koyamayan dükkanında ampullerin söndüğü karanlıkta oturan esnafımız kazanacak bu seçimi.

En güzel yılları umutsuzlukla, kaygıyla geçen gençler kazanacak bu seçimi.

Ve bugünkü otoriter ittifakın görmezden geldiği milyonlar kazanacak bu seçimi.

Gecesini gündüzüne katan öğrenciler için her türlü fedakarlığı yapan öğretmenler kazanacak bu seçimi.

Bu seçimi pek çok alanda kendisini yetiştirmiş sağlık çalışanı olmuş psikolog olmuş mesleği ne olursa olsun bütün iş arayan gençlerin kazanacağı bir seçim olacak bu seçim inşallah.

Evet bu seçim, Çayırova kazanacak,

Bu seçimi tüm Türkiye kazanacak.

*****

Değerli arkadaşlar,

Önümüzde sıradan bir seçim yok.

O nedenle biz, “KAYBEDECEK TEK BİR OYUMUZ DAHİ YOK” dedik ve bu sebeple de ittifak halinde partiler omuz omuza yürüyerek bu seçime giriyoruz.

Biliyorsunuz 2017’de anayasa değiştikten sonra 2018 seçimiyle beraber partilerin bir arada çalışması beraber seçime girmesi artık bir zorunluluk haline geldi.

Yıllardan sonra Sayın Erdoğan’da ilk defa 2018’de kendisi seçimi kazanamayacağını anlayınca sağına soluna ortaklar aldı ancak öyle 2018 seçimlerini kazandı.
Oysa 2018 seçimlerinde Millet İttifakı bir ortak aday tespit edemedi.

Birlik beraberlik içinde olan kazandı olamayan kaybetti.

Biz bütün bunlardan da ders alarak ne yaptık? Ortak Cumhurbaşkanı adayımızı belirledik.

6 parti tek adayla seçime gideceğiz dedik.

Yetmedi tek bir listeyle seçime gidelim ki, tek bir oy dahi zayi olmasın dedik.

Mevcut sistem bu dont sistemi hele hele geçen sene seçim yasalarında yaptıkları değişiklikten sonra partiler ne kadar çok bir arada çalışırsa ne kadar çok birlik beraberlik içinde olurlarsa seçimden o kadar iyi sonuç alıyorlar o kadar fazla milletvekili çıkarıyorlar.

Biz şunu demedik. “Partimizi düşünelim de gerisi ne olursa olsun Türkiye mühim değil” demedik.

Tam tersine “Türkiye kazansın” dedik.

Çünkü değerli arkadaşlar şu anda partilerin tek listeden seçime girmesi matematik açısından baktığınızda havuzu büyütüyor, herkes kazanıyor.

Her parti daha çok milletvekili çıkarıyor ve toplamda da daha fazla milletvekili çıkarıyorsunuz.

Burada bir kazan kazan sonucu var ama yine her parti için ayrı ayrı baktığınızda her parti farklı şekillerde bir fedakârlık da yapıyor.

Aynı zamanda bu bir fedakarlıkların sonucunda elde edilen bir kazan kazan sonucu olacak. Bunun da farkındayız.

Ama bütün bu tabloya baktığımızda değerli arkadaşlar, bütün bu tabloya baktığımızda aslında önümüzdeki seçim referandum.

Referandum ne demek?

İki tane tercihiniz var o mu bu mu demek.

Bu seçim aslında bir referandum.

Sadece 2 tane tercih var karşımızda.

1. oy pusulasına yani cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili oy pusulasında aslında iki tane temel tercih var. İki tane ana seçeneğiniz var.

2. pusuladan Milletvekili seçimi pusulasında o 1 metre uzunluğundaki pusulada da 30 küsür parti de olsa aslında iki tane seçeneğiniz var.

Gerisi teferruat.

Yani 1. oy pusulasında da gerisi teferruat 2.oy pusulasında da gerisi teferruat.

Peki biz bu seçimde hangi iki tercih arasında kararımızı vereceğiz.

Karşımızdaki iki seçenek ne olacak?

Seçenekler belli:

Otoriterlik mi yoksa demokrasi mi? Birini tercih edeceksiniz.

Tek akıl mı; ortak akıl mı?

Böyle bir referandum olarak düşündüğünüzde iş inanın çok kolaylaşıyor.

Anlamak da kolaylaşıyor anlatmak da kolaylaşıyor.

Vatandaşlarımıza da böyle anlatmak gerekiyor.

Devam ediyorum bakın 2 tane tercih,

Keyfilik mi; hukuk mu?

Basit değil mi?

Baskı mı; özgürlük mü?

Zor karar değil.

Korku mu; umut mu?

Öfke mi; sevgi mi?

Kriz mi; huzur mu?

Yoksulluk mu; zenginlik mi?

Kilosu 30 lira olan soğan mı; bereketli, huzurlu sofralar mı?

Bu kadar basit.

Kendinden olmayan herkese terörist diyen nobran bir dil mi, herkesi kucaklayan kapsayıcı bir bakış mı?

Kucaklama değil mi? Tercih basit.

Gece yarısı krizleriyle fakirleşen milyonlar mı, sanayisiyle, ürettiğiyle büyüyen topyekûn zenginleşen huzura eren toplum mu? Basit tercih basit.

Sonuçta değerli arkadaşlar karar kolay.

Tercih net.

Kara kış mı; bahar mı?

Cevap net.

Değerli arkadaşlarım biz demokrasi diyoruz biz özgürlük diyoruz, huzur diyoruz, zenginlik diyoruz.

Cevap belli.

Cevap belli: Biz bahar diyoruz bahar.

Bakın Çayırova’da bahar diyor, Kocaeli’de bahar diyor tüm Türkiye bahar diyecek inşallah bu seçimde göreceğiz.

Tercih net.

*****

Değerli arkadaşlar,

Biliyorsunuz, 14 Mayıs’ta aslında iki seçimi 1 günde yapıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve milletvekilliği seçimi.

Elimize iki pusula var.

Birinci pusulada, Cumhurbaşkanı adayları var.

Ne yapacağız? Hep beraber, sadece Millet İttifakında değil başka partilerin de altı genişledi biliyorsunuz. Başka partilerin de ortak adayı olan Sayın Kılıçdaroğlu’na “evet” diyeceğiz.

Ve inşallah, açık ara kazanacağız.

Açık ara kazanacağız, söz mü? (…)

Çayırova maşallah heyecanlı.

İkinci pusulamızla ne yapacağız? İkinci pusulada o uzun 1 metrelik pusulada. Ama diyorum ya sadece nihayetinde 2 tane tercih var diye. O karşınıza çıkacak 2 tane tercihte dene yapacağız? DEVA için CHP logosunun altına ‘evet’ diyeceğiz.

Ve inşallah, orada da açık ara kazanacağız.

Kazanacak mıyız arkadaşlar? (…)

Söz mü? (…)

Çayırova kazanacak tüm Türkiye kazanacak. Hep beraber kazanacağız.

Ama bunun için gün gün, saat saat çalışmamız gerekecek.

Bu size anlattıklarımı kapı kapı sokak sokak dolaşıp anlatmanız gerekecek.

Ve bunun aslında referandum olduğunu anlattığınızda eminim ki bütün vatandaşlarımız anlayacak ve ikna olacak.

Geçmişte AK Partiye gönül vermiş insanların kapısını çalacağız.

Mutlaka.

Belki 1. Çalmada tak yüzünüze kapıyı kapatacaklar. 2 gün sonra bir daha çalacaksınız. Kapı tekrar kapanırsa 1 hafta sonra tekrar çalacaksınız.

Unutmayın 1,2,3 dediğinizde o kapı açılacak. Vazgeçmeyeceğiz.

Onlara ne diyeceğiz?

Bir önceki seçimde AK Partiye gönül vermiş zamanında AK Parti’yi desteklemiş vatandaşlarımıza ne diyeceğiz?

“Sizin sesiniz olan, derdinizle ilgilenen parti, değişti artık” diyeceğiz.

“Bakıyoruz 28 Şubatçılarla kol kola gezmeye başladılar” diyeceğiz.

“‘Bütün servetim bu yüzük’ diyen Erdoğan sözünden döndü, etrafındaki üç beş kişi de servetine servet kattı” bunu görmüyor musunuz diyeceğiz.

Diyeceğiz ki; “Biz de sizin gibi; yola çıkarken ulaşmayı hedeflediğimiz özgürlüklerden, ileri demokrasiden, çoğulculuktan, katılımcılıktan, hukuk devletinden ASLA vazgeçmedik, vazgeçmeyeceği diyeceğiz.”

“Biz bu yola ilkelerimiz için çıktık, üç beş kuruş menfaat uğruna ilkelerimizden vazgeçenlerden değiliz” diyeceğiz. Bunları anlatacağız.

“Bu yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar düzenini gelin hep beraber değiştirelim” diyeceğiz.

Diyeceğiz ki “yıl 2001. Yola çıkarken 3R ile mücadele diye yola çıkanlar yasaklarla yolsuzlukla yoksullukla mücadele edeceğim diye yola çıkanlar maalesef değişti. Özellikle son 4-5 yıldır yolsuzluğun yoksulluğun ve yasakların yani 3Y'nin tekrar üzerimize karabasan gibi çöktüğü ülke haline geldik. Bunu hep beraber görelim” diyeceğiz.

Diyeceğiz ki vatandaşlarımıza “sizin yeriniz demokrasidir sizin yeriniz adalettir” diyeceğiz.

Tek tek arkadaşlar kapı kapı çok dolaşmamız gerekiyor çok çok anlatmamız gerekiyor.


Diyeceğiz ki vatandaşlarımıza “Bu yükü artık daha fazla taşımayın, evlatlarımıza böyle bir miras bırakmayın” diye tek tek anlatacağız arkadaşlar.

Çünkü; Başarmak zorundayız ve başaracağız.

Biliyorsunuz toplumumuzun bazı kesimlerinde bazı vatandaşlarımız ne diyor? ‘Elim CHP'nin altına oy vermeye gitmiyor’ diyor değil mi.

Fakat inanın şu anda Türkiye'de milyonlarca ailede zamanında AK Parti'ye oy vermişken zamanında Erdoğan'a destek vermişken ya bu seçim Erdoğan'a elim gitmiyor, AK Parti'ye elim gitmiyor diyen milyonlar var bunu bilin.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bizim “hedefimiz tam demokrasi tam”.

Öyle eksik, gedik değil; TAM DEMOKRASİ.

Bizim hedefimiz, kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı bir ülkedir.

Bu ülke, on yıllardır, birbirine üstünlük taslayanlardan çok yoruldu.

Çok yoruldu, bağıran çağıranlardan.

Çok yoruldu, demokrasiyi şahsi çıkarı için kullananlardan.

Çok yoruldu kavgalarla, hatalarının üstünü örtmeye çalışanlardan.

O yüzden bizim hedefimiz; herkesin kendi kimliğiyle, olduğu gibi kabul edildiği bir Türkiye’yi inşa etmektir.

Ve inşallah bunu başaracağız.

Emin olun, er ya da geç, herkesin kendisini eşit ve onurlu vatandaş hissettiği Türkiye hedefimize hep beraber ulaşacağız.

Evet, arkadaşlar yağmur böyle bir yoğunlaşıyor bir yavaşlıyor tabii bahar geliyor ya inşallah. 14 Mayıs Bahar ya.

Bu yağan yağmur bereketin yağmuru, bolluğun yağmuru baharın yağmuru inşallah.

Çok iyi biliyorum ki;

Türkiye’nin güçlenmesinin yolu, herkesin özgürce konuşabilmesinden geçiyor.

Çünkü; özgür ve zengin bir Türkiye’ye giden tek yol, meşru demokratik siyasetten geçiyor. Kavgadan gürültüden değil, çatışmadan değil şiddetten değil. Özgürlükten ve hukuk içerisinde siyasetle bu mücadeleyi vermekten geçiyor.

İşte tam da bu nedenle, tam demokrasi yolunda durmadan, canla başla çalışacağız.

Ben tekrar şampiyon ilimiz Kocaeli’ne gönül dolusu sevgilerimi selamlarımı iletiyorum Çayırova’dan.

Kurucu il başkanımız Adem Bey’e bütün ekibine şu anda il başkanlığı görevini götüren Semih Bey’e tüm ilçe başkanlarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Sağ olun var olun diyorum.

Kazanan Türkiye olsun diyorum.

Selamlıyorum hepinizi sağ olun var olun.

21 Nisan 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Diyarbakır Halil İbrahim Sofrası Konuşması


Diyarbakır - Halil İbrahim Sofrası


Diyarbakır’dan tüm demokrasi sevdalılarına merhaba,

Diyarbakır’dan tüm Türkiye’ye merhaba,

Ramazan Bayramının birinci gününde şehrin merkezinde kurduğumuz bu güzel sofradan herkese merhaba.

*****

Değerli dostlar,

Ramazan Bayramımızın son günü Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız.

Tam da çocuk bayramımızın arefesindeyken, bugün buradan, gözleri hafızamıza kazanan Ceylan’ın şehrinden selamlıyorum sizleri.

Çocuklar daracık sokaklarda, dershane önlerinde, köy meralarında özgürce güven içinde yaşasın diye buradayım.

7 yaşındaki Muhammedler, 6 yaşındaki Furkanlar için buradayım.

12 yaşındaki Ceylanlar, Uğurlar ölmesin diye buradayım.

Çocukların ellerine silahlar verilmesin diye buradayım.

Muratların, Hiraların, Ayşelerin, Baranların, Zeyneplerin, Semaların, Fatmaların, Berfinlerin, Mustafaların minicik bedenleri; uykudayken depremde yıkılan duvarların altında kalmasın diye buradayım.

Ben gençlere yarın demiyorum. Gençler yarınlarımız değil, onlar bizim bugünlerimiz.

İşte ben, ülkemizin bugününü yaşatmak için buradayım.

*****

Değerli dostlarım,

Binlerce yıllık surlarıyla, kadim medeniyetiyle, Hevsel Bahçelerinin sahibi Diyarbakır’dan şimdi tüm Türkiye’ye seslenmek istiyorum.

Önümüzdeki 15 Mayıs sabahı, bir bayrama daha uyanacağız inşallah.

Evet, 15 Mayıs sabahı demokrasi bayramına kavuşacağız.

Çünkü;

Bu seçim 7'den 70'e, doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm Türkiye kazanacak.

Bu seçim, evladına bayramlık alamayan analar kazanacak.

Bu seçim, bayramda evine bir kutu baklava alamayan gözü yaşlı babalar kazanacak.

Bu seçim, Ramazan ayında ucuz ekmek kuyruklarında bekleyen emekliler kazanacak.

Çocuğunu okutamayan işçi arkadaşlarımız kazanacak bu seçimi.

Artan maliyetler altında ezilen, ürettikçe zarar eden çiftçi kazanacak.

Sattığı malı yerine koyamayan esnaf kazanacak.

En güzel yılları umutsuzlukla, kaygıyla geçen gençler kazanacak.

Günde tek öğünle karnını doyurmaya çalışan öğrenci kardeşlerimiz kazanacak.

Bu seçim; düşüncesi, kimliği, dili, inancı, kıyafeti, yaşam tarzı nedeniyle hor görülenler kazanacak.

Bugünkü otoriter ittifakın görmezden geldiği milyonlar kazanacak bu seçimi.

*****

Çünkü ben çok iyi biliyorum: Halkımız susar susar sandık günü söyleyeceğini söyler.

Bu millet tüm derdini içinde yaşar, ama sandıkta cevabını verir.

14 Mayıs günü, aslında milletimizin önünde değerli arkadaşlar iki seçenekli bir referandum olacak.

İnanın bu kadar basit.

İki tane seçenek olacak sandıkta.

Gerisi teferruat.

Seçenekler çok açık.

Ya birine evet diyeceğiz, ya da ötekine.

İki tane tercih.

Otoriterlik mi; demokrasi mi?

Seçmek çok değil değil mi? Basit.

Keyfilik mi; hukuk mu? Basit. İki tercihten birisini seçeceğiz.

Tek akıl mı; ortak akıl mı?

Devam ediyorum:

Fakirlik mi; zenginlik mi?

Kilosu 30 lira olan soğan mı; bereketli, huzurlu sofralar mı?

Kendinden olmayan herkese terörist diyen nobran bir dil mi; herkesi kucaklayan kapsayıcı bir bakış mı?

Oylarınızı yok sayan kayyumlar mı; oylarınızla göreve gelen seçilmişler mi?

Arkadaşlar, iki seçenek var önümüzde iki seçenek.

Özeti, Kara kış mı; bahar mı?

Cevap net.

Cevabımız çok net arkadaşlar.

İşte o yüzden önümüzde bir bayram daha var.

14 Mayıs; kaybedeni olmayan bir demokrasi zaferi olacak inşallah tüm Türkiye için.

14 Mayıs; doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm Türkiye’de kutlanacak.

Tüm sokaklarda Türkçe, Kürtçe, Arapça, Lazca, Boşnakça şarkılarla türkülerle kutlanacak 14 Mayıs.

*****

Değerli dostlarım,

Bugün Türkiye'de deprem bölgesinde 6 partinin genel başkanı ve iki büyükşehir belediye başkanımızla beraber ortak eş zamanlı bir program yapıyoruz.

Bu programda ortak Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kılıçdaroğlu başta olmak üzere siyasi partilerin genel başkanlarına ve iki büyükşehir belediye başkanımıza da sizlerin huzurunda hayırlı bayramlar diliyorum.

Bayramlarını kutluyorum.

Biz evet 8 şehirdeyiz ama depremden etkilenen 11 tane ilimiz var biliyorsunuz.

Ben buradan tekrar bütün depremden zarar gören depremden illerimize Bayram mesajımızı iyi dileklerimizi selamlarımızı muhabbetlerimizi iletmek istiyorum.

Adana'ya, Adıyaman'a, Elazığ'a, Gaziantep'e, Hatay’a, Kahramanmaraş’a, Kilis’e Malatya'ya, Osmaniye’ye, Şanlıurfa'ya Diyarbakır'dan selam olsun diyorum.

Değerli dostlarım Ramazan bayramınız hayırlı olsun.

Pazar günkü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.

14 Mayıs akşamı sonuçlarını alıp 15 Mayıs sabahı kutlayacağımız demokrasi bayramımız da şimdiden kutlu olsun.

Sağ olun var olun diyorum.

19 Nisan 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Yurt Dışı Vatandaşlar Eylem Planı Konuşması

Yurt Dışı Vatandaşlar Eylem Planı


Kıymetli basın mensupları,

Değerli konuklar,

Değerli çalışma arkadaşlarım,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen yurt dışındaki ve yurt içindeki değerli vatandaşlarımız,

Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyor, partimizin Yurtdışı Vatandaşlar Eylem Planımızı açıklayacağımız basın toplantısına hoş geldiniz diyorum.

*****

Yola çıktığımız ilk gün taahhüt ettiğimiz gibi, biz, siyasete yeni gelenekler kazandıran bir parti olduk.

Her alanda ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı, ne zaman yapacağımızı açık açık söylüyoruz. Üstelik bu sözle kalmıyor. Yazıyoruz, takvime bağlıyoruz ve bütçelendiriyoruz.

Yaşanan sorunlara kulak vermekle yetinmiyoruz. Dertleri sadece dinlemekle yetinmiyoruz. Feryatlara “ah vah” deyip geçmiyoruz. Sorumluluğu daha iktidara gelmeden hissediyoruz ve çok detaylı eylem planlarıyla karşınıza çıkıyoruz.

Hatırlarsanız ben hep şöyle söylüyordum:

Toplam 22 eylem planımızı aynı anda yürürlüğe koyacağız diyordum. Yani 22 şeritli yolda gider gibi eş zamanlı olarak her alanda bu eylem planlarımızı uygulamaya başlayacağız. Ve ülkemize gerçek atılımı da işte o zaman yapacağız yaptıracağız diyordum.

Ve hatırlasanız 15 Ocak’ta da bu 22 eylem planımızın bir araya getirildiği fasikül fasikül birleştirilip bir ansiklopedi haline getirildiği lansmanımızı yapmıştık. Ve 15 Ocak tarihinde tüm Türkiye’ye bunları toplu olarak bir lansmanda duyurmuştuk.

22 eylem planı deyip duruyorduk ama…

Partimiz çalışkanlığını durduramıyor.

Arkadaşlarımız hızını alamıyor, üretmeye devam ediyor.

İşte bugün yeni bir eylem planımızla karşınızdayım.

Bu 15 Ocak’taki 22 eylem planının üzerine biliyorsunuz maalesef bizi kahreden ve tüm ülkeyi derin bir yasa boğan 6 Şubat depremi ile karşı karşıya kaldık.

Bu afetin yaralarını bir nebze dindirmek için “Değerlendirme ve Çözüm Raporumuz”u hazırladık. 6 Mart tarihinde de sizlerle paylaştık.

Hatırlarsanız depremden sonra yayınlanan ilk ve en kapsamlı rapordur.

Hem durum analizi var burada deprem ve sonrası durum analizi. Hem de bu depremin yaralarını nasıl saracağız, kısa vadede acil neler yapacağız? Orta uzun vadede depremle ilgili konularda ne tür tedbirler alacağız?

Ülkeyi tekrar nasıl depremle mücadelede ayağa kaldıracağız? 273 maddelik eylem planı ile bunu ortaya koymuştuk.

Bugün ise bugüne dek siyasi partilerin hatta iktidarın pek de ilgilenmediği pek de üzerinde böyle derli toplu bir çalışma yapmadığı bir başka konuyla bir başka eylem planıyla karşınızdayız.

İşte bugün de huzurlarınız da yurt dışında yaşayan insanlarımız için hazırladığımız eylem planımız.

*****

Kimse seslerini duymasa da, siyasetçiler gündemlerine almasa da, yurt dışında yaşayan insanlarımızın pek çok sorunu var.

Emeklilikten askerliğe, araç kullanımından sağlığa, otomatik bilgi paylaşımından yurt dışı seçim çevresine kadar her alanda karşılaştıkları sıkıntılar var.

Ve biliyor musunuz, bizim kendi insanımız, bizim kendi vatandaşımız tüm bu sorunlarla karşı karşıya kaldığında, özellikle son yıllarda gittikçe daha çok yalnız kalıyor.

Yanında kendi ülkesini kendi devletini görmüyor göremiyor.

Sözüm ona “ezilenlerin gür sesi, suskun dünyanın hür sesi” olan kişi, yurt dışındaki insanlarımızı da önemli ölçüde yalnız bıraktı.

Ama biz bu durumu kabul etmiyoruz, kabullenmiyoruz.

İşte, bu son eylem planımızla Almanya’daki, Hollanda’daki, Avustralya’daki, Kanada’daki, Mısır’daki, Lübnan’daki ve daha pek çok ülkedeki vatandaşlarımıza diyoruz ki;

“Türkiye her yerde seninle.”

Biz ülkemizin hiçbir ferdini, dünyanın hiçbir yerinde yalnız bırakmamaya kararlıyız.

Büyük ve güçlü devlet olmanın yolunun tek tek bireylerin gücünden geçtiğini de iyi biliyoruz.

Tek tek insanların fert olarak birey olarak güçlü olmadığı bir ülkede asla uluslararası arenada da güçlü olamayacağını biliyoruz.

Ve bu nedenle, yaşatan ülke olma sorumluluğuyla, nerede olursa olsun, tek bir insanımızı dahi geride bırakmamak için çalışacağız, tüm çabamızı sarf edeceğiz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Dış göç tarihimizin kilometre taşlarından, “ilk işçi göçü”nün şu anda üzerinden neredeyse tam 62 yıl geçmiş durumda.

Hatırlayalım o görüntüleri. Törenle ilk Almanya’ya giden işçilerimizin otobüslere bindirilip uğurlandığı günleri hatırlayalım.

Bugün itibariyle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sayısının 6,5 milyona vardığını söylüyorsak, bunun temellerinin 62 yıl önce atıldığını söylemek yanlış olmaz.

Ekmek parası kazanmak, ailesine bakmak, geçimini sağlayabilmek niyetiyle kısa süreli olacağını düşünerek gitmişlerdi…

Ev sahibi ülkeler de “geçici” gözüyle bakıyorlardı. Dolayısıyla böyle kapsamlı bir politika kapsamlı bir program ev sahibi ülkeler de uygulamıyordu.

Tam da bu sebeple yurt dışına çalışmak maksadıyla giden insanlarımıza “misafir işçi” dendi.

Hem gidenler bunu geçici görüyordu hem de ev sahibi ülkeler kısa bir süreliğine diyordu.

İşte tam da bu sebeple büyük zorluklar yaşandı büyük uyum zorlukları yaşandı.

Kaç nesil geçti, aileler büyüdü ama bu yaklaşım neredeyse 2000’li yıllara dek devam etti.

Çok sorunlar yaşandı ama bunca zaman sonunda, kalıcı oldukları kabul görmeye başlandı. Buna bağlı olarak da uyum ve katılım politikaları geliştirilmeye başlandı.

2000'li yıllar dedim. Ben o dönemde 2003 yılında devlet bakanı iken Almanya'ya bir ziyarette bulunmuştum.

Ve orada yaşayan bizim vatandaşlarımızla toplumumuzla bir buluşma gerçekleştirdim. Dertleştik.

Tabii daha 20 yıl önce oluyor bu. Dertleştik konuştuk.

Bugünkü kadar ne Türkiye tarafında ne Almanya tarafında da bir entegrasyon çabası bir entegrasyon programı yok idi.

Toplantımızın sonunda şöyle yaşlıca bir amca geldi yanıma. Bana dedi ki 'evlat ben 30 yıldır Almanya’dayım. 30 kelime bile Almanca öğrenmedim elhamdülillah' dedi.

Şimdi düşünün 30 sene geçmiş hala bunun geçici olduğunu düşünüyor. Ve hala entegre olmayı reddediyor.

Tabii bu neyin işareti? Kendi kimliğini koruma mücadelesi aslında. Yani ben bu toplumda eriyip gitmeyeceğim kendi kimliğimi koruyacağım diyor.

İşte biz tam da o dönemlerde hükümetin ilk yıllarında bütün vatandaşlarımızın ya da vatandaşlarımız olmasa bile bizimle bağı olan insanlarımızın nasıl bir varlıklarını sürdürdükleri ile alakalı o ülkelerdeki yaşama şartlarının ve statülerinin nasıl olması gerektiği ile alakalı çok yoğun bir çabaya girdik.

Ve asimilasyona karşı ama entegrasyona evet diyen bir bakış açısıyla birçok ülkelerle yoğun temaslarda bulunduk.

Ben bizzat Avrupa Birliği baş müzakerecisiyken yani Avrupa birliği bakanı iken de gittiğim pek çok ülkede hem vatandaşlarımızın vatandaşımız olmasa bile orada yaşayan insanlarımızın kendi ana dilini korumalarının geliştirmelerinin son derece önemli olduğunu, ana dil eğitiminin yani Türkçe eğitiminin mutlaka erken yaşlarda verilmesi gerektiğini. Çünkü ana dilini iyi öğrenmeyen insanların başka dilleri öğrenmekte son derece zorluk çektiğini çekeceğini ifade ederek ülke ülke dolaşıp bunun çalışmasını yapmıştım. Tam 20 yıl önce.

Seneler içinde eğitim amacıyla dışarıya göç de arttı. Yeni iş arayışları, evlilik ve farklı nedenlerle göçler de oldu.

Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci ile özellikle Avrupa ile Türkiye arasındaki insan trafiği çok çok yoğunlaştı.

İnsanlarımızın da yaşadıkları ülkelerdeki öncelikleri ve sorunları farklılaştı.

Evrile evrile bu sorun bugüne kadar geldi.

Tüm bu hakikat apaçık dururken, iktidar, gittikçe büyüyen bu kitleye her konuda olduğu gibi kulaklarını kapattı. Dinlememeye başladı.

Son senelerde ise, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, sadece seçim dönemlerinde hatırlanan insanlar oldu.

Bir kişinin dürtülerine bağlı şahsileştirilmiş dış ilişkilerle, yurtdışındaki insanlarımızın hayatı daha da zorlaştı.

Sürekli kavga eden dünyayla kavgalı itibarı azalan bir ülkenin vatandaşı olmak bizim yurt dışındaki insanlarımız için de daha zor bir ortam oluşturdu.

Bulundukları ortamda bulundukları toplumda aşağılanan, ‘Ya işte sizin Türkiye bakın, sizin yaptığınıza bakın, sizin yine Cumhurbaşkanının söylediklerine bakın’ diye kendi yaşadıkları ülkelerde vatanlarını savunamaz duruma düştüler.

Üstelik, seçim beyannamelerinde üç beş cümle ile yer alsalar da verilen sözler tutulmadı.

*****

Değerli arkadaşlar,

Ülkemizin son yıllarda demokrasiden giderek uzaklaşması, Avrupa Birliği standartlarından da kopmamıza sebep oldu.

Yüzünü Şangay’a, otoriter ülkelere çeviren bir zihniyetle yönetiliyoruz maalesef…

Şöyle bir bakın Sayın Erdoğan’ın dostum diye kucaklaştığı insanlara artık geldiğimiz noktada bunların çoğu kendi ülkelerinde otoriter lider, otokrat rejimlerin başında olan insanlar.

Oysa 2003’te 2004’te böyle miydi?

Bir hatırlayın. O Avrupa Birliğine katılma sürecinde o müzakerenin başlaması aşamasında böyle miydi?

O zaman en yakın en sık görüştüğü kimlerdi?

İngiliz başbakanıydı. İtalya başbakanıydı. Fransa Cumhurbaşkanıydı. Dostum diye onlarla daha sık görüşürdü.

Oysa zihniyet değişip evrilince demokrasiden otokrasiye evrilen bir zihniyete sahip olunca şimdi dostum diye kucaklaştığı insanların çoğu ya monarşilerin başındaki insanlar ya da insanların dar kalıplarda baskı altında yaşadığı ülkelerin başındaki otoriter liderler.

Ne demişler? Arkadaşını söyle ben sana kim olduğunu söyleyeyim.

Ülkemizin uluslararası itibarının giderek yok olmasıyla, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın da sesi kısıldı.

Eskiden hep söylediğimiz “pasaportumuzun itibarı, pasaportumuzun gücü” maalesef yerle bir edildi.

Bakın yıl 2011 2012 2013. Bu ülkenin itibarının zirvede olduğu yıllarda bizim başka ülkelerde yaşayan gençlerimiz ne yapıyordu biliyor musunuz?

Ben gözlerimde kaç ülkede gördüm. Kırmızı bir tişört giyiyorlardı. Üzerinde ay yıldız. Yani bayrağımızın renkleri ve simgeleri ile hazırlanmış bir tişört kocaman bir ay yıldız kırmızı bir tişört gençler yollarda öyle yürüyordu.

Ve herkes onlara ‘takdir ediyoruz sizi’ diyordu.

Şu anda maalesef durum çok farklı.

Ve değerli arkadaşlar, bu politikalarla beraber bu yanlış dış politikayla yanlış iç politikayla beraber dışarıdaki vatandaşlarımız için de bu iktidar bir yük hâline geldi.

Sürekli izah etmeye çalıştıkları, sürekli anlatmaya çalıştıkları gerekçe bulmaya çalıştıkları bir yönetim var şu anda Türkiye’de.

Evet, dediğim gibi bırakın destek olmayı, yük haline geldi. Maalesef…

Tüm dünyada pasaportumuzun gurur vesilesi olduğu, ekonomimizin dünyanın en büyük 16. Ekonomisi olduğu, dünyadaki çatışmalarda “arabulucu” olmamız için davet edildiğimiz o günlerden, bu günlere…

Sayın Erdoğan diyor ya, “neredeen nereye” diye...

İşte güçlü ve itibarlı ülkeden, maalesef zafiyetlerle anılan, itibar kaybına uğramış bir ülke

Demokratik değerlerden, maalesef baskıya, zulme…

Tüm dünyaya arabuluculuk yapan, mazlum insanlara kol kanat geren yönetimden, maalesef kendi vatandaşını dahi yarı yolda bırakan yönetime…

İnanın çok üzülüyorum...

Ama artık değerli arkadaşlar umudum üzüntümden büyük.

Endişeye mahal yok.

Demokratik kazanımlarımıza sahip çıkıp, daha güçlü bir atılım yapacağız ve tam demokrasi ile daha iyi bir hikâye yazacağız arkadaşlar.

Bunu inanın gerçekleştireceğiz. Bütün hazırlıklarda bunun için şu anda. Yaptığımız tüm hazırlıklar bunun için.

Türkiye Cumhuriyeti pasaportuna sahip olmanın itibar sağladığı günler daha da güçlü şekilde gelecek.

Uluslararası itibarımızı yeniden kazandığımız, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın başı dik bir şekilde, gururla yaşamlarını sürdürdükleri günler inşallah çok yakında.

DEVA Partisi olarak bugüne dek yayınladığımız tüm eylem planlarımız bütün eylem planlarımız bütüncül bir yaklaşımla bunu hedefliyor.

Başaracağız ve bunu biliyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Biz, yurt dışında yaşayan insanlarımızın ülkemizle olan bağlarına büyük önem veriyoruz.

DEVA Partisi olarak bu bağları daha da güçlendirmekte kararlıyız.

Çünkü biz, Türkiye’nin yükselmesinin, ülke içinde veya dışında yaşayan bireylerin tek tek güçlenmesinden geçtiğini çok iyi biliyoruz.

Çünkü biz, Türkiye’nin yükselmesinin, yurt içindeki ve yurt dışındaki insanlarımızın aklıyla, fikriyle, bilgisiyle, birikimiyle olacağını da çok iyi biliyoruz.

İnsanlarımızın fert fert kapasitesi ve tecrübesi, ülkemizin hızla atılım yapmasına ve ilerlemesine büyük katkı sağlayacak, çok iyi biliyoruz.

Bu nedenle; yurt dışında yaşayan insanlarımızın ihtiyaçlarını; onların fikirlerini, önerilerini ve katkılarını da dikkate alarak belirledik.

Yani bu çalışmayı yaparken damdan düşenleri dinledik. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın görüşlerini ve önerilerini aldık.

DEVA Partisi olarak, yurt dışındaki vatandaşlarımızın ülkemizle olan ilişkilerini güçlendirmek için işte böylesine kapsamlı eylem planıyla mümkün.

Dünyanın neresinde olursa olsun, ülkemizin varlığından güç alan bir vatandaşlık ilişkisinin kurulabilmesi amacıyla, kapsayıcı, yarınları kucaklayan bir çalışma ortaya koyduk.

Bize göre güçlü devlet; dünyanın neresinde olursa olsun cebinde Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan her bir vatandaşına güven veren devlettir.

Güçlü devlet; her yerde ve tüm gücüyle vatandaşının arkasında duran devlettir.

*****

Değerli arkadaşlar,

Eylem planımız ile yurtdışındaki vatandaşlarımız için uygulanacak politikaları günlük siyasetin üstüne taşıyacağız ve kalıcı devlet politikası hâline getireceğiz.

Çünkü yurt dışındaki vatandaşlarımızın karşı karşıya kaldığı konula ve sorunlar uzun vadeli konular.

Türkiye’deki her hükûmet değişişinde eğer bizim politikalarımız değişirse insanlarımızı şaşırtırız kafalarını karıştırırız.

Bu kapsamda neler yapacağız?

Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde Yurtdışı Vatandaşlar İhtisas Komisyonu kurarak vatandaşlarımızın haklarının mevzuat açısından ve yasal zemin açısından güçlendirilmesini sağlayacağız.

Ayrıca yurt dışında yaşayan 3 milyonun üzerindeki seçmenin iradesini doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yansıtmak amacıyla yurt dışı özel seçim bölgesi oluşturup yurt dışı milletvekilliğini getireceğiz.

Yani maden bu vatandaşlarımız yurt dışındayken oy kullanıyorlar kendi ülkelerinde bulundukları sorunlar içinde yaşadıkları sorunlar ve bunların çözümüyle ilgili kendi temsilcileri olacak kendi seslerini duyuracak milletvekillerini bir bakıma TBMM’ye göndermiş olacaklar.

Bu yapısal değişimlerle beraber yurt dışında verilen oylar ile yurt dışındaki vatandaşlarımızın gündemini ve önceliklerini TBMM’ye taşıyan vekiller seçilmesini sağlayacağız.

Böylece yurt dışında verilen oyların Türkiye’de bölgelere dağıtılmasıyla oluşan ve hakkaniyetli temsili zedeleyen durumu da ortadan kaldıracağız.

Yurt dışındaki gençlerimizin ülkemizle bağlarını korumaları adına, “İlk pasaportum” uygulaması ile 30 yaş altı gençlerden pasaport için defter ve harç bedeli almayacağız.

Yani gençler ilk defa gidip bir pasaport için müracaat ediyorsa o müracaatta ne pasaport defter parası var ne harç var. Ücretsiz pasaportunu alacak.

Her yıl 10.000 gencimizi özel programlarla Türkiye’ye getireceğiz. Planlı ve kapsamlı değişim programları için “KÖPRÜ” Eğitim, Gençlik ve Kültür Platformunu oluşturacağız.

KÖPRÜ’yü bu alandaki proje ve desteklerin çatı platformu olarak inşa edeceğiz.

Denklik işlemlerini ve üniversite kabul süreçlerini kolaylaştıracağız.

Meslek diplomalarının karşılıklı tanınmasını sağlayacağız.

Yurt dışında yerleşik vatandaşlarımızın Türkiye’ye getirerek kullandıkları araçlarla ilgili de tedbirler alacağız.

Yine yurt dışında yalayan vatandaşlarımızın cep telefonu kullanma süreyle ilgili konular var.

Biraz sonra Mustafa Bey bunların hepsini detaylı anlatacak. Ben fazla detaya girmeyim bu noktada ama emeklilikle ilgili konularda çifte vatandaşlıkla ilgili sorunlar da dahil olmak üzere bunların inşallah hepsini ele alan bir eylem planını hazırladık.

Ana dilinden bahsettim. Bu konuda gerçekten yapılacak çok çalışmalar var. Neler olacağıyla ilgili yine burada detaylar var.

Yüksek teknoloji ve sağlık çalışanları başta olmak üzere, Türkiye’de ihtiyaç duyulan alanlardaki insan kaynağına katkı sağlamak üzere, “Tersine beyin göçü” ile ilgili hususlar var.

Bunların hepsi ayrı ayrı bölümler halinde yine eylem planımızda var.

Bu plan kapsamında, ekonomik, ticari ve teknolojik ilişkileri geliştirecek projeler ve politikalarla ilgili hususlar var.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, Türkiye'ye yatırım yapmalarını teşvik edecek ve oradaki birikimlerini ilişki ağını ve o katma değerlerini Türkiye’ye yatırım olarak yansıtmalarını oluşturacak adımlar var.

İnsanlarımızın maruz kaldığı ayrımcılık ve yabancı düşmanlığına karşı da tabi ki uluslararası platformlarda sonuna kadar etkin bir mücadele var.

****

Değerli arkadaşlar,

Son olarak, 27 Nisan itibariyle tüm yurt dışındaki vatandaşlarımızı, sandıklara gitmeye ve oy kullanmaya davet ediyorum.

Bu önemli bir vatandaşlık hakkı ama aynı zamanda önemli bir vatandaşlık görevi.

Yani bu hakkı kullanmak önemli ama bunu bir görev bilip sandığa gitmek de bir o kadar önemli.

Demokrasi için, atılım için, özgürlük için, zenginlik için bu tarihi seçimde oy kullanarak, kendilerini demokratikleşmenin parçası olmaya davet ediyorum.

Ben genel hatlarını şöyle sizlerle kısaca paylaşmış oldum.

Bu eylem planının hazırlanmasında emeği geçen başta Sayın Mustafa Yeneroğlu ve çalışma arkadaşları olmak üzere herkese teşekkür ediyorum.

Şimdi sözü, Mustafa Bey’e bırakıyorum eylem planımızın detaylarını paylaşmak üzere.

18 Nisan 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 19. İl Başkanları Toplantısı Konuşması

19. İl Başkanları Toplantısı


Çok değerli il başkanlarımız,

DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,

Basınımızın kıymetli temsilcileri,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor,

Partimizin 19. İl Başkanları Toplantısına hoş geldiniz diyorum.

*****

Bugün partimiz kuruldu kurulalı en kalabalık toplantımızı yapıyoruz.

Aday adaylığı başvurusu için görevinden ayrılan başkanlarımız ile yerlerine göreve gelen başkanlarımız bugün bir arada.

Yani her ile 2 kişilik bir masa bu toplantımızda koymuş olduk.

İlk defa bu formatta bir toplantı yapıyoruz.

Anlayacağınız bütün şehirlerimiz sapasağlam bugün burada bu toplantıda.

Gün boyu bizi yoğun bir program bekliyor.

Gerçekten seçimlere bu kadar kısa bir süre kala il başkanlarımızla yüz yüze yaptığımız seçim öncesi belki de bu son toplantı olacak.

Aralarda tabi dijital ortamda buluşacağız ama yüz yüze böyle görüşüp karşılıklı istişareyle seçime giden süreci değerlendireceğimiz son derece kritik bir toplantı bugünkü toplantımız.

Bugün yapacağımız istişareler, seçim başarımızı etkileyecek çok önemli sonuçlar üretecektir.

*****

Değerli arkadaşlar,

Şöyle çok kısa bir süreliğine 3 yıl öncesine dönelim.

Tarih 9 Mart 2020. Yine buradayız bu mekandayız, Bilkent Oteldeyiz.

DEVA Partisini kurduk.

90 cesur yürekli arkadaşımızla yola çıktık.

Hemen arkasından tüm Türkiye'de 81 ilde il başkanlarımızı belirledik. İl başkanlarımız ve il kurucu heyetlerimiz derhal yüzlerce ilçede teşkilatlanmaya başladılar.

Ve bugün itibarıyla Türkiye'de 763 ilçe başkanımız görevinin başında.

Gerçekten kısa süre içerisinde tüm ülke sathında bu kadar hızlı örgütlenebilen ve Türkiye'nin her köşesinde terazide benzer bir güç seviyesinde örgütlenen bir parti oldu DEVA Partisi.

Partimizi en kıymetli yapan unsurlardan birisi de bu.

Biz tüm Türkiye'nin partisiyiz. Tüm toplum kesimleri partimizin çatısı altında temsil ediliyor. Tüm hayat tarzları partimizin çatısı altında temsil ediliyor.

İşte onun için biz kendimize ana akım bir siyasi parti diyoruz.

Nehrin bir ana akımı olur bir de sağdan soldan katılan çaylar dereler olur. Ama bütün o farklı kanallardan akan çaylar dereler bir ana akımda buluşur. İşte biz Türkiye'nin ana akım partisiyiz.

Yine bu 3 yıllık süreç içerisinde siyasi tarihimizde görülmemiş bir ilki gerçekleştirdik.

Seçimlerden çok önce seçimden sonra kurulacak hükümetin her alanda ama her alanda ne yapacağını tam 22 eylem planıyla ortaya koyduk.

İşte Türkiye'nin DEVA'sı burada.

Bizden başka böylesine kapsamlı bir çalışmayı, bu kadar detaylı bir çalışmayı yapabilen bir siyasi parti olmamıştı tarihimizde.

Burada adaletten sağlığa, eğitimden dış politika ve güvenliğe kadar, ekonomiden ulaştırmaya haberleşmeye kadar aklınıza gelen gelmeyen her şey var.

Ve bu hazırlığımız gerçekten Türkiye'nin bundan sonraki süreçte yönetilmesinin bir omurgasını oluşturdu.

Türkiye'nin bundan sonra izleyeceği yolun tam da en önemli planını projesini oluşturdu.

İşte böyle bir süreçte bu çalışmayı yapmış olmamız ve tamamlamış olmamız ülkemizle alakalı yarınlarımızla ilgili ümidini kaybetmeye başlayan insanlarımız da yeni bir umut kaynağı oluşturdu.

Bununla da kalmadık biliyorduk ki Türkiye'nin daha zengin, daha özgür, daha mutlu yarınlara ulaşması ancak ve ancak partilerle işbirliği ile olacaktı.

Hele hele mevcut sistemde mevcut anayasaya göre ülkede seçimi kazanmak ve yönetimde söz sahibi olmak ancak ve ancak partilerle işbirliği içinde olmakla mümkün.

Hiçbir siyasi partinin tek başına ülkenin yönetiminde bir tekel oluşturması bugünkü anayasal düzen çerçevesinde mümkün değil.

Kaldı ki 2017'de anayasa değişikliği yapıldıktan sonra 2018'de ilk hükümet kurulduğunda hatırlayın Sayın Erdoğan da gitti Sayın Bahçeli'yi Sayın Perinçek' i ve başkalarını yanına ortak olarak ancak 2018 seçimlerini kazandı.

Unutmayalım Sayın Erdoğan'ın 2018 seçimlerinde 1. turda seçimi kazanması ortakları olmasaydı asla mümkün değildi.

Mecliste çoğunluğu sağlaması ortakları olmasa asla mümkün olmayacaktı.

Dolayısıyla ne demek şu andaki sistem ancak ve ancak partiler işbirliği halinde hareket ettiği zaman onları iktidara taşıyabilen bir sistem.

İşte bu bilinçle biz 6 parti olarak görüşmelere başladık. İlk görüşmemizde biliyorsunuz 12 Şubat 2022 tarihinde burada Ankara'da gerçekleşti.

O görüşmelere halkımız bir isim koydu. Dedi ki 6'lı masa. Tamamen halkımızın koyduğu bir isim. Biz bu ismi hiç kullanmamıştık.

Ve derin istişarelere başladık.

Her konuda çok detaylı çalışmalara başladık.

İlk önce dedik ki bizi bir araya getiren ne? Bu 6 partinin ortak paydası ne?

Demokrasi.

İşte Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e, yani güçlü demokrasiye tam demokrasiye geçişle ilgili bir birliktelik kurmuş olduk.


Hemen arkasından bir parlamenter sistemle ilgili mutabakat metni yayınladık. Parlamenter sistemin ruhunu yansıtan bir mutabakat metni. 6 partinin tam mutabakatıyla.

Dedik ki bu da yetmez. Çünkü bir söz vardır biliyorsunuz ‘şeytan detaylarda gizlidir’ diye.

Yani yüzeysel bir anlaşma yapıp, ittifak başlayıp itilafla neticelenmemesi için bu birlikteliğin baştan her şeyi açık ve detaylı konuşalım dedik.

Ve bu çalışmamızı, bu parlamenter sistem mutabakat metnimizi 84 maddelik bir anayasa değişiklik metnine çevirdik.

Kodifikasyonu tamamlanmış madde madde, sayfalar dolusu. Anayasanın ilgili maddesinin mevcut hali, değişecek yeni hali ve gerekçesi ile beraber.

Ve 6 partinin %100 mutabakatı ile bunu oluşturduk. Tam bir mutabakatla oluşturduk. Ve iktidarın yıllardır yeni anayasa yeni anayasa deyip de ortaya tek bir madde koyamadığı bir dönemde biz bu uzlaşmayı sağladık.

Düzeltiyorum tek bir madde bile ortaya koyamadığı dedim ama tek bir madde ortaya koydular biliyorsunuz.

Yine sürekli istismar alanı haline getirdikleri başörtüsü meselesi ile alakalı tek bir madde ortaya koydular.

Ellerine yüzlerine bulaştırdılar ve sonuçta askıya aldılar bir kenara koydular.

Tek bir maddeyi beceremeyen bir iktidar var.

Burada ise ülkeyi yönetmeye tam hazırlanmış 84 maddelik sapasağlam bir anayasa değişiklik paketini hazırlamış ve üzerinde uzlaşmış bir ittifak var.

Ülkeyi yönetme becerisinin kabiliyetinin nasıl hızla değiştiğini, Cumhur ittifakı tarafından nasıl hızla Millet İttifakına evrildiğinin belki de en önemli ve ilk belgesi işte bu anayasa değişiklik metni.

Bizden İstanbul milletvekilimiz Sayın Yeneroğlu'nun katıldığı diğer partilerden de çok yetkin hukukçuların bir katıldığı bir komisyonumuz yüzlerce kişilik teknik bir ekiple beraber çok sayıda hukukçunun desteğiyle beraber bunu tamamladık.

Ve siyasi tarihimizde bir mihenk noktası olacak bir kilometre taşı olacak bir eseri ortaya koyduk.

Türkiye güçlendirilmiş parlamenter sisteme yani tam demokrasiye nasıl geçeceğinin yol haritası burada.

Bununla da yetinmedik dedik ki kuşkusuz anayasada önemlidir. Anayasa bir ülkenin yönetim sistemini tamamlayan ve hukuk normlarının çerçevesini çizen bir belgedir, bir hukuk belgesidir ama aynı zamanda bir toplumsal sözleşmedir.

Çok önemlidir dedik ama yetmez.

Çünkü bir ülkeyi yönetmeye iddialı olmak demek anayasanın da ötesinde çalışmalar yapmak demek.

Ne yaptık?

Derhal bir başka komisyon kurduk. 6 partinin tüm alanlardaki politikalarını ortaklaştırmak üzere 6 siyasi partinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon oluşturduk.

Biz o komisyonun olduğu masaya Türkiye'nin DEVA'sını koyduk.

Partimiz kuruldu kurulalı el emeği göz nuru olan, alın teri akıl teri olan eseri 6'lı masaya koyduk.

Diğer siyasi partiler de bugüne kadar yaptıkları değerli çalışmaları, kendi birikimlerini olduğu gibi masaya koydular.

Ve nihayetinde 3 aylık bir hummalı bir çalışma geceli gündüzlü bir çalışma sonucunda da bir başka önemli eseri tamamladık.

Ortak politikalar mutabakat metni. Tam 2300 madde.

Her alanda ama her alanda seçimlerden sonra kurulacak hükümetin ne yapacağını bütün detaylarını burada kamuoyumuzla paylaştık.

Burada her şey var.

Yeni hükümetin organizasyon şeması var.

20 tane bakanlık oluşturuyoruz arkadaşlar.

Ve sadece 20 bakanlığın isimleri yapısı değil 20 bakanımızın da seçimlerden hemen sonra neler yapacağının ev ödevi var.

20 bakanımızı 5 yıl boyunca meşgul edecek bir ev ödevi hazır burada.

Ve hiçbir alan atlamadan hiçbir alanı göz ardı etmeden.

Afet yönetimi ise burada, şehircilik ise burada, kültür sanatsa burada, dış politika ise güvenlik ise burada, ekonomi ise sanayi ise üretim ise ihracatsa burada. Her şey burada.

Her şey takvime bağlanmış durumda. Hepsinin ama hepsinin bütçesi hesap edilmiş durumda.

Gerçekçi, devlet bütçesine sığmayacak hiçbir şey burada ortak politikalar dokümanına yazmadık yer vermedik.

Devlet yönetmenin ciddiyetini gayet iyi bilen insanlar olarak yıllarca devletin farklı kademelerinde DEVA kadroları olarak söylüyorum, başarı üretmiş, çalışmış, dürüstlüğüyle ve iş bilgisi ile kendini ispat etmiş ekiplerle beraber bunu oluşturduk.

Ve yine akademisyenlerimizle, sivil toplum kuruluşlarımızla, meslek örgütlerimizle beraber oluşturduk.

Ve istedik ki bu çalışma tüm Türkiye'nin çalışması olsun.

Açıklanma tarihi 30 Ocak. Aradan Şubat geçmiş Mart geçmiş Nisan'ın artık sonlarına geliyoruz tek bir nokta koyamadılar tek bir nokta.

Eğer içinde akıl dışı, bilim dışı, imkânsız, hayal ürünü tek bir cümle olsa iktidar medyası şimdiye kadar neler neler söylemişti.

Troller ne saldırılarda bulunmuştu.

Yapamadılar çünkü herkes gördü ki sapasağlam bir çalışma bu. Ve ne oldu? Bizim bu çalışmamızdan 2 ay sonra hatta iki buçuk ay sonra Sayın Erdoğan nihayetinde bir seçim beyannamesi ortaya koydu.

Manşetlere bir bakın, manşete çıkan yapılacaklara bir bakın tam kopya.

Tembel öğrencinin çalışkan öğrenciden kopya çekmesi gibi.

En büyük manşetlerden bir tanesi nedir? ‘Mülakatı kaldıracağız.’

Günaydın.

Biz bunu ta partimiz kurulduğu zaman parti programımıza yazmışız. 3 sene önce.

Yetmemiş Türkiye'nin DEVA'sı ansiklopedisine yazmışız. Yetmemiş 6 partinin ortak politika metnine koymuşuz. Yıllardır ama yıllardır vatandaşlarımız arasında ayrımcılık yapma aracı olarak kullandıkları, kendinden olmayanları dışladıkları mülakat sistemini seçime bir ay kala kaldıracağını söylüyor.

Hey yavrum hey.

Yeni mi aklınız başına geldi. Bugüne kadar neredeydi aklınız?

Neymiş öyle bir sosyal destek mekanizması koyacaklarmış ki vatandaşlarımızın geliri belli bir seviyenin altında olursa bu hedeflenen seviyeye çıkarıcı tamamlayıcı bir sistem uygulayacaklarmış.

Günaydın.

Hepsi var burada.

Biz anlatmışız.

20 yıldır başka bir formül bulamadınız da bizim 30 Ocak'ta ortaya koyduğumuz politika metninin içinden seçip seçip kopya çekip ortaya bu politikaları atıyorsunuz.

Daha da garibi arkadaşlar neymiş Sayın Erdoğan çıktı dedi ki 'İmar affı yanlış bir şey. İmar affında biz karşıyız.'

Arkadaş bir önceki seçimlerde Türkiye'nin her yerinde adını böyle yumuşatıp ‘imar barışı’ deyip de her yerde kaçak ruhsatsız yapıları legal hale getiren ve bunu da bir önceki seçimlerde en önemli seçim propagandası malzemesi haline getiren siz değil misiniz?

Siz yapmadınız mı bunu?

Ne oldu?

Ancak depremde resmi rakamlara göre 50 binin üzerindeki vatandaşımız hayatını kaybettikten sonra mı aklınız başınıza geldi?

Ben deprem olduğu ilk günden bu yana kadar soruyorum.

İmar affından kaç tane bina kaç tane yapı faydalanmıştı? İmar affından yararlanan yapılardan kaç tanesi bu depremde çöktü? O çöken binalarda kaç tane vatandaşımız hayatını kaybetti diye depremin ilk gününden beri soruyorum.

Tık yok. Cevap veremiyorlar.

Çünkü sonucun ne kadar vahim olduğunu kendileri de gayet iyi biliyor.

Yazık gerçekten çok yazık.

Değerli arkadaşlar,

Biz ne yapacağımızı gayet iyi biliyoruz.

Planlarımızla, programlarımızla, anayasa hazırlığımızla ve kadrolarımızla her şeyimizle hazırız.

Şu anda seçimlerden sonra kurulacak hükümetin kritik bürokrasi pozisyonlarında olacak arkadaşlarımızla alakalı hem biz DEVA Partisi olarak çalışıyoruz hem de diğer partiler çalışıyor ve bu çalışmalar bir araya getirilecek ki seçimden önce epey bir fikrimiz oluşsun. Seçimlerden sonra da çok hızlı bir şekilde yeni devlet yapısının organizasyon şemasını hemen oluşturalım ve hemen arkasından da görevlendirmelerimizi yapalım yolumuza güçlü bir şekilde devam edelim.

Plan, program, hazırlık bunlar çok önemli konular. İstişare, ortak akıl bunlar temel ilkeler.

Bununla da kalmadık.

Ne yaptık?

Tabii ki bir seçim güvenliği meselemiz var.

Bununla ilgili de bir komisyon kurduk. Seçim güvenliği komisyonumuzda da arkadaşlarımız sık sık toplanarak il il, ilçe ilçe, bölge bölge, deprem bölgesindeki durum, yurt dışından oy kullanacak vatandaşlarımızla ilgili konular bunların tamamını beraberce çalışıyorlar.

Burada bakın tek bir partinin kapasitesi yaklaşık 200 bin sandığa hâkim olmakla yeterli olmuyor.

Burada da güç ve birliği olduğu zaman ancak 200 bin sandığın tamamla hâkim olabiliyorsunuz. İşte burada da bu işbirliği güç birliği çok önemli olacak.

Hangi partinin hangi sandıklarda kapasitesi var, hangi partinin hangi sandıklarda eksiği var.

Bütün bunlar 200 bin sandıkta şu an ortaya konmuş durumda.

Bizden İdris Şahin Bey'in içinde olduğu komisyon şu anda 200 bin sandığın her birinde sandık görevlileri ile müşahitleri ile beraber Millet İttifakının tam bir kontrol sisteminin oluşturulması için güzel bir hazırlık yapıyorlar.

Bu tabii ki insan kaynağına dayanan bir hazırlık.

Aynı zamanda hukukçularımızın, avukatlarımızın tüm Türkiye sathında görevde iş başında olmasıyla sağlanacak bir hazırlık. Aynı zamanda sağlam bir veri altyapısı ile bilgi işlem altyapısı ile sağlanacak bir hazırlık.

Ve bunların tamamını çalışıyorlar.

İnşallah bu seçim tek bir oyun zayi olmaması için sandığa gelen her bir oyun öncelikle temiz, dürüst, şeffaf bir şekilde tabii ki kapalı zarf içerisinde sandığa girmesi ve sandıktan çıkanında tam ve doğru sayılıp kontrol edilip yayınlanması.

Bunun için çalışıyoruz ve demokrasimize sahip çıkacak gönüllülerle, partili arkadaşlarımızla beraber inşallah sandık güvenliğini tam sağlayacak bir hazırlığı yapıyoruz.

Bir önemli konu değerli arkadaşlarım, bütün bu çalışmaları yaptık hani bir tabir vardır ya ‘yüze yüze yüze kuyruğuna geldik.’ Ya da gazeteci arkadaşlarımızın bildiği meşhur bir 5N 1K diye 6 soru vardır. Nerede, ne zaman, nasıl diye başlar en sonunda kim sorusu vardır ya ‘K’ sorusu bütün bu çalışmaları yaptık yaptık yaptık en sonunda ‘K’ sorusuna yani kim sorusuna geldik. Yani ortak Cumhurbaşkanı adayımızı belirleme aşamasına geldik.

Bununla eş zamanlı olarak bir başka önemli çalışmaya daha imza attık.

Bir ortak yönetim modeli oluşturduk. Yani geçiş sürecine yol haritası dediğimiz ve 6 partinin seçimlerden sonra beraberce ülke yönetimini nasıl gerçekleştirecekleri ile ilgili bir yol haritası dokümanı ortaya koyduk.

Bu meşhur 12 maddelik doküman. Yani Cumhurbaşkanı adayımızı açıkladığımız saatlerde ve dakikalarda kamuoyuyla paylaştığımız 12 maddelik ortak yönetim modelimiz.

Böylece belirsizlikleri asgariye indirerek seçimden sonrası ile ilgili de her şeyiyle yazılmış bir mutabakata varılmış bir mekanizmayı sistemi kurmuş olduk.

Ve ortak adayımız Sayın Kılıçdaroğlu'nu tüm ülkemize duyurduk, ilan ettik.

Ve artık belirsizliklerin azaldığı bir süreçle yolumuza devam ettik.

Değerli Arkadaşlar,

Böyle ben anlattığımda 5-10 dakikalık bir süre içerisinde özetlediğime basit sıradan bir şey gibi geliyor değil mi?

Ama bizim şu yaptığımız çalışma var ya inanın demokrasinin oldukça ileri olduğu pek çok Avrupa ülkesinde bile yapılmayan yapılamayan çalışmalar.

Gidin bakın demokrasisiyle övünen bir başka ülkeye. ABD'ye. Orada seçime giden başkanların hazırlıklara bakın çalışmalara bakın.

Kaç tane başkan adayı bizim gibi çalışmalar yapmış ortaya koymuş. Bir inceleyin bakın.

Gerçekten dünyadaki demokrasilere örnek gösterilecek bir hazırlığı bir ortaya koyduk. Çünkü biz içinde yaşadığımız şu anda ortamda ne kadar önemli bir misyon üstlendiğimizi, ne kadar önemli bir görev üstlendiğimizi biliyoruz.

6 partinin beraberce uzlaşı içerisinde tam bir mutabakat içerisinde bunu yapıyor olması da bir başka önemli başarı alanı.

Çünkü tek bir parti bunu kendi başına yapsaydı olur ama 6 parti bunu mutabakatla yapıyorsa bunun da yeri kat kat artıyor.

Çünkü biz ne dedik?

Bir elin sesi yok dedik binlerce el birleştirdik.

Kıt akıl değil ortak akıl dedik.

Ve seçim ittifakımızda resmen geçtiğimiz haftalarda oluşturduk.

Yani verdiğimiz dilekçe ile 6 parti olarak Millet İttifakı olarak seçime gireceğimizde resmi duyuyorsundur YSK'ya yaptık.

Ve arkasından o zor kararı verdik yani tüm Türkiye'de ortak listelerle seçime girmeye karar verdik.

Biliyorum ortak listelerle seçime girildiğinde ve aldığınız bu karar sonucunda üzülen arkadaşlarımız var.

İçinde burukluk olan arkadaşlarımız var.

Listelerin verilmesine 48 saat kalana kadar aday adayları ile görüşmeler yapan, 600 kişilik pırıl pırıl bir aday listesi hazırlayan, 87 seçim bölgesinde seçime girmek üzere yola çıkmışken listelerin teslim edilmesine 48 saat kala bir karar verdik.

Bu kararımızın temelinde de değerli arkadaşlar şu andaki mevcut anayasa, mevcut seçim yasaları özellikle geçen sene değiştirilen seçim yasası ve bütün bu yasal mevzuat çerçevesinin partilerin mümkün olduğunca bir arada olmaya bir bakıma teşvik edeceği bir araya olmaya yönlendirici bir mevzuat silsilesi.

Ve unutmayalım ki arkadaşlar bu seçim hiçbir partinin tek başına kazanamayacağı bir seçim.

Hatırlayın biz Sayın Kılıçdaroğlu'nu ortak adayımız olarak açıkladık. Hemen o hafta Sayın Erdoğan ne yaptı? Başka partilerle yoğun ve panik halinde bir görüşme trafiğine başladı.

Bir yandan Yeniden Refah bir yandan HÜDA-PAR bir yandan irili ufaklı partiler bize 6 benzemez 6'lı koalisyon derken bir döndük baktık ki Erdoğan'ın etrafında epey bir benzemez ve aynı bizimle de benzer sayıda partileri kümelenmiş.

Artık aralarında ne geçti ne konuştular bilemiyoruz.

Çünkü onlar da bu koskoca gerçeği görüyor.

Hele hele geçen sene bu yaptıkları yasa değişikliği var ya hatırlayın.

Ben o günlerde partimizin genel merkezinde yaptığım değerlendirme toplantılarında diyordum ki, ‘bakın bumerang gibi dönecek dolaşacak iktidarın kendisini vuracak’ diyordum hatırlayın. Diyordum ki ‘ne zaman bir iktidar seçimi kaybedeceğine inanır o noktada seçim yasalarıyla oynamaya başlar’ diyordum hatırlayın.

Tam da şimdi beklediğimiz oluyor. Tam da beklediğimiz oluyor.

Kendi hazırladıkları tuzağa görün İnşallah bu seçimde kendileri düşecekler.
Çünkü biz bunu gördük.

Ama kaçırdıkları çok önemli bir konu var.

Biz önce Türkiye diyen bir partiyiz önce Türkiye. Kendi şahsi veya partimizle ilgili meseleleri gerektiğinde bir kenara koyup bu ülke için bu vatan için her şeyimizi feda etmeye hazır bir siyasi kadroyuz.

Bunu hesap edemediler bunu edemediler.

Ve biz bunu yaptık.

Ortak liste ile seçime girildiğinde çok daha fazla sayıda milletvekili çıkarmaları mümkün olduğunu da bütün yaptığımız araştırmalarla, simülasyonlarda ve analizlerle de gördük.

Ve bu analizleri sadece biz yapmadık diğer partiler de yaptı.

CHP de bize bu analizleri yaparak geldi. İlk teklifi de onlardan geldi zaten. Bakın bu ayrıntı da çok önemlidir.

Biz gidip de herhangi bir partiye ya böyle bir şey yapabilir miyiz? Hani bizim adaylarımız acaba sizin listenizden girebilir mi diye böyle bir teklifte bulunmadık bakın.

Bu çok önemli bir ayrıntıdır.

Yapanlar olmuş olabilir biz böyle bir şey yapmadık.

Onlardan bu teklif geldi dediler ki; 'araştırma yapıyoruz, simülasyon yapıyoruz. Yani birlikte girersek daha iyi olacak bu iş. Siz de bir düşünün' dediler.

Hesap kitap zor değil. Yani çok hızlı yapılabilen bir çalışmalar bunlar.

Biz de yaptık baktık ki gerçekten hesaplarda tutuyor.

Ve sadece ve sadece DEVA Partisinin ortak listeye katılmasının, tek liste ile seçime girecek oluşunun toplamdaki milletvekili sayısını 18 artırdığını gördük.

Sadece sinerjinin 18 olduğunu gördük bizim hesaplarımızla.

Bu ne demek?

Tek bir oyun zayi olmaması için tek liseden girmek demek.

Çünkü pek çok ilde artık oylar oluyor.

Bakıyorsunuz bir ilde 0.85 milletvekili çıkarıyorsunuz yetmiyor olmuyor. Sıfırda kalıyorsunuz. Bir başka ilde 1.95 çıkarıyorsunuz, 1'de kalıyorsunuz yetmiyor.

Ama bütün küsuratlar bütün bu artık oylar tek listede toplandığı zaman hep beraber daha fazla milletvekili sayısı çıkarıyorsunuz.

Havuzu büyütüyorsunuz. Ve büyüyen havuzdan da herkes daha fazla pay almış oluyor.

Dolayısıyla burada bir kazan kazan ilişkisi var.

Matematik olarak baktığımızda herkes kazanıyor ama siyasi bir perspektifle duygusal açıdan baktığınızda da herkes ciddi fedakârlık yapmak durumunda kalıyor.

Çünkü herkes kendi partisinin kimliğini 3 haftalığına 4 haftalığına bir ortak listeye koyuyor.

Ortak listeden sonra da seçim alındığında herkesin kendi partisinin logosu altında çatısı altında çalışmaya devam ediyor.

Duygusal açıdan zor, siyasi açıdan belki her parti için riskler içeren ama matematiksel açıdan da herkese kazandıran burada bir metottan bahsediyoruz.

Unutmayalım ki bizim adaylarımız ki aday sayımız biliyorsunuz 26 oldu. En son Kilis il başkanımız Yavuz Bey o da eklendi.

Ve böylece 21 ilde 26 adayımızla şu anda seçime doğru gidiyoruz.

Ama unutmayalım arkadaşlar bu YSK'ya 17'sinde verdiğimiz dilekçe aslında neyin dilekçesiydi? Bizim adaylarımız DEVA Partili olarak DEVA Partisi'nin üyesi olarak seçime giriyorlar ve seçildikleri anda da DEVA Partisi'nin milletvekili oluyorlar. Bunun böyle olabilmesi ile ilgili aslında verilmiş bir dilekçeydi bu.

Yani bizim DEVA Partisi olarak katma değerimiz burada çok kıymetli.

Bizim katma değerimiz kendi seçmenimizin ortak listelere evet dediği zaman asıl oluştu.

Dolayısıyla DEVA Partisi'nin özgün kimliğini koruyarak ama ittifak ortaklarımızla da yan yana durarak, yan yana yürüyerek, yan yana koşarak bu seçimi kazanmak zorundayız.

Çünkü ittifak olduk diye 6'lı masaya oturduk diye birleşip tek bir parti olmadık. Bizler ayrı ayrı partileriz. Her partinin ayrı programı var.

Ama ne yaptık? Türkiye'nin yarınlarında buluştuk. Türkiye'nin yarınları için bir müşterek zemin oluşturduk.

Her partinin istediklerinin %100'ü burada var mı?

Yok.

Bir ödünleşme süreci ile biz bunu oluşturduk.

Niye?

Çünkü ‘önce Türkiye’ dedik.

‘Önce demokrasi’ dedik.

‘Tam demokrasi olmadan bu ülkenin sorunları asla ama asla çözülemeyecek’ dedik.

Buna inandığımız için bu yola çıktık.

Değerli arkadaşlar üzerimizde böyle tarihi bir sorumluluk varken başka türlü bir kararımız olamazdı.

Türkiye'nin kazanması için DEVA Partisi olarak üzerimize düşen tarihi sorumluluğu en azından karar aşaması olarak yerine getirdik ama şimdi de icra ile bu kararın gereğini uygulamamız gerekiyor.

‘Ne olacaksa olsun yeter ki de kazanan Türkiye olsun’ dedik.

Bu seçimi ülkemizdeki tüm demokratlara, tüm özgürlük aşıklarına, tüm ülke sevdalılarına söz vererek yürüyoruz şimdi seçimlere.

‘Ne olursa olsun birleşe birleşe kazanacağız’ dedik. Ve arkadaşlar 14 Mayıs'ta öyle bir seçim olacak ki seçim sonucunda da tüm Türkiye kazanacak.

Ne yapacağız? Sağcı solcu demeden, muhafazakâr seküler demeden, Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez demeden Sünni, Alevi demeden hep beraber daha fazla demokrasi diyeceğiz.

Ve ortak adayımız Sayın Kılıçdaroğlu'nu ülkemizin 13. Cumhurbaşkanı olarak seçtireceğiz.

Ve hep beraber yine daha fazla atılım diyeceğiz millet ittifakının mecliste çoğunluğu almasını da sağlayacağız.

Unutmayalım iki tane sandık var.

Bazen seçimle ilgili değerlendirmeler yapılırken bu gözden kaçıyor. İki sandık var. Sandıklardan birini kazanmak yetmiyor. Sandıklardan ikisinden birden zaferle çıkmak gerekiyor.

Hem cumhurbaşkanlığını kazanmak hem de meclis tarafını kazanmak zorundayız ki ülke seçimlerden sonra istikrarla yönetilebilsin.

Yani her iki sandıkta da kazananın biz olması gerekiyor.

Ve değerli arkadaşlar ben şimdi sizlerden bir söz almak istiyorum. Seçimlere ittifak içerisinde ve ortak listelerle yürüyoruz.

Bu 6 partinin teşkilatları ama özellikle de tek liste ile seçime giren 5 partinin teşkilatları çok yakın çalışıyorlar.

Çok yakın çalışmak zorundalar.

İlden ile farklı durumlar olabilir.

İlden ile bu birlikteliğe uyum sağlayamayan ayak uyduramayanlar olabilir.

Kolay bir şey değil ilk defa yapılıyor bu. Herkes sadece kendi partisi ile sadece kendi arkadaşlarıyla çalışırken birden bire tanımadığı insanlarla belki de ilk defa gördüğü insanlarla beraber bir kampanya sürecine girecek.

Bunun zorlukları var ama biz bütün bu çalışmalarda bütün bu gayretle DEVA Partisi olarak Millet İttifakının da ortak listelerinde en çalışkan partisi olacağız.

Bununla ilgili sizden bir söz almak istiyorum. Bu birlikteliğin en çalışkan partisi DEVA Partisi olacak. Söz mü arkadaşlar? (Söz).

Alkış İyi de söz biraz zayıf çıktı. Tekrar duymak istiyorum.

Millet İttifakının bu birlikteliğin ve ortak listenin en çalışkan partisi DEVA Partisi olacak söz mü? (Söz).

Şimdi oldu.

Her iki sandıktan da zaferle çıkacağız söz mü? (Söz).

Ben sözümü aldım ama unutmayın canlı yayındayız. 86 milyona söz vermiş oldunuz. Sadece bu parti için söz değil. Bu artık vatandaşlarımıza verilmiş bir taahhüt.

Canla başla çalışacağız. Her şeyimizi ortaya koyacağız.

Ve biz unutmayalım bakın DEVA Partisi'nin kimliğini bu birliktelikte eriterek değil tam tersine DEVA Partisi rozeti ile ve diğer partilerle beraber omuz omuza aynı hedefe doğru yürüyen bir birliktelikle bunu başaracağız.

Çünkü DEVA Partisi'nin kimliği erirse bir faydamız olmaz ki.

Kimliğimiz eridiği zaman bir artımız olmaz bir şeyler katmayız bu birlikteliğe.

Biz DEVA Partisi olduğumuz için bu birlikteliğe çok şey katıyoruz.

Onun için artı milletvekilleri oluşuyor. Onun için birlikte daha güçlü oluyoruz.

Değerli arkadaşlarım 14 Mayıs'ta sandık başında gittiğimizde pusulada sadece bazı parti isimleri, bazı ittifak isimleri veya bazı aday isimleri olmayacak.

O gün sandık başına gittiğinizde bir elinize mührü bir elinize de pusulayı aldığınız zaman aslında karşınızda sadece ve sadece iki seçenekli bir referandum olacak.

Bakın bu seçim özünde bir referandum.

Çünkü iki tane temel ittifak var.

İki tane temel cumhurbaşkanı adayı var.

Başka teferruatlarda var ama özünde iki tane seçenek var.

Ve bütün kaderinizi çocuklarınızın çocuklarımızın geleceğini etkileyecek bir referandum olacak bu aslında.

Birazdan söyleyeceğim tercihlerden birisini seçip altına evet mührünü vuracaksınız.

Nihayetinde oy kullanan vatandaşlarımız da seçim günü geldiğinde bunu idrak edecek diye ben bekliyorum. Çünkü aklıselim bunu söylüyor.

Burada bir referandum var ve iki tane tercih var. Teferruatlardan bahsetmiyorum.

Temel iki tercih var.

Ve bu iki tercih nedir? Ne ile ne arasında tercihimizi yapacağız?

Ne diyeceğiz? Demokrasi mi otokrasi mi diyeceğiz. Ne diyeceğiz? Ortak akıl mı tek akıl mı diyeceğiz. Ne diyeceğiz? Huzur mu kriz mi diyeceğiz. Zenginlik mi fakirlik mi diyeceğiz. Özgürlük mü baskı mı diyeceğiz.

Evet, böyle anlatınca karar vermek çok zor değil değil mi?

Tercih çok açık ortaya çıkıyor.

Ne diyeceğiz? Hukuk mu keyfilik mi diyeceğiz. Umut mu korku mu diyeceğiz. Sevgi mi öfke mi diyeceğiz. Bereketli huzurlu sofralar mı yoksa kilosu 30 liraya çıkan soğan mı diyeceğiz.

Herkesi kucaklayan kapsayıcı bir bakış mı kendinden olmayan herkese terörist diyen nobran bir dil mi? Bunun karar vereceğiz. Karar vereceğiz gidenlerin koşa koşa döndüğü bir ülke mi olacağız yoksa gidemeyenlerin ülkesi mi olacağız.

Değerli arkadaşlar nihayetinde önümüzde iki tane tercih olacak. Bahar mı kara kış mı? Cevap oldukça net.

Ve bu seçimin aslında bir referandum olduğunu vatandaşlarımız zaman içerisinde daha iyi görüp anladığı zaman bizler sahada aslında bunun bir referandum olduğunu vatandaşlarımıza daha iyi anlattığımızda inşallah bu seçimde bu referandumda çok net bir tercih ortaya çıkacak.

Ve bambaşka bir Türkiye'ye doğru hep beraber yola çıkmış olacağız.

Ve inanın korkulu bir rüyadan kabustan uyanıp da ya iyi ki bu rüyaymış, İyi ki bunların hepsini rüyada görmüşüm dersiniz ya, arkadan da şöyle bir yudum su içip rahatlarsınız.

İnanın o kadar hızlı bu ülke rahatlayacak.

86 milyon nefes alacak.

Herkes havada daha çok oksijen olduğunu hissetmeye başlayacak.

Ve İnşallah bir dönem kapanacak bambaşka bir dönem başlayacak.

Tam demokrasiye doğru hızla yürüdüğümüz bir dönemi başlatacağız.

Değerli arkadaşlar, ben kendimi bildim bileli bazı mahallelerde söylenen bir tabir vardır. Nedir bu? Elim altı oka gitmiyor. Elim CHP'ye gitmiyor.

Sizler de eminim sahada her mahallede değil ama bazı mahallelerde bununla karşılaşıyorsunuzdur.

Bu seçim tam da o mahallelerde yani ‘elim o CHP'ye gitmiyor’ diyen mahalleler var ya tam da o mahallelerde ve pek çok evde kısık sesle de olsa elim AK Parti'ye gitmiyorum dendiği bir seçim. Sessiz sessiz kısık sesle elim AK Parti'ye gitmiyor, elim ampule gitmiyor, elim Erdoğan'a gitmiyor diyen insanların kısık sesle kendilerini çok da belli etmeden ama çok sayıda var olduğunu biz gayet iyi biliyoruz. Elim bu yoksulluğa, bu fakirliğe, bu açlığa, bu zulme gitmiyor diyor insanlar artık.

Buradan ben AK Partili bütün dostlarımıza seslenmek istiyorum. Aslında düzeltiyorum eski AK Partili bir önceki seçimlerde AK Parti'ye oy vermiş arkadaşlarıma seslenmek istiyorum.

Evet, eliniz gitmiyor biliyorum. Eliniz AK Parti'ye gitmiyor.

Neden?

Çünkü eliniz yoksulluğa gitmiyor, tabii ki eliniz yolsuzluğa gitmiyor.

Çünkü biliyorsunuz bu ülkede haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin, yolsuzluğun ne kadar yaygınlaştığını görüyorsunuz. Hep beraber görüyoruz.

Ve onun için eliniz gitmiyor bunu da biliyoruz.

Eliniz tabii ki %100'ü aşan enflasyona gitmiyor.

Buna evet demeye gitmiyor.

Eliniz sınavı kazanan başarılı gençler torpilsiz işe giremezken birilerinin haksız kazançla servetine servet katmasına gitmiyor.

Eliniz haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, baskıya, zulme gitmiyor biliyorum.

Eliniz sözünden dönen, etrafındaki çıkarcılara yakasını kaptırmış, Recep Tayyip Erdoğan'a gitmiyor bunu da biliyorum.

Çünkü sizin 2002'de iktidara taşıdığınız bütün servetim bu yüzüktür diyen o Erdoğan sözünden döndü. Bunu görüyorsunuz. Hep beraber görüyoruz.

Biz zamanında içinde olduğumuz için daha erken gördük. Onun için o dönem için gayet zor kararlar verdik. Bunun için yola çıktık.

O günkü Erdoğan yok artık. Değişti. Bunu hep beraber görelim.

Çünkü iktidar gücü insanları değiştiriyor. Uzun süre iktidar gücünü kullanmak güç zehirlenmesi denen bir hastalığa sebep oluyor.

Bilim insanlarının, tarihçilerin, siyaset bilimcilerinin, ortaya koyduğun net bir ifadedir bu güç zehirlenmesi. Gücün yozlaştırılması. Mutlak gücün mutlaka yozlaştırılması.

Bunlar binlerce yıllık devlet yönetim tarihinde siyaset tarihinde ve birkaç yüzyıllık demokrasi tarihinde sabit gerçeklerdir.

İlk gün söz verdiği adaletten, ortak akıldan, istişareden döndü Sayın Erdoğan. Bu yüzden biz burada değil miyiz?

Zamanında AK Parti'nin en parlak dönemlerinde istişare ile ortak akılla ülke yönetirken orada olanlardan şu anda bu salonda olan arkadaşlarımız var.

Siyasete yeni başlayan, bizlerle ilk defa başlayan çok daha fazla bu salonda ama o dönemde işin içinde olan arkadaşlarımız var.

Biz bunu hükümet seviyesinde gördük genel merkezde gördük sizler de pek çoğunuzda teşkilatlarda kılcal damarlarda gördünüz yaşadınız.

Adalet düzenini al aşağı eden, demokrasiyi ezen, hakkı yerle bir eden o eski hikâye kabul etmediğimiz için biz burada değil miyiz bugün?

Biz bu nedenle DEVA Partisini kurmadık mı? Biz ülkemize adalet, huzur, zenginlik, mutluluk getirmek için bu yola çıkmadık mı?

Çünkü biz çünkü sizler çünkü hepimiz yola çıkarken ulaşmayı hedeflediğimiz özgürlüklerden, ileri demokrasiden, çoğulculuktan, katılımcılıktan, hukuk devletinden asla vazgeçmedik vazgeçmeyeceğiz.

İşte arkadaşlar Keçiören’deki mütevazi apartman dairesinden taşınıp devasa bir külliye inşa eden bir zihniyete artık eliniz gitmiyor gitmeyecek, bunu biliyorum. İşte buradayız. Tam da bu yüzden hak için, adalet için ve daha müreffeh bir Türkiye için buradayız.

Zamanında AK Parti'ye gönül vermiş kardeşlerime de seslenmek istiyorum tekrar. Biliyorum yüksek sesle itiraz etmiyorsunuz. Yüksek sesle sokaklarda bağırmıyorsunuz. Ama sabırla sandık gününü bekliyorsunuz.

O sandık günü var ya o sandık günü işte o gün sakince gidip kabinde mührü bu kez o bahsettiğim referandum için kullanacaksınız.

O referandumda da iki tane tercih var. Ya şu anda ki gördüğünüz tablonun daha da kötüleşerek devam etmesi ya da Türkiye için yeni bir nefes, yeni bir ümit, yeni bir özgürlük, zenginlik ve adalet. İki tane seçenek.

O seçeneklerin altında ne yazdığının belki de çok da önemi yok.

Falanca parti yazmış falanca isim yazmış çok da önemi yok ama iki tane temel tercih var.

Ve bu referandumda da bizim özgürlük, adalet zenginlik tercihimizin altında yazan isimler birinci sandıksa birinci sandıkta Sayın Kılıçdaroğlu, 2. sandıkta da DEVA için Cumhuriyet Halk Partisi. İki sandıkta şu anda referandum tercihlerimiz bu.

Diğer her şey inanın söylediğim gibi teferruat. 2 temel tercih. Değişim için, kaybedeni olmayan bir zafer için oy vereceksiniz.

Bakın bu öyle bir zafer olacak ki kaybeden olmayacak.

Başka partilere oy veren, başka tercihlerde bulunan vatandaşlarımız dahi kazanacak.

Çünkü biz tüm Türkiye'nin iktidarı olacağız. Tüm Türkiye'nin hükümeti olacağız.

Asla ayrımcılık yapmayacağız. Beriki öteki demeyeceğiz.

Zaten bakın şuraya baktığınızda bu ortak metinin altına baktığınızda 6 tane partinin imzası var ya aslında bu 6 imzayı yan yana koyun 6 partiyi yan yana koyun bütün toplum kesimleri var burada. Bütün hayat tarzları var.

Yani bu 6 partiye bakıp da benim gibi kimse yok orada diyebilecek tek bir vatandaşımız bile yok.

Yeter ki yakından baksınlar, yeter ki incelesinler, yeter ki o ön yargı duvarlarını yıkıp samimi gerçekçi bir şekilde açık fikirlilikle şu yan yana duran 6 partiye baksınlar.

Burada herkes var.

Burada bütün Türkiye var.

Ve üstelik herkesin olduğu bütün Türkiye'nin olduğu temsil edildiği çalışmalar bunlar.

Onun için çok kıymetli onun için kimse nokta koyamıyor. Onun için kimse çamur atamıyor çünkü çamur tutmaz bu. Yani böyle güzel cildi var gerçekten kir tutmaz ama fiziksel olarak, içerik olarak da çamur tutmaz bir şey bu mümkün değil. Ve bunu çalışan arkadaşlarımız biliyorsunuz bizden de Sayın İbrahim Çanakçı bu çalışmada partimizi temsil etti. Diğer partilerden de yetkin arkadaşlar var bu çalışmada. Ve gayet güzel, uyum içerisinde, mutabakat içerisinde çıktı bu.

Bizim liderlerin önüne 2.300 maddeden topu topu 10 tane madde geldi biliyor musunuz? Burada partiler arasında farklı bakışlar var buna da liderler karar versin diye.

Peki biz o birkaç sayfalık farklı fikirleri bitirip karar vermemiz ne kadar sürdü?

İnanın yarım saat. Yarım saatte bitti.

Çünkü önce Türkiye diyoruz. Çünkü önce adalet diyoruz önce demokrasi diyoruz. Ve iyi niyetle gerçekten sağlam hedefler için bir araya geldiğimizde bu iş oluyor.

Ama iyi niyet önemli.

Herkes iyi niyetli olacak ve herkes önce Türkiye diyecek.

Tabii ki partilerin kendi gündemleri de olabilir. Tabii ki partiler ayrı ayrı kıymetlidir, siyasi partiler ayrı ayrı kitlelere hitap eder.

Ayrı ayrı kitlelere hitap etmenin de mutlaka bir zenginlik olduğunu bilmemiz lazım ama mesele Türkiye ise gerisini biz sadece detaylar olarak görüyoruz.

Bunun için bir araya geldik. Ve biz buradayız.

Buradan yine AK Parti'ye gönül vermiş zamanında destek vermiş vatandaşlarımıza tekrar sesleniyorum. Biz buradayız. Sizleri de seçimin şafağında aramıza bekliyoruz.

Hep beraber olacağız.

Bu büyük yürüyüşte hep beraber olacağız.

Endişeye mahal yok arkadaşlar.

Öyle bir düzen kuracağız ki bir daha kimse seçimlerde ‘eyvah kazanımlarımız elden gidecek’ falan demeyecek.

Böyle bir korku olmayacak. Çünkü herkes kazanacak. Herkes elindekinden daha fazlasına sahip olacak.

Nasıl biz ortak listelerde dedim ya havuzu büyüttük herkes kazandı biz iktidara geldiğimizde de herkes kazanacak.

Çünkü biz Türkiye'yi bir tarafın kazandığı öbür tarafın kaybettiği bir ülke olarak görmüyoruz.

Biz hep beraber güçlüyüz diyoruz. Bir arada Türkiye'yiz istiyoruz, hep beraber Türkiye'yiz istiyoruz.

Ve biz seçimi kazandığımızda onun için tüm Türkiye kazanacak diyoruz.

Ve değerli arkadaşlar hangi kesim olursa olsun mevcut kazanımlardan mevcut haklardan asla ama asla bir milim geriye dönüş yok.

Daha da fazlasını kazanacağız hep beraber. Her vatandaşımızın insan olmaktan kaynaklanan temel hak ve özgürlüklerini doyasıya yaşaması için bir ortam oluşturacağız.

Türkiye'deki her yaşam tarzının olduğu gibi var olması saygı görmesi ve devlet tarafından bırakın müdahaleyi devlet tarafından yaşam tarzlarının korunması için biz hep beraber çalışacağız.

Bir bakıma bu partilerin bir arada olmasının getirdiği bir sigortadır bu aynı zamanda. Her parti ayrı ayrı kendi kitlesinin kendisine destek verenlerin hakkı hukuku için o masada olacak.

Böylece tüm Türkiye'nin hakkı hukuku o masada o iktidar masasında bu sefer korunmuş olacak.

Hak ve özgürlükler bir iktidarın varlığına bağlı olamaz.

Kaldı ki bir kesimin hak ve özgürlüklerini ön planda tutarken başka kesimlerin üzerinde baskı kuran haklarını elinden alan zulüm yapan bir iktidarın artık gitmesi gerekiyor.

Bu iktidar artık bu ülke üzerinde bir yük.

Ve bu yükü milletimiz inşallah seçimde şöyle sırtından indirecek. Bir kenara koyuverecek.

Fakat arkadaşlar bu korku iklimini bilerek yayıyorlar.

Sabahtan akşama ne diyorlar? ‘Ben gidersem onlar sizin haklarınızı çiğner’ diyorlar.

Hiçbir şey olmaz inanın hiçbir şey olmayacak. Tam tersine herkese daha fazla hak herkese daha fazla özgürlük gelecek.

Çünkü biz onlar gibi ayrıştırmayacağız Türkiye'yi.

Biz herkes için hak herkes için adalet herkes için özgürlük diyeceğiz.

10 yıllarca ülkeyi yönettikten sonra seçimlere giderken dikkat edin korkuyla tehditle yürüyen bir kampanya yürütüyorlar.

İnsanları korkutuyorlar, tehdit ediyorlar. Daha güzelini vadedemediği için daha iyisi ile ilgili bir umut oluşturamadığı için vatandaşlarımızı elindekini kaybetmekle tehdit ediyorlar.

'Ben gidersem bak elindekinden olursun. Ben gidersem daha kötüsü olur'. Biz de diyoruz ki hiçbir şey olmaz. Erdoğan giderse hiçbir şey kaybetmezsiniz üstelik daha fazla olur daha güzeli olur diyoruz. Hiç endişe etmeyin diyoruz. Bunun için endişeye mahal yok diyoruz.

Ülkede mafya rejimi inşa ettiğinizde haklar gelene gidene bağlı diyorsunuz.

Örgütlerin çetelerin mafyanın cirit attığı bir ülke haline getirdiniz.

Bu mu hukuk bu mu adalet?

Bu devri bitireceğiz arkadaşlar. Bu hukuksuzluğu bu kabadayılık devrini bitireceğiz. Ve bunu hep beraber yapacağız. Bunu hep beraber pırıl pırıl kadrolarımızla beraber yapacağız.

İnanın şu süreçte bütün bu yaşadığımız seçime hazırlık döneminde, bütün bu adaylarımızın başvurduğu ve bütün bu teşkilatımızın neredeyse tekrar tek tek isim isim gözden geçirdiğimiz bir dönemde gerçekten ben büyük bir gurur duydum. Onur duydum.

Böylesine pırıl pırıl, iyi yetişmiş, ahlaklı, düzgün, işini bilen bir teşkilat kurduğumuz için gerçekten gurur duydum. Hepinize tek tek şükran borçluyum hepinize müteşekkirim.

Böylesine pırıl pırıl bir kadroyla İnşallah biz Türkiye'yi yönetmeye talibiz.

Hep beraber başaracağız. Hep beraber zafere ulaşacağız.

Ben tekrar ikinci bir kez sizlerden söz almak istiyorum. Hep beraber bu seçimi galibiyetle bitireceğiz. Söz mü arkadaşlar? (Söz). Adalet için, özgürlük için, zenginlik için, 14 Mayıs için canımızı dişimize takıp çalışacağız söz mü? (Söz).

Değerli arkadaşlar bu tarihi seçime sayılı günler kala saatler kala iktidar ne yapıyor? Adeta muhalefetteymiş gibi vaat sıralıyor.

Söyledim daha önce de söyledim. Gerçekten bizim eylem planlarımızdan ve ortak politika metnimizden alınmış pek çok konu var. Pek çok husus var.

Sanki bir gece yarısı tek imzayla İstanbul sözleşmesinden çıkan kendileri değilmiş gibi, tek imzayla Merkez Bankası’nın para politikası kurumunu çökerten ve arkasından da Cumhuriyet tarihinin en yüksek enflasyonuyla bu ülkeyi karşı karşıya bırakanlar kendileri değilmiş gibi. Bakıyorum son yıllardır özellikle şu son 5 yıldır ülkeyi krizden krize sokan başka bir iktidar da muhalefet partisi gibi Kendi hatalarını nasıl düzelteceklerini kendi yanlışlarıyla ilgili ne yapacağını, kendi ülkeyi soktuğu krizleri karşısına alıp o krizlerden ülkeyi nasıl çıkaracağını anlatıyor.

Bir olayın sebebi bir krizin sebebi bu krizi çözemez.

Çünkü krizin sebebinde özünde adaletsizlik var hukuksuzluk var. Allah'ın verdiği aklı kullanamamak var. Bilimden uzaklaşmak var.

Yapamazlar ağızlarıyla kuş tutsalar yapamazlar. Bitti artık.

Biz bunu gördüğümüz ve bildiğimiz için yola çıktık. İnşallah hep beraber bu zorlukları aşacağız.

Son olarak değerli arkadaşlar önümüz bayram. Ve mübarek Ramazan ayımızı bayramla taçlandıracağız bu cuma günü.

Bu ramazan büyük afetten sonraki ilk bayramımız. On binlerce vatandaşımızı ve partimiz içerisinde de onlarca arkadaşımızı kaybettik.

Anadolu'nun tabiriyle biliyorsunuz bu büyük felaketlerden sonra gelen bayramlara Kara Bayram denir.

Biz de bu bayramda deprem bölgesinde olacağız. Ve bayramın 1. günü deprem bölgesindeki 8 ilde 6 genel başkan ve iki büyükşehir belediye başkanımızla beraber eş zamanlı bir bayram programı gerçekleştirmiş olacağız.

Bu 6+2, 8 şehri liderler arasında da şöyle bir isimlerle belirledik.

Ben de kısmet olursa Diyarbakır'da olacağım.

İnşallah bayram namazını Diyarbakır'da arkadaşlarımızla birlikte eda edeceğiz. Daha sonra bir bayram sofrasında Diyarbakırlı vatandaşlarımızla buluşacağız.

Ve böylece bayramın 1. günü deprem bölgesinde depreme maruz kalan o büyük acıyı yaşamış yakınlarını arkadaşlarını kaybetmiş vatandaşlarımızla beraber geçireceğiz.

Kim ne yaparsa yapsın biz bu depremi unutturmayacağız. Unutturmaya çalışıyorlar.

Temeller atarak beton dökerek unutturmaya çalışıyorlar.

Biz unutturmayacağız.

Hele hele o ilk bir gün iki gün üç gün niye hiçbir şey yapılmadı sürekli soracağız. Ve cevabını da inşallah iktidara gelince açıp bütün devlet kayıtlarına bakacağız. Ne olmuş niye sistem kilitlenmiş? Bunların hepsini inşallah ortaya koyacağız.

Sürekli olarak soru sormaya devam edeceğiz ve er ya da geç bu sorularımızın cevabını alacağız.

Bu vesileyle sizlerin de Ramazan bayramını şimdiden tebrik ediyorum.

14 Mayıs'ta hep beraber yaşayacağımız demokrasi bayramını da bugünden tebrik ediyorum.

Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Ve tüm gün sürecek il başkanları toplantımızın da partimiz için ülkemiz için hayırlı sonuçlar oluşturmasını temenni ediyorum.

Ailelerinize dostlarınıza da en derin sevgilerimi selamlarımı iletmenizi özellikle rica ediyorum. Sağ olun var olun.

17 Nisan 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın İstanbul Demokrasiyi Güçlendirme Derneği İftar Konuşması

Demokrasiyi Güçlendirme Derneği
İftarı

Değerli konuklar,

Sevgili dostlar,

Bu güzel iftar programında bir arada olmamızı sağladığı için Demokrasiyi Güçlendirme Derneği’nin değerli başkanı İlyas Buzgan’a ve derneğin mensuplarına can-ı gönülden teşekkür ediyorum.

Sofranız soframız oldu. Hepiniz hoş geldiniz.

*****

Öncelikle, çok yakın zamanda kaybettiğimiz, derneğinizin de üyesi olan, DEVA Partimizin İstanbul Gençlik Çalışmaları Başkanı Ömer Kaya’ya bir kez daha huzurlarınızda rahmet diliyorum.

Ömer kardeşimizi genç yaşta kaybettik. Mekânı cennet olur inşallah.

*****

Değerli dostlar, değerli konuklar,

Türkiye son 20 yıldır inişli çıkışlı süreçler yaşadı.

Bu güzel ülke bu büyük millet güzel hatıralar da yaşadı zor anlar da yaşadı.

Türkiye’nin özellikle 2002’de başlayan demokratikleşme süreci, zenginleşme süreci pek çok ülke tarafından gıptayla imrenilerek izlendi.

Bir yandan Avrupa Birliği yolunda temel hak ve özgürlükler konusunda, demokrasi konusunda, hukukun üstünlüğü konusunda emin adımlarla Türkiye'nin standartları yükselirken öte yandan da yoksulluğun kader olmadığını, çalıştığımız zaman, çok çalıştığımız zaman bu ülkenin ekonomik olarak da güçlenebileceğini dünya aleme göstermiş olduk.

Türkiye'nin 2002'de başlayıp 2013- 2014'e kadar süren dönemi gerçekten önemli bir başarı hikayesidir.

Ehil kadrolarla istişare ile adalet arayışı ile bir ülke yönetildiğinde nasıl başarı ortaya koyulabiliyor bunu da hep beraber gördük şahit olduk.

Ama ne zaman ki bu temel 3 ilke terk edildi ne zaman ki adaletin pusulası şaşmaya başladı, ne zaman ki istişare terk edildi, ne zaman ki ehil ve dürüst kadrolar sistemde azaldı yanlış insanlar çoğaldı işte o zaman Türkiye'de sorun arkasına sorun yaşadı.

Türkiye yeniden güçlenebilir. Türkiye yeniden şu an içine düşmüş olduğu sorunları aşabilir.

Türkiye'nin içinde olduğu pek çok kriz var.

Ancak bu krizlerin şöyle bir temeline baktığımızda aslında ciddi bir demokrasi krizi olduğunu görüyoruz.

Zaten hiçbir zaman dört dörtlük olmayan demokrasimiz, son 5 senede ağır darbe aldı.

Demokrasimizin aldığı ağır darbe ile hukuk krizi yaşandı, yaşanıyor. Eğitimde krizi yaşandı, yaşanıyor. Daha iyi durumda devam eden sağlık son yıllarda uzayan randevu kuyruklarıyla bir başka sorun haline geldi.

Ve yine arka arkaya ülkemiz ekonomik krizler yaşadı, yaşıyor.

Her alanda ama her alanda krizlerin yaşandığı bir ülke haline geldik.

Ben bunu çoklu organ yetmezliğine benzetiyorum.

Hastalarda olur ya çoklu organ yetmezliği. Yani Türkiye şu anda aynı çoklu organ yetmezliği olan bir hasta gibi, çoklu krizler ortamının tam içinde.

Peki, bu kriz ortamından nasıl çıkacağız? Ne yapacağız?

Tüm bu krizlerden çıkış değerli dostlarım ancak ve ancak demokrasi ile olacak.

Meşru demokratik siyasetle sorunlarımızı çözeceğiz. Sorunları demokrasi ile çözmenin çabası içerisinde olacağız.

Temel kriz alanı olan “demokrasi krizini” çözmeden diğer krizleri çözmemiz değil. Asla mümkün olmayacak.

O nedenle biz diyoruz ki; öyle eksik gedik değil; az-buz yarım falan değil TAMM demokrasi diyoruz TAMM.

Bugüne dek gerçekleşmeyen hedefimizi, hayalimizi inşallah başaracağız.

Bizim hedefimiz tam demokrasi.


Türk-Kürt-Arap-Laz-Çerkes hiç fark etmez,

Sünni-Alevi hiç fark etmez,

Muhafazakâr, seküler, hiç fark etmez,

Milliyetçi, liberal, sosyalist hiç fark etmez,

İnanan inanmayan hiç fark etmez;

Kim olursa olsun, hangi mahalleden, görüşten olursa olsun, herkes ama herkes bu ülkenin “eşit ve onurlu” vatandaşı olacaktır.

*****

Değerli arkadaşlarım değerli dostlarım,

Bizim hedefimiz, ülkemizde “eşit vatandaşlık” ilkesini hâkim kılmaktır.

Ama lafta değil sözde değil gerçek anamda eşit vatandaşlık ilkesini hakim kılmak.

Bizim hedefimiz, Türkiye’nin kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı bir ülke olmasıdır.

Bu ülke, on yıllardır, birbirine üstünlük taslayanlardan gerçekten çok yoruldu.

Üste çıkanın alttakini ezdiği, gücü eline geçirenin diğerlerine baskı yaptığı zulmettiği bir ülke oldu Türkiye.

Adeta nöbetleşe zorbalık dönemleri yaşadık.

10 yılda 20 yılda bir devam eden bu dönemleri yaşadık.

Ama artık yorulduk.

Demokrasiyi şahsi çıkarı için kullananlardan yorulduk.

O yüzden bizim hedefimiz; herkesin kendi kimliğiyle, kendi yaşam tarzıyla olduğu gibi kabul edildiği bir ülkeyi inşa etmek.

Devletin görevi yaşam tarzlarına müdahale değildir.

Devletin görevi vatandaşlarını dönüştürmek değildir.

Devletin görevi her bir vatandaşı eşit ve onurlu bir vatandaş olarak görüp onun inancını yaşam tarzını olduğu gibi muhafaza etmek ve başkalarının müdahale etmesini önlemektir.

Devletin asli görevi budur.

Hayalimizdeki Türkiye, hepimizin Türkiye’sidir.

Bunun içindir ki; biz etnik, dini, mezhebi ve kültürel tüm çeşitliliğimizi sahipleniyoruz.

Emin olun, er ya da geç, herkesin kendisini eşit ve onurlu vatandaş hissettiği Türkiye hedefimize mutlaka ulaşacağız.

Çok iyi biliyorum ki;

Ülkemiz hiç kimsenin dışlanmadığı, hiçbir fikrin ötelenmediği bir ülke olmayı hak ediyor.

Türkiye’nin güçlenmesinin yolu, herkesin özgürce konuşabilmesinden geçiyor.

Ve inanın bu çok kolay biliyor musunuz?

Bizim parti programımızın 1. Sayfası 1. Bölümü özgürlüklerle başlıyor.

Ondan sonra hukukla adaletle devam ediyor.

Niçin özgürlük?

Çünkü meselelerimizi rahatça konuşacağız, derdi olan derdini ifade edecek ki derdine derman bulunsun.

Başka türlü mümkün değil.

Özgürlük olmadan olmaz. İfade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü olmadan olmaz.

Biz şu anda iktidarda olan bu otoriter anlayışın hukuk dışına çıkan her türlü uygulamasına itiraz ediyoruz.

Çünkü özgür ve zengin bir Türkiye’ye giden tek yol, meşru demokratik siyasetten geçiyor. Bunu biliyoruz.

Tam da bu nedenle tam demokrasi yolunda durmadan, canla başla çalışıyoruz.

Tıpkı sizin de sivil toplum alanında “demokrasiyi güçlendirme” amacıyla yürüttüğünüz çalışmalar gibi.

****

Değerli arkadaşlar,

Biz, 9 Mart 2020’de DEVA Partisi’ni kurarken farklı bir yöntemle çalışmaya başladık. Herkese kapıyı açık tuttuğumuz bir örgütlenmeyle başladık.

Öyle arkadaşın akrabası, akrabanın arkadaşı, arkadaşın arkadaşıyla değil herkesin erişmekte serbest olduğu internet sitesinde rahatça kendini ifade edebileceği bir sistemle teşkilatımızı oluşturduk.

Teşkilatımızın yüzde 85’i siyasete ilk defa bizimle başlayan arkadaşlardan oluştu.

Hemen eş zamanlı olarak 81 i teşkilatı 751 ilçe teşkilatı kurduk ve yoğun bir şekilde Türkiye’nin yarınları için çalışmaya başladık.

Bakın şu anda elimde tuttuğum bu kitap DEVA Partisi’nin Türkiye’nin yarınlarıyla ilgili yaptığı hazırlıklarıdır.

Tam 22 alanda 22 tane eylem planı açıkladık. Binlerce sayfa...

Her şey var burada.

Hükümet kurulduktan sonra bütün bakanların önüne tam 5 yıllık ev ödevini koyacak bir hazırlık ortaya koyduk.

Bunun içerisindeki en kalın fasiküller neler biliyor musunuz?

En kalın eğitim. Tam 500 tane madde var. Hemen ondan sonra Temel Haklar Eylem Planı var. 354 madde.

Bugüne kadar gelmiş geçmiş en detaylı yargı reformu var burada. 198 madde.

Biliyorsunuz ben Avrupa Birliği Bakanlığı yaptım. Avrupa Birliği başmüzakereciliği yaptım.

Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde dahi bu kadar kapsamlı detaylı bir yargı reformu hazırlığı olmadı.

Bunların hepsini hazırladık.

Ve arkasından bu bir siyasi partinin hazırlığı olarak tamamlandı bitti.

Daha sonra ne yaptık? ‘Birleşe birleşe güçleneceğiz’ dedik. Ve 6 siyasi parti olarak bir araya geldik.

CHP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, Demokrat Parti ve Saadet Partisi ile beraber aynı çalışmaları 6 partini ortak çalışması haline getirdik.

Ve tam 2300 maddelik bir ortak politika metni ortaya koyduk.

Cumhuriyet tarihinde bir ilk. Böyle bir şeyin örneği yok.

Seçimlerden tam 4 ay önce 30 Ocak’ta 6 parti 2300 maddelik eylem planında yüzde 100 mutabakat sağladık. Yüzde 99,9 değil bakın yüzde 100.

Bu ne demek? Burada bu çalışmanın altında imzası olan 6 partiye baktığınızda ‘Tüm Türkiye’ demek.

Bu 6 parti Türkiye’deki bütün toplum kesimlerini temsil ediyor. Türkiye’deki bütün yaşam tarzlarını temsil ediyor.

Bu temsil gücü çok yüksek bir birliktelik.

Birbirinden farklı partiler bunlar.

Bir araya geldik beraber çalışıyoruz diye birleşip tek bir siyasi parti olmadık.

Herkes ayrı ayrı. Ama ne yaptık? Türkiye’nin yarınlarında buluştuk.

Ayrı ayrı geçmişlerden gelmemize rağmen belki ayrı ayrı toplum kesimlerine hitap etmemize rağmen yarınların Türkiye’sinde buluştuk.

İşte bu çalışma Türkiye için gerçekten çok kıymetli bir çalışmadır. Yarın inşallah seçimlerden sonra hükümet kurulup 20 tane bakanımız göreve başladığında bu 20 bakanın görevi burada hazır.

Bugüne kadar yapılmış en detaylı çalışma. Bu iddia ile de açık açık söylüyorum.

Başka ne yaptık? Sapasağlam bir anayasa çalışması yaptık. 84 maddelik bir anayasa değişiklik paketi hazırladık.

Ne için? Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek için.

Tam 84 madde.

Biliyorsunuz şu anda iktidar yeni bir anayasadan bahsediyor. Tam 5 yıldır yeni anayasa gerekiyor Türkiye'ye diyorlar. Ama ellerinde tek bir maddelik çalışma yok.

Ha bir madde hazırlamaya çalışırlar biliyorsunuz malum, bir maddelik anayasa değişikliği onu da şimdi rafa kaldırdılar.

Yine 6 partinin 84 maddede mutabık kalması az bir değil.

Böylece biz ittifak olarak neler yapacağımızı da vatandaşlarımıza seçimden önce taahhüt etmiş olduk.

Geçiş sürecinin yol haritasını belirledik. Bu ne demek? Ortak Cumhurbaşkanı adayımızla beraber 6 parti bu ülkeyi beraberce nasıl yönetecek, bunun yol haritasını madde madde madde madde yazdık imzaladık ve yine vatandaşlarımıza taahhüt olarak sunduk.

Bakın her şey yazılı ve hiçbir şey bir kişinin iki dudağı arasında değil. Diyalogla, istişareyle, müzakereyle ve mutabakatla yürüyen bir süreçten bahsediyoruz.

Ortak akıldan bahsediyoruz.

Böylece bir ortak yönetim modeli de ortaya koyduk. Ve nihayet ortak Cumhurbaşkanı adayımız da belirleyerek ülke tarihimizde görülmemiş bir demokrasi hikayesini yazmaya devam ettik.

İnşallah göreceksiniz demokrasi için bir araya gelenler, hak ve özgürlükler için bir araya gelenler, adalet için bir araya gelenler nasıl başarılı olabiliyormuş Asya'ya, Afrika'ya, Avrupa'ya, Amerika'ya inanın bir ilham kaynağı olacak bir süreç başlattık.

Şu anda dünyada maalesef otoriter eğilimlerin çoğaldığı pek çok ülke var.

Demokrasi isteyenlerin zayıfladığı, demokrasi isteyenlerin sesinin kısıldığı bir dünyaya karşı karşıyayız.

İşte tam da bu noktada Türkiye gibi bir ülkede demokrasi kazandığında bu dünyadaki bütün demokrasi arayanların bir umudu bir ilham kaynağı haline gelecektir.

Bu yüzden sorumluluğumuzun çok büyük olduğunun farkındayız. Ve bu sorumluluğunu da bilinciyle hareket ediyoruz.

Ve inşallah 14 Mayıs’ta bu çalışmalarımızı başarıyla tamamlamış olacağız.

Bu seçim aslında ne olacak biliyor musunuz değerli dostlarım, değerli konuklar.

Bu seçim aslında neredeyse bir referandum olacak.

Çünkü bu seçimde aslında 2 tane seçim var karşımızda. Diğer tercihler çok önemli değil 2 tane temel tercih var.

Nedir?

Güçlendirilmiş parlamenter sistem mi, yoksa şu andaki devam eden süreç mi?

Yani:

Yani Ortak akıl mı, tek akıl mı?

Yani, Huzur mu, kriz mi?

Zenginlik mi, fakirlik mi?

Özgürlük mü, baskı mı?

Demokrasi mi, otokrasi mi?

Umut mu, korku mu?

Sevgi mi, öfke mi?

Bahar mı, kara kış mı?

İnanın önümüzde 2 tane tercih var. Böyle bir seçime doğru gidiyoruz.

Evet arkadaşlar,

Biz cevabımızı biliyoruz. Ülkemizin neyi hak ettiğini de gayet iyi biliyoruz.

Hakka hukuka dayalı bir yönetimle Türkiye’yi özgürleştireceğiz.

Özgürlükçü katılımcı ve çoğulcu demokrasiyi hedefleyeceğiz.

Hukukun üstünlüğünü, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını hedefleyeceğiz.

Ülkeyi yönetirken; kural temelli yönetim, katılımcılık, kök nedenlere odaklanma, veri ve analize dayalı çözüm, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleriyle hareket edeceğiz.

Güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme modeliyle zenginleşeceğiz.

Bir avuç insanın servetine servet kattığı, topyekûn ülkenin zenginleştiği bir refahı hedefleyeceğiz.

Ülkenin geri kalanının evladına beslenme çantası hazırlarken ıstırap çektiği bir ülkede refahtan, zenginleşmeden, ekonomik büyümeden bahsedilemez.

Ekonomik büyüme ancak topyekûn zenginleşme varsa anlamlıdır. Yoksa ekonomik büyüme 3-5 kişiyi daha zengin yapmaktan ibarettir.

Evet, arkadaşlar son 28 gün. Tam 4 hafta kaldı.

Bilgili, ehil, çalışkan kadrolarımızla, vatandaşlarımızın hak ettiği Türkiye’yi hep birlikte inşa edeceğiz.

Ve bu yolda her zaman, şu anda misafir olduğumuz dernek gibi sivil toplumunda desteği ile sivil toplumla beraber Türkiye’nin hedeflerine ulaşacağız.

Sivil toplumu dinleyeceğiz. Çünkü demokrasi sadece seçimden seçime vatandaşlarımızın oyunu isteyip oyları cebine koyup 5 sene arkasına bakmadan dönüp gitmek değildir.

Demokrasi aynı zamanda sivil toplumla meslek örgütleriyle beraber çalışmaktır.

Demokrasi aynı zamanda özgür basınla, eleştiriye açık bir tutum ortaya koymaktır.

Demokrasiyi seçimden seçime çalışan bir sandık sistemi olarak görenler büyük bir yanılgı içindeler.

Onun için sivil toplum çok önemli. Örgütlü toplum çok önemli.

Tek tek insanların sesi az çıkabiliyor, sesini duyuramayabiliyorlar. Ama topu ve organize ses, ses getiriyor.

İşte o zaman güç ortaya koyuluyor.

Sadece dernekler vakıflar değil, meslek örgütleri, meslek odaları, üniversiteler, inisiyatifler…Kısacası arkadaşlar, lafta değil özde ortak aklı sağlamak zorundayız.

Bu güzel İstanbul akşamında, uzun bir konuşmayla sizleri yormak istemiyorum.

Nazik daveti için Demokrasiyi Güçlendirme Derneği Başkanı Sayın İlyas Buzgan’a ve değerli arkadaşlarına teşekkür ediyorum.

Demokrasiyi Güçlendirme Derneği’nin de 2021 yılından bu yana başlattığı bu demokrasi arayışını inşallah en kısa zamanda hep beraber neticeye ulaştıracağımızı tekrar ifade ediyorum.

Şimdiden Ramazan Bayramınızı ve 14 Mayıs’ta gelecek demokrasi bayramınızı kutluyorum. Hepinizi muhabbetle selamlıyorum. Sağ olun var olun.

15 Nisan 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın İstanbul İftar Konuşması

İstanbul İftar Konuşması


Güzel İstanbul’umuzun değerli Büyükşehir Belediye Başkanı,

Değerli il başkanımız, ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız,

Değerli genel merkez kurul üyelerimiz,

Sivil toplumun kuruluşlarımızın, meslek örgütlerimizin ve siyasi partilerin çok değerli temsilcileri,

Saygıdeğer konuklar,

Hanımefendiler, beyfendiler,

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyor; İstanbul İl Teşkilatımızın düzenlemiş olduğu iftar programına tekrar hoş geldiniz diyorum.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Ramazan Bayramımıza 5 gün kaldı.

Demokrasi Bayramımıza ise sadece 29 gün kaldı.

Evet arkadaşlar, önümüzde iki bayramımız var.

İnşallah 29 gün sonra İstanbul damgayı demokrasiye basacak.

29 gün sonra İstanbul damgayı atılıma basacak.

Evet, 29 gün sonra İstanbul ülkemizin bu en büyük şehri yine Türkiye’nin kaderini değiştirecek.

*****

Değerli arkadaşlar,

Ben bugün buradayım.

Adaleti alaşağı eden, demokrasiyi ezen, hakkı yerle bir eden ve artık eskiyen bir hikâyeyi kabul etmediğim için buradayım.

Çünkü biz, yola çıkarken ulaşmayı hedeflediğimiz özgürlüklerden asla vazgeçmeyeceğiz.

İleri demokrasiden, çoğulculuktan, katılımcılıktan vazgeçmeyeceğiz.

Hukuk devletinden vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz.

*****

Bu yola çıkarken demokrasi diyenlerin demokrasiyi kullanıp nasıl aşağı indirdiklerini, hukuk devletini nasıl ayaklar altına aldıklarını maalesef yüreğimiz kanayarak izledik izliyoruz.

İşte bunun için DEVA Partisini kurduk. İşte bunun için yola çıktık.

Tam 3 yıl oldu.

3 yıl içerisinde çok kısa bir zamanda DEVA Partisi 81 ilin tamamında il teşkilatını kurdu. 753 ilçede ilçe başkanlarımız görevinin başında.

Pırıl pırıl tertemiz tüm Türkiye’ye örnek olacak bir teşkilat yapısını kurduk hamdolsun.

İşte burada İstanbul teşkilatımız her bir ilçemiz bir il teşkilatı gibi heyecanlı gayretli ve sonuç alan çalışmalar ortaya koydu.

39 ilçenin 39'unda da ilçe başkanlarımız görevinin başında şu anda. Bir yandan teşkilatlandık bir yandan da ülkemizin yarınları ile ilgili çok detaylı hazırlıklar yaptık.

Tam 22 alanda eylem planı hazırladık. Her konuda seçimlerden sonra kurulacak hükümetin ne yapacağını bütün detaylarıyla ortaya koyduk.

Bütçesini hesap ettik tarih verdik.

Adaletten tutun sağlığa, ekonomiden tutun dış politikaya güvenliğe kadar her alanda ama her alanda ev ödevimizi hazırladık.

Arkasından 6 siyasi parti olarak çok kıymetli ve siyasi tarihimize çok özel bir yeri olan bir işbirliği süreci başlattık.

Diyaloğa dayanan, müzakere ve uzlaşıyı esas alan bir işbirliği süresi başlattık.

Geçen yıl ilk defa 12 Şubat'ta masaya oturduk. Halkımız 6'lı masa dedi. Biz vermedik o ismi vatandaşlarımızın koyduğu bir isim oldu.

Kolları sıvadık dedik ki bizi birleştiren nokta o gün için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem.

Mutabakat metnimizi hazırladık. Hemen arkasından 84 maddelik anayasa metnimizi tamamladık.

Bakın şu andaki hükümet yeni anayasa deyip durmuyor mu? Sayın Erdoğan yeni anayasayı çıkaracağız deyip durmuyor mu?

Ortada hiçbir şey yok. Sıfır.

Biz 6 parti tam mutabakatla demokrasiye nasıl geçileceği, güçlendirilmiş parlamenter sisteme nasıl geçileceğiyle ilgili anayasa metnimizi hazırladık. Tam bir mutabakatla.

Arkasından Cumhuriyet tarihinde yapılmamış bir başarı elde ettik.

Yine 6 parti tam bir mutabakatla 2300 maddelik bir ortak politikalar metni imzaladık.

Bakın her alanda ama her alanda kurulacak hükümetin ne yapacağı konusunda da 6 parti mutabık kaldı.

Hükümet kurulduğu anda sağlık bakanının ev ödevi hazır, milli eğitim bakanının ev ödevi hazır. Milli Savunma bakanının ev ödevi hazır, ekonomi ile ilgili bakanların Adalet bakanlarının ev ödevi hazır.

5 yıl boyunca bütün bakanları meşgul edecek bir hazırlık yaptık ortaya koyduk.

Ne zaman?

Ta 30 Ocak’ta. 30 Ocak.

Aradan geçmiş 2,5 ay. Bizden tam 2,5 ay sonra 20 yıldır iktidarda olanlar çıktılar bir seçim beyannamesi açıkladılar değil mi?

Bir baktık baştan aşağı kopya. Baştan aşağı kopya.

Sayın Erdoğan ne diyor?

‘Artık mülakatı kaldıracağız’ diyor.

Ya bir dakika mülakatta en büyük haksızlığı yapan siz değil misiniz? Kayırmacılığı yapan siz değil misiniz? Mülakatı işine gelmeyenleri devlete sokmamak için çalışan siz değil misiniz?

‘Mülakatı kaldıracağız’ diyor ve bizden tam 2,5 ay sonra açıklıyor.

Parti programımızı 3 sene önce açıklamışız parti programımızı 3 sene önce. O daha bugün açıklıyor. Neymiş gençlere internetmiş. Biz onları 3 yıl önce söyledik 2,5 ay önce yazdık.

Açın bakın yeni bir şey yok.

Açıkladıkları sosyal destek sistemi.

Bizimkinin birebir kopyası yahu. Birebir kopyası.

Nereden nereye.

Artık üretemeyen, çözüm üretemeyen ancak 6 partinin Millet İttifakı’nın hazırladığı ortak politika metninin bir kopyasını 2,5 ay sonra ortaya koyabilen bir iktidardan bahsediyoruz.

Artık vakit doldu arkadaşlar vakit doldu. Artık Türkiye'de iktidarın değişme zamanı geldi.

Bunların hepsini başardık.

6 parti olarak Millet İttifakı olarak hazırız her şeye hazırız.

Ve belki de daha önemlisi seçim güvenliği sistemimizle de hazırız.

Tek bir oyun bile zayi olmaması gerekiyor tek bir oy.

Bütün bunları yaptık en sonunda da yine 6 parti olarak Millet İttifakı olarak ortak Cumhurbaşkanı adayımızı belirledik.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu 6 partinin ortak adayıdır dedik ilan ettik ve geçiş sürecinin yol haritası ile beraber yani ortak yönetim modeli ile de beraber kamuoyuna taahhütlerimizi sunduk.

Değerli arkadaşlar, biz tarihimizde görülmemiş bir birliktelik inşa ettik.

Bir elin sesi yok dedik, binlerce el birleştik.

Ya hep beraber ya hiçbirimiz dedik.

Tüm Türkiye olarak kenetlendik arkadaşlar tüm Türkiye.

Şöyle bir bakın 6 partiye bakın bütün Türkiye burada temsil ediliyor. Bütün sosyal kesimler temsil ediliyor, bütün hayat tarzları temsil ediliyor.

6 partiyi yan yana koyduğunuzda Türkiye’nin tümünü görüyorsunuz.

İşte bunun için biz güçlüyüz.

Diğerleri ne yapıyor?

Ayrıştırıyor, ötekileştiriyor, benden misin değil misin diyor. Beriki misin öteki misin diyor.

Biz ise tam da dediğiniz gibi birleşe birleşe büyüyoruz.

Çünkü arkadaşlar, önümüzde çok kritik bir soru var çok kritik.

Türkiye mi? Yoksa tek tek partilerimiz mi?

Partilerimiz mi yoksa 86 milyon mu?

İşte biz bu son süreçte 6 parti olarak Türkiye’yi önceledik. ‘Bir araya geleceğiz’ dedik.

Evet, fedakârlık istiyor evet kolay değil. Bir araya gelip uzlaşmak için herkes kendi bulunduğu pozisyondan bir miktar geri adım atıyor.

Uzlaşmanın tabiatında bu var.

Bir ödünleşme süreci var.

Ama bunu niye yaptık? Ülkemiz için yaptık. Bunu niye yaptık? Ortak politikanın ve ortaklaşılan paydanın ülkemizi çok daha güçlü yarınlara götüreceğine inandığımız için yaptık.

Biz ‘Ne olacaksa olsun, kazanan Türkiye olsun’ dedik.

Bu seçim tüm demokratlara, özgürlük aşıklarına, ülke sevdalılarına söz verdik: ‘Birleşe birleşe kazanacağız’ dedik.

Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta çok ama çok zor bir karar verdik.

DEVA Partisi 87 seçim bölgesinde 600 adayıyla seçime girmeye hazırlandı. Listeleri tamamladık. Görüşmeleri bitirdik.

Partimizin kurulduğundan bu yana en büyük kampanya programını başlattık.

Listelerin teslimine 2 gün kala önemli bir karar verdik.

Dedik ki birleşe birleşe güçleneceğiz ya, tek bir listeden seçime girildiğinde toplam milletvekili sayısının oldukça fazla olacağıyla ilgili kanaatimizi perçinledik.

Ve bununla beraber 5 parti hatta 6. Partiyi de sayarsak bölgeler bazında 6 parti çok geniş bir işbirliği içerisinde girmiş oldu.

Tek bir listeyle seçime giriyoruz ki tek bir oy dahi zayi olmasın. Bu iş hesap kitap işi, matematik işi.

Ama aynı zamanda siyasetin matematiği her zaman 2 kere 2, 4 gibi işlemiyor. Bunun da farkındayız.

Onun için her zamankinden çok çalışmak zorundayız.

Onun için adaylarımızın her ilde herkesten çok çalışması lazım.

Şu anda burada İstanbul’da bizim 5 tane adayımız var. Hepsi de şu an önümüzdeki masada oturuyorlar.

Her bir adayımız bütün adaylar içerisinde en çalışkan olmak zorunda.

Herkes 16 saat çalışıyorsa bizim adaylarımız 20 saat çalışmak zorunda.

Şunu ortaya koymalıyız; ‘DEVA çalışkandır’ ‘DEVA, çalışan Türkiye’nin sesidir’ dedirtmek zorundayız. İstanbul’a da bütün aleme de.

Demokrasi Atılım 14 Mayıs akşamı inşallah geliyor Türkiye’ye geliyor.

Bizim arkadaşlar İstanbul’da 5 adayımız var ama 39 ilçede de sapasağlam teşkilatımız var.

Ve ben bu 39 ilçe teşkilatımızla da il teşkilatımızla da gurur duyuyorum.

Tüm Türkiye’ye örnek. Bu 39 teşkilatımız sadece 5 adayımızın değil ortak listedeki bütün adayların arkasında olacak.

39 ilçe teşkilatımız, il teşkilatımız ortak listedeki her bir adayımızın sağında solunda, yanında, arkasında olacağız.

Niye çünkü birlikte kazanacağız. Beraber kazanacağız. Ondan birlik içerisinde beraberlik içerisinde olacağız.


*****

Değerli Arkadaşlar,

14 Mayıs’ta öyle bir seçim yapacağız ki, Türkiye kazanacak.

Sağcı-solcu demeden;

Muhafazakâr-seküler demeden;

Türk-Kürt-Arap-Laz-Çerkes demeden;

Sünni- Alevi demeden;

Hep beraber daha fazla demokrasi diyeceğiz ve ortak Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu ülkemizin 13. Cumhurbaşkanı yapacağız.

Evet birlikte kazanacağız ama ondan sonra da birlikte yöneteceğiz.

İstişareyle, ortak akılla yönetilecek ülke.

Tek bir kişinin küçücük dağarcığına sığmaz bu Türkiye.

Olmaz.

Birlikte istişareyle, uzlaşıyla yöneteceğiz bu ülkeyi.

Ve yine hep beraber Millet İttifakı olarak mecliste çoğunluğu sağlayacağız.

Hep beraber sağlayacağız.

Söz mü? Arkadaşlar.

Millet İttifakı olarak mecliste çoğunluğu sağlayacağız söz mü?

İstanbul’a bu yakışır işte. İstanbul’a bu yakışır.

Hem Cumhurbaşkanlığını kazanacağız hem de meclisi kazanacağız.

2 sandığın da zaferi bizim olacak söz mü?

İşte İstanbul bu. Bu seçim CHP’li MHP’li fark etmez AK Parti’li HDP’li fark etmez İyi Partili, Gelecek Partili, Demokrat Partili fark etmez DEVA Partili dostlarım.

Bu seçim;

7’den 70’e, kuzeyden güneye, doğudan batıya tüm Türkiye kazanacak! tüm Türkiye kazanacak

Hep beraber, birleşe birleşe kazanacağız.

Bir olacağız, güçlü olacağız ve kazanan tüm Türkiye olacak.

Tekrar soruyorum

SÖZ MÜ?

*****

Değerli arkadaşlar,

Önümüzde 29 gün kaldı, bu 29 gün daha çok bir araya geleceğiz.

Hep beraber İstanbul’u sokak sokak adımlayacağız. Girilmedik mahalle, dinlemedik insan bırakmayacağız.

Endişeye mahal yok;

Buradayız ve ülkemizi içinde bulunduğu derin krizden hep beraber çıkaracağız.

85 milyonu, tüm milletimizi davet ediyorum…

6 partinin genel başkanları olarak ve çok kıymetli belediye başkanlarımız Ekrem İmamoğlu ve Sayın Mansur Yavaş ile beraber hep beraber çalışacağız.

Çok çalışacağız.

Ben şuna inanıyorum, Allah doğrunun yardımcısıdır. Allah çalışanın yardımcısıdır. Biz buna inanıyoruz. Bu inançla çalışacağız.

Ve herkese 14 Mayıs’ta yazmaya başlayacağımız ve tüm dünyaya örnek olacak demokrasi hikayemize davet ediyorum.

Tekrar bu iftar programını düzenleyen değerli İl Başkanımız Erhan Erol başta olmak üzere tüm il teşkilatımıza emekleri için teşekkür ediyorum.

Ve yine İstanbul Büyükşehir Belediyemize değerli başkanımızın şahsında bu mekânı ki İstanbul’da her mekânı bize vermiyorlar biliyorsunuz bazı mekanlar kapalı DEVA Partisine.

Bu mekânı bizim için bu akşam için rezerve ettikleri için de tekrar teşekkür ediyorum.

Hepinize sevgilerimi saygılarımı sunuyorum.

Şimdiden çifte bayramınızı kutluyorum.

Hayırlı uğurlu olsun diyorum.

20 Mart 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın saydık.biz Platformu Tanıtım Toplantısı Konuşması

Ali Babacan’ın saydık.biz Platformu Tanıtım Toplantısı Konuşması

Kıymetli basın mensupları,

Değerli konuklar,

Değerli çalışma arkadaşlarım,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli vatandaşlarımız,

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Seçim güvenliğini sağlamak üzere, hep beraber parçası olacağımız kullanacağımız “saydik.biz platformu”nun tanıtım programına hoş geldiniz diyorum.

*****

Sözlerime, tarihimizden ilham verici bir anekdot ile başlamak istiyorum.

Bundan tam 76 sene evvel, 1947 yılında, ülkemizde ilk çok partili muhtarlık seçimi yapılmıştı.

İlk defa insanların önüne farklı farklı seçenekler sunularak bir seçime gidilmişti.

Tüm ülke için yeni bir heyecan, yeni bir umut veren seçimdi ama bir o kadar da çekişme ve gerginlik vardı.

Mersin’de, Toroslar’daki Aslanköy’de de 8 gün süren seçim, aylar süren bir mücadele yaşandı.

Aslanköylülerin seçtiği aday açık ara kazandı. Fakat eski muhtar devir teslim yapmak yerine Valiye gidip seçimlerde hile olduğunu söyledi.

Ne kadar benziyor değil mi geçen İstanbul seçimlerine falan.

Kış şartlarında, 76 sene öncesinin imkansızlıkları içinde saatler süren yolculuğun ardından, seçimlerin iptali için Jandarma köye gitti.

Sandık, köyün öğretmenindeydi. Ona emanet edilmişti. Yüzbaşı sandığı istedi, öğretmen sandığı vermedi.

Oyları tek tek tasnif eden, ayıran köylüler de “Hâkim dışında kimseye sandığımızı vermeyiz” dediler.

Öğretmenin yanına Aslanköylü kadınlar geldi. Kadınlar sandığın etrafını sardılar.

İtiş kakışa, ısrara rağmen, askerlerin baskısına rağmen Aslanköylüler sandığı vermedi.

Havaya ateş açıldı, kadınlar yerlerde tekmelendi… Hayır, vermediler.

20 kadın, 27 erkek… Tam 47 kişi tutuklandı. Tutuklanan kadınlardan 5’inin kucağında bebeği de vardı…

Mersin Hapishanesinde tam 8 ay boyunca davanın başlamasını beklediler.

Aylar sonra dava başladı.

Duruşma salonu yürek yakan görüntülere şahit oldu.

16 çocuk annesi, milli mücadele kahramanı Ayşe Çelik dua ediyordu. Kucağında bebek olan anneler çocuklar ağlamasın diye tedirgince bekliyorlardı.

Ve arkadaşlar, bir köydeki muhtarlık seçiminde, verdikleri oylara sahip çıkmaya çalışan Aslanköylülere istenen ceza neydi biliyor musunuz? İDAM.

Evet, yanlış duymadınız, idam cezası.,

Çünkü kolluk kuvvetlerine karşı çıkıp isyan ettikleri iddiasıyla idamları isteniyordu.

Önce sandığı jandarmaya vermeyen öğretmen Mustafa’ya söz verildi.

Mustafa dedi ki: “Başımıza gelenlerin tek sebebi eski muhtarın, muhtarlık ihtirasıdır” dedi.

Sonra kadınlar konuştu. Olay günü evinde olan kadınlar bile yargılanıyordu. Olaya karışmış olmayanlar dahi yargılanıyordu.

Kadınlar, “Oy demek ırz demektir; idama kadar yolu var” diyerek duruşma salonunda da sandığa sahip çıkmaya devam ettiler.

Aslanköylülerden sonra köye gönderilen askerlerden birine soruldu, asker çıktı dürüstçe “İsyan yoktu” dedi.

Ve o gün 47 köylü tahliye edildi. Bir sene sonra karar açıkladığında 26 kişiye 6’şar ay hapis cezası verildi.

İşte arkadaşlar;

Bundan 76 sene evvel bu topraklarda yaşandı. Torosların zirvesinde, köylüler oylarına sahip çıkmak için, gözlerini kırpmadan, hiç tereddüt etmeden büyük bir mücadele verdiler.

Demokrasiye inandıkları için bu mücadeleyi verdiler.

*****

Değerli arkadaşlar,

İşte biz de Cumhuriyet tarihine damgasını vuracak bir seçime doğru gidiyoruz. Ve bu 14 Mayıs seçimleri için her türlü seçim güvenliği her türlü tedbiri almak zorundayız.

Çok çok dikkatli olmak zorundayız.

Çünkü önümüzde; tam demokrasiye giden yolun ayrımı var.

Tek kişinin dağarcığıyla, keyfi kararlarıyla yönettiği ülkeyi; ortak akılla, katılımcılıkla, istişareyle yönetmenin de eşiğine gelmiş bulunmaktayız.

Ülkemizi özgürlük ve zenginlik limanına sağ salim yanaştırmanın şafağındayız.

Biz bu seçimi açık ara kazanmayı hedefliyoruz. Açık ara. Ama burada kazanmak için ön hazırlığımızın da sağlam olması gerektiğini çok çok iyi biliyoruz.

Tam da bu nedenle, 6’lı masa çalışmalarında “Seçim Güvenliği” ile ilgili bir komisyonumuz kuruldu, biliyorsunuz.

Bizden İdris Şahin Bey’in partimizi temsil ettiği komisyon.

Ve komisyonumuz; seçim öncesi, seçim sırası ve seçim sonrası olmak üzere 3 ayrı zamanın planlamasını yaptı ve bu planlamaları da kamuoyu ile paylaştı.

Biz Millet İttifakı’nın seçim güvenliği konusundaki işbirliği çalışmalarımıza aynen devam edeceğiz.

Oradaki çalışmaların içinde bizzat bulunacağız.

Ayrıca ülkemizde seçim güvenliği amacıyla çalışan biliyorsunuz çok kıymetli sivil toplum kuruluşları, sivil inisiyatifler de var. Biz onlarla da iletişim içinde olacağız.

Bütün bunlara ek olarak, DEVA Partisi olarak biz, seçim güvenliği ile ilgili kendi sistemimizi de artık oluşturmuş bulunmaktayız.

Yani kendi oluşturduğumuz sistem 6’lı masada yaptığımız iş birliğine, sivil inisiyatifle yaptığımız içinde bulunduğumuz diyaloga ek olarak oluşturduğumuz kendi sistemimiz.

İşte birazdan detaylarını genel başkan yardımcılarımız İdris Şahin Bey ile Mustafa Ergen Bey’den dinleyeceğimiz “saydık.biz Platformu” partimizin seçim güvenliği amacıyla tüm vatandaşlarımızın içine katılabilecekleri bir seçim güvenlik sistemi.

Bu platform, sorumluluk sahibi aktif bir vatandaşlığın gereği olarak, her bir yurttaşımızın kendisinin, evladının, çocuğunun yarınlarına sahip çıkmasını sağlayacak bir platform.

Saydık.biz ile; çok daha geniş bir çerçevede kitle-kaynak metodunu da aslında aktive etmiş olacağız.

Sistem çok basit. Her biriniz, bizi izleyen herkes, bilgisayar başına geçip veya akıllı telefonlarından “saydik.biz” adlı internet sitesine girebilir.

Akıllı telefonlardan bunu yapabilirsiniz.

Sitede de çok basit bir üyelik formu var. Bu üyelik formu aslında sandığa sahip çıkma, sandık sahiplenmekle ilgili bir üyelik formu. Parti üyeliğiyle alakası yok bunun.

Yani buradaki üyelik formu DEVA Partisine üyelikle ilgili değil.

Bu formu doldurduktan sonra, ekrandaki Türkiye haritasından hangi ilde oy kullanıyorsanız o ili ve o ilin ilçelerini görüyorsunuz.

O ilçelerden de sandıkların detaylarına kadar inebiliyorsunuz ve oy kullanım işleminin yapıldığı yapılacağı bir binadaki sandıkları “sahipleniyorsunuz”.

Bu bina oy kullandığınız bina da olabilir, oy kullandığınız binada sabah erken oyunuzu kullanıp başka bir binadaki sandıkları da sahiplenebilirsiniz.

Evet, buna “sahiplenmek” diyoruz sandık sahiplenmek. Tıpkı Aslanköylü kadınlar gibi sandığımıza sahip çıkmak istiyoruz. Onun için bunun adına sandık sahiplenmek diyoruz.

Ve o Türkiye haritasına baktığımızda biraz sonra Mustafa Bey detaylarını anlatacak, o Türkiye haritasında, il haritasında hangi binalarda hangi sandıklar sahiplenilmiş hangi sandıkların henüz sahibi yok onu da görmek mümkün.

Ve böylece sahiplenilmemiş sandıklar üzerinden bir sahiplenme işlemini yapabiliyoruz. Ve bu işlem bütün yurttaşlarımıza açık. Partimiz olsun ya da olmasın herkesin girip içine kaydedip kendisini seçim günü de katılabileceği bir sistem.

Bunu yaptıktan sonra da yani sisteme kaydolduktan sonra da o önemli günü seçim gününü bekliyoruz.

Biliyorsunuz seçim günleri aslında demokrasinin bayram günleridir. Siyasi partilerin bayram günleridir.

İşte 14 Mayıs günü de sahiplendiğiniz sandığa gidip, gün boyu o sandık ve sandığın olduğu binadaki diğer sandıkları izliyorsunuz, takip ediyorsunuz. Bununla ilgili zaten eğitim programları olacak. O üyelik formunu doldurup da kaydolanlar için eğitim programları olacak. Sandığa nasıl sahip çıkılacak, ne yapılacak, hangi tür riskler olabilir, bundan önceki seçimlerde neler yapıldı, ne tür yanlışlıklar oldu... Bunların hepsi zaten o üye olan saydık.biz web sitesinde sandık sahibi olarak üye olan arkadaşlarımıza bu eğitimler verilecek.

Öyle çok zor şeyler değil çok basit bir iki dakikalık böyle animasyonlarla bile öğrenilebilecek basit şeyler. Gözünüzde büyütmeyin, eğitim falan deyince böyle gözünüzde büyütmeyin. Basit şeyler.

Ve değerli arkadaşlar, o gün sandıkları sahiplenen arkadaşlarımız günün sonunda sandıklar sayılıyor ya, sandıklar sayıldıktan sonra bir ıslak imzalı tutanak tutuluyor.

Bu tutanağın adı sandık sonuç tutanağı. Ve bu tutanakta 7 imzayla sandık başkanı oluyor sandık başkan yardımcısı oluyor bir de son seçimlere giren ve en yüksek oyu alan 5 partinin de sandık görevlileri yer alıyor.

Biz ilk defa seçime girdiğimiz için bizim sandık görevlimiz olmayacak. İnşallah bundan sonraki seçimlerde bizim arkadaşlarımızın da imzaları olacak burada.

Ama sandık müşahidi diye bir sistem var, resmen sandık müşahidi olarak bu 7 kişinin dışındaki insanlar da gidip sandıkları izleyebiliyor.

Müşahide zaten şahitlikten geliyor, izlemekten geliyor biliyorsunuz. Eski kelime ama dolaylısıyla o gün yapılacaklar son derece önemli.

Ne oluyor? Bu ıslak imzalı tutanağın bir fotoğrafı çekiliyor. Bu fotoğraf sisteme yükleniyor.

Yani sandıkları sahiplenen arkadaşlarımızın yapacağı ıslak imzalı tutanağın fotoğrafını çekip sisteme yüklemek.

Bunlar da son derece basit. Biraz sonra Mustafa Bey sizlerle bunları paylaşacak.

Bu kadar basit.

Şunu da vurgulamak istiyorum ki, bu sistem daha önce de söylediğim gibi bütün vatandaşlarımıza açık bir sistem.

Formu doldurmak, bir sandığı “sahiplenmek” gerçekten vatandaşlık görevinin de en önemli unsurlarından bir tanesi olacak.

“Saydık. biz”e katılmak sadece ve sadece demokrasiye sahip çıkmak anlamına geliyor.

Seçim gecesi de hep beraber inşallah yine bu sistemin, saydik.biz sisteminin sayfalarından hep beraber sonuçları ayrıca izleme imkanına sahip olacağız.

Eminim; tarihi zaferimiz öyle büyük olacak ki ülkemizdeki demokrasi hasretini dindireceğiz.

*****

Yüzdük yüzdük kuyruğa geldik.

Son 55 gün.

Tüm bu çalışmaların, tüm bu emeklerin, tüm bu birlikteliklerin en önemli aşaması değerli arkadaşlar işte o seçimin olduğu gün sandıklara sahip çıkmamıza bağlı.

Bunu ben sadece bir siyasi parti lideri olarak söylemiyorum. Maksadımız sadece DEVA Partisine atılan oyları korumak değil.

Bizim maksadımız, ipi kim göğüslerse göğüslesin, kim kazanırsa kazansın hakkı korumak.

Biz hakkı korumanın derdindeyiz.

Maksadımız, seçim günü hakkın tecelli etmesi.

Maksadımız, demokrasi tarihimizin en büyük sınavlarından birini kazasız belasız bitirmek, kimsenin aklında kuşku bırakmamak.

Kim olursa olsun, hakkı çiğnetmeyeceğiz.

Ne olursa olsun, hakkı tutup ayağa kaldıracağız.

Aslanköylülerin yargılandığı o tarihi duruşmada söyledikleri gibi, birilerinin ihtirası başımıza daha fazla iş açmasın diye sandıklara sahip çıkacağız.

Çünkü değerli arkadaşlar;

Türkiye, demokrasi sevdasından bir an bile vazgeçmeyen, tam demokrasiye
kavuşacağı günü “hasretle” bekleyen büyük bir ülkedir.

Çünkü tam demokrasi; bu ülkede oy kullandıkları sandıkları canları pahasına, kucaklarında bebekleriyle korumaya çalışan Aslanköylü kadınların da hasretidir.

Demokrasi, 12 Eylül darbesinden sonraki ilk seçimlerde, askerin gücüyle
seçime girenleri değil, sivil siyaseti destekleyen milyonların hasretidir.

Demokrasi, 28 Şubat'ın korku iklimiyle evlere hapsolan gençlerin hasretidir.

Demokrasi, 90’lı yılların karanlığında can korkusuyla sokağa çıkan insanların hasretidir.

*****

Ve değerli arkadaşlar,

Ülkemizin her köşesinde sandık ve sandık günü çok önemli olacaktır.

Biz ilk defa seçime giren bir siyasi parti olarak bu ilk tecrübeyi yaşayacağız.

Ama parti mensuplarımızdan ve bu sisteme gelip katılıp bizlerle çalışacak arkadaşlarımızdan tabi ki sandık tecrübesi olan çok insan var.

Biraz da bilenler bilmeyenlere öğretecek. Bu eğitim işi biraz da öyle gidecek. Yani tecrübesi olan arkadaşlar ilk defa yapan arkadaşlarla tecrübelerini detaylı bir şekilde paylaşacak.

Bu formlar eğitim programlarının dışında söylüyorum bunu.

Ve biliyorum, seçim arefesinde pek çok sohbetin konusu şu: “O gece nasıl geçecek?”

Pek çok insanın endişesi şu: “Oyumuza ne olacak.”

Bu millete tepeden bakanlar bilmez, bu milleti hor görenler anlamaz, bu milleti aşağılayanlar işitmez. Devlet inanın ve millet olarak biz bunu beraberce gerçekleştireceğiz.

Biz millet olarak cevabı her zaman sandıkta vereceğiz.

Susar, susar, içine atar, seçim gününe kadar bekler. O seçim günü var ya, işte o gün de sabah kalkar eşiyle dostuyla neşe içinde sandığa gider ve demokratik görüşünü tepkisini zarfa koyar ve sandığa atar.

Siyasi görüşünü belli etmeyen, konuşmayan milyonlarca vatandaşımız var. Biz onları çok iyi biliyoruz, anlıyoruz.

Onlar seçim gününü iple çekiyorlar.

Sanmayın ki sorulduğu zaman ‘bilmiyorum dur bakalım daha var’ dediklerinde bir kanaati olmadıklarını.

Kanaatleri var. Ve o kanaatlerini ülkenin yanlış gidişine, yanlış istikametine verecekleri cevabı işte o oy pusulasına işaretleyecekler. Zarfa koyup sandığa atacaklar.

İktidarın bütün gücüyle milletin üstüne geldiği, hayatın her alanına karıştığı, kendi milletini fakirleştirdiği bir dönemde, verilecek en iyi cevabın sandığa atılacak bir oy zarfı olduğunu bu milletimiz gayet iyi bilir.

Fakat oy sandığına dokunanı, verdiği oyu mundar etmeye çalışanı, saydırmamaya çalışanı, iptal ettirmeye çalışanı da affetmez.

2019’da gördük.

Verdiği oya sahip çıkmayanı, hakkını savunmayanı, seçim gecesi kendisini yalnız bırakanı da umutlarını alıp karanlığa gömeni de affetmez, unutmaz.

Dolayısıyla bizim sandıklara sahip çıkmamız aynı zamanda milletimizin bizden çok kuvvetli beklentisidir.

Bu nedenle biz, DEVA Partisi olarak sorumluluğumuzun farkındayız. Sorumluluğumuzun gerektirdiği özenle de bu çalışmayı sürdürüyoruz, devam ediyoruz.

Vatandaşlarımızın her bir oyunuzu sonuna kadar korumak zorundayız. Bunu da yine vatandaşlarımızla birlikte yapmak için bugün burada bu basın toplantısını düzenliyoruz.

Sizi seçim gecesi yalnız bırakmayacağız. Türkiye’nin dört bir yanından kayda aldığımız, fotoğrafını çektiğimiz bu ıslak imzalı tutanaklarla ve yine bu sisteme kaydolan bu sistemde sandık sahibi olan, sandığı sahiplenen vatandaşlarımızla beraber bütün ülkeyi doğru bilgilendirmenin çabasında olacağız.

Endişeye mahal yok. Biz buradayız, bir aradayız. Hakkı ezdirmeyeceğiz ve kazanacağız.

Bu platformun hazırlanmasında emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Bu arada bu platform böyle bizim bir profesyonel destekle yaptığımız bir platform değil. Tamamen gönüllülerimizle beraber yaptığımız bir çalışma.

Yani kalpten gelen bir çalışma. Profesyonel bir ilişkiyle ücretle yaptırılan bir çalışma değil, onu da söyleyeyim.

Yani alın teri var, akıl teri var ama kalp teri de var. Onu da söyleyeyim. Öyle bir çalışma.

Ve bu toplantıya katıldığınız için hepinize tekrar teşekkür ediyorum.

Sözü önce seçim işleri başkanımız İdris Bey’e arkasından da alında eğitim politikaları başkanımız ama mesleği gereği elektronik mühendisi olduğu için bütün projeyi koordine eden genel başkan yardımcımız Mustafa Ergen Bey’e vereceğim.

19 Mart 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın İzmir İktisat Kongresi Konuşması

İzmir İktisat Kongresi Konuşma Metni


100 sene sonra yeniden, ülkemiz bir demokrasi eşiğinde iken; iktisat konuşuyoruz.

100 sene sonra, bağımsızlığımızın bir asırı devirdiği günlerde; yeniden iktisat konuşuyoruz.

Saygıdeğer genel başkanlar,

Siyasi partilerin değerli mensupları,

Sivil toplum kuruluşlarımızın ve meslek örgütlerimizin kıymetli temsilcileri,

Değerli basın mensupları, değerli konuklar

Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyor, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu bu önemli kongreye tekrar hoş geldiniz diyorum.

*****

Konu iktisat olunca, bazen anlaşılması zor kelimeler havada uçuşuyor. Endojen, eksojen faktörler; ortodoks, heterodoks yaklaşımlar, epistemolojik kopuşlar, kelimeler alıyor başını gidiyor.

Ben mümkün olduğunca sade anlatmaya çalışacağım.

Çok değil birkaç grafik ile başlamak istiyorum. Son 20 yıldan ders almamız gereken birkaç grafikle başlamak istiyorum.

Arkada enflasyon oranlarını görüyorsunuz. 34 yıllık bir 2 hane 3 haneli enflasyon döneminden sonra enflasyon tek haneye iniyor. 2012-2013 yılları en dip nokta.

Son yıllarda tekrar enflasyon alıyor başını gidiyor.

Bunu şöyle bir fotoğraf hafızamızda tutalım hemen 2. Grafiğe geçelim.

Bu da milli gelir. 3 bin küsür dolarlardan başlıyor yine 2012-2013 yıllarında zirveye ulaşıyor. Arkasından tekrar bir düşüş dönemine giriyor.

Bunu da fotoğraf hafızamıza şöyle bir koyalım.3. ve son grafiği gösterelim.

Bu da şeffaflık endeksi.

Türkiye uluslararası şeffaflık örgütünün şeffaflık endeksinde ya da tersten okuduğunuzda yolsuzluk algı endeksinde kötü bir noktadan başlıyor 2012-2013’de yine zirveye ulaşıyor, sonra tekrar aşağı doğru düşüyor.

Bu 3 grafik aslında bize neyi gösteriyor? Siz enflasyonu düşük ve öngörülebilir hale indirdiğinizde ekonomik büyüme geliyor.

Yine şeffaflık ne kadar yükselirse yolsuzluk endeksinde ülke ne kadar aşağı doğru inerse ekonomi o kadar büyüyor.

Şeffaflık azaldığında, ülke fakirleşiyor.

Yolsuzluk çoğaldığında ülke fakirleşiyor.

Bu 3 grafiğin özeti bu temel mesajlar.

*****

Ekonomi için olmazsa olmaz en önemli iki kavramdan biraz bahsetmek istiyorum.

Hukuk ve eğitim olmazsa olmaz. Bu Türkiye'nin zirvede olduğu yıllarda bundan çok bahsediyorduk.

Hatta 2013'te benim en son katıldığım İzmir İktisat Kongresi'nin 90'ıncı yılında ki sanırım o en son kongreydi.

10 yıldır yapılmadı. Burada bu kürsüde bir konuşma yaptım. Dedim ki; 2023'e hedef koyduk 25 bin dolar milli gelir hedefi. 2 trilyon toplam milli gelir hedefi ve ihracatta da 500 milyar dolarlık bir hedef koyduk ama eğer eğitimde ve hukukta gerekenleri yapmazsak bu ülke ortak gelir tuzağına düşecek demiştim.

Bundan tam 10 sene önce. 2013 İzmir İktisat Kongresi'nin 90 yıl dönümünde. Ve maalesef düştük.

Şu anda ülke bir orta gelir tuzağında. Fakat bu tuzaktan çıkış mümkün.

Endişeye mahal yok.

Doğruları yaptığımız sürece Türkiye bu tuzağı kırıp atar, Türkiye yükselir ve yüksek gelirli ülkeler grubuna rahatlıkla girer.

Bu tuzaktan nasıl çıkacağımızı da gayet iyi biliyoruz.

Biliyoruz ki;

Ne kadar demokrasi, o kadar ekonomi.

Ne kadar adalet, o kadar ekonomi.

Ne kadar liyakat, o kadar ekonomi.

Ne kadar eğitim, o kadar ekonomi.

Ülkemizi bu çoklu kriz ortamından çıkarmak hem bugünkü dünyanın gerçeklerini iyi görmemiz, anlamamız gerekiyor, hem de ülkemizin içinde bulunduğu durumu iyi analiz etmemiz gerekiyor.

Dünya bugün çok net, çok keskin bir ayrıma gidiyor.

Dünyanın pek çok köşesinde, otokratlara demokrasi mücadelecileri şu anda karşı karşıya.

Otokratlara karşı demokratların verdiği mücadeleyi pek çok coğrafyada görüyoruz şu anda.

Bu mücadele Avrupa’da var. Asya’da var. Afrika’da var. Amerika’da var.

Bugün, ülkemizde de otokrat yönetime karşı bir haysiyet mücadelesi var.

Kurumların yok edildiği, kuralların tanınmadığı, hukuk devletinin ayaklar altına alındığı bir yönetime karşı geniş mahallelerin ortak bir mücadelesi var şu anda.

Ve bu mücadele şu anda bu salonda.

Bu mücadele şu anda Millet İttifakı çatısı altında yürüyen bir mücadele.

İşte bizler, bu demokrasi feryadının sesiyiz.

Bu ülkede, uluslararası anlaşmalara, anayasaya, yasaya bir kâğıt parçası muamelesi yapıldığında, bu ülkenin ekonomik gelişmişlikten bahsetmesi mümkün olmaz, olamaz.

AİHM kararlarına, anayasa mahkememizin kararlarına “Saygı duymuyorum”, “Uymuyorum” diyenlerin yönetiminde refahtan bahsedilemez.

Zaten basamak basamak basamak refah düşüyor gördük.

Bu ülkenin sorunlarının çözümü hukuktan geçiyor, adaletten geçiyor.

Bu ülkenin sorunlarının çözümü eşitlikten geçiyor, insan haklarından geçiyor, gerçek anlamda güçlü bir demokrasiden geçiyor.

Siz, "Hukuk bir kâğıt parçasıdır" diye zihninizin gerisindekini açığa çıkarırsanız, bu memleketi düştüğü bu çukurdan asla ama asla kurtaramazsınız.

Ve en önemlisi de beka beka diye gün aşırı ülkeye korku pompalayan bu yönetim; ülkemizi gerçek anlamda beka sorunlarının tam da ortasına düşürmüş durumda.

Bugün eğer bir ülkenin devlet başkanı gidip de bir başka ülkenin devlet başkanından 3 milyar dolar, öbürüne gidip 5 milyar dolar, öbürüne gidip doğalgaz ödemelerimizi ertele demek zorunda kalıyorsa bu ülkenin ekonomik bağımsızlığı artık risk altına girmiş demektir.

Bunu iyi görmemiz gerekiyor.

Otokratik bir yönetimde, toplumun topyekûn zenginleşmesinden söz edilemez. Otokrasiyle yönetilen ülkelerde ancak bir avuç zengin türer; tıpkı şu anda olduğu gibi.

Kurumların zayıfladığı, kural bazlı yönetimin terkedildiği bir ülkede fırsat eşitliğinden söz edilemez.

Çünkü adalet sadece yargının hızlı ve düzgün çalışması değildir. Adalet aynı zamanda sosyal adalettir, adalet aynı zamanda fırsat eşitliğidir. İşe girerken fırsat eşitliğidir. İşte yükselirken fırsat eşitliğidir. Ticarette sanayide fırsat eşitliğidir.

Adalet çok geniş bir kavramdır.

Ve maalesef son yıllarda bir grafiğimiz daha var onu da gösterelim o son.

Dedim fazla grafiklerle rakamlarla yormayacağım diye.

Ama şu arkadaki grafik bakın çarpıcıdır. Sadece son 2 yılda milli gelirden alınan payı gösteriyor bakın. Bunlar TÜİK verileri.

TÜİK’e de tabi inanıyorsak.

2020’de ücretlilerin milli gelirden aldığı pay yüzde 37 iken, yüzde 25’e düşmüş. İş gücünün milli gelirden aldığı pay.

Peki sermayenin aldığı pay tam o kadar yükselmiş.

Sermaye ne demek? Varlığı olan değil mi? Parası pulu varlığı olan. Demek ki elinde zaten varlığı olanın milli gelirden aldığı pay yükselmiş aylık ücretle geçinmeye çalışan insanların milli gelirden aldığı pay düşmüş.

Rahmetli Özal’ın da tam da dediği gibi Türkiye’de orta gelirli vatandaşlarımız yani orta direk çökmüş. Grafik bunu gösteriyor.

*****

Peki ne yapacağız nasıl çıkacağız buradan?

Az sonra geleceğim ama şöyle dünyaya hızlıca bir bakmamız gerekiyor.

Çünkü dünyayı anlamadan dünyanın şu an içinden geçmekte olduğu zor dönemi iyi anlamadan Türkiye’nin sorunlarına çözüm bulmamız mümkün olmayacak.

Bakın, Birleşmiş Milletler sisteminin kurulmasından bu yana jeopolitik dengelerin en çok bozulduğu bir dönemden geçiyoruz şu anda.

Hemen kuzeyimizde iki komşumuz savaş halinde.

Güneyimizde ise 10 yılı aşkın bir zamandır devam eden bir iç savaş tablosu var.

Pandemiyle bozulan tedarik zincirleri henüz eski dengesine kavuşabilmiş değil.

Lojistik tedarik zinciri tamamen değişti. Artık daha çok sistem olarak kendisine benzeyen ve uzun vadede güvendiği ülkelerden tedarik etmek istiyorlar alacakları ürünleri.

Bu da tabi Türkiye’ye çok önemli fırsat açıyor.

Bölgesel ekonomik kümelenmeler ve bunları örgütleyecek yeni kurumlar ortaya çıkıyor.

Ve Türkiye şu an pek çoğunun dışında. Türkiye bütün bu küresel değişimin maalesef dışında.

İklim kriziyle mücadele, küresel aşınma, iklim değişikliği artık tam bir kriz tehdidi olarak kapımızda.

İklim kriziyle mücadele Avrupa Birliği 2050 net sıfır hedefi ve yeşil mutabakat, ülkemiz için de ekonomideki yeşil dönüşümün artık belirleyicisi haline gelen çok önemli bir konu.

Enerji; özellikle Rusya Ukrayna savaşından sonra dünyada bütün enerji denklemi değişmiş durumda. Bundan 1 sene önce bildiğiniz her şeyi enerjiyle ilgili unutup yepyeni bir enerji gerçeği ile karşı karşıyayız şu anda.

Türkiye gibi büyüyen çok yüksek miktarda enerji ihtiyacı olan ve olacak ülkenin dünyadaki enerji politikalarındaki yeni trendleri kaçırmaması gerekiyor.

Gıda, Gıda krizi, yeni bir tarım politikasını artık mecbur kılıyor ülkemizde.

Küresel enflasyon, merkez bankalarının aldığı tedbirler bu olağan üstü hızlı parasal sıkıştırma bugün yepyeni finansal koşullar oluşturmuş durumda dünyada.

Ve uluslararası pek çok önemli finans kuruluşunun bugünlerde ciddi sıkıntılara girdiğini görüyoruz. Ve bizim de çok çok dikkat etmemiz gereken bir dönemdeyiz şu anda.

Dünyada refah yeteri kadar artmıyor, dünyada da gelir dağılımı bozuluyor. Dünyada da maalesef özellikle 2008-2009 krizinden sonra zengin daha zengin oldu yoksul daha yoksul oldu.

Popülist dalgaların yükseldiği bir dönemde, bir yandan otoriter rejimlere karşı liberal demokrasi mücadelesi devam ederken, diğer yandan da ekonomide piyasanın ve devletin rolünün ne olması gerektiği de şu anda çok büyük bir tartışma.

*****
Dönelim Türkiye’ye:

Peki biz dünyadaki bu büyük değişimi dikkate alarak, güzel ülkemiz ve ülkemizin güzel insanları ne yapmalıyız?

İşte biz DEVA Partisi olarak bundan tam 3 yıl önce partimizi kurduğumuzda en önemli çalışma alanlarından bir tanesi ülkemizin yarınlarıyla ilgili hazırlıklardı.

Ve tam 22 alanda bir hükümetin 360 derece her alanda, neler yapması gerektiğiyle ilgili binlerce sayfalık bir çalışma yaptık.

Hepsi gerçekçi hepsi uygulanabilir. Takvime bağladık hepsinin bütçesini hazırladık.

Hemen arkasından da 6 parti olarak bir araya gelerek yine Cumhuriyet tarihimizde yapılmamış bir işi başardık. Ve ortak mutabakat politikalar metnimizi çalıştık, hazırladık ve kamuoyuna açıkladık.

Tam 2 bin 300 madde.

Tarihimizde böyle bir şey yok. 6 tane birbirinden çok farklı parti ilk önce Türkiye’nin yarınlarında, demokrasi için, parlamenter sistem için bir araya geldi. Anayasa çalışmamızı bitirdik, 84 maddelik bir anayasa paketimizi açıkladık, anayasa değişiklik paketimizi hükümetten hiçbir ses yok.

Yeni anayasa yeni anayasa deyip duruyorlar ortada hiçbir şey yok.

Biz bitirdik açıkladık.

Arkasından da tarihimizde gerçekleşmeyen bir başarıya imza attık.

6 imzayla 2 bin 300 maddelik eylem planının her bir kelimesinde mutabık kaldık.

Bu tam bir Türkiye mutabakatı.

Bu 2 bin 300 maddenin inanın şöyle bir yüzde 60’ını 70’ini gerçekleştirelim 5 yılda Türkiye kanatlanır uçar.

Tam bir hazine var burada hazine. Her alanda eğitimden hukuka, sağlıktan ekonomiye, dış politikaya güvenliğe kadar her alanda hazırız.

Ve bugüne kadar hiçbir siyasi partinin veya partiler grubunun olmadığı kadar biz bu ülkeyi yönetmeye hazırız.

Gerçekten çok önemli bir eşikteyiz.

Biraz önce Sayın Kılıçdaroğlu 4 tane ana sütundan bahsetti.

Hepsi birbirinden önemli sütunlar.

Ve bu sütunların sapasağlam yeni ekonomik modelimizi ayakta tutacak sütunlar.

Bu sütunlardan bir tanesi olmazsa sitem topallar, olmaz.

Bütün ayaklarını bütün sütunları sağlam tutacağız ki ülkemizin hak ettiği o güçlü sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme modeline hep beraber geçeceğiz.

Değerli konuklar gerçekten önemli bir eşikteyiz.

Ve bütün bu çalışmalarda bana sorsanız en önemli en önemli bu işin püf noktası nedir?

Nereden başlamak gerekiyor? Burada evet 2 bin 300 madde yazmışız ama nereden başlamak gerekiyor diye sorsanız cevabım ne olurdu biliyor musunuz?

Özgürlükler. İfade özgürlüğü basın özgürlüğü.

Ve bunu yapmak inanın o kadar hızlı olacak ki.

İlk 90 dakika. İnşallah Sayın cumhurbaşkanımız yemin töreninden sonra herhalde bir konuşma olur diye tahmin ediyorum. Ben şöyle 3 tane cümle önereceğim kendisine. Takdir kendisinin olabilir ama. ‘Ey basın mensupları, köşe yazarları düşünürlerimiz yazarlarımız, çizerlerimiz şöyle derin bir nefes alın artık özgürsünüz’. Bu kadar.

Yargının bağımsızlığı mı? Dönüp hakimlerimize savcılarımıza ‘değerli hakimlerimiz değerli savcılarımız artık rahat olun anayasaya yasalara bakın vicdanınızın sesini dinleyin. Kararlarınızı alın.’ Bu kadar.

Yargının bağımsızlığı bu kadar basit inanın.

Ama yargının bağımsızken tarafsız nasıl çalışabileceği o ayrı mesele.

Burada yazıyor yargı reformu var onu yapmak zorundayız. Anayasa değişikliği ile ve çok kapsamlı bir yargı reformu ile gerçekten bağımsız çalışan yargımızın aynı zamanda tarafsız ve uluslararası standartlarda Avrupa konseyi ve Avrupa Birliği normlarında iş yapabilmesini sağlamak için çok adım atmamız gerekiyor.

Yapılacak çok iş var.

Ben çok uzatmayım. Sözlerimin sonuna geliyorum.

Endişeye mahal yok!

Biz millet olarak 1921’de Kurtuluş Savaşını, meclisle ve hukukun üstünlüğü ile taçlandırmış bir milletiz.

Savaş devam ederken meclisi çalıştıran mecliste her şeyin kayıt altına alındığı cephede bizim askerlerimizi kurtaracak ve zafere ulaştıracak olan hukuktur diyen bir gelenekten geliyoruz biz.

Daha zor şartlarda, 1923’te Cumhuriyet’i kurduk. 1950’de demokrasiye doğru önemli bir adımı hep beraber millet olarak biz attık.

27 Mayıs’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, 27 Nisan’da, 15 Temmuz’da bu milletin iradesine kast edenleri tarihin tozlu sayfalarına gömdük.

Bunu millet olarak biz yaptık inanın. Yine yapacağız yine başaracağız.

Yaşadığımız tüm krizleri; ekonomik kriz, hukuk krizi, demokrasi krizi hiç fark etmez; hepsini en hızlı çözecek takım burada. Hazırız.

Gençlerin kaçmak istediği değil, yaşamak istediği bir Türkiye’yi hedefliyoruz.

Bu enkazı kaldıracağız. Hep beraber millet olarak kaldıracağız.

Nasıl depremde o ilk bir gün iki gün milletin kendisi o enkazı kaldırdıysa yine bu ekonomik enkazı, eğitim enkazını, hukuk enkazını milletin kendisi kaldıracak.

Hiç endişeniz olmasın.

Ve grafikte gördüğünüz o iyi yıllar, o Türkiye’nin parlak yılları, özellikle vurguladığım tarihler yani gençlerin Interrail ile Avrupa'da gezdiği, KYK burslarından artırdıkları parayla gidip Avrupa turu yaptığı yıllar.

Emeklilerin küçük küçük birikimleri ile Avrupa'da tatil yaptığı yıllar, son model telefonu almanın lüks olmadığı, yeni mezunların hemen işe girer girmez aldığı maaşla taksidini ödeyebileceği araba aldığı yıllar, kira öder gibi ev sahibi olduğu yıllar… Onların çok daha iyisini inşallah yapacağız. Millet İttifakı olarak yapacağız

14 Mayıs’ta kazanacağımız zafer Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da, Amerika’da demokrasi mücadelesi verenler için umut olacak.

“Türkiye başardı biz de başarırız” diyecekler.

Dünyanın bütün demokratlarına umut kaynağı olacağız. İnanın yaptıklarımız ders kitabı olacak.

Yok böyle bir şey yok inanın. Avrupa’da yok, Amerika’da, Asya’da yok böyle bir şey.

Gerçekten demokrasi tarihi yazıyoruz şu anda hep beraber yazıyoruz.

Ve kitaplarda okutulacak bir başarı şu an tuğla tuğla inşa diyoruz.

Bu konuşmama da kayıtlarda abartıyor falan demeyin. İnşallah sonradan izlediğimizde kayıtlardan ya demek ki oluyormuş, demek ki hedef koyup iyi niyetle dürüst bir şekilde çalışınca bu iş oluyormuş diye hepsini beraberce göreceğiz, gerçekleştireceğiz.

Türkiye’nin bugünkü demokrasi mücadelesi Orta Doğu’da Balkanlarda, Kafkaslarda sönen demokrasi umutlarını yeniden yeşertecek.

Tüm bu coğrafyaya Türkiye demokrasisiyle hukukun üstünlüğüyle ilham kaynağı olacak.

Bunu gerçekleştireceğiz ve Cumhuriyetimizin 100. yılında Demokrasinin kalbi İstanbul’da, Ankara’da, Antalya’da, Hakkari’de, Rize’de, Edirne’de ve evet İzmir’de atacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

26 Şubat 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 18. İl Başkanları Toplantısı Konuşması

 
18. İl Başkanları Toplantısı
 
 
Çok değerli il başkanlarımız, 
 
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
 
Basınımızın kıymetli temsilcileri, 
 
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,
 
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyor,
 
Deprem Özel gündemiyle gerçekleştireceğimiz İl Başkanları toplantımıza hoş geldiniz diyorum. 
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
Çok büyük bir afet yaşadık. Hafızalarımızdan asla silinmeyecek bir acının hep beraber tam ortasındayız. 
 
Bir kez daha tüm ülkemizin başı sağ olsun.
 
Vefat edenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
 
Aramızda afetin yaşandığı 11 ilimizin il başkanları da bulunuyor. 
 
Depremin merkezi, Kahramanmaraş’tı biliyorsunuz...
 
Kahramanmaraş il başkanımız İrfan Karatutlu’ya,
 
Yıkımın en ağır gerçekleştiği yerlerden Adıyaman il başkanımız Suat Tekin’e,
 
Bu afetle adeta yerle bir olan Hatay’ımızın il başkanı İlker Eker’e,
 
Yine çok ciddi can kaybının ve maddi hasarın olduğu Malatyamızın il başkanı Onur Güneş’e,
 
Nurdağı ve İslâhiye ilçelerinin neredeyse tamamen yıkıldığı Gaziantep ilimizin başkanı Ertuğrul Kaya’ya,
 
Adana il başkanımız Sadullah Kısacık’a,
 
Osmaniye il başkanımız Abdullah Göktürk Mercanlı’ya,
 
Diyarbakır il başkanımız Cihan Ülsen’e,
 
Şanlıurfa il başkanımız Ahmet Tüysüz’e,
 
Elâzığ il başkanımız Mehmet Kangal’a,
 
Ve Kilis il başkanımız Mustafa Yavuz’a;
 
Huzurlarınızda bir kez daha hem geçmiş olsun diyor hem de teşekkür ediyorum.  
 
Teşekkür ediyorum çünkü, şu an bu il başkanlarımız teşkilatlarıyla beraber kendi şehirlerinde büyük bir yardım ağının koordinasyonunu yürütüyor.
 
Depremin ilk saatlerinden itibaren, kendilerinin de bir depremzede olduğunu umursamayıp vatandaşlarımızın imdadına yetiştiler.
 
Bu 11 il başkanımız, inanılmaz bir basiretle ve metanetle, son derece başarılı bir yardımlaşma ve dayanışma sistemi kurdular. 
 
Değerli arkadaşlarım, bu 11 il başkanımıza sesleniyorum, yaptıklarınız her türlü takdirin üstünde…
 
Yine, Türkiye’nin her köşesindeki teşkilat mensuplarımıza ve geri kalan 70 il başkanımıza da şükranlarımı sunmak istiyorum. 
 
Afetin ilk anından itibaren, benden veya genel merkez yönetimindeki arkadaşlarımızdan herhangi bir talimat veya talep olmadan anında deprem bölgesi için seferber oldular.
 
Deprem bölgesinde ziyaret ettiğimiz pek çok yerde teşkilat mensuplarımızla karşılaştım. 
 
Bu 11 ilin dışından gelen teşkilat mensuplarımızla karşılaştım.
 
Huzurunuzda onlara da her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
 
Ve yitirdiğimiz yol arkadaşlarımız…
 
Geçtiğimiz Çarşamba bir anma gecesi düzenlemiştik. İsimlerini bir kez daha huzurlarınızda zikretmek istiyorum:
 
Adıyaman Tut İlçe Başkanımız Mehmet Baykara’yı 8 kişilik ailesiyle birlikte maalesef kaybettik. 
 
Adıyaman’da il yönetim kurulu üyelerimiz Sami Özel’i, Süheyla Dicle’yi ve  Hasari Yenice’yi aileleriyle birlikte kaybettik. Allah hepsine gani gani rahmet eylesin. 
 
Kahramanmaraş… Kalbimizi dağlayan diğer şehrimiz…
 
Dulkadiroğlu ilçe başkanımız Salih Dökme’nin iki evladını İsmail ve Elif’i kaybettik. 
 
Yine Dulkadiroğlu ilçe başkan yardımcımız Yavuz Büyükçapar’ı eşi ve yeni doğmuş bebeğiyle beraber kaybettik. 
 
Dulkadiroğlu ilçesinden yönetim kurulu üyemiz Gürkan Aydemir’i annesi ve kardeşiyle beraber maalesef kaybettik. 
 
İl yönetim kurulundan Mustafa Erbaşlı’yı eşi ve genç kızıyla birlikte kaybettik.
 
Hatay’da kalbimiz paramparça oldu. 
 
Biliyorsunuz, Hatay yakın çalışma arkadaşım Sadullah Ergin’in memleketi. Sadullah Bey’in kardeşi dahil 16 aile üyesini kaybettik.
 
İl yönetimimizden Yusuf Yurdal’ı, Seher Aslan’ı, Kenan Gün’ü aileleriyle birlikte maalesef kaybettik.
 
Hassa ilçemizden Aysel Bolat’ı evlatlarıyla birlikte kaybettik. 
 
Ben kaybettiğimiz her bir arkadaşımızla tanışmış, çalışmış, ülkemiz için mücadele etmiş olmaktan onur duyuyorum.
 
Biz hepsinden razıydık. Allah da her birinden razı olsun.
 
Allah her birine gani gani rahmet eylesin. 
 
Ailelerine, sevenlerine ve partili arkadaşlarımıza başsağlığı diliyorum, sabır diliyorum…
 
Ülkece çok canımızı yitirdik.
 
Bir kere daha tüm ülkemizin başı sağ olsun diyorum.
 
Bu depremde vefat eden bütün vatandaşlarımızın ruhları şad olsun. 
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
Ben de bu büyük felaketin ardından deprem bölgesine gittim.
 
Her hafta afet bölgesindeydim.
 
8 Şubat’ta Hatay ve ilçeleri, 9 Şubat’ta Adana, Osmaniye ve Gaziantep’in ilçeleri İslâhiye ve Nurdağı’ndaydım.
 
Ardından Adıyaman’a, Kahramanmaraş’a gittim.
 
Depremde ağır yıkım görmüş ilçeleri ve şehir merkezlerini gördüm.
 
Tüm bu seyahatlerimi kara yolundan yaptığım için olabildiğince fazla insanımızla görüştüm. Olabildiğince fazla insanımızı dinledim.
 
15 Şubat’ta ikinci büyük depremin merkez üssü Elbistan’a gittim.
 
Ardından Malatya merkezi ile ilçeleri Akçadağ̆, Doğanşehir, ve Yeşilyurt Örnek köyüne gittim.
 
Ertesi gün, Diyarbakır’a geçtim. Çadır kentte vatandaşlarımızı dinledim. Sonrasında, Şanlıurfa’ya geçtim. 
 
Ardından, Gaziantep’e gittim. Hatta Gaziantep’te iktidara sorularımızı yönelttiğim bir basın toplantısı düzenledim.
 
Sahada vatandaşlarımızın feryatlarla sorduğu, cevabını beklediği soruları tek tek ülkeye yönetenlere yönelttim. 
 
Sonra Kilis’teydim. Oradan da Hatay’ın Hassa ilçesine geçtim. 
 
Geçtiğimiz hafta içinde yani depremden sonra 3. hafta içinde yine Gaziantep Nurdağı’nın mahalleleri Gökçedere ve Sakçaözü’ne gittim. Ardından yıkımın büyük olduğu İslâhiye, Altınüzüm. Oradan Hassa Aktepe’ye geçtim.
 
3. hafta biraz daha kırsala da eğilen kırsaldaki durumu da izleyen sorunlara çare üretmeye çalışan bir çalışmamız oldu. 
 
Peşinden Hatay Kırıkhan’a gittim.
 
İçim paramparça ola ola, büyük yıkımın sokaklarına girdim.
 
Ertesi gün, İskenderun’daydım. Oradan Defne ilçesine, Bostancık’a gittim. Yayladağı Şenköy’ü ziyaret ettim.
 
Ve nihayetinde iki haftadan sonra tekrar Antakya...
 
Kadim Antakya’da, toz bulutu içinde şehirden geri kalanları aradım. Fazla bir şey bulamadım.
 
Benim gibi, genel merkezden pek çok arkadaşımız bu son üç hafta içinde deprem bölgesini hiç boş bırakmadılar. Heyetler halinde hep sahada oldular. 
 
Ve bir yandan vatandaşlarımızın yaşadığı sorunları yerinde tespit etmek acıları paylaşmak bir yandan da ihtiyaçlarla imkanları buluşturmak için hep beraber genel merkez ve teşkilatlarımız olarak yoğun bir gayret içerisinde bulunduk.
 
*****
 
Değerli arkadaşlar, 
 
Biz deprem bölgesini ziyaret ederken, birileri gibi helikopterle, uçakla nokta atış programlar yapmadık. 
 
Benzin kuyruklarında bekledik. Ve o karanlık sokaklarda elektriğin olmadığı sokaklarda gece -17 -18 derecede vatandaşlarımızın zor yaşam şartlarına tanık olduk. 
 
Ateşin düştüğü yerleri gördük. Acıyla kahrolmuş sokaklarda yürüdük. 
 
Yakınlarını yitirenlerle ağlaştık. Yasını dahi yaşayamadan hayat mücadelesinin ortasına düşmüş insanlarımızı dinledik.
 
Ankara’daki konforlu evinden, özel uçakla deprem bölgesine giden, orada da önceden planlanmış, bir iki görüntü verip dönenler bunu anlamaz. Bu depremin boyutunu da göremez. 
 
Çünkü o televizyon ekranlarından küçücük cep telefonu ekranlarından anlaşılamayacak kadar büyük bir felaketle karşı karşıyayız. 
 
İşte görüyoruz, hakaret ve küfür dışında bir şey bilmiyor onlar.
 
Ben izlerken gerçekten utanıyorum. İzlerken ülkem adına milletin adına hicap duyuyorum. 
 
Bir ülkenin Cumhurbaşkanı cumhurla milletle kavgaya tuştur mu?  
 
Hem de böylesi bir afetin ortasında, acının ortasında, vatandaşına hakaretler sıralar mı? 
 
Bakın anayasa, Cumhurbaşkanının görevlerini sıralarken ne diyor:
 
“Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milletinin birliğini temsil eder” diyor.
 
Aynen anayasadaki ifade. 
 
Peki, Sayın Erdoğan ne yaptı? Daha ilk günden öfke ve nefret dili kullandı. İlk açıklamasını 15- 16 dakikalık ilk açıklaması vardı. 
 
Bir yüz ifadesine bakın bir ruh haline bakın. 
 
İnsanları ilk günden tehdit etmeye başladı. Ardından hakaretler yağdırmaya başladı. 
 
Ve bunun dozu da sürekli arta arta gitti. 
 
Daha ilk günlerde ne dediler? “Cumhur İttifakı” olarak çalışıyoruz dediler. 
 
Ya sizin göreviniz milletin birliğini sağlamak, anayasada yazıyor. 
 
Böyle bir deprem anında felaket anında nasıl siz şu ittifak bu ittifak diye hemen ilk günlerde ayrıştırarak yönetirsiniz? 
 
Böyle bir şey olur mu?
 
Muhalefet belediyeleriyle ilk günden kavgaya tutuştular. 
 
Yok falanca havaalanının pistini şu belediye mi yapmış bu bakanlık mi yapmış... 
 
Ne fark edecek? 
 
En küçük belediyenin bir tane küçük kamyonu olsa katın sisteme dahil edin koordine edin, o da yapacağını yapsın. 
 
Nedir bu? 
 
Bu afet döneminde bile ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı üsluplarından asla vazgeçmediler. 
 
Milli birlik ve beraberliğimizin en güçlü olması gereken günlerde, ülkeyi bölerek yönetmeye devam ettiler. 
 
Daha evvel söylemiştim tekrar ediyorum:
 
Hem sayın Erdoğan’ın hem de Bahçeli’nin konuşmaları yayınlanmadan evvel televizyon kanalları uyarı işaretleri koymalı. 
 
Evde çocuklarımız var, gençlerimiz var… Bu küfür ve hakaretlerden, bu aşağılayıcı konuşmalardan, bu ucuz kavgalardan çoluk çocuğumuzu koruyabilmemiz lazım. 
 
Ve bir kere daha RTÜK’e de sesleniyorum:
 
Bu İktidarın hem küçük ortağının hem büyük ortağının yayınlarına 18 yaş sınırı konsun. Çocuklarımız evde bu bağırış çağırışa, bu çirkin görüntülere maruz bırakılmasın.
 
Böylesine acı ortamda böylesine büyük bir insanlık faciasının yaşandığı bir anda çocuklarımız ülkeyi yönetenlerin bu öfke nefret kusmasına şahit olmasın.
 
*****
 
Ve arkadaşlar,
 
Ben daha dün deprem bölgesinden geldim. 
 
Sorumluluk makamındakiler bu ülkenin vatandaşlarına laf edeceklerine, kavga edeceklerine, bağırıp çağıracaklarına, bu bağırma çağırma ve gürültüyle sorunlarını çözeceklerini zannedeceklerine şu görüntünün cevabını versinler.
 
Arkadaşlar burası Defne. Defne Kaymakamlığının önü. 
 
Bu kuyruk ne kuyruğu biliyor musunuz? Çadır kuyruğu. 
 
Biz bizzat Defne’deyken kendi ekibimizdeki arkadaşlarımız tarafından çekildi bu görüntü. 
 
Bizzat gözlerimizle şahit olduğumuz bir görüntü bu. 
 
Hani partili medyada diyorlar ya, herkes hayatından memnun, çadırlar genişmiş, yok antresi varmış, kileri varmış şuymuş buymuş. Herkese dağıtılıyormuş falan filan.
 
Biz gittik bütün şehir merkezlerinde gördük. Bütün ilçelerde köylerde gördük. 
 
Hani “hiçbir devlet vatandaşına bu imkân vermez” diye manşetler atıyorlar ya.
 
İşte Cumhur ittifakının vatandaşına verdiği “imkân” bu.
 
İnsanlar yakınlarını kaybetti, yetmedi. Sokakları yıkıldı, evleri yıkıldı.
 
İşleri, güçleri her şeyleri yok oldu, yetmedi. 
 
Bir de devlet kapısında süründürülüyorlar.
 
Ha bu kuyruğu bekleyince sıra gelince çadır alacaklar zannetmeyin. 4 saat 5 saat bekliyorlar sıra bitiyor çadır yok. 
 
Çünkü daha sonra arkadaşlar geldi bu mekâna bütün süreci orada izlediler. 
 
Bu görüntülerden bir süre sonra dediler ki bitti. 
 
Ne yapacaklar? Tekrar daha sonra yeni bir kuyruğa girecekler. 
 
Böyle şey olur mu? Böyle yönetim olur mu?
 
Yahu, vatandaş evsiz kalmışken, başını sokacak bir çadır için böyle kuyruklarda süründürülür mü yahu?
 
Onurlu yaşam hakkı nerede?
 
İnsanımızın her vatandaşımızın bir onurlu yaşam hakkı var. 
 
Bakın arkadaşlar depremin üzerinden tam 20 gün geçti. 20. Gün bugün. Yarın sabah tam 3 haftayı tamamlıyoruz. 
 
20 günün sonunda hâlâ böyle görüntüler olmasını kimse açıklayamaz. Kimse izah edemez.
 
Bizim vatandaşlarımız, bizim insanlarımız bunu hak etmiyor.
 
Bu gösterdiğim sadece bir örnek. Karış karış pek çok sokağa girmiş biri olarak söylüyorum:
 
Deprem bölgesinin tamamında hâlâ en acil ihtiyaç çadır. Çadır çadır çadır…
 
Acilen barınma sorununun çözülmesi gerekiyor.
 
Geceleri gerçekten çok soğuk oluyor. Hala kış mevsimindeyiz. Ve insanlar geceleri ateş yakıyor battaniyeye sarılıyor o ateşin etrafından sabahlıyorlar. 
 
Hâlâ tuvalet ve banyo sorunu var. Vatandaşlarımız 20 gündür sokakta, 2-3 parça kıyafetiyle, yıkanamadan duruyor. Üstünü başını yıkama imkânı dahi bulamıyor…
 
Arkadaşlar, en çok üzüldüğüm nokta ne biliyor musunuz? 
 
Bu beceriksizlik göz göre göre geldi. 
 
Sonucun bu denli ağır olmasına sebep olan beceriksizlik göz göre göre geldi.
 
Biliyorsunuz biz söz vardır kaza geliyorum demez diye. Bu deprem geliyorum dedi. Geliyorum dedi. Yaklaşık zaman aralığı bile belliydi.
 
Ha şu gün şu saat olacak, bunu bilmek mümkün değil. Belli bir zaman içerisinde bu büyüklükteki depremin olacağı bilinen bir şeydi. 
 
Düşünebiliyor musunuz; böylesine büyük bir felaketin ortasında AFAD’la Kızılay’ın rekabet ettiği bir beceriksizlikten söz ediyorum. 
 
Kızılay’ın âdeta sahadan izlerinin silindiği bir beceriksizlikten bahsediyorum. 
 
AFAD’ın 81 il müdürünün 15’i bile mesleki eğitim olarak afet yönetimi ile ilgili kişiler değil. Uzmanlık alanları bu değil. 81 ilin 15’inde bile yok. Kahir ekseriyetinde yok. Böyle bir liyakatsizlikten söz ediyorum.
 
Bırakın il müdürlerini, AFAD başkanının dahi bu görevin gerektirdiği bir formasyona sahip olmadığını görüyoruz.
 
İşte böyle bir iş bilmezlikten bahsediyorum.
 
İşte ehliyetin liyakatin tamamen kenara itildiği bir yönetim anlayışından bahsediyorum. 
 
2023 yılında, Cumhuriyetin 100. Yılında vatandaşımıza layık olan yaşam bu mu?
 
Cumhuriyetimizin 100. Yılında vatandaşımıza layık olan bu çadır kuyrukları olamaz. 
 
AFAD’ın da bağlı olduğu biri var, hatırlayalım: Pek o ilişki fazla basında kurulmuyor ama AFAD’ın bağlı olduğu bir bakan var. Hele ilk günler pek ortada görülmedi. 
 
Hatırlayalım iki sene evvel, yine ona buna sözüm ona meydan okurken ne demişti? “Burası çadır devleti değil” demişti. 
 
Gerçi kendisi bir çadır devletinin dahi bakanı olamaz ama normal şartlarda o ayrı mesele.
 
Nihayetinde bu yönetim, bir çadır organizasyonunu dahi beceremedi. İşte size görüntü, işte gerçekte olanlar.
 
Sayın Erdoğan’a da sesleniyorum:
 
Çadır temini için derhal bir takvim açıklayın. Kaç çadıra ihtiyaç var ve siz kaç gün içinde bu ihtiyacı karşılayacaksınız?
 
Bunu bir açıklayın. 
 
TOKİ konutları için bir takvim verdiniz. Ama çok ileriye bir tarih ileriye bir umut attınız tamam ama şu anda acil olan ihtiyaç çadır.
 
Çadır temini için de acilen bir takvim gerekiyor. Bunu bilmek vatandaşlarımızın hakkı.
 
Ne zaman elde edeceğini bilmeden ne zaman elinden geçeceğini bilmeden her gün saatlerce kuyruk beklemek bu ülkenin vatandaşına yakışmıyor. 
 
Onları bekletmek bu ülkenin yönetenlerine gerçekten ağır bir aslında eleştiri. 
 
Bir planınızın, programınız olması lazım. 20 gün geçti 20 gün. 
 
Kaç tane çadır talebi var? Günde kaç tane çadır mal edebiliyorsunuz ya da dışarıdan getiriyorsunuz? Bunların sayılarını artık bilmeniz lazım. 
 
Deyin ki şu kadar bin çadıra ihtiyacımız var, biz bir günde şu kadar çadır temin edebiliyoruz 3 günde 5 günde neyse şu kadar zamanda bu işi bitireceğiz diye çıkın bir açıklayın da insanları bekletmeyin. 
 
Sonra bu çadırların dağıtımında adil bir mekanizma kurun. Bu çadır dağıtımında da adalet yok arkadaşlar. 
 
Kime ne zaman nasıl dağıtıldığıyla ilgili hiçbir kural yok. 
 
Bir sürü de dedikodular geliyor sahadan. Bunları buradan ifade etmek belki sağlam olay tespitleri olmadan doğru değil ama pek çok dedikodu geliyor. 
 
Çadırı kim alıyor kim alamıyor.
 
Ama objektif adil kriterler lazım. Bir sıralama planı lazım. Bir takvim lazım takvim. 
 
Eğer 3 haftada hala bir plan yapamadıysanız, gerçekten yazıklar olsun!
 
Bu arada partili medyaya da sesleniyorum:
 
Birazcık bu millete bağlılığınız kaldıysa, gerçekleri örtmeyin. Hakikati gizlemeyin. 
 
Ülkemiz tarihin en büyük afetini yaşarken, yıkımın yaşandığı şehirlerdeki insanımızın sesi olun. 
 
Bu vicdansızlığın vebalini daha fazla taşımayın!
 
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
Biliyorsunuz 10 gün evvel Gaziantep’te iktidara sorularımızı sordum. 
O sorular sadece benim veya DEVA Partisi’nin soruları değildi. 
 
O sorular, benim deprem bölgesinde konuştuğum, gördüğüm vatandaşlarımızın sorularıydı.
 
İnsanlar, enkazların ortasında feryatlarla sordular bunları.
 
Daha sonra biz bunları Gaziantep basın toplantımızdan sonra milletvekilimiz Mustafa Yeneroğlu aracılığıyla meclise de soru önergeleri haline getirdik. İlgili bakanlara tam 74 tane soru yönelttik.  
 
İlgili bakan diyoruz, yürütmenin başında tek kişi var.  
 
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde bütün yürütme erki tek kişide toplanmış durumda. Bakanlar sekreter görevi görüyor. 
 
Talimat gelmeden harekete geçecek insanlar değil bunların çoğu. İnsiyatif alan, özgüven olan... Çoğu öyle değil. 
 
Aslında bu soruları yürütmenin başına, Sayın Erdoğan’a sorduk. Soruyoruz sormaya da devam edeceğim. 
 
Şimdi hepsini tekrar etmeyeceğim. Ama en önemli soruyu her gün sormaya devam edeceğim. 
 
Bu sorunun cevabını alana kadar da vatandaşlarımızla beraber hakikat arayışımız durmayacak:
 
İlk 48 saatte ne yaptınız? İlk 48 saatte ne oldu ne yaptınız ne yapmadınız niye yapmadınız? 
 
Ben Pazarcık’a gittim, Gölbaşına gittim, Elbistan’a gittim. 1. Ve 2. Merkezin biliyorsunuz merkezleri bunlar. Hassa’ya gittim. Antakya’ya gittim. Her yere ama her yere gittim.
 
Herkesin ortak sorusu “İlk 48 saat devlet neredeydi?” Bazı yerlerde bu süre 72 saat. Bazı yerlerde 4 gün. Kimi yerlerde 5 gün.
 
Merkezlerden uzaklaştıkça süre uzuyor. Hele böyle küçük bir köy ücra bir beldeyse 4 gün 5 gün hiçbir çalışma yok.
 
Dile kolay, ama yüreğe çok ağır bu.
 
Yahu bir insanı, evladının olduğu bir enkazın başında, günlerce niçin tek başına bıraktınız?
 
Ne oldu da ilk 48 saat yaşamsal önemdeyken, vatandaşımızı ellerini parçalaya parçalaya moloz kaldırmak zorunda bıraktınız?
 
Vatandaşımız soruyor ya ilk 48 saat devlet neredeydi diye…
 
İşte buradan anayasanın verdiği görevle Devlet Başkanı sıfatı taşıyan, Başkomutan sıfatı taşıyan yani askerlerinde başı olan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. 
 
Buradan tüm Beştepe’ye sesleniyorum.
 
Afet koordinasyonunda görevli tüm kurumlarıyla beraber, herkes ilk 48 saatte ne yaptığını ne yapmadığını niçin yapmadığını niçin yapamadığını çıkıp anlatsın.
 
Bunun cevabını vermek zorundasınız. 
 
İlk 48 saatte:
 
Niçin İHA’larla, helikopterle, uçaklarla şehirlerdeki durumun tespiti yapılmadı? Niçin tüm ülkeyle paylaşılmadı?
 
İlk 48 saatte:
 
Niçin Türkiye’deki tüm iş makineleri bölgeye sevk edilmedi? Bırakın Türkiye’deki iş makineleri bu şehirlerde olan iş makineleri niye çalışmadı ilk 48 saat? 
 
Sabah-akşam yaptığı inşaatlarla övünen bir iktidar bunun cevabını hala niye veremedi? 
 
Bir yanda iş makineleri yatıyor bir yanda da enkaz altında can çekişen insanların feryadı orada. 
 
İlk 48 saatte:
 
Niçin tüm arama-kurtarma personeli, madenciler, askerler gönüllülerle birlikte koordinasyon içerisinde afet bölgesinde çalışmalara başlamadı?
 
İlk 48 saatte ve hatta ilk 72 saatte:
 
Kaç adet yıkılan binaya arama kurtarma amacıyla acaba müdahale edilebildi.
 
Niçin haberleşme sistemi çöktü? İletişimin hayat kurtaracağı ilk saatlerde nasıl oldu da tüm haberleşme ağı kesildi. 
 
Üçüncü gün niçin sosyal medya kısıtlandı?
 
Bir yandan yardıma ihtiyacı olanların yazıp çizdiği bir yandan imkânı olanların onlarla buluştuğu sosyal medya platformlarını siz niye kısıtladınız o 3. Gün. 
 
Tüm bu soruların cevabını sadece yaşadığımız bu afet için değil, aynı zamanda önümüzdeki muhtemel afetlerde aynı hataların tekrar edilmemesi için aramak bu soruların cevabını bulmak zorundayız. 
 
Bizim yok yere kaybedecek tek bir canımız yok.
 
Sayın Erdoğan da ilk birkaç günde aksaklıklar oldu diyor.
 
Ha şunu bileydin. Birkaç kere tekrar etti biliyorsunuz. İlk birkaç gün aksaklıklar olmasına rağmen... 
 
Bir dakika bir dakika bir dakika. Öyle ilk birkaç gün aksaklıklar olmasına rağmen deyip devam edemezsiniz. Bir dakika. 
 
Zaten ölümlerin çoğu o ilk birkaç günde oldu. Zaten biz binlerce canı o ilk günlerdeki aksamalar yüzünden kaybettik. 
 
Madem o ilk birkaç gün aksaklıklar oldu diyorsunuz çıkın o aksaklıkların niye olduğunu neden olduğunu nasıl olduğunu anlatın da millet öğrensin. 
 
Acaba gereken talimatları vermediniz mi? 
 
Acaba oluşturduğunuz kadro talimat almadan hareket edemeyen, özgüveni olmayan ehliyeti liyakati olmayan bir kadro muydu?
 
Ne oldu o ilk 48 saat ne oldu? 
 
Aksaklıklar oldu dediğiniz 48 saat bizim binlerce canımıza mal oldu.
 
Soruyoruz, sürekli soracağız. Cevabı alana kadar soracağız.
 
Vermezlerse de cevabını seçimden sonra açacağız kayıtlara şahit olan herkesi çağırıp dinleyip o ilk 48 saati saniye saniye çözeceğiz. 
 
Çözeceğiz ki bu millet bir daha böyle acılar görmesin. 
 
Siz ne diyordunuz 2017'de referandum kampanyasında? 2018 seçim kampanyasında ne diyordunuz? 'bana yetki verin bakın devlet nasıl hızlı çalışacak' demiyor muydunuz?
 
'Bana engel olanlar var, beni tutanlar var. Bana tek yetki verin bakın nasıl başaracağım' demiyor muydunuz? Ne oldu? 
 
Şu anda elinizi tutan kim? Yapmak isteyip de yapamadığımız ne var bu ülkede?
 
OHAL dediniz OHAL. Ne demek OHAL? Gerektiğinde anayasayı bile tanımam demek arkadaşlar. Öyle o hal halk arasındaki sohbetlerde belki olağanüstü bir durum var. Olağanüstü gibi anlaşılıyor ama öyle değil bakın. 
 
Hukuki açıdan OHAL anayasanın sınırlarını bile aşıp temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıp gerçekten bir kişinin tam anlamıyla keyfi bir şekilde ülkeyi idare etmesi demektir. Ve sonuç ortada. Bütün yetki elinizde OHAL yetkisi elinizde. 
 
Şunu bir açıklayın. Millet çadır istiyor bu çadır ihtiyacını kaç gün içerisinde bitireceksiniz? Kaç gün içerisinde bu çadır ihtiyacını karşılayacaksınız bir söyleyin de bilelim. 
 
Bir planlama programlama kapasiteniz var mı bir görelim.
 
Arkadaşlar, biz bu acılara alışmayacağız. Bu ölümlere, “kader planı” deyip geçmeyeceğiz. Normalleştirmeyeceğiz.
 
Gerçekten bu depremden sonra ilk defa bazı din alimlerimiz de çıktı bu kader meselesi nedir ne değildir açıkladılar. Sağ olsunlar. 
 
Normalde onların üzerinde bile çok büyük baskı var biliyorsunuz. Konuşamıyorlar anlatamıyorlar. Depremin ortasında meal toplama süreci başlattılar. Şimdi sırası mı, aciliyet bu mu? Niye? Niye yapıyorlar bunu bir düşünün? Bugün oralar girme zamanı değil. Ayrıca onları da masaya yatıracağız. 
 
Ama değerli arkadaşlar bizim, gerekli tedbirler alınmadığı için veya geç müdahale edildiği için, yani önlenebilir ölümler için kaybedecek tek bir insanımız yok. 
 
İşte uzmanlar uyarıyor. Bingöl diyor, Adana diyor. İzmir diyor. Hakkâri diyor. İstanbul diyor.  Senelerdir Marmara depremi ile ilgili büyük uyarılar yapıyor. 
Bakın daha yepyeni bir siyasi parti olarak ortaya koyduk Afet eylem planımızı. 
Ne zaman? 17 Ağustos depreminin yıldönümünde. 
Bundan bir buçuk sene önce afet eylem planımızı ortaya koyduk. 
Gün gün ay ay neler yapılması gerekir ortaya koyduk. 
Açıklarken dedik ki, hükümete sesleniyoruz seçimi falan beklemeye gerek yok. Kopya veriyoruz alın şunları hemen uygulamaya başlayın dedik.
Yoksa bu işin maliyeti Türkiye'ye ülkemize milletimize büyük olacak dedik.
 
Afetle ilgili basın toplantılarında yaptığım konuşmalar hariç, sadece benim direkt olarak yani özel basın toplantıları haricinde doğrudan deprem uyarısı yaptığım 9-10 tane konuşma var arkadaşlar.  
 
Yani partimiz kuruldu kurulalı ortalama ayda 1 kere gündem etmişiz. 
 
Önerilerimizi sıralamışız. “Derhal yapılsın” diye feryat etmişiz. 
 
İşte Kahramanmaraş il başkanımız. Gitti özel basını davet etti. Bu uyarıları yaptı zamanında. Tıp doktorudur kendisi işi bilen bir insan. 
 
Ve tık yok ses yok. 
 
Hatta ve hatta size bir video göstermek istiyorum. Tarih 13 Temmuz 2021. Partimizi kuralı daha 1,5 yıl olmuş. Yani afet eylem planından 1 ay önce Kahramanmaraş İl Kongremizde ne demişim:
 
VİDEO Kahramanmaraş İl Kongresi
 
“Değerli arkadaşlarım, uzmanlar uyarıyor. ‘Doğu Anadolu Fayı’nın Maraş bölümünde 500 yıldır birikmiş enerji var’ diyorlar. Maraş’ın birçok ilçesi ve özellikle merkezinin güneyi alüvyonal zemine sahip. Burada ‘sıvılaşma’ denilen ciddi bir tehdit daha var. Bölgeyle ilgili bir “deprem acil eylem planı”nın derhal oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu işin şakası yok. Bu işin “sonra bakarız”ı yok. Kahramanmaraş’ın kentsel dönüşüme acil ihtiyacı var. Hem konut sorununun çözülmesi için hem de afetlere karşı önlem alabilmek için kentsel dönüşüme ihtiyacı var. Tabii kentsel dönüşüm dediysek, bu yönetimin yaptığı gibi rantı önceleyen bir dönüşümden bahsetmiyoruz elbette. Kentsel dönüşümün adil olması gerekiyor, şehrimizin ihtiyacına göre planlanması gerekiyor. Kentlerimizi, içinde yaşayan insanların güvenliklerini, mutluluklarını hedefleyerek ve tarihi dokuyu koruyarak dönüştürmek gerektiğine inanıyoruz.”
 
Benim bu uyarıyı yaptığım otel yıkıldı biliyor musunuz? 
 
İl Başkanımız burada. O otelden canlı çıkan oldu mu?
 
Otel’in enkazına da gittik. 
 
Üstelik bu otel, 2019 yılında yapılan şu Pazarcık merkezli deprem tatbikatı var ya epey yazıldı çizildi o Pazarcık merkezli deprem senaryosunda adı geçen otel. O senaryoda da yıkılacağı öngörülen otel.
 
Buradan Sayın Erdoğan’a tekrar tekrar soruyorum:
 
2019 tatbikatında elde ettiğiniz sonuçlar nelerdi? Bunların gereğini yaptınız mı? Soruyorum, sormaya devam edeceğim. 
 
Hiç cevap yok. Tık yok. 
 
Ayrıca yıl 2012. Bir ulusal deprem stratejisi ve eylem planı hazırlandı o zaman. 2023'e kadar yapılması gerekenlerle alakalı.
 
2012-2013'ü hatırlayalım. Ülkenin zirve yılları. Her alanda gerçekten zirve yaptığı yıllar ve ileriye özgüvenle baktığımız yıllar. 
 
O günlerde bu hazırlandı ve ilan edildi. 
 
Resmî gazetede de yayınlandı. 
 
Burada 2017 yılına kadar şu şu şu binaların depreme dayanıklılığı test edilecek bunlar belirlenecek gereği yapılacak vesaire vesaire. 
 
Pek çok şey yazıyor. Yapıldı mı bu yapılmadı mı? 
 
10 yıl geçmiş. 2012'den 2017'ye 5 yılda süre verilmiş. Hani o sürede biter diye. 
 
Yapıldı mı yapılmadı mı diye soruyorum.
 
Resmî gazetede yayınlanan bir strateji belgesi eylem planı bu. 
 
2019 tatbikatından sonra elde edilen sonuçlar nelerdi? Bunların gereği yapıldı mı?
 
Sakın ha demeyin ki biz DEVA Partisi’nin Ali Babacan’ın sorularını duymadık.
 
Bilmiyoruz haberimiz yoktu. Sakın ha böyle bir şey demeyin.  
 
Hatırlayalım depremden önce benim iki saatlik bir televizyon programında kullandığım tek bir kelimeyi ağzına dolayan ve kaç tane televizyon programında konuşmasında dillendiren bir Cumhurbaşkanından söz ediyoruz.
 
Öyle duymadık bilmedik öyle bir şey yok.
 
Gayet iyi duyuyorsunuz gayet iyi dinliyorsunuz. Bu soruları dinliyorsunuz. Cevap verin. 
 
Arkadaşlar, bu benim tek açıklamam da değil. Ama örnek olsun diye, senelerdir neler söylediğimizi hatırlatmak için bu videoyu izledik beraber. 
 
Bu afet, göz göre göre geldi. Deprem “geliyorum” dedi.
 
Herkes biliyordu diye göstermek istedim. Onun için izlettim. 
 
*****
 
Değerli arkadaşlar, biz gerçekten her fırsatta uyarmışız, her fırsatta önerilerimizi sıralamışız. “Derhal yapılsın” diye feryat etmişiz. 
 
Bırakın bu son dönemi benim hükümette olduğum dönemlerde dahi kaç kere kaç kere kaç kere dedik ki bu dikey yapılaşma yanlış. Yatay yapılaşma olması lazım. Dikey yapılaşma bu ülkenin ekonomisini mahvediyor, haksız kazanç sağlıyor. Bu haksız elde edilen imar rantı ekonominin bitin dengelerini bozuyor. 
 
Büyük bir risk oluşturuyor. 
 
Söyledik, söyledik, söyledik.
 
Yanlış iş bu dedik.
 
Şimdi bu rant uğruna merkezdeki arazi 10 kat yerine 20 kat yaptığında oo acayip para kazanılıyor. Tamam. 
 
İnanın bu rant gözleri kör etti. 
 
Ve ben bunlarla mücadele ettiğimiz dönemde bana kendisi ne dedi biliyor musunuz? ‘Bu dediklerini yaparsam ben il başkanı ilçe başkanı bulamam’ dedi.
 
Siyasetten anlayanlar bunun ne anlama geldiğini gayet iyi bilir.
 
Şimdi ortaya çıkıyor işte. O yıkılan binaların müttehitleri ile siyaset arasında özellikle iktidar ve bazı belediyeler arasında nasıl karmaşık ilişkiler olduğunu teker teker teker ortaya çıkarıyorlar. Görüyorsunuz duyuyorsunuz.
 
Şimdi de kaygılıyız arkadaşlar kaygılıyız. Bingöl için, Adana için, İzmir için, Hakkâri için, İstanbul için kaygılıyız.
 
Taa 2019 yılında Pazarcık merkezli bir deprem tatbikatı yapılmış olmasına rağmen, aradan tam 4 sene geçmiş olmasına rağmen, hakiki depremde böylesine çuvallayan bir hükümet var başta unutmayalım.
 
Allah muhafaza etsin, bundan sonra kim bilir neler neleer bekler bizi bu hükümet başta kalmaya devam ederse.  
 
En büyük imtihan oldu değil mi? Büyük bir sınav gerçekleşti. 
 
Ve bu sınavda çaktılar kimse kusura bakmasın. Olmadı.
 
Kimse süslü videolarla, süslü afiş çalışmalarıyla gerçekleri örtmeye kalkmasın.
 
Afetin süsü püsü olmaz. Afetin büyük acısı olur. Afet sonrasında da gayret olur hızlı bir şekilde yarları sarma çabası olur. 
 
“Asrın felaketi” deyip sorumluluktan kaçamazsınız. 
 
Çünkü bu büyüklükte bir depremin olacağı bilinen bir şeydi. 
 
‘Ya öyle büyük bir deprem oldu. Biz hazırlıksızdık ne yapalım ‘değil. Bal gibi senaryo da 2019’un senaryosunda diyor ki Pazarcık merkez diyor. 7,5 şiddetinde deprem diyor. 
 
Yani öyle asrın afeti deyip de ‘ya ne yapalım o kadar büyük bir şey oldu ki biz bu kadarını beklemiyorduk. Onun için altından kalkamadık’ havasına da kimse sokmasın bunu. 
 
Bu gayet de beklenen bilinen ve bilim insanlarının ortaya koyduğu yıllarca da uyardığı bir depremden bahsediyoruz. 
 
Her türlü felakete, her türlü afete hazır olmak zorundasınız.
 
Bu millet vakti zamanında onun için destek verdi size.
 
Bu millet bizim ülke olarak güvenliğimizi sağlayın huzurumuzu sağlayın, gerekli ne kadar tedbir varsa alın diye size bu yetkiyi verdi. Olağanüstü yetkileri verdi. 
 
Tek bir imzayla aklına gelen gelmeyen her şeyi yapabileceğiniz bir yetki verdi bu millet size. 
 
Daha neyin bahanesini üretiyorsunuz Allah aşkına neyin bahanesini üretiyorsunuz?
 
Bu millet bunun için vergi veriyor.
 
Tüm bu olası depremler için hangi planları yaptınız, ne hazırlıkları yaptınız? Nasıl çalışmalar yürütüyorsunuz?
 
6 Şubat felaketindeki ihmallerin sorumlularını tespit ettiniz mi, tekrar etmemesi için hangi önlemleri aldınız?
 
Sadece bu inşaatları yapan müttehitleri değil o inşaatları kontrol etmekle denetlemekle sorumlu olan kamu çalışanları ile ilgili niye hiçbir adım atmıyorsunuz? 
 
Bu inşaatın müttehitti belli de o inşaatı yapım öncesinde yapım sırasında ve sonrasında denetlemeyle ilgili sorumlu olan kamu yöneticilerinin isimleri belli değil mi? 
 
Niye onlarla ilgili hiçbir adım atmıyorsunuz? 
 
Çünkü o denetlemeyle sorumlu olanlar var ya bakıyorsunuz o ona bağlı o ona bağlı hepsi Cumhurbaşkanının kendisine bağlı. 
 
Çünkü niye? Aynı o el örgülerinde ilmeği tutarsın sökülür gider ya ondan korktukları için bugüne kadar kamu yöneticileriyle ilgili fazla bir adım atmıyorlar atamıyorlar. 
 
Onun için istifa sistemi çalışmıyor çalışamıyor.
 
Çünkü alt kademede o ilmeğin ucunu tuttuğunuz çektiğiniz anda sistem çözülecek ve ucunun nereye doğru gittiğini de herkes görecek. 
 
Ben bunları sormaya devam edeceğim arkadaşlar. 
 
Ayrıca; deprem bölgesini de yalnız bırakmayacağız.
 
Tüm teşkilatımızla beraber vatandaşlarımızın yaralarını sarmak için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. 
 
Nasıl ilk 3 hafta hep beraber sahadaysak bundan sonra da hep beraber deprem bölgesinde olmak zorundayız. 
 
Oradaki hayata tutunmaya çalışan vatandaşlarımızla beraber olmak zorundayız. 
 
Oradaki ihtiyaçlarla ülkenin imkanlarını buluşturmak için çaba göstermeye devam etmek zorundayız.
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
Bu kapsamda şu an itibariyle atılması gereken acil adımları da sizlerle paylaşmak istiyorum. 
 
Bu adımların aslında kaynağı bizim Afet Eylem Planımız. 
 
Bunların hızla, derhal hayata geçirilmesi ülkemiz için çok çok önemli. Belki yüzlerce madde var sıralayabileceğim, ama sadece önemli bazılarına değinmek istiyorum. 
 
1) Afet risklerinin ve afetlerin yönetilmesini bölgesel ve yerel kademelendirmeyle ‘yerinden yönetim’ ilkesine uygun olarak yeniden ele almak zorundayız. Afetler ancak yerinden yönetim ilkesiyle yönetilir. 
 
Hele hele Türkiye gibi 85 milyonluk Avrupa’nın en büyük ve en genç nüfusuna sahip olan bir ülkenin, Avrupa’nın en büyük topraklarına sahip olan bir ülkenin tek bir kişinin dağarcığına sığmayacak kadar büyük bir ülke olduğunu önce idrak etmek gerekiyor.
 
Muhtarlara kadar yetki vermek gerekiyor. Burada yazdık. Muhtarların bile afet anında yetkisinin ve imkanının olması gerekir dedik.  Önceden bunların hepsinin planlaması programlaması eğitiminin yapılması gerekiyor. 
 
İşte gördük. Merkezden emir gelmeden, yerelde tek bir kalem kıpırdamadı. Bu böyle yürümez, yürüyemez. 
 
2) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı AFAD’ı, merkezi ve yerel düzeyde yeniden yapılandırmak zorundayız. 
AFAD sadece ve sadece bir koordinasyon kurumu olmak zorunda arkadaşlar. Kamunun, STK’ların, gönüllülerin yani ülkenin bütün kaynaklarının seferber edilmesinde bir koordinasyon kurumu. 
 
Ama siz AFAD’ı çadırların üzerindeki Kızılay logosunu söküp yerine AFAD logosu koymaktan ibaret olarak görürseniz bu böyle yürümez. 
 
Düzgün çalışmadığında AFAD’ın etkisiz ve hatta sahada işleri zorlaştıran bir kurum olduğunu gördük maalesef ilk günlerde. Hala da görmeye devam ediyoruz.
 
Yardımlara el koyuyorlar. Kamyonlara tırlara el koyuyorlar. Neymiş? Yardım dağıtılacaksa onu da biz yaparız. Yapamıyorsunuz, olmuyor.
 
Afet Müdahale Sistemini yeniden düzenleyeceğiz.
 
Deprem ve doğal afet riskinin yüksek olduğu tüm kentlerde güçlendirme ve yeniden inşa projeleri yapacağız. Bu çok acil bir ihtiyaç. 
 
Ülkemiz fay hatlarının üstünde, pek çok afet riskiyle bir arada yaşıyoruz. Bu nedenle bunu derhal yapmak zorundayız.
 
3) Deprem bölgelerinde, deprem raporu olmayan yapıların deprem raporları hazırlanmasını, olası depremlerde ne kadar hasar alabileceğinin simülasyonlarını yapmak zorundayız.
 
Bu depreme karşı hazırlık illa binaları yıkalım yeniden yapalım değil. Güçlendirme denen bir teknik var. Malzeme bilimi bu konuda çok ilerledi. 
 
Yani hemen illa yıkalım yenisini yapalım. Yıkalım yeni yapılanlardan rant. Öyle değil. Mevcut iyi incelendiğinde teknik çalışmalar iyi yapıldığında mevcutun makul kaynaklarla depreme karşı güçlendirilmesi de mümkün. 
 
Bu yolların da iyi incelenmesi gerekiyor. 
 
4) Deprem bölgelerinde mikro planlamalar yapacak, zemin etüt sonuçlarına göre imar planlarını revize etmek zorundayız.
 
Şehirlerde gördük. Aynı bölge fay hattına uzaklık aynı, yan yana iki mahalle biri yıkılmış biri yıkılmamış. 
 
E zemin. Zemin farklı. Zemin etüdünün mikro planlamaya göre yapmak zorundasınız.  Bu bölge olduğu gibi şöyle böyle diyemezsiniz. 
 
Çünkü coğrafi yapının farklı farklı çeşitleri var. Bir noktada bu bitip başka noktada zemin oluşabiliyor. 
 
5) Deprem tehdidi altındaki bölgelerde, ivedilikle yeterli deprem toplanma alanı mutlaka olmalı ve bu alanların imara açılması kesinlikle yasaklanmalı. 
 
İşte İstanbul’da. Kaç tane deprem toplama alanı. Bakıyorlar oo burası iyi para eder. Depremde insanlar toplanacakmış nereden nereye. Hemen geçir imarı ver emsali bitir. 
 
Hele hele arkadaşlar şu Kanal İstanbul var ya Kanal İstanbul o kadar tehlikeli proje ki bakın. 
 
Bir, İstanbul’un depreme güçlendirilmesi ile ilgili gerekecek kaynakları siz tutup rant var diye oraya harcayacaksınız. 
 
Asıl deprem için gereken kaynaklar oralara gidecek. 
 
Niye? Boğazda bir daire şu kadar para ediyor, İstanbul’a 2. Boğaz yapsam aman Allah’ım ne kadar çok para kazanırız. 
 
Rantı düşünün rant. Gözlerde dolar işareti oluşuyor. Türk lirası da değil dolar işareti oluşuyor. Üstelik Kanal İstanbul, İstanbul’un Avrupa Yakasını bir ada haline getiriyor. 
 
İşte depremin birkaç günü bazı bölgelere yıkılan binalar yolları kapattığı için ulaşılamadı. 
 
Bir de düşünün ki bir taraftan 3 köprüyle öbür taraftan da 5-6 köprü ile dünyanın geri kalanına bağlanan bir Avrupa yakası adası ortaya çıkarıyorsunuz. 
 
Bu adadan dışarı tahliye nasıl olacak? Bu adaya yardım imkanları nasıl ulaşacak? Bunların hiçbirinin hesabı yapılmıyor inanın hiçbirisini. 
 
Kaç kere dedik, şu Kanal İstanbul’la ilgili bir etki planı yapın dedik bir etki analizi yapın dedik. 
 
Bir çevre etki analizi, acil durum etki analizi, deprem etki analizi, Allah korusun güvenlik savaş etki analizi. Bunların hepsini yapın dedik. Yok. 
 
Ne diyor? 
 
İnadına yapacağım diyor değil mi inadına. Kullandığı ifade bu. 
 
Neyine inadı ya. Sen kiminle neyi inatlaşmasına giriyorsun böylesine hayati bir meselede. 
 
Onun için biz ne diyoruz hayat İstanbul diyoruz Kanal İstanbul değil hayat İstanbul diyoruz. Burada yazıyor.
 
7) Atama ve görevlendirmeleri liyakat esasına göre yapmak zorundayız.
 
Hak etmeyen insanların atandığı kurumlar, çalışmıyor, çalışamıyor. Afetlerde uzman olmayan kişilerin görev aldığı kurumlar işe yaramıyor afet olduğunda gördük.  
 
Afet çerçeve kanunu çıkaracağız. Afet mevzuatını bütün yönleriyle yeniden düzenleyeceğiz. 
 
İmar affı çıkarılmasına son vereceğiz çünkü her af ileriye doğru aynı hataların aynı yanlışların aynı suçların devam etmesinin önünü açıyor.
 
2018 de en büyük seçim kampanyası malzemesiydi değil mi imar affı. Şu kadar bin yüz bin 300 bin kişiye imar affı. 
 
Ne oldu? Buradan yine soruyorum; bu imar affı tanıdığınız yapılardan deprem bölgesinde kaç tanesi çöktü. O imar affı tanıdığınız yapıların altındaki enkazlardan kaç cenaze çıktı? Buradan soruyorum. Hepsi belli parsel belli hepsi belli. Uydu fotoğraflarından imar affı uygulaması var. Aynı uydu fotoğraflarından bakıyorsunuz çökmüş. Aynı binadan şu kadar cenaze çıkmış. Soruyorum…  
 
10) Belediyelere değerli arkadaşlar yerel afet tehlikesi ve risk haritalarının hazırlaması ile ilgili yükümlülüğü getirmek zorundayız. Bu yerelde yapılacak. Risk Azaltma Hedefi koymak zorunda belediyeler. 
 
11) Yapı denetim sistemini, yetkin mühendisliğe dayalı, imar ve yapılaşma sisteminin bir parçası olarak yeniden yapılandırmak zorundayız. Kamu binaları da dahil olmak üzere tüm binaları yapı denetim kapsamına almak zorundayız.
Ve bunların periyodik yapılması lazım. Aynı araçların muayenesi gibi. Ki biz burada yazmışız zamanında. Basın açıklamasıyla ortaya koymuşuz. Araç muayenesi gibi periyodik muayene lazım ki birileri kolon kesmiş mi?  Betonun kalitesi iyi mi? Kullanılan deniz kumu acaba betonun içindeki demirleri çürütmüş mü? Bunların periyodik kontrol edilmesi gerekiyor.
 
12) Bir başka konu arkadaşlar; “Kentsel dönüşüm” yerine sosyal kültürel ve sosyoekonomik boyutları da dikkate alan bütüncül bir yaklaşımla “Kentsel Yenilenme” anlayışını hâkim kılacağız.
 
13) İstanbul depremine karşı, risk azaltmayı hedefleyen HAYAT İSTANBUL Projesini başlatacağız.
 
14) Köyden kente göçün azalmasına da katkı sağlayacak Köysel (Kırsal) Yenilenme çalışmalarını başlatacağız. Böylece yaşam yerlerinin nüfusa yetecek şekilde planlamasını yapacağız.
 
15) Sismik izolasyon teknolojisinin kullanılmasını yaygınlaştıracağız. 
 
Burada tamamen malzeme biliminin son 20 30 yılda açtığı bir alan. Gerçekten yapılacak çok iş var ama bunun için bilgi gerekiyor bilim insanları gerekiyor. Bilgiye saygı gerekiyor. Ehliyete liyakate saygı gerekiyor. Ancak böyle aşılabilir bu sorun.
 
16) Yapıların belirli dönemlerde amaç dışı kullanım, çürüme, çatlama, deplase olma, statik olarak taşıyıcılık özelliklerinde bozulma ve benzeri değişimler açısından incelenmesine yönelik mevzuat düzenlemesi yapacağız. Bahsettiğim bu periyodik muayene sistemiyle... 
 
17) DASK'ı tüm afet türlerini ve konut harici kayıpları da kapsayacak şekilde geliştireceğiz, genişleteceğiz. 
 
18) Afet ve Acil Durum hallerinde medyanın doğru ve güvenli bilgiye ulaşmasını sağlayacağız.
 
19) Afet ve acil durumlarda devreye hızla girecek Güvenli Haberleşme Sistemleri kuracağız. Haberleşmenin kesilmemesini sağlamak zorundayız.
 
Bu da arkadaşlar fiber optik hattan geçiyor. Fiber optik hatların yaygınlaşmasından geçiyor. Fiber optik ağları siz bütün Türkiye’ye ulaştırın ondan sonra haberleşmede kesilme falan olmaz. 
 
Bu yapılmadı. Biz bunu bir başka eylem planımızda dijital dönüşüm ve teknoloji eylem planımızda açıkladık. Büyük paralar değil inanın. Büyük paralar değil. Fiber optik ağları bir döşeyin tüm Türkiye'ye hiçbir yerde kesilmez haberleşme.
 
Çünkü bir ucundan yakaladığınız anda yakalayın ucuna baz istasyonu takın işi bitirin. Ama eski sabit hatlara mahkûm bir iletişim yapınız varsa, mobil istasyon yapınız varsa o geliyor tıkanıyor işte.
 
20) Arama kurtarma faaliyetlerinin bütünleyici parçası olarak İtfaiye teşkilatlarını merkezi ve yerel düzeyde yeniden yapılandıracağız.
 
Yani afet anında itfaiyenin de ne yapacağı belli olacak her ilde her ilçede. Afet ve acil durumlarda görevli ve gönüllü arama kurtarma sayısını, itfaiye teşkilatıyla da ilişkilendirerek STK’lar üzerinden arttıracağız. 
Yani kamunun belli bir çekirdek kadrosu ama bunun etrafında geniş bir gönüllü kadrosu. Bunlar eğitilen sürekli periyodik eğitimlerden geçen ve deprem anında kimin nerede nasıl görev alacağının önceden belirleneceği gönüllüler ordusundan burada bahsediyoruz. 
Vatandaşlarımız koşa koşa gitti Türkiye'nin her yerinden. Daha depremin 3 günü 4 günü 5 günü gördük. Her yerden akın akın gelmişler ama ‘ben geldim de ne yapabilirim acaba ne yardımım dokunabilir’ diyor. Ve koordine edecek birisini arıyor gözler.
 
Havaalanına iniyorlar. ‘Biz geldik arama kurtarma ekibiyiz ne yapalım şimdi diyorlar’. Cevap verecek bir kişi yok.
 
23) Toplumun her kesiminde temel afet bilinci ve afet becerisi oluşturmak için seferberlik ilan edeceğiz. Bu konuda herkesin bilgisinin olması oldukça önemli.
 
Bu yaşadığımız son 3 hafta aslında toplumsal duyarlılığın ve bilincin oldukça yükseldiği bir dönem. 
 
Ama maalesef daha önceki depremlerden gördük ki bu bazen uzun süre gitmiyor. Gündemden düşüyor. Unutuluyor unutturuluyor. Onun için gerekli cesur adımları atmak için tam zamanı.
 
Toplumsal duyarlılığın ve bilincin yüksek olduğu bir dönemde en önemli belki de en zor kararlar alıp uygulamanın tam zamanı şu anda. Hiç geciktirmeden.
 
24) KOBİ’ler başta olmak üzere tüm sanayi işletmelerinin ve işyerlerinin başta deprem üzere afete hazırlanmasını sağlamak zorundayız.
 
25) Afet sonrasında eğitim sisteminin aksamaması için AFET-EY (Afet ve Acil Durumda Eğitim Yönetimi) yapılanmasını kuracağız.
Çünkü afet oldu bir afette eğitim sistemi düştü. Felaket, ayaküstü kararlar. Yok, yurtlar öğrenciler apar topar eşyalarını kaldırıp yurtları vatandaşları açacağız şöyle böyle. Üniversiteler yok yüz yüze mi olsun uzaktan mı olsun hibrit mi olsun?
Bunların önceden planlanması lazım. Afet durumunda eğitim sisteminin nasıl işleyeceğinin önceden planlanıp programlanıp afet anında ilk gün ne olacağının önceden belirlenmesi lazım. 
 
Daha pek çok konu var bunun gibi. Bunların hepsini açıkladık ve İnşallah bunların hepsini gerçekleştireceğiz.
 
*****
Değerli arkadaşlar biliyorsunuz bu afetler büyük felaketler, kriz anları bununla ilgili öncesinde bir hazırlık olur. 
Yani tedbir dönemi olur. Afet anında o afetin yönetilmesi ile ilgili yapılması gerekenler olur. 
Bir de afet sonrası kriz sonrası buradan bir çıkış planlaması olur. Şu anda biz tam da bu çıkış planlamasını gerçekleştiriyoruz DEVA Partisi olarak. 13 politika birimimizle dedik ki herkes kendi alanıyla ilgili afetten çıkış süreci ile alakalı hazırlığını yapsın. 
Bunları bir araya getireceğiz derleyeceğiz ve yakın bir zaman içerisinde de bu afetten çıkış raporumuzu eylem planımızı artık adını ne koyarsak açıklayacağız.
 
Bakın bu afet ve sonrasındaki süreç doğru yönetilmezse eğer bu işin Makro ekonomik yönetimi, finansal yönetimi doğru yapılmazsa Allah korusun 99 depreminden sonra nasıl ülke 2000 Kasım 2001 Şubat krizleri ile karşı karşıya kaldıysa bu depremden sonra bir de artçı böyle büyük ekonomik depremler yaşayabilir bu ülke. 
 
Ve bu hükümetinde ekonomik karnesi ortada. Bunlar düz yolda giderken otobüsü devirler. 2018'den bu yana kaç kere kriz yaşattılar bu ülkeye. Bizim kara günler için biriktirdiğimiz ak akçeleri cayır cayır harcadılar sıfırladılar. 
 
Hatırlayalım 2018'de Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi uygulanmaya başladı 2019'un ocağında birikmiş ne kadar yedek akçesi varsa Merkez Bankası’nın sıfırladılar. Ertesi senin Ocağında bir yılın birikenine yine sıfırladılar. Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini eksiye düşürdüler. 
 
En son baktığımda -65 milyar dolardı. Bugünlerde muhtemelen daha da eksiye düşmüş olabilir çünkü brüt rezervlerde son dönemde 6-7 milyar birden sert düşüş var. Çünkü deprem sonrası yapılacak harcamalar var ya, iş makinesi alacaksın döviz, mazot alacaksın döviz, inşaat demiri döviz, çimento döviz döviz döviz. 
 
Dolayısıyla bu deprem sonrası yapılacak harcamalar ülkede cari açığı artıracak yani döviz ihtiyacını aynı zamanda artıracak harcamalar. Dolayısıyla bunun hem iç finansmanını hem dış finansmanını, makro ekonomik yönetimini çok sağlam bir şekilde yapmak lazım. 
 
Ama bunlar yapamaz beceremez çünkü karneleri başarısız. Karne berbat. 2018'den bu yana bakın karnesi berbat olan bir hükümet bu depremin ekonomik açıdan çıkışına hazırlayacak da yapacak da yönetecek. Mümkün değil mümkün değil. 
 
Bu kafayla bu kadroyla mümkün değil. Yeni bina yapacağız diye ekonomiyi tekrar tekrar dibe vurduracak bunlar. Yapamazlar beceremezler. Biliyoruz tek tek insanları da tanıyoruz iş yapma kabiliyet ve becerilerini de biliyoruz. 
 
Dolayısıyla bu depremden çıkışta sapasağlam bir ekonomi ve finans yönetimi lazım. İnce ince planlanmış ehil ve dürüst liyakatli kadrolarla yönetilen bir ekonomi lazım bu dönemde ülkeye.
 
*****
 
Değerli Arkadaşlar;
 
Kaybettiğimiz hiçbir canı geri getiremeyeceğimizi biliyorum. Yaşadığımız acıyı yok edemeyeceğimizi, kolay kolay azaltamayacağımızı biliyorum.
 
Ama yüreğimizdeki bu yangınla ve sorumluluğumuzun da farkında olarak çalışmaya devam edeceğiz.
 
Elimizden ne geliyorsa her türlü gayreti göstermeye devam edeceğiz. 
 
Dün bir çalışıyorsak bugün beş çalışacağız, on çalışacağız hep beraber.  
 
DEVA Partisi bu ülke için hayat demek. Yaşam demek. Bunun çok çok iyi farkındayız.
 
Bunun için zaten DEVA Partisini kurduk bunun için 81 ilde 753 ilçede teşkilatlandık. 
 
Bu hükümetin bu iktidarın asla ama asla bu ülkenin sorunlarını çözemeyeceğini kesin olarak bildiğimizi için biz DEVA Partisi’ni kurduk yola çıktık.
 
Onurlu bir yaşam için, vatandaşlarımızın insan onurunu ayağa kaldırmak için canla başla mücadele edeceğiz.
 
Bir kere daha söylüyorum: Ya başaracağız ya başaracağız. Başka yol yok bizim için.
 
Türkiye’nin uçurumdan aşağı yuvarlanmasına müsaade etmeyeceğiz.
 
Bu ülke bizim bu ülke hepimizin. Ülkemize milletimize hep beraber sahip çıkacağız. 
 
İlk günden beri tekrar ettiğimiz gibi biz, Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
 
Türkiye’nin DEVA’sı olmak için buradayız.
 
Eleştirildiği zaman öfkelenen, sinirlenen, hakaret eden, hemen yasaklara, cezalara başvuran bu devlet yönetimini ilk seçimde müsait bir yerde indireceğiz. 
 
Özgüvenini insanların mutluluğundan, huzurundan alan, felaketleri öngören, tedbir alan refah devletini hep beraber inşa edeceğiz. 
 
Biliyoruz, bu ülkenin insanları hükûmeti eleştirdiğinde sabah 6’da kapısında polis görmek istemiyor.
 
Bu ülkenin gençleri sosyal medyadan bir paylaşımı likeledim diye ertesi sabah nezarethanede kendisini bulmak istemiyor. 
 
İnsanımız, devletin, hayatın her alanında, yasaklarla, cezalarla karşısına çıkmasına tahammül edemiyor artık. 
 
Devleti kara gününde de iyi gününde de yanında destek olarak, hizmetkâr bir devlet istiyor bu millet. 
 
İnsanların çok basit ve temel bir talebi var:
 
Enkaz altında kaldığımda, zor günümde, çadıra muhtaç olduğumda, oturduğum binaların denetiminin de devlet yanımızda olsun diyorlar. Bu kadar.
 
DEVA bu talebi duyuyor.
 
Söz veriyoruz. 
 
Gücünü “halkını yaşatmaktan” alan bir devleti hep beraber, el ele inşa edeceğiz.
 
Devlet gücünü otoriterlikten baskıdan zulümden almayacak. Devlet gücünü demokrasiden alacak. Devlet gücünü onurlu bir yaşam olan onurlu bir hayat olan toplumdan alacak. 
 
*****
 
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
 
Tüm gün sürecek il başkanları toplantımızın ülkemiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

 

17 Şubat 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Gaziantep Deprem Basın Toplantısı Konuşması


Gaziantep
Deprem Basın Toplantısı


Başımız sağ olsun. Tüm ülkemizin başı sağ olsun.

Değerli arkadaşlar,

Kıymetli basın mensupları,

Gerçekten çok acılıyız. İçimiz yanıyor. Kahroluyoruz.

Bir baba olarak, bir evlat olarak, bir eş olarak; tek tek dinlediğim hikayelerle, tanık olduğum acılarla gerçekten kahroluyorum.

Ülkece çok büyük bir felaket yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz.

6 Şubat’tan bu yana ciğerimiz yanıyor.

Hâlâ enkaz başında sevdiklerine kavuşmayı bekleyen kardeşlerimiz var. Hâlâ yerin altındaki eşine, kardeşine, annesine, babasına, akrabasına ulaşmaya çalışan dostlarımız var. Acı büyük.

Anlatmaya kelimeler yetmiyor.

Sözler anlamını yitirdi. Kalp sızısı şurada duruyor.

Bir kere daha başımız sağ olsun diyorum.

Bugün itibariyle bu büyük felaketin üzerinden 11 gün geçti. 11 koca gün…

İlk günden beri ülkemizin dört bir köşesinden gönüllüler, sivil toplum kuruluşları, kamu görevlileri sahada canını dişine takıp çalışıyor. Dünyanın dört bir yanından gelen kurtarma ekipleri de olay mahalline.

Herkes karınca misali bu büyük enkazın bir ucundan tutup kaldırmaya çalışıyor.

Bu çabanın, bu çalışmanın bir parçası olan herkese minnet ve şükran doluyum. Huzurlarınızda bir kere daha tüm bu çalışmalara katkı veren, çalışmaların içinde olan herkese teşekkürlerimi iletiyorum. Sağ olsunlar var olsunlar.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz hafta depremden en çok etkilenen şehirlere gittim. Genel başkan yardımcılarımızla beraber, genel merkez yönetim kurulu üyelerimizle beraber sahadaydık.

İnanın yürek dayanmaz bunca acıya bunca yaşanana.

Kahramanmaraş’ta depremden kurtulan bir vatandaşımızla konuştum.

O kahrın içinde “Allah halkımızın ayağına taş değdirmesin” dedi. Gerçekten değdirmesin. Bu millet öyle güçlü kenetlendi ki, öyle sıkı sıkıya birbirine tutundu ki; bunu yerinde gözlerimizle gördük müşahede ettik.

Yakın çalışma arkadaşlarımdan Sadullah Bey’in, Sadullah Ergin’in aile apartmanını Hatay’da gördüm. Depremin 3. Günüydü. Yerle bir olmuştu. İş makineleri ancak dördüncü gün enkazda çalışmaya başladı.

Girildikten sonra da ancak yakınlarının cansız bedenlerine ulaşabildi. Ve belki de biliyorsunuz ama en zoru, kendi elleriyle son görevini yerine getirdi.

Tüm bu şehirlerde bildiğimiz bilmediğimiz hikayelerin çoğu böyle. Sadullah Bey’in hikayesi, herkesin ortak hikayesi… Sadece buraya bakarak gördüğümüz tablo her şeyi özetliyor bize.

Öyle bir şey oldu ki arkadaşlar, yıkım istisna olacakken, yıkım her yerde.

Ölüm istisna olacakken, ölüm her yerde.

Kurtarmak kural olacakken, kurtulanlara “mucize” gözüyle bakılıyor. Vatandaşımız adeta “mucize”ye mahkûm olmuş durumda.

Bu hak da değil reva da değil.

Arkadaşlar devlet niye var? Soruyorum niye var?

Ben söyleyeyim size: Devlet yaşatmak için var. Devlet her bir vatandaşımızın yaşaması için var. Devlet tüm bu yıkımlara mani olmak için var.

Vatandaşımız, oturduğu binaya “afete dayanaklı” diye ruhsat veren, oturma izni veren kamu kurumuna güvensin diye devlet var.

Bina yıkıldıktan sonra, hemen arama-kurtarma ekibi oraya ulaşsın diye devlet var.

Yakınının acısını bile yaşayamadan, tek tek onların toprağını kendisi kazıp kendisi gömmesin diye devlet var.

Evet arkadaşlar, bu iktidar devletin kurumlarını tek tek zayıflattı. Beştepe’den başka hiçbir kurumun önemi kalmadı ülkede.

Ehliyet ve liyakat terkedilince, devlet kurumları inisiyatif alamayınca, devlet kurumları kendi başlarına karar alıp yürüyemeyince maalesef ülkenin geldiği noktayı hep beraber görüyoruz.

Ehliyet liyakat terk edildi. İnisiyatif alamayan kendi kendine karar veremeyen yöneticiler de maalesef kamu kuruluşlarını şu anda işgal etmiş durumda.

Yukarıdan talimat gelmeyince, harekete geçemeyen hantal bir yapıya dönüştürdüler maalesef bu koskoca devleti.

Acımız büyük dert büyük.

Biz Sayın Erdoğan’ın ve küçük ortaklarının sebep olduğu bu devlet anlayışını bu devlet yönetme anlayışını reddediyoruz.

Biz, yaşamı tanımayan, vatandaşının canını enkaz altında kendi kaderine terk eden bu anlayışı reddediyoruz.

Biz, bu karda kışta, yerle bir olmuş şehirlere gerekli araçları gönderemeyen bu anlayışı reddediyoruz.

Biz, yerin altında kalanlara, yakınlarının duası dışında hiçbir şey bırakmayan bu anlayışı reddediyoruz.

Biz yaşatan bir devlet diyoruz. Milletine hizmet eden hizmetkar bir devlet istiyoruz.

Rahmetli Erbakan’ın tabiriyle garson devlet istiyoruz.

Arkadaşlar, yaşadığımız elbette çok büyük felaket.

Elbette hiç kimse böylesine iki büyük depremin peş peşe olmasını ve bu kadar büyük bir yıkıma sebep olmasını belki de hayal edemiyordu.

Ama arkadaşlar şunu unutmayalım ki ülkemiz fay hatları üzerinde bir ülke.

Çok sayıda fay hattı geliyor geçiyor birbirini kesiyor.

Ve uzmanlar senelerdir hangi fay hattının hangi durumda olduğunu söylüyor aslında. Uzmanlar senelerdir doğrudan Maraş’ı, doğrudan Hatay’ı işaret ediyor.

Halk arasında “kaza geliyorum demez” diye bir tabir vardır “kaza geliyorum demez” diye bir tabir ama deprem “ben geliyorum” diyor. “Er geç geleceğim” diyor.

Bir tek zamanını tam kestiremiyoruz. Yaklaşık olarak zaman aralıklarını da artık bilim insanları söylüyor. Ama nokta atışı ‘Şu gün şu saat şu dakikada deprem olacak’ diye bilgi yok elimizde.

Ama bir gün olacağını biliyoruz.

Bu kadar hazırlıksızlık gerçekten olmaz.

Peki… İktidar bütün bunların farkında değil mi? İktidar bütün bu olanlara büyük bir şaşkınlık ve hayret içinde mi yakalandı?

Hayır.

Belki duymayan vardır. Ben burada tekrar anlatayım.

2019’da bu ülkenin İçişleri Bakanlığı, tüm mülki yönetimle beraber, merkez üssü Pazarcık olan 7,5 şiddetinde bir depremin senaryosunun tatbikatını 3 gün boyunca yaptı.

Yıl 2019 bakın. Daha şurada 3 sene 4 sene önce. 7.5 şiddetinde diyor, merkez üssü Pazarcık diyor.

Ve böyle bir depremde nerelerin yıkılacağı, nasıl hasar olacağı hepsinin tatbikatı yapılmış durumda.

Peki…yapıldı da ne oldu? Tüm bu bilgiler ışığında gerekenler yapıldı mı? Önlemler alındı mı? Atılması gereken adımlar atıldı mı?

Kimse şimdi propaganda aygıtını çalıştırıp süslü dosyalar, videolar hazırlayıp bizi aptal yerine koymasın.

Cevap vereyim, ne oldu:

Arkadaşlar asrın ihmali oldu. Asrın kayıtsızlığı oldu. Asrın işbilmezliği oldu.

Evet, deprem önlenemez. Ama ölümcül yıkımlar önlenebilir.

Vatandaşlarımızın çoğu “önlenebilir yıkımlar” nedeniyle hayatlarını kaybetti, yuvalarını kaybetti.

Benim bugün iktidara sorularım var arkadaşlar.

Çünkü ben bugün itibariyle depremden etkilenen tam 10 şehrimize gittim. Onlarca ilçemize gittim, çok sayıda köyün içinden geçim ve karayoluyla hareket ettim.

Öyle birileri gibi helikopterle uçaktan tepeden inip, 3 kelime açıklama yapıp tekrar helikoptere binip dönmedim.

Benzin kuyruklarında bekledik arkadaşlarımızla, trafiğe takıldık.

Arabalarımızın bagajlarında bidonlarda benzin taşıdık mazot taşıdık.

İhtiyacı olanlara kumanya götürdük yakıt götürdük. Bütün bunları fiilen sahada yaşadık. Gözlerimizle gördük.

Çünkü şu andaki felaket televizyon ekranlarından cep telefonunun küçücük ekranlarından sığacak oralardan anlaşılacak bir felaket değil.

Görmeyince anlamak mümkün değil.

Çünkü ben bu 10 şehirde, yüzlerce vatandaşımızın feryadını tam yüreğimde hissettim.

Afet bölgesindeki vatandaşlarımız bana sorular sordu.

Vatandaşlarımız benden bu soruları, ülkeyi yönetenlere sormamı istedi.

Ben de vatandaşlarımıza söz verdim dedim ki “Sizin adınıza bütün bu soruları toplayacağım ve en sonunda da bu 10 ili tamamladığımda da bu soruları aynen hükümete iktidara yönlendireceğim.

“Üzerime aldığım emanetin gereğini bugün yerine getirmek üzere sizlerle beraberim.

Vatandaşımız soruyor, bize soruyor. Biz de onları toplayıp iktidara soruyoruz.

Gün, bu soruları sorma zamanıdır.

Gün, şeffaf şekilde sorularla yüzleşme zamanıdır.

Gün, vatandaşımıza gerçekte ne olduğunu anlatma zamanıdır.

Sorumluluk sahibi bir iktidar tüm bu soruların cevabını vermelidir.

Vermelidir ki bir daha bu acılar yaşanmasın.

*****

Bakın arkadaşlar geçen hafta Gaziantep'in depremden en çok etkilenen 2 ilçesi İslâhiye ve Nurdağı da içinde olmak üzere depremin en büyük yıkıma sebep olduğu yerlerdeydik arkadaşlarımızla beraber.

Antakya'daydık. Kahramanmaraş'taydık Adıyaman’daydık. Birinci depremin merkez üssü Pazarcık.

Buradan Gölbaşı’ndan Adıyaman'a geçtik. Hemen ilk hafta genel merkezimizdeki bütün arkadaşlarımız kurucularımızla beraber derhal bölgedeydik sahadaydık.

Tabloyu net görelim bilelim vatandaşlarımızı net dinleyelim diye.

Deprem günüyle başlıyorum. Vatandaşlarımız o gün olanları anlayamıyor, bize soruyorlar.

6 Şubat sabahı, depremden 1 saat sonra, saat 5:34’de bu felaket için iktidar “dördüncü seviye alarm” açıkladı. Nedir bu 4. Derede alarm? Tüm ulusal kapasite ile depreme müdahale edilmesi ve ayrıca uluslararası yardım çağrısıydı.

Yani felaketin ne kadar büyük olduğunu iktidar aslında ilk 1 saatte anlamış durumda.

Bırakın Türkiye’deki bütün yardım çağrısını bütün dünyada da yardım çağrısı yapmışlar depremin olduğu sabah 5:34’de .

Demek ki felaketin büyüklüğü gayet iyi anlaşılmış idrak edilmiş.

AFAD’ın çok önceden hazırladığı bir Müdahale Planı vardı.

Buna göre, özellikle acil durum anında görevli; arama-kurtarma, sağlık, yangın, güvenlik, trafik, haberleşme, enerji, tahliye, ulaşım, beslenme, barınma hizmetlerinden sorumlu kurumlarımızın hazır olması ve derhal müdahale etmesi gerekiyordu.

Soruyorum: Derhal, anında hareket etmesi gereken bu kurumlar ne zaman harekete geçtiler? Hangi kurum ne zaman harekete geçti? Ben merak ediyorum soruyorum. Niçin geciktiler? Kurumlarımız böyle bir afete karşı gerçekten hazır mıydı?

Yoksa bütün bu hazırlıklar kâğıt üzerinde kalan bir egzersizden mi ibaretti?

AFAD biliyorsunuz arkadaşlar eskiden Başbakanlığa bağlı bir kurum idi. Kurulurken ilk öyle kuruldu. Diğer bakanlıklar arasında koordinasyon yapma gücü ve pozisyonu vardı.

Başbakanlığa bağlı bir kurum diğer tüm bakanlıkların üzerinde, diğer tüm bakanlıkları koordine etme gücü ve imkanına sahip bir kurumdu. Kendi ilgisi görevi alanında.

Daha sonra ne oldu? Bu 2017 sistem değişikliği 2018 seçimleriyle beraber AFAD bir bakanlık altında sıradan bir kurum haline getirildi. AFAD uzmanlarıyla karar vericiler arasına çok sayıda kademe, uzun mesafeler konuldu.

Halbuki bu tür kuruluşların yatay bir yapılanmaya sahip olması lazım yatay.

Yani uzmanlardan gelen bilgiler çalışmalar anında karar vericilere ulaşacak ki hemen adım atılsın karar verilsin.

AFAD’ın uzmanlarıyla ülkenin tek karar vericisi pozisyonunda olan Sayın Erdoğan arasında belki 5,6,7 kademe yönetim katmanları var.

Tüm koordinasyon bu sistem değişikliğiyle beraber, devletin tüm koordinasyonu sadece ve sadece Beştepe’de toplandı. Belki çoğunuz bilmiyordu şu an silahlı kuvvetlerde farklı kuvvetler Genel Kurmay Başkanlığına bağlı değil biliyor musunuz artık.

Hava Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri... Zannediyorsunuz ki Genel Kurmay Başkanlığına bağlı. Değil. Milli Savunma Bakanlığıyla ilişkilendirildi.

Yani tek tek hükümetten bir bakandan talimat almayınca silahlı kuvvetlerin ayrı ayrı birimleri bile hareket edemez hale getirildi neredeyse.

Şimdi soruyorum: Pek çok kurumu sıradanlaştırsan, Beştepe dışındaki her kurumu önemsizleştiren Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi AFAD’ı zayıflatmış mıdır? Kurumun koordinasyon kabiliyetini yok mu etmiştir? Diye buradan hükûmete soruyorum.

‘Yok öyle değil’ diye bir izahatları varsa buyursunlar cevap versinler.

Şunu da baştan söyleyeyim. ‘Ali Babacan Gaziantep'te bir basın toplantısı yapmış bizim haberimiz yok duymadık' demesinler. Benim iki saatlik bir televizyon programında kullandığım tek bir kelimeyi takip edip ağzına dolayan bir hükümet var şu anda karşımızda. Öyle bilmedik duymadık falan yok.

Şu anda ki sorduğum soruların her birini kelime kelime dinliyorlar duyuyorlar. Bilmiyorduk dinlemedik duymadık yok.

Canlı yayınla uydudan tüm Türkiye'ye bunları duyuruyoruz şu anda bu soruları.

Hiç duymadık demesinler.

Vatandaşlarımız bu soruların cevabını bekliyor.

Ben de bu ülkenin vatandaşı olarak bu soruların cevabını bekliyorum. Desinler ki ‘hayır sistem değişikliği hiç etkilemedi.’ Bir izah etsinler niye etkilemedi?

Devam ediyorum: Deprem öncesine, yapılan, yapılmayan hazırlıklara dair epey bir soru var.

Bakın arkadaşlar, AFAD, 2012-2023 yıllarını kapsayan bir eylem planı hazırlamıştı. İşte burada. Hala internet sitesinde de var. 2012 yılında başlayıp 2023’e kadar bir ulusal deprem stratejisi ve eylem planı.

Ben soruyorum burada takvim var tarih var yapılacaklar var. Bunları tamamladınız mı tamamlamadınız mı diye soruyorum.

Unutmayalım 2012-2013 nispeten Türkiye'nin itibarının yüksek olduğu Türkiye'de demokrasinin ekonominin oldukça ileri olduğu ve Türkiye'nin 2023 hedeflerini koyduğu yıllar bunlar.

O, 2023 için 25 bin dolarlık milli gelir hedefini koyduğumuz, 2023 için 500 milyar dolar ihracat hedefini koyduğumuz yıllardan bahsediyoruz.

Türkiye'nin artık şöyle başını kaldırıp ileriye doğru bakabildiği, uzun vadeye bakabildiği yıllarda bakın böyle bir şey çalışılmış hazırlanmış.

Bu plan o günkü Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe girdi. Resmi Gazete ’de hepsi kayıtlı. Tam adı: Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı.

Bu planın uygulamasının 2023 yılında tamamlanması hedefleniyordu. Yani bu yıl bunun tamamının bitmesi hedefleniyordu. Planın ana amacı neydi? “Depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak.” Bunun amacı bu.

Şimdi soruyorum: Bu eylem planına ne oldu? Bu planda yer alan çalışmaların ne kadarı hayata geçirildi ne kadarı ihmal edildi?

Örnek olarak söylüyorum sadece.

Bakın bu eylem planındaki bir hedef. Örnek olarak söylüyorum sadece.
2017 için konulmuş bir hedef. 6 sene önce tamamlanması gerekiyordu bu plana göre.

Neydi bu hedef? Başta okul ve hastaneler olmak üzere, Türkiye’deki bina envanteri çıkarılacak ve mevcut yapılar hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alınarak gruplandırılacaktır.

Soruyorum şimdi: 2017 yılında tamamlanmış olması gereken bu hedefe ne oldu?

Özellikle deprem yaşadığımız 11 ilimizde kamu binalarının hasar görebilirlikleri ve riskleri belirlendi mi? Belirlendiyse gereği olarak ne yapıldı? Ya da bunun tamamlandığı bu 2017 yılında tamamlanması gereken bu çalışma hangi illerde tamamlandı bugüne kadar Türkiye’de.

“Okul ve hastaneler başta” deniyor; okul, yurt ve hastanelerin hangi ilimizde ne kadarı ile ilgili tarama gerçekleştirildi?

Okul, yurt ve hastanelerden hangileri hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanım kararı verildi? Bunların ne kadarı yıkıldı? Güçlendirilecekse, bu güçlendirme projeleri yapıldı mı? Bunlar gerçekten uygulandı mı? Binalar güçlendirildi mi?

Vatandaşımız bana soruyor, ben de hükümete soruyorum.

Size bu plandan bir başka madde şimdi söyleyeceğim.

“Başta depremler olmak üzere tüm afetler öncesi ve sonrasında yaşanan bilgi kirliliğinin önlenmesi ve toplumun doğru olarak bilgilendirilmesi sağlanacaktır.” Diyor.

Soruyorum şimdi: Afet sonrasında iletişim konusunda ne yaptınız? Sosyal medya kısıtlaması ile kurtarma ve yardımlaşma çalışmalarına engel olduğunuzu düşünüyor musunuz? Vatandaşımızın haber alma özgürlüğüne engel olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Devlet kurumlarından gelen açıklamalara, devletin söylediklerine, bu iktidarın bakanların yaptıkları açıklamalara vatandaşımız tam olarak güvenseydi, vatandaşlarımız gerçekleri sosyal medyadan oradan buradan öğrenmek aramak zorunda kalır mıydı? Diye ben soruyorum şu anda.

Devam ediyorum: AFAD’ın bir başka çalışması var. 2022 Performans Programı kitapçığı. Burada diyor ki 1789 arama kurtarma personelimiz var diyor.

Peki şimdi soruyorum: Kamu, özel kuruluşlar, askeri ve sivil kuruluşlar, belediyeler, itfaiye gibi kurumların bünyelerinde bulundurdukları toplam arama kurtarma personel sayısı kaçtır? Bunun envanteri afet öncesinde AFAD’da var mıydı?

Afete müdahale edebilecek arama kurtarma personel sayısı yeterli mi görüldü yoksa yetersiz olduğu öngörülmesine rağmen takviye edilmedi mi?

Afetlerin sık yaşandığı ülkelerde çok sayıda gönüllü eğitiliyor ve afet anında derhal mobilize oluyor. Koordinasyon içinde çalışıyor.

Bu depremde AFAD’ın eğittiği, mobilize ettiği, koordine ettiği gönüllü sayısı kaçtır? Bu gönüllülerden ilk 24 saatte ilk 48 saatte kaç tanesi gerçekten afet bölgesine intikal etmiştir ve çalışmalara katkı sağlamaya başlamıştır?

Çok sayıda gönüllünün ortada ne yapacağını bilemez halde gezdiğini, bir koordinasyon aradığını, yönlendirme aradığını hepimiz hep beraber sahada gördük müşahede ettik.

Bir başka konuya geçiyorum:

AFAD’ın 9-10-11 Ekim 2019 tarihinde Kahramanmaraş merkezli bir deprem senaryosu tatbikatı yaptığını biliyoruz. Bu senaryoya göre Kahramanmaraş Pazarcık ilçesinde bakın merkez de veriyor Pazarcık, 7,5 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiği ve 7 ilin bu depremden etkileneceği öngörülmüştü.

Soruyorum: Bugün yaşadığımız depreme çok benzer olan bu senaryoya göre yapılan tatbikatın sonucu ne olmuştu? Şu anda bu tatbikatın raporu arkadaşlar ortalarda yok. Baktık internette falan bulamıyoruz yok. Yok oldu rapor ortadan kalktı.

Bu tatbikat sonrasında hangi kararlar alınmıştı? Tatbikatta tespit edilen eksiklikler nelerdi? Eksikler tespit edildiyse neden bugüne kadar o eksiklikler giderilmedi? Bu tatbikatı ve sonuçlarını kamuoyu ile ne zaman paylaşacaksınız? Bunun bir muhasebesi olmayacak mı?

Normalde demokrasinin iyi işlediği hesap verebilirlik hissiyatı olan anlayışı olan bir hükümeti ne yapması lazım böyle bir dönemde.

Demesi lazım ki, ‘Evet bakın biz böyle bir tatbikat yaptık demek ki öne alıcı bir iş yaptık. Bu tatbikatta alınması gereken kararların atılması gereken adımların da bugüne kadar şu kadarını tamamladık’ deyip açık açık ortaya çıkması lazım. 4 sene olmuş çünkü…

Biz bugüne kadar böyle bir şey duymadık. Tatbikatın yapıldığı ile ilgili bilgi var ama tatbikatın sonucunda yapılması gerekenlerle ilgili neler vardı ve bunların ne kadarı yapıldı? Ne kadarı yapılmadı? Niye ihmal edildi? Bunları ben yine buradan soruyorum.

2019’da tatbikata göre kaç binanın yıkılacağını öngörmüştünüz? Kaç canımızı kaybedeceğimizi tahmin etmiştiniz?

Yine bu tatbikata göre kaç arama kurtarma personeline, kaç adet çadır ve battaniyeye ihtiyaç olacağı hesaplanmıştı? Hava alanları, kara yolları, demir yolları tatbikat dediğiniz zaman hepsinin olması lazım değil mi? Buralarla ilgili o senaryoda nasıl bulgular vardı? Bunun gereği yapıldı mı? Ulaşımdaki aksamalar ve kesintisiz haberleşme nasıl sağlanacaktı?

Antakya’da 7. Gün telefonlar çalışmaya başladı arkadaşlar cep telefonu 7. Gün. İnsanlar bir sokaktan ötesine seslerini duyuramadılar telefon sistemi çöktüğü için.

Bunları soruyorum arkadaşlar çünkü bu tatbikatın amacı tüm bu sorunlara önceden hazırlanmaktı. Bu soruların cevabını önceden vermekti.

O yüzden soruyorum: 2019’da ki tatbikatın ardından ne yaptınız?

Yine aynı tatbikata göre, ulaşım ile ilgili yapılan tespitler ne oldu?

Geçiyorum: Kahramanmaraş’ta 6 ay evvel başta İl Başkanımız olmak üzere, sivil toplum kuruluşları ve diğer siyasi partilerin il başkanları deprem uyarıları yaptılar. Hepsi basın kayıtlarında hepsi sosyal medyada. Bu uyarılar dikkate alındı mı?

Adeta arkadaşlarımız feryat ederken ‘bakın deprem geliyor gelecek bir gün kapıyı çalacak. Sadece gününü saatini bilmiyoruz’ diye duyuru yaparken basın toplantılarıyla basın açıklamalarıyla feryat ederken bu uyarılar karşısında ne yapıldı? Hangi adımlar atıldı?

Bu uyarılar dinlenip de onlara bir cevap verildi mi? Yoksa kapalı kapılar ve parmaklıkların önünde mi gidip yapmak zorunda kaldı bu açıklamaları arkadaşlar.

Depremin olduğu bölge ve yakınında AFAD lojistik depoları olduğunu biliyoruz. Bunlar gerçekten çok önemli.

Ama vatandaşlarımız soruyor: Bu depolarda depremden önce kaç adet çadır ve çadır içi malzeme vardı. Bu malzemeler neden bölgeye derhal ulaştırılamadı? Malzeme eksiği nedeniyle mi yoksa lojistik planlama yapılmadığı için mi vatandaşlarımız mağdur oldu?

Adıyaman'da 5. gün gece -17-18 derecede ateşi yakıp bir battaniye ile sabahlayan vatandaşlarımızı bizzat gördüm. ‘Bir çadır’ diyorlardı ‘bir çadır.’ ‘Talebimiz başka bir şey değil.’

Bu lojistik planlama niye yapılmadı? Ne oldu? Sistem nerede tıkandı?

Yoksa Cumhurbaşkanın talimatıyla yangın söndüren itfaiye gibi, AFAD da talimat gelmeden depolardaki malzemeleri dağıtmaya başlamadı mı acaba başlayamadı mı? Kendiliğinden hareket edemedi mi? Ben soruyorum.

AFAD tüm yardımlara el koyup kendisi dağıtmaya çalışıyor. Biraz önce Ertuğrul Bey ile il başkanımızla görüştük. Bazı ilçelerdeki durumu anlattı. Vatandaşlarımızın kendi çabalarını sivil inisiyatife adeta göz açtırmayacak bir baskı başlamış orada.

‘Sen yemek dağıtamazsın, sen yardım toplayamazsın, vay yardım tırın var ki dün Kahramanmaraş’tan da geldi aynı haber. Bir kamyonetin arkası su dolu. Gidiyorlar suya el koymaya çalışıyorlar. Neymiş ‘bu suyu biz dağıtırız. Bizden başkası dağıtamaz’ Bu ne demek?

Vatandaş kendi imkânlarıyla gitmiş yardımı bulmuş buluşturmuş toplamış kendi yardım etmiş, elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor buna engel olmaya başladılar.

AFAD’ın imkânlarının sınırlı olduğunu kendileri söylüyor. Açıklamadılar mı AFAD’ın sadece şu kadar personeli var ne yapalım, bu kadar personelle olmuyor demediler mi kendileri. Hem bunu söylüyorlar hem de sadece biz yapacağız AFAD yapacak şu bu diye ortaya çıkıyorlar.

Siz bu AFAD’ın imkanlarının sınırlı olduğunu bile bile vatandaşlarımızın kendi aralarındaki dayanışmaya niçin mâni oluyorsunuz?

Ben buradan soruyorum, hükümete soruyorum; iktidara soruyorum, Sayın Erdoğan’a buradan soruyorum; Siz bu yardımlaşma dayanışma gücü ve dayanışma ruhu çok kuvvetli olan bu milletin birbirine yardım etmesine niye engel oluyorsunuz? Diye soruyorum. Bir açıklasın.

‘Biz bunu çok iyi yapıyoruz’ diyorsa ilk günlerde yapamadın işte olmadı. Olmayınca vatandaş kolları sıvadı kendisi yapmaya başladı. Buna niye engel oluyorsunuz.

Bir başka husus: Askeri kuruluşlar ve emniyet mensupları arama kurtarma faaliyetlerinde planlama kapsamına alındılar mı? Yani böyle bir anlayış böyle bir anlaşma protokol var mıydı kurumlar arasında. Özellikle asker ve polislerimizin, aldıkları eğitim gereği, derhal müdahale etmeleri mümkünken, neden afetin olduğu ilk anda kurtarma çalışmalarına katılmaları sağlanamadı?

Gittiğim 10 şehirde de duyduğum cümleyi söyleyeceğim “İlk 48 saat kimse bize yardım etmedi, kimse kurtarmaya gelmedi.” Kahir ekseriyeti. Bu cümle hiçbir yerde değişmiyor bakın. Kahir ekseriyeti. Birkaç belki küçük istisna var ama onun dışında gittiğim illerin tümünde ‘ilk 48 saat bize hiç bir şey gelmedi. Kimse sesimizi duymadı’.

Neden ilk 48 saatte sistem adeta felç oldu. Niye işler yürümedi? Buradan soruyorum.

Bir başka önemli konu: Maden işçileri, yaptıkları iş gereği, hepsi birer doğal arama kurtarmacı değil mi?.

Maden işletmeleriyle ve çalışanlarıyla AFAD arasında önceden yapılmış bir protokol var mıdır?

Vatandaşımız acıyla soruyor: Maden işçileri arama kurtarma çalışmalarına niçin çok geç dahil oldular? Diye soruyorlar.

Bölgeyi incelediğimizde ve vatandaşlarımız ile konuştuğumuzda birçok aksayan hizmet olduğuna tanık olduk. Ama bunlardan en önemlisi arama kurtarma faaliyetleriydi. İlk günlerde enkazların çok küçük bir bölümüne müdahale edilebildiğini gördük.

Şimdi soruyorum: İlk 48 saatte ve ilk 72 saatte, toplam kaç enkaza kurtarma amacıyla müdahale edildi? Buradan soruyorum.

Vatandaşlarımızın kuşkuları var, soruları var. Bunları açıklığa kavuşturmak gerekiyor.

Mesela: Hangi enkaza müdahale edileceği ya da hangi enkaza müdahale edilmeyeceği nasıl belirlendi? AFAD buradaki koordinasyon görevini nasıl yaptı? Yeterli sayıda olmayan arama kurtarma personeli ile enkaza müdahale ederken önceliklendirme nasıl yapıldı? Bunun bir kuralı var mıydı bir süreci protokolü var mıydı?

Çok sayıda arama kurtarma ekibi, uzunca süre çalışmaya başlayamadı, AFAD’dan yönlendirme beklediler. Bununla ilgili pek çok örnek bizzat bana anlatıldı.

Soruyorum: Sahadaki arama kurtarma ekiplerinin takibi neden sağlanamadı? AFAD dışından arama kurtarmalara dahil olan yerli ve yabancı ekipler AFAD ile neden uyumlu bir saha çalışması yürütemedi? Gönüllülerin koordinasyonu niçin gecikti? AFAD’ın irtibatta olduğu gönüllülerin sayısı yeteli miydi? Bu gönüllü vatandaşlarımıza gerekli arama kurtarma ve yardım dağıtım eğitimi verilmiş miydi?

Bir başka önemli soru: Arama kurtarmada hayati öneme sahip ses dinleme ve termal kamera gibi cihazların AFAD’ın envanterinde olup olmadığını vatandaşlarımız soruyor merak ediyor.

Bu çok önemli bir cihaz değil mi? Yani bakıyorsunuz betonun arkasını gösteriyor. Enkazda bir can var mı yok mu onu gösteriyor. Bunlardan AFAD’ın envanterinde var mıydı? Ve kaç adet vardı?

Bunlar öyle büyük bütçe isteyen şeyler değil arkadaşlar. Büyük şeyler değil bunlar. Devlet bütçesinin yanında bunlar hava cıva inanın.

Soruyorum. Var mıydı envanterde varsa kaç tane vardı?

Devletin elinde uçak ve helikopterin yanı sıra insansız hava araçları var. Tüm bu araçların koordinasyonu ile havanın aydınlanmasıyla beraber derhal yıkılan konutlar, yollar, köprüler tespit edilebilir.

Gözlenemiyor mu havadan her şey? Yani teröristlerin bütün hareketleri değil mi an an izlenebiliyor.

Daha sonra açıklamada yapıldı bu yıkım biz havdan insansız hav araçlarıyla da tespit ettik dediler. Peki, bu kadar büyük yıkım bu kadar geniş sahada madem tespit edildi soruyorum: Yıkımın tespiti ile yardımlar yönlendirilebilecekken ve AFAD kanun gereği bu yetkiye sahipken ilk günlerde bu yönlendirme neden yapılamadı? Yukarıdan bakınca belli değil mi? Enkaz var mı var. Üzerinde çalışma var mı var. O da belli.

Bakıyorsunuz iş makinesiyle yukarıdan uçarken görüyorsunuz. Birileri enkazda çalışıyorsa onu da görüyorsunuz.

Peki niye sistem çalışmadı? Ne oldu? Talimat mı beklendi? Kimin talimatı beklendi?

Enkaz kaldırma çalışmaları için vinç ve iş makinelerine ihtiyaç var. Bu araçlar niçin derhal seferber edilmedi? Bu araçlar şehirlerin girişindeki sağdaki soldaki parklarda dururken ilk 1 gün 2 gün 3 gün çoğu şehirde niye bu vinçler kepçeler, dozerler harekete geçmedi? Ne oldu? Kimden talimat beklendi?

Ve bellide en önemli soru: Arama kurtarma faaliyetlerindeki gecikme ve yetersizlik nedeniyle evet kaç vatandaşımız hayatını kaybetti?

Değerli arkadaşlar,

Biliyorsunuz tedbir her şeyden önemli. Tedbir, tedbir tedbir.

Afet ve acil durumun tümüyle yönetilmesi açısından haberleşme sistemlerinin daima faal olması hayati önem taşıyor.

Buna rağmen, bazı bölgelerde haberleşme sistemi niçin çöktü? Neden iletişim kurulamadı? AFAD’ın bu konuyla ilgili hiçbir hazırlığı yok muydu? Bırakın AFAD’ı bizim Silahlı Kuvvetlerimizin Allah korusun acil bir askeri operasyon olur bir savaş olur yani cep telefonu sistemine bağlı bir iletişimi düşünebilir misiniz bu ülkede?

Silahlı Kuvvetlerimizin acaba böyle bir kapasitesi yok muydu? Ben olmadığına inanmıyorum. Mutlaka vardır. Mutlaka haberleşme sistemleriyle alakalı devreye sokulabilecek unsurlar mutlaka vardır.

Peki bunlar devreye sokuldu mu? Bilmediğim için soruyorum. Yeterli miydi?

Mobil şebekelerde yaşanan aksaklıkları gidermek için, yurtdışından gelecek ekipman ve uydu sistemlerinin geri çevrildiği söyleniyor. Bunu da duyduk.

Tamam bizde yeteri kadar baz istasyonu şu bu falan yok tamam ama dışardan ekipman ve uydu sistemlerinin sağlanmaya çalışıldığı ama bunun da yetkililer tarafından reddedildiği ile ilgili bazı söylemler var. Bu doğru mudur değil midir?

Yanlışsa çıksınlar desinler ki ‘yok öyle bir şey. Hiç olmadı’.

Tamam.

Arkadaşlarımızla beraber kendi gözlerimizle gördük: Deprem sonrası ilk bir kaç gün bazı bölgelerde vatandaşlarımız temel gıda ürünlerine ulaşamadı.

Bizim Malatya il başkanımız Kahramanmaraş il başkanımız etraftaki karı eritti içme suyu haline getirip içebildiler. Suya ulaşamadılar. Bunlar bizim teşkilatımız. Birisi yeminli mali müşavir birisi doktor arkadaşımız. Çevresi geniş olan arkadaşlarımız. Ama ulaşamadılar yok. Kar suyunu eritip içtiler ilk iki gün.

Soruyorum: Vatandaşımız hangi ihmaller nedeniyle bir tas çorbaya, bir damla suya muhtaç kaldı diye ilk 2 gün soruyorum.

Şu an afet bölgesinde gördüğümüz en büyük, en temel eksiklik tuvalet… 11. Günü tamamladık 12. Gündeyiz hala tuvalet.

Ki ben bunu ilk Antakya’da hatırlıyorsanız depremin 3. Günü ‘bakın bu çok önemli. Çünkü orada biz 7 saat 8 saat tuvalet görmedik etrafta. Ve insanların nasıl zorluk çektiğini gördük. İlk Antakya’dan depremin 3. Günü akşamı ben bu çağrıda bulundum. Bakın çok önemli. Hijyen sorunu var. Bu yarın salgın hastalıkların yayılmasına sebep olacak. Acilen Türkiye’de ne kadar seyyar tuvalet ne kadar şantiye kapasitesi varsa bunlar buraya taşınsın. Türkiye’nin şu an da başka bir yerde başka bir şantiyeye ihtiyacı yok inanın. Şu anda Türkiye’nin şantiyesi bu 11 ilimizdir. Nokta.

Başka bir şeye gerek yok.

Çok müzmin sebep olmadıkça konteyner, yatacak yer, seyyar duş, seyyar tuvalet ne var ne yoksa acil Türkiye’den bu bölgeye taşınmalıdır. Çünkü önce insan. Önce can.

Resmi rakam 36 bini geçti. Gerçek sayının kaça ulaşacağını bilmiyoruz. Daha hala enkaz altında çalışma devam ediyor.

Bakın Diyarbakır’da dün topo topu 6 tane bina yıkılmış şehir merkezinde. Diyarbakır, büyükşehir. Bütün kamu imkanları orada, belediye imkanları orada. Hala 60 kadar vatandaşımızın cenazesi enkazın altında ve hala çalışma devam ediyor.

12. gündeyiz.

Gerçekten inanılır gibi değil.

Arama kurtarma çalışmalarında enkaz altında ulaşılamayan veya kayıp olarak sınıflandırılan vatandaşlarımızın sayısını kamuoyu ile ne zaman paylaşacaksınız?

Pandemi dönemi ile ilgili maalesef kötü bir tecrübemiz var. Pandemi ile ilgili ölüm istatistikleri biliyorsunuz tam yayınlanmadı.

Hatta TÜİK her yıl muntazam açıkladığı ölüm istatistiklerini pandemiden bu yana açıklamaya başladı. Her sene TÜİK muntazam olarak o sene kaç vatandaşımızın hayatını kaybettiğini açıklardı.

Peki, pandemiden sonra o veri artık yok açıklanmıyor. Çünkü pandemide hayatını kaybetti diye açıkladıkları sayıyla o sene vefat eden vatandaşlarımızın sayısı arasında muhtemelen çok büyük farklar var ki o veriyi karartmaya başladılar.

Bakın şuraya yazmışsınız demişsiniz ki zamanında 2012 2023. 'biz afet öncesi ve sonrası bütün verileri açık ve şeffaf bir şekilde vatandaşımızla paylaşacağız' demişsiniz.

Biz şimdi bunun gereğini bu depremle ilgili de bekliyoruz. Kimseyi şüpheye düşürmeyin. Her rakamı olduğu gibi bütün açıklığıyla ortaya koyun. Bilelim.

Kaç vatandaşımız hayatını kaybetmiş, kaç vatandaşımızın cenazesi enkaz altından çıkmış? Kimliği tespit edilen kaç vatandaşımız var? Kimliği tespit edilemeyen kaç vatandaşımız var? Özellikle köylerde ve kırsalda büyükşehirlerde de gördük gerçi ama vatandaşımızın kendi imkanıyla enkazdan çıkarttığı ailelerinin yakınlarının cenazesini yine hemen yakın bir yere kendi imkanları ile defnettiğini biliyoruz.

Bunların hiçbir kayıtta yok.

Benim şahit olduğum en az 30-40 tane böyle vaka var yani en az 30-40 tane.

Bizzat şahit oldum. Bunların kayıtları hiçbir yerde yok. Bunların kayıtlarını ne zaman toplamayı düşünüyorsunuz? Ne zaman bununla ilgili bir istatistik yayınlayacaksınız diye ben burada yine soruyorum.

Afet bölgesinde, 2018’deki imar aflarından yararlanarak Yapı Kayıt Belgesi alan 300.000 yapı var.

Hatırlayalım 2018 seçiminin en önemli kampanya unsuruydu değil mi? Büyük müjde.

Ve toplam 300 bine yakın yapı kayıt belgesi almış.

Ben yine soruyorum; Bu yapıların ne kadarı depremde yıkıldı?

Çünkü o imar barışına giden yapılar belli ya kayıtta, yıkılan bina da kayıtta. Bir karşılaştırın bakalım onların ne kadarı örtüşüyor? Kaç tanesi bu deprem de yıkıldı?

Bu yıkılan binalarda kaç vatandaşımız hayatını kaybetti?

1. derece deprem bölgesi olduğu bilinen bu bölgede, binaların imar barışından faydalanabilmesi için, depreme dayanıklılık raporu istendi mi? İstenmediyse neden istenmedi?

Bir başka soru: Yaşanan gerçekten “asrın felaketi” ise gerçekten asrın felaketi diye bunu nitelendiriyorsak yani bir bakıma ‘asrın felaketi tabii ki yıkım olacak’ diyorsak o zaman niçin müteahhitlerle ilgili hızla bir yargı süreci başlatıldı?

Sorumluluk sadece müteahhitlerde mi? Müteahhitleri denetleme görevini yürüten kamu görevlilerinin hiç sorumluluğu yok muydu?

Savcılıklar niçin sadece bu binaları yapanlarla ilgili işlem başlatıyor da asıl bu binaları denetlemekle görevli olanlar hakkında bir süreç başlatmadı.

Depremde yıkılan binaların enkazından bilirkişi eşliğinde örnekler alınmadan, neden enkaz toplama işlemine apar topar girişildi? Yıkılan her bir binanın analizi yapılacak mı? Nasıl yapılacak?

Hukuki tabirle delil karartma dediğimiz sürecin yaşanmaması için hangi tedbirleri alıyorsunuz ne yapıyorsunuz? Buradan bunların hepsini soruyorum ve cevap bekliyorum.

Yaşanan can kayıpları ve ardından mali zararlar için adli ve idari soruşturmalar başlayacak mı? İhmallerin tespiti hâlinde olası kast veya bilinçli taksir ile insan öldürmekten davalar açılacak mı?

Bir başka konu: Sayın Erdoğan, çıktı dedi ki “yıkılan yapıların % 98’inin” kendi iktidar döneminden önce yapılmış. Böyle bir şey söylüyor. Metinden de okumadı. Söyleyiverdi. Sahadaki durum bu rakamın doğru olmadığını gösteriyor. Son 20 yıl içinde inşa edilen binlerce yapının çöktüğünü enkaz haline geldiğini biz gittiğimiz yerlerde gördük.

Sayın Erdoğan’a soruyorum: %98 rakamının kaynağı nedir? Hangi kamu kuruluşunun hangi raporuna dayanmaktadır? Diye soruyorum.

Unutmayın, bu rakamların takipçisi olacağız. Vatandaşı doğru bilgilendirmenin iktidarın en önemli ödevi olduğunu hep hatırlatacağız.

Bir başka konuya geçiyorum: Deprem bölgesinde olup, yıkılmayan binalarda evi olan yüzbinlerde vatandaşımız var. Bu vatandaşlarımız binalarının hasar durumunu öğrenemedikleri için içeri giremiyorlar. Çadırlarda konaklıyorlar, ya da geceyi sokaklarda geçiriyorlar.

Soruyorum: İlgili bakanlıkta, yapıların hasar derecesiyle ilgili rapor hazırlayan uzman personelin sayısı yeterli midir? İzmir depreminde çok daha az sayıda bina hasar görmesine rağmen haftalar süren bu hasar tespit çalışması, bu depremde ne kadar sürecektir? Bu konuda meslek örgütlerinin birikiminden ve uzman personelinden istifade etmeyi düşünüyor musunuz? Diye soruyorum.

Önemli bir konu daha: Deprem sonrası afet bölgesinden tahliyeler için deprem öncesinden planlamalar yapılmış mıydı? Eğer yapıldıysa, bu tahliye planları neden zorlaştı niçin günlerce vatandaşlarımız bulundukları şehirden bir başka şehre intikal etmedikleri için beklemek zorunda kaldılar.

Bir başka önemli konu; Deprem sonrası yaşanan iç göç için, göç alan şehirlerimizde bir planlama ve yönlendirme var mı?

Afet bölgesinde yaşanan deprem ile birlikte işyeri zarar gören esnaf, sanayi kuruluşları ve serbest çalışanlar için gerekli planlamalar yapılmakta mıdır?

Devam ediyorum:

Afet nedeniyle kaç hastanenin yıkıldığı halen açıklanmadı. Bizim bildiğimiz, İskenderun Devlet Hastanesi’nin A Bloğu, Hatay’da iki devlet hastanesi ve birçok özel hastane yıkılmış veya kalıcı zarar görmüş. Ama bunların sayısını bilmiyoruz merak ediyoruz, soruyoruz.

Depremde yıkılan hastane sayısı kaçtır? Bu hastaneler neden yıkılmıştır? Deprem riskine dair bilgiye rağmen hastaneler neden depreme karşı güçlendirilmemiştir?

2017’ye kadar tamamlanması gereken burada bahsettiğim bu süreç okul hastane niye tamamlanmamıştır?

Son olarak:

AFAD ve diğer kurumlar bünyesinde toplanan bağış ve yardımlardan, nerelere ne kadar harcama yapıldığı ve bundan sonra yapılacağı kamuoyuna şeffaf bir şekilde açıklanacak mıdır?

*****

Değerli basın mensupları, kıymetli arkadaşlarım,

Depremden sonra ziyaret ettiğim yerlerde vatandaşlarımızın bana sıkça sorduğu soruları sizlerle paylaştım.

Yaşadığımız afet karşısında, “Kader Planı” deyip geçemeyiz.

Unutmayalım: Tedbir bizden, takdir Allah’tan.

Ben depremin 3. Gününden itibaren afet bölgesinde oldum.

Söylediğim gibi geçen hafta en ağır yıkımları gördüm. Bu hafta Elbistan’daydım. Malatya’nın Akçadağ ve Doğanşehir ilçelerindeydim. Malatya Cumhuriyet Örnek Köyünün ardından Malatya merkez peşinden Diyarbakır, Şanlıurfa ve bugünde Gaziantep’teyim.

Gaziantep merkezde de yıkılan binalar var. Gaziantep merkezde de hayatını kaybeden vatandaşlarımız var. Ben hepsine Allah’tan rahmet diliyorum. Tüm kayıplarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Allahtan sabır diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Ve arkadaşlar bakın, arkadaşlarımızla beraber on gündür sahadayız. Bu afetin öncesiyle beraber analizini yapıp eksiklerin hepsini tespit ediyoruz. Vatandaşlarımızın bize sorduğu soruları burada toplu bir şekilde sizlerle paylaştım. Kamuoyuyla paylaştım. Ve önümüzdeki süreçte de bu yıkımın altından nasıl kalkacağız? Bu sosyal ve ekonomik enkazı nasıl kaldıracağız?

Bununla ilgili de bir çalışma başlatmış durumdayız. Damdan düşenlerle işin uzmanlarıyla, partilimiz olsun ya da olmasın geniş bir ekiple beraber çalışıyoruz.

Bu çalışmamız bittikten sonra 22. Eylem Planımızı ek olarak bir de bu eylem planımızı açıklayacağız.

Biliyorsunuz biz zaten 1 buçuk sene önce Afet Eylem Planımızı zaten açıklamıştık. Neler yapılması gerektiğini açıklamıştık DEVA Partisi olarak.

Bunun özü neydi? Yerinden yönetim.

Yani Ankara’dan Külliye ‘den şuradan buradan talimat beklemeden muhtarlarımıza kadar herkesin ne yapacağını bilip hemen harekete geçmesi. Özü buydu.

Bununla ilgili ilk önce Genel Başkan Yardımcımız Mehmet Emin Bey’in döneminde çalışma başladı. Arkasından Candan Bey’in çalışmasıyla devam etti. Nihayetinde şu anda sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Cem Avşar Bey döneminde de devam ettirdik bu çalışmaları. Şimdi nihayetinde de bundan sonrası ile ilgili ne yapılması lazım. Bununla ilgili eylem planımızı hazırlıyoruz.

Biter bitmez de kamuoyuyla paylaşacağız.

*****

Kaybımız büyük, acımız çok derin.

Bir kez daha bu büyük afette hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı ailelerine sabır diliyorum.

Kaybettiğimiz çok sayıda teşkilat mensubumuz var.

Onlara da ayrıca Allah'tan rahmet diliyorum.

Teşkilat mensuplarımızın yakınları var. İslahiye ilçe başkanımızın 51 yakını hayatını kaybetti. Nurdağı’nda durum öyle.

Gerçekten büyük felaket. Acı büyük kayıp büyük. Milletçe başımız sağ olsun.

Son olarak şunun altını çizmek istiyorum. Sahada büyük bir dayanışmaya arkadaşlar karşılaştık.

Gerçekten bu millet basiretli bir millet sağduyusu çok güçlü bir millet. Bu millet birbirini seven bir millet.

Bu vesileyle bir kez daha arama ve kurtarma çalışmalarına katılan, ülkemizin ve dünyanın dört bir yanından yardım elini uzatan herkese tek tek teşekkür ediyorum.

AFAD’ından belediye ekiplerine,

AHBAP’ından İHH’sına tüm sivil toplum kuruluşlarımıza,

Askerimizden madencilerimize,

İtfaiyecimizden sağlık çalışanlarımıza,

Varını yoğunu ortaya koyan tüm gönüllü vatandaşlarımıza,

Haberi alır almaz yardıma koşan tüm uluslararası ekiplere şükranlarımı sunuyorum.

Ayrıca, ilk andan itibaren yardım çalışmalarını büyük bir titizlikle ve aksatmadan sürdüren DEVA Partisi teşkilatına ne kadar teşekkür etsem az kalır.

Burada da Gaziantep’te de sağ olsun Ertuğrul Bey’in başkanlığında teşkilatımız derhal mobilize oldu. Hemen depremin 2. Günü İslâhiye’de depo oluşturuldu, yardımlar o depoya indi. Oradan dağıtılmaya başlandı.

Ve çok şükür kimseden talimat beklemeden yönlendirme beklemeden zaten ehliyetli liyakatli iş bilen kadrolarımız var ve o kadrolarımız hemen gereğini yapmaya başladılar. Ve eksik gedik neyse imkânı ölçüsünde bu eksiği gediği tamamlamaya çalıştılar.

Yitirdiğimiz canları geri getiremeyiz, biliyorum. Metanetle yaralarımızı saracağız.

Yine tüm ülke kenetlenerek bu acının da üstesinden gelmek zorundayız. Omuz omuza hep beraber çalışmak zorundayız.

‘Ben ben’ diyerek değil ‘biz’ diyerek inşallah bu acı günleri de atlatacağız. Bu büyük sorunun da altından hep beraber millet olarak kalkacağız diyorum.

Tekrar bizlerle beraber olduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum.

25 Ocak 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 30. Haftalık Değerlendirme Toplantısı Konuşması

Otuzuncu
Haftalık Değerlendirme Toplantısı

Değerli yol arkadaşlarım,

Kıymetli basın mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor, haftalık değerlendirme toplantımıza hoş geldiniz diyorum.

*****

Değerli arkadaşlar,

Çalışmalarımızı gittikçe hızlandırdığımız günlerden geçiyoruz.

Eylem planlarımızın tamamını bitirdik.

9 Mart 2020 günü yola çıkarken milletimize söz verdiğimiz gibi; Siyasete yeni bir soluk getirdik. Yeni bir yol açtık.

Siyaset tarihimizde görülmemiş bir çalışmayı da tamamladık.

İşte arkadaşlar… Bu elimdeki kitap bu ülkenin krizden çıkışının yol haritasıdır.

Yaşadığımız derin ekonomik krizinden, hukuk krizinden, insan hakları krizinden, sağlık, eğitim, sosyal haklar; her alandaki krizden çıkışımızın yol haritasıdır.

Ve Cumhuriyet tarihinde bir ilktir.

Daha önce hiçbir siyasi parti bu kadar geniş bir alanda ama her alanda çözümlerini böyle seçimden çok önce tamamlayıp bitirip vatandaşın önüne koymamıştı.

Bu bir ilk.

Bu çalışmanın nasıl yapıldığını kısaca hatırlatmak isterim.

Biz ülkemizi şehir, şehir; köy köy gezerek gidilmedik mahalle bırakmadık.

Sorunları önce yerinde tespit ettik.

Girmediğimiz sokak, görmediğimiz köşe bırakmadık.

Sorunları tek tek yerinde tespit ettik. Öyle Ankara’dan sağa sola ahkam kesenlerden olmadık.

“Biz her şeyi biliyoruz” da demedik.

Derdi, derdin sahibinden; yani vatandaşlarımızdan dinledik.

Ardından her seferinde Ankara’ya döndüğümüzde oturup masamızın başında çalıştık.

Gece-gündüz çalıştık.

Sadece partili arkadaşlarımızla ve sadece bu binada mı çalıştık? Hayır.

Dünyanın dört bir yanında, hayalinde özgür ve zengin Türkiye olan yüzlerce arkadaşımız emeğini ortaya koydu bu çalışma için.

Ülkemizin her yanından; konunun uzmanı dostlarımızın, hocalarımızın emeği var bu çalışmada.

Dertlilerin emeği var damdan düşenlerin emeği var bu çalışmada.

Tam bir Türkiye çalışması bu.

Eylem planlarımızın topluca yeniden lansmanını ise 15 Ocak’ta Ankara’da düzenlediğimiz büyük bir etkinlikle gerçekleştirdik, tamamladık.

Gerçekten muhteşem bir organizasyonla tüm Türkiye’ye “DEVA hazır” dedik.

Bu etkinliğe destek veren, 15 Ocak’ta Atatürk Spor Salonu’nda olan, salonu doldurup taşıran tüm çalışma arkadaşlarıma ve vatandaşlarımıza bir kez daha teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

*****

Değerli arkadaşlar,

Biz 15 Ocak itibariyle ülkemizin her alandaki, tekrar ediyorum, HER ALANDAKİ sorunlarının çözümünü net bir şekilde artık ilan etmiş durumdayız.

Bunların her birinin, yani bunun içindeki 22 eylem planın aynı anda uygulandığında aynı zamanda eş zamanlı uygulanmaya başladığında bu ülke ayağa kalkacaktır, koşmaya başlayacaktır ve kanatlanıp uçacaktır.

Tıpkı 22 şeritli yolda gider gibi eş zamanlı 22 eylem planımızın uygulamasına başlıyoruz.

Emniyetli bir şekilde ama seri bir şekilde.

İşte biz seçimden sonra ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz, vatandaşlarımıza da ilan ediyoruz.

Ha ayrıca da iktidara kopya veriyoruz. “Alın diyoruz hiç değilse şunların bir kısmını seçime kadar hayata geçirirseniz vatandaşımız biraz nefes alır rahat eder” diyoruz.

Çünkü burada her konuda çözümler var.

Bunlardan şimdi binlerce set hazırlatıyoruz. Bütün milletvekillerine gönderiyoruz, bakanlara, bakan yardımcılarına, STK’lara, meslek örgütlerine, siyasi partilerin genel başkanlarına. Sayın Erdoğan’da dahil bütün genel başkanlara da bundan bir set gönderiyoruz.

Çünkü biz diyoruz ki DEVA Partisi olarak varlığımız milletimizin varlığına armağan olsun diyoruz. Onun için yola çıktık.

Bizim değerli arkadaşlar tek bir derdimiz var; ülkemizdeki her bir vatandaşımızın özgür ve zengin olması.

Ülkemizin atılım yapması.

Yaşadığımız bu haksızlıkların, sefaletin, açlığın, yokluğun son bulması.

O yüzden de işte böyle; her çalışmamızı herkesin dikkatine sunuyoruz.

Şimdi arkadaşlar; ben bu eylem planlarını aylardır böyle elime alıp tek tek anlatıyorum ya;

Eskiden tek tek gösteriyorduk şimdi 22 fasiküllük bir cilt bir ansiklopedi haline getirdik neredeyse.

Geçenlerde bir genç arkadaşım dedi ki “Ya Sayın başkanım dedi sen bunu aynı bir esnaf gibi tanıtıyorsunuz esnaf gibi anlatıyorsun” dedi.

Eh, biz çocukluktan esnafız.

3 nesildir esnaflık yapan bir aileden geliyorum ben.

Şimdi elimizdeki ürünümüz bu. Tabii ki anlatacağız, tabii ki tanıtacağız.

Dedem rahmetli derdi, ‘ya göstereceksin ya anlatacaksın’ derdi. Biz hem gösteriyoruz hem anlatıyoruz. Başka türlü olmuyor bu iş.

Esnaflık demişken arkadaşlar …

Geçen hafta biliyorsunuz bazı gelişmeler oldu. Arkadaşlarım da kısa kısa kayıtlar haline getirdiler. Şimdi bir izleyelim.

Video 1- GİR

(ERDOĞAN: İŞTE BU İŞİN REKABETİNİN OLUŞMASI LAZIMMIŞ. YA SEN REKABET NEDİR BİLİR MİSİN? SEN GİT ÇOCUK BEZİ SATMAYA DEVAM ET, HOME TEKSTİL ÜRETMEYE DEVAM ET.)

Video 1- ÇIK

Ben Davos’tayken arkamdan atmış tutmuş maşallah.

Zannediyor ki ben bundan gocunacağım.

Bu utanılacak bir şey mi? utanılacak bir şey mi?

Çocuk bezi satmak, ev tekstili satmak utanılacak bir şey mi?

Evet, ben esnaf bir ailenin çocuğuyum.

Evet çocukluğumda, daha ilkokulda bile okurken, Çıkrıkçılar Yokuş’ndaki dükkanımıza giderdim, çalışırdım.

Hayatımın her döneminde çalıştım. Hep çalışkan kadrolarla birlikte çalıştım.

Hamdolsun, boğazımdan tek bir lokma haram geçmedi.

Eğitimimi ve finans sektöründeki çalışmamı tamamladıktan sonra, Amerika’dan dönünce, yine ticarete geri döndüm.

Ailemize de çalışanlarımıza da helal parayla ekmek kapısı olmuş iş yerinde çalışmaya devam ettim.

Bundan şeref duyarım, onur duyarım. Bu ülkedeki milyonlarca insan gibi; alnımın teriyle çalışmaktan onur duyarım.

Şimdi ise karşınızda bir siyasetçi olarak bulunmaktayım.

Ben siyaseti meslek değil, görev olarak görüyorum. Vatandaşlık görevi olarak görüyorum.

Onun için DEVA Partisi’ni kurduk. Onun için arkadaşlarımızla beraber bu yola çıktık.

Ama şimdi ben kendisine sormak istiyorum:

Sayın Erdoğan eskiden siz de simit sattınız, bisküvi sattınız, sucuk sattınız.

Alnınızın teriyle ekmeğinizi kazandığınız yıllar vardı. Siyasete girerken ‘tek bir yüzüğüm var’ dediniz.

Şimdi ne oldu? Sonra ne yaptınız? Diye ben buradan kendisine soruyorum.

Keşke şu koltuk inadınızdan vazgeçseydiniz.

Müteahhitliğe soyundunuz da ne oldu? Kendinizi ekonomist sandınız da ne oldu?

Soruyorum ne oldu? Ülkemize iyi mi oldu? Hem kendinize yazık ettiniz hem de bu güzel ülkeye yazık ettiniz.

(Es)

Bakın arkadaşlar,

Ben bu siyasete Sayın Erdoğan’la beraber ve pek çok arkadaşımızla beraber bu salonda da olan bazı arkadaşlarımızla beraber başladım.

O gün ahitleştik. ‘3 dönem’ dedik.

Çünkü ‘uzun süre bu güç kullanımı insanları bozuyor’ dedik. ‘Tarihte sabit’ dedik. ‘Siyaset tarihinde devlet yönetimi tarihinde bu sabit’ dedik.

Onun için tüzüğe bunu yazdık.

O ne yaptı? Koltuğuna sıkı sıkıya yapıştı. Yetmedi, oturduğu koltuğun yetkilerini artırmak için daha da fazlasını istedi. Sistemi değiştirdi.

Şimdi aynı dengesiz bir otobüs şoförü gibi oldu. Ülkeyi güvensiz, kötü yollara soktu. Bata çıka gidiyoruz.

3Y’yi bitireceğim diye yola çıkmamış mıydık biz o zaman?

Neydi 3Y? Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar.

Şu anki iktidar tekrar 3Y’nin adresi oldu arkadaşlar.

Soruyorum size arkadaşlar:

Yoksulluk var mı? (...)

Hem de nasıl var. Orta direk çöktü. Rahmetli, Özal’ın çok önemsediği orta direk çöktü bu ülkede.

Yolsuzluk var mı? (...)

Yasaklar var mı? (…)

Ne oldu? Üç dönem kuralını çiğneyip iktidara yapıştı da ne oldu?

Sonuçlar ortada.

15 Ocak’ta ki o lansman törenimizde söylemiştim, tekrar ediyorum:

Sayın Erdoğan, siz adaletten, ortak akıldan, istişareden, çoğulculuktan vazgeçmiş olabilirsiniz.

Yola birlikte çıkarken taahhüt ettiğimiz değerlerden vazgeçmiş olabilirsiniz.

İnsanların size, tüm bunlar için destek olduğunu unutmuş olabilirsiniz.

Ama biz, hedeflediğimiz özgürlüklerden, ileri demokrasiden, hukuk devletinden, çoğulculuktan, katılımcılıktan, uzlaşı kültüründen vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz!

Bunu da yaptıklarımızla çalışma usulümüzle her gün hem Türkiye hem de dünya aleme gösteriyoruz.

*****

Bana bir şey daha demiş. İzleyelim arkadaşlar.

Video 2 - GİR

(ERDOĞAN: ÜZGÜNÜM; 15 SENE YANIMDA BULUNDU AMA DEMEK Kİ BENDEN BİR ŞEY ALAMADI.)

Video 2- ÇIK

Evet 15 sene YAN YANA çalıştık. Ama Allahtan bazı şeyleri almamışım Allahtan. Evet, ben 15 sene ülkemiz için çalıştım. Yaptıklarımıza, çalışmalarımıza da bu millet şahittir.

Tek bir kuruşluk haksızlık yapmadan, tek bir hukuksuzluğa karışmadan; arkadaşlarımla beraber daima milletimiz için çalıştık.

Zaten bir şeyler olsaydı oo şimdiye kadar neler neler ortaya dökülürdü.

Yani 5 dakikalık konuşmadan belki 50 cümlelik 100 cümlelik konuşmadan bir kelimeyi cımbızlayıp neler neler yaptıklarını görüyoruz değil mi her gün?

Demek ki bir şey bilseler bulsalar neler neler ederler.

Ama yok kurcalıyorlar kurcalıyorlar yok.

“Demek ki benden bir şey alamadı” diyor ya…

Aslında ülke çook büyük bir ders aldı arkadaşlar.

Bu ülkenin de dünyanın da şu Türkiye’de olanlardan aldığı bir der var. Nedir o ders?

“Güç yozlaştırır. Mutlak güç mutlaka yozlaştırır” sözünün canlı örneği oldu.

Güç zehirlenmesi diye adlandırılan vakanın tam da adresi oldu.

Tek bir kişiye verilen gücün, ülkeyi ne hale getirebileceğini tüm dünyaya gösterdi.

Devamı da var arkadaşlar. İzleyelim.

VİDEO-3 GİR

(Erdoğan: BİZİM KENDİ ADIMIZA "AH" ETTİĞİMİZ HUSUS İSE, BİR DÖNEM BUNLARI ADAM YERİNE KOYUP, GÖREV VERMİŞ OLMAMIZDIR. HATAYI KABUL ETMEK VE DERS ÇIKARTMAK DA BİR ERDEMDİR. BİZ, DERSİMİZİ ÇIKARDIK. MİLLETİMİZDEN DE HELALLİK DİLİYORUZ.)

VİDEO-3 ÇIK

Şimdi sorarlar. Peki, madem böyle de Ali Babacan ayrılırken sen niye kal ısrar ettin sorarlar değil mi?

O defterleri geçelim.

Şimdi özür diliyor. Ya siz neyin özrünü diliyorsunuz? Biz o dönemde arkadaşlarımızla beraber; ülkemize altın çağında bu işlerin başında olmaktan hep gurur duyduk onur duyduk.

Arkadaşlarımızla beraber işin başında olduğumuz günler, dış politikaya dış politika Avrupa Birliği meseleleriyse o, ekonomi ise ekonomi, gerçekten ülkenin en başarılı olduğu dönemlerdi.

Hani özür diliyor ya bakın.

Grafik -1 GİR

Rakamlar ortada. Bu rakamlar 2002 sabit fiyatlarıyla olan rakamlar. Yani dolar enflasyonundan arındırılmış rakamlar.

Bakın 2002 sabit fiyatlarıyla milli geliri 3.600 dolardan almışız, 9.700 dolara çıkarmışız. 2022’de geldiğimiz nokta ortada. 5 bin 800 dolar. Doların satın alma gücüne göre bu rakamlar hesaplanmış durumda.

Şimdi 9.700 dolara milli geliri çıkarttık diye mi acaba özür diliyor? O dönemde bu ülkenin itibarını yüksek noktalara çıkarttık, bütün uluslararası basında gazetelerde manşet olduk, dergilerde kapak olduk ama parlayan ülke olarak, yıldız ülke olarak, başarılı ülke olarak bütün dünya bizi andı.

Onun için mi özür diliyor acaba?

Cumhuriyet tarihinin en yüksek milli gelirini yakalamışız o dönemde.

Bunlar tesadüfen mi oldu, rastgele mi oldu? Bunlar inanın çok çalışkan bir kadronun alın teriyle, akıl teriyle, bilgisiyle, gerçekleşti bunlar.

Ne zamanki ortak akıldan, bilimden, bilgiden vazgeçildi; işte sonuçlar ortada.

Çok açık ortada. Ülkenin geldiği nokta ortada.

Her birimiz fakirleşti, Ülkemiz yoksullaştı.

Şu anda Türkiye’de halinden memnun olan küçük bir kesim var. O da vazet varlıklı olan insanlar. Varlıklı insanların üzerine varlık katıldı.

Devletin bütçesinden faiz adı altında kur farkı adı altında yüz milyarlarca lira varlıklı insanlara transfer yapıldı.

Küçük küçük vergiler asgari ücretlilerin çalışırken ödediği gelir vergisi, evinize 1 kg peynir alırken ödediğiniz katma değer vergisi, Alo dediğinizde ödediğiniz özel iletişim vergisi. Küçük küçük küçük küçük bütün bu vergiler toplandı heybeye dolduruldu. Heybede olduğu gibi zaten varlığı olana verildi.

Onun için ülkede yoksulluk arttı. Onun için gelir dağılımı bozuldu.

Grafik -1 ÇIK

Sayın Erdoğan; biz bir dönem ülkemizi zenginleştirdiğimiz, özgürleştirdiğimiz için mi özür diliyorsunuz?

Nedir bu özrün sebebi?

Liyakatli kadrolarımızın emeğiyle, sizin etrafınızdakilerin değil; tüm ülkenin topyekûn zenginleşmesinden mi utanıyorsunuz o dönemde acaba?

Arkadaşlar şimdi ben artık Sayın Erdoğan’a cevap vermeyeceğim bu konuda çünkü kendi verdiği bir cevap var.

Tarih: 2002. Onu bir izleyelim.

Video 4 - GİR

3 Nisan 2002 Erdoğan: Finansman yönetimi. Yani parayı finansmanı emin ellere teslim edeceğiz. Ne demek bu, tüyü bitmemiş yetimin yemeyecek ve yedirmeyecek bir kadro. Bu kadro yalana, talana, dolana hiçbir zaman prim vermeyecek, eyvallah etmeyecek

Video 4 - ÇIK

İşte böyle başladık biz. Nereden nereye.

Doğru söylüyor.

O dönemde onun için işler iyi gitti. Onun için başarılı olduk. Onun için ülkemiz yükseldi. Onun için insanların yüzü güldü.

Ama ne zaman ki kadrolar dağılmaya başladı maalesef ülkenin geldiği durum ortada.

2002’de gerçekten böyle bir kadroyla başladık, ülkemize altın çağını yaşattık.

Kimseye eyvallah etmedik. Tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını da kimseye yedirmedik.

Yalana dolana talana da prim vermedik. Doğru.

Oysa şimdi, belli ki unutmuş o günleri.

O unutsa da biz hatırlatacağız. Unutturmayacağız.

Uzun süre koltuğa yapışınca, etrafını ehil ve dürüst olmayan insanlarla doldurunca, ülkenin ne hale geldiğini görüyoruz. Yaşıyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Henüz kesinleşmese de seçim tarihi 14 Mayıs olarak şu anda ilan edilmiş durumda.

Bu vesileyle, sizinle demokrasi tarihimizin anlı şanlı seçimlerinden bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum.

Konu 14 Mayıs olunca tabi insan 1950’yi hatırlamadan geçemiyor.

Biliyorsunuz 14 Mayıs 1950 çoğulcu demokrasiye geçiş tarihimiz.

Tek parti yönetimine son veren 14 Mayıs 1950 seçimlerinin meşhur sloganı “Yeter, söz milletindir” idi.

Bugün hâlâ güzellikle andığımız o efsane afiş, hatırlarsınız ve bu slogan rahmetli Selçuk Milar’a aittir. Slogan, herkeste büyük hayranlık uyandırdı.

Hayran kalanlar arasında Eski Milli Eğitim Bakanlarımızdan Hasan Âli Yücel de vardır.

Hasan Âli Yücel, Selçuk Milar’a: “Keşke” der… “Keşke bu afişi bizim için yapsaydınız”

Selçuk Milar, bakana “yapamazdım. Milletimizin demokrasi gerçeğini dinlemesinin değil, yaşamasının hasreti içindeyim. O nedenle sizin iktidarı halkın oylarıyla kaybetmenizi ve muhalefetteki partinin de yine halkın oylarıyla iktidara gelmesini istiyorum. Ben onun için bu sloganı bu afişi ortaya koydum ürettim” dedi.

Hasan Âli Yücel her ne kadar durumu kabullense de kendini tutamadı. Bir soru daha sordu;

“Peki, ama ‘Yeter’ sözü ile ne demek istiyorsunuz?’ İktidarda olunca anlamak zor oluyor. Bugünkülerden örnek alın. Anlamıyor. ‘Ne yeter?” demek istiyor.

O da diyor ki “Muhalifleri destekleyen vatandaşlara yapılanlar yeter” der Selçuk Milar.

“Her gün gazetelerde okuduğumuz tatsız olaylar yeter” diyor.

“Devletin görevi olan hizmetlerin muhalefetteki vatandaşlardan esirgenmesi yeter” diyor.

İşte arkadaşlar, bugün, bu sefer biz; 73 sene sonra, bir kere daha “Yeter” diyoruz.

İşte yine bir 14 Mayıs ve yine “Yeter” diyoruz.

Selçuk Milar’ın dediği gibi:

Muhalifleri destekleyen vatandaşlara yapılanlar artık yeter.

Her gün gazetelerde okuduğumuz tatsız olaylar yeter.

Devletin görevi olan hizmetlerin, muhalefetteki vatandaşlardan esirgenmesi yeter diyoruz.

Ve ekliyoruz:

“Adaletsizliğe yeter, ayrımcılığa yeter” diyoruz.

Bugün bir kez daha, “3Y’ye yeter” diyoruz.

Yoksulluğa yeter.
Yolsuzluğa yeter.
Yasaklara yeter, diyoruz!

Ve yine bir 14 Mayıs’ta, Sayın Erdoğan’a fiyakalı bir jübile yapmaya hazırlanıyoruz.

Kendisine teşekkür ediyoruz ve emaneti artık kendisinden teslim almaya geliyoruz.

Seçim günü ne yapacağız arkadaşlar? Seçim günü hep beraber damgayı damlaya basacağız.

Ne diyoruz? Damga damlaya oylar DEVA’ya diyoruz. Böyle inşallah hep beraber 14 Mayıs’a yürüyoruz.

İktidarı, tereyağından kıl çeker gibi değiştireceğiz.

Hiç endişeye mahal yok hiç.

Hemen ardından derhal sorunları çözmek için kolları sıvayacağız.

Atalarımız söylemiş; sayılı gün çabuk geçer.

İnanın, 14 Mayıs’ta yokluk devri kapanacak.

Evet, bu seçimi otoriter ittifakın görmezden geldiği milyonlar kazanacak.

Bugün 25 Ocak. Bugün buraya yazıyorum.

85 milyonun endişeyle bakan gözleri 14 Mayıs gecesi umutla dolacak.

Endişeye mahal yok.

Seçim akşamı sonuçlar açıklanınca göreceğiz ki, seçimin yıldızı DEVA Partisi. Bunu göreceğiz inşallah.

Ve göreceğiz ki altılı masanın ortak adayı da Türkiye’nin cumhurbaşkanı seçilmiş.

Önümüze ne engel koyarlarsa koysunlar fark etmez.

Hepsini aşacağız. Tüm dalavereleri boşa çıkartacağız.

Hakem taraf mı tutuyor?

Biz büyük takımız. Hakemi de yeneceğiz. Hakemi de yeneceğiz.

Adil rekabet için gereken ne ise tabii ki yapacağız.

Tam bu noktada tüm dostlarımıza buradan bir çağrı yapmak istiyorum.

Asla umutsuzluğa kapılmayın kardeşlerim asla. Sandığa gidin ve oyunuzu kullanın.

Bu ülkenin kaderi hepimizin elinde.

Biz gidip irademizi sandıkta açık bir şekilde ortaya koyduktan sonra milletin iradesinin gücünün önünde hiçbir kuvvet duramaz.

Demokrasi de zaten buna dayanır.

Dosdoğru çalışacağız. Niyetimiz sağlam olacak.

Biz hep şuna inanıyoruz, Allah doğrunun yardımcısıdır. Dosdoğru çalışacağız ve her türlü hedefimize hep beraber ulaşacağız ve Türkiye olarak başaracağız inşallah.

Siz gönül rahatlığıyla oylarınızı kullanacaksınız, kurduğumuz sandık güvenliği kadrosu da sabaha kadar o oyları koruyacak.

Tek bir oyun dahi zayi olmaması için sapasağlam bir network kurmamız gerekiyor. Her bir sandığa sahip çıkmamız gerekiyor. Tek bir oyun bile sahibi olmamız gerekiyor.

Ve sabaha kadar böyle keyifle inşallah ekranların karşısında farkın böyle açıla açıla gittiğini hep beraber göreceğiz.

Bütün bir millet olarak 14 Mayıs’ta;

“Korku mu, umut mu” sorusunu yanıtlayacağız.

“Depresyon mu, mutluluk mu” sorusunu yanıtlayacağız.

“Açlık mı, zenginlik mi” sorusuna cevap bulacağız.

“Çatışma mı, barış mı” sorusunu yanıtlayacağız.

“Baskı mı, özgürlük mü” sorusunu yanıtlayacağız.

Ve elbette “Otokrasi mi, demokrasi mi” sorusunun cevabını hep beraber sandıkta vereceğiz.

Umudu, mutluluğu, zenginliği, barışı, özgürlüğü ve demokrasiyi seçeceğiz hep beraber.

Dediğim gibi, şunun şurasında 110 gün kaldı. Ama bu 110 günün her birisi çok kıymetli arkadaşlar. Her bir gün her bir saat her bir dakika.

Artık DEVA kadroları olarak tek bir dakikamızın bile boş geçmeyeceği bir hızla ve yoğunlukla hep beraber sahada olmamız gerekiyor.
İnanın sonra üzülürüz.

Bakın Ankara'da 3 tane seçim bölgesi var değil mi? ‘Ya şu seçim bölgesinde 100 kapı daha çalsaydık 100 daha oy alsaydık bir milletvekili daha fazla çıkaracaktık’ diye inanın çok üzülürüz.

Seçim günü gelip de artık sandıklar açıldığında içimizin rahat olması lazım. Dememiz lazım ki ‘biz elimizden gelen her şeyi yaptık vaktimizi boş geçirmedik. Her türlü tedbir aldık ve elimizden gelen bu’ rahatlığında olmamız lazım. Asla keşke demememiz lazım.

Şimdi kenetlenme vakti arkadaşlar.

Kimsenin şüphesi olmasın. En doğru aday ve en doğru ekiple seçime gideceğiz.

Türkiye’nin seçimden sonra her şeyi özgürce tartışabilmesi için, şimdi vakit, iç tartışmaları bir kenara bırakma vaktidir.

İnanın, 14 Mayıs, hepimizin bayramı olacak. Türkiye’nin bayramı olacak.

*****

Değerli basın mensupları, değerli çalışma arkadaşlarım,

Bir hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi geçen hafta Dünya Ekonomik Forumu’nun düzenlediği Davos Zirvesi’ne katıldım.

Dünyanın konuştuğu önemli gündem maddeleri hakkında, çok sayıda toplantıda görüşlerimi dile getirdim.

Bir yandan, Balkan ülkelerinin başbakan ve cumhurbaşkanlarıyla bir araya gelerek Rusya-Ukrayna savaşının getirdiği yeni ortamı değerlendirme fırsatı buldum;

Diğer yandan da küresel barış ve istikrarın sağlanması için, uluslararası kamuoyuna G20 gibi mekanizmanın yeni bir görevle yeni bir ödevle harekete geçirmeyi önerdim.

Davos’ta, Türkiye’nin Akdeniz’de güven veren varlığını güçlendireceğimizi anlattım.

Böylece, Avrupa ile, petrol ve doğal gaz üreten ülkeler arasında Türkiye’nin çok önemli bir köprü doğal bir köprü rolü üstlendiğini ve saha çok üstlenebileceğini açık açık ifade ettim.

İklim değişikliğiyle ve küresel ısınmayla mücadelenin hızlanması gerektiğini söyledim. Bunun finansman yollarını anlattım. Sistem kilitlenmiş yürümüyor.

Tek tek tek anlattım. Evet para yok diyorsunuz ama paranın kaynağı burada diye görüşlerimi anlattım.

Dünyaya “Türkiye’den vazgeçmeyin. Türkiye’ye güvenin.” çağrısında bulundum. Her konuştuğum kişiye bunu vurguladım.

Fakat baktım Davos'ta kimse bana çocuk bezi de sormuyor ev tekstilde sormuyor. Herhalde o konularla ilgili değil de başka konulardaki görüşlerimi birikimlerimi ve kadro olarak Türkiye'nin nasıl bir Türkiye olması gerektiğini sormak için davet ettiklerini anlıyorum ben oradaki toplantılardan.

Türkiye arkadaşlar, tek bir kişiden ibaret değil.

Türkiye, 85 milyonuyla kimsenin vazgeçmemesi gereken büyük ve güçlü bir ülke.

Avrupa’nın en büyük ve en genç nüfusuyla, çalışkan ve metanetli milletiyle Türkiye burada.

Avrupa’nın en geniş topraklarıyla, en büyük tarım arazileriyle Türkiye burada.

Çağrımı dünya aleme bir kez daha tekrar ediyorum.

Türkiye’den vazgeçmek yok.

Seçim falan için de beklemeye gerek yok.

Biz zaten en kısa zamanda direksiyona geçeceğiz inşallah.

Güzel ülkemizi işini bilen sapasağlam dürüst ve güvenilir bir kadroyla yöneteceğiz.

Özgür ve zengin Türkiye’yi kendimiz için inşa edeceğiz.

Şimdi… Benim Davos’taki gündemimi anlayamayan; kıymeti kendinden menkul iktidarın bir küçük ortak var biliyorsunuz…

Dün yine herhalde atmış tutmuş.

Küfürsüz hakaretsiz, bağırmadan konuşamayan, nam-ı diğer, krizlerin ortağı…

Dünyadan bihaber atıp tutmuş yine.

Burada videosunu gösterip vaktinizi ziyan etmek istemiyorum.

Ama arkadaşlar,

Dünyanın masasında ne varsa, Türkiye’nin o masada bir sözü, bir yeri, bir temsili olmak zorunda.

Türkiye’nin güvenliği boş hamasetle sağlanmaz. Pasaportumuzun itibarı öyle kuru laflarla artırılmaz, artırılamaz.

Yalnızlık senfonisi okuyarak güçlü ülke olunmaz.

Akıl yoksa, rasyonalite yoksa, anlamsız maceralara girip ülkemizi durduk yere yalnızlaştırmanın bedelini ödedik ödüyoruz.

Yalnızlığın bedelini bu milletimiz ödüyor şu anda.

Sonra da etrafınızda ülkemizin hakkını savunan, hakkını teslim eden hiç kimseyi bulamazsınız.

O yüzden biz dış politikada Allah’ın verdiği aklı kullanmayan şu andaki çizgiye artık tahammülümüz yok. Sıfır.

Çünkü her bir akılsız hamlenin, 85 milyona vurulan ağır darbe olduğunu biliyoruz.

Onun için iktidar değişikliğinin hemen ardından kolları sıvamak orundayız.

Türkiye’yi bir “akıllı güç” yapacağız.

Türkiye’yi barışın gücü yapacağız.

Yeri gelmişken; savunma sanayimize de güç katacağız.

Ülkemizi; birbirinden değerli mühendisleriyle, insanıyla her alanda zirveye taşıyacağız.

Sahici bir şekilde sözünü dinleten bir ülke olacağız.

Tüm bunlara sadece bir seçim mesafedeyiz arkadaşlar, bir seçim.

İnşallah 15 Mayıs’ta mutlu, huzurlu ve güvenli bir ülkeye hep beraber uyanacağız.

*****

Evet arkadaşlar,

Sözlerimi bitirmeden önce, mikrofonu gazeteci arkadaşlarımıza vermeden önce, dün meydana gelen bir olaya değinmek istiyorum.

Dün TBMM çatısı altında Bahçeli’nin çok değerli bir gazeteci arkadaşımıza, Yıldız Yazıcıoğlu’na yönelik tavrını en sert şekilde kınıyorum.

Basın mensuplarının herhangi bir engellemeyle karşılaşmadan, saygısızlığa uğramadan görevini yapmasını sağlamak bizim en büyük sorumluluğumuz.

Yıldız Hanım’a diyor ki, “İşine bak”. Diyor.

Hemen arkasından da bir kadın gazeteciyi itiş kakış uzaklaştırıyorlar. Bakıyoruz 2 - 3 saniyede duvarın dibinde buluyor kendisini.

İşine bak ne demek yahu? Yıldız Hanım, tam da işini yapıyor gazeteciliğini yapıyor. Ama bunların artık buna tahammülü yok.

Ankara’nın orta yerinde işlenmiş bir cinayeti soramayacak mı?

Hem de iddiaların orta yerinde duran partinin genel başkanına sormayacak da kime soracak bu iddiaları?

Sayın Bahçeli, gazeteci arkadaşlarımıza “işine bak” demek sizin haddiniz değil.

O sizin haddinizi aşar.

Gazetecilerin saygınlıklarına halel getirme çabası, haddiniz değil.

Onlar zaten işini yapıyor. Hem de size rağmen işini yapıyor.

Siz önce kendinize ve partinizdekilere işlerini hatırlatın.

Önce siz kendi işlerinizi yapın. Dün akşam da söyledim. Bugüne kadar bu Bahçeli’nin Türkiye’ye hangi hayırlı hizmeti olmuş diye ben hafızamı zorluyorum zorluyorum zorluyorum bir şey bulamıyorum.

Var mı hatırlayanınız bilmiyorum?

Yok. Krizden başka bir şey yok.

Benim şöyle bir eserim var şöyle bir projem var, Türkiye’ye şöyle bir katkım oldu şöyle bir katkılı oldum şöyle bir faydalı oldum diye bir hafızanızı zorlayın arkadaşlar.

Okmuş mu bugüne kadar? Bir taş üstüne taş koymuş mu bu memleket için?

Yaptığı her gün bağırma, çağırma, öfke, nefret, hakaret başka bir şey bilmiyor.

Genel Başkan Yardımcısı da çıkmış, olmadık laflar ediyor. İthamlarda bulunması yetmemiş, bir de basın meslek ilkelerinden bahsediyor.

Hey yavrum hey. Bunlara düştü basın meslek ilkeleri.

Bizim gazeteci arkadaşlarımız basın meslek ilkelerini gayet bilir. Siz kendinizden haber verin.

Önce bir hukuku hatırlayın, önce gazetecilerin mesleği nedir, onu bir öğrenin.

Bu ne hoyratlıktır yahu.

Kimse soru soramasın. Kimse gık diyemesin. Ülkeyi Ali kıran baş kesen ortamına çevirmeye çalışıyorlar bunlar.

Son olarak söylüyorum: Görevi başında, hem de çok zor şartlarda işini yapan basın emekçilerimize kimse parmak sallamaya kalkmasın.

Buna da yeter diyoruz. Bu nobranlıktan, bu hoyratlıktan, bu hukuksuzluktan hep beraber kurtulacağız arkadaşlar.

Ve inşallah sayılı gün çabuk geçer dediğim gibi.

*****

Şimdi özgürce, hakkınız olduğu üzere, sorularınızı sormak için mikrofonu sizlere devrediyorum.

 

 

 

 

 

 

 

15 Ocak 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın DEVA Türkiye’si Konuşması

DEVA Türkiye’si- 15 Ocak konuşma metni

Biz sizlerle gurur duyuyoruz.

Biz bu DEVA kadrosuyla gurur duyuyoruz.

Bu ne güzel coşku böyle!

Bu ne güzel heyecan!

Hoş geldiniz! Sefalar getirdiniz!

Böylesine güçlü bir kadroyla böylesine güzel bir kadroyla beraber olduğum için Allah’a şükür ediyorum.

Türkiye’nin dört bir köşesinden bizlerle birlikte olan DEVA kadrolarına Ankara’ya, Başkentimize hoş geldiniz diyorum.

Bugün bu etkinlik vesilesiyle bizimle beraber olan STK’ların, siyasi partilerin, meslek örgütlerinin tüm temsilcilerine, basın mensuplarına hoş geldiniz diyorum.

*****

Değerli Arkadaşlarım,

Sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum.

Hindistan’da meşhur Tac Mahal’in hikayesini bilir misiniz?

Bilmeyenler vardır bir anlatayım.

Babür İmparatoru Şah Cihan, çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal’i kaybetmiş. Çok üzülmüş.

Eşinin mezarının olduğu yere güzel bir türbe yaptırmak istemiş.

En iyi mimarları, ülkedeki en değerli taşları getirtmiş.

Minareler kubbeler yükseldikçe, yapının azameti belirmeye başladıkça, Şah mest olmuş, kendinden geçmiş.

Bu koskoca anıtın uğruna yapıldığı mezar ise haliyle küçülmüş.

Şah, bu anıtı ne için yaptırdığını unutacak kadar kendini kaybetmiş.

Yapı gittikçe büyümüş ama Şah bir türlü tatmin olmuyor.

Mezarın üstüne daha fazla sütun, daha büyük bahçeler yaptırmış.

Ancak, Şah’ın içine sinmeyen, ahengi bozan bir şey varmış bütün bu tabloda.

Bir gün bu kubbelerden birinin üstüne çıkıp aşağı doğru bakmış ve uğruna bu heybetli binayı yapıyı inşaa ettiği eşinin küçücük kalmış mezarını görmüş.

Heyecanla "buldum" demiş. "Ahengi bozan şey bu. ATIN bunu buradan. ” demiş.

Rivayet odur ki, mezarı kaldırtmak istemiş.

İşte bu aslında sadece Şah Cihan’ın değil, Erdoğan’ın hikayesi.

Nasıl diyeceksiniz değil mi? Nasıl…

Hepsini anlatacağım.

Arkadaşlar bizim kültürümüzde vurmak yok. Biz ne yapacağız biliyor musunuz? Seçim günü damlaya damgayı vuracağız.

Yapacağımız bu. O kadar.

Zaten hep beraber damlanın altındaki o DEVA’nın logosunun altındaki boşluğa evet mührümüzü tercih mührümüzü öyle bir vuracağız ki Beştepe’nin duvarları şöyle bir titreyecek.

Onu biliyoruz.

Bu Şah Cihan’ın hikayesini Erdoğan’ın hikayesine biraz sonra bağlayacağım.

*****

Bugün tam 7825 gün oldu. 21 yıl 5 ay 2 gün…

Evet, siyasete adım attığım ilk günden itibaren, dile kolay, 7825 gün oldu.

34 yaşında, ülkesinin yarınlarını dert eden bir genç olarak siyasete girdim.

90’lı yılların hukuksuzluğundan nefes alamıyorduk. Askeri vesayet iliklerimize dek giriyordu ve ekonominin diplerde olduğu günlerdi o günler.

Yıl 2001.

Bu ülkenin bir vatandaşı olarak kendimi mecbur hissettim.

Bu ülkenin bu kadar büyük problemleri varken gelen davete, ısrarlı gelen davete hayır diyemedim.

Tüm bunlara karşı çıkan, hak ve özgürlükleri esas alan bir anlayışla yola çıktık.

Demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü esas alan bir program yazmaya başladık.

İnsan odaklı sosyal politikaları, rekabetçi bakış açısıyla meczeden bir parti programı yazdık.

Ve evet, AK Parti’nin kurucu üyesi olarak ben siyasete ilk adımımı attım.

En genç bakan bendim. Ekonominin tüm yükünü, önceki hükümetlerin yıllarca biriktirdiği o yükü sıtımda hissettim. Yüklendim.

Ardından, Hazine Bakanlığıyla beraber Avrupa Birliği Başmüzakereciliğini de üstlendim.

Yeri geldi günde iki ülkeye gittim. Her gün sabahın 3’üne 4’üne kadar çalıştım.

Gecenin 2’sinde randevu veriyorduk insanlara gündüz 2’de geliyorlardı ‚‘2’de randevu mü olur? ‘Diye. Biz diyorduk ‘gece 2 o ‘.

Böyle çalıştık, böyle çalıştık.

Arkadaşlarımla beraber, iyi bir ekiple beraber ülkemizi darboğazdan çıkarmak için canla başla didindik.

Yanımda her zaman yetkin isimlerle, liyakatli ve deneyimli bir ekiple hareket ettim.

Asla hiçbir dönemde yolda yalnız yürümedim. Hep bir ekibin içinde oldum hep bir takımın içinde oldum.

Her konuda istişare heyetleri kurduk.

Her kararı alırken, beraberce her şeyi detaylarıyla konuştuk. Her mutlaka istişare yaptık.

Dışişleri Bakanlığı yaptım.

Doğru hedefler, doğru isimler ve doğru politikalarla, ülkemizin itibarını ve gücünü artıran bir diplomasi ekibinin de başında oldum.

Hatırlayın o günlerdeki bakanlar kurulunu. Hatırlayın meclis başkanlarını.

Her kimlikten, her yetkinlik alanından insanların eşitlik içinde her şeyi özgürce tartıştığı bir bakanlar kurulu vardı.

TBMM gerçek bir istişare organı gibi çalıyordu. Her şey açıkça konuşuluyordu. Kimseye ‘sus‘denmiyordu.

Kimseye söylediğinden ötürü bir yaptırım gelmiyordu.

Her şeyi özgürce tartıştığımız, istişare edebildiğimiz bir ortamda, ülkemize tarihi başarılarla dolu bir dönem yaşattık.

O dönemi beraberce ülke olarak yaşadık.

Bir dönem bu ülkede güzel şeyler oldu. Unutmuyoruz o günleri.

Evet, ekonomiyi hepiniz biliyorsunuz, hatırlıyorsunuz.

İki büyük krizi, 2002 ve 2009 ekonomik krizlerini çözen ekibin başında oldum.

Ama aynı zamanda, her alanda sayısız reformlar yapan bir takımın parçasıydım.

Bu sayede fert fert, birey birey zenginleştik.

Şöyleydi, böyleydi diyenlere bakmayın siz.

Rakamlar ortada. Doğruya doğru eğriye eğri diyeceğiz.

Hakkı sahibine teslim edeceğiz.

2002’den 2013’e milli gelirimiz yaklaşık 3 kat arttı arkadaşlar.

Bakın 3.600 Dolardan çıktı 9 bin dolarlara.

Bu sabit fiyatlarla dolar enflasyonundan arındırılmış rakamlar.

3.600’den 9.700’e. Neredeyse 3 misli artmış.

Sonra ben ayrıldım. Dürüst ve liyakatli ekipler ayrıldı ya da ayrılmaları istendi. Bizler ayrıldıktan sonra da ne oldu? 5.800 dolar.

Bu 2002 sabit dolarlarıyla. Hesap edilen dolar enflasyonundan arındırılmış rakamlar.

Ne olmuş? Ekonominin başında liyakatli dürüst insanlar varken Türkiye yükselmiş o insanlar gidince Türkiye düşmüş.

Hesap basit hesap ortada.

Dünyayla aramız açıldı. Dünyada 16. Büyük ekonomi olmuştuk arkadaşlar 16. Büyük ekonomi. Düştük şu an 20’nciliğe.

Şu andaki iktidar ne anlatırsa anlatsın ne derse desin seçime doğru giderken hangi pembe tabloyu çizmek isterse istesin hesap ortada.

Yanlış hesap Bağdat'tan dönmüyor artık. Bağdat çok uzak.

Yanlış hesap buradan Ankara'dan hemen Beştepe'ye dönüyor. Beştepe'nin yanlış hesabı hemen kendine iade ediliyor.

Ben böyle başarılı dönemleri anlatınca, birisi de çıkıp ne diyor “Ben imza atmasaydım yapamazdın” diyor.

Ben de diyorum ki, “madem hikmet imzada, at bir imza da şu ülkenin sorunlarını bir çözüver“diyorum. Haydi çöz.

4,5 yıl oldu 4.5. Aklına gelen her konuda tek imzayla işine gelen gelmeyen her şeyi yapabiliyor musun? Yapıyor.

Elini tutan mı var? 4,5 yıldır bu ülkenin ekonomisini batırdın, bu ülkenin adaletini yerle bir ettin şimdi seçime 3 ay kala mı hatırlıyorsun ekonomiyi adaleti? Böyle bir şey mi olur.

Bakın arkadaşlar şunu anlamadı anlamıyor.

Buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. ‘Duy’ diyorum ‘anla’ diyorum.

Dürüst ve ehil kadrolar olmazsa olmaz.

Kararları istişare ile almazsan olmaz!

Adaleti terk edersen olmaz!

Onun için olmuyor olmayacakta. Ne yaparlarsa yapsın olmuyor olmayacakta.

Siz önce enflasyon yoluyla hayat pahalılığı yoluyla zamlar yoluyla milletin cebindekini kepçe ile alın bu milleti fakirleştirin ondan sonra kaşıkla verdiğinizi müjde diye açıklayın.

Bu millet kanmaz bunlara bu millet kanmaz, kanmayacak.
Değerli arkadaşlarım, bakın bu ülke büyük bir ülke. Bu ülke güçlü bir ülke. Bu ülke iyi yönetildiğinde hemen ayağa kalkan koşan kanatlanıp uçan bir ülke.
Bazen böyle lise üniversite çağındaki gençler geliyor bana bakıyorum onlar çok ümitsiz.

Diyorum ki ‘arkadaşlar merak etmeyin bu iş olacak. Ama siz henüz kendi hayatınızda o güzel günleri görmediniz. Ama o güzel günler Türkiye'de oldu. ‘

İyi günleri tekrar bir hatırlayalım beraber.

O dönemde emekliler, maaşlarından artırdıklarıyla yurtdışına tatile gidiyordu.

Yeni işe başlayanlar, makul kredilerle rahatça ev alırdı, araba alırdı.

Üniversite öğrencileri KYK burslarından artırdıklarıyla Avrupa turu yaparlardı.

Aylık KYK bursu 147 dolardı 147.

Demin gördünüz ya o grafiğin tepesinde 147 dolar burs vardı KYK bursu. Yeterdi artardı biriktirdikleri ile öğrenciler giderdi Avrupa'da Interrail turu yapardı.

Bunları bu ülke yaşadı gençler. Merak etmeyin çok daha güzelini yaşayacak.

Tatile gitmek, ülkemizi gezmek kolaylaşmıştı.

Kafelerde, restoranlarda dostlarla buluşmak, yemek yemek sıradanlaşmıştı.

Evet, ben Başmüzakereci olarak, Avrupa Birliği istikametinde rekor sürede reformlar yapan ekibin sessiz bir şekilde koordinasyonunu yaptım.

İnsan haklarında atılım yapıyorduk.

Özgürlükleri büyütüyorduk.

Hep beraber ne diyorduk? O günleri hatırlayalım.

“Avrupa Avrupa duy sesimizi. İşte bu Türkiye’nin ayak sesleri” diyorduk. Hatırlayalım o günleri çok eski değil.

Hatırlayalım o günlerde milletin derdi neydi, biliyor musunuz?

‘Bu Babacan ekibi bu güzel kadrolar bu işi iyi götürüyor. Galiba biz Avrupa Birliği'ne gireceğiz ama peki kokoreç yiyebilecek miyiz?’ diye soruyorlardı.

İnsanların derdi buydu. Bakın işi bitirmişiz Avrupa Birliği'ne girmişiz bizim kokoreç mi olacak diye bunu düşünüyordu insanlar.

Türkiye’nin yıldızının parladığı yıllardı o yıllar.

O dönemde Türkiye kavgaların parçası olmadı.

O dönemde Türkiye gidip başka ülkelerin çatışmalarına taraf olmadı.

O dönemde Türkiye devletler arası milletler arası arabuluculuk yapıyordu.

Kavgaları önlüyorduk, küsleri barıştırıyorduk.

Bu arkadaşınız Avrupa Birliği bakanı olarak da dışişleri bakanı olarak da hep o dönemin içindeydi başındaydı o süreçlerin.

Askeri vesayeti de yok ettik, ekonomik darboğazı da kaldırdık ortadan.

Hatasıyla sevabıyla tam 14 sene, sadece, ama sadece halkımız için çalıştım.

Güzel bir ekip olarak güzel birtakım olarak çalıştık. Ülkemiz için çalıştık.

Ve Türkiye’nin o güzel günlerine baktığımda, o başarının bir parçası olmak hayatım boyunca benim için bir onur olacak.

Bazıları dönüyor ne diyor? Tarihi hemen karaya boyuyor. Bazıları da eline alıyor beyaza boyuyor. Öyle değil.

Doğruya doğru eğri eğri.

Hakkı hak edene teslim etmek zorundayız.

*****

Bakın arkadaşlar ne oldu biliyor musunuz? 2001’de beraber yola çıktığımız Recep Tayyip Erdoğan sözünden döndü.

Evet, sözünden döndü.

Şah Cihan gibi, külliyenin tepesine çıktı ve “yıkın bunu” diyerek, kendisini oraya taşıyan “demokrasiye” gözünü dikmeye başladı.

Olan bu.

Evet, artık Erdoğan için demokrasi, o ahenki bozan küçük bir ayrıntı.

Külliye’nin tepesine çıkıp bakınca artık öyle görünüyor.

Aynı Mümtaz Mahal’in mezarı gibi.

Adalet, ortak akıl, istişare, çoğulculuk hepsi; o ahenki bozan küçük ayrıntılar artık onun için.

Yola çıkarken kendisine milyonlarca insan destek vermişti.

Ama o, yola ne için çıktığını unuttu. İnsanların kendisine ne için destek verdiğini unuttu.

Çünkü hep diyorum ya güç yozlaştırıyor. Mutlak güç mutlaka yozlaştırıyor.

Güç zehirlenmesi bir gerçek arkadaşlar. Dünya siyasi tarihinde de dünya devlet yönetme tarihinde de bir gerçek.

Devlet gücünü elinde tutan, devlet gücünü kullanan süreyle ve hukukla sınırlanmadıkça o güç insanları bozuyor.

Bu insanın tabiatında olan bir şey. Onun için çok dikkat etmek zorundayız.

Arkadaşlar, ben bu hikâyeyi, Türkiye’nin geldiği bu noktayı kabul etmiyorum.

Arkadaşlarımla beraber biz, hep beraber biz bu hikâyeyi kabul etmiyoruz.

Şah Cihan kendisine Taç Mahal’i yaptıran büyük hayalinden vazgeçmeyi düşünmüş olabilir.

Ama biz, yola çıkarken ulaşmayı hedeflediğimiz özgürlüklerden, ileri demokrasiden, çoğulculuktan, katılımcılıktan, hukuk devletinden vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz.

Asla.

Demokrasi atılım derhal bugün. Biz bunun için yola çıktık.

O ne yaptı? O ne yaptı?

Keçiören’deki mütevazı evinden taşındı, devasa bir külliye inşa etti.

Ortak aklı terk etti. Tek başına karar vermeyi marifet saydı.

Eleştiriyi, en ufak bir itirazı, hemen baskıyla susturdu.

Hak ve özgürlükleri ezdi geçti.

Türlü türlü adaletsizliklere, hukuksuzluklara göz yumdu, üstelik bunların çoğunun altına imza attı.

Bunların hepsi oldu.

Ve Arkadaşlar,

Ben artık orada duramazdım, durmadım. Ve istifa ettim.

Sadece ben değil, pek çok sağduyu sahibi arkadaşım da aynısını yaptı.

Burada çok hatta benimle aynı tarihte E-Devlet'ten girip en az binlerce insan var. Tam sayısını bilmiyoruz ama en az binlerce. Burada orada çok çok.

Değerli arkadaşlarım evet, her şey bir yüzükle başladı. Korkarım Külliyede de bitecek.

Aslında değerli arkadaşlarım bakın zamanında AK Parti’yi başarılı yapan ilke ve değerlerden biz hiç ayrılmadık.

AK Parti’nin kuruluş ideallerinden ayrılan, Erdoğan oldu.

Bakın bunu unutmayalım.

Bizim kuruluşta böyle bir şey var mıydı?

İlk genel merkez binasını kiraladık. Mütevazi bir bina değil mi? Hatırlayın Balgat'ta AK Parti’yi söylüyorum.

O günlerde dedi ki ‘arkadaşlar bakın. Bir siyasi parti ne zaman ki kendi genel merkezinin mülk sahibi olur o zaman o siyasi partinin çöküşü başlar‘dedi.

Görüyorsunuz değil mi? Ne oldu ne oldu. Değişti, değişti.

Bakın bugün hâlâ;

Emsali görülmemiş bir güç elde eden iktidar, her şeyden kopmuş hâlde, olan biteni kubbesinden izlemeye devam ediyor.

Bu gidişata uymayan ne varsa her şeyi gözden çıkarmaya hazır her şeyi.

Yıkıp geçiyor, ezip geçiyor.

KHK’larla milyonları canından bezdiriyor.

Kanser hastası çocuğu anne babasıyla görüştürmüyorlar. Bu adalet midir? İnsanlık mıdır?

Böyle bir şey var mı?

Gece yarısı kararlarıyla ülkeyi birbirine katıyor.

Sağlıkçılara hayatı zindan ediyor.

Bu ülkede yaşayanların çoğunu uzun zamandır görülmemiş derinlikte bir yoksulluğa itiyor. Hepsi hepsi.

Değerli arkadaşlar bakın, bu ülkede adaletsizliğe uğramış zulme uğramış kim varsa biz yanındayız. Hiç merak etmeyin hepsi çözülecek hepsi.

*****

Değerli Arkadaşlarım,

Evet, zor bir dönemden geçiyoruz değil mi? Gerçekten zor bir dönemden geçiyoruz.

Şimdi burada biraz duralım.

Bakın zorlukların farkındayız yoksulluğun, sıkıntıların, hukuksuzluğun, adaletsizliğin hepsinin farkındayız ama burada bir duralım.

Şöyle derin bir nefes alalım ve rahat olalım.

Çünkü artık DEVA Partisi var. Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak hiçbir şey.

Daha önce yaptık çok daha güzelini yapacağız.

9 Mart 2020 tarihinde yola çıkarken söylediğimiz gibi, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

İşte bu yüzden hep beraber yeniden kolları sıvadık.

Ülkemizin yarınları için yeniden yola çıktık.

Üstelik siyasette yeni bir yol açarak ilerliyoruz dikkat edin.

Daha önce denenmiş daha önce ülkeyi bataklığa sokan yollara sapmıyoruz. Çıkmaz sokaklara girmiyoruz. Bizim çıkmaz sokaklarla işimiz yok.

DEVA Partisi olarak yol alıyoruz ama o yolu kendimiz açarak ilerliyoruz. Yepyeni bir ana akım siyasi parti kurmuş durumdayız şu anda.

Bunu tüm Türkiye safha safha daha iyi anlıyor artık.

Tuğla tuğla inşa ediyoruz tuğla tuğla.

Yepyeni bir siyasi kimlik inşa ediyoruz DEVA Partisi çatısı altında.

Bazıları anlamıyor haklı. Anlamıyorlarsa bizim anlatmaktaki eksiğimizdir. Daha çok çalışmamız gerekecek.

Ama değerli arkadaşlar biz 9 Mart 2020’de, özgürlükleri benimseyen, ortak akla inanan, bilime ve adalete güvenen eski-yeni arkadaşlarımızla beraber DEVA Partisini kurduk.
Ve değerli arkadaşlar eski arkadaşlarımızın yanına çok daha fazla çok daha fazla sayıda yeni, pırıl pırıl, siyasete ilk defa bizimle başlayan, dürüst ve ehil kadrolarla beraber yeni bir başlangıç yaptık.
İnanın şu anda DEVA Partisi ile beraber genel merkezde il teşkilatlarımızda ilçe teşkilatlarımızda ilk defa siyasete adım atan binlerce arkadaşımız Türkiye'nin önümüzdeki 10 yılına 20 yılına Türkiye'nin siyaset sahnesine damgasını vuracak arkadaşlarımız olacak.

Ve hep denecek ki tüm Türkiye'de inşallah buna şahit olacağız hep beraber. 5 Sene sonra 10 sene sonra diyecekler ki ‚bu arkadaş var ya bu, bu işte o ilk DEVA‘lılardan. Bu o ilk DEVA‘nın kurucularından. Bu o DEVA‘nın ilk günlerinde tuğla tuğla inşa edenlerden.‘

Ve onlar hep hayırla anılacak hep.

Değerli arkadaşlarım, bakın biz bir kral gitsin yerine hangi kralı getireceğizin derdinde değiliz.

Biz ne diyoruz? Biz uzlaşma diyoruz uzlaşma. Biz ne diyoruz? 85 milyon hep beraber Türkiye'yiz diyoruz. Böyle yöneteceğiz İnşallah ülkeyi.
Değerli arkadaşlarım, bakın bu ülkenin içine düştüğü durumu gördükçe ülkemizin yaşadığı sıkıntıların büyüdüğünü gördükçe her sabah uyandığımda diyorum ki iyi ki DEVA Partisi ‘ni kurmuşuz iyi ki bu yola çıkmışız diyorum.
Memlekette ülkede ne kadar büyük ihtiyaç varmış.
Şöyle bakın arkadaşlar gözlerinizi kapatın DEVA Partisi ‘nin olmadığı bir ülke düşünün bugün bu tabloda. Gözünüzü kapatın ve DEVA Partisi ‘nin olmadığı bir Türkiye'ye düşünün. Allah korusun, Allah korusun. Gerçekten iyi ki varız iyi ki bu yola çıkmışız.

İnşallah hep beraber başaracağız.

Bakın biz, adil olmayı şiar edinmiş, demokrasiye inanan, çıkış yolunu hep “özgürlükle” inşa etmiş bir siyasi hareketiz.

Sağcı, solcu.

Sosyalist, liberal.

Ulusalcı, muhafazakâr.

Evet, bu kavramların her birinin mesajları var arkadaşlar.

Bu mesajların hiçbirini reddetmiyoruz. Her birinden öğrendiğimiz çok şey var.

Ama bu kavramların her birinin sırtında bazı yükler olduğunu da kabul etmek zorundayız.

İşte bunun içindir ki, biz parti olarak kendimizi tek bir sıfata hapsetmiyoruz. Tek bir sıfatla anılan bir parti olmadık. Çünkü biz kendisini çok farklı siyasi geçmişlerle çok farklı siyasi tercihlerle ortaya koymuş ama Türkiye'nin yarınlarında buluşan bir siyasi hareketiz.

Biz Türkiye’de ilk kez her türlü siyasi kimliği ‘demokratlık’ çatısı altında birleştirmeyi başarmış bir siyasi partiyiz.

Bizim birleştirici tutkalımız demokrasi arkadaşlar demokrasi. Bizim birleştirici tutkalımız önce insan diyebilmek önce insan. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Devlet insan için var insan. Önce insan. Tabii ki devleti güçlü tutacağız.

Türkiye’de ilk kez sorunları tek tek tespit edip, her birini çözecek planları hazırlayan bir siyasi partiyiz.

Ve bunun için çok güçlüyüz.

Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkes hiç fark etmez,

Müslüman, Gayri-Müslim fark etmez;

Sünni, Alevi fark etmez;

İnanan, inanmayan fark etmez;

Yaşam tarzı, ideolojisi, geçmişi hiç fark etmez.

Biz Ülkemizin yarınlarını özgür ve zengin kılacak, eşit vatandaşlığa inanmış “demokratların TEK adresiyiz” Demokrasi için buradayız ve hep beraberiz.

Herkes insan. Hiçbir insanın bir diğerinden üstünlüğü yok. Hepimiz bu ülkenin eşit ve onurlu vatandaşıyız.

Hiç kimse bir diğerine yukarıdan bakmayacak. Göz hizasında olacağız göz hizasında.

Hepimiz eşitiz. Ve ancak ve ancak bu ülke eşit vatandaşlık ilkesinde buluşmadıkça beka sonra ortaya çıkar.

O ‘beka beka’ deyip duranlar var ya, bir yandan ‘beka beka’ deyip bu ülkeyi kutuplaştıranlar, ‘beka beka’ değip bu ülkenin vatandaşlarını birbirine düşürenler, ‘beka beka’ deyip beriki öteki diye toplumu ayrıştıranlar var ya işte asıl bölenler onlar. Asıl bölücü onlar.

Bu ülkeyi biz birleştiriyoruz biz. Bu salon birleştiriyor. 81 il 973 ilçe birleştiriyor bu ülkeyi.

Ve biz hep beraber Türkiye'yiz.

Siz Türkiye'nin bir kısmını yok sayarak ülkenin vatandaşlarının bir kısmını yok sayarak siyaset yapıp ondan sonra da demokrasiden bahsedemezsiniz.

Gerçek demokrasi burada bu salonda.

Herkes kendisini şöyle bir muhasebeye çeksin.

İşte o yüzden bugün burada;

Artvin’in Hopa ilçesinden de,
Ağrı’nın Patnos ilçesinden de,
Yozgat’ın Yerköy ilçesinden de,
Mardin’in Midyat ilçesinden de,
Edirne’nin Uzunköprü’sünden de,
İzmir’in Güzelyalı’sından da,

Türkiye’nin her bir köşesinden binlerce, BİNLERCE arkadaşımın arasındayım.

Değerli arkadaşlarım sağ olun var olun. Yolumuz uzun, hep var olun!

*****

Değerli arkadaşlarım

Son dönemde her yerde aynı kelimeyi duyuyorum.

Konya Meram’da, Yeni Yol’daki kafeler caddesinde oturmuş, iki çay bir kekin hesabını yapan genç kardeşimden aynı kelimeyi duyuyorum.

Diyarbakır’da Fakiye Teyran Caddesinde gün sonu raporuna bakan esnaf arkadaşımdan aynı kelimeyi duyuyorum.

Bağcılar’da sabahın karanlığında okula giden liseli öğrenciden…

Apartmanın posta kutusunda istiflenmiş faturalarda kendi adını arayan babadan…

Aynı kelime, hep aynı kelimeyi duyuyorum.

Mutlu bir hayatı olsun diye yavrusunu uzak şehirlere okumak için göndermiş anneden…

Gece geç vakitte işten çıkıp evine yalnız yürüyen kadınlardan…

Yazdığı haberdeki kelimeleri dikkatle seçen gazeteci dostlarımdan…

Dernek, vakıf gibi sivil toplum kuruluşlarının üyelerinden…

İnanın hep aynı kelime. Herkesin dilinde aynı kelime.

İnancından dolayı faize bulaşmamak için birikimini altına, dövize yatırmış hacı amcamdan…

Nakliye kamyonunu bekleyen çiftçiden…

Pazarda filesini dolduramayan emekliden…

Muhalefete de iktidara da oy vermiş herkesten…

Evet, aynı kelimeyi duyuyorum.

O kelime ne biliyor musunuz arkadaşlar?

Endişe! Evet, Endişe!

Herkesten bunu duyuyorum endişe.

İnsanlar kendi hayatından, sevdiklerinin hayatından endişe duyuyor.

İnsanlar ülkesinden, siyasetten endişe duyuyor.

Evet herkes endişeli.

Endişeli öğrenciler.

Endişeli kadınlar.

Endişeli Kürtler, endişeli Aleviler.

Endişeli gençler, anneler, babalar.

Endişeli muhafazakârlar, endişeli sekülerler.

Endişeli gençler endişeli çocuklar.

Her birini çok iyi anlıyorum, o duyguyu tam şuramda hissediyorum.

Fakat buradan, Ankara’nın ortasından sesimin ulaşabileceği herkese seslenmek istiyorum!

Büyüklerim, Arkadaşlarım, Kardeşlerim;

Endişeye mahal yok!

Endişeye mahal yok!

Bu iktidarın hoyrat politikalarından,

Bu iktidarın yaptığı haksızlıklardan,

Bu iktidarın yaşam tarzlarına yaptığı baskıdan,

Bu iktidarın, fakirliği mecburi istikamet haline getiren icraatlarından,

Bu iktidarın eğitimi hallaç pamuğuna çevirip çocukların yarınlarını mahvetmesinden;

Endişe etmeyin artık.

Biz buradayız. Rahat Olun. Biz buradayız. DEVA kadroları burada.

Hepsi geçecek. İnanın hepsi geçecek. Hem de çok çabuk geçecek.

Hani o seçim günü yapıldığı gece var ya hani sonuçlar açıklanıyor. Saat 12,1 gibi aşağı yukarı belli oluyor. İşte o gece herkes şöyle rahatça yastığa başını koyacak.

Sabah uyanacak bir yudum suyunu içtiğinde diyecek ki ‚ ‘bu galiba bir kabustu bu galiba kötü bir rüyaydı. ‘İnanın bütün bu yaşadıklarımız sadece kötü rüya ve kâbus olarak geride kalacak.

Hep beraber o günleri yaşayacağız.

Hak, adalet, özgürlük diye çıktığımız bu yolda; Türkiye Cumhuriyeti’nin her bir vatandaşının eşit ve onurlu vatandaş olmasına sağlayana dek; biz buradayız.

“Giderlerse çocuğum işten kovulur” diyen Esenyurt’taki Ahmet amcam! Hiç merak etme; tek bir kişi senin de ailenin de helal lokmasına göz dikemez.

“Giderlerse aldığımız sosyal yardım kesilir” diye çekinen Haymanalı Fadime teyzem! Hiç korkma. Aldığın yardım kesilmeyecek! Tam tersine, zamlar karşısında eriyen yardımları, insanca yaşayacak seviyelere yükselteceğiz.

Onun için endişeye mahal yok diyorum.

“Üniversiteden sonra iş bulamayacağım” diyen Sivas’taki Derya kardeşim! Biz buradayız, biz! İşsizliğin önüne geçeceğiz. İstihdamı hızla artıracağız bu ülkede.

Her gencimiz sevdiği istediği onurlu bir iş imkanına kavuşacak. Gençler için programlar uygulayacağız. Anlatmıştım daha önce. 3 ay, 6 ay, 1 yıl. Hepsini gerçekleştireceğiz.

Kürtçe öğretmenliği okuyan, ama senede sadece bir adet öğretmen ataması yapıldığı için göreve başlayamayan Azad kardeşim! Hepsi bu salonda. Biraz sabır. Anadili bir hak. Atamaların önündeki fiili engelleri kaldıracağız. Bu kadar basit inanın.

İnancı kültürel bir aktivite olarak görülen kültür olarak görülen Hüseyin kardeşim! Az kaldı. Cemevleri ibadethanedir ve bu statüye kavuşacaktır, hiç merak etme.

Tekrar ediyorum arkadaşlar:

Endişeye mahal yok.

Endişeye mahal yok.

Çünkü biz varız. DEVA burada. Ve hepsini çözeceğiz inşallah hepsini.

*****

Bu arada yeri gelmişken;

Bugün dillere pelesenk olmuş bir ifade var:

Çok tanıdık bir ifade. Neymiş?

“Gençler iş beğenmiyor.”

Siz hangi düzgün iş ortamını sağladınız da gençlere böyle söylüyorsunuz?

Ben bu cümleyi reddediyorum arkadaşlar böyle bir şey yok.

Çocukluğundan itibaren büyük hayallere inandırılmış, sınavlardan sınavlara koşturmuş, elektrikler kesilse de ders başından kalkmamış gençler, bugün eğer işsizse; bizlere sadece utanmak düşer! O kadar.

Bu ne biçim hadsizlik. ‘Gençler iş beğenmiyor. ‘

Kimi zaman hem para kazanıp hem okuluna gitsin; kimi zaman annesine-babasına-kardeşine baksın; gidip bin bir zorlukla üniversite okusun ve sonra iş bulamasın.

Vallahi kimse kusura bakmasın.

Genç arkadaşlarım, “beğenmediğiniz” her konuda haklısınız. Gençler beğenmemekte haklı. O kadar.

Bugünkü hayatınız, çocukluk hayallerinize benzemiyorsa; beğenmeyeceksiniz tabi. Beğenmek zorunda değilsiniz.

Bugün yaşadıklarınız, çocukluğunuzdan daha zorsa, beğenmeyeceksiniz.

Bugün, bu ülkede yarınınızı göremiyorsanız; beğenmeyeceksiniz.

Biz de beğenmiyoruz. O yüzden hep beraber yeni bir hikâye yazmak için yola çıktık.

Beğenmediğimiz için DEVA Partisi’ni kurduk. Onun için yürüyoruz bu yolda.

DEVA Partisi sizin eviniz, sizin yurdunuz.

Hangi mahalle, hangi köken, hangi eğitim seviyesi; hiç fark etmez.

Gelin, beraberce hayallerinize yakışan bir ülke inşa edelim.

Gelin, beraberce insan onuruna yaraşan yakışır bir hayatı hep beraber kuralım.

Gençler için ve gençlerle beraber yapacağız bunu.

Şimdi ben böyle gençlerle çok iç içeyiz gençlere çok vurgu yaptıkça bazen de yaşı ileri arkadaşlarımız diyorlar ‚‘aklınızda bizde var mıyız acaba?‘

Ve ilk defa bakın biz bir siyasi parti olarak temel haklar eylem planımıza yaşlı hakları diye bir kavram koyduk. Yaşlı hakları.

Bu ülkeye gönül veren gecesini gündüzüne katan alnının teriyle bileğinin gücüyle çalışan ama belli bir yaştan sonra da ister istemez fiziksel şartlar itibariyle de daha pasif bir hayat yaşayan yaşlılarımızın da hakkı var.

Biz onların da hakkını teslim edeceğiz.

*****

Değerli arkadaşlarım bakın,

Şimdi ben, bugünkü iktidar partisine geçmişte destek vermiş milyonlara seslenmek istiyorum.

O sağduyulu, milletini seven, cefakâr, güzel insanlara seslenmek istiyorum.

2002’de olur 2007’de olur daha yakın bir zamanda olur. Şu andaki iktidar partisine destek vermiş vatandaşlarımıza sesleniyorum.

Şu anda ülkenin içinde bulunduğu tabloyu içinize sindiremediğinizi gayet iyi biliyorum.

Siz 2002’de büyük bir gönül bağı ile oy verirken bugünler için oy vermemiştiniz, biliyorum.

2002’de büyük umutlarla iktidara taşıdıklarınızın adaletsizlik yapmasını istememiştiniz, biliyorum.

Yoksulluk için, yasaklar için, yolsuzluk için oy vermemiştiniz. Çok iyi biliyorum.

Mutlak gücü eline geçirip, karşıt gördüğü herkesle kavga etsin diye bugünkü iktidara oy vermemiştiniz.

Belediye başkanlığı döneminde, kendisine muhalif gazetecilerin dahi ismini bilen, “Sevgili Musa” diyen, espri yapan kişinin, gün gelip de muhalif gazetecileri cezaevine atabileceğine ihtimal vermemiştiniz. Biliyorum.

Siz adalet istediniz, hukuk istediniz, demokrasi istediniz.

Bugün de olan bitene razı olmadığınızı, yanlışlara gözlerinizi yummayacağınızı çok iyi biliyorum.

Buradan çok net şekilde altını çizerek söylemek istiyorum:

Vaktiyle Erdoğan’a destek olmuş, oy vermiş dostlarım: Sizlere parmak sallayanlara aldırmayın.

Siz, 28 Şubatçı Perinçek’in ve Bahçeli’nin tahribatına ortak değilsiniz.

Siz, mafyalarla kol kola yürüyenlerin suçlarına ortak değilsiniz.

Siz, ekonomiyi tarumar eden, topladıkları vergileri çıkar gruplarına peşkeş çekenlerden sorumlu değilsiniz.

Ve en önemlisi, “mecbur” değilsiniz!

Evet, “mecbur” değilsiniz.

Bu adaletsiz siyasete, bireysel hakları yok sayan düzene, kişisel çıkarlara odaklanmış iktidara mecbur değilsiniz!

Çıkış yolunuz hazır.

Onurlu mücadelenin adresi hazır.

Biz buradayız.

İşte DEVA burada! Ülke için çıkış yolu.

*****

İşte arkadaşlar; bakın,

Bugün, binlerce maddeden oluşan 22 eylem planımızla karşınızdayız.

Artık tek elle kaldırmak güçleşti.

Türkiye’nin DEVA’sı.

Her biri tek tek hesaplanmış, gerçekçi ve derhal yapılması gerekenlerin hazırlığı ile buradayız. Biz çözümlerle buradayız.

Tam 22 Eylem planını tamamladık ve böyle cilt haline getirdik.

Tek elle zor kalkıyor.

Ülkemizi içine düştüğü bu adaletsizlikten, bu ekonomik krizden, bu bataklıktan çıkaracak icraat listesi ile karşınızdayız.

Söz uçar ama yazı kalır.

Biliyorum, boş söze karnınız tok.

Biliyorum, sadece seçim dönemi kapınızı çalanlara güveninizde yok.

Biliyorum, açık arttırmayla seçim vaadi verenlere itimadınız yok.

Burada öyle açık artırma falan yok. Hepsi gerçekçi hepsinin bütçesi hesap edilmiş.

İktidar olmanın sorumluluğunu şimdiden sırtımızda omuzumuzda hissederek biz bu çalışmayı yaptık. Ve çok geniş kadrolarla bu çalışmayı yaptık.

‘Söyleyip geçelim. Günü gelince bakarız ‘demedik.

Fakat bugün burada tarihimizde bir ilk yaşanıyor.

Evet, ilk kez bir siyasi parti, daha seçim tarihi dahi açıklanmamışken, en ufak detayına kadar çalışılmış bir hükümet programını açıklıyor.

Böyle bir şeyin örneği yok. Cumhuriyet tarihinde böyle bir şey yapılmamış arkadaşlar. Bugün burada bu çatı altında bir ilki gerçekleştiriyoruz biz.

Hükümet programının detaylarını uygulama takvimini biz açıklıyoruz ortaya koyuyoruz bakın. Böyle bir şey yok.

İlk kez bir siyasi parti, tarımdan teknolojiye, ekonomiden insan haklarına, ne yapacağına dair günü gününe yapılmış bir çalışmayı seçmenlere sunuyor.

İlk kez bir parti muhalefetteyken “İktidara gelirseniz ne yapacaksınız?” sorusuna böyle kalın bir kitapla cevap veriyor.

Fasikül fasikül ansiklopedi oldu. 22 fasiküllü ansiklopedi.

En kalını da eğitim ve hukuk. Hep diyorduk ya bu ülkede eğitim ve hukuk iyi gitmiyor orta gelir tuzağına düşecek diye. Biraz önce grafikte gördünüz. En kalını eğitim ve hukuk bu kitapta.

Ekonomi de ağırlığı var. Her alan var.

Ama değerli arkadaşlar bakın çiftçi bir numara zaten tarım 1 numara. 1 nolu fasikül. Hepsi var hepsi.

Burada bizde kaçamak cevap yok.

Burada gri alan yok. Siyah ve beyaz kadar net cevaplar var.

Açıkça, mertçe ne yapmak istediğimizi ortaya koyuyoruz.

Kaçamak cevap vermiyoruz hepsi yazılı.

‘Bu alan tehlikeli bu konuda bir şey söylersek eleştiri gelir. Seçim geliyor aman başımıza iş açmayalım. Aman risk almayalım. ‘Asla böyle bir yola girmedik. Her şeyi açıkça mertçe söyledik yazdık buraya.

Biz Allah’tan başka hiç kimseden korkmadan bu milletin önüne çıkıyoruz.
Kim ne derse desin. İşte şu saldırıyormuş bu saldırıyormuş. İnanın umurumuzda değil. Biz yaptığımızdan eminiz.
Biz iyi bir istişare yaptık mı? Biz dünyayı biliyor muyuz? Ülkemizi biliyor muyuz? Dürüst ve ehil bir kadroyla ile çalıştık mı bu iş için? Bu iş içinde bütün Türkiye'nin her türlü siyasi görüşüne sahip insanların görüşleri buraya girdi mi? Girdi.
Biz ödevimizi iyi yaptık. Dolayısıyla hiç kimseden korkmayız. Bu ideallerimizden de asla vazgeçmeyeceğiz. Hiç kimse vazgeçiremez.

Burada tabii çok teknik detay var. Bu teknik detaylarda bakarsınız eksiğimiz vardır tamamlarız. Yanlışımız vardır düzeltiriz. Ama DEVA Partisi ‘ni DEVA Partisi yapan temel ilkeler ve değerler var arkadaşlar.

Biz bunları bugün açıklamadık ki. Bunlar bizim parti programımızda vardı zaten. Parti programımıza ne yazdıysak aynı noktadayız.

Bu parti programımızın genişletilmiş detaylandırılmış uygulama planıdır.

Bugün DEVA Partisi Türkiye'ye bu yazılı taahhütte bulunuyor.

Biz hazırız diyoruz ve bu ülkeyi yönetmeye ‘biz hazırız’ diyoruz ‘biz hazırız.’

Gençler de hazır her yaştan DEVA’lı hazır.

Bugün burada, bu salonu dolduran DEVA kadroları Türkiye’yi yönetmeye hazır.

Ne yapacağımızı teker teker burada anlatmaya kalksam arkadaşlar, 22 eylem planının sadece ismini saysam bile vakit epey geçer.

İsterseniz okuyalım binlerce madde ama sabaha kadar burada kalırsak yaparız.

Herkes alır okur daha sonra.

Kısaca ifade etmek gerekirse, bu 22 Eylem Planı 3 taşıyıcı sütun üzerine duruyor.

1) Güçlü, Sürdürülebilir ve Kapsayıcı Ekonomi.

2) Özgür, Güçlü ve Mutlu bir Toplum.

3) Kaliteli Kamu Yönetimi, Saygın Ülke.

Yani bu kitabın bu ansiklopedinin özetin özeti bu.

Çok net iddia ediyorum! Cumhuriyet tarihinde böylesine hazır bir siyasi program olmadı.

Bu çalışmalarda kimlerin emeği var biliyor musunuz?

Ülkemizdeki çok kıymetli akademisyenlerin, hukukçuların, ekonomistlerin, araştırmacıların, çevrecilerin, eğitimcilerin, sağlıkçıların, şehir planlamacıların, çiftçilerin, girişimcilerin, esnafın, binlerce kişinin emeği var burada.

Politika birimlerimize destek veren, canla başla başla çalışan isimlerin bir kısmı şu anda bu salonda.

Yani bu kitaba emek veren binlerce insan var ama emek veren bir kısmı bu salonda. Ben şimdi onlar için sizlerden bir alkış istiyorum.

Bakın, sadece parti üyelerimizden söz etmiyorum.

Dünyanın dört bir yanında, hayalinde özgür ve zengin Türkiye olan, partilimiz olmayan vatandaşlarımızın da bu çalışmalarda emeği var. Çünkü biliyorlar ki bunlar Türkiye çalışması.

Kimi davet ettiysek bugüne kadar, çok şükür geldi.

Bazıları diyor ki ‚ ‘ben yardım edeyim destek vereyim ama adımı çok geçirmeyin ‘diyor.

Niye?

Endişe var ya endişe ondan. Ama hepsinin katkısı bunun içerisinde.

Değerli arkadaşlarım,

Yolumuz açık, yolumuz uzun.

Bu yolda desteğini bizden esirgemeyen; aklıyla, fikriyle, emeğiyle yanımıza koşan herkese sonsuz teşekkür ediyorum.

Özgür ve zengin Türkiye hayalinin çok yakın olduğuna inanmış bir vatandaş olarak kendilerine teşekkür ediyorum.

DEVA Partisi Genel Başkanı olarak teşekkür ediyorum. Bu büyük emek için.

Sağ olun, var olun diyorum.

Evet; çok hızlı atılım yapacağız arkadaşlar.

Dünyaya bir kez daha, tıpkı o iyi günlerdeki gibi, Türkiye Model’ini göstermeye hazırız. Türkiye Model’ini.

22 eylem planımızı aynı anda uygulamaya koyduğumuz gün, Türkiye’nin 6 ayda geçirdiği dönüşüme inanamayacaksınız.

Han bir bardak bir yudum su içip rahatlayacağız ya hemen nefesimiz açılacak ya ondan sonraki 6 ay içerisinde bu ülkedeki kriz iklimi ortadan kalkacak.

O nefes borusu zaten ilk 90 dakikadır. Özgürlüklerle açacağız. Derin bir özgürlükle açacağız.

2. senemiz bitmeden enflasyonu tekrar düşük tek hanelere inşallah indireceğiz.

Çünkü bunu yapacak akıl gücü de kas gücü de bizde.

Bütün bu politika alanlarının birbiriyle nasıl ilişkili olduğunu iç içe olduğunu bilen biziz.

Adalet olmadan, hukuk olmadan, demokrasi olmadan, özgürlükler olmadan, ekonomi olmaz. Önce o zemini sağlam atacaksın ki üzerine sağlam bir ekonomi inşa edeceksiniz. İşte burada onlar var.

Bunu yapacak güç bu salonda var.

Tac Mahal’in tepesinden bakan Babür İmparatoru Şah Cihan gibi; külliyenin tepesinden bakanlara cevabımız hazır: Hazır. Onlara ne diyoruz?

Hep beraber!

Demokrasi! (…)

Atılım! (…)

Derhal! (…)

Bugün! (…)

Demokrasi! (…)

Atılım! (…)

Derhal! (…)

Bugün! (…)

Külliyeden izleyenler bu sesi duysun.

Duyuyorlar dinliyorlar hiç merak etmeyin.

Dinlememiş gibi yapıyorlar.

Bakıyoruz bir radyo yayınında bir yerde küçücük kullandığımız ifadeyi yakaladıkları anda hop alıyorlar patlatıyorlar. Demek ki bunlar gayet iyi dinliyorlar söylediğimizi gayet iyi dinliyor yani.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Bir kere daha tekrar ediyorum!

Biz Türkiye’de nöbetleşe zorbalığı sona erdireceğiz!

Gücü ele geçirenin diğerini ezdiği, nöbetleşe zorbalığı bitireceğiz.

Şimdi soruyorum sizlere! Bu ülke güçlü bir ülke. Size soruyorum?

Çok daha zor şartlarda, 1923’te Cumhuriyet’i kurduk mu? (…)

1950’de demokrasiye doğru en önemli adımı attık mı? (…)

Aşılamaz denilen her krizi aştık mı? (…)

“Koltuğu bırakmaz” denilen her lidere veda ettik mi? (…)

“Bu ülkeden bir cacık olmaz” diyen herkesi yanılttık mı? (…)

Her seferinde, ülkemizi hep beraber uçurumun kenarından çekip aldık mı? (…)

27 Mayıs’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, 15 Temmuz’da; demokrasiye silahla, topla, tüfekle kastedenleri; bu milletin iradesini yok sayanları, tarihin tozlu sayfalarına gömdük mü? (…)

Bir kere daha yaparız!

Yine yaparız! Çok daha güzelini yaparız.

Önce kendimize güveneceğiz kendimize. Önce milletimize güveneceğiz.

İnanın bana, bu kadrolarla, bu tecrübeyle, çok daha güzelini çok daha iyisini yapacağız. Hep beraber gerçekleştireceğiz inşallah.

Değerli arkadaşlarım,

Solcusundan, sağcısına;
Ulusalcısından, liberaline;
Sosyalistinden, muhafazakarına;
Türkünden, Kürdüne;
Sünni’sinden, Alevi’sine;
İnananından, inanmayanına;

“Bunlar bir araya gelmez” dedikleri kim varsa;

Biz, hep beraber, hukuk için, adalet için, özgürlük için buradayız!

Biz buradayız biz! İşte binlerce insan bir aradayız!

Tek bir kişiden bile vazgeçmeyeceğiz.

Tek bir kişiyi dahi gerimizde bırakmayacağız.

Siyasi partilerle de konuşacağız.

Şu andaki iktidarın ülkeyi geren, kutuplaştıran, beriki-öteki diye ayıran, ayrıştıran uygulamalarına inat;

Biz her zaman istişare diyeceğiz, uzlaşma diyeceğiz.

Ülkemizin çıkış yolunun ancak ve ancak “siyasi uzlaşma” ve “toplumsal uzlaşma” olduğunu gayet iyi biliyoruz.

Onun için birileri 6’lı masayı anlamıyor, anlayamıyor. Kafaları öyle çalışmıyor.

Beraber oturup bu ülkenin meselelerini hiç kimseyle istişare etmeyenler tek imza ile ülkeyi yönetenler bunu anlayamaz.

Çünkü biz uzlaşma diyoruz, istişare diyoruz, mutabakat diyoruz. Bu ilkelerle yola çıktık bu ilkelerle devam ediyoruz.

85 milyon, hep beraberiz!

Türkiye’nin Yeni Yüzyılına hep beraber damgamızı vuracağız.

Özgürlük damgamızı, demokrasi damgamızı, adalet damgamızı, zenginlik damgamızı vuracağız!

Bunu hep beraber başaracağız.

Ve ne diyoruz arkadaşlar?

Oylar DEVA olsun, Kazanan Türkiye olsun! Diyoruz.

Ne diyoruz?

Damga DAMLA’YA, Oylar DEVA’ya diyoruz!

Sağ olun, var olun diyorum.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Bütün bunlar bir ekip çalışması, bir kadro çalışması.

Şimdi bu çalışmalarda başta Türkiye’nin DEVA’sının hazırlanmasında emeği geçen arkadaşlarımı bütün genel başkan yardımcılarını sahneye davet ediyorum. Buyurun arkadaşlarım.

*****

9 Ocak 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Eğitim Eylem Planı Konuşması

Eğitim Eylem Planı

Evet arkadaşlar,

Bugün Eğitim Eylem Planımızla karşınızdayız.

22 nolu ve son eylem planımız.

Bugüne nasıl geldiğimizi gösterebilmek için, eski günlerden bir başlangıç yapmak istedim.

Çünkü hatırlatmak istedim.

Bundan 11 yıl önce, bakın yılları gördünüz değil mi? 2012, 2013, 2014. Biz “2023 hedefleri”nden bahsediyorduk. Geldik şimdi 2023 yılına.

2023 yılı için Kişi başına 25 bin dolarlık bir milli gelirden bahsediyorduk. 500 Milyar Dolarlık ihracattan bahsediyorduk.

Şimdi ihracat 250 milyar doları geçti diye hükümet büyük bir sevinç içerisinde değil mi? Büyük bir müjdeyle açıkladılar. ‘250 milyar doları geçti’ diye.

Bu videoları izlediniz ya o günlerde o tarihlerde Türkiye 500 milyar dolarlık ihracatı hedeflemişti. 25 bin dolarlık kişi başına düşen milli geliri hedeflemişti.

2023 yılındayız. Ne oldu o hedeflere?

Soruyorum buradan özellikle Sayın Erdoğan’a soruyorum.

O beraber çalıştığımız yıllarda dürüst ehil kadroların iş başında görevde olduğu yıllarda biz 2023 hedeflerini beraberce koymuştuk.

Kendisine soruyorum ne oldu o hedeflere? Niye ulaşamadınız?
Dürüst ve ehil kadrolar dağıldıktan sonra yanlış isimlerin yanlış insanların sistemde sayısı çoğaldıktan sonra o hedeflere niye ulaşamadınız diye soruyorum?

Üzülerek söylüyorum, hepsi lafta kaldı. İşte az evvel izlediğimiz videodaki nedenlerden ötürü lafta kaldı.

Çünkü hukuk ve eğitim alanında gerekenler yapılmadı.

Bu alanlarda ilerleme sağlanamadığı gibi, ülke geriye geriye gitti bu alanlarda.

Geldiğimiz nokta da hepimizin malumu.

*****

Değerli basın mensupları,

Değerli katılımcılar,

Bugün Eğitim Eylem Planımızla karşınızdayız. 22 nolu eylem planımız.

Dikkat ederseniz eylem planlarımız arasında en geniş hacimli olanlar; geçen hafta açıkladığımız Temel Haklar Eylem Planı ve bugün açıklayacağımız Eğitim Eylem Planı.

İkisi de ayrı ayrı eser niteliği taşıyor.

Son olarak bu ikisini açıkladık çünkü en çok vakti bu iki konu aldı. En çok sorunun olduğu ve aynı zamanda çözmek için de en kapsamlı yaklaşımın gerektiği iki alan.

Temel haklar ve eğitim.

İşte az evvel izlediğimiz video bunun nedenini izah ediyor.

İşte bu 11 sene evvel söylediklerim var ya; işte bu video bizim Temel Haklar Eylem Planımız ile Eğitim Eylem Planımızın neden böylesine güçlü ve kapsamlı olması gerektiğini bize söylüyor.

O gün de söyledim. Bugün de söylüyorum: Türkiye’yi kanatlandıracak asıl formül hukuk ve eğitimdir.

Türkiye’yi uçuracak formül özgürlük ve eşitliktir.

Her alanda, ama her alanda önce özgürlük ve eşitlik zeminini sağlamlaştırmak zorundayız. Ve ardından da eğitimi bu zeminde yükseltmek zorundayız.

Biliyorsunuz; hukuk alanında daha önce Adil Yargı Eylem Planımızı, KHK Mağduriyetleri Eylem Planımızı ve Temel Haklar Eylem Planımızı açıklamıştık.

Ayrıca biliyorsunuz yine Mustafa Bey’in koordinasyonunu yaptığı Yüksek Öğretim Eylem Planımızı da açıklamıştık. 7 nolu eylem planı.

Bugünkü Eğitim Eylem Planımızda ise; 3-18 yaş arasını ele alıyoruz. Merkezinde insanın, zemininde ise özgürlük ve eşitliğin yer aldığı bir model bugün sizlerle paylaşıyoruz.

İnanın; Türkiye, 21. yüzyılın dünyasında hak ettiği yeri en hızlı bir şekilde alacak.

Kendisinden emin, mutlu, huzurlu, sağlıklı, yetişmiş ve donanımlı insan gücüyle Türkiye dünyaya damgasını vuracak.

İşte biz bunun yol haritasını yazdık.

Eylem planımızın ayrıntılarını birazdan Eğitim Politikaları Başkanımız Mustafa Ergen sizlerle paylaşacak.

Ben kısaca birkaç hususa değindikten sonra, sözü kendisine bırakacağım.

*****

Arkadaşlar,

Bakın tam 11 yıl önce söylemişim. Demişim ki ‚tabuları klişeleri yıkmadıktan sonra biz eğitimde başarılı olamayız ‘demişim. Demişim ki ‚dar bir ideolojik bakışla bakarsak burada başarılı olamayız ‘demişim.

Aynı noktayız. Geçen hafta açıkladığımız temel haklar eylem planı da öyle.

Klişelerle tabularla Türkiye Cumhuriyetimizin yeni yüzyılında mesafe kaydedemez.

Türkiye ayağındaki prangaları söküp atmak zorundadır.

İşte arkadaşlar biz eğitime de böylesine taptaze bir perspektifle olması gereken neyse korkmadan çekinmeden bu eğitimi eylem planımızla yer vererek başlıyoruz.

Öncelikle biz, eğitimi “tek tip bireyler” yetiştirme aracı olarak görmüyoruz.

Çocuklara, gençlere, “tornadan çıkacak, dikteyle yetişecek” bireyler olarak da bakmıyoruz.

Birinin “Ben şöyle nesil yetiştireceğim”, ötekinin “Ben de böyle nesil yetiştireceğim” bakışı eğitimi dar kalıplara sokmak demektir.

Biz çocuklarımızı ve gençlerimizi sığdırmaya çalıştıkları tüm o dar kalıpları reddediyoruz.

Hepsini ama hepsini reddediyoruz.

Eğitimde, ezber bozmaya hazırlanıyoruz.

Çünkü Türkiye nasıl yükselecek biliyor musunuz? Öğrenen, bilgiye erişebilen, aynı zamanda sorgulayan gençlerle yükselecek.

Bugün bilgiye erişmekten kolay bir şey yok değil mi? İlkokula giden çocukların çoğunluğunun bile artık akıllı telefon yok mu? Var.

Buradan girdiği zaman bütün bilgiye erişebiliyorlar mı? Erişebiliyorlar.

Ama bunun hangisi doğru hangisi yanlış. Bütün burada bir etik süzgeç acaba çocuklarımızda oluşturabiliyor muyuz?

Doğruyla yanlışı, sağlam bilgiyle çürük bilgiyi, gerçek bilgi ile safsatayı ayırt edebilecek bir beceri ile çocuklarımızı yetiştirebiliyor muyuz?

Bundan sonraki eğitimin odaklanması gereken hususlardan bazı önemli noktalar bunlar.

Eskiden gençler çocuklar bir öğretmenlerini dinlerlerdi anne babalarını dinlerlerdi ve bilgi nesil olarak yukarıdan aşağı akardı. Şimdi tam tersine çocuklar gençler gidiyorlar buradan bazı şeyleri öğreniyorlar anne babalarına anlatıyorlar.

Öğretmene diyorlar ki ‚öğretmenim o öyle değil. Ben girdim baktım öyle değil anlattığınız gibi değil ‘diyebiliyorlar.

Demek ki bundan sonra eğitime çok çok farklı bakmak zorundayız.

Nasıl matbaanın icadı dünya tarihinde çok önemli bir dönüm noktası olduysa internetin ve akıllı cihazların icadı da dünyada bir o kadar önemli dönüm noktası.

Bambaşka bir çağ başladı. Ve bu çağı biz yaşayarak içinden geçtiğimiz için bazen farkında da değiliz ama ama bambaşka bir çağ başladı.

İşte eğitim de bu yeni içinde bulunduğumuz çağın gereklerini ve gerçeklerini görerek ele almamız gerekiyor.

Bu nedenle, “eleştirel düşünce”nin önünü ardına kadar açmamız gerekiyor.

Çocuklarımızın hep sorgulaması gerekiyor. Şüphe duymaları gerekiyor. Dediğim gibi doğru bilgiyi yanlış bilgiden, etik olanı olmayandan ayırmayı öğrenmeleri gerekiyor.

Hep dediğim gibi biz “Su küçüğün, söz büyüğün” diyen partilerden değiliz.

“Su da küçüğün, söz de küçüğün” diyoruz ve gençlerin konuşmalarını susmamalarını istiyoruz.

Ülkemizi ezberleyen, ezberlediğini tekrar eden değil; sorgulayan, merak eden, kurcalayan gençlerle birlikte yönetmek istiyoruz.

Evet, tam da şu andaki iktidarın aksine onlar ne yapıyorlar? ‘Tornadan çıkmış bir nesil istiyorum’ diyorlar değil mi? Tek tip gençlik istiyorlar.

Asla başaramayacaklar. Olmuyor.

Kendi o kadar üzerinde durdukları okullara ve okul çeşitlerine bir bakın ne kadar da uğraşsalar olmuyor. Beceremiyorlar.

Çünkü içinde bulunduğumuz çağın farkında değiller.

Onlar bir önceki yüzyılın zihin kodlarıyla hareket ediyorlar.

Zaten Sayın Erdoğan bugünkü Türkiye’nin gerçeklerini görse Türkiye yüzyılı açıklamasını yaparken bir yanına 94 krizini çıkaran Çiller’i, öbür tarafa zaten her krizin ortağı olan Bahçeli’yi, bir başka tarafına 28 Şubat’ın mimarı Perinçek’i alır da yeni Türkiye yüzyılını açıklar mıydı?

Anlamıyor, bilmiyor.

İşte eğitim meselesine de bu zihniyetle bakıyorlar. Onun için çok endişeliyiz.

Bakın bu videoları gördüğümüz yıllarda ben başbakan yardımcısıydım. Ve işin içinde olarak endişeliyim.

O ifadeler bir endişenin feryadı aslında.

Ama hükümet içerisinde olmanın da sorumluluğu bilinci ve o üslupla da bunları anlatmak zorundayım. Yoksa demezler mi ‘ya hukuk eğitim diyorsunuz da başbakan yardımcısı olarak siz bunu açıklıyorsunuz demek ki sorun varmış burada. ‘E vardı tabii.

Ama benim sorumluluk alanım o günlerde ekonomiyken başka alanlarda asıl çok çok etkili bir şekilde nüfus ederek ülkeye yön verme çabasında olan da Sayın Erdoğan'dı.

Bir bakım ona sesleniyordum. ‘Ya hukuk kötüye gidiyor eğitim kötü gidiyor. Biz burada ekonomiyi toparlamaya çalışıyoruz ama bu olmayacak gitmeyecek tıkanıyor. ‘ Onun feryadıydı bu açıklamalar.

İşte değerli arkadaşlar biz ülkemizi; analitik düşünen, hayalleri kalıplara sığmayan, özgür bir nesil ile birlikte yönetmek istiyoruz.

Bunun için yola çıktık.

Bizim eğitim modelimiz “yorumlayıcı, eleştirel, hümanist ve problem çözme” odaklıdır.

Bu kapsamda 25 yıllık bir “Master Eğitim Planı” ilan edeceğiz.

25 yıl ne demek? Aşağı yukarı bir nesil demek değil mi.

Bir nesil boyunca planlanmış bir eğitim ortaya koymadan eğitim sistemi koymadan öyle günlük rüzgarlarla bir hükümet geldi öbürü gitti, bir bakan gitti diğeri gitti diye eğitim sistemini yaz boş tahtasına çeviremeyiz.

Geniş çalıştaylar yapacağız geniş istişareler yapacağız.

İşte biz buraya bir teklif ortaya koyduk. Bunda eksikler vardır tamamlarız yanlışlar vardır düzeltiriz.

Ama bu bir bakıma nedir? ‚Gelin Türkiye'ye gelin beraber bu işi haydi tartışalım ‘demektir.

Ve seçimlerden sonra çok geniş istişarelerle şuralarla beraber Türkiye için eğitimde en iyisini hep beraber millet olarak bulacağız.

Evet zor olacak. Epey bir tartışma olacak farkındayız. Ama o en iyisini bulduk dedikten sonra toplumsal uzlaşma ve siyasal uzlaşma zeminini yakaladıktan sonra da diyeceğiz ki ‚25 yıllık planımızı artık bu olsun. Madem anlaştık gelin bunu yazalım. 25 yıllık plan haline getirelim ‘diyeceğiz.

Bir nesli kapsayacak 25 yıllık Eğitim Master Planımızı, önce 1 yıllık acil eylem planıyla, sonra da 3 yıllık ve 5 yıllık planlarla safha safha geliştirmenin ve hayata geçirmenin hazırlığını yapmış olacağız.

Böylece; DEVA Türkiye’sinde, gelen giden bakana göre değişen bir eğitim sistemi olmayacak.

Gelen giden bakanın zihni arka planıyla sınırlandırılmış ve yapboza dönmüş bir eğitim sistemi olmayacak.

Ne olacak?

İşi bilenlerle uzmanlarla hazırlanmış, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal tüm ihtiyaçlarını gözeten ve söylediğim gibi bir siyasal ve toplumsal uzlaşmayla hazırlanmış bir Master Eğitim Planı olacak.

*****

Değerli arkadaşlarım değerli basın mensupları,

İnsan gelişimi demek, ülke gelişimi demek.

Okul öncesi eğitimin insan gelişiminde püf noktası olduğunu gayet iyi biliyoruz.

Onun için şimdiden söylüyorum: Eğitimi evet örgün eğitim sistemini inşallah 3 yaşında başlatacağız.

Böylece temel eğitim sürecini; bu okul öncesi 3 yaşında başlattığımız 3 yıl artı 4+5+3 olarak yeniden yapılandıracağız.

Bazı aileler 3 yaşında çocuklarının okula gitmesi konusunda tereddütleri varsa ‘ya daha çok küçük. Biraz daha evde dursun yanımda dursun ‘diyorlarsa hay hay. Diyeceğimiz bir şey yok.

Ama onlara da o gitmedikleri çocuklarını göndermedikleri sistemde neler olduğu konusunda iyi bilgi vermemiz gerekir.

Gerekirse internetten o sisteme ulaşmalarının önünü açık tutmamız gerekecek. Yani oralarda özellikle 3 yaşta 4 yaşta zorlayıcı bir bakış açımız olmayacak.

Ama biz doğrusunun bu olduğuna inanıyoruz.

O 3 yaşındaki çocukların adeta sünger gibi hemen her şeyi emmeye hazır olduğu çağda bazı fırsatları kaçırmadan becerilerini geliştirmelerinin eğitim sistemi açısından daha doğru ve daha iyi olduğunu düşünüyoruz.

Ama 3-4 yaşlarda zorlama yok.

Biz okul öncesi eğitimin ilk 2 yılını isteğe bağlı, ama son 1 yılını da zorunlu yapmak istiyoruz.

İlk 3 yıl böyle.

Ardından 12 yıllık eğitim 4+5+3 olarak devam edecek.

Bunun hepsini rasyonalitesi niye böyle oldu hepsi var. Mustafa Bey birazdan detaylarını sizlerle paylaşacak.

Peki, bu eğitim sisteminin temel amacı sınav mı olacak şimdiki gibi? Şu anda herhalde öğrencilerin önünde sınav var değil mi? Bütün sistem sınavı geçmek, sınavı geçmek, sınavı geçmek.

Hayır böyle olmayacak.

Çocuklarımızın gerçek yaşamdan, üretimden ve yaratıcılıktan kopmasına izin vermeyeceğiz.

Biz değerli arkadaşlar insan yetiştireceğiz insan. Robot değil.

Yoksa robot sektörü de çok hızlı gelişiyor. E işte yapay zekâ neler neler yapıyor. Biraz sonra Mustafa Bey örneklerini verecek. Yalnız yapay zekanın geldiği nokta korkunç. İşte biz o yapay zekayı üreten zekaların bizim sistemimizden çıkmasını istiyoruz.

Çocukların analiz, sentez ve yaratıcılık becerilerini geliştirmek zorundayız.

Çocukların; temel hak ve özgürlükleri, etik değerleri içselleştirmelerini küçük yaşlarda sağlayacak bir bakış açısıyla eğitime bakmak zorundayız.

Her öğrencimizi, kendi dilimiz dışında en az iki dille yetiştireceğiz. Biri yabancı dil. İkincisi ise bilgisayar programlama dili.

Yarının dünyasında kodlama becerileri değerli arkadaşlar bizim neslimizin 4 işlem becerisi gibi bir şey.

Yani nasıl toplama çarpma bölme çıkartma en önemli becerilerse bizim neslimiz için hani matematik değil mi?

Yeni nesilde de kodlama becerisi bir o kadar önemli.

Kodlamayı bilmeyen 4 işlemi bilmeyen gibi olacak önümüzdeki süreçte. Dolayısıyla 2 dil. Biri ikinci bir lisan. Birisi de kodlama dili.

Daha önce de ilan ettik değerli arkadaşlar, üniversitelerimizi özgürleştireceğiz.

Çünkü Türkiye’nin özgür bir ortamda ancak güçleneceğini gayet iyi biliyoruz.

Bizim o Türkiye'nin en parlak yıllarında biraz önce o izlediğimiz 2011-2012 2013 yıllarında ilk 500'e giren pek çok üniversitemiz vardı. Dünya sıralarında ilk 500'e giren bazı dönemlerde 4, 5, 6, 7'ye kadar çıktı değil mi?

Mustafa Bey de Amerika'da olduğu dönem o dönem.

Türkiye'nin en parlak döneminde artık Türkiye Avrupa Amerika gibi olma yoluna girdiğinde demokrasi açısından ekonomi açısından Mustafa Bey de ters beyin göçüyle dönen arkadaşlarımızdan.

İşte değerli arkadaşlar Türkiye'nin geldiği o nokta gerçekten kıymetliydi. Arkasında sebepler vardı ama çok daha güzelini İnşallah başaracağız.

Bunun için her türlü bilgiye donanıma kadrolara inanın sahibiz.

Bilim, sanat, fikir, teknoloji üretiminin özgürlükle beraber geleceğini çook çok iyi biliyoruz.

İşte ne zaman ki üniversiteler baskı altına alındı ilk 500’de üniversitemiz kalmadı. Ne zaman demokrasi dedik, özgürlük dedik, hak dedik, adalet dedik üniversitelerimiz ilk 500'e girdi.

İnanın bu kadar birbiriyle alakası olan konular bunlar.

Bazen diyorlar nasıl bağlantı var. Öyle değil gayet bağlantılı konular.

Bu kapsamda biliyorsunuz ilk günden partimizi kurduğumuz ilk günden beri tekrar ettiğim gibi bir kere daha tekrar ediyorum: Evet, YÖK’ü kaldıracağız.

Ve bunu biliyorsunuz biz sadece kendi çalışmalarımıza koymadık. Aynı zamanda 6’lı masaya da götürdük.

Ve 6'lı masanın ortak anayasa Metin'e de bu konu girdi.

Yani sadece bizim değil 6 partinin ortak politikası haline geldi şu andaki YÖK'ün kaldırılması.

Çünkü üniversite ise mesele bilimse mesela araştırmaysa mesele eğitimse özgürlük en önemli kavramlardan bir tanesi.

*****

Değerli arkadaşlar,

Eylem planımızı; mahallelere göre eğitim kalitesinin değiştiği, nitelikli eğitime erişilemediği, okul sıralarında aç karınla oturan çocukların olduğu bir dönemde hazırlanmış bir eylem planı malesef.

Evet öğretmenlerden çok duyuyoruz. ‚Çocuklar ders sırasında yüzleri sararıyor ayakta duramıyorlar elleri ayakları titriyor. Baygınlık geçirenler oluyor. Kızım oğlum ne oldu sana diye sorduğumuzda ‘biraz deştiğimizde anlıyoruz ki çocuk aç. Beslenme çantası boş. Böyle bir dönemde biz bunu hazırladık. Onun için eğitimde fırsat eşitliği diyoruz onun için eğitimde eşitlik diyoruz.

Evet, fırsat eşitliğinin böylesine yerle bir edildiği, aynı sokaktaki çocukların farklı farklı kalitede eğitim almak zorunda kaldığı günlerdeyiz bugün.

Eğitimde adaletsizliğin gerçek anlamda can yaktığı günlerdeyiz.

9 yaşındaki, 12 yaşındaki öğrencilerin karnı aç ders dinlediği günlerdeyiz.

İşte biz bu eşitsizliği kabul etmiyoruz.

Biz, çocuklarımızın bizden daha iyi bir hayat yaşamalarını istiyoruz.

Bunu da çok duyuyorum. Özellikle genç anne babalardan çok duyuyorum. ‘Endişeliyiz ‘diyorlar. ‘Bizim çocuklarımız galiba bizim gördüğümüz günleri göremeyecekler. Aldığımız kalitede bir eğitim alamayacaklar. Bizim yaşadığımız refah seviyesini bizim çocuklarımız yaşayamayacak ‘diye endişeliyiz diyorlar.

Genç anne babaların çoğunda bu endişe var.

Yazık değil mi bu ülkeyi bu hale getirmek. Bunun için de fırsat eşitliği çok çok önemli.

Bunun için de fırsat eşitliği çok çok önemli.

Bu kapsamda; bir kart çıkartacağız arkadaşlar. Adı, Eğitim Destek Banka Kartı.

Maddi ihtiyacı olan öğrencilerimizin eğitim harcamalarını bu kartla yapmasını sağlayacağız. Öğrencimiz yetişkin olana kadar da bu kartı öğrencinin sadece eğitim harcaması için velisi kullanabilecek.

Kimseyi ama hiç kimseyi eğitimden geri bırakmayacağız.

Ayrıca, özel okullarda “Ücretsiz Öğrenci” kontenjanını düzenleyerek masrafların devlet tarafından üstlenmesini sağlayacağız.

Özel okullarda başarılı çocukların ya da şehit ve gazi çocuklarının okumasını kolaylaştıracağız.

Okul ücreti, servisi, beslenmesi ve okul kıyafeti gibi kalemlerdeki harcamalarını da devlet tarafından desteklenmesini sağlayacağız.

Yani arkadaşlar DEVA Türkiye'sinde hiçbir çocuk hiçbir genç maddi imkânsızlık sebebiyle hak ettiği eğitime ulaşamaması gibi bir tablo ile karşı karşıya kalmayacak.

Maddi imkânı olsun ya da olmasın her çocuk her genç hak ettiği eğitim imkanına mutlaka kavuşacak bunu sağlamak da devletin asli görevi olacak.

*****

Değerli arkadaşlar,

Eylem planımızda yer alan bir başka hususu daha sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bazen görüyorum, sağda solda “Yok şu okul kapatılsın, yok bu okul kapatılsın” gibi lafları çok izliyoruz. Çok görüyoruz.

Evet adını doğru koyalım, açık açık konuşalım: İmam Hatip Liseleri için “Kapatılsın” diye alttan alta propaganda olduğunu duyuyoruz.

Böyle diyenlere ben de cevap veriyorum. Şimdi burada durun bakalım diyorum. Kapatmak mapatmak yok arkadaşlar. Böyle bir şey yok.

Ama ne var? Talep konusunda dikkatli olmak var...

Biz; İmam Hatip Liseleri’ni sürdürürken gerçek talebi dikkate alacağız.

İmam Hatip Liselerini “zorunlu adres” haline getiren uygulamalara da son vereceğiz.

Önce Fen, Anadolu, Mesleki Teknik ve İmam Hatip Liselerinin okullaşma oranlarını tespit edeceğiz. Bu okullara ulaşma sorunu olan velilerimizin güçlüklerini çözmek için onlara yardımcı olacağız önlerini açacağız. Bir ihtiyaç analizi yapacağız.

Buna göre de kontenjandı şuydu buydu ne gerekiyorsa yapacağız.

Burada da esas ne? Burada da esas özgürlük.

Vatandaşlarımıza seçenekler sunmak. Hangi seçenekleri istiyorlarsa çocukları için o seçenekleri güçlü kaliteli bir şekilde önlerine koymak ama asla zorlamamak.

*****

Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlarım,

Bugün 22’nci ve son eylem planımızı açıklıyoruz.

Eğitim eylem planımız evet bir rekor sayıda eylemden oluşuyor tam 500 maddeden oluşuyor. Eğitimin tüm kademelerini ve paydaşlarını kapsıyor.

Ve bugün itibariyle, eylem planlarımıza artık bir noktalı virgül koyuyoruz.

Böylece 22 eylem planımızı da tamamlıyoruz. Türkiye’miz için hayırlı olsun diyorum. Çocuklarımız gençlerimiz için hayırlı olsun diyorum.

Ama dikkat ederseniz nokta koyduk demiyorum. Noktalı virgül diyorum niye? Çünkü değerli arkadaşlar bunlar bizim çok geniş kesimlerle istişare içinde hazırladığımız çok geniş kesimlerin emeği olan çalışmalar ama bütün bu çalışmalarda başta da söylediğim gibi eksik olabilir görüşler geliyor tamamlarız. Yanlış olabilir düzeltiriz.

Hepsinden önemlisi bütün bu çalışmalarda bizim bir siyasi uzlaşı arayışımız ve toplumsal uzlaşı arayışımız.

Evet bir siyasi partinin bu çalışmalara böyle ön ayak olması bu kadar kapsamlı bir çalışmayı seçimlerden çok önce yapması tamamlaması Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk.

Bunun eşi benzeri yok. Böyle bir şey yok.

360 derece bütün çalışma alanını kapsayacak şekilde hükümet birimlerinin ve bağımsız kuruluşların merkez bankasıydı, yargı sistemi dahil. Hepsini kapsayacak 360 derece kuşatıcı bir çalışma bugüne kadar Türkiye'de yapılmadı. Onun için bir ilk.

Ama bu çalışmaların biz bir Türkiye çalışması olmasını arzu ediyoruz. Bir bakıma ne diyoruz? ‘Varlığımız milletimizin varlığını armağan olsun ‘diyoruz.

Bu planlar Türkiye'nin yarınlarının planları.

Dile kolay. Tam 22 tanesini tamamladık.

Seçimden önce her alanda ne yapacağımızı bütün detaylarıyla ortaya koyarak siyasi tarihimize de geçtik çok şükür.

İçlerinde bir öncelik-sonralık sıralaması yok. Yani bu numaralandırma sadece kronoloji numaralandırması. 1. 2. 3. Fasikül gibi. Eskiden ansiklopediler olurdu fasikül fasikül yayınlanırdı. Yaşı müsait olanlar hatırlar. Bu böyle oldu yani bittikçe açıkladık bittikçe açıkladık. Açıklama kronolojisinin sıralaması.

Ama uygulaması hepsi birbirinden önemli. Ne yapacağız? Dediğim gibi 22 şeritli yolda aynı anda güvenle ve seri bir şekilde bunları uygulamaya geçireceğiz.

22 şeritli yolda bütün bu alanlarda beraber bir şekilde uygulamaya başlayacağız. Bunu yaparken de siyasi uzlaşma ve toplumsal uzlaşmayı asla elden bırakmayacağız.

Yani demeyeceğiz ki ‘bu DEVA’nın çalışmasıdır’ diye bir dayatma içerisinde asla olmayacağız.

Hele hele eğitim gibi hukuk gibi 85 milyonun tümünü kuşatan 85 milyon vatandaşımızın hepsini ilgilendiren konularda her zaman kilit kelimemiz uzlaşı olacak.

*****

Değerli arkadaşlar,

Önümüzdeki pazar günü, 15 Ocak’ta, Ankara Atatürk Spor Salonu’nda bütün bu çalışmaların bir relansmanı şeklinde bir program düzenliyoruz.

Bir bakıma eski eylem planlarımızı hatırlamak üzere hem de bütün bunların birbirleriyle ilişkisini bağını açık bir şekilde ortaya koymak üzere o hep hayal ettiğimiz ve ulaşmak için emin adımlarla yürüdüğümüz DEVA Türkiye’sini sizlerle paylaşacağız.

Bu vesileyle, bu önemli etkinliğe hepinizi, tüm Ankaralıları, tüm vatandaşlarımızı davet ediyorum.

Sözü şimdi eylem planımızın detaylarını anlatması için Mustafa Bey’e bırakıyorum.

Hepinize tekrar katılımınız için teşekkür ediyorum.

2 Ocak 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Temel Haklar Eylem Planı Konuşması

Temel Haklar Eylem Planı Konuşma Metni


Kıymetli basın mensupları,

Değerli çalışma arkadaşlarım,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli vatandaşlarımız,

Temel Haklar Eylem Planımızı açıklayacağımız basın toplantımıza hepiniz hoş geldiniz.

Sözlerime başlamadan önce, yeni yılınızı bir kere daha kutluyorum.

Geçen sene, 2022’ye girerken şunu söylemiştim:

Demiştim ki “2022 için söz veremem ama 2023 yılı hepimize DEVA olacak.”

Evet arkadaşlar, 2023 hepimize DEVA olsun!

*****

İşte 2023 yılının ilk iş gününde, karşınıza “Temel Haklar Eylem Planımızla” çıkıyoruz.

21. Eylem planı.

Bu şimdiye kadarki eylem planları içinde en hacimli olanı en kapsamlı olanı. Böyle cilt yaptırmak gerekti.

Çünkü normal yöntemlerle arkadaşlar bir araya getiremediler. Tam bir dolu dolu cilt halinde 21. Eylem planını sizlere sunuyoruz.

Biliyorsunuz, bundan 3 yıl önce parti programımızın ilk bölümünü “özgürlük” meselesiyle başlatmıştık.

İşte bizim en çok önem verdiğimiz konuların başında gelen “hak ve özgürlükler” ile ilgili partimizin taahhütleri, bu eylem planı içinde toplanmış durumda.

Biliyorsunuz, benim bu salonda “hukuk” demeden geçirdiğim bir toplantı olmadı bugüne kadar.

Hangi konuyu ele alırsanız alın, temelinde mutlaka hukuk var.

Temel haklar eylem planımızla bu konuda neyi, nasıl, ne kadar sürede yapacağımızı tek tek açıkladık bugün.

Ve biraz sonra detaylarıyla beraber sizlere sunacağız.

Burada çok büyük bir emek var arkadaşlar. Önce buna değinmek istiyorum.

Meselelerin kılcal damarlarına kadar çalışılmış bir hazırlık burada söz konusu.

Belki bazılarına iddialı gelebilir ama bugüne kadar Türkiye’de yapılmış gelmiş geçmiş en kapsamlı hazırlık bu.

Bu hazırlık için neler yapıldı?

Partimizin değerli hukukçu kadrosu önce çalıştaylar düzenledi.

Ardından sivil toplum örgütleriyle ve alanında uzman akademisyenlerle istişareler yapıldı.

Nihayetinde, bir buçuk yıllık emeğin ürünü olarak, eylem planımız bugüne hazır hale geldi.

Bugün sizlere aslında son derece kıymetli bir eseri paylaşmış oluyoruz.

Ülkemizde derin sorunların yaşandığı bu geniş alanla ilgili, somut çözüm planlarımızı da böylece sizlere sunmuş oluyoruz.

Bu vesileyle, başta Genel Başkan Yardımcımız Mustafa Yeneroğlu olmak üzere; eylem planımızın hazırlığında emeği geçen tüm arkadaşlarımıza, hepinizin huzurunda bir kez daha çok teşekkür ediyorum.

DEVA Partili olsun veya olmasın, pek çok arkadaşımızın bu çalışmada emeği var. Hepsine huzurlarınızda şükranlarımı özellikle iletmek istiyorum.

Tüm bu emekler sayesinde, hep beraber, 85 milyon vatandaşımızın güçlü ve eşit vatandaş olmasını sağlayacağız.

Buna olan inancım tam.

*****

Değerli arkadaşlar,

Defalarca söylediğim bir hususun altını bir kez daha çizmek istiyorum.

DEVA Partisi’nin, bizim, çok büyük ve çok net bir hedefimiz var:

Hedefimiz, tam demokrasidir.

Öyle eksik gedik değil. Yarım porsiyon falan değil. Tam demokrasi, tam.

Tam demokrasiye giden yol ise, hak ve özgürlüklerden geçiyor. Eşit vatandaşlıktan geçiyor.

Bizim nazarımızda güçlü devlet, 85 milyonun hakkını, hukukunu koruyan devlettir.

Güçlü devlet; ayrımcılık yapmayan devlettir.

Güçlü devlet; haksızlığa tolerans göstermeyen devlettir.

Güçlü devlet; insan haklarını koruyan devlettir.

Güçlü devlet; gençlere kendini özgür hissettiren devlettir.

Güçlü devlet; herkesin güvende yaşamasını sağlayan devlettir.

Vatandaşın zayıf olduğu, hakkın yenildiği yerde güçlü devletten söz edilemez.

Şu an ülkemiz, insan haklarının alacakaranlık çağlarından birisini daha yaşıyor.

Tıpkı geçmişteki gibi…

Hatırlayın; geçmişte de insan hakları ihlalleriyle öne çıkan bir ülkeydik.

Vatandaş hangi hakkını kullanmaya kalksa, karşısına engeller çıkıyordu.

Evet, Avrupa Birliği istikametinde emin adımlarla ilerlediğimiz yıllarda, adına sonradan “sessiz devrim” denecek kadar önemli işleri gerçekleştirdik biz bu ülkede.

Hak ve özgürlükler alanında ciddi ilerlemeler de kaydettik.

Fakat ne yazık ki, son yıllarda ciddi bir gerilemeye tanık oluyoruz.

Gerileme diyorum; çünkü biz bu hortlayan zihniyeti geçmişten gayet iyi tanıyoruz.

Hatırlayın, geçmişte hukuku kendi ideolojisinin aracı haline getirenler olmadı mı? Oldu.

Hatırlayın:

Hukuk tanımayanlar;

Ülkemizin seçilmiş başbakanının ve bakanlarının yaşam hakkını tanımadılar.

Hayatının baharındaki gençleri gözünü kırpmadan darağacına gönderdiler.

Kadınların eğitim hakkını başlarındaki örtü nedeniyle gasp ettiler.

Faili meçhul cinayetleri, gözaltında kayıpları sıradanlaştırdılar.

Köy boşaltmalar, hak engellemeleri hepsi ama hepsi, bu hukuk tanımazlığın sonucuydu.

Demokrasimizi kesintiye uğratan askeri darbe dönemlerinde, işkence tezgâhları kuranlar, daima bu hukuk tanımazlığın temsilcileriydi.

Saydığım her dönemde, hukukun üstünlüğü yerle bir edildi.

Adalet çiğnendi. Hak çiğnendi.

Tüm bu insan hakları ihlalleri Türkiye’ye korkunç zararlar verdi.

Olan, sadece hak ihlaline uğrayan kişilere değil, tüm Türkiye’ye oldu, herkese oldu.

İşte arkadaşlar biz, yarının Türkiye’sini, insan hakları zemininde yükseltmek için bu eylem planımızı hazırladık.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş hususunda, biliyorsunuz altılı masada ortaklaştığımız konuları adım adım uygulama kararını zaten vermiş durumdayız.

Temel hakların güvencede olduğu güçlü bir koruma sistemini de bunun üzerine inşa etmek zorundayız.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de özgürlük esas, sınırlama istisna olacak.

Tereddüt halinde yorum, hep özgürlük lehine yapılacak arkadaşlar.

85 milyonun ifade özgürlüğünü sonuna kadar koruyacağız.

Demokrasimize sahip çıkmak adına, basın özgürlüğünü güçlendireceğiz.

Ayrıca, toplantı ve gösteri hakkına da sahip çıkacağız.

Bakın, bunu sadece öyle bir muhalefetteyken sarf edilmiş bir söz değil.

Bunu, bir iktidar hedefi olarak biz önümüze koyuyoruz.

Milletimizin eleştirilerine asla kulaklarımızı tıkamayacağız.

Bu kapsamda, mülki idare amirlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin düzenlenmesine ilişkin yasaklama yetkilerini kısıtlayarak, kötüye kullanmalarının önüne geçeceğiz.

Biliyorsunuz, biz DEVA Partisi olarak bile Valiliklerin, Emniyetin türlü türlü engellemelerine muhatap olduk oluyoruz.

Ama bizi tabii ki engelleyemiyorlar. Olmuyor. Halkın desteğini arkasına almış bir siyasi partiyi engellemek öyle kimsenin harcı değil ama vatandaşlarımızın birey olarak toplu olarak bir siyasi parti olmasa da toplantı ve gösteri özgürlüğünün anayasa ve yasalar altında mutlaka güvence altına alınması gerekiyor.

Toplantı ve gösteri hakkının keyfi olarak sınırlandırılmasına engel olacağız.

Bizim tek amacımız var arkadaşlar: Vatandaşlarımızın özgürlük alanını genişletmek.

Hiç merak etmeyin. Özgürlük, Türkiye’ye bol gelmeyecek.

Özgürlük elbisesi ülkemize inşallah çok yakışacak. Bunu göreceğiz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Ben bugünün tarihi bir gün olduğuna inanıyorum.

Çünkü biz; Türkiye’ye esaslı bir zihniyet değişimi öneriyoruz.

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, tüm vatandaşlarımızı kapsayan yepyeni bir yaklaşım öneriyoruz.

Toplumsal barış ve eşitlik hedefliyoruz.

Türk-Kürt-Arap-Laz-Çerkes demeden,
Sağcı-solcu demeden,
Sünni-Alevi demeden,
İnançlı-inançsız demeden,

Herkesin eşit ve onurlu vatandaş olduğu bir Türkiye hedefliyoruz.

Biz, kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı, taslamayacağı bir Türkiye hedefliyoruz.

Etnik, dini, mezhebi, kültürel tüm çeşitliliğimizi sahipleniyoruz.

Türkiye’yi yepyeni bir sözleşmeye davet ediyoruz.

Evet, tekrar ediyorum, biz tüm Türkiye’yi “tam demokrasiye” davet ediyoruz arkadaşlar, “tam demokrasiye”.

Çünkü tam demokrasi sadece iyi niyetli bir söylem değil, ertelenemez bir beka meselesidir.

İşte ülkenin geldiği durumu görüyorsunuz. Beka beka deyip duranlar bu ülkeyi ben sen diye ayrıştıralar değil mi?

Beka beka deyip duranlar öteki beriki diyerek bu toplumu kutuplaştıranlar değil mi?

Bu ülkenin bekası kutuplaştırarak gererek sağlanmaz. Bu ülkenin bekası toplumun bazı kesimlerini vatandaşların bir kısmını elinin tersiyle iterek yok sayarak haklarını hukuklarını her gün çiğneyerek sağlanamaz.

Evet, Türkiye'nin bekası adalettir.

Türkiye'nin bekası insan haklarıdır.

Türkiye'nin DEVA’sı eşitliktir.

Türkiye’nin DEVA’sı özgürlüktür.

DEVA Türkiye’si 85 milyonun eşit ve özgür olduğu bir ülkedir.

*****

Artık prangaları sökmenin vaktidir arkadaşlar.

Biz “Yapamazlar” deneni yapmak için bu yola çıktık.

“Çözülemez” denen problemleri çözmek için bu yola çıktık.

O nedenle; Kürt meselesini de Alevi meselesini de çözmeyi boynumuzun borcu bildik.

Yaşam tarzını sorun olmaktan çıkartmayı boynumuzun borcu bildik.

Ülkemizi patinaj yapmaktan kurtarmayı boynumuzun borcu bildik.

85 milyonun refahını ve güvenliğini sağlamayı boynumuzun borcu bildik.

Eylem planımızı da işte bu bilinçle hazırladık.

Ben, fazla detaya girmeden, eylem planımızda yer alan sadece birkaç hususu sizlerle paylaşacağım.

Ardından, eylem planımızın geniş kapsamını sizlere sunması için sözü Sayın Yeneroğlu’na birazdan bırakacağım.

*****

Değerli arkadaşlar,

Üç yıl önce, parti programımızda açıkça beyan ettiğimiz üzere biz, ülkemizde daha kapsayıcı ve daha kuşatıcı yeni bir vatandaşlık anlayışının geliştirilmesi gerektiğini savunuyoruz.

Ülkede hiç kimsenin ayrımcılığa maruz kalmamasının temel dayanaklarından biri, böyle güçlü bir vatandaşlık anlayışıdır.

Herkesin kendini bu ülkenin eşit ve özgür bir vatandaşı hissetmesi, böylesine güçlü bir vatandaşlık anlayışının hâkim kılınmasıyla mümkündür.

Bu kapsamda, anayasamızın 66. maddesini, çağımızın gereği olarak, kapsayıcı bir anlayışla yeniden ele almayı teklif ediyoruz.

Bir başka önemli konu da şu:

Hak ve özgürlükler konuşulduğunda, akla hemen “anadili hakkı”nın geldiğinin farkındayız.

Biz bu konuda da oldukça netiz.

Herkesin anadili, anasının ak sütü kadar helaldir.

Bu topraklarda konuşulan tüm diller, bizim dilimizdir.

Biz bütün bu dillere aynı yakınlıktayız.

Bakın, “eşit mesafedeyiz” demiyorum. “Aynı yakınlıktayız” diyorum.

Eylem planımızda bu konuya da açık yer verdik arkadaşlar.

Anayasamızın 42. Maddesinin bu doğrultuda değiştirilmesini öneriyoruz.

Ortak ve resmi dilimiz Türkçeye ek olarak, eğitim ve öğretimde “anadilinin kullanılması ve geliştirilmesi hakkı”nı anayasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini ifade ediyoruz.

Anadilinde eğitimin önündeki engellerin de kaldırılması gerektiğini söylüyoruz.

Öte yandan, yerelden gelen talepler doğrultusunda, yerleşim yerlerinin isimlerinin de aslına döndürülmesinin önemli bir hedef olarak önümüzde durması gerektiğini ifade ediyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Eylem planımız 85 milyonun tamamının hakkını koruyan bir dizi taahhütten oluşuyor.

Hepimiz, geçmişe adil davranan, yarınlara ise umutla bakan bir ülkenin evladı olmayı hak ediyoruz.

Hatırlarsanız, milletimize bir taahhüdümüz var:

“Geçmişte yaşanan hiçbir acıya kör, hiçbir feryada sağır kalmayacağız” demiştim.

Şimdi, buna bir ek taahhütte daha bulunmak istiyorum arkadaşlar: Zorla kaybetme vakalarıyla ilgili somut taahhüdümüzü şimdiden paylaşmak istiyorum.

Evet, Cumartesi Annelerinin acısına kör, feryadına sağır kalmayacağız.

Evladı dönsün diye kapısını gece-gündüz açık tutan anne-babaların, mezar taşına bile hasret kalan kardeşlerin, eşlerin acısına sessiz kalmayacağız.

Ve bu karanlığın üstüne gideceğiz.

Bu kapsamda; “Birleşmiş Milletler Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme”yi imzalayacağız.

Bu kapsamda ceza kanunumuzda, zorla kaybetme fiilini müstakil bir suç olarak düzenleyeceğiz ve zamanaşımı kapsamında olmayacağını da açıkça ekleyeceğiz.

Bu eylemi de insanlık suçu olarak tanımlayacağız.

Biliyorsunuz, insanlığa karşı işlenmiş suçlarda zamanaşımı olmaz.

Adaletin er ya da geç tesisi için çalışacağız. Çok net söylüyorum: Hukuk devletinin onurunu kurtaracağız.

*****

Arkadaşlar, Hukuk devletinde vatandaşın canı, devletin yüz akıdır.

Devlet vatandaşının yaşam hakkına, sağlığına ne kadar sahip çıkıyorsa yüzü o kadar aktır.

Biz vatandaşımızın canına sahip çıkacağız. Cezaevlerinde yaşam hakkı ihlallerine göz yummayacağız.

Kolluk gücü tarafından vatandaşlarımıza uygulanan onur kırıcı muameleye hiçbir koşulda müsamaha göstermeyeceğiz.

Altını çiziyorum: İşkenceye, çıplak aramaya son vereceğiz.

İhmali, kusuru ya da kastı bulunan sorumlular hakkında da gereğini yapacağız.

Evet, neredeyse yirmi yıl sonra ülkemizin aynı noktaya gelmiş olmasından hicap duyarak, yeniden “işkenceye sıfır tolerans” diyeceğiz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Eylem planımızda ortaya koyduğumuz net hedeflerimizden birisi de din ve vicdan özgürlüğünü güçlendirmektir.

İşin özü şu: “Özgürlükçü laiklik” anlayışı neyi gerektiriyorsa biz onu yapacağız.

Nedir bu?

Devlet, kamu düzeni ve başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması için gerekli sınırlamalar dışında, din ve vicdan özgürlüğünü kısıtlayamaz.

Nokta.

Onun için, devletin tüm inançlara eşit yakınlıkta olduğu bir düzeni tesis etmeyi hedefliyoruz.

İnansın, inanmasın, hiç kimseye ayrım yapmadan, kimseye “gözünün üstünde kaşın var” demeden haklarını aynen tanıyacağız.

Bu kapsamda;

Din ve inanç topluluklarının örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engelleri kaldıracağız.

Vakıflar ve dernekler mevzuatında yapacağımız düzenlemelerle, dini toplulukları keyfi müdahalelerden koruyacağız.

Özgürlükçü laiklik anlayışımızın gereği olarak hem din ve vicdan özgürlüğüne hem de dini toplulukların örgütlenme özgürlüğüne ideolojik müdahaleleri engelleyeceğiz.

Aynı zamanda tüm bu grupların şeffaf ve denetlenebilir olmalarını sağlayacağız.

Kamu denetimi esas olacak ve hiçbir yapıya imtiyaz tanınmayacak.

Ayrıca, ibadethanelerinin ibadet yeri olarak tanınmasının önündeki engellerden de ciddi ölçüde rahatsızız arkadaşlar.

Herkesin inancına saygı duymak zorundasınız.

Bu kapsamda, Cemevlerini ibadethane olarak tanıyacağız.

Öte yandan din dersleri bakımından da müfredatta düzenlemelere gideceğiz.

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini, bütün dinleri kapsayacak şekilde, nesnel ve çoğulcu bir içeriğe kavuşturacağız.

Din veya inanç topluluklarının, kendi din görevlilerini eğitmek üzere eğitim kurumları açmasının önündeki engelleri kaldıracağız.

Yükseköğretim dâhil, kendi din eğitimcilerini yetiştirebilme imkânı tanıyacağız.

Kısacası değerli arkadaşlar,

Din ve vicdan özgürlüğü hususunda, özgürlükçü laikliği net bir şekilde esas alacağız ve gereken her neyse yapacağız.

*****

Biz, hakları, insan haklarını, temel hakları bir pazarlık konusu yapmıyoruz.

Vatandaşlarımızın özgürlüklerini doyasıya yaşayacağı bir Türkiye’nin hızla zenginleşeceğine inanıyoruz.

Nefes yolları tıkanmış bir ülkenin, hiçbir alanda başarılı olamayacağını çook çok iyi biliyoruz.

Özgürleştikçe topyekûn zenginleşeceğimizi, özgürleştikçe topyekûn güçleneceğimizi çok iyi biliyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Değerli basın mensupları,

Biliyorsunuz iktidara geldiğimizde atacağımız tüm adımları şimdiden en ince ayrıntısına kadar çalışan bir siyasi partiyiz.

Türkiye’de yepyeni bir gelenek başlattık.

Daha önce bunun bir örneği yok. İktidara gelmeden önce seçimlere giderken her alanda ama her alanda hiçbir alanı atlamadan hiçbir alanda boşluk bırakmadan seçimlerden sonra ne yapacağını detaylı bir şekilde açıklayan siyasi partiyiz.

İktidarımızın ilk 90, 180 ve 360 gününde yapacaklarımızı açık açık ve yazılı olarak taahhüt ediyoruz.

Tüm bu eylem planlarını aynı anda uygulayamaya başlatacağımızı da söylüyoruz.

Bakın inşallah yakında da 22. Eylem planımızı açıklayacağız. 3-18 yaş eğitim eylem planı. Böylece 22 eylem planını tamamlamış olacağız.

22 şeritli yolda aynı anda güvenle ve hızla atılım yapmanın hazırlığını böylece tamamlamış olacağız.

Bugün 21. İnşallah en kısa zamanda 22’yi açıklıyoruz. Ve böylece 22 eylem planımızın tamamını artık noktalamış oluyoruz.

Tabi noktaladık derken bu eylem planlarımız biliyorsunuz canlı dokümanlar. Yani bugün bunu yayınladık. Baskılı bir şekilde kamuoyuna sunduk diye dondurulmuş dokümanlar değil.

Biz bunları hazırlayıp kamuoyuna sunduktan sonra gelecek bütün önerileri dikkate almaya devam edeceğiz.

Gelebilecek eleştirileri tabii ki dinleyeceğiz.

Eksikler varsa tamamlayacağız. Olur da hatalar yaptıysak düzelteceğiz ve seçime kadar ve seçimden sonra hükümet kurulup da icraata başlayana kadar gelen bütün önerler görüşler doğrultusunda bu eylem planlarımızı ilerlete ilerlete yolumuza devam edeceğiz.

Ben tekrar hepinize katılımınız için tekrar teşekkür ediyorum.

Şimdi sözü Temel Haklar Eylem Planımızın detaylarını açıklamak üzere bu eylem planının koordinasyonunu yapan Hukuk ve Adalet Politikaları başkanımız Sayın Mustafa Yeneroğlu’na bırakıyorum.

30 Aralık 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Turizm Eylem Planı Konuşması

Ali Babacan Turizm Eylem Planı Konuşma Metni

Kıymetli basın mensupları,

Değerli çalışma arkadaşlarım,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli vatandaşlarımız,

Partimizin Turizm Eylem Planını açıklayacağımız bugünkü toplantımıza hepiniz hoş geldiniz diyorum.

*****

Turizm Eylem Planımız; tam 20. eylem planı arkadaşlar tam 20. çözüm planı.

Bugüne kadar 20 farklı konu başlığını derinlemesine ele aldık. Gece gündüz çalışıp çözümlerimizi hazırladık.

Bu eylem planlarımızla aslında ne yapıyoruz?

İktidarımızın ilk 90 ve 360 gününde yapacaklarımızı şimdiden bütün detaylarıyla yazılı olarak taahhüt etmiş oluyoruz.

Bunları yapabiliyoruz, çünkü biz ekibimize güveniyoruz. Bizlere katkı veren bilim insanlarına, sektör temsilcilerine, STK’lara, meslek örgütlerine güveniyoruz.

DEVA Partili olsun ya da olmasın, çok değerli isimlerin katkılarıyla ülkemiz için elimizi taşın altına koyuyoruz.

Devlet yönetme tecrübemize ve gençliğimize güveniyoruz.

İşte biz bu güvenle, bu özgüvenle hazırlanıyoruz.

Seçimi kazandıktan sonra, beş dakika bile kaybetmeden harekete geçmek için eylem planlarını bugünden hazırlıyoruz.

Ve arkadaşlar, nihayet bu sürecin sonuna doğru da geliyoruz.

Haftaya artık son iki eylem planımızı açıklayarak sürecimizi tamamlamış olacağız.

Pazartesi günü Temel Haklar, çarşamba günü de Eğitim Eylem Planımızı açıklayarak 22 eylem planımızı tamamlamış olacağız.

22 eylem planı demek, ülkemizin her alanda yaşanan sorunları için kapsamlı çözümler demek.

Hepsini aynı anda uygulamaya koyduğumuzda, adeta 22 şeritli yolda gider gibi 22 alanda birden hareket etmeye başlayacağız 22 alanda birden icatlara derhal başlayacağız.

Sizlerin huzurunda bu eylem planlarımızda emeği geçen tüm arkadaşlarıma tekrar teşekkür etmek istiyorum.

*****

Değerli arkadaşlar,

Eylem planlarımızı biz böyle spor olsun diye yapmıyoruz.

Spor da çok faydalı ama eylem planı hazırlamayı çok ciddiye alıyoruz.

Sadece bir entelektüel faaliyet olarak da görmüyoruz.

Biz bu eylem planlarını, fiili uygulama için hazırlıyoruz.

Biz zaten DEVA Partisi’nin bunun için kurduk. Hem fikir üretelim, çözüm üretelim, plan üretelim, program üretelim ama bunları da hayata geçirme iddiasıyla yola çıkalım diye DEVA Partisi’ni kurduk.

Yoksa Türkiye'de çok sayıda düşünce kuruluşu var çok sayıda dernek var vakıf var. Sağ olsunlar fikir üretiyorlar ama bizim iddiamız sadece fikir üretmek değil çözüm üretmek ve bunları yeri geldiğinde inşallah uygulamaya geçirmek ve ülkemizi bir an önce o arzu ettiğimiz yüksek standartlar ulaştırmak.

Biz şu anda Türkiye için hazırlanıyoruz.

Türkiye, gerçekten eşsiz bir ülke.

Bu öyle gelişigüzel edilmiş bir laf değil arkadaşlar.

Tabi herkes ülkesini sever ama ülkemizin gerçekten eşi yok benzeri yok.

Ben dünyada çok ülke gördüm. Tüm samimiyetimle söylüyorum dünyanın en kıymetli topraklarında yaşıyoruz şu anda biz.

Müthiş bir kültür varlığımız muhteşem doğal güzelliklerimiz var.

Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a kadar sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış topraklardayız biz.

Bir diğer deyişle, turizm potansiyeli çok yüksek bir ülkeyiz. Bunu biz de biliyoruz, tüm dünya da biliyor.

Fakat gelin görün ki;

Avrupa’dan, Asya’dan, Amerika’dan yeterince insanı maalesef hala Türkiye’ye cezp edemiyoruz.

Evet Turizm rakamlarımız fena değil ama Türkiye’nin bu büyük potansiyeli yanında hala ülkemize gelen turist sayısını biz yetersiz görüyoruz.

Şu anda hele hele son yıllarda Türkiye’yi tercih edenler de “bizim paramız orada çok kıymetli, en ucuz yer Türkiye, bozdur bozdur harca, ucuza tatil yapayım” diye geliyor Türkiye’ye.

Pek çok turist Türkiye’ye, doğasını, kültürünü, tarihini bilmeden; ucuz tatil gözüyle bakıyor…

Hele bu her şey dahil turizm var ya geliyorlar kapanıyorlar bir tesise bozdur bozdur harca, ister ruble bozdur ister dolar bozdur ister Euro bozdur, bozdur bozdur harcıyorlar ve gidiyorlar.

Halbuki ülkemizin bu kapalı sistemden çıkması gerekiyor.

Ülkemiz her alanda ama her alanda tüm dünyadan insanları cezp edecek korkunç bir potansiyele sahip.

Tabii bir başka acı konu da arkadaşlar, kendi insanımız ülkemizin turizm fırsatlarından artık istifade edemiyor.

Milletimiz, yazın kendi ülkesinin denizine giremiyor ya.

Otobüs bileti alıp da bir yerden bir yere hareket etmek dünyanın parası artık.

Şöyle bir hafta ailece tatil yapmak vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti için büyük lüks haline geldi.

1 hafta tatil yapamıyorum diyen milyonlarca hane var milyonlarca insan var bu ülkede.

Bu millet, kendi ülkesinin güzelliklerini, tarihi dokusunu göremiyor.

Geçtim konaklamasını, şusunu busunu, sadece bir yerden bir yere ulaşım bile şu anda çok büyük bir külfet.

Akıldışı bir ekonomi ve turizm yönetiminin sonunda geldiğimiz nokta işte bu.

Bakın arkadaşlar bu ülkenin insanları ömrünü kendi ülkesinin güzelliklerini görmeden yaşayamaz. Böyle bir şey olmaz.

İnsanlar emeğiyle kalkındırdığı ülkenin tadını çıkartmalı.

Normal bir ülkede yüksek standartlı bir ülkede olması gereken budur.

Ama arkadaşlar inanın bizim insanlarımız eninde sonunda bu refah seviyesine ulaşacak. Biz bunu gerçekleştireceğiz. Kendi insanımızın kendi ülkesinin tadını çıkaracak bir noktaya Türkiye'yi çok hızlı bir şekilde inşallah ulaştıracağız.

Biz ülkemizin bu yoksulluğa ve yoksunluğa hapsedilmesini reddediyoruz.

Biz vatandaşlarımızın sadece karnını doyurma derdinde olduğu; gezemediği, dinlenemediği bir yaşamı reddediyoruz.

Biz ülkemizdeki her bireyin yaşam kalitesinin yükselmesini temel bir insan hakkı olarak görüyoruz.

Turizm Eylem Planımızda da bu konuya özel olarak eğildik.

Çok net söylüyorum:

Bizim vatandaşımızın kendi ülkesinde tatil yapması en doğal hakkı.

Arkadaşlar bakın, birkaç ay evvel bir video izlemiştim. Gerçekten çok üzücü. Sosyal medyada bir video. Kapadokya’yı biliyorsunuz, Peri Bacaları…

Yabancı turistler geliyor balona biniyor, yukarı çıkıyor. O güzellikleri yukarıdan izleyebilyor. Bizim vatandaşımız da aşağıdan o balonları izliyor.

Geldiğimiz nokta bu.

Çünkü balona binmek Euro’yla. Ben birkaç sene önce bindim, biliyorum. Balon Euro’yla. Çünkü ekipman döviz. Yaktığı gaz döviz. Her şey döviz. Kur artınca artıyor. Dolayısıyla elin insanları geliyor bozdurup harcıyorlar rahatça biniyorlar, bizim insanlarımız ancak yerden balonlara doğru bakıyor.

Kendi ülkesini ancak uzaktan izleyen bir millet olduk. İzlerken de gerçekten bu videoyu çok çok üzüldüm. Kabul edilmez bir şey bu.

İşte bizim iktidarımızda değerli arkadaşlar vatandaşımız kendi ülkesinin doğal ve kültürel güzelliklerini doyasıya görebilecek.

Vatandaşlarımız cebine cüzdanına bakmadan gönlünce gezebilecek.

Bir yerden bir yere hareket etmek artık külfet olmayacak.

Ve biz milletimize alternatifler sunacağız.

Turizmi her bölgede, her mevsimde yaşatacağız.

Uygun fiyatlı tatil ve konaklama imkânlarını genişleteceğiz.

Turizm uygulama otellerinin sayı ve çeşitliliklerini artıracağız.

Kamp ve karavan alanlarını da konaklama vergisinden muaf tutacağız.

Bakın, altını özellikle çiziyorum:

Bizim vatandaşımız turizm sektöründe sadece hizmet sunan değil, aynı zamanda hizmet alan olacak.

Herkes bu ülkenin tadını çıkaracak.

*****

Değerli arkadaşlar,

Turizm, aynı zamanda bir itibar meselesidir. İtibarınız yüksekse cazibeniz de artıyor.

Dünyada sevilen tanınan, bilinen, gıpta edilen bir ülkeyseniz her yerden akın akın insanlar geliyor.

Ama dışarıdan bakıldığında karışık, otoriter, kendi vatandaşına zulmeden, kendi vatandaşına haksızlık hukuksuzluk yapan, kendi vatandaşını yok yere hapse atan bir ülke dışarıdan bakıldığında hiç de cazip olmuyor.

Ve inanın yüzlerce insan biliyorum ki çok varlıklı ama Türkiye'ye gelmekten çekiniyor. ‘Ya sizin orada hukuk yok başıma bir iş gelse mahkemeye düşsem sürünürüm. Ne olur ne olmaz’ diyor.

Bu çok kötü bir durum arkadaşlar çok kötü. Bakın hatırlayın çok değil bundan sadece 10 yıl önce Amerika’dan, Avrupa’dan öğrenciler Türkiye’de şöyle bir 3 ay geçirsem 6 ay geçirsem diye can atıyordu.

Şöyle ömrümün bir senesini acaba Türkiye'de geçirebilir miyim? diye can adam milyonlarca insan vardı dünyada.

İstanbul Avrupa'nın kültür başkentliğini yapıyordu. Türk hava yolları boşuna dünyanın en çok ülkeye uçuş yapan havayolu olmadı ki.

O dönem ülkenin ekonomide başarılı olduğu ve itibarlı olduğu bir dönemdi. O dönemde Türkiye'de insan hakları konusunda özgürlükler konusunda demokrasi konusunda bir ilerleme çabası bir yükselme çabası vardı.

O dönem Türkiye Avrupa birliği üyeliği yolunda emin adımlarla yürüyordu. İşte ancak o şartlarda Türkiye parladı o şartlarda Türkiye çok çok cazip bir ülke haline geldi.

Hatırlayalım dünyaca ünlü sanatçılar Türkiye'ye gelip konserler veriyordu.

Kültür ve sanat eylem planımızı burada açıklarken yine Helün hanımla ben çok sayıda örnek verdim.

Türkiye dünyanın yıldızıydı ama inşallah yine olacak hiç endişeniz olmasın.

Çok daha güzelini yapacağız.

Avrupalı iş insanları dünyada iş yapabilmek için gelip bizden pasaport istiyordu. Diyordum, ‘sizin Avrupa Birliği pasaportunuz var bizim pasaportu ne yapacaksınız?’ Diyorlardı ki ‘Bizim Avrupa olarak sömürge geçmişimiz var. ‘Güney Amerika'da Afrika'da Asya'da iş yaparken Avrupa Birliği pasaportu öyle sandığınız kadar geçerli değil. Hep böyle şüpheyle bakıyorlar bize. Ama Türkiye Cumhuriyeti hep pasaportunu masanın üzerine koyduğumuzda dünyanın her yerinde rahat iş yapıyoruz’ diyorlardı.

Bunu diyenler Avrupalı iş insanlarıydı. Bunları yaşadık.

Hani bunları hiç yaşamamış olsak deriz ki ‘ya kaderimiz böyle bizden bu kadar bu ülke bu kadar.’ Ama öyle değil arkadaşlar bu ülke çok büyük bir ülke ve çalışınca ulaşınca hemen sonuç alabileceğiniz hemen ayağa kalkabilecek bir ülke.

Türkiye Cumhuriyeti pasaportu saygındı, itibarlıydı, kapıları açıyordu.

Şimdi durum berbat. Bizim pasaportumuzu görünce dünyanın neresinde olursa olsun konsolosluklarda vize memurlarının yüzü ekşiyor. ‘Türkiye, ne istiyorsun, talebin ne’ diyor.

Böyle bir şey olur mu?

Dünyanın her yerinde bizim vatandaşlarımız 2. sınıf 3. sınıf yerine konmaya başladı.

Sadece ve sadece bu iş bilmez hükümet yüzünden başka bir sebebi yok.

Hakikaten Allah kimseyi gördüğünden geri koymasın arkadaşlar.

Biz vizesiz Avrupa'nın eşiğine getirdiğimiz Türkiye'yi aldılar tekrar 3. lig ülkesi yaptılar.

72 maddenin 67'sini tamamlamıştık. Avrupa ile vize tamamen kalkıyordu.

Kimliğini koyan Avrupa'ya gidip gelecekti cebine. Fakat tamamen kapattılar ülkeyi.

Herkesle kavga ettiler herkesle düşman oldular.

Şimdi de seçime 3 ay kala 5 ay kala bütün ülkelerin peşine düşüyorlar acaba aramızı düzeltebilir miyiz diye.

Masasına oturmam diyenin eline iki elle sarılıyor böyle sıkıyor.

Zalim dediğine gidiyor peşine düşüyor işte savunma bakanları yeni Moskova’da buluştu.

Acaba Esad'la şöyle bir görüşebilir miyiz? Acaba Esad kardeşimle gene bir kucaklaşabilir miyiz?

Bu ne biçim zikzak bu ne biçim U dönüşü.

Peki, sen niye arayı bozdun niye bu kadar ülkeyle kavga ettin? Niye bu kadar ülkeye tüm dünyayı Türkiye'yi kavgacı uzlaşmaz bir ülke olarak gösterdin?

Bunun bir bedeli olmayacak mı?

İnsan çıkar önce bir şu milletten özür diler.

‘Kusura bakmayın ben yanlış yapmışım hata yapmışım. Suudi Arabistan'a katil derken de hata yapmışım Birleşik Arap Emirlikleri’ne terörün finansörü derken de hata yapmışım, Sisi'ye zalim diktatör derken de hata yapmışım. Başar’a zalim derken de hata yapmışım’ der insan çıkar önce bu milletten özür diler de ondan sonra gider ilişkileri düzelir.

Pervasız vurdum duymaz.

‘Bugün keyfim böyle istiyor’ diyor arayı bozuyor yarın ‘keyfim böyle istiyor’ diyor arayı düzeltiyor. Ama bunu dikkat edin seçime 3 ay kala 5 ay kala yapıyor.

Değerli arkadaşlar bakın şu anda Türkiye’de onlarca kez giriş çıkış yapan vatandaşlarımız, Avrupa’ya defalarca gidip gelen vatandaşlarımız vize alamıyorlar vize başvuruları reddediliyor.

Bu ülkeyi bu ülkenin vatandaşlarını biz bu kadar itibarsız hale düşürmek hiç kimsenin hakkı değil. Hadi de değil. Yeter artık diyoruz.

Çünkü el alem Türkiye’yi artık “ne olacağı belli değil ne yapacağı belli değil, sağı solu belli olmaz riskli ülke” diye etiketliyor.

Aslında ne yapacağı belli olmayan sağı solu belli olmayan ülkenin Cumhurbaşkanı.

Bu ülkenin 85 milyon vatandaşı değil. Bir kişi yüzünden 85 milyon zan altında kalıyor 85 milyonun itibari yerle bir oluyor.

Vatandaşlarımız hakkında ‘ya bunlar gelirler ama geri dönmezler. Çünkü onların ülkesi korkulan bir ülke. Onların ülkesi artık kimsenin yaşamak istemediği bir ülke. İnsanlar akın akın kaçıyor gelirler bir daha dönmezler’ diye o vizeler verilmiyor.

Bunun başka bir sebebi yok.

Bizim vatandaşlarımızın vize almaktaki zorluk çekmesinin en önemli sebebi Türkiye'nin insanların kaçmak istediği ve geri dönmek istemediği ülke haline gelmesi.

Bu hale getiren kim? Bir kişi bir kişi. Her şeyin altında imzası olan o tek kişi.

Bunlar bize yakışmıyor arkadaşlar.

Ben bu konuda Avrupa makamlarına da seslenmek istiyorum: Bizim vatandaşımıza bu haksızlığı, bu aşağılayıcı muameleyi yapmaya hakkınız yok. Bizim vatandaşlarımız onurlu vatandaşlar.

Bir kişi yüzünden siz 85 milyonunu cezalandıramazsınız.

Erdoğan'a kızıyorlar 85 milyonu cezalandırmaya çalışıyorlar. Böyle bir şey yok. Ben de Avrupalı dostlarımıza sesleniyorum. Kendinize gelin diyorum.

85 milyon birden büyüktür Türkiye 1'den büyüktür diyorum.

Ülkesinde yerleşik olan, ülkesinden memnun, işinde gücünde olduğu apaçık insanları vize kuyruklarında, hem de yüksek vize ücretleriyle aylarca süründürmeye hakkınız yok diyorum.

Fakat arkadaşlar, bu muamelenin hesabını soran bir iktidar da yok.

Çünkü onu söyleyecek cesareti yok onu söyleyecek yüzü yok.

‘Ya sen niye benim vatandaşıma kuyrukta bekletiyorsun’ diyecek yüzü yok. Çünkü daha dün kavga ediyordu hepsiyle.

Seçime 3 kala beş Kala maşallah. Ekonomide torbanın ağzı açıldı kesenin ağzı açıldı.

Dünya ile barışmada gayet cömert. 4,5 yıldır aklın neredeydi? 4,5 yıldır sen niye bu ülkenin ekonomisini niye bu hale düşürdün? 4,5 yıldır niye bu ülkenin itibarını sıfırladın? Seçime 3 ay kala 5 ay kala mı aklına geldi?

Ama inanın arkadaşlar seçim için yapılan her şey bilin ki seçimden sonra tersine döner. Bu böyledir.

Eğer bir iktidar sadece seçim geliyor diye panik halinde bir şeyler yapıyorsa bilin ki seçimden sonra işler kötü. Bilin ki seçim için bunları yapan seçimden sonra bambaşka şeyler yapmaya da adaydır.

İşte biz bunların hepsini üstesinden geleceğiz arkadaşlar.

Önce koskoca Türkiye’nin dış politikasını, tek kişinin dürtülerine bağlı olmaktan kurtaracağız.

Hukuk devletini sağlayacağız.

Tam demokrasiyi sağlayacağız.

Ve ülkemizi çabucak ayağa kaldıracağız.

DEVA Partisi iktidarında, haysiyet kırıcı vize kuyrukları meselelerini de çözeceğiz.

İtibarlı dış politikamızı etkili bir turizm diplomasisiyle beraber yürüteceğiz.

Endişeye mahal yok arkadaşlar. Pasaportumuza itibar kazandıracağız.

Aynı zamanda ekonomimizi de yeniden güçlendireceğiz.

Hatırlayın, 10 yıl önce emekliler de gençler de biriktirdikleri parayla Avrupa turu yapardı.

Şöyle emekli maaşından 6 ay kenara bir şey koydukları zaman bir haftalık İtalya turuna gidip gelirdi emeklilerimiz. Bunlar yaşandı bu ülkede.

Özellikle gençlere seslenmek istiyorum. Gençler bazen bunları dinleyince tabii onların çok küçük yaşları o yaşlar hatırlamıyorlar o günleri. Onlar ‘galiba olmaz’ diyorlar.

‘Çünkü biz kendimizi bildik bileli bu ülke hep kötüye gidiyor’ diyorlar.

Ama inanın ilk seçimden sonra bu ülke artık o kötüye gidişi durduracak tekrar ülkemiz her türlü grafikte yükselmeye başlayacak.

Tabii o günlerde gençler intrail yaptı.

Emeklilerimizin Avrupa'da tatil yaptığı yıllarda Euro kaç liraydı? en fazla 2 lira. 1.80, 90, 2. Şimdi kaç lira oldu? 20 lira oldu.

İşte paranın erimesi bu, fakirleşme bu. Bunun adı nedir arkadaşlar paraya bir sıfır eklemektir.

Ve Sayın Erdoğan diyor ya ‘Ali Babacan ben imza atmasaydım bu 6 sıfırı atmazdı’ diye. Ben de diyorum ki imza elinde. At bir imza da enflasyonu da faizleri düşür diyorum.

Bak tek imzayla ülke yönettiği dönemde ne oldu? sen bırak sıfır atmayı getirdiğin bir sıfır ekledin. Kendi elinle o sıfıra ekledin.

2 lira olan avro bugün 20 liraysa o sıfıra ekleyen Sayın Erdoğan'ın kendisi.

O geldi imzasıyla o sıfıra ekledi.

Ama inşallah inşallah arkadaşlar bunların hepsi geçici.

Hepsi çok çabuk düzelecek.

*****

Değerli arkadaşlar,

Tabii bugünkü eylem planımız çok kapsamlı bir çalışma.

Helün hanıma tekrar teşekkür ediyorum. Geceli gündüzlü bir çalışma ile bu ortaya çıktı. Çok geniş bir katılımla bu eylem planı ortaya çıktı.

Biraz sonra kendisi detaylarını paylaşacak ama ben eylem planı içinden şöyle birkaç hususa değindikten sonra sözü Helün Fırat Hanım’a devredeceğim.

Eylem planımızın en önemli konularından birisi turizm sektöründe faaliyet gösteren firmalar.

Sektörü güçlendirecek bir eylem planı hazırladık biz ve sektörün yaşadığı sıkıntıların farkındayız.

Pandemi döneminde ciddi bir kriz yaşayan turizm sektörünün, gerçek potansiyelinin hala altında bir performans gösterdiğini de görmemiz lazım.

Pandemi de sektörü çok büyük bir darbe aldı.

Bütün dünyada devletler sektöre yardım ederken biz de ne yaptığı hükümet IBAN numarası verdi.

Herkes vatandaşına destek veriyor bizim hükümet IBAN numarası veriyor bana para ver diye.

Bu kadar dünyadan habersiz bir yönetim söz konusu.

Turizm sektörü de gerçekten çok büyük sıkıntı yaşadı.

Oteller restoranlar kafeler aklınıza gelen her işletme büyük ekonomik güçlükler çekti.

Fakat yabancı turistlere seslenmek isteyen iktidar ne yaptı?

Gitti, kendi insanımıza hatırlayın maskeler taktırıp reklam filmi çekti bütün dünyaya dağıttı. Maskelerin üzerinde ne yazıyordu? Bizim kendi çalışanımızın maskesinde “Keyfine bak, ben aşılıyım”.

Böyle bir şey olur mu? Kendi insanını bu kadar yerin dibine sokan bu kadar itibarsızlaştıran bir anlayış olabilir mi?

Ne için? Sırf paracıklar gelsin sağdan soldan diye.

Kendi milletini aşağılayan zihniyetten hiç kimseye fayda gelmez arkadaşlar.

Turizmi güçlendirmenin yolu nedir biliyor musunuz?

İşletmeciden çalışana, yerli turistten yabancı turiste kadar herkesin faydasını gözetmektir.

İşte biz de böyle bir anlayışla hareket ettik. Taahhütlerimizi eylem planımızda belgeledik.

Sektördeki mevsimsel dalgalanmaların işletmeler üzerindeki etkisini azaltacak, istihdamla ilgili sorunları hafifletecek her türlü tedbirler alacağız.

Biliyorsunuz turizmde yaz turizmi kış turizmi derken inişler çıkışlar oluyor.

Bundan hem işletmeler etkileniyor hem de çalışanlar etkileniyor. Bununla ilgili eylem planımız önemli hususlar var ama bu konuların biraz daha derinleştirilmesi gerekecek. Bu eylem planımızdaki başlık olarak koyduğumuz çalışmaların biraz daha ilerletilerek sektörlerle istişare halinde bu mevsimselliğin sektör üzerinde firmalar üzerinde ve çalışanlar üzerindeki etkilerini minimuma indirecek tedbirler kuşkusuz gerekecek.

Aynı zamanda KOBİ düzeyindeki turizm işletmelerinin ve seyahat acentelerinin kamu teşviklerinden yararlanabilmesini sağlayan tedbirleri mutlaka alması gerekecek.

Sektördeki arkadaşlarımız bunların acısını çok ağır yaşıyor, biliyorum.

Hepsinin hızla üstesinden geleceğiz. Beraberce geleceğiz ve bu işi düzelteceğiz.

*****

Değerli arkadaşlar

Turizm sektörünü güçlendirmek aynı zamanda doğamızı da korumak anlamına geliyor.

Doğamızı sadece Turizm için korumayacağız. Kendimiz için gelecek nesillerimiz için ülkenin çok daha yaşanabilir bir ülke olması için tabiatı koruyacağız ama tabiatı korumak aynı zamanda bu ülkenin çok daha cazip turizm için çok daha elverişli bir ülke haline gelmesinin en önemli yollarından bir tanesi.

Ülkemizin havasına, suyuna, taşına, toprağına, kültürüne sahip çıkacağız.

Türkiye’nin doğal ve kültürel alanlarını 1 milim bile peşkeş çekmeyeceğiz.

İmar rantı uğruna tabiatın katledilmesine asla izin vermeyeceğiz.

Çocuklarımıza ve torunlarımıza abuk sabuk gri binalar değil, o TOKİ binaları değil yemyeşil kentler bırakacağız.

Bir dede ile bir ninenin torununa göstereceği kadim yeşil alanların, eşsiz kültürel mirasın yok olmasına asla razı gelmeyeceğiz.

Bu konuda biliyorsunuz bizim çok net bir yeşil çizgimiz var: o da nedir? Nesiller arası adalet.

Doğa hakları ve çevre konusunu “nesiller arası adalet” ilkesini esas alarak kavrayan bir partiyiz.

Yani, bu toprakların bizden sonraki sakinlerine yaşanabilir bir Türkiye bırakmakla mükellefiz.

Biz hakla, adaletle hareket edeceğiz. Ülkemizi de her alanda kalkındırarak bizden sonraki nesillere emanet edeceğiz.

Çünkü değerli arkadaşlar, biz ülkemizin değerini çok iyi biliyoruz. Ülkemizi seviyoruz. Ve bizden sonraki nesillere yüzlerce yıl tertemiz güzel bir ülkeyi bırakmak için canla başla çalışacağız.


*****

Değerli arkadaşlar değerli konuklar

Bugünkü lansman programımıza katıldığınız için tekrar teşekkür ediyorum.

Sözü Kültür, Sanat ve Turizm Politikaları başkanımız Helün Fırat Hanım’a bırakıyorum.

28 Aralık 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Kadın Eylem Planı Konuşması

Ali Babacan Kadın Eylem Planı Konuşma Metni

Kıymetli basın mensupları,

Değerli konuklarımız

Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının çok kıymetli temsilcileri,

Değerli çalışma arkadaşlarım,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız,

Partimizin kadın eylem planını açıklayacağımız bu buluşmaya hepiniz hoş geldiniz diyorum.

*****

Bugün 19. eylem planımızla karşınızdayız.

Tabii, söylemesi kolay.

“19” deyip, geçmemek lazım. Siz onu gelin onu bir de hazırlayanlara sorun.

Bugün 19'uncusunu hazırlıyoruz ama bunların hepsi çok büyük emek ürünü.

Gece gündüz demeden ülkesinin problemleri için çözümler hazırlayan arı gibi çalışan insanların emeği bu.

Gerçekten değerli arkadaşlar çok büyük bir işi başarıyoruz.

Daha önce siyasi tarihimizde olmayan bir işi şu anda gerçekleştiriyoruz.

Hani diyorlar ya “Muhalefet ne yapacak? Muhalefetin projesi yok” diyen müfterilere de yanıtımızı somut bir şekilde bu eylem planlarıyla vermiş oluyoruz.

Biliyorsunuz, Türkiye’nin çözümlerini çalışıp, bütçesini, takvimini detaylarıyla ortaya koyan, “eylem planları” adıyla açıklayan ilk siyasi parti olduk.

DEVA Partisi’nden önce de böyle detaylı çalışmalar yapılmıyordu.

İktidar tarafında da yapılmıyordu onu söyleyeyim. Ben iktidar tarafında da oldum biliyorsunuz uzunca bir süre. Böyle bir alışkanlık yok. Plan program detaylı hazırlık alışkanlığı maalesef Türkiye'de yok.

‘Kervan yolda düzülür’ diye bir atasözümüz var biliyorsunuz.

Yola çıkalım arkadan gelir. İşte öyle olmuyor. O zaman ne oluyor Türkiye? Orta gelir tuzağına düşüyor ve orta gelir tuzağında sürekli patinaj yapan bir ülke oluyor.

Ne demokraside yüksek standartlara ulaşabiliyoruz ne insan haklarında yüksek standartlara ulaşabiliyoruz ne de ekonomide refahta yüksek standartlara ulaşabiliyoruz.

DEVA Partisi’nden önce vatandaşın en küçük sorununu dahi ne zaman, nasıl çözeceğini gerçekçi planlarla ortaya koyan bir yönetim anlayışı yoktu Türkiye’de.

İşte bu yüzden biz, siyasette bir ilke imza atmanın, eylem planları ile vatandaşımızın önüne çıkmanın haklı gururunu yaşıyoruz.

Bu eylem planlarının görünmez ellerine de ayrıca çok teşekkür ediyorum. Çünkü gerçekten partimiz mensubu olmasa dahi bu çalışmalara katkı veren emeğini ortaya koyan çok arkadaşımız var. Ben onlara da huzurlarınızda özellikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Malum, siz beni ve ilgili başkanları görüyorsunuz ama her bir eylem planında, yüzlerce insanın emeği katkısı oluyor.

Gerçekten bu Türkiye çalışması oluyor. Zaten bugüne kadar açıkladığımız eylem planlarına da şöyle bir baktığımızda gerçek bir Türkiye çalışması olduğunu görüyoruz çünkü hazırlayanlar her siyasi görüşten insanlar.

Böyle dar bir ideolojik bakış yok.

Sadece belli kimlikten olan insanların hazırladığı şeyler de değil.

Çok geniş bir katılımla temsil gücü çok yüksek olan heyetler tarafından bu planlar hazırlanıyor. Ve açıklandıktan sonra da toplumda çok geniş yer buluyor.

Tabii ki eksikler olabilir tabii ki yanlışlar olabilir ama zaten diyoruz ki seçime az daha olsa biraz daha zaman var.

Eğer hatamız varsa düzeltiriz. Eksiğimiz varsa tamamlarız ve bu şekilde istişareye ve görüşe de açık bir yöntemle bundan sonraki süreci de hep beraber işletiriz diyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Dediğim gibi 19. eylem planımızın konusu “kadın politikaları”.

Eğitimden sağlığa, sosyal hizmetlerden iş hayatına, yargıdan sanata kadar her alanda kadın odaklı bir dizi çözüm gerçekleştirdik.

Detayları birazdan Elif Hanım sizlerle paylaşacak ama öncesinde ben kısaca şöyle bir değinmek istiyorum. Bazı konulara vurgu yapmak istiyorum.

Arkadaşlar, bizim çok net bir hedefimiz var: Bakın bu iş hedeflerle yürüyen bir iş. Kadın-erkek eşitliğini “sözde” değil “özde” yaşamak zorunda özde.

Her alanda ama her alanda kadının eşit ve güçlü olması için var gücümüzle çalışmamız gerekiyor.

Bakın “özde” diyorum, çünkü biz bunu öncelikle kendi partimiz içinde yapmak için çok büyük gayret içerisindeyiz.

Biz kendi partimizde cinsiyet kotası uygulayarak ki yüzde 35 cinsiyet kotası kadın-erkek ayrımı yapmadan, partiyi ana kademe-kadın kolları diye de ayırmadan bir sistem kurduk.
Kadınlar her il ve ilçe teşkilatımızda en az yüzde 35 oranında yönetimle temsil ediyor. Ama bu cinsiyet kotası yani erkeklerin de yüzde 35'in altına düşmesine gönlümüz el vermiyor. Birkaç ilçede öyle durum yaşadık. İlçe başkanlarımız Kadın ilçe başkanlarımız yönetim sundular genel merkeze. Baktık ki hemen hemen tamamen kadın dedik ki yüzde 35 cinsiyet kotasıydı en az yüzde 35 de erkek var olsun dedik. Onu o şekilde revize ettirdik revize. O şekilde onayladık.

Gençler yüzde 20 oranında bizim yönetimlerimizde temsil ediliyor.

Yani kadınların ve gençlerin bizzat yönetim yapısı içerisinde olması oy veren karar veren mekanizmaların içinde yer almalarını biz çok çok önemsiyoruz.

Partimizi kurarken tüzüğümüze bütün bunları yazdık. Ve o şekilde yola çıktık.

Çok da iyi yaptık. Şu anda kadınlar ve gençler her zaman beraber yan yana omuz omuza beraberce bu yolu yürüyoruz.

Defalarca söylediğim bir noktanın da arkadaşlar koyu koyu altını çizmek istiyorum.

Bunu niçin yapıyorsunuz diye bize soruyorlar değil mi?

Hukuksuzluktan, bu şiddetten kurtuluşun yolu, kadınların emeğidir.

Ekonomik krizden kurtuluşun yolu, kadınların aklıdır.

Özgür ve zengin Türkiye’nin yolu; kadın-erkek, genç-yaşlı; topyekûn birlikte çalışmaktan geçer.

İşte tam da bu nedenle, kimseyi geride bırakmayacağız, bu yolu hep beraber yürümek zorundayız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Kadın hakları üzerinde tepinen siyaseti maalesef hep beraber içimiz burkularak ve üzülerek izliyoruz.

Belli ki seçimi kaybedeceğini anlayanlar “Türkiye’yi kadınlar üzerinden kutuplaştırırsam acaba yine kazanır mıyımın” derdine düşmüş durumda.

Bunlar hep siyasi tarihimiz boyunca benzerini gördüğümüz hamleler arkadaşlar.

İlk defa Türkiye bu filmi görmüyor.

Şu anda böyle seçimlere 3-5 ay kala yapılan bu bir siyasi mühendislik.

Ama şimdi ben buradan soruyorum;

‘Aklınıza şimdi mi geliyor?’ diyorum. Başörtüsü ile ilgili düzenlemeler 5 dönemden sonra20 yıldan sonra şu anda mı aklınıza geliyor?

‘Seçime 3 ay kala 5 ay kala mı aklınıza geliyor?’ diye soruyorum.

20 yılın sonunda, o 28 Şubat’la mücadele edeceğim diye bu vatandaşlarımızın desteğini alanlar 20 yılın sonunda kadınların başörtüsünü, “siyasi pas almak”, “siyasi gol atmak” konusu haline getirirken acaba hiç mi yüzleri kızarmıyor?

Bu hale mi geleceklerdi bu hale mi düşeceklerdi?

Evet, ülkemizde başörtüsü hakkı, muktedirlerin baskı aracına dönmüştü.

Anayasada ve yasalarda hiçbir yasak olmamasına rağmen, hukuk tanımayanlar kadınlara zulmetmişti.

Kadınlar en temel haklarından mahrum bırakılmışlardı.

Niçin?

Çünkü ülkemizde rejim tartışmaları hep kadın üzerinden yapıldı.

Ama fark etmiyor. Gücü eline geçiren hemen karşı tarafa zulmetmeye başlıyor. Gücü eline geçiren karşı tarafa eziyet etmeye başlıyor.
Şu son haftalarda yaşananları görüyoruz. Zamanında yargı ya da farklı vesayet sistemleriyle ezilenler gücü eline geçirdiğinde yine yargıyı kullanarak başkalarını ezmeye başlıyor.
Yeter artık diyoruz. Bu nöbetleşe zorbalık döneminin Türkiye'de bitmesi gerekiyor.
Herkes için özgürlük herkes için adalet herkes için hak hukuk demeden bu iş çözülmeyecek arkadaşlar olmayacak.
Türkiye'de laikliği tanımlayanlar da kadınlar üzerinden tanımladı dindarlığı tanımlayanlar da kadınlar üzerinden tanımladı.

Kadınlar siyasi kavgalarda adeta koçbaşı olarak kullanıldı.

“Başında örtü var” dediler, okula almadılar.

“Kadının yeri evidir” dediler, işe almadılar.

“Kadın çocuk bakar” dediler, siyasete almadılar.

Ama yeter gerçekten yeter. Artık biz yarınların Türkiye’sinde böyle bir şey görmek istemiyoruz.

Kadınların mutlu, özgür ve eşit olmadığı yerde kimsenin yüzü gülmez.

Onun için biz ne yapıyoruz?

Kadının siyasi ve ekonomik gücüne güç katmaya şu anda hazırlanıyoruz.

Ve bakın görün arkadaşlar, bunu inşallah hep beraber başaracağız.
Kafaya koyduğunuz zaman oluyor.
Bir örnek vereyim bakın. Yıl 2015. Biz Türkiye olarak G20 dönem başkanıyız. Ben de G20 dönem başkanı olarak G20 masasında oturuyorum koordinasyonu ben yapıyorum.
G20 ne demek? Dünya ekonomisinin yüzde 85'i demek. Dünya nüfusunun üçte ikisi demek bu ülkeleri topladığınız zaman ağırlığı olan ülkeler.
Ve biz Türkiye olarak oraya bir öneri getirdik dedik ki, 'bu G20'nin altında bir W20 yani kadın 20 yapısı kurulmalı’ dedik.
‘Bunun amacı da kadınların iş gücündeki rolünün ve etkinliğinin tüm dünyada artırılması olması gerekir’ dedik.
Ve bu projeyi sunduk dedik ki ‘her G20 ülkesinde kadın örgütlere özellikle iş dünyasına yakın kadın örgütlere bir araya gelsinler ülke ülke yapılar kurulsun ve yılda bir defa bu yapılar bir araya gelip G20 liderlerinden bir talep ve beklenti listesi oluştursunlar’ dedik.
Projemizi açıkladık. Ama G20 mutabakatla çalışıyor. Konsensüs ile çalışıyor.
Aynı şimdi bizim yeni 6'lı masamız gibi. Orada da mutabakat. Onun için biraz yavaş yürüyor ama sağlam yürüyor.
Böyle Deve adımlarıyla yürümek diye eskilerin kullandığı bir tabir vardır. Sağlam hedefi koyarsınız sağlam yürürsünüz. İstikrarlı olur. Yolculuk kazasız belasız geçer ve hedefinize ulaşırsınız. Bu mutabakat öyle bir şey.
G20 de aynı bizim 6'lı masa gibi mutabakatla yürüyor.
Baktık 4-5 tane ülkenin itirazı var diyorlar ki ‘ne gerek var şimdi hani. Bir daha bunlarla mı uğraşacağız. Zaten B20 var C20 var T20 var bir de W20 mi olacak?’
Baktık biraz durum ortada ben Washington’da yaptığım ilk basın toplantısında dedim ki ‘biz Türkiye olarak W twenty kurmak istiyoruz. Yani kadın 20 diye bir yapı kurmak istiyoruz’. Anlattım.
Uluslararası basın tabii kalabalık toplandı herkes.
Niyetimiz bu.
Dünyadaki kadınların özellikle iş dünyasındaki çünkü G20 ekonomi ağırlıklı olduğu için iş dünyasındaki rolünün ve etkinliğinin artırılması amacımız bu.
Ama dedim bu ‘konsensüs gerektiriyor’.
‘Biz projemizi açıkladık çoğu ülkenin desteği var. Bazı ülkelerde hala değerlendirmeye devam ediyor. Ülkelerin de desteğini alırsak konsensüsü de tamamlarsak bunu yapıyoruz’ dedim.
Tabii hemen ortalık karıştı. Özellikle kadın gazeteciler soru sormaya başladılar. ‘Hangi ülkeler o. Niye böyle bir şeye sıcak bakmıyorlar’ falan derken bir haftada öyle bir kamuoyu baskısı oluştu ki ülkeler tıkır tıkır hepsi onayını verdi mutabakatı sağladık ve biz W twenty kurduk.
Ve ilk defa bakın 2015'te oluyor bu Türkiye'de o zaman KAGİDER organizasyonu yaptık. Sanem Hanım KAGİDER başkanıydı.
O Türkiye'deki çalışmayı toparladı.
Her ülke çalışmalarını toparladı. O zaman kadın örgütleri bir araya geldiler. G20 liderlerinden ‘bizim sizlerden beklentimiz şudur talebimiz budur’ diye bildirgeye okudular. G20 liderleri de ‘kabulümüzdür yapacağız’ dediler söz verdiler ve yola çıktık.
Bizden sonraki dönem başkanı Almanya’ydı. Merkel başbakan dedi ki ‘ben aynı zamanda bir çalışan kadınım dolayısıyla ben W twenty'nin de kadın 20'nin de başkanlığını yapmak istiyorum’ dedi o masanın da başına oturdu.
Orada bir ivme daha verdi bizim bu projemize.
Sonra G20 masasına G20 Başkanı olarak oturdu orada da ivme kazandırdık.
Bakın 2015'te başlamışız 2023'e 9. yılı dünyaya biz böyle bir şey kazandırdık. Bunun da gururunu yaşıyoruz şu anda.
O gün bugündür aksamadan yürüyor bu süreç.
Değerli arkadaşlar,
Tabii ki bütün bu çalışmalar gerçekten çok önemli.
Yani biz dünyayı da bilerek sorunların detaylı analizini yaparak tabii ki dünyayı iyi anlayarak ama Türkiye'ye de iyi odaklanarak bu çalışmalarımızı yürütüyoruz.
DEVA Partisi’yle birlikte siyasette kadınların müzakereci, akılcı ve barışçıl tavrının hâkim olmasını isteyerek yola çıktık.

Kadın mücadelesi, Türkiye’nin değerli arkadaşlar kalbine kazınacak, kalbine.

Bunun için emek harcıyoruz ve inşallah göreceksiniz bu olacak.

*****

Kadınlar ne diyor? “İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönelim” diyor.

Döneceğiz arkadaşlar döneceğiz, döneceğiz.

Hanımefendiler, beyefendiler, İstanbul Sözleşmesi’ne döneceğiz.

Hem de Cumhurbaşkanlığı yemin töreni oluyor ya yetkiyi alıyor yemin töreninden sonra ilk imzalar atılıyor ya o ilk imzalardan birisi de hemen ilk gün bu sözleşmeye geri dönme imzası olacak.
Bunu gerçekleştireceğiz.
Gerçekten akıl alır gibi değil.
Türkiye o parlak yıllarında özgüveni olduğu yıllarda içerideki küçük basit siyasi hesaplarla değil dünya vizyonuyla hareket ettiği yıllarda bu sözleşmenin öncülüğünü yaptı.
Adı İstanbul Sözleşmesi. Avrupa Konseyi’ne üye ülkeler geldiler burada İstanbul'da toplandılar bitirdiler.
Adını verdiğimiz kendi öncüsü olduğumuz sözleşmeden şu anda bu zihniyet çıkardı bu ülkeyi.
Amacı neydi bu sözleşmenin? Kadına şiddetse mesele bunun aması fakatı olamaz. Mazereti olamaz bu kadar basit yani. İnanın bu kadar basit.
Fakat sözleşme ile ilgili ne hurafeler uydurdular ne hurafeler. Neler neler.
Sonradan anladık ki aslında çok basit küçük bir siyasi oyun varmış işin ucunda.
Oda tutmadı zaten.
Çünkü niyet iyi olmayınca böyle ayaklarına dolanıyor. Hem sözleşmeden çıktılar hem de o küçük siyasi oyunlarını beceremediler.
Sözleşmeden çıktılar o gün bugündür ne oldu?

Bir sözleşmenin iç hukuka tercümesi yapılmadan pratiği olmaz uygulanması olmaz. Sözleşmeden çıktılar hiç hukukla ilgili de hiçbir değişiklik yok.

Sözleşmeden neden çıktıklarını da hala açıklamıyorlar.

Bugüne kadar ülkenin cumhurbaşkanından 2 kelime duydunuz mu? Defalarca soruyoruz sen niye buna imza attın niye çıktın diyoruz, derdin nedir diyoruz? Tek kelime yok.
Ne yapıyor arkadan fısıltıyla bazı yapıları şunları bunları ‘bak ben sizinle beraberim falan.’
Çık topluma açıkla bakalım derdin ne bu sözleşmeyle?
Bir açıkla. İki kelime duydunuz mu soruyorum arkadaşlar duydunuz mu ağzından?
Niye çıktın bu sözleşmeden?
Yook.
Çünkü arkadan fısıltı gazetesi ile bazı grupların hoşuna gitmeye çalışıyor onların sözünü ona desteğini almaya çalışıyor.
Yürümez yürümez.
Sen onlarla bunlarla uğraşana kadar bu iktidar elinden gidecek. Uygun bir yerde bu ülke bu millet seni oradan indirecek.
Çünkü niyeti sağlam tutmuyorsun.
Bakın arkadaşlar iş geri dönmekle de bitmiyor. İş yasaları mutlaka sözleşmenin ruhuna uygun hale getirmekten geçiyor. Hala öyle bir şey yok.
İstanbul sözleşmesine bakın ilgili yasalara bakın arada büyük makas açıklıkları var.
İş yasayla da bitmiyor.
O yasanın uygulanması gerekiyor.
Uygulamada ancak ve ancak siyasi irade meselesi.
Yani ülkenin en tepesindekilerin ‘arkadaş ben bu konuda taviz vermeyeceğim bakın en ufak en ufak bir tolerans olmaz yasanın gereği neyse yerine getirin’ diye sağlam bir irade ortaya koyması.
Siz en tepede bu sağlam iradeyi ortaya koymazsanız ne olur? O zaman sizin uygulayıcılarınız kolluk başta olmak üzere şiddet görenin yanında durmaz şiddeti yapanın yanında durmaya meyilli olur.
Şu anda da Türkiye'deki kadına şiddetin sorunun tam da özünde bu var.

Uygulamada şiddeti gören ile ilgili kadınla sorular var acaba şöyle miydi böyle miydi? Sanane. Sanane kardeşim şöyle miydi böyle miydi?

Burada şiddet var mı var. Sen şiddeti görene en ağır cezayı verecek süreci işletmek zorundasın.

Başka türlü bu sorun çözülmez mümkün değil.

Ama en tepedeki siyasi irade İstanbul sözleşmesinden çıkıyorum dediğinde aşağıya doğru mesaj ne?

‘Arkadaşlar idare edin işte bu konuları çok da böyle üzerine gitmeyin. Burası Türkiye’dir tolerans olabilir’ sinyalini mesajını ta aşağılara kadar vermektir bu sözleşmeden çıkmak.

O yüzden biz çok kızgınız öfkeliyiz ama bunun gereğinde İnşallah ilk fırsatta yerine getireceğiz.
Şimdi ne zaman kadına şiddet söz konusu olsa kimlerdenmiş üzerinde ne varmış saat kaçmış, neredeymiş? sorular bu. Sanane kardeşim sanane. Şiddet var burada demek ki sen gereğini yapacaksın.
Ve biz değerli arkadaşlar bu konuda sapasağlam bir siyasi iradeyle kadınların yanında olacağız.

Devlet şiddeti uygulayana cesaret vermeyi bırakacak. Devlet şiddete uğrayan kadının yanında sapasağlam duracak.

*****

Değerli Arkadaşlar,

Kadınların eğitim ve iş yaşamındaki konumlarına özel olarak eğilmemiz gerekiyor.

Öncelikle, kız çocukları eğitimde kalacak arkadaşlar.

Ve bu meseleyi özenle takip edeceğiz.

Bakın biz 2003 yılında bir şartlı nakit desteği denen bir uygulama başlattık şartlı nakit desteği.
İnanın haberleri yoktu.
Dünya Bankası’nın projelerine baktık dünyada çok güzel uygulamalar var.
Ve kız çocuklarının okula katılım oranını çok artıran projeler. Aldık onu kendimize göre adapte ettik uyarladık ve kız çocuklarının okula katılım oranında çok ciddi bir sıçrama meydana geldi.
Çok basit ne yaptık?
‘Çocuğunu okula gönderirsen’ dedik anneye ‘biz bir eğitim desteği vereceğiz’. Ve özellikle ihtiyacı olan ailelerde kız erkek çocuklarında kızlara dönük bir pozitif ayrımcılık yaptık.
‘Kız çocuğuna okula gönderirsen daha fazla vereceğiz’ dedik.
Ortaokul ve lisede bunları artırdık ve ödemeyi de anneye yaptık annenin hesabına yaptık.
Çünkü baktık babanın hesabına yatırdığımızda para başka yerlere gidiyor. Bazen duman parası bile olabiliyor yani.
Ama annenin hesabına yatırdığınızda o para kesinlikle o çocuk için harcanıyor başka bir yere gitmiyor.
Bu sabit tecrübe ile sabit.

Şimdi önemli mesafeler o yıllarda kaydedildi.
Ama neydi o yıllarda reform gayretimiz vardı o yıllarda demokrasi diyorduk özgürlükler diyorduk.
Şimdi kız çocuklarının okula kayıt olması tutunması devam etmesi ve en yüksek kademelere kadar eğitime devam etmesi ancak ve ancak buradaki gevşekliğin müsamahasına son vermekle mümkün.

Buna müsaade etmemek gerekiyor.

Öte yandan da çocuk işçiliğinin ve tırnak içinde söylüyorum, çocuk “evliliklerinin” mutlaka önüne geçmek gerekiyor.

Bu konu çok derin bir yara. Apayrı bir konu apayrı bir başlık konuştukça da inanın için parçalanıyor onun için de çok da şey yapmayalım ama bu da yine siyasi irade meselesi. Aması fakat olmadan siyasi irade meselesi başka bir şey değil.
‘Bu konuda acaba bir şey söylersek birilerini kırar mıyız ya şu adam da bize destek veren bir grup var. Onlar bir alınır mı alınmaz mı?’ Böyle amalı fakatlı falan tereddütle bu iş olmaz.
Önce karar vereceksin karar vereceksin. İlkeler bazında karar vereceksin.
Bu ülkeyi nasıl yönetmeye. Ondan sonra da gereğini yapacaksın.
Ve 85 milyon için bunu yapacaksın.
Bana yakın olanlar bana uzak olanlar diye ayırt etmeyeceksin.

Arkadaşlar, benim bu ülkede “Yokluktan çocuğumu okutamıyorum” cümlesini duymaya gerçekten tahammülüm yok.

Siz tutup 650 milyar lirayı tam 1 milyon tane konut yapacak parayı tutun zaten parası olana verin faiz ve kur farkı adı altında sonra bu ülkenin çocukları maddi eksiklikler yoksulluklar sebebiyle gerekli eğitimi alamazsın.
Böyle bir şey olur mu?
Bu tamamen öncelik meselesi.
Hükümetin bütçe yaparken önceliği nereye verdiği ile ilgili mesele.
Siz önceliği eğer zenginden yana kullanırsanız zaten parası olana daha çok devlet para versin derseniz şu an yaptıkları gibi bu ülkede yoksulluk artar.
Gelir dağılımı bozulur.

Değerli arkadaşlar,

Çocuğun yeri kreşidir, çocuğun yeri okuludur.

O yüzden de ihtiyacı olan ailelerin çocuklarına mutlaka nakit desteği sağlamak zorundayız.

Ama dediğim gibi özellikle de kız çocuklarını dikkate alarak ayrı bir akışla bunu yapmamız gerekiyor.

Eğitim için gereken masrafları da biliyorsunuz açıkladık. İhtiyacı olan her çocuk için, çıkaracağımız bir karta, eğitim yılı başında o gerekli miktarları yükleyeceğiz.

Böylece harcamalarda da ailelere özgürlük vereceğiz.

‘İlla şunu al, bak ben senin için şunu aldım. Al bunu kullan’ yok.

Harcamalarda özgürlük olacak.

Okul öncesi eğitimi yaygınlaştıracağız.

İnşallah önümüzdeki hafta biliyorsunuz 3-18 yaş eğitim eylem planımızı açıklıyoruz. 554 madde. Şimdiye kadar ki gelmiş geçmiş en kapsamlı eylem planı eğitim.

Çünkü konu çok büyük.

Yüksek Öğretimi daha önce açıkladık. Yüksek Öğretimi Mustafa Bey koordine etti açıkladı ayrı o. Bu şimdi 3-18 yaş eğitim.

Ve biz örgün eğitime 3 yaşında başlayacağız örgün eğitim. Ama zorunlu eğitim demiyoruz çünkü yine de özgürlük orada esas.

Eğer aileler anneler babalar ‘3 yaş küçük daha 1 yıl daha evinde olsun’ diyorsa hayhay.

Ama istiyorsa ki ‘bu yaş çok önemli çocuğun kapması gereken çok şeyler var. Dolayısıyla örgün eğitime şimdiden geçsin’ diyorsa aileler 3 yaşından itibaren okulların kapısı açık olacak ve 3 yaşından itibaren örgün eğitim başlayacak.
554 maddelik devasa bir eylem planı ile önümüzdeki hafta açıklayacağız. Pazartesi temel haklar eylem planı açıklıyoruz. Orada da dert çok ya.
350 kadar maddede orada var arkadaşlar. Temel haklar ve eşit vatandaşlık.
350 tane yapılacak adım. Hepsi takvime bağlanmış. Eğer para gerektiriyorsa hepsinin bütçesi hesap edilmiş.
Yani hiçbir şey öyle havaya boşa değil.
Hepsi uygulanabilir şeyler.
Şimdi bu hafta kadın eylem planımıza bugün başladık cuma günü Turizm var pazartesi temel haklar Çarşamba eğitimle 22'yi tamamlıyoruz.

Ve 22 fasiküllük bir ansiklopedi ile ilk defa bir siyasi parti böyle toplumun önüne ‘biz hazırız ülkeyi yönetmeye talibiz’ diye çıkmış oluyor.

Tabii eğitimden başlarken konu başka yerlere gitti de gerçekten arkadaşlar kreşten başlayayım ta okul mezuniyetine kadar iş hayatına kadar ta emekliliğine kadar mutlaka kadınlara özel bir bakış gerekiyor.

Özel bir perspektiften bir prizmadan bakmak gerekiyor ki sorunları çöze çöze çöze çöze gidelim ve o makası bir an önce Türkiye'de kapatalım.

Biz kız çocuklarının her alanda yükselmeleri için elimizden geleni ardımıza koymayacağız.

Ve inanın arkadaşlar dünya çapında bilim kadınları yetiştireceğiz bilim kadınları.

Dün biliyorsunuz MIT deki bir kadın bilim insanımız Rahmi Koç ödülünü aldı. Ben buradan tekrar kendisini tebrik ediyorum.

Bu modellerin ve örneklerin çoğalması gerekiyor. Siz imkân tanıyın yeter ki fırsat verin olacak.

*****

Değerli arkadaşlar,

Kadınların ekonomik açıdan güçlenmesi de önemli bir hedef.

Biz, kadınlara iş imkânları mutlaka sunmamız gerekiyor.

Kadınların hem çalışma hem de ücretlendirme şartlarını iyileştirmeleri gerekiyor.

Maalesef bu acı bir gerçek Türkiye'de öyle ama dünyada da var bu kadınlar ne erkekler aynı işi yaptığı zaman maaşlarda gelirler de farklılıklar oluşuyor.

O da makas oluyor.

Ülkede demokrasi ilerledikçe bakıyorsunuz makas azalıyor. Ama demokrasi geri kaldıysa bir ülkede olmak makasta açılıyor.

İşte bu “Eşit işe eşit ücret” anlayışına göre tedbir almak zorundayız. Bu anlayışı lafta bırakmayacağız.

Ayrıca kadının iş yerinde maruz kaldığı mobbing gibi durumlarda da ciddi bir duruş gerekiyor. Bu da bir siyasi duruş meselesi. Bu da devletin tutumuyla alakalı sapasağlam bir duruş olduğunda insan inanın insanların kımıldaması zorlaşır.

‘Bu iş ciddi ben dikkat edeyim’ der. Dolayısıyla bu tamamen sağlam bir düzenleme ve denetleme meselesi.

Tabii anneler için kreşler bu son derece önemli.

İşletmelerin kendi çalışanları için kreş açmalarını ya da bir kreşle anlaşmalarını teşvik edeceğiz.

Kreş açmayan ya da açık kreşlerle sözleşme yapmayan iş yerlerine ise bir miktar yaptırımlar uygulamak zorunda kalacağız.

Aks halde bu kendiliğinden olmuyor.

Çünkü bakıyoruz kadınların iş hayatından kopması kadın erkek arasındaki eşitsizliğin önemli nedenlerinden birisi bu geleneksel olarak aslında yavaş yavaş Türkiye'de de değişiyor bunu memnuniyetle izliyoruz ama geleneksel olarak kadının çocukla ilgili sorumluluğu.

İşte o çocukla ilgili sorumluluğun hem kadın erkek arasında ebeveyn arasında paylaştırılmasını gerektiren o yönde hazırlanan mevzuat gerekiyor ama hem de bu kreş konusu gerçekten iş hayatından kopmamak için o terfilerden geri kalmamak için son derece önemli.

Ayrıca kadınların sadece “iş bulan” değil, aynı zamanda “iş kuran” insanlar olmasıyla ilgili de özel bir gayret gerekiyor.

Onun için kadın girişimciyi destekleyeceğiz.

Kadın üreticiyi destekleyeceğiz.

Kadın esnafı destekleyeceğiz.

Kadın zanaatkarı destekleyeceğiz.

Satış yaparak para kazanmaları için her türlü imkânları da o zanaatkar kadınlara girişimci kadınlara sağlayacağız.

Çünkü arkadaşlar, ne diyoruz?

Kadın varsa çözüm var.

Kadın varsa kalkınma var.

Kadın varsa bereket var diyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Buradan bir şeyi daha ilan etmek istiyorum.

Kadınlar sosyal devlet dışında hiç kimseye, hiçbir kuruma, hiçbir gruba mecbur kalmayacak.

Şimdi bakıyoruz sadece ve sadece maddi imkansızlıklar sebebiyle devletin sosyal devlet görevine doğru düzgün yerine getirmemesi sebebiyle farklı gruplar ve farklı yapılarla da kadınların mecbur ilişkiler geliştirmek zorunda aidiyet ilişkileri geliştirmek zorunda kaldıklarını da görüyoruz.
‘Bir mensubiyetim olsun bir aidiyetim olsun ki oradan yardım gelsin. Şöyle bir grubun içerisinde yer alayım ki oradaki sosyal dayanışma mekanizmasından ben de yararlanayım’ diye bir kaygı içerisinde beklenti içerisinde kadınlar olmasını istiyoruz.
Bunun görevi devletin. Devlet görevini tam olarak yerine getirdiğinde mecburiyet kalmayacaktır.
Ha kendi arzusuyla isteğiyle sosyal gruplaşmalar olabilir sosyal farklı yapılar içerisinde beraber çalışmalar farklı etkinlikler olur ama bu özgür bir irade ile özgür bir tercihle olmalı. Maddi imkansızlıklar ve mecburiyet sebebiyle asla olmamalı.

Değerli arkadaşlar,

İhtiyacı olan ailelere daha önce de açıkladık “Asgari Gelir Desteği” diye bir projemiz var. Bu projeyi uygulayacağız.

Şimdi bu projeyi 6'lı masada diğer partilerin de benzer projeleri ile birleştirip tek bir proje haline getirme gayretimiz de var.
Mesela ‘Aile Sigortası’ diye Ana muhalefet partisinin bir projesi var. Aslında o projede özü temeli benzeyen şeyler. Ne yapıyoruz 6’lı masada?
Bazı projeleri birleştirip tek bir proje haline getirmede yoğun bir gayretin içerisindeyiz.
Yani işin özü şu; hiçbir vatandaşımız hiçbir hane halkı asgari gelir seviyesinin altında kalmasın en temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir gelir seviyesine onu çıkartmak onu sağlamak devletin görevi olsun. Özü bu yani. Adına ne derseniz deyin sistemi nasıl kurarsanız kurun özü bu.

Aynı zamanda arkadaşlar çalışma imkânlarının sunulması da yani kadınların çalışarak alnın teriyle bileğinin gücüyle çalışarak ve bizzat çalışma hayatının içinde olarak hayatını kazanması da zaten bu sosyal devlet sosyal yardımda olan ihtiyacı azaltacak.

Ve asıl amaç o olmalıdır.

Şu andaki hükümet bakıyoruz kaç milyon insana yardım dağıttı ile övünüyor değil mi?
‘Şu kadar milyon insana şu kadar para verdim.’
İyi ettin.
Yoksulluk sınırının altına düşür milleti insanları yoksullaştır topladığın vergileri heybeye doldurup o heybeyle git zaten parası olana ver kurmalı diye faiz diye ver ondan sonra da ‘bak ben milyonlarca kişiye yardım ediyorum’ diye övün.
Gerçekten ayıp.
Asıl amaç ne olmalı? Yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımızın sayısını azaltıp vatandaşlarımızın kendi çalışmalarıyla kendi emekleriyle kendi hayatlarını sürdürmesi.
Asıl nihai hedefin mutlaka o olması lazım.

Kısacası, anneler kara kara “Çocuğuma ne yediririm?” diye artık düşünmeyecek.

İhtiyacı olan hanelerde yeni doğan bebeklerin mamasını, sütünü, bezini devlet olarak biz karşılayacağız.

Bunlar temel ihtiyaç.

Bebek bezinin mamanın kilitle satıldığı marketlerde kilitle satıldığı bir ortama getirdiler maalesef ülkeyi. Ama buradan çıkarmak da bir o kadar kolay bir o kadar da hızlı olacak.

*****

Değerli arkadaşlar,

Seçimlere şurada 3 ya da 5 ay kaldı. Artık Mart mı Nisan mı Mayıs mı ama sayılı gün çabuk geçecek.

Evdeki kadının emeğini hiçe sayan, sokakları tekinsiz kılan bu iktidarı müsait bir yerde hep beraber indireceğiz.

Biliyorsunuz Beştepe kadınların ahını aldı. Umudunu aldı. Ekmeğini aldı. Huzurunu, neşesini aldı.

Ama bakın görün; kadınlar da Beştepe’dekilerin tahtını alacak, bu olacak.
Sadece kadınlar o tahtı almakla kalmayacak o tahtı önce bir kıracak atacak.

Çünkü sistemi değiştireceğiz değil m? O tek adam sisteminden parlamenter sisteme geçerek hep beraber demokrasiyle ülkemizi yöneteceğiz inşallah.

Ve Türkiye mutlu kadınların ülkesi olacak.

*****

Değerli arkadaşlar, sözlerimin sonuna doğru daha evvel yaptığım çağrımı yinelemek istiyorum:

Bu ülkenin tüm kadınlarına sesleniyorum:

Ülkemizin yarınları için, özgürlük için, eşitlik ve adalet için, iyi eğitim için, zengin Türkiye için, çocuklarımızın bugününü ve yarını kurtarmak için, hepinizi DEVA Partisine davet ediyorum.

Gelin hep birlikte; hukuku ayağa kaldıralım. Hukuk devletini güçlü bir şekilde tesis edelim.

Gelin hep birlikte; nitelikli eğitim için hızlı adımlarla yürüyelim. Ekonomimizi canlandıralım, üreten zengin bir ülke olalım.

Gelin, kadına şiddeti bu topraklardan silmek için hep beraber çalışalım.

Bunu başarabiliriz ama ancak ve ancak hep beraber olursak başarabiliriz.

İşte bu yüzden ülkemizin tüm demokrat kadınlarını hakkın, adaletin, özgürlüğün yanına davet ediyorum.

Ülkemizin tüm demokrat kadınlarını DEVA Partisi’ne davet ediyorum.

Çünkü DEVA’da “kadınlar üzerinden” siyaset yapılmaz. Bizde siyaset, “kadınlar için” yapılır.

Çünkü DEVA’da eşitlikçi siyaset vardır.

Siyasette artçı değil, öncü olmak için tüm kadınları DEVA Partisi’ne davet ediyorum ve tekrar hepinize teşekkür ediyorum. Sağ olun var olun diyorum.

*****

 

 

 

21 Aralık 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Gençlik Eylem Planı Konuşması

Ali Babacan’ın Gençlik Eylem Planı Konuşması

Kıymetli basın mensupları,

Değerli konuklar,

Değerli çalışma arkadaşlarım,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli vatandaşlarımız,

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

*****

Bugün Gençlik Eylem Planımızla karşınızdayız.

Gerçekten şu anda Türkiye’de siyasetin sürekli laf ürettiği bir dönemdeyiz.

Siyasette eski bir alışkanlık kötü bir alışkanlık laf üretmek fakat biz alışılageldik bir siyaset yapmıyoruz.

Türkiye’de siyasete yeni bir soluk kazandırdık. Türkiye’de yeni alışkanlıklar yeni gelenekler yeni bir kültür kazandırdık.

Yani biz aynı zamanda iş üretiyoruz.

Ama biz yola çıkarken taahhüt etmiştik:

Siyasete ki bu yeni tarz, yeni üslup, yeni yol gerçekten ülkemize çok farklı bir dönem başlatacak ve hep beraber inşallah ülkemiz için güzel günlere doğru el ele omuz omuza yürüyeceğiz.

Biz sadece sorunları tespit etmekle kalmıyoruz her başlık altında tek tek çözümlerimizi açıkça ortaya koyuyoruz.

Bugüne kadarki hiçbir hükûmet programında olmayan detayları şu anda biz ortaya koyuyoruz.

İşte 18. Eylem planımız.

Böyle basılı hale gelip bir fasikül olunca, okuması, anlatması kolay oluyor ama bir de bunu hazırlayanlara sorun. Gerçekten bu çalışmaların arkasında, yetkin bir kadronun muazzam emeği var.

Burada her eylem planımızda olduğu gibi madde madde madde madde neler yapacağımızı, gençlik politikaları konusunda neler yapacağımızı ortaya koymuş durumdayız.

Ben böylesine güzel çalışmalar yapan böylesine önemli başarılı çalışmalara imza atan bir ekibin başında olmanın bugün haklı gururuyla karşınızdayım.

*****

Değerli arkadaşlar,

Gençlik eylem planımız, pek çok konuyu yatay kesiyor. Yani pek çok politika alanıyla iç içe bir konudan bahsediyoruz. Özellikle eğitim, hukuk, sağlık gibi farklı alanlarda gençlik politikalarıyla beraber ele alınması gereken çok husus var.

Amacımız, gençlerin huzurla nefes alacağı, yarınlarından endişe etmeyeceği bir ülkeyi hep beraber sizlerle inşa etmek.

Bu çalışmada da en büyük rehberimiz gençler oldu. Hep söylediğim gibi biz gençlerin arkasından yürüdük. Her çalışmada olduğu gibi bu çalışmada da gençlerin arkasından yürüdük.

Biz “Su küçüğün söz büyüğün” diyenlerden değiliz. İlk sözü hep gençlere veriyoruz ve gençler yürüyor biz arkalarından devam ediyoruz.

Biz gençlere ‘başımıza yeni icatlar çıkarın’ diyoruz.

Çünkü yeni fikir buluş, dinamizm bugünün güncel sorununu yakalamak ve çözüm üretmek en çok da gençlerimizin çok da mahir olduğu konular gerçekten.

Biz parti olarak kuruluşumuzda çok önemli bir karar verdik biliyorsunuz arkadaşlar. Biz gençlik kolları kurmadık.

“Gençler karar mekanizmalarının içinde olmak zorunda” dedik.

Gençleri sadece bayrak asıp indirmek, mitinglerde sloganla yükümlü bir çalışma grubu olarak asla görmedik görmeyeceğiz de. Yani asıl ana kademe var gençler de yardım ediyor... Değil.

Gençler bizzat işin içinde. Genel merkezimizde illerde ilçelerde her yönetim kurulumuzda gençler fiilen karar alma mekanizmalarının içinde biliyorsunuz.

Bizim partimizin yapısının en önemli farklarından birisi bu.
Çünkü gençlik kolları ve kadın kolları biliyorsunuz çoğu partide simülasyon yapıyor aslında.

Ana kademe var bütün kararlar ana kademede veriliyor. Gençlik ve kadın çalışmaları benzer organizasyon yapısına sahip olmasına rağmen karar mekanizmalarının içinde olmuyorlar.

Yani oy kullanma hakları olmuyor. Oysa bizim sistemimizde gençlerde kadınlar da bizzat oy kullanma mekanizmasının içinde oy kullanma haklarına sahip. Ve en az %20 oranında da gençler bizim parti tüzüğümüzü temsil ediyor karar mekanizmalarımızda.

Genç arkadaşlarımın fikirlerinden istifade edebildiğim için de kendimi ve parti olarak kendimizi çok çok şanslı görüyoruz.

Bir kez de daha huzurunuzda bu çalışmalarda emeği geçen, bizlerle beraber yol yürüyen yönetim mekanizmalarımızda yönetim yapılarımızın içinde olan veya partimizin üyesi olup çalışmalara yoğun bir şekilde bizimle katkı veren omuz veren bütün genç arkadaşlarıma burada huzurlarınızda bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bugün Türkiye’de siyasette derhal yepyeni bir soluğa ihtiyacımız var.

Geçmişin hesaplaşmalarıyla, yarınlara ceza kesme devrini kapatmanın da artık zamanı geldi bu ülkede.

Bugün gençler mutsuz ama daha da acısı umutsuz.

Yani bugünkü mutsuzluktan öte geleceğe doğru ümitleri yok gençlerin.

Yani ‘bugün işler kötü galiba hep böyle olacak. Hatta daha da kötüleşecek. Biz bari kendimize yaşayacak bir ülke bulsak’ diyorlar.

Bu da inanın bizim içimizi parçalıyor.

Çok yazık.

Bu ülke böyle bir tabloya layık değil. Bu ülke bunu hak etmiyor.
Öyle bir dönemdeyiz ki arkadaşlar gençliğe en çok ne borçluyuz biliyor musunuz? “Gençlik” borçluyuz.

Bizim gençlere en önemli borcumuz şu anda “gençlik”.

Çünkü yaşlarının gereği olan hayatı yaşayamıyorlar. Yaşlarının gereği olan işleri yapamıyorlar.

Fırsat eşitliği yok.

İyi bir eğitim alma aslında bir hak fakat eğitim sistemimizle ilgili çok ciddi sorunlar var.

Herkesin lüks diye tarif ettiği bugünlerde özelikle pek çok şey aslında ihtiyaç.

Bugün bir akıllı telefon lüks değil ihtiyaç.

Bugün bir bilgisayar lüks değil ihtiyaç.

Bugün bir şöyle arkadaşlarıyla sohbet edip bir yemek yemek lüks değil ihtiyaç.

Onu bırakın çıkıp dışarıda bir kahve içmek lüks değil ihtiyaç.

Ama şu anda öyle bir iklim oluştu ki Türkiye’de maalesef en temel konularda dahi artık insanların ulaşamadığı erişemediği bir ekonomik tabloyla karşı karşıyayız.

Kutuplaştırmalardan, kavgalardan, hatalı politikalardan günleri kararmış bir gençlik söz konusu şu anda maalesef.

Demokrasi tarihimiz boyunca bunlara çok şahit olduk.

İşte şimdi bu gidişe dur deme zamanı da geldi.

Biz onun için buradayız onun için çalışıyoruz.

Biz sorumluluğumuzu aldık, çalışmalarımızı tamamladık.

Türkiye’yi dönüştürürken gençlerimiz edilgen değil, etken olmak zorunda.

Gençler için ne yapıyorsak gençlere rağmen değil; gençlerle birlikte yapmak zorundayız.

Tutturmuşlar bir Z kuşağı, Z kuşağı aşağı Z kuşağı yukarı. Ve kategorize etmek burada söz konusu bakın. Yani sınıflandırmak, kategorize etmek Z kuşağı diye bir yerde tutmak. Biz işte buna karşıyız.

Kategorize etmek, genel geçer özellikler atfetmek, gençlerin sorunlarından, isteklerinden uzaklaşmak demektir.

Bu yüzden biz gençleri Y kuşağı Z kuşağı falan diye ayırmıyoruz.

Her birinin ayrı birer özne olduğunu baştan kabul ederek bu yola çıktık.

Ve dertlerini can kulağıyla dinledik, dinliyoruz. İhtiyaçlarını öğreniyoruz ve ‘nasıl çözerim’ diye soruyoruz. Onlarla beraber çözümleri oluşturuyoruz.

Biliyorsunuz şu andaki iktidarın ise kimseye bir şey sorduğu yok.

Her şeyi çok iyi biliyorlar ya sorma ihtiyaçları da yok.

’20 yıldan sonra bunlardan ne öğreneceğim ki ne katabilirler ki. Ben zaten bu işi 20 yıldır yapıyorum’ diyor.

Ne zaman bir genç mevcut durumu anlatsa ne diyorlar? “Sus konuşma” diyorlar.

Ne zaman birisi fikirlerini söylemeye çalışsa “Çıkar telefonunu göster” diyorlar.

Yani ne demek, ‘Bak cebinde telefon var daha ne istiyorsun’.

Gerçek ayıp, çok büyük ayıp.

Bugün akıllı bir telefon temel bir insan hakkı temel bir ihtiyaç.

Bunu idrak edemiyorlar.

Ama değerli arkadaşlar bakın biz öyle yapmadık. Çalıştık. Hep beraber çalıştık.

İşin özü, biz bu eylem planı için gerçekten çok iyi hazırlandık.

Gençlere hak ettikleri bugünü ve yarını sunma hedefiyle de yola koyulduk.

*****

Değerli arkadaşlar,

Gençler Türkiye’nin yarını değil, gençler Türkiye’nin aynı zamanda bugünü.

‘Gençler yarınımızsınız’ diyenler bilin ki bir şeyleri öteliyor erteliyor. ‘Bugünün meselesi değilsiniz. Yarın bize lazım olacaksınız, yarın’ diyorlar. Halbuki gençler bugünün gençleri ve gün bugün.

Onun için bugünden başlamamız gerekiyor. O yüzden derhal yapmamız gereken çok iş var.

İlk adım, ilk doksan dakika:

Hep söylüyorum. Bizim bütün bu eylem planlarımızda yazıyoruz ya 90 gün 180 gün ama bir de asıl bizim 90 dakikada yapacağımız açıklamalar var. Yani hükümetin kurulmasından sonraki ilk 90 günde neler yapacağız?

En önemli konulardan birisi arkadaşlar ifade özgürlüğü. Yani şu ‘çıkar telefonunu göster’ diyenler var ya biz öyle bir şey yapmayacağız. Biz ne diyeceğiz? “Gel konuşalım” anlayışıyla yaklaşacağız.

“Bir tweet atsam başıma iş gelir mi, bir tweet beğensem işten atılır mıyım” kaygılarını sonlandıracağız.

Bu iktidar tornadan çıkmış tek tip gençlik istiyor dikkat edin. Kendi dar zihin dünyalarına hapsolmuş kendi torna makinelerinden çıkmış tek tip bir gençlik istiyor.

Bu asla olmayacak.

Biz kendi gibi olan, sorgulayan, eleştiren, merak eden ve hevesini yitirmeyen gençlerle büyüyeceğimizi çok iyi biliyoruz.

Başka ne yapacağız? İlk 90 günde ‘Dezenformasyon Yasası’ denen bu sansür yasasını kaldıracağız.

Hiç kimsenin “Sabaha kapıma dayanırlar mı?” kaygısını bu ülkenin gençlerine yaşatmaya hakkı yok.

Böyle bir şeye izin vermeyeceğiz.

Demokrasi de bilim de zenginlik de; korkuyla gelmez. Ancak özgürlükle gelir özgürlükle ilerler.

“Sözünün değeriyle” güçlenen bir Türkiye istiyoruz biz. Sözün gücüyle yükselen bir Türkiye istiyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Eylem Planımızın detaylarını Gençlik Politikaları Başkanımız Doğa Bey birazdan anlatacak. Ama ben sadece birkaç maddeyi paylaşmak istiyorum.

Fırsat eşitliği. En önemli konulardan bir tanesi.

Eğitimde, işe girişte, sağlıkta… Hiç fark etmez. Fırsat eşitliği.

Herkesin eşit imkanlarla ve eşit fırsatlarla karşılaşıyor olması.

Bu nedenle de eğitim masraflarının özellikle karşılanması için her türlü desteği vereceğiz.

Bu ülkede hiç kimse yokluk, yoksulluk sebebiyle eğitim hakkından alı konulamayacak. Bunun için de eğitim kartı uygulamasını başlatıyoruz.

Ve bu eğitim kartına yüklenecek miktarlarla asgari eğitim ihtiyacını herkesin karşılayacağı aynı zamanda özgürce karşılayacağı bir fırsatı gençlere sunuyoruz.

Her sene başında, ihtiyacı olan öğrencilerin kartına belli bir bedel yatırılacak ve gençler eğitimle ilgili harcamalarını bu kart ile yapacak.

Üniversiteliler için ise en büyük dert şu anda barınma sorunu arkadaşlar barınma. Maalesef devlet yurtları KYK yurtları yeterli olmadığı için pek çok arkadaşımız ki en son yaklaşık 100 bin gencimiz üniversiteyi kazandığı halde devlet yurdu, KYK yurdu çıkmadığı için okullara kaydını yaptıramadı.

Bu gerçekten çok büyük bir rakam. Bunu da büyük bir adaletsizlik olarak görüyoruz.

Hiç kimsenin barınma sorunu nedeniyle üniversiteye girme hakkının elinden alınmaması gerektiğini düşünüyoruz.

Nitelikli ve insan onuruna yarışır yurtları biz inşa edeceğiz.

Gençler koğuş gibi yerlerde yaşamak zorunda kalmayacak.

2 kişilik odalar. Sistem bu.

Yurt demişken… KYK yurtlarındaki giriş-çıkış saati uygulamasını da kaldıracağız.

Yurt bulamayan ihtiyaç sahibi gençlere ise kira yardımı uygulamasını başlatacağız.

Gençlere güveneceğiz arkadaşlar güveneceğiz. 18 yaşına gelmiş, üniversiteyi kazanmış, üniversiteye başlamış hayatı öğrenecek. Şu saatte gel bu saatte çık. Öyle bir şey yok.

Bunlar hep o eski zihin dünyasının ürünü.

Türkiye değişti, gençler apayrı bir nesil. Artık Türkiye’de pek çok şeyin değişmesi gerekiyor.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bir diğer hedefimiz de gençlerin istedikleri son model teknolojilere ulaşmalarını kolaylaştırmak.

İktidarın bu döviz kurunu doları patlatması yetmedi, ülkeyi komple vergi dairesine döndürdü.

Şu anda bakıyorsunuz en temel teknolojik cihazları satın almaya kalktığınızda alışveriş yaptığınız dükkân aslında vergi dairesi.

Biz ne yapacağız? Temel teknoloji ürünlerindeki vergileri aşağı doğru çekeceğiz.

Görüyorsunuz; cep telefonu, tablet, bilgisayar bunların üzerindeki vergiler korkunç boyutlara ulaştı.

Daha öncede söyledim. İyisinden bir cep telefonu almak arkadaşlar bugün Amerika’da 1 haftalık asgari ücretle mümkün. Yani asgari ücretle çalışan bir haftalık maaşıyla iyisinden bir cep telefonu alabiliyor.

Türkiye’de bir asgari ücretli ancak 6 ay çalışırsa aynı cep telefonunu alabiliyor.

Şu farka bakın, refah farkına bakın.

Gençler peki telefonu aldı, bilgisayarı aldı, tableti aldı ne gerekiyor hemen? İnternet gerekiyor.

Şimdi biz ne yapacağız? İnterneti gençler için ücretsiz yapacağız.

25 yaşına kadar ki gençler interneti ücretsiz olarak kullanabilecek.

Değerli arkadaşlar niye internet ücretsiz olacak? Çünkü bizdeki gelenek nedir? Gençlere hesap ödetilmez. Bu kadar basit, bu kadar basit inanın.


İşte günümüzde akıllı telefon değil mi? Akıllı telefon ne diyorum hep en temel insan hakkı diyorum.

Niye? Haberleşmek temel bir insan hakkı değil mi konuşmak? Haber almak, doğru bilgiye ulaşmak temel bir insan hakkı değil mi?

İfade özgürlüğü, sosyal medyada görüşlerinizi paylaşmanız temel bir insan hakkı değil mi?

Demek ki neymiş akıllı telefon lüks değil, ihtiyaç değil bir temel insan hakkı. Dolayısıyla biz buradaki vergi uygulamalarını tamamen değiştireceğiz ama dediğim gibi interneti bedava vereceğiz.

Ben bunu deyince soruyorlar, ‘internet bedava mı olur, parayı nereden bulacaksınız?’

Ben de diyorum ki ‘bir dakika hop bekleyin’. Bu arkadaşınız 11 yıl bu ülkenin bütçesini hazırlayan ekibin başında oldu. O bizim işimiz, o bizim işimiz.

Şimdi devlet belediyeler karayollarını yapmıyor mu? Evinizin önünden geçen sokağı devlet yapmıyor mu? Kaldırımları belediye yapmıyor mu?

Sen kaldırımda yürüyorsun diye belediye para istiyor mu kimseden? Para ödenen yer var mı kaldırımda yürürken. Duble yolda gidiyorsunuz şehirler arası duble yol. Otoyol ayrı, duble yolda para ödüyor musunuz?

Devlet para yatırmıyor mu?

Bizim modelimiz çok çok basit. Devlet büyük bir yatırımı internete yapacak, alt yapıyı kuracak. Fiber optik ağlarla bütün ülkeyi örecek.

Nasıl bir zamanlar demir ağlarla bu ülkeyi ördü bu devlet biz de fiber optik ağlarla bu ülkeyi öreceğiz.

Ve bu fiber optik yatırım var ya arkadaşlar devletin sadece bu sene ödediği faiz ve kur farkı var ya şu kur korumalı, sadece bu yıl ödediği faiz ve kur farkının 4’te 1’ine bütün ülkeyi fiber ağlarla donatabiliyorsunuz.

Bu kadar basit.

Ondan sonra herkesin evinde cebinde hızlı internet olacak.

Bu hükümet döviz kurunu patlatmasaydı faiz ödemelerini patlatmasaydı 2022 yılında faiz ve kur farkına ödenen paranın 4’te 1’iyle bütün bu ülke fiber optik ağla örülebilirdi.

Hesap çok basit. Güven lazım güven. Güven olunca faizler düşecek ama faiz ödemeleri düşecek.

Şu andaki hükümetin iddiası ne? Merkez Bankası'nın faizini düşürdüm diyor. Faizi kim ödüyor banko ödüyor. Vatandaşın ödediği faizde düşme yok.

Böyle bir şey yok.

Devletin ödediği faize düşme var mı yok. Patladı gitti.

Dolayısıyla kaynak belli.

Değerli arkadaşlar bir başka önemli konu biz gençlerin dünyayı görmesini istiyoruz.

Bu amaçla gençlere pasaportlarını ücretsiz olarak vereceğiz. Yurt dışına çıkışlarda da harç almayacağız.

Bu gençlerin çektiği nedir Allah aşkına? Zaten imkanları kısıtlanmış zaten fırsat eşitliği yok. En temel ihtiyaçları bir lüks gibi görünüyor şu anda ülkeyi yönetenler tarafından. Ama bunlar ihtiyaç.

Çünkü dünyayı görmek de bilmek de ihtiyaç arkadaşlar.

Dünyayı görüp bileceksiniz ki ülkemizin kıymetini daha iyi anlayacaksınız ve bu ülkeyi layık olduğu seviyelere yükseltmek için de hep beraber omuz omuza çalışacağız.

Biz havalimanlarının yurtdışı çıkış kapısını, ülkeden kaçmak için değil, başka yerleri gezip geri dönmeleri için kullanılacak alanlar olarak görüyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin itibar kazanacak pasaportuyla, gençler göğüslerini gere gere bütün dünyada dolaşacaklar.

İnşallah öyle bir noktaya gelecek ki Türkiye ‘Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım’ dediğinizde herkes ‘O Türkiye bu işi yaptı, Türkiye başardı.’

Bazen ben bunu özellikle lise ve altı yaşlardaki gençlere söylediğimde şöyle bakıyorlar 'bu olur mu' falan diye. Yaşı müsait olanlar biliyor çünkü oldu.
Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım dediğiniz anda bütün kapıların açıldığı dönemleri bu ülke yaşadı.
Bu ülke iyi yönetildiğinde düzgün yönetildiğinde bu ülke ayağa kalktı kanatlanıp uçtu.
İnşallah tekrar olacak. Bütün dünyadan gençlerin akın akın gelip 'şöyle bir 3 ay 6 ay bir Türkiye'de yaşasam' diye kuyrukta beklediği günleri yaşadı bu ülke.
İnşallah çok daha güzelini yaşayacağız.

Pasaport demişken...

Vize kuyruklarındaki rezaleti görüyorsunuz, değil mi? Ne hale düştü ülke.

Belli başlı insanlar şu anda Avrupa'nın bir ülkesine giderken vize için müracaat ettiğinde reddediliyor.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysan otomatik olarak 'bunlardan geri duralım'
Türkiye'nin itibarını beş paralık ettiler maalesef.
Ama bu 85 milyonu etkiliyor. Bu ülkenin dünyadaki itibarını ve vatandaşlarımızın itibarını etkiliyor.

Biz AB ile vizeleri kaldırmanın eşiğine gelmiştik. Vize kalkıyordu.
72 maddenin 67'sini tamamlamıştık. Ama sonra Türkiye öyle bir hale geldi ki 'burada işsizlik çok. Türkiye'den gelen insanlar gelir Avrupa'da sorun olur sosyal sıkıntı çıkar’ diye bizim vatandaşlarımıza karşı şimdi çok ciddi bir rezidans başladı. Ve bu bizi çok üzüyor.
Çünkü bu ülke buna layık değil.
Bu ülkeyi yoksullaştıranlar bu ülkenin itibarını beş paralık edenler bu işin utancını yaşamak zorunda.

Şu anda Avrupa hayali kurmaz olduk. İşte biz büyün gidişatı tersine, lehimize çevireceğiz. Türkiye’yi Avrupa’nın onurlu bir ülkesi yapacağız.

Ülkenin yarınlarını öyle Şangay 5'lisinde falan aramayacağız.
Ben gençlere soruyorum gitmek istiyorsun da hangi ülkeyi görmek istiyorsun hangi ülkeye gitmek istiyorsun diye Şangay beşlisinden bir tane sayan genç yok.
Herkes ağırlıklı olarak Avrupa'yı gösteriyor istikamet.
İşte bizim gençler istikamet olarak Avrupa'yı gösterirken şu anda hükümetin istikameti Şangay.
Onun için olmuyor onun için diyoruz ki bunların vakti oldu artık.
Şu anda artık yorgun ve ihtiyar bir iktidar var Türkiye'de.
Bunu görmemiz lazım.
Onun için ne diyoruz gençler nereye istiyorsa biz oraya doğru gideceğiz.
Ama asıl önemli olan arkadaşlar Avrupa'ya doğru gitmek değil Avrupa standartlarını Türkiye'ye getirmek.
Türkiye Avrupa standartlarına yükseltmek.
Biz İnşallah bunu yaparız hem de çok hızlı yaparız.
Çok hızlı bir şekilde Türkiye'yi her alanda Avrupa standartlarına yükseltiriz.
Ama bunun için önce niyet lazım önce özgürlükten kopmamak lazım demokrasiden kopmamak lazım.
Çünkü Avrupa standartları sadece yüksek refah standartları değil ki. Avrupa standartları aynı zamanda yüksek demokrasi standartları yüksek hukuk standartları.
Şu andaki hükümet bunlardan korkuyor.
Şu andaki hükümetin özgürlüklerle arası yok. Demokrasi ile arası yok hukukla arası yok.
O yüzden Şangay’a doğru istikametini çizmeye çalışıyor.
Fakat bu ülkenin gençleri ize izin vermeyecek.
Ve İnşallah ilk seçimde göreceğiz ilk seçimde Türkiye demokrasi ve insan haklarından özgürlüklerde en yüksek standartlara ulaşacak bir yola girecek ve o yolda hep beraber omuz omuza İnşallah yürüyeceğiz.

Bir zamanlar Eurovision vardı hatırlıyor musunuz Eurovision şarkı yarışması Türkiye onun da dışına çıktı şimdi.

Yok.
Ama biz ne yapacağız Türkiye'yi oraya sokacağız.
Ve üstelik onun ev sahipliği için gayret ortaya koyacağız.

Bunları da ülkemiz için gerçekten önemli bir fırsat olarak görüyoruz.

Ve hatta ülkemizi dünyaya tanıtacak başka fırsatlarda var. Mesela spor değil mi?

İşte geçen dünya kupası yapıldı ve Arjantin şampiyon oldu.

Biz de ne yapmak istiyoruz? Dünya Kupası gibi Olimpiyatlar gibi çok büyük spor etkinliklerini Türkiye’ye getirmek istiyoruz.

Ama bunun için ne lazım? İtibar lazım. Para da lazım ama para kısmı kolay o bizim işimiz.

İtibar lazım itibar.

Şimdi bu itibarı sağlamak arkadaşlar emek istiyor. Tuğla tuğla inşa ediyoruz. Ama yıkmak çok kolay.

Bakın biz İstanbul olimpiyatlarını alabilirdik biliyor musunuz?
2020'de biliyorsunuz İstanbul'da Tokyo yarıştı. İki ülke kaldı finale aynı final maçı gibi iki ülke.
Ve ben o işle ilgilenen arkadaşların daveti üzerine son 3 ay o işin içine girdim ülke ülke gezdim.
Uluslararası olimpiyat komitesi üyesi olan yaklaşık 100 kişi var bunların 65'i ile birebir görüştüm.
Neredeyse oldu oldu oldu Türkiye bu işi alacak derken o günlerde dış politika ile ilgili öyle büyük hatalar yapıldı öyle büyük savrulmalar yaşandı ki itibari yine kaydı gitti.
Ve biz bunu Tokyo'ya kaptırdık.
Yani finale kalacak kadar, olimpiyatlar bakın dünyanın en büyük spor etkinliği değil mi.
Bunun ev sahipliğini yapmaya iki ülke arasında finale kalmıştık.
Aynı günlerde tam karara yaklaşıldığı anda dış politika ile ilgili savrulma getirdi Türkiye'yi maalesef bunu kaybedecek noktaya bizi düşürdü.

Ayrıca değerli arkadaşlar biz A Milli Futbol takımımızı o dünya kupalarında görmek istiyoruz.

Bu Türkiye’ye yakışır değil mi? Gençler yakışır. Ama olmuyor niye olmuyor?
Ülkenin Cumhurbaşkanı futbolda iddialı değil mi?
Niye olmuyor? 20 yıldır Cumhurbaşkanı niye olmuyor?
Hani yeni doğan bebeği yetiştirsen iyi bir futbolcu olarak şimdi 20 yaşında canavar gibi futbolcu olur değil mi? Niye olmuyor?
Olmuyor çünkü arkadaşlar bakın istişareye dayalı bir yönetim zihniyeti yok.
‘Ben işimi iyi bilirim’ diyor ama olmuyor beceremiyor.
Bilenlerle konuşacaksın eğitime önem vereceksin.
Sen eğer eğitimi kendi zihniyetine uygun kendi dar bakış açına uygun bir nesil yetiştirmekten ibaret görüyorsan o ülkeden iyi sanatçı değiştiremezsin kolay kolay iyi futbolcu da yetiştiremezsin.
Dolayısıyla ne yapmak gerekiyor? Bu işi çok küçük yaşlardan itibaren her gencimizin çocuğumuzun kendi becerisine kendi yeteneklerine uygun bir eğitim hattına düşürülmesi ile ancak bu mümkün.
Her çocuk yetenekli. Türkiye'de doğan her çocuk yetenekli.
Her çocuk çok başarılı olmaya aday.
Ama yeter ki onu erken yaşta o yeteneğini fark etmek yeteneğini destekleyecek bir eğitim hattına yönlendirmek teşvik etmek.
Bakın koymak demiyorum çünkü özgürlük var.
Ama teşvik yönlendirme.
Başarısızlık diye bir şey ben kabul etmiyorum.
Türkiye'deki her çocuk her genç mutlaka ve mutlaka en az bir alanda çok başarılı olur.
Yeter ki onun başarılı olacağı alanı baştan o eğitimin ilk kademelerinde iyi yakalayalım.

Kimisi futbolda çok başarılı olur, kimisi piyano da çok başarılı olur, kimisi matematikte çok başarılı olur, kimisi resimde çok başarılı olur.

Ama bizim her çocuğumuz her gencimiz en az bir alanda çok başarılı olur.

Yeter ki eğitim sistemimizi buna uygun bir şekilde tasarlayalım.

Eğitim eylem planımızla inşallah Mustafa Bey artık son noktaya geldi. Bir iki hafta içerisinde açıklayacağız. 3-18 yaş eğitim oda gerçekten çok kapsamlı bir çalışma oldu.

Ve bu gençlik eylem planımızı tamamlayan ve beraber ele almamız gereken ve çalışma oldu inşallah.

*****

Değerli arkadaşlar,

Sözlerimin sonuna gelmeden, gençleri ve ailelerini ilgilendiren çok yakıcı bir soruna da değinip sözü Doğa Bey’e devretmek istiyorum.

O da işsizlik.

Bakın işsizlik yaşamsal bir konu. Çok ciddi bir konu. Şakası yok.

Hayat memat meselesi olduğu için bunu çok iyi biliyorum.

İşsizlik bunalımdır, sosyal baskıdır büyük bir yaşam zorluğudur.

İş arayıp da bulamamak çok zordur. Bunu yaşıyoruz, milyonlar yaşıyor Türkiye’de.

Biz bütün bu isyanları, feryatları duyuyoruz.

Bir iş bulamamakla ilgili ilk olarak kim suçlanıyor? Gencimiz değil mi. ‘Bak iş bulamadı.’
Değil iş bulamamak gencin sorunu değil. Gencimizin suçu da değil.
İş bulamamak o eğitim sistemi ile işgücü piyasası arasındaki bağı kuramayan hükümetin suçu.
Ülkenin ihtiyaç duyduğu mesleklerle okulların kontenjanları arasındaki bağı kuramayan hükümetin suçu.
Eğitim sistemini yıllardır bir türlü ayağa kaldıramayan hükümetin suçu.

Dolayısıyla biz ne yapacağız? Her gence iş imkânı sunacağız. Güzel imkânlar sunacağız. Eve kapanmayan, sokakta volta atmayan bir gençlik inşallah olacak ve çok hızlı olacak.

Gençler “ya okulda ya da işte” olacak.

Ya da Avrupa’da interrail ile tur atacaklar.

Mesleki olsun akademik olsun. Hiiç fark etmez. Her genç muhakkak eğitim alacak.

Çok büyük bir mesleki eğitim hamlesi başlatmak zorundayız arkadaşlar.

Bu meslek liselerinin eğitimi gerçekten çok çok önemli. Ve bir tabir var biliyorsunuz “ara eleman”. Biz ona ne diyoruz “aranan eleman”.

Çünkü hızla büyüyen ilerleyen bir ülkenin ekonomisinin aranan elemanı. Yani en çok ihtiyaç da tam oralarda.

Ve meslekler arası geçişin de kolay olması gerektiğini düşünüyoruz.

Halihazırda iş bulamayan gençler de ne yapacaklar? Bazen 1 ay, 3 ay, 6 ay, 1 yıl gibi programlarla yeni beceri ve yetenek kazanacakları programlara gidecekler.

Gidiş geliş yol parası öğle yemeği parası falan bizden. Bir maliyeti külfeti olmayacak bu programlara katılmanın.

Ama o programlara katılıp da programı başarıyla tamamlayan sertifika alan gençlerimiz işe girdiğinde gelir vergisi ödemeyecekler.

O sertifikayla başvuran çalışanları işe alan firmalar Sosyal Güvenlik Primi ödemeyecek.

Dolayısıyla o programdan geçen gençler işe girdiği anda devlet ne Sosyal Güvenlik Primi isteyecek ne de vergi isteyecek ki iş gücü piyasasıyla bir kaynaşma olsun.

En az birkaç sene bunun böyle devam etmesi gerekiyor.

Ondan sonra zaten o firmayla çalışan birbirini severse karşılıklı o kimya elektrik oluşursa o zaten ilişki devam ediyor sorun yok. Ama yoksa başka alternatifler.
İşsizliği azaltmanın en önemli yolu değerli arkadaşlar işte bu.
Çünkü şu anda işsiz olan gençlerimizin ellerindeki diploma ile ve beceri seti ile işgücü piyasamızın ihtiyacı olan diploma ve iş gücü seti farklı.
Onun için uyuşmuyor onun için kaynaşmıyor bu iş.
Onları buluşturmamız gerekiyor. İşte bunu çok hızlı bir şekilde İnşallah yapacağız.

Kısacası devlet üstüne düşeni yapacak.

Devlet imkân sunacak. Devlet adil olacak. Fırsat eşitliği sağlayacak.

Gençler de Türkiye’yi yükseltecek. Bizim modelimiz bu.

Kamuya gelince; kamuda işe alımlarda da biz mülakatı kaldırıyoruz. Devlet, kimseye torpil yapmayacak.

Kim hak ediyorsa hak ettiğini alacak.

Endişeye mahal yok arkadaşlar. Endişeye mahal yok.

Bu kâbus geçip gidecek. Bu korku filmi inşallah bitecek.

*****

Değerli basın mensupları,

Ben tekrar programımıza gösterdiğiniz yoğun ilgi için teşekkür ediyorum. Şimdi eylem planımızın hazırlanmasında emeği geçen tüm arkadaşlarımızı temsilen bu çalışmayı koordine eden çalışmanın başında olan Gençlik Politikaları Başkanımız Doğa Şanlıoğlu’na ben sözü devrediyorum. Bu güzel çalışma için de ayrıca kendisine teşekkür ediyorum.

14 Aralık 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 29. Haftalık Değerlendirme Toplantısı Konuşması

Yirmi dokuzuncu
Haftalık Değerlendirme Toplantısı


Değerli yol arkadaşlarım,

Kıymetli basın mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor, haftalık değerlendirme toplantımıza hoş geldiniz diyorum.

Bugün aramızda, başkentimizde her gün direksiyon başında olan taksi şoförü arkadaşlarımız da var.

Değerli taksici esnaf arkadaşlarımızı da aramızda görmekten mutlu olduğumu ifade ediyor onlara da hoş geldiniz diyorum.

*****

Değerli basın mensupları,

İçinde bulunduğumuz günlerde, gazetecilik mesleğinin ne kadar önemli bir işlevi olduğunu görüyoruz, daha iyi anlıyoruz.

Bir vakıf yapılanmasının içinde yaşanan vahim bir olayın kamuoyuna taşınmasını gazeteciler sağladı.

O nedenle, sözlerimin hemen başında, söz konusu vahim iddiaların üzerine giderek, hak odaklı habercilik yapan tüm gazeteci arkadaşlarımıza teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Yaptıkları haberler, basın özgürlüğü ile insan hakları arayışının birbiriyle kardeş olduklarını gösteren önemli bir örnek teşkil etti.

Hep söylediğim gibi, “özgür basın hayat kurtarır.” Acı da olsa bir kez daha bunun örneğini maalesef yaşadık, yaşıyoruz.

Bu süreçte, gerçeğin peşinde gazetecilik yapanlara saldıranları da kınamak istiyorum.

İşini yapan, gerçeğin peşinde olan insanlarla kimsenin bir derdi olmaması lazım.

Tabii, iddialar tam bir skandal.

Bir alçaklıkla, bir zulümle, bir tecavüzle karşı karşıyayız.

Geçen hafta söylediğim gibi: Biz, var gücümüzle adalet arayan kadının yanındayız.

Çocuk istismarı bu topraklardan silinene kadar da mücadelemizi sürdüreceğiz.

Çünkü biz siyaseti, herkesin hakkını korumak ve milletimizin güvenlik içinde yaşaması için yapıyoruz.

Hak için, adalet için, özgürlük için siyaset yapıyoruz.

Biz, siyaseti vicdanla yapıyoruz. İşte tam da bu yüzden, sessiz kalmak, görmemek bizim yapabileceğimiz bir şey değil arkadaşlar.

Bu olay, bir genç kadının çocukluğundan beri uğradığı sistematik istismarın ifşasıdır.

Peki ifşa edilen yalnızca bir hayat hikayesi midir?

Hayır.

İfşa edilen; bir çocuğu, bir kadını koruyamamış devletin yüzüdür.

İfşa edilen; görevini kötüye kullanan devlet memurlarıdır.

İfşa edilen; ülkemizde denetimden uzak tutulan yapılardır.

*****

Değerli arkadaşlar,

Kaç yaşında olursa olsun, çocuk istismarının sorumlusu olan hiçbir zihniyet, hiçbir yapı ne hukuki ne de vicdani yönden meşrulaştırılamaz.

Bir çocuğu, çocukluğunun dışında eş olmakla, anne olmakla, bağdaştırmak ve bunu normalleştirmeye çalışmak, suça ortak olmaktır.

Biz sessiz kalmayı, görmezden gelmeyi, geçiştirmeyi, kaçmayı REDDEDİYORUZ.

Çocuğu, kadını hiçe sayan anlayışı REDDEDİYORUZ.

Böylesine bir istismar karşısında, hiç kimsenin, “Mahallemize zarar verir mi” derdine düşmesinin de bir izahı olamaz.

İstismarı duyar duymaz kutuplaşma yangınına odun taşıyanların da bu millete hiçbir faydası yoktur.

Biz bu kutuplaşmayı REDDEDİYORUZ.

Duruşumuz açık ve nettir.

Bizim en önemli görevimiz, çocukların huzurlu ve mutlu olacağı bir ülke inşa etmektir.

Bizim görevimiz; çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılamak, onları hiçbir yapının insafına mecbur bırakmamaktır.

Bizim görevimiz; yargıyı bağımsızlaştırmak, hiç kimsenin bu acı olayların üzerini örtmeye kalkmamasını sağlamaktır.

Bizim görevimiz; liyakati etkin kılmak, devlet kadrolarında işini dürüstçe yapacak insanlara yer vermektir.

İddiaların içinde, ortaya çıkan zincirleme suçları gördünüz.

Çocuğun istismarı başta olmak üzere, resmî belgede sahtecilikten tutun, kaçak yapılaşmaya kadar türlü türlü iddialar var ortada.

Soruyorum size, Türkiye’de güçlü bir sosyal devlet olsaydı, insanlar yokluk yüzünden çocuklarını başkalarına bırakmak zorunda kalırlar mıydı?

Türkiye’de bağımsız yargı olsaydı, bu tür yapılar devlet denetiminden uzak kalabilir miydi?

Türkiye’de şeffaf, adil bir yönetim olsaydı, bazı yapılar, sağlanan imtiyazlarla güçlenebilirler miydi?

Sorun çok büyük ve derin.

Köklü değişikliklere ihtiyaç var.

Demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletinde insanların;

Din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü vardır.

Ama arkadaşlar, devletin görevi, aynı zamanda, çok sıkı bir denetimi de yerine getirmektir.

Her türlü örgütlenme de ticaret de siyaset de açık olacak. Şeffaf olacak.

Devlet kayırma, torpil falan yapmayacak.

Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinden bahsediyorum arkadaşlar.

Sosyal devlet olacak ki, güvenli yurtlarda barınma hakkını tüm öğrencilere garanti edecek.

Hukuk devleti olacak, yargı bağımsızlaşacak ki, hiçbir yapı yargıyı etkisi altına alamayacak, hiçbir yapının mensupları yargıda kadrolaşmayacak.

Ehliyet ve liyakat ilkesi hâkim olacak ki, devlette kimse kendi kadrosunu kuramayacak.

Devlette işe hak eden girecek. Onun yakını, bunun mensubu falan denmeyecek.

Ancak böylece, bu toprakların, bu ülkenin pırıl pırıl gençleri ülkesini zirvelere yükseltecek.

O nedenle arkadaşlar biz devekuşu olmayacağız. Başımızı toprağa gömüp hakikati reddetmeyeceğiz.

Ülkemizin dört bir yanında, her çocuk, güvenle başını yastığa koyana kadar da canla başla çalışacağız.

Siz gazetecilerin, biz siyasetçilerin ve bu devletin bürokratlarının denetleme sorumluluğu var.

Bu ülkenin din alimlerinin de büyük sorumluluğu var. Hepimizin vicdanını yaralayan bu davada onları da bu mücadeleye davet ediyorum.

*****

Değerli arkadaşlar;

Biz çözümsüz yaklaşımı reddediyoruz.

Bugün devleti 28 Şubatçılara teslim edenlerin, dindar insanlara o günlerde yapılan baskıları hatırlatmaya hakları yoktur.

Biz, 28 Şubatçıları baş tacı eden iktidardaki bu anlayışı reddediyoruz.

Ama en önemlisi nedir, biliyor musunuz?

Hiçbir adalet sisteminin çocuk istismarını örtbas etmeye hakkı yoktur.

Böyle işleyen bir adalet sistemini reddediyoruz.

Bakın; mağdur, 2020 yılında yargıya başvuruyor, değil mi?

Deliller var.
Kayıtlar var.
Fotoğraflar var.
Son derece kuvvetli bir şüphe var ortada.

Fakat iki senedir bir arpa boyu yol kat edilmemiş.

Bu nasıl bir adalet ya?

Bir yandan bakıyoruz, iktidarı eleştirenler soluğu hemen cezaevinde alıyor.

Bırakın eleştiriyi falan, sahnede espri yapan şarkıcılar soluğu hemen cezaevinde alıyor.

Ama küçücük yaştaki çocuğun istismar edildiği iddiaları ortadayken, yargı lay laylom… Rahat.

Bakın arkadaşlar biz bu adalete adalet diyemeyiz. Bu teraziye terazi diyemeyiz.

Kendisine “muhafazakâr devrimci” diyenlerin adaleti bu mu Allah aşkına?

Bu mu?

Devrim dedikleri adaleti yok etmek mi? Yargıyı ayaklar altına alıp çiğnemek mi?

Yıllarca çocuk istismarı iddialarının üstüne gitmemek ne muhafazakârlığa ne de devrimciliğe sığmaz. Kabul edilemez böyle bir şey.

Bir kız çocuğu eğitimden mahrum bırakılıyor; Millî Eğitim Bakanlığı yok ortada.

Bir çocuk istismara uğruyor, düğün yapılıyor; İçişleri Bakanlığı ortada yok.

14 yaşındaki çocuk, kemik testinde 21 yaşında çıkıyor; Sağlık Bakanlığı ortada yok.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2020’de olayı öğreniyor. Ortalığı ayağa kaldırmaları gerekirken, hiçbir şey yaptıkları yok.

Adalet Bakanlığı’nı saymıyorum bile. Adalet Bakanı, iktidarın yargıyı baskı altına almasının bir aracı haline gelmiş bu ülkede.

Oysa H.K.G. davası, tarihi bir dava arkadaşlar.

Zincirleme suçların ve ihmallerin tüm boyutlarıyla açıklığa kavuşturulması gerçekten ülkemiz için büyük bir imtihan olacak.

Bakın toplum olarak burada çok büyük bir imtihan vereceğiz.

Bu tür olayları geçiştirecek mi birileri? Yoksa üzerine üzerine gidip bir daha tekrar edilmemesi için gereğini mi yapacağız?

Söz konusu hükümet iktidar ve hükümete yakın yapılanmalar olunca bakıyoruz yargının eli ayağına dolaşıyor. Bakanlıkların eli ayağına dolaşıyor.

Hukuk denen bir şey var, kanun var. Yapsana gereğini. ‘Ya acaba yaparsam başıma bir iş gelir mi?’

‘Falanca yapı hükümete yakın, falanca yapı bunlara dokunursak başımıza iş gelir.’ Böyle bir şey olur mu?

Bu ülkede hiç kimsenin dokunulmazlığı olmaz arkadaşlar.

Bu ülkede suç işleyen suça ortak hazırlayan herkes adalet ve yargı önünde hesabını vermelidir.

Başka türlü Türkiye Cumhuriyeti’ne siz hukuk devleti diyemezsiniz.

Koskoca devlet bazı yapıların esiri haline getirilemez.

Ama şu andaki hükümet bunu göz göre göre yapıyor.

Şu andaki hükümet bir yandan bazı yapılarla bir yandan yasa dışı suç örgütleriyle iş birliği yaparak ülkeyi karanlığa gönderiyor.

Ama biz buna ‘hayır’ diyeceğiz. Biz bu ülkenin bu hükümet tarafından bu iktidar tarafından karanlıklara gömülmesine ‘hayır’ diyeceğiz.

Dimdik ayakta duracağız ve hep beraber ‘itiraz ediyoruz’ diyeceğiz.

Ancak bu işler böyle düzelir. Bu işler birilerinin korkmadan cesaretle kendini ortaya atmasıyla düzelir.

Nasıl birkaç gazeteci arkadaşımız korkmadan kendini ortaya attı ‘burada sorun var, yazık günah’ dedi onlara da saldırdılar. Ama sonuçta ne oldu? İş ortaya çıktı.

Ve toplumda farkındalık oluştu. Buna rağmen ört bas etmeye çalışanlar var.

Buna rağmen ‘Şimdi bununla ilgili laf edersek acaba bazı mahalleler rahatsız olur mu?’ diye vicdansızlık yapanlar var.

Biz bunu kabul etmiyoruz arkadaşlar. Üzerine üzerine gideceğiz.

Sonuna kadar biz bu meselenin takipçisi olacağız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Hukukun, adaletin olmadığı bir düzen hiç kimseye huzur getirmez.

Yaşadığımız adalet krizinin somut örneklerini Sayın Bahçeli’nin tavırlarında da açık açık görüyoruz.

Zaten ortada yasa dışı unsurlarla ilişkileri ayyuka çıkmış bir iktidar ortağı söz konusu.

Krizlerin ortağı, devleti “yasadışı örgütlerin geçit alanı”na çevirdi!

Bugüne kadar bu ülke için bir taşı bir başka taşın üstüne koymamış, ama arka bahçesinde irili ufaklı bütün çeteleri saklıyor.

Sağa sola öfkeyle bağırıp çağırmayı da iş yapmak zannediyor marifet zannediyor.

Tahliye olduğunda ilk iş olarak Bahçeli’yi ziyaret eden bir şahıs, bir şirketin genel müdürünü aleni olarak tehdit ediyor. Resmen öldürmekle tehdit etti.

Ortada “tehditten” açılmış bir soruşturma var mı merak ediyorum.

Peki, aynı cümleyi, aynı şahıs Bahçeli için kullansaydı ne olurdu? Çoktan cezaevini boylamıştı.

Böyle bir devlet olur mu? Böyle bir adalet olur mu?

Bu tür suç örgütlerinin kullanılması, yakın tarihimizin kara sayfalarında mevcuttur arkadaşlar.

Hatırlayalım, o çeteler dönemini hatırlayalım. O Susurluk olaylarını hatırlayalım.

Ama bu ülkenin hiçbir menfaati olmamıştır. Bu ülkede yaşayan herkes zarar görmüştür o dönemlerde.

Sayın Erdoğan, bunlarla mücadele sözü vererek bu milletten destek aldı.

Defalarca söylemedi mi ‘Ben bunlarla mücadele edeceğim’ diye.

Kendisine soruyorum şimdi: Ülkeyi ne hale getirdiğinizin farkında mısınız?

Ortağınızın, bu ülkeyi hızla o karanlık günlere geri götürme gayretinde olduğunu hala anlamıyor musunuz?

Yazıklar olsun.

Gerçekten yazıklar olsun.

*****

Bu konuyu tekrar hatırlayalım arkadaşlar.

Tehdit falan dedim. Neydi bu konunun özü?

Yüksek fiyatların sorumlusu marketlermiş.

Hep diyorum ya haftanın bir düşman panosu var, haftanın bir suçlu panosu var diye bu haftanın da suçlu panosu baktık düşman panosu, üzerine yazmışlar marketler, üç harfliler şunlar bunlar diye.

Arkadaşlar, bakın açıkça tekrar söylüyorum:

Bu ülkede etin, sütün, peynirin, yağın bu kadar pahalanmasının sebebi ve suçlusu ülkeyi yönetenlerdir.

Kiraların fırlaması bu ülkeyi yönetenlerin suçudur.

Elektrik fiyatını, doğalgaz fiyatını, akaryakıt fiyatlarını belirleyen iktidardır.

Buğday fiyatını, et fiyatını belirleyen iktidardır.

Döviz kurunu patlatıp, ülkede enflasyonu azdıran iktidarın kendisidir.

Daha dün akşamki kararnameyle ilaca %34 zam yapan Cumhurbaşkanının kendisidir.

Siz bu ülkenin pazarcı esnafını, kuru soğan satanlarını, bakkalını, manavını, marketleri, kasabı zam yapmakla suçlayamazsınız.

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı kim?

Kararları kim veriyor?
Pazarcı Ahmet mi?
Marketçi Ayşe mi?
Çiftçi Hasan mı?

Bu ülkeyi kim yönetiyor arkadaşlar?

Bakkal Şükrü mü? Yönetiyor.
Kasap Hayri mi? Yönetiyor.
Esnaf Zehra mı? Yönetiyor.

Dünkü ilaç kararnamesinin altında Eczacı Ayşe Hanım’ın mı imzası var.

Yüzde 34 zammı kim yaptı ilaca daha dün akşam?

Ayıp.

Kimse sağa sola bakmasın, marketlere savaş açmasın.

Ülkedeki pahalılığın tek sorumlusu bu otoriter ittifaktır.

Bu pahalılığın sorumlusu 2018’den bu yana ülkeyi tek imzayla yöneten Sayın Erdoğan’dır başkası değil.

Enflasyon almış başını gitmiş, hâlâ masal dinliyoruz yahu.

Resmen 85 milyonu karşılarına almışlar, dalga geçiyorlar.

Bu ülkede et tüketimi bir yılda tam yarı yarıya azaldı arkadaşlar yarı yarıya azaldı.

Yazıktır günahtır.

Geçtiğimiz Ekim ayında, şu son geçtiğimiz Ekim ayına kadar daha bu sabah açıklandı tereyağı üretimi ülkede %27 azalmış, süt üretimi %24 azalmış.

Rakamlar ortada.

85 milyonun en temel gıda ihtiyaçlarının üretimi de azalıyor tüketimi de azalıyor. Çünkü insanların gücü yetmiyor artık.

1 kg peynirin fiyatının 1 kg etin fiyatını geçtiği ülkede siz hangi ekonomik başarıdan bahsediyorsunuz?

Hangi ekonomik büyümeden bahsediyorsunuz?

Ekonomi büyümüşte bizim emeklilerimizin niye haberi yok.

Ekonomi büyümüşte bizim asgari ücretle geçinmeye çalışan vatandaşlarımızın niye haberi yok?

Ekonomi büyümüşte bizim memurlarımızın bütün sabit gelirli vatandaşlarımızın niye haberi yok.

Ekonomi sadece kendi çevresindekiler için büyüyor. Cepten cebe konuştuklarıyla ilgili tabloya baktığınızda onların ekonomisi büyüyor.

Türkiye’nin ekonomisi, geniş kitlelerin ekonomisi büyümüyor.

Hükümetten biri de çıkıp ne diyor? “Asgari ücretliye, memura, emekliye ne verilse haklarıdır. Fakir fukaraya vermek bereket getirir”

Lafa bak, lafa bak.

Şimdi açıkça itiraf arkadaşlar açıkça itiraf.

Diyorlar ki aslında ‘Biz bu milletin asgari ücretlisini, memurunu, emeklisini “fakir fukara” haline getirdik diyorlar. Kendileri itiraf ediyor.

İşte bu, Beştepe yönetiminin ülkeyi getirdiği durumun çok açık bir itirafıdır.

Evet; sizin yüzünüzden bu bolluk ülkesi, yokluk ülkesi haline geldi.

Sizin yüzünüzden memur fakirleşti. Sizin yüzünüzden asgari ücretli fakirleşti. Sizin yüzünüzden emekliler fakirleşti.

Sizin yüzünüzden bu ülkenin tertemiz insanlarının onuru çiğnendi, onuru.

Emeklilere bakın, dokunsanız ağlayacak durumda milyonlarca insan. Dokunsanız gözyaşları hazır.

Çarşıda pazarda biz onlarla her yerde görüşüyoruz. Feryat ediyorlar isyan ediyorlar.

Bu yoksulluk; insanların haysiyetlerini koruma mücadelesine döndü.

Bakın, gençlerde de durum böyle.

Gençlerin sorunlarını yok sayan bir iktidar var şu anda.

Tutturmuşlar bir Z kuşağı var diye. Sanki bir uzaylıdan bahsedercesine söylem kuruyorlar.

Çünkü gençleri bilmiyorlar tanımıyorlar.

Bu ülkenin gençlerinden kopuk bir iktidar var. Çünkü bu iktidar yoruldu arkadaşlar yoruldu.

Bu iktidar artık ihtiyarladı, yoruldu.

Onun için gençlerin dilinden anlamıyorlar.

Halbuki, gençlerimizin dertleri ve istekleri oldukça gerçek ve somut.

Ancak bunlar dinlemedikleri için, umursamadıkları için görmezden geliyorlar.

Ezgi’nin derdinin, akşam sokakta özgürce yürüyememek olduğunu umursamıyorlar.

Umursamıyorlar ki, İstanbul Sözleşmesinden bir gecede bir imzayla çıkıveriyorlar.

Cem’in, bir ders kitabının parasını denkleştirmek için, okuldan sonra kaç saat mesai yaptığını görmüyorlar.

Birileri gösterse bile, görmezden geliyorlar.

Baran’ın, Mehmet’in kantinden bir bardak kahve alacak parasının olmamasını umursamıyorlar.

Ne diyorlar hemen, ‘Çıkar telefonunu göster ‘diyorlar. Utanmadan.

Gençlerimizin hem cebinden hem geleceklerinden çalıyorlar.

İki gün önce biliyorsunuz KYK burslarını, kredilerini artırdık diye övünen bir açıklama geldi. Hem de açıklama kimden geliyor? Ülkenin Cumhurbaşkanı’ndan.

Büyük bir cömertlik yapmış gerçekten.

Buradan kendisine teşekkür etmemiz lazım.

Gönlünden kopmuş gençlerin KYK burslarını artırmaya karar vermiş.

Ne kadar artırmış şurada bir görelim.

GRAFİK – GİR

Ne olmuş 2002’de biz ekibimizle beraber ekonominin başına geçmişiz. Yükselmeyi görüyorsunuz ta 147 dolara çıkmış 10 yıl önce.


Sonra ne olmuş basamak basamak düşmüş ama en keskin düşüş 2018’den sonra başlıyor.

Son yaptığı artırma ne kadar? 67 Dolara çıkarmakla şu anda övünüyor.

Bunu yapan kim? Ülkenin Cumhurbaşkanı.

0 147 doları ben diyorum ki ‚Biz yaptık ‘, o da diyor ki ‘Ben imza atmasaydım yapamazdı ‘diyor.

Ben de diyorum ki ‘imza atta tekrar 147 dolara çıkarıver ‘diyorum. Elini tutan mı var?

İmza at bu kadar basit.

Şimdi diyecek ki ‚ ‘bu ülkede Türk Lirası kullanılıyor. Milli yerli paramız. Türk Lirası, dolarla bu hesap edilir mi ‘diyecek.

Bir dakika arkadaş, sen bankada parası olan kur artınca mağdur olmasın diye ona kur farkını vermedin mi?

Bu seneki bütçeden 300 milyarın üzerinde bir kur farkı sen ödemedin mi bankada zaten parası olana?

Madem bankada parası olan kur artınca mağdur oluyor da bizim gençlerimiz kur artınca mağdur olmuyor mu?

Kur artınca en temel ihtiyacı olan kâğıdın, defterin, kitabın fiyatı artmıyor mu?

Bu ülkede kâğıt dolarla değil mi? Mürekkep dolarla değil mi?

Bu ülkede bilgisayar fiyatı dolarla değil mi?

Gençlerin en temel ihtiyaçlarından bahsediyoruz.

Kırtasiye, kâğıt kalem bilgisayar en temel ihtiyaç değil mi? Hepsi dolarla değil mi?

Bugün kahveden bahsediyoruz. Kahvenin fiyatı dolarla değil mi? Dolar kuru artınca kahve de artıyor işte.

Dolar artınca buğdayın fiyatı artmıyor mu? Dolar artınca elektriğe zam gelmiyor mu? Doğal gaza zam gelmiyor mu?

Uçak biletine otobüs biletine zam gelmiyor mu arkadaş? Doları artıran doları patlatan sensin.

Madem dolar arttı gençlerin bütün masrafları arttı sen gençlerin KYK bursunu niye dolar kadar artırmıyorsun?

Bankada parası olan mağdur oluyor da gençler mağdur olmuyor mu?

Eğer mesele mağduriyet gidermekse adil olacaksın adil.

Öyle işine gelince Türk Lirası işine gelmeyince Dolar diye öyle bir şey yok.

Dosdoğru bu ülkenin gerçeklerini ortaya koyacaksın.

Bakın arkadaşlar o zamanlar gençlerimiz burslarından artırdıklarıyla, Avrupa’yı geziyordu.

Şimdi ne burs kaldı ne de itibarlı bir Türkiye Cumhuriyeti pasaportu kaldı.

Bu ülkenin bakın yetişmiş insanları bu ülkenin itibarlı insanları gidiyorlar vize alamıyorlar vize.

‘Sen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısın ‘diye vizelerin artık çoğu reddediliyor.

Bu ülkenin itibarını beş paralık etti bunlar. Yazıktır günahtır.

Bir zamanlar biz vizesiz Avrupa’yı konuşuyorduk.

Avrupa Birliği ile komple vizeleri kaldırma anlaşmasını imzasının eşiğine gelmiştik.

Pasaportunu cebine koyan vizesiz Avrupa’nın her yerinde ‚ ‘Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ‘diye alnı açık gezebilecekti.

Ne oldu? Niye siz bu ülkeyi bu hale düşürdünüz?

Türkiye’nin vizesiz Avrupa hayaline ne oldu diye ben buradan Sayın Erdoğan’a soruyorum. Ne oldu?

Hiç düşünüyor musunuz acaba ‚biz nerede hata yaptık da bu ülkenin itibarını böyle beş paralık ettik ‘diye.

Bakın arkadaşlar gençler değil buradan bir Avrupa ülkesine gezmeye, dil öğrenmeye gitmeyi; gençlerimiz bayramda anne babalarının elini öpmeye Ankara’dan Iğdır’a gidemez oldu.

On yıl önce “Yazın interrail yaparım “diyen gençler, bugün tek öğünle acaba yaşayabilir miyim diye kendilerine sınama yapıyorlar.

Okul yemekhanesinde ucuz yemek yiyebilmek için kuyruklarda bekliyorlar.

İşte siz bu ülkenin hayallerini, umutlarını, çayını kahvesini, ekmeğini yok ettiniz.

Soruyorum buradan: Hiç mi vicdanınız sızlamıyor?

Bir de üstelik ülkeyi bu duruma düşüren bu hale düşüren kendileri değilmiş gibi ‚‘evet ücretlere zam yapacağız. Çünkü fakir fukaraya yardım etmek lazım ‘diye utanmadan bu ülkenin başındakiler bu tür laflar edebiliyor.

Bu ülkeyi fakir fukara hale düşüren sizsiniz siz.

Bunu telafi etmek de sizin göreviniz. Ama yapmayacaksınız, yapamayacaksınız.

Biz gelip yapacağız inşallah. Ve az kaldı az kaldı. Çok az kaldı.

Değerli arkadaşlar, gerçekten içim yanıyor bakın.

Ülkemizi gençler için bir çarka dönüştürdüler: gençler koşuyorlar, koşuyorlar ama bir adım ilerleyemiyorlar.

Gençler de bu çarktan acaba çıkabilir miyim diye bir yol arıyorlar bir yön arıyorlar.

Ben buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum.

Sizin zihniyetinizle gidilecek bir kilometre yol bile kalmadı.

Öyle kendinizi adeta acındırarak ‚ ‘bir dönemcik ya bir kere daha bana bu fırsatı verin ‘diye bu milletin karşısına hiç çıkmayın. Hiç çıkmayın.

O fırsatı millet size 2018’de verdi.

Ne dediniz? ‚ ‘Bütün yetkiyi bana verin enflasyonu da faizi de nasıl düşüreceğim göstereceğim ‘demediniz mi?

Hepsi kayıtlarda.

2018’de o tek yetkili tek imzalı Cumhurbaşkanı olmak için halkın karşısına çıktığınızda demediniz mi ‚ ‘Şu tek yetkili olayım bakın nasıl düşüreceğim enflasyonu nasıl düşüreceğim faizi ‘demediniz mi?

Ne oldu?

Bu ülke size tam 5 yıl verdi 5 yıl. Beceremediniz, olmadı, olmuyor.

Tablo ortada.

Ne kadar karne koysak şu ekrana karnenin hepsi zayıf kaldı zayıf kaldı.

Siz hangi karneyle hangi başarıyla gidip bu milletten bir dönem daha istiyorsunuz?

Üstelik hukukçuların kahir ekseriyeti zaten böyle bir hakkının olmadığını söylüyor.

Kahir ekseriyeti hukukçuları ‘bir daha aday olamaz’ diyor.

Onu da göreceğiz bakalım o süreçte nasıl işleyecek? YSK’da burada büyük bir sınav verecek.

Ama halkımız seçim sandığında Sayın Erdoğan’a gerekli cevabı verecek.

Diyecek ki, ‘Ben sana fırsat verdim. Üstelik 5 yıl verdim yapamadın. 5 yılda yapamadın da şimdi nasıl düzelteceksin. Bir anlat hele’ diyecek. Onun da söyleyecek sözü olmayacak.

Anlatacağı zaman ne anlatıyor zaten hep bizim ekonominin başında olduğumuz dönemleri anlatıyor.

Çünkü heybede başka bir şey yok ki. Karıştırıyor karıştırıyor bir şey yok.

Ancak ‘Biz zamanında 6 sıfır atmıştık’ diyor. O kadar.

‘Enflasyon düşürmüştük, 6 sıfır atmıştık.’

E hadi yine yap. Neden yapamıyorsun?

Tek yetkili olduğu dönemde bu ülkede neden enflasyon patladı?

Cumhuriyet tarihinin en yüksek üretici fiyatı artışı bakın arkadaşlar öyle son 20 yılın falan değil üretici fiyatlarındaki artış Cumhuriyet tarihinin en yüksek enflasyonu.

Böyle bir enflasyon bu millet görmedi.

Bunu yaşattı bir de diyor ki ‘Bir defacık daha hak verin bana’

Kusura bakmayın süreniz doldu artık uygun bir yerde ineceksiniz ve inşallah bu ülke yepyeni bir iktidarla DEVA iktidarıyla yepyeni yarınlara yürüyecek.

Bu ülkenin zenginliği değerli arkadaşlar özgürlükle olur, demokrasiyle, bilimle olur.

Bu ülkenin artık, gençlerin önünde duracak siyasetçilere ihtiyacı yok.

Bu ülkenin gençlere nasihatte bulunacak siyasetçilere de ihtiyacı yok.

Bu ülkenin tornadan çıkmış nesiller isteyen siyasetçilere hiç ihtiyacı yok.

Bu ülkenin, gençlerin arkasında duracak siyasetçilere ihtiyacı var.

Biz varız biz.

Çünkü biz gençlerin kaçıp kurtulmak istediği değil, birlikte geliştirmek istediği, yaşamak istediği bir Türkiye’yi inşa edeceğiz.

Ve bunu da inşallah hep beraber inşa edeceğiz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Seçimler yaklaşıyor. Özgür ve zengin günler inşallah yakın.

Seçimlerden hemen sonra hep beraber şöyle bir özgürlük nefesi alacağız.

Ve inanın hep söylüyorum bir kabustan uyanırcasına bir korkulu rüyadan uyanırcasına şöyle nasıl uyanıp bir yudum su içersiniz iyi ki rüyaymış dersiniz o hızla bu ülke düzelmeye başlayacak.

Gıda güvenliğimizi, enerji güvenliğimizi, ilaç güvenliğimizi sağlama alacağız.

Mevcut iktidarın yıktığı her şeyi onaracağız.

Daha önce iki büyük ekonomik krizi nasıl çözdüysek, bu krizi de biz çözeceğiz.

İlan ediyorum arkadaşlar; Hep beraber özgürleşeceğiz zenginleşeceğiz.

Bunu gerçek anlamda bir hukuk devletiyle yapacağız.

Bunu liyakatli işini bilen kadroların devlet yönetimine gelmesiyle yapacağız.

Bunu istişare kültürünü devlet yönetimin her kademesinde yaşatarak yapacağız.

Ve bu geçim sıkıntısına son vereceğiz.

Emeklilerin gözündeki yaşları sileceğiz.

Halkımızın desteği ve Allah’ın izniyle bu günleri atlatacağız.

Özgür ve zengin Türkiye yolculuğumuzu başarıyla tamamlayacağız.

*****

Değerli arkadaşlar ben tekrar hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Şimdi sözü, sorusu olan basın mensuplarına bırakıyorum. Buyurun.

6 Aralık 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Sosyal Politikalar 2. Eylem Planı Konuşması

Sosyal Politikalar 2. Eylem Planı


Kıymetli basın mensupları,

Değerli konuklar,

Değerli çalışma arkadaşlarım,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli vatandaşlarımız,

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Partimizin sosyal politikalar eylem planının ikincisini açıklayacağımız basın toplantımıza hoş geldiniz

*****

Bugün 17. Eylem planımızla karşınızdayız. İşte bu kitapçıkta ülkemiz için, yarınlarımız için yazılmış tam 46 madde var. 46 yeni eylem var.

Bakın dile kolay geliyor, kimilerine basit geliyor, ama bu büyük bir emeğin büyük bir azmin ürünü.

DEVA Partisi’nden önce Türkiye’de siyasette böyle çalışmanın örneği yoktu. Hiçbirimiz görmedik.

Muhalefet Türkiye’de hep eleştirirdi haklı eleştiriler getirirdi ama yerine ne koyacağını, doğrusunu söyleme konusunda çok üretken değildi.

Ama son birkaç yıldır bizim Türkiye’de siyasete getirdiğimiz bu yeni kültür gerçekten ülkemizin yarınları için herkese ümit veriyor.

Artık donanımlı hazırlıklı kadrolarla ve planlı programlı bir şekilde seçimlere doğru gidiyoruz.

Çünkü biz ülkemizin her alandaki sorunlarının çözümlerini detaylarıyla çalışıyoruz ve “eylem planı” adı altında ortaya koyuyoruz. Bu eylem planında yine son birkaç yıldır siyasete bizim kazandırdığımız bir termoloji.

Gurur duyuyoruz: Türkiye siyasetinde bir ilke imza atıyoruz.

Eylem planlarımız tamamlandığında bu sayı 22 olacak.

İnşallah bu yılın sonuna kadar geri kalan 5 eylem planımızın da tanıtımını yapacağız. Hepsi son noktaya geldi diğer 5 eylem planımız. En son redaksiyonlar yapılıyor. Bu yılın sonu itibariyle 22 eylem planımızın 22’sini de açıklamış olacağız.

Yüzlerce madde, yüzlerce aksiyon, yüzlerce ev ödevi hazırlıyoruz.

Bu ev ödevlerini kimin için hazırlıyoruz? Seçimlerden sonra kurulacak hükümet için. Her bakanın önüne ev ödevini böyle tek tek koyacak şekilde hazırlık içerisindeyiz.

Karşınızda belki sadece beni ve şu anda arkadaşlarımızı görüyorsunuz ama bu çalışmanın arkasında çok geniş bir ekip var çok geniş bir ekip.

Binlerce kişinin aklı, fikri, emeği ile biz bu eylem planlarımızı oluşturuyoruz. Bakın 17 etti bugüne kadar binlerce kişinin emeği var burada.

Ve inşallah iktidar olduğumuzda toplam 22 eylem planımızla ülkemiz büyük bir atılım gerçekleştirecek.

Tıpkı 22 şeritli yol gibi… Aynı anda hepsini hayata geçireceğiz ve ülkemize gerçek anlamda bir atılımı inşallah yaptıracağız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Biliyorsunuz, Sosyal Politikalar Eylem Planımızın ilkini yani 3 nolu eylem planımızı 14 Eylül 2021 tarihinde bu salonda sizlerle paylaşmıştık.

Eylem planımızın sonuna bir nokta koymadan sizlerin kamuoyunun takdirine sunmuştuk.

Zaten bütün eylem planlarımızı açıklarken diyoruz ki ‘biz kamuoyunun taktirine sunuyoruz’ diye açıklıyoruz. Bu süreçte gelen öneriler olursa eleştiriler olursa bunları da dikkate alarak revizyonlar yapıyoruz.

Ve seçimlere kadar da bu süreç böyle canlı bir şekilde devam edecek.

Fakat bu Geçen süre içerisinde özellikle bu 3 nolu eylem planımızla ilgili Sosyal Politikalar Eylem Planımızla alakalı yeni sorunlar ortaya çıktı. Yeni öneriler geldi bize. Hem sorunlar büyüyor hem de bu sorunların çözümüyle ilgili yeni öneriler geliyor.

Biz de bütün bu yeni sorunları yeni önerileri dikkate alarak ikinci bir tur çok geniş bir çalışma yaptık. Tüm sosyal politikalarla ilgili çalışmalarımızı 2. Kez masaya yatırdık. Ve Sayın Genel Başkan Yardımcımız Selma Aliye Kavaf’ın başkanlığında bütün bu çalışmaları yeniden gözden geçirdik.

Ve ne yaptık? Bu 3 nolu eylem planımızın yanına bir de 17 nolu eylem planımızı koyduk.

Dikkat ederseniz, mesele sosyal politikalar olunca, sadece bir yılda bile dünya kadar yeni sorun ortaya çıkmış.

Ülkede ekonomik kriz derinleştikçe ülkede ekonomi kötüleştikçe ülkede yoksulluk yaygınlaştıkça sosyal politikalar alanında sosyal destekler alanında gerçekten yeniden yeniden pek çok konu gündeme geldi ve bir cildi dolduracak kadar daha mesele ortaya çıktı.

Biz de bu yüzden çalışıp, biriken sorunların çözümünü ikinci bir cilt yayınlayarak açıklıyoruz.

Yani bu 17 nolu eylem planımız aslında 3 nolu eylem planımızın 2. Cildi. Yani bunu bununla artık beraber 1. Cilt 2. Cilt gibi okumak lazım.

Gerçekten dert büyük, yara büyük.

Aradan geçen bu bir yılı aşkın sürede ülkemizde her şey daha kötüye gitti.

Ülkemiz, sosyal devlet olmaktan her geçen gün uzaklaştı.

Ülkemiz refahtan çok darboğaza doğru sürüklendi.

Dar ve sabit gelirliler enflasyona ezildi enflasyona ezdirildi. Gelir adaletsizliği tarihi rekor kıran seviyeye geldi.

Bugün neredeyse ortalama ücret haline gelen asgari ücret artık açlık sınırının altında.

Evet asgari ücret diyoruz ama fiilim olarak baktığınızda bu asgari ücret neredeyse çalışanların yarısının aldığı ücret. Öyle asgari derken çok geniş bir ücret skalası var da çok alan da var orta alan da var. Bu da işin asgarisi. Öyle değil. Asgari ücret dediğimiz neredeyse tüm çalışanlarımızın yarısının geliri şu anda.

Ve bu açlık sınırının altında.

Yoksulluk sınırı, asgari ücretin 4,5 katını aşmış durumda.

Yani sadece yoksulluk sınırı 4 kişilik bir aile için hesap ettiğinizde ki bunu TÜR-KİŞ tutarlı bir şekilde 40 yıldır açıklıyor. Bunu açıkladığı için son zamanlarda gittikçe daha çok baskıyla baskıyla karşı karşıya kalıyor ama onlarda bunu anlatmak zorunda.

Milyonlarca çalışanın temsilcisi olacaksanız dosdoğru şekilde bunu açıklamak zorundasınız. Başka türlü onları temsil edemezsiniz.

Hükümette ne yapıyor onlara doğruyu söyledikleri için epey bir baskı yapıyor. İzliyoruz, anlıyoruz ama bu dönemde en önemlisi dik durabilmek doğruyu açıkça söyleyebilmek. Bazen doğru söyleyeni 9 köyden kovmaya çalışsalar da milyonlarım temsilcisi kuruluşların dosdoğru düzgün yerde durmaları lazım. Gerçeği olduğu gibi ortaya koymaları lazım.

Ve değerli arkadaşlar, son 1 yıldır özellikle şu kur korumalı mevduatla beraber ve faiz ödemelerinin astronomik seviyelere çıkmasıyla beraber zaten elinde parası olan kişilere, 85 milyonun vergisiyle faiz ve kur farkı ödenerek adeta yoksuldan alıp zengine dağıtan bir sistem inşa edildi.

Gerçekten akıllara ziyan bir iş şu anda yaptıkları. 330 milyar bu sene faiz ödüyorlar. Yetmeyecek gelecek sene 547 milyar faiz ödeyecekler. Devletin bütçesinden.

Şu anda bütçe var ya görüşülüyor genel kurula indi bütçe o bütçeye bakın 547 milyar TL’lik faiz ödemesi var. Bu yılki 330 yetmedi. Gelecek sene 547 milyar ödeyecekler.

Bu sene ödedikleri 330 üzerine en az bir o kadar da kur farkı ödeyecekler. Etti mi size 650 milyar. 650 milyarı 85 milyon vatandaştan küçük küçük vergi vergi topluyor topluyor 85 milyondan heybeyi dolduruyor. O heybeyi zaten olduğu gibi parası olana veriyor.

E bu ülkede orta direk diye bir şey kalır mı?

Ne oldu sonunda? TÜİK’in rakamı geçen hafta çarşamba günkü toplantımızda da şu ekranda gösterdim. Sermayenin millî gelirden aldığı pay son iki yılda yüzde 43’ten yüzde 54’e çıkarken, emeğin aldığı pay yüzde 37’den yüzde 25’e düştü.

Bugün maalesef, emeğin hakkı ödenmiyor.

Derin bir yoksulluk cenderesindeyiz içindeyiz arkadaşlar.

Türkiye; üç kuruşla hayatta kalmaya çalışanların ülkesi oldu.

Koskoca ülke Survivor setine döndü.

Herkes üç kuruşluk kazancıyla, sabahtan akşama, akşamdan sabaha durmadan çalışarak hayatta kalmaya çalışıyor.

Dün daha İstanbul’dan Ankara’ya gece dönerken şöyle kısa bir mola verdik bir tır şoförü geldi yanıma emekli muhtemelen 65-70 yaşlarında. ‘Ben bu tır şoförlüğünü yapmasam geçinmem mümkün değil. 4 bin 500 lira emekli maaşı alıyorum’ dedi. ‘Geçinmek mümkün değil’ dedi.

O yaşta yollarda direksiyon sallayarak ancak hayatta kalmaya çalışıyor emekli vatandaşımız.

Böyle bir şey olabilir mi? Hani sosyal devlet nerede nerede? Nerede bu sosyal devlet?

Tabi ki bu asgari ücretle 3 kuruşla geçinmeye çalışanlar iş bulabilenler, iş bulabilirse. Bir de gittikçe büyüyen bir işsizler ordumuz var.

Bu da bir başka sosyal felaket gerçekten.

Bu tablo arkadaşlar bizi kahrediyor.

Burada bir örnek vermek istiyorum.

Biliyorsunuz, ben tam 11 yıl bu ülkenin ekonomisini yöneten ekibin başında oldum. İbrahim Bey’de Türkiye’deki ekonomi yönetiminin teknik ekibin başında oldu. O da 10 yılı geçkin bir süre 11 yıla yakın bir süre.

Biz görevimizi, devasa bir başarı hikayesi bırakarak devrettik.

Benden sonra göreve gelen bir bakanın ifadesini söylüyorum, ‘Sayın başkanım öyle bir miras bırakmışsınız yiyoruz yiyoruz bitmiyor’ dedi. Bana bizzat ifadesi. İsmini söylemeyelim. Benden sonraki bakanların sayısı çok olduğu için ilk gün söylesek belki kim olduğu ortaya çıkardı da sayılar çoğalınca şimdi onun ismi bizde gizli kalsın ama fiili örnek.

‘Öyle bir miras bıraktınız ki yiye yiye bitiremiyoruz’ dedi. Canlı örnek.

Ülkemize hamdolsun sayısız hizmetlerde bulunduk.

Tabi ki hatalarımız da oldu ama bütün bunlardan ders alarak başarılarımızdan ve hatalarımızdan ders alarak DEVA Partisi’ni kurduk yepyeni bir yol açtık yürüyoruz.

Bütün bu süre içerisinde değerli arkadaşlar en önemli başarımızdan biri neydi biliyor musunuz? Mutlak yoksulluğu sıfırlamamızdı mutlak yoksulluğu.

Biz, bu büyük utanca son verdik.

Bugün ne yazık ki mutlak yoksulluk yeniden geldi.

Dünya bankası koskocaman bir kitap yazdı biliyor musunuz mutlak yoksullukla alakalı ve Türkiye’nin sosyal politikalarıyla alakalı. Başka ülkelere örnek olsun diye.

Türkiye hem büyürken hem gelişirken hem de sosyal adaleti nasıl sağladı? Türkiye ekonomisini büyütürken gelir dağılımını nasıl düzeltti diye dünya aleme örnek olsun, bilmeyenler bilsin, öğrenmeyenler öğrensin diye kitap yazdı.

Dünya âlem bizden baktı örnek aldı şu andaki hükümet ne diyor? ‘Bizim aklımız bize yeter. Ben zaten ekonomistim alanım ekonomi’ diyor.

Ülkeyi de çuvallatıyor kendi de çuvallıyor.

Akşam yemeklerinden et, sabah kahvaltılarından peynir eksildi ülkede.

Ekmek kuponları yaygınlaştı.

Emekliler; yağmurda çamurda ucuz ekmek kuyruklarında bekliyor şu anda.

Pazara, markete, manava gittiğimizde, sebze meyvenin kiloyla değil taneyle satıldığını görüyoruz.

Avrupa’nın en büyük tarım alanlarına siz sahip olun Avrupa’nın en büyük topraklarına sahip olun Avrupa’nın en büyük ve en genç nüfusuna sahip olun kendi ülkenizde gıda tarım konusunda yetersiz hale gelin ve kendi vatandaşınızı ekmek kuyruğunda bekletin. En temel meyve sebzeleri taneyle alacak hale düşürün.

Bu mu ekonomistlik? Bu alan ekonomi olmak? Tablo ortada.

Sıradan ürünlerin bile kilitlerle zincirlerle korunduğuna tanık oluyoruz marketlerde.

Bugün bebek maması bebek bezi kilit altınsa satılıyor marketlerde.
Şu işe bakın.

Her gün ama her gün insanımızın onuru, haysiyeti ayaklar altına alan bir zihniyetle karşı karşıyayız.

İşte böyle bir yoksulluk cenderesindeyiz arkadaşlar.

Bir noktanın da özellikle altını çizmek istiyorum:

Bakın biz kimlerle mücadele ediyoruz, biliyor musunuz?

Orta direğin yok olduğu ülkede, yoksul insanların desteğiyle ayakta kalabileceğine inanan bir zihniyetle şu anda mücadele ediyoruz.

Yoksullaşan halkı kendine bağımlı kılmaya çalışan, vatandaşın başını kaldırmasına bile imkân vermeyen bu ortamdan siyasi nema elde etmeye çalışanlarla biz mücadele ediyoruz şu anda.

85 milyonu geçim derdine sürükleyen bu otoriter ittifakla mücadele ediyoruz şu anda.

Ve bu iktidar ne yapıyor, biliyor musunuz?

Asılsız bir korku yayıyor.

Mesela ne diyorlar?

“İktidar değişirse sosyal yardımlar kesilir” diyorlar.

Sosyal yardıma ihtiyacı olan vatandaşlara o yardımı sağlarken parti üyelik kartına önce mahkûm ediyorlar sonra vatandaşlarımız diyor ki ‘ben bu partiye üye olduğum için bu yardım geliyor, bir başka parti gelse acaba ben öbür partinin üyesi olduğu için yardımım kesilir mi?’ diye içten içe şüphe duyuyor kuşku duyuyor.

Bu mu adalet? Bu mu sosyal adalet? Gerçekten yazıklar olsun diyorum.

Böyle bir şey yok arkadaşlar bakın, ben buradan açıkça taahhüt ediyorum.

Buradan bu iktidarın da en büyük yalanını afişe ediyorum. Asla yapılan yardımlara, kazanılmış haklara göz dikecek hiç kimseye biz geçit vermeyiz.

DEVA Partisi buna hiçbir zaman müsaade etmez.

Hatta dahası var arkadaşlar: Bakın Bugünkü iktidar ne yapıyor?

İhtiyaç sahiplerinin bakıyor siyasi görüşünü anlamaya çalışıyor. Bizden mi değil mi? Kendi parti teşkilatını yardım alabilmek için mutlaka gerekli bir durak olarak ortaya sokuyor.

Böylece yardımlarla kendini ayakta tutmaya çalışıyor. Ama bizim vatandaşımız her şeyi biliyor.

Benim buradan tüm milletimize seslenişim şudur, bize güvenin. Böyle bir şey olmaz.

Biz bu adaletsizliğe son vereceğiz.

Bizim kitabımızda “Altta kalanın canı çıksın” diye bir şey yok arkadaşlar böyle bir şey yazmıyor bizim kitabımızda.

Biz, sosyal yardım ve hizmetleri hak temelli sunacağımızı ta en başında parti programımıza yazdık.

Şu andaki iktidar, sosyal yardımları ve destekleri vatandaşa bir “lütuf” gibi sunuyor.

‘Bak reis gönderdi paketi’ diyor. ‘Bak Tayyip gönderdi paketi’ diyor. ‘Bak Cumhurbaşkanının paketi’ diyor. Bir lütuf gibi sunuyorlar.

Oysa sosyal yardımlar ve destekler bir haktır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve ihtiyaç sahibi olan herkesin hakkıdır.

Sosyal devletin gereği de budur. Vatandaşımız zaten hakkını alıyor.

Çalışırken üretirken hali vakti yerindeyken vergi veriyor ama olur da bu hengamede bir şekilde gelir seviyesi düşerse bir şekilde ihtiyaç hali meydana gelirse o zaman da zamanında ödediği vergilerin hakkını sosyal destek sosyal yardım olarak alıyor.

Bu işin özü bu. Onun için biz buna hak temelli bir sosyal politika diyoruz.

Bizim taahhüdümüz net.

Biz, ihtiyaç sahiplerine “asgari gelir desteği” sağlamaktan bahsediyoruz arkadaşlar. Dünyanın konuştuğu bir model bu.

Önce her haneye bir sosyal hizmet uzmanı atayacağız. Aynı aile hekimleri gibi. O arkadaşımız o haneden birebir sorumlu olacak. Ve aile hekimlerinden farklı olarak o arkadaşlarımız gidip o kapıları çalacak.

‘Bir ihtiyacınız var mı?’ diyecek.

Şu anda devletin sosyal yardım soysal destek veren 43 tane kurumu var. Vatandaşın 43 kapıyı dolaşması gerekiyor ki o yardımları almasıyla vermesiyle uğraşsın.

Değil 43 kapı 4 kapıyı bile bulamıyor vatandaşımız. Bir sefer o kapıların sayısını azaltmak gerekecek.

Ve bizim o sosyal destek uzmanlarımızın devletin imkanlarını bizim vatandaşlarımıza anlatması gerekecek. Ailenin durumuna bakıp o ailenin ihtiyacı nasılsa hangi noktadaysa o ailenin ihtiyaçlarına hangi kurumdan nasıl karşılamak gerekiyorsa işte o köprü vazifesini bizim sosyal destek uzmanı arkadaşlarımız yapacak.

Böylece devlet vatandaşın ayağına gidecek. Eve giren parayla eve girmesi gereken parayı karşılaştıracak.

Gelir yetersizse, farkı devlet kapatacak.

İşte “asgari gelir desteği” bu demek.

Bu destekleri vatandaşımızın hakkı olduğu için biz sağlayacağız. Bir lütuf olarak değil. Ve herkese vereceğiz.

Hiç kimsenin parti üyeliğine, kimliğine, şusuna busuna bakmayacağız.

Bizim vatandaşımız mı? Zaten hakkı.

Şimdi ben bunu açıkladığım zaman, “DEVA Partisi yardımları artıracakmış, böyle mi olur” diyenler olduğunu da görüyorum.

Bir cevap verelim; evet arkadaşlar, biz bu derin yoksulluk girdabından ancak böyle çıkacağız.

Şu anda aynı asgari ücret gibi aynı memur maaşı gibi emekli maaşı gibi sosyal yardımlar sosyal destekler de ancak TÜİK’in açıkladığı uydurma enflasyon kadar artırılıyor.

Oysa gerçek hayat çok daha fazla pahalanıyor. Gerçek enflasyon çok daha yüksek. Zaten ülkede yoksulluk bunun için artıyor.

Biz Her birimizin yaptığı harcamadan, kazancından alınan vergiler var ya vergiler; Kur Korumalı Mevduat gibi devleti batırma projelerine değil, vatandaşlarımıza ayırarak o kaynakları geniş kitlelerin o kaynaklardan istifade etmesini sağlayarak bu ekonomiyi ayağa kaldıracağız.

Rahmetli Özal’ın çok önemsediği, bu hükümetin yıktığı orta direği yeniden ayağa kaldıracağız.

Orta direk biliyorsunuz çadırın orta direğidir. Çadırı o taşır. Bu iktidar Türkiye’de orta direği mahvetti.

Geçen hafta da gösterdim ama bunun tekrar etmekte büyük fayda var.

Şu makasa bakın.

Milli gelirden iş gücünün payına bakın sermayenin aldığı paya bakın.

Son 2 yılda sadece son 2 yılda. İş gücünün milli gelirden aldığı pay yüzde 37’den yüzde 25’e düşmüş, sermayenin aldığı pay yüzde 43’ten yüzde 54’e çıkmış. Tablo ortada.

Bu ne demek? Alnının teriyle bileğinin gücüyle çalışan herkes yoksullaşmış parası olan sermaye daha çok kazanmış daha çok parası olmuş.

Grafik ortada. Bu mu sosyal devlet?

Ben Sayın Erdoğan’a buradan sesleniyorum. Şu tabloyu bir izah etsin. Alanı ekonomi olan ekonomist olan Sayın Erdoğan şu tabloyu izah etsin.

Tek imza yetkisiyle ülkeyi yönettiği dönemde aklına her geldiğini tek imzayla yapabildiği bir dönemde ülkeyi niye bu hale getirdi bir söylesin.

Siz tutup da Cumhuriyet tarihinin en yüksek faiz ödeyen hükümeti olursanız bir de yetmiyor gibi kur korumalı mevduat gibi rahmetli Özal’ın geçlere yapmayın diye vasiyet bıraktığı nasihat ettiği bir konuyu şapkadan tavşan çıkarırcasına yeni bir şeymiş gibi sunup bir darbe de oradan bu ülkenin ekonomisine vurursanız tablo burada tablo ortada.

Değerli arkadaşlar bakın bizim planımız sadece bundan ibaret değil.

Bizim için en önemlisi, insanlarımızın devlet yardımlarına devlet desteklerine ihtiyacı olmadan hayatlarını sürdürebilmeleri.

Kendi imkanlarıyla kendi çalışmalarıyla kendi gelirleriyle ayakta durabilmeleri. Asıl öyle bir refah noktasına ülkeyi ulaştırabilmek. Bizim asıl hedefimiz bu.

Nasıl zamanında mutlak yoksulluğu sıfırladıysak bu hükümet bunu hortlattı biliyoruz ama tekrar bu ülkede mutlak yoksulluğu sıfırlamak inşallah boynumuzun borcu. Ve bunu çok hızlı yapacağız. Çok hızlı yapacağız inşallah.

Bizim anlayışımızdaki devlet; yardım eden değil, yardımcı olan devlettir.

*****

Değerli Arkadaşlar,

Bugünkü eylem planımız, başta da söylediğim gibi 3 numaralı eylem planımızın devamı ve geliştirilmiş hâli niteliğinde.

İlk eylem planımızda çok önemli konular vardı. Bunlardan birkaç tanesini kısaca hatırlatayım çünkü bunu açıklayınca bundan ibaret gibi olmasın. 3 nolu eylem planında zaten çok geniş bir çalışma var. Bugünküler ona ek. Mesela neler var 3 nolu eylem planımızda neler vardı. Kısaca birkaç konuyu hatırlatacağım:

Bebeklerin sağlıklı büyümesi için ihtiyaç sahibi ailelere 2 yıl boyunca bebeklerin her türlü ihtiyaçlarını devlet olarak biz karşılayacağız. Mamaydı bezdi şuydu buydu hepsini...

Çocukların eğitim ve sağlık ihtiyaçları için destek miktarını artıracağız. Eğitim kartı vereceğiz biliyorsunuz. Kime vereceğiz? Anneye vereceğiz. Anne 18 yaşına kadar ki çocuklarımızın gençlerimizin eğitim masrafları için o eğitim kartına yüklenen miktarları kullanabilecek.

Esnek çalışanları güvenceye kavuşturacağız.

İşsizlik ödeneğine daha çok bütçe ayıracağız.

Emekli aylıklarını satın alma gücünü koruyacak şekilde artıracağız.

Bana soruyorlar şimdi asgari ücret ne olmalı? Emekli maaşı ne olmalı?
Ben de diyorum formül vereyim çok basit. Çünkü bugün söylediği rakam ay sonuna kadar eriyecek gidecek. TL’den bahsediyoruz maalesef.

Parayı pula çevirdi ya bunlar. Ne söylesek ay sonuna kadar eriyecek. Ben diyorum ki ay sonunu niye bekliyorsunuz yapacaksanız şimdi yapın. 3 aydır asgari ücreti artıracağız, asgari ücreti artıracağız.

E artırın. Elinizi tutan mı var? Niye eylül ekim de artırmadınız madem para eridi de.

Umut umut oyalama...

Varsayalım ki Ocak 1’de artıracaksınız formül basit. Gerçek dürüst enflasyonu alın üzerine bir de refah payını ekleyin büyüdük diyorsunuz ya e milli gelirden de bu büyümenin payını alsın. Emeklilerimiz alsın işçilerimiz alsın herkes alsın.

Gerçek enflasyon yıl sonu itibariyle neyse onu alın üzerine bir de refah payını ekleyin bunu asgari ücretlilerimize emeklilerimize memurlarımıza verin.

Bu ancak ve ancak satın alma gücünü koruyacak bir rakamdır. Bir de bir refahtan büyümeden alınan paydır eğer büyüdük diyorsanız büyüdüğünüz de hakkını verin. ‘İşte enflasyon kadar artık daha ne istiyorsunuz’ demeyin. Büyümeden payı sadece parası olana vermeyin. Ne yapmışlar bunlar büyümeden payı parası olana vermişler, sabit gelirliden ücretli çalışandan almışlar.

Tam bir servet aktarımı gelir aktarımı yapmışılar. 2 yıldır bunu harıl harıl yapıyorlar.

Harıl harıl fakirden alıp zengine veriyorlar grafik ortada. Bu da TÜİK’in verileri.

İnanırsak.

TÜİK’in verisi.

Bunu muhtemelen atladılar ben şimdi anlatıyorum ya mesela bir daha ki ay bunu hemen düzeltebilirler. Derler ki ‘Öyle değil falan filan’ diye.

Herhalde dalgaya geldi boşluğa geldi bunu böyle açıkladılar ki bizde bunu vatandaşlarımıza duyuruyoruz. Görmeyen görsün duymayan duysun diyoruz.

Başka ne vardı ilk eylem planımızda? Bu 3 nolu eylem planında?

Yaşlı bakım sigortası vardı değil mi? Çok önemli.

Engelli istihdamının artırılması engelli maaşlarının iyileştirilmesi vardı.

Mesela bakıyoruz yüzde 3 istihdam şartı yok mu engellilerimiz için. Devlette bu oran tutturulmuş mu?

Devlet iş verene özel sektöre zorluyor iş veren mümkün değil o kotaları tutturmak zorunda kanunla. Fakat devlet kendi çıkarttığı kanunla oynuyor.

Çoğu devlet dairesinde bu engelli kotası uygulanmıyor.

Ben buradan çağrı yapıyorum, Kanunun gereğini siz niye yerine getirmiyorsunuz? Özel sektörü sıkı bir şekilde denetliyorsunuz, belli bir sayının üzerinde eleman çalıştıran özel sektör şirketleri belli bir yüzde engelli vatandaşı çalıştırmak zorunda. Ve buna özel sektör uyuyor uymak zorunda. Uymayana zaten büyük cezalar geliyor.

Devlet kendisi buna uymuyor. Çoğu devlet dairesinde bu uygulanmıyor.

Kaç yerde önümüzde geliyor. Engelli KPSS sınavları var. Geliyorlar önümüze koyuyorlar ‘sayın başkanım biz girdik iyi de not aldık puanımız da yüksek ama açıktayız. Bir türlü olmuyor’ diyorlar. Sıra gelmiyor.

İşte biz bu garabete son vereceğiz.

Ve değerli arkadaşlarım en önemlisi de: Hiçbir vatandaşımızı geride bırakmayacağız.

85 milyon hep beraber yürüyeceğiz. Kimse geride kalmayacak.

Şimdi de Sosyal Politikalar alanındaki ikinci eylem planımızı yani 17 nolu eylem planımızla bu taahhütlerimizi genişletiyoruz.

Bu planın detaylarını Selma Hanım sizlere sunacak. Ama ben sadece birkaç örnek vermek istiyorum. Sadece her başlıktan bir iki örnek.

Mesela sosyal yardım başlığımızda ne var?

Nafaka alanların 65 yaş aylığı almasının önündeki engeller var şu anda. Hem nafaka hem 65 yaş aylığı alınamıyor. Halbuki eğer işin özü emeklilikse dolayısıyla 65 yaş hakkıyla nafaka hakkının eş zamanlı olarak yürürlükte olması lazım. Bunu yapacağımızı burada ilan ediyoruz.

Bir başka örnek: Sosyal hizmetler.

Evde bakım hizmetlerini üstlenen vatandaşlarımız mali güçlüklerle karşılaşıyor şu anda. Bu sorunu da çözüme kavuşturacağız.

Daha önce; evde bakım aylığı alanların, genel sağlık sigortası primlerini ödeyeceğimizi, geçmişe yönelik borçları sileceğimizi söylemiştik.

Şimdi de bakım hizmetlerini üstlenen vatandaşlarımızın karşılaştığı güçlükleri giderme yönünde ekleme yaptık:

Evde bakım hizmetini sağlayan aile üyelerine bakım eğitimlerini ve psikolojik yönlendirme desteklerini artık devlet ücretsiz olarak sağlayacak.

Bir başka başlık. Sosyal güvenlik.

Esnaf Ahilik Sandığı’na dahil esnafın kısa çalışma ödeneğinden faydalanmalarını sağlayacağız.

Ayrıca SGK ödemesi kapsamında olmayan ve kanser tedavisinde kullanılan akıllı ilaçların bedelini devletin karşılayacağını bu eylem planımızla ortaya koymuş durumdayız.

Yaşamayan bilemez, vatandaşlarımız parasızlık şu anda yüzünden tedavi olamıyor, ilaca erişemiyor. Katkı payları aldı başını gitti.

Üstelik ilaç yok. En temel ilaçlar bulunamaz oldu. Antibiyotik. Bulunamaz oldu gerçekten. Yokluk ülkesine çevirdiler bu ülkeyi.

Bir zamanlar eczacı arkadaşlarımız bilir ecza depoları mal fazlası verirdi. Yüz kutu al yanına 20 kutu da bedava vereyim derdi değil mi? Mal fazlası diye bir uygulama var.

Bolluk ülkesiydik çünkü. İlacı al bir de yanına bedava vereyim denilen bir ilaç piyasasından en temel ilaçların bile olmadığı bir ilaç piyasasına döndü şu anda ülke.

Vatandaşımız eczane eczane dolaşıyor ki reçeteyi tamamlamak için.

Yok. Bazı ilaçlar hiç yok.

Az miktarda geliyor depolara çok kısıtlı dağıtılıyor.

Çok yazık.

Ben buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum alanınız ekonomi ekonomistsiniz bu vatandaşımız niye ilaca ulaşamıyor niye ilaç yok. Niye temel en önemli ilaçlar artık eczanelerde zor bulunuyor diye soruyorum. Çünkü alanınız ekonomi, ekonomistsiniz izah edin ne oldu? Niye bu ülke yokluk ülkesi haline geldi izah edin diyorum.

Bizim taahhüdümüz net arkadaşlar. Bunların hepsini çözeceğiz.

Uluslararası çapta bir hedef de koyduk önümüze bakın. Bu da önemli bir hedef.

Bu hedefimiz de şu; yaşça büyük, yaşlı vatandaşlarımızı ilgilendiren bir hedef.

Ayrımcılığın her türlüsüyle olduğu gibi, yaşa dayalı ayrımcılıkla da mücadele etmeyi bir görev biliyoruz.

Yaşça büyük vatandaşlarımızın kendi ayakları üzerinde durabilen, isteklerini ve ihtiyaçlarını kolaylıkla karşılayabilen, saygın insanlar olmasını çok önemsiyoruz.

Fakat bu konuda dünyada bir boşluk var bir boş vermişlik var. Birleşmiş Milletler nezdinde yaşlı haklarını koruyan bir sözleşme yok.

İşte biz bu eksikliği gidermek adına da Türkiye olarak kolları sıvayacağız.

Dünyada Yaşlı Hakları Sözleşmesi’nin hazırlanmasıyla ilgili bir süreci başlatmayı hedefliyoruz.

Çünkü gün gelecek herkes yaşlanacak. Günü unutmayacağız gençler unutmayacağız. Dolayısıyla şimdiden bunun hazırlığını yapmak gerekiyor.

Nasıl kadın haklarını kadına karşı şiddete karşı bir sözleşmeyi İstanbul Sözleşmesi’ni biz burada Türkiye’de gerçekleştirdiysek, bütün dünyaya örnek olduysak bugünkülerin tabi kafa başka bir yerde o yaptığımız güzel şeyleri hep bozuyorlar.

Nasıl mirassa ye ye bitmiyor ama yediklerinden birisi bu ama tekrar canlandırmak çok kolay. Nasıl İstanbul Sözleşmesiyle Türkiye tüm dünyaya örnek olduysa yaşlı hakları sözleşmesiyle de inşallah Türkiye olarak bütün dünyaya örnek olacağız ve bunu da bir Birleşmiş Milletler Sözleşmesi olarak hayata geçirmenin mücadelesini vereceğiz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Eylem planımızda tabi çok başlık var. Kısa kısa değinmeye çalışıyorum ama bir hususa daha değineyim. Çalıma hayatı.

Bu alandaki taahhütlerimizi pekiştirdik.

Mesela bu özel sektördeki dinlenme hakları buna verilen süre ilgili sıkıntılar var. Pratikte uygulamada sorunlar var biliyoruz.

Bunun mutlaka iyileştirilmesi gerekiyor.

Ayrıca, ILO’nun 173 sayılı “İşçi Alacaklarının Korunmasına İlişkin Sözleşmesi” var biliyorsunuz. Özellikle burada da finansal güçlük çeken iş yerlerinin yükümlülükleriyle alakalı eğer bir iş yeri zor duruma düştüyse bunun telafisiyle ilgili önceliğin çalışanlara verilmesi gerektiğini söylüyoruz.

Ve ben burada artık noktayı koyayım. Sosyal Politikalar planımızın 2.sinden ben sadece küçük bir bölümü paylaştım.

Fakat sanmayın ki burada duracağız. Eylem planlarımızın hepsi yaşayan metinler.

Ve 1 yıl önce bunu açıkladık 1 yılda bu kadar daha sorun birikti. Eminim ki 6 ay kadar daha çok sorun birikecek.

Çözmek de bize düşecek.

Seçimlere kadar ne yapacağız? Bu eylem planlarımızı geliştireceğiz canlı tutacağız. Yeni sorunların çözümü ekleyeceğiz gelen güzel önerileri ekleyeceğiz. Varsa hatamız yanlışımız düzelteceğiz.

Ve böylelikle seçimden sonra kurulacak hükümetin ev ödevlerini tamamlamış olacağız.

*****

Biz çok iyi biliyoruz ki; özgür ve zengin Türkiye’nin yolu, sosyal adaleti sağlamaktan geçiyor.

Sosyal adalet mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz arkadaşlar.

Az evvel dediğim gibi “yardım eden değil, yardımcı olan devlet” anlayışıyla hareket edeceğiz.

Biz, bu hedef için gecesini gündüzüne katarak çalışan bu dev kadro olarak göreve hazırız.

Eylem planımızın hazırlık aşamasında emek veren bizimle beraber çalışan hem partimize mensup arkadaşlarımıza hem de partimizin mensubu olmasa da konusuna hâkim işi bilen uzmanlara akademisyenlere bilim insanlarına ve damdan düşenlere huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

*****

Şimdi insan haysiyetini merkeze aldığımız eylem planımızın detaylarını paylaşması için sözü Sosyal Politikalar Başkanımız Sayın Selma Aliye Kavaf’a bırakıyorum.

Eylem Planımız hayırlı olsun.

4 Aralık 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Adıyaman Filistin Caddesi Halk Buluşması Konuşması

Ali Babacan’ın Adıyaman'da Filistin Caddesi'ndeki halka hitabı

 

Gençler hoş bulduk sağ olun.

Adıyaman merhaba.

Tarihi ile kültürü ile tarımıyla ülkemizin güzide ili Adıyaman merhaba.

Size Ankara'dan başkentten kucak dolusu gönül dolusu selamlar getirdim. Hepiniz bugün buradaki buluşmamıza hoş geldiniz sefalar getirdiniz.

Ülkemiz zor dönemlerden geçiyor.

Gerçekten yakın tarihimize baktığımızda sıkıntıların çok önemli olduğu büyük olduğu bir dönem yaşıyoruz.

Gençler heyecanlı maşallah. Evet, Türkiye'nin her yerinde DEVA var her yerinde.

81 ilde 81 il başkanımızla işimizin başındayız. Türkiye genelinde 742 ilçede ilçe başkanlarımız görevinin başında çok şükür.

Güçlü bir teşkilat yapısını kurduk. Ve Türkiye'nin her yerinde bunu gerçekleştirdik.

Çok şükür Türkiye'nin dört bir köşesinde vatandaşlarımızı bizzat ilkelden ilk ağızdan dinliyoruz. Her yerde vatandaşlarımızla buluşuyoruz.

Derdi dertliden dinliyoruz. Sıkıntıları o sıkıntıyı yaşayandan dinliyoruz ve çözüm üretiyoruz.

Evet, Türkiye'nin sıkıntıları büyük. Şu anda ülkemizde bir adalet krizi yaşanıyor mu? Yaşanıyor.

Bir ekonomik kriz yaşanıyor mu? Yaşanıyor.

Bir dış politika krizi yaşanıyor mu? Yaşanıyor.

Tarımda kriz var mı var sağlıkta kriz var mı var.

Ülkenin her alanında artık maalesef kriz üzerine kriz yaşıyoruz.

Adıyaman'da bu krizlere şahit.

Adıyaman'a daha yaklaşırken şöyle il sınırını geçtik baktık Adıyaman'da da büyük bir tütün krizi olduğunu hemen sınırı geçer geçmez yoğun bir şekilde duymaya başladık.

Zaten Ankara'dan takip ettiğimiz bildiğimiz bir sorun ama gerçekten bu tütün ile ilgili yaşananlar değerli arkadaşlar Adıyaman'a yakışmıyor. Türkiye'ye de yakışmıyor.

Bunun sebebi ne biliyor musunuz? Bu hükümetin bir tütün politikası yok. Tütün politikası yok.

Biz DEVA kadroları olarak inşallah geleceğiz ve hep beraber kadro halinde çalışıp sorunları çözeceğiz.

Çünkü gençler öyle bir tane kurtarıcının peşinden gidince işler kötüye gidiyor gördük yaşadık değil mi? Dolayısıyla ne yapacağız? Her alanda dürüst ve ehil kadrolar oluşturacağız.

DEVA Partisi bir kadro hareketi kadro.

Bizim kültürümüzde devlet yönetiminde değerli arkadaşlar 3 tane temel ilke var 3.

Bu 3 ilkeye riayet edin bu ülkenin sırtı yere gelmez.

Nedir bunlar?

Devlet yönetimindeki ilkelerden bahsediyorum bakın 3 ilke nedir?

Bir, adalet. Devletin varlık sebebi. Adalet olmayınca olmaz. Adalet tabii ki yargının hızlı ve düzgün işlemesidir. Ama adalet aynı zamanda sosyal adalettir fırsat eşitliğidir.

Eğitimde fırsat eşitliğidir işe girerken fırsat eşitliğidir.

İki, istişare. Yani ülkeyi yönetirken istişareyle yöneteceksin. ‘Benim alanım ekonomi ben ekonomistim’ deyip kafanın dikine gitmeyeceksin. O zaman hata yapıyorsun.

Bilenlerle konuşacaksın. Ne demiş atalar, 'bin biliyorsan bir bilene sor' demiş.

Damdan düşenlerle konuşacaksın. Derdi yaşayanlarla konuşacaksın.

Ama şu anda ülkeyi yönetenlerin etrafını bir menfaat şebekesi sarmış başkasını duymuyorlar ulaşamıyorlar.

Bilmiyor bir bilene sormuyor doğru. Ama Türkiye'de bilen çok. Bir tane bilen yok ki çok bilen var.

Bu ülke insan kaynağı açısından çok zengin bir ülke.

Bu ülke kültürün, sanatın, düşünce hayatının ilmin binlerce yıllık tarihinin oluştuğu bir ülke burası.

Bilmek çok önemli. Onun için devlet yönetenler bilenlerle konuşacaklar. İstişare edecekler.

Ne dedik bir, adalet dedik iki, istişare dedik değil mi.

Gençler hep beraber DEVA kadroları olarak Türkiye'ye umut olacağız inşallah Türkiye'ye umut olacağız. Bunun için çalışıyoruz.

Devlet yönetiminde şimdi üçüncü ilkeye geldik üçüncü ilkeye.

Bu da nedir? Liyakat. Yani devleti yöneten kadroların üst düzey siyasi kadroların ve üst düzey bürokrasi kadrolarının işi iyi bilen işinin ehli ve dürüst insanlardan oluşması gerekiyor.

Üçüncü ilke liyakat. Yani bir adalet iki istişare üç liyakat.

Siz bu 3 ilkeyi yerine getirin korkmayın. Ülkenin inanın bütün sorunları çözülür.

Şu anda maalesef bu üç ilkede ortadan kalkmış durumda.

Adalet yok istişare yok liyakat yok işlemiyor olmuyor işte.

Kriz arkasına kriz yaşıyoruz.

İnşallah liyakat gelecek ama inşallah göreceksiniz adil bir yönetimle istişare ile liyakatle bu ülke yönetildiğinde ülkenin sorunlarının hızlı bir şekilde çözüldüğünü göreceksiniz.

  1. Cumhurbaşkanına çok yakında karar vereceğiz inşallah arkadaşlar çok yakında.

Şunu söyleyeyim inşallah bizim üzerinde karar kıldığımız Cumhurbaşkanı adayı Türkiye'nin 13. Cumhurbaşkanı olacak. Bundan emin olun. İnşallah bunu gerçekleştireceğiz.

Bakın arkadaşlar eğer bu saydığım 3 ilke şu tütün meselesine uygulansa Adıyaman'da tütün diye bir sorun kalır mıydı?

Önce ne yapacaksın adaletle hareket edeceksin. Adıyaman'ın tütünü bütün Türkiye'de çok özel bir tütün mü? Evet. Hiçbir işlemden geçmeden doğrudan kullanılabiliyor mu tüketilebiliyor mu? Evet. Böyle bir tütün başka var mı? Yok.

Demek ki adalet ne demek haklıya hakkını teslim etmek demek bir.

İkincisi istişare. Gelip size sordular mı biz bu işi ne yapalım diye. Ankara'dan Tarım Bakanlığı’ndan bu işin uzmanları uzman falan kalmadı ama gelip sordular mı bu tütün işini ne yapalım diye? Sordular mı? Yok.

İnşallah tütünün de tarımın da DEVA’sı olacağız inşallah.

Ve arkadaşlar bilmek bilmek. İşi bilmek.

Tarımdan az çok anlayan Adıyaman’ı bilen Adıyaman'ın tütünün kıymetini bilen bir iktidar tutup da 'sen tütün aldın sattın' diye kendi vatandaşını hapse atmaz.

Böyle bir şey olur mu?

Dünyanın neresinde var böyle bir şey.

Bu bilmemekten kaynaklanıyor bilmemekten.

Doğru düzgün yönet bütün ülkenin tarım politikasını baştan aşağı bir gözden geçir, ürün ürün akıllı politikalar uygula hem çiftçimizin yüzü güler hem çiftçimiz para kazanır hem de tüketicinin eline ürünler daha uygun fiyata geçer. Daha uygun fiyata tüketilir.

Şimdi bu hükümet ne yapıyor? Marketlere savaş açtı. Arkadaş marketlerin maliyetini ne oluşturuyor? Et süt buğday gibi temel fiyatlar bu ülkenin tüm gıda ürünlerinin asıl bazı değil mi? Maliyet oradan gelmiyor mu?

Karkas etin fiyatı litre sütün fiyatı oralardan geliyor.

Malatya'da başladı bu slogan tüm Türkiye’ye yayılıyor. Her yerde duymaya başladım. Arkadaşlar merak etmeyin şu andaki iktidara uygun bir yerde indireceğiz zaten güle güle deyip devam edeceğiz inşallah.

Bakın arkadaşlar,

Bu ülke 85 milyon nüfusuyla Avrupa'nın en büyük nüfusuna sahip.

Ama aynı zamanda Avrupa'nın en genç nüfusuna sahip. Yaş ortalaması en düşük bizde. Avrupa'nın en genç nüfusuyuz ortalama yaşta.

85 milyonda da Avrupa'nın en büyük nüfusu bizde.

Avrupa'nın en büyük toprakları bizde mi? Evet. Avrupa'nın en büyük tarım alanları bizde mi? Bizde.

Peki, niye biz tarım da geri geri gidiyoruz.

Bu hükümet gerçekten insanları çıldırtıyor farkındayız.

Gençleri de çıldırtıyor herkesi çıldırtıyor farkındayız.

Bakın şu anda bu hükümetin bir tarım politikası yok arkadaşlar.

Şu hale bakın Avrupa'nın en büyük tarım toprakları bizim olsun Ukrayna’dan 2 gemi buğday gemisi salınınca bu tarafa doğru herkes 'oh buğdaysız kalmayacağız' dedi.

Bu ne biçim iş? Bir de bunu başarı diye anlatıyorlar başarı. ' bak bizim gemileri kurtardık buğday geliyor' diye.

Ayıp yahu.

Sen Avrupa'nın en büyük topraklarında yeterince buğday üreteme kendin yeterince tarım ürünleri üreteme, bu ülkedeki et tüketimi yarı yarıya düşsün bir yılda. Geçen yıldan bu yana yarı yarıya et tüketimi düştü memlekette.

Buzağıları kesmeye başladı insanlar. Bakıyor yem süt dengesine bakıyor yemin fiyatıyla sütün fiyatı asla kurtarmıyor. Ondan sonra kesmeye başlıyorlar hayvanlarını.

Hayvan popülasyonumuz düşüyor şu an bu ülkede. Koskoca ülkede.

En büyük topraklar bizde en büyük nüfus bizde hayvan furyası düşüyor.

Tarım arazileri dağılıyor. Çünkü şu anda bu hükümetin bir tarım politikası yok inanın ne yaptıklarını bilmiyorlar.

Bilenleri de dinlemiyorlar. Çünkü etraflarında kimler var biliyor musunuz? Cepten cebe konuştukları kimler var? Adıyaman'da bir tane çiftçi var mı cepten cebe konuştuğu hükümetin. Öyle dinleyeyim Adıyaman’ı diye. Var mı? Yok.

Ama cepten cebe kiminle konuşuyorlar? Evet, et ithalatçıları ile konuşuyorlar. Cepten cebe kiminle konuşuyorlar? Buğday ithalatçıları ile konuşuyorlar.

Çünkü bu tarımda ithalat lobisi var ya bunlar büyük paralar. E kim büyük paraya sahipse zaten külliyenin içine girmesi kolay.

Dinde para yoksa külliyeye giremezsin. Deneyin bakalım alıyorlar mı sizi içeri.

Mümkün değil olmuyor.

Onun için bu ithalatçıları dinleye dinleye dinleye ülkeyi tarımda hayvancılıkta bir ithalat ülkesine çevirdiler.

Dışarıdan gelen ürünlerle beslenebilen bir ülkeye çevirdiler burayı. Yazıktır.

Ama arkadaşlar bakın her şeyin çözümü var her şeyin.

Biz tarımla ilgili eylem planımızı ta bir buçuk sene önce açıkladık Çukurova'da.

Bakın geçen sene biz bunu açıkladık. İktidara geldiğimizde tarımla ilgili ne yapacağız.

Tam 56 tane madde sıraladık burada 56.

Tarımıydı hayvancılığıydı hepsi var hepsi var.

Bakın tablolar halinde sayfalarca. Hepsine takvim verdik. Dedik ki tarımla ilgili ilk 90 günde şunu yapacağız. İlk 180 günde şunu yapacağız. İlk bir yılda şunu yapacağız diye tek tek sıraladık.

Tarımın DEVA’sı burada.

Çünkü söz uçar söz uçar yazı kalır. Konuşuyorsunuz uçuyor gidiyor ama biz yazılı koyduk ki inşallah iktidara geldiğimizde sizler bunu önümüze koyun 'siz şunu söz verdiniz yapacak mısınız yaptınız mı' diye bizi kontrol edin değil mi.

Onun için yazılı yapıyoruz bunu. Laf uçuyor gidiyor.

Biz ne diyoruz tarımla alakalı?

Bir, gübrenin yarısını tamamen devlet ödeyecek diyoruz.

Yem parasının tam yarısını devlet karşılayacak diyoruz.

Elektrikte ve mazotta tarıma özel ayrı indirimli fiyat uygulayacağız diyoruz. Bu sulamada kullanılan elektrikte.

Başka ne diyoruz? Türkiye'deki tüm sulama projelerini ilk 5 yılda tamamlayacağız diyoruz. Yani hükümetin ilk döneminde bütün sulama projelerini inşallah tamamlayacağız.

Burada Koçali barajı var değil mi? Bitti mi? Yok. 10 senedir bitmedi.

Gömükan barajı Gömükan. Bitti mi? Var mı baraj?

Evet, çözümlerimizin hepsi masada hepsi.

Bakın bu baraj var ya bu baraj yıllardır tamamlanamıyor. Biz burada söz verdik dedik ki, ilk 5 yılda iktidarımızın ilk 5 yılında bütün barajları tamamlayacağız.

10 yılda değil İnşallah ilk 5 yılda.

Bu projeyi tam bilmiyorum ben. İnceleyeceğiz bakacağız hangi aşamada. Ama başlanmamış olsa dahi sıfırda bile olsa 5 yılda tamamlayacağız diye söz verdik.

Sadece barajlar mı? Hayır. Göletler, ishale hatları, kapalı sistem dağıtma, basınçlı kapalı sistemi ki suyu israf etmeyelim. Damlama yağmurlama sistemleri ile suyun her damlasının kıymetini bilerek kullanalım.

Dolayısıyla ne yapacağız iktidarımızın ilk 5 yılında bütün sulama yatırımlarını tamamlayacağız toprağa su ile buluşturacağız ki verim artsın.

Dolayısıyla siz verimi artırdığınızda bir de en önemli girdi maliyetlerini aşağıya çektiğinizde işte tarımla ilgili sorunların herhalde %70'ini 80'ini çözmüş oluyorsunuz değil mi.

Bunlar ne yapıyorlar marketlerde savaşıyorlar.

Ya bu ülkede sütün fiyatını belirleyen hükümetin kendisi değil mi?

Karkas etin fiyatını kim belirliyor? Hükümet belirliyor. Buğday taban fiyatını kim belirliyor? Hükümet belirliyor...

Gıda ile ilgili bütün hammadde temel maddelerin fiyatını hükümet belirliyor ondan sonra marketlere savaş açıyor 'sen bunu pahalı satıyorsun' diye.

Niye? Çünkü enflasyonun sebebi kendileri ama bu enflasyonun suçlusu olarak bir başka suçlu arıyorlar kendilerine.

Ama milletimiz de bunu yutmuyor kimse kusura bakmasın.

Bir dönem gittiler kuru soğan depolarını bastılar değil mi? Enflasyonun sebebi onlar diye. Gittiler bizim pazarcı esnafımıza terörist dediler utanmadan.

Böyle bir şey olur mu?

Pazarcı esnafı ne yapsın maliyet artmış çiftçi mecburen yüksek maliyete mal ediyor satıyor pazarcı da yeni fiyattan satmak zorunda kalıyor. Pazarcının suçu ne?

Ama suçlu kendileri değil ya illa başkalarını suçlayacaklar.

Değerli arkadaşlar bakın,

Bu ülkede bu fiyat artışı var ya bu enflasyon var ya bunun en önemli sebebi dolardaki artıştır kur artışıdır.

Cepten bahsettiniz ya bakın hemen bir örnek vereceğim.

Milletin cebi niye boşaldı?  Şu 200 liralık banknot değil mi. Bu ne zaman tedavüle çıktı biliyor musunuz 2009 yılında ilk defa 200 liralık banknot 2009 yılında tedavüle çıktı.

Tedavüle çıktığında bu kaç para ediyordu biliyor musunuz? 134 dolar ediyordu 134.

Bugün ne kadar ediyor? 11 dolar, 11.

134 dolar inmiş 11 dolara. Yani parayı eritmişler. Herkesin cebindeki 200 liranın içerisinden 123 dolarlık bir değeri almışlar kur kaybıyla kurdaki dövizdeki artış TL’deki değer kaybıyla ve enflasyonla.

Bundan daha iyi bir örnek var mı? İnsanların cebi niye boşaldı? Bu paranın değerini kim düşürdü?

134 doları 11 dolara kim indirdi?

Bugünkü kötü yönetim bugünkü iktidar yaptı bunu.

Çünkü döviz kurunun Adıyamanlı çiftimizin esnafımızın kontrol ettiği bir şey mi? Adıyaman'daki çiftçimiz esnafımız döviz kurunu kontrol edebiliyor mu?

Kim kontrol ediyor bunu? Hükümet.

Damat biri yok oldu bulana aşk olsun o gün bugündür.

Fakat damat gitti de asıl 'benim alanım ekonomi ben ekonomistim' diyen birisi var değil mi?

Hala işin başında. Onun için olmuyor.

Bakın arkadaşlar,

Bu ülkede enflasyon yıllar da çok yüksek olmuş değil mi. 34 yıl boyunca bu ülkede enflasyon 2 haneli 3 haneli gitmiş.

Ne zamana kadar? 2004 yılında biz enflasyonu tek haneye indirip paradan 6 sıfırı atana kadar.

34 yıldır hiçbir hükümet bu ülkede enflasyonu düşürememiş.

Ama 2004 yılında biz bunu başardık. Tek haneye indirdik. Paradan da altı sıfır attık.

Daha önce yaptık inşallah çok daha güzelini yapacağız çok daha güzelini.

Şimdi peki ne oldu arkadaşlar?

Biz Oğuz eliyle de gurur duyuyoruz Malatya ile de komşumuzla da gurur duyuyoruz Adıyaman’la da gurur duyuyoruz Kahta ile de. Biz Adıyaman’la da gurur duyuyoruz. Kahta vardı bir yerde bütün ilçelerle bütün ilçelerle gurur duyuyoruz. Demin pankart olduğu için söylüyorum.

Değerli arkadaşlar bakın,

Evet Türkiye'de 34 yıl sonra enflasyonun tek haneye indirdik paradan altı sıfırı attık ve uzun süre enflasyon tek haneli gitti değil mi.

O gün Merkez Bankası bağımsızdı. Merkez Bankası’nın bağımsız çalıştığı sadece ve sadece paranın değerini koruma ile ilgili odaklandığı dönemde bu ülkede enflasyon düşük gitti.

Ama ne zaman ki 2018 seçimleri yapıldı ne zaman ki merkez Bankası'nın bağımsızlığı elinden alındı ne zaman ki Sayın Erdoğan merkez Bankası’nın başına kendi lafını dinleyen kendi talimatlarını aynen harfiyen yerine getiren insanları görevlendirdi ondan sonra Türkiye'de döviz kuru da patladı enflasyonda patladı.

Hesap çok basit.

Dikkat ederseniz başarılardan bahsederken ekonomi ile ilgili başarılardan hep benim ekonomi yönetiminin başında olduğum dönemden bahsediyor.

Çünkü son 4 yıldır kendisi ülkeyi tek başına yönetirken elde ettiği fazla başarı yok.

Ne diyor 'biz falanca tarihte paradan altı sıfırı atmıştık' diyor. 'Falanca tarihte enflasyonu düşürmüştük' diyor.

Benim için de diyor ki, 'Ben imza atmasaydım yapamazdı ki' diyor.

Ben de diyorum ki ya madem o hikmet imzada aynı kalem aynı imza at bir imza da şu enflasyonu da döviz kurunda bir düşür görelim diyorum. Yap bakalım.

4,5 yıldır niye yapamıyorsun diyorum. Buradan Adıyaman’dan Sayın Erdoğan'a sesleniyorum 4,5 yıldır niye yapamıyorsun.

Niye biliyor musunuz?

3 ilke saydım ya 3 ilke Adalet yok. İstişare yok. Liyakat yok para yok. Bu kadar basit.

Bunlar olmayınca ekonomi asla düzelmez asla.

Ekonomi dediğimiz alan bir zemine oturur arkadaşlar bir temele oturur. Ekonominin temelinde ne var biliyor musunuz? Adalet var. Ekonominin temelinde ne var? Liyakat var. Ekonominin temelinde ne var? İstişare var. Ekonominin temelinde ne var? Demokrasi var. İnsan hakları var özgürlükler var.

Bu alanı eğer sağlam tutmazsanız zemini sağlam tutmazsanız o ülkede sağlam bir ekonomiyi asla inşa edemezsiniz asla.

Onun için olmuyor.

Bakın buradan söylüyorum ağızlarıyla kuş tutsalar yapamayacaklar olmayacak yapamayacaklar.

Hep beraber kurtaracağız arkadaşlar hep beraber inşallah.

Bakın arkadaşlar tarımdan başladık değil mi oradan ekonomiye geçtik.

Şu andaki bütçede tarıma destek ne kadar biliyor musunuz bu yıl 2022 yılının bütçesinde.

Bütün tarım desteklerini topla topla topla bütçedeki rakam 50 milyar TL.

Peki, aynı bütçede sadece faize ödediği devletin ne kadar biliyor musunuz?

350 milyar TL. Bir de bunun üzerine kur farkı ödemeye başladılar.

Kur korumalı mevduat diye bir şey uydurdular ya. Kur Korumalı mevduat diye zaten bankada parası olanın üzerine bir de kur farkı ödemeye başladılar.

Bu sene ödeyecekleri kur farkı da 320-330 milyar civarında gerçekleşecek. İkisini topla. Faizle kur farkını topla yaklaşık 650 milyarlık bir ödeme çıkacak devletin bütçesinden.

Bakın tarıma ayrılan para 50 milyar, faiz ve kur farkı olarak ödedikleri 650 milyar.

Şuna bak.

Ve bu 650 milyarı kime ödüyor? Zaten parası olana ödüyor.

Faizi kime ödüyor? Parası var faize yatırmış onu ödüyor.

Kur farkını kime ödüyor.

Adamın parası var mevduatta bankada parası var ona ödüyor.

Sen tut bu ülkenin çiftçisinin tamamına 50 milyar öde zaten parası olan bir avuç insana bir 650 milyar daha öde.

Böyle bir şey olur mu?

Nas değil mi nas? Nas diye diye ülkeyi bu noktaya getirdi.

Cumhuriyet tarihinin en yüksek faiz ödeyen iktidarı şu anda bu iktidar arkadaşlar bakın daha önce bu kadar büyük faiz ödenmedi.

350 milyar tam buz gibi faiz yanına 320-330 da kur farkını eklediğiniz anda etti size 650 milyar.

Yazık günah.

Çünkü diyorum ya bilmiyor bilmediğini de bilmiyor. Bilenlerle de konuşmuyor.

Onun için bu noktaya geldi.

Bir de bir proje var değil mi toplu konut. Toplu konut projesinde ne diyorlar 'biz yılda 100 bin tane konut yapacağız' diyorlar.

Ama alabilmek için peşinat yatıracaksın takside bağlanacaksın tabii kurada çıkarsa. Kurada çıkmazsa güle güle.

Kurada çıkarsa peşinat yatırıyorsun taksite bağlanıyorsun taksitler de her sene memura zam kadar artıyor gidiyor.

Yılda ne kadar konuk yapacağız diyorlar 100 bin.

TOKİ'nin ortalama bir konutu kaç para? 650 bin civarında ortalama.

Ben şimdi size bir hesap yapacağım.

Çünkü Adıyaman hesap biliyor. Hesap basit.

650 milyar siz zaten parası olana bu sene ödüyorsunuz devlet olarak değil mi. Bir konut da 650 milyara mal oluyor.

650 milyara böl 650 bine kaç eder? 1 milyon 1 milyon.

Bu ne demek arkadaşlar? Zaten parası olana verdikleri faiz ve kur farkı var ya onunla sadece bu yıl 1 milyon tane konut yapılabilirdi üstelik peşinatsız bir şekilde 1 milyon konut ihtiyacı olanlara verilebilirdi.

Şu hesaba bakın. Hesaba bakın.

Şu ödedikleri faizin kur farkının büyüklüğüne bakın. 650 milyar deyince kafalar biraz karışıyor. Eski paramı yeni para mı altı sıfır atılmış mı atılmamış mı kafalar karışıyor ama böyle örnek verdiğimizde bir konut 650 bin lira faize ödediği 650 milyar diye bu parayla kaç konut yapılabilirdi deyince daha iyi oturuyor değil mi?

1 milyon konut yapabilecek parayı bu sene zaten parası olanlara hükümet dağıttı.

Bir soru daha. Peki, bu 650 milyarı bu hükümet nereden buldu? 650 milyarı nereden buldu?

Halkın cebinden, doğru. Niye?

Asgari ücretli vergi ödüyor mu? Ödüyor.

Emekli ne yapıyor emekli gidiyor 1 kilo peynir alıyor KDV ödüyor.

Emekli gidiyor doğalgaz ödüyor evine KDV ödüyor.

Emekli ‘ALO’ diyor özel iletişim vergisi ödüyor KDV ödüyor.

İşte devlet bütün bunları topluyor topluyor topluyor zaten parası olan bir avuç insana faiz diye ödüyor.

Ekonomiyi bu duruma getirdi yazıktır günahtır.

Onun için ülkede yoksulluk yaygınlaştı onun için yoksulluk çoğaldı.

Evet nereden nereye değil mi nereden nereye...

3 bin 500 lira bir maaşla emekli ailesinin en temel gıda ihtiyaçlarını bile karşılayamaz. 3 bin 500 lira demek açlık sınırının da 6 demek.

Böyle bir şey yok.

Ama hatırlayalım hatırlayalım. Bu arkadaşınızın ekonominin başında olduğu dönemde bizim emeklilerimiz ne yapıyordu? Maaşlarından artırdıklarıyla gidiyorlardı İtalya'da 3 gün 5 gün tatil yapıp geliyorlardı.

Gençler KYK bursu alıyorlardı 1 aylık burs 150 dolar ediyordu. Şu anda 45 dolar ediyor 1 aylık burs.

150 dolarlık bursu biriktiriyorlardı gidip tatil yapıyorlardı. Gidiyorlardı iyisinden bir cep telefonu alabiliyorlardı.

Bakın bir cep telefonu örneği vereceğim size şimdi.

Vallahi gençleri çıldırtıyor bunlar haklısınız. Gençler çıldırmak da haklı ama sabır.

Bakın bir cep telefonu Amerika'da yaşayan bir kişi asgari ücretle yaşayan bir kişi bir haftalık maaşıyla iyisinden bir cep telefonu alabiliyor arkadaşlar. Bir haftalık maaşıyla.

Avrupa'da yaşayan bir asgari ücretli böyle 8-9 günlük maaşıyla bir cep telefonu alabiliyor.

Peki Türkiye'de asgari ücretle iyi bir cep telefonu alabilmeniz için ne kadar çalışmanız gerekiyor biliyor musunuz?

6 ay 6 ay.

Bu adalet mi?

Şimdi ben bakıyorum tabii sokaklarda caddelerde yürürken bizimle fotoğraf çektirmek isteyen epey arkadaşımız oluyor. Vatandaşlarımız geliyor genç geliyor. Bakıyorum cep telefonunun ya ön kamerası bozuk ya arka kamerası bozuk. Camlar kırık. Camını değiştirmek bir telefon parası oldu.

Ama telefon bir temel hak. Haberleşme hakkı değil mi.

Bilgi edinme hakkı çünkü artık haberleri oradan alıyorsunuz. Aynı zamanda bir ifade özgürlüğü. Çünkü sosyal medya ile görüşlerinizi telefondan bildiriyorsunuz.

Dolayısıyla bugün bir akıllı telefon en temel insan hakkı. İnsan olmanın hakkı.

E demek ki en temel insan hakkına ulaşabilmek için bizim bir asgari ücretlimiz tam 6 ay çalışmak zorundaymış arkadaşlar.

Gerçekten yazık çok yazık. Bu ülke bunu hak etmiyor, bu ülkenin gençleri bunu hak etmiyor.

Evet Türkiye'de insanlığın değeri düştü maalesef maalesef bu acı bir gerçek.

Onun için gençler ne yapıyor küçük şehirlerden büyük şehirlere göçmek istiyor.

Orada da durmuyorlar yaşayacak başka ülkeler arıyorlar kendilerine. Yazık değil mi?

Bu ülkenin insanı bu ülkeden gitmek istiyor. Gençler başka ülkede yaşamak istiyor.

Gerçekten çok yazık.

Peki, bu ülkenin gençleri bizim gençlerimizden daha mı kabiliyetli? Yoo.

Bizim gençlerimizden daha mı yetenekli? Yoo.

Ama onlara sunulan imkanlar farklı onlara sunulan imkanlar farklı.

Yoksa bizim gençlerimiz Avrupa'nın gençleriyle gelişen Asya'nın gençleri ile karşılaştırdığınızda kabiliyetli yetenekli.

Ama maalesef fırsat verilmiyor.

Eğitimde fırsat eşitsizliği var.

İşe girerken KPSS'de yüksek not alıyor gençlerimiz mülakatta elini veriyorlar. Atanamıyorlar.

Biz ne yaptık mülakatı kaldırıyoruz dedik. Mülakatı kaldırıyoruz. Yazılı sınav neyse o. Yazılı sınav neyse o bitti mülakat.

Evet, gençlerimiz durun gitmeyin. Hayaller yakında çok seçimden hemen sonra inşallah.

İnanın arkadaşlar bakın şu seçimin olduğu akşam inşallah uyuyacağız sabah kalkacağız ya şöyle bir yudum da su içip ya ‘iyi ki o kâbus bitti’ diyeceğiz ‘iyi ki o kötü ya bitti’ diyeceğiz. İnanın kabustan uyanma hızında işler düzelmeye başlayacak.

Bakın bizim ekonomi ile ilgili kurumları ayağa kaldırmamız bir ay. Bir ayda yeniden ayağa kaldırırız evelallah. Hiç.

Biz çözeriz biz bir ayda.

6 ayda bu ülkedeki kriz iklimini çözeriz 6 ayda inşallah.

Evet, öğrenciler haklılar. Ben gittiğim illerde üniversite öğrencileri ile mutlaka sohbet ediyorum. Soruyorum ne yapıyorsunuz ne ediyorsunuz diye. Kaç tane gençten duydum diyorlar ki 'başkanım acaba bir öğünle hayatta kalabilir miyiz bunu test ediyoruz' diyorlar.

Evlerine gidemiyorlar bayramlarda.

Zaten KYK yurdu çıkmadıysa kayıt olamıyor çoğu gencimiz. Üniversiteyi kazanıyor kayıt olamıyor. 'Ailemin maddi gücü yok ben gidemem başka şehre' diyor.

Yazık günah değil mi bu insanlara.

Ve değerli arkadaşlar bakın şu anda şu anda işsizlik büyük bir sorun mu sorun.

Üniversiteyi bitiriyor gençlerimiz diplomayı ellerine alıyor karşılarında maalesef işgücü piyasasında o diplomanın karşılığı yok.

Bir bakıyoruz bazen de işverenler diyor ki 'Ben eleman alacağım aradan nitelikli eleman bulamıyorum' diyor.

İşverenleri dinlediğimizde de öyle duyuyoruz.

Bu ne demek? Demek ki Türkiye'de işsizliği azaltabilmek için çok yoğun bir yeniden meslek ve beceri eğitim programları başlatmamız gerekecek.

Evet mülakat kalkacak aynen öyle.

Hak eden neyse o.

Ama şunu yapacağız arkadaşlar bakın gençlerimizin elindeki diplomayla iş bulamıyorsa bu gençlerimizin suçu değil ki.

Çünkü gençlerimizin ekonomimizin ihtiyaç duyduğu alanlarda yeniden bir bilgi beceri kazanmak için eğitim programlarına gitmesi gerekecek.

3 ay 6 ay belki 1 yıl.

Türkiye'nin hangi alanda gerçekten ihtiyacı varsa ve olacaksa o yöne doğru gençlerimizin yeniden eğitim programlarına girmesi gerekecek. İşsiz gençlerimizin.

Ama biz ne yapacağız? O programlar için gidiş geliş yol parası öğle yemeği diyeceğiz ki devletten. Sen yeter ki okursa devam et.

Kurslar bittikten sonra diyeceğiz ki işverenlere bak eğer bu kursa gitmiş genci işe alırsan SGK primi ödemeyeceksin.

Gençlerimize diyeceğiz ki bak bu işe girdiğinde biz senden gelir vergisi istemiyoruz.

Yani o yeniden beceri kazandırma yeniden eğitim yeniden o mesleği ihtiyacı göre değiştirme çalışmalarına katılan gençler için vergi yok SGK primi yok.

Böylece işverenle çalışanı buluşturacağız. Çok önemli bakın.

Yani işverenle işsiz arkadaşlarımızı bir buluşturmamız gerekiyor. O teması bir sağlayalım işe bir girsin ondan sonra zaten o iş kalıcı oluyor.

Çünkü İşverenler de diyor ki 'bu iyi yetişmiş eleman iyi çalışıyor iyi yönetiyor' diyor. Böylece o istihdam kalıcı bir istihdam haline geliyor.

Devlette işe girmeler de dediğim gibi mülakatı kaldırıyoruz sınav sonucu neyse o.

Ve İnşallah bunları yapalım asıl o zaman adalet ülkede gerçekleşecek.

Asıl o zaman fırsat eşitliği gerçekleşecek.

Asıl o zaman ülkede işsizlik sorunu inşallah hızlı bir şekilde ortadan kalkacak ve gençlerimiz hak ettiği hayatı hak ettiği standartları inşallah yakalayacaklar. Hep beraber yaşayacaklar inşallah.

Bu göç sorunu, gençler söylüyor bakın çok ciddi bir sorun.

Ve bu göç maalesef değerli arkadaşlar Türkiye'de bir göç politikası olmadığı için Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi haline geldi.

Sınırlar yolgeçen hanına döndü, kevgire döndü.

Hadi Suriye'de savaş vardı Suriyelileri sığınma altına aldık tamam. Ama burada bitmiyor ki.

Afganlar geliyor değil mi İran sınırından.

Ben soruyorum diyorum ki ‘siz iktidar olarak sınırımızı mı koruyamıyorsunuz güvenliğimizi mi sağlayamıyorsunuz yoksa Amerikalılarla anlaştınız da Taliban'dan kaçan Afganlar için burada acaba bir yeni bir yaşam alanı mı oluşturuyorsunuz?’ diye iktidara soruyorum.

Ama cevap veremiyorlar bakın. O gün bugündür cevap yok.

Ya sen sınırı koruyamıyorsun ya da Amerikalılarla anlaştın bunları alıyorsun Türkiye'ye Taliban'dan kurtarmak korumak için.

Hangisi diye soruyoruz hangisi doğru diyoruz.

Tık yok cevap yok.

Diyorlar ki biz 200 bin Suriyeliyi vatandaşlığa aldık.

Peki kriter nedir?

Niye 3 milyon 800 bin kişi duruyor orada 200 bini aldın?

Bu 200 binin özelliği ne?

İstisnai vatandaşlık. Kriteri yok kuralı yok.

Vatandaşlığı veren kim?

Tek imzayla Sayın Erdoğan. Tek imzayla önüne geliyor bin kişilik liste imzalıyor 'gönlümden koptu bunları vatandaş yaptım' diyor.

Geri kalan 3 milyon 800 bin Suriyeli ne diyor? 'ya ben bekleyeyim biraz daha tombaladan belki bana da çıkar. Ben niye Suriye'ye döneyim şimdi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kıymetli bir şey bekleyeyim biraz daha' diyor.

E siz bu kafayla normal bir geri dönüşü sağlayabilir misiniz? Mümkün değil.

İnanın bilmiyorlar bunlar ne yaptıklarını bilmiyorlar. Her şey karanlıkta hiçbir şey şeffaf değil. Her şey karanlıkta.

Kritersiz usulsüz yapıyorlar bunlar maalesef maalesef.

Onun için işte Erdem ne dedi? 'abi paraları yabancılara veriyor' dedi.

İnşallah biz bu milletin kaynaklarını bu milletin kaynaklarını ülkeye harcayacağız ülkeye. Kendi ülkemize inşallah.

Değerli arkadaşlar,

En sonunda Sisi’yi tercih etti kendi.

2019 seçimlerinde soruyordu e kendi gitti ‘Sisi’nin elini sıkmam masasına oturmam’ diyordu ya bir fotoğraf gördüm elini hem de nasıl sıkıyor iki elle sarılmış böyle gördünüz mü onu?

Fotoğrafı görmüşsünüzdür.

Hep beraber kurtulacağız arkadaşlar inşallah hep beraber ülkemizi çok daha güzel yarınlara doğru götüreceğiz.

Değerli arkadaşlar bakın,

Adalet dedik değil mi adalet. Ama adalet aynı zamanda sosyal adalet. Adalet aynı zamanda bu ülkenin vatandaşları arasında adalet.

Bu ülkenin şu anda değerli arkadaşlar bir Kürt sorunu var değil mi?

Sayın Erdoğan başlarda ‘Kürt sorunu vardır ve benim de sorunumdur’ diyordu.

O zaman bizim de içinde olduğumuz hükûmette samimi bir gayret oldu.

Döndü dolaştı, bir yanına Bahçeli’yi, bir yanına Perinçek’i aldı. ‘Kürt sorunu diye bir şey yok kardeşim’ diyor.

Bir tarafında Bahçeli, bir tarafında Perinçek olunca zaten diyeceği başka bir laf yok.

Onları sen kendine yol arkadaşı olarak seçersen seni yoldan çıkarırlar başka yerlere doğru götürürler. Çıkmaz sokaklara sokarlar. 

Bakın değerli arkadaşlar, bu ülkede Kürt sorun yoktur diyenlere ben ne diyorum biliyor musunuz? ‘Sen git bizim Kürt vatandaşlarımıza sor’ diyorum. 

Onlar söylesin sorun var mı yok mu diye.

Sen oturduğun yerden Ankara'dan İstanbul'dan ahkam kesmek kolay.

Sayın Bahçeli Adıyaman’a en son ne zaman geldi? Ankara’da otururken konuşmak kolay. Esiyor, gürlüyor oradan

Bakın değerli arkadaşlar Kürt sorunu var, bunun çözümü de devletin temel hak ve özgürlüklerle ilgili sapasağlam bir tutumundan geçiyor.

Bir insanın, insan olmaktan kaynaklanan haklarının devlet tarafından aynen tanınmasından geçiyor. Çünkü temel insan hakları pazarlık konusu edilmez.

Temel insanlık hakları oylanmaz. Oylatamazsınız.

Diyemezsiniz ki bir ülkenin bir grup insanına ‘Vatandaşlarım bu vatandaşlara şu hakları verelim mi vermeyelim mi? Haydi bir oylayalım.’ Bunu diyemezsiniz. O onun zaten. Oylatamazsınız.

İşte bunun çözümü; eşit vatandaşlık anlayışından geçiyor. Bu ülkenin her bir vatandaşı eşit ve onurludur. Her bir vatandaş anasından doğduğu anda sahip olduğu hakları doyasıya yaşar.

Devlet de bunu sadece tanır.

Hatta başkalarının o haklara müdahalesini devletin engellemek görevidir. Birisi bir başka insanın hakkına müdahale ediyorsa devlet gidecek onu önleyecek.

Adil devlet budur adil devlet.

Baştan dedik adaletle başladık. Bakın dönüyor dolaşıyor adalete geliyor.

Adil devlet böyle olur başka türlü olmaz.

Ama inşallah onu biz gerçekleştireceğiz biz yapacağız inşallah.

Bakın ana dil diyoruz değil mi ana dil.

Mesela biz diyoruz ki ‘ana dili’ diyoruz ana dili.

Niye? Ana dili ne demek? Bir evde insanın anasının konuştuğu dil demek. Onun için ana dili.

Ana dili de bizim insanımızın en doğal hakkıdır. Anasından emdiği süt kadar helaldir hakkıdır o hakkı sadece tanıyacaksın bu kadar bu kadar.

İnşallah bunların hepsini yapacağız arkadaşlar hepsini inşallah Allah nasip ettiğinde halkımızın desteğiyle.

Ve biz şuna inanıyoruz Allah doğrunun yardımcısıdır.

Biz dosdoğru çalışacağız.

Niyetimizi sağlam tutacağız halkımızla buluşacağız dertleri dinleyeceğiz çözüm üreteceğiz inşallah halkımızın desteği ve Allah'ın yardımıyla bu ülkenin sorunlarını hızlı bir şekilde çözeceğiz.

Çok hızlı bir şekilde bakın.

Her alanda hazırlanıyoruz.

Size sadece tarımı gösterdim arkadaşlar tam 16 tane var burada 16.

Her alanda.

Afet yönetimi ile ilgili eylem planımız var burada. Sosyal destek sosyal yardımlarla ilgili gerçek bir sosyal devlete yakışan nedir? Onunla ilgili eylem planımız var.

Bunlar yoksullara yardım edeceğiz diyorlar parti üyeliğini soruyorlar.

Eğer iktidar partisine biraz uzaksan yardım almak için kıvran dur uğraş dur.

Böyle bir şey olur mu.

Bu vatandaşın hakkı. Böyle bir şey olmaz.

Burada yazdık.

Başka ne yapacağız? Ülkemizin ekonomisini yüksek katma değerli dijital teknolojiye dayalı bir ekonomi haline getireceğiz.

Ekonomi finans ve istihdamla ilgili eylem planımız var burada. Tam 116 madde.

Hepsini düzelteceğiz.

Yerel yönetimler ve şehircilik, 101 madde var burada.

Yükseköğretimle ilgili ne yapacağımızı yazdık. ‘YÖK'ü kapatacağız’ dedik. ‘Üniversitelerin kalitesini artıracağız’ dedik. Hepsini yazdık burada.

KHK’lı vatandaşlarımızla alakalı burada çok geniş ve detaylı hukuk çözümü var. 15 Temmuz’dan bu yana hain darbe teşebbüsünden bu yana bugüne kadar en detaylı hukuk çözümü burada KHK’lı vatandaşlarımızla alakalı.

Tabii FETÖ ile mücadele edeceğiz arkadaşlar.

FETÖ çok tehlikeli bir örgüt.

Kendilerini de gizlemeyi iyi beceriyorlar.

Onlarla mücadele edeceğiz.

FETÖ veya benzeri terör örgütleri ile sonuna kadar mücadele edeceğiz ama Sayın Erdoğan ne dedi bu işin başında dedi ki 'kurunun yanında yaş da yansın' dedi.

Ne dedi hakimlere savcılara 'siz acınacak hale düşersiniz' dedi.

'Ya bunları hapse atın ya kendini hapse girersiniz' dedi.

Yargı çalışmadı ki çalışamadı ki.

Biz ne yapıyoruz şimdi kurunun yanında yaş yanmasın diyoruz yaşı ayırmak yargının görevi diyoruz değil mi.

Başka ne diyoruz burada?

Evet devletin bir Kudret yüzü vardır adaletle gösterir o yüzünü ama bir de devletin şeffaf yüzü vardır.

Siz tutup da öyle silmece yapamazsınız.

1 milyon 574 bin kişi terör örgütü üyeliği ile suçluyorlar.

Bir terör örgütünün bir buçuk milyon üyesi olabilir mi böyle bir şey var mı? Dünyada var mı bunun örneği.

Nasıl çözeceğimiz hepsi burada hepsi.

Başka ne yapıyoruz?

Başka ne yapıyoruz?

Adil yargı eylem planı burada.

Bütün yargı sistemini revize ediyoruz baştan aşağı.

Avukatlar hakimler savcılar hepsi hepsi. 198 maddelik sadece yargı reformu eylem planımız var burada.

Hepsi hazır.

Başka ne var?

Kültür var sanat var.

Diş politika var güvenlik var sanayi var KOBİ var esnaf var. Var var var.

Yani seçimlerden sonra kurulacak hükümetin bakanlar da olacak ya şöyle bakanların her birisinin önüne ev ödevini hazırladık.

Önlerine ev ödevlerini koyacağız.

Arkadaş bak 90 günde bunu yapacaksın, 180 günde bunu yapacaksın, 360 günde bunu yapacaksın.

Hiç uğraşma. Bunları yap bak ülke nasıl kurtuluyor gör.

Bugünden bunları hazırlıyoruz ki seçimlerden sonra ülkenin sorunları hızlı bir şekilde çözülsün.

Çok hızlı.

Biz ne yaptık bu çözümlerle arkadaşlar 6'lı masanın ortasına koyduk.

Diğer partiler de kendi çalışmalarını şimdi yapıyorlar koyuyorlar.

Ve ne yapacağız?

Mevcut sistemde seçimi kazanmak zorundayız.

Mevcut sistemde partiler beraber hareket edince ancak seçim kazanılıyor.

2018'de Tayyip Erdoğan seçimi kazandı ama tek başına mı kazandı?

Ne yaptı? Yanına Bahçeli'yi aldı, başka partileri aldı ancak öyle kazanabildi.

Yoksa AK Parti'nin şu anda mecliste çoğunluğu yok ki.

Meclisteki çoğunluğunu kaybetti 2018 seçimlerinde. Çünkü sistem değişince 2017'de ancak işbirliği olunca bu seçim kazanılıyor.

Ve şu anda bugünkü hükümetin karşısındaki tek alternatif bu 6 partinin 6'lı masanın beraberce yaptığı çalışmalar.

Başka bir çıkış yok. Açık konuşalım burada.

Ve biz ne yaptık bütün bu hazırlıkları 6'lı masaya koyduk.

Herkes kendi hazırlığını getiriyor koyuyor ve ne yapacağız. İnşallah herhalde bir iki aya kadar bitireceğiz bütün bunları ortak bir politika haline getireceğiz.

Yani 6'lı masanın ortak Cumhurbaşkanı adayının tek bir tarım politikası olacak.

Tek bir ekonomi politikası olacak.

Tek bir dış politikası olacak.

Böylece vatandaşlarımızın karşısına çok net temiz uzlaşılmış bir çözümle çıkacağız seçimlere doğru giderken.

Ama bunun için iyi bir altyapı hazırlığı gerekiyor çok iyi.

Onu da işte biz yapıyoruz.

Yapan başka partiler de var onlar da çalışıyorlar getirecekler.

İyi çalışmamız gerekiyor iyi hazırlanmamız gerekiyor.

Ve bütün bunlar arkadaşlar bütün gösterdiğim hazırlıklar gerçekten binlerce sayfalık emek.

Binlerce insanın emeği.

Her konuda en iyi bilen kimse uzmanları getiriyoruz onlarla beraber çalışıyoruz bu işi yapıyoruz.

Ve biz bunları gerçekleştireceğimiz ile ilgili de takvime bağlı bir söz veriyoruz.

Evet, Adıyaman ben bugün çok söz verdim ama sizden de bazı sözler almadan ayrılmayacağım buradan.

Şimdi önce bir sormam lazım. Önce bir sormam lazım.

Adıyaman hazır mısın? Soruyorum.

Özgürlük için hazır mısın Adıyaman?

Adalet için hazır mısın Adıyaman?

İstişare için hazır mısın Adıyaman?

Liyakatli bir yönetim için hazır mısın Adıyaman?

Seçim günü geldiğinde oy pusulasını önünüze aldığınızda şu DEVA'nın damlasının altındaki boşluğa evet mührünü basacak mıyız Adıyaman?

Evet, o mührü öyle bir basacağız ki inşallah Ankara'daki külliyenin duvarları biraz şöyle titreyecek.

Buradaki evet mühürlerinin sesi gece İnşallah Ankara'dan duyulacak.

Bunu siz başaracaksınız inşallah.

Bizim arkadaşlar bildiğimiz bir tek vurma var. Biz mührü vuruyoruz. Onun haricinde biz ‘demokrasi’ diyoruz onun haricinde biz ‘diyalog’ diyoruz ‘sorunlarımızı konuşa konuşa çözeceğiz’ diyoruz. ‘Sorunları çözmenin yolu meşru demokratik siyaset zeminidir’ diyoruz. Onun için herkesle konuşuyoruz. Onun için bizim diyaloğumuz bütün partilerledir.

Herkesle konuşuyoruz ve konuşa konuşa çözeceğiz.

Bu Adıyaman tütününe benzer başka bir tütün var mı Türkiye'de yok.

Demek ki Adıyaman tütününün hakkını vermek adaletin gereği.

Başka tütünle bunu karıştırmayacaksın. Bu özel diyeceksin. Bununla ilgili özel bir destek özel bir politika ve Adıyaman’daki tütünü bizim yaşatmamız gerekiyor.

Adıyaman'daki tütüncülüğün gelişmesi gerekiyor.

Bu işin sigara boyutu var vergi boyutu var apayrı boyutları var.

Biz iyi biliyoruz konuyu ama bunun çözümü öncelikle bir tütün politikasından geçiyor arkadaşlar.

Şu andaki hükümetin bir politikası yok.

Bakın dün Malatya’daydık. Malatya içinde bir kayısı politikası yok.

2 sene önce azıcık bir kayısı almışlar geçen sene hiç almamışlar bu sene alacaklar mı almayacaklar mı belli değil.

Fiyat belli değil bir şey belli değil.

Pamuk üretenlere soruyorsunuz pamukta durum aynı.

Badem üreticilerine soruyorsunuz aynı.

Devlet destekleri çok geç açıklanıyor. İş olup bittikten sonra açıklanıyor.

Bazen de vermeyeceğim diye veriyorlar yok diyorlar kusura bakmayın diyorlar. Oluşturuyorlar ondan sonra yok diyorlar.

Hâlbuki desteklerin ekim dikimi olmadan açıklanması lazım.

Desteklerin hemen o yıl ödenmesi lazım. Şu anda Bir sene sonra ödüyorlar. Çünkü işleri güçleri faiz ödemek. Çiftçinin hakkını bir sene sonra ödüyorlar.

Bir de şu önemli bakın. Tarımda bir de birikmiş borçlar var onu baştan söylemedim. Şu birikmiş borçlar var ya çiftçi borçları genişletelim esnaf borçları genişletelim her türlü devlete olan borç vergiydi BAĞ-KUR’du, biz bunların hepsinin faizini sileceğiz.

Anaparayı donduracağız. Bakın anaparayı donduracağız 2 yıl ödemesiz uzun vadeye yayacağız.

Böyle küçük küçük taksitler halinde yük getirmeyecek şekilde vatandaşlarımız bunları ödeyebilecek.

Ama aynı zamanda ne yapacağız yeni kredi açarak çiftçimizin çarklarının döndürülmesi için de hemen desteğimizi vereceğiz yardımımızı yapacağız ki üretim olsun.

Evet değerli arkadaşlar artık sözlerimin sonuna geldim.

Ben sizden de epey bir söz aldım.

Tekrar hepinize teşekkür ediyorum.

EYT bakıyoruz hepsine. Hepsini çalışıyoruz. EYT, intibak var hepsini çalışıyoruz, hepsini adaletle ve aynı zamanda da finansal sürdürülebilirlikle beraber hepsini dikkate alıyoruz hepsini.

Bakın böyle 3 tane 5 sene çalışıp da eğer bir vatandaşımız hala taşeron firmada çalışıyorsa hala kadroya alınmıyorsa bu da adalet değil işte bak. Adalet diyoruz ya dönüyor dolaşıyor oraya.

Şimdi bu vekil imamlar var vekil öğretmenler var böyle bir şey olmaz. Böyle bir şey olmaz. Ve bunlarla ilgili bakın sadece biz değil bunların hepsini 6'lı masada hallediyoruz. 6'lı masanın 6 partinin ortak kararı olarak hepsini çalışıyoruz. Bakışımız tamamen adalet bakışıdır. Vatandaşlarımız arasında ayrımcılık asla olmayacaktır ve bunu da inşallah her sorunu çözdüğümüz gibi bunun da çözümü için kolları sıvadık çalışıyoruz.

Ama dikkat ederseniz ben çalışıp bitirdiklerimizi anlatıyorum. Çalışmakta olduklarımızı da hemen böyle yapacağız edeceğiz demiyorum çalışma bitmeden.

Çünkü sözümüz önemlidir. Biz yazılı taahhüt ediyoruz yazılar çıkıyoruz her şeyi dolayısıyla söz verdiğimizi yapmamız lazım. İçin çok dikkatli konuşuyoruz. Çünkü söz verince tutmak lazım. O da güvenin temelidir.

Ben tekrar hepinize çok çok teşekkür ediyorum.

Ailelerinize dostlarınıza gönül dolusu sevgilerimi selamlarımı iletiyorum.

Sağlıcakla kalın diyorum.

Buradan Adıyaman'dan uzak ilçelere geri dönecek vatandaşlarımıza da hayırlı yolculuklar diliyorum.

Sağ olun var olun.

 

3 Aralık 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Malatya Soykan Parkı Halk Buluşması Konuşması

 Ali Babacan’ın Malatya Soykan Parkı Halk Buluşmasında Konuşması

İlim şehri Malatya merhaba,

İnşallah bütün Türkiye'de varız Malatya'da varız sağ olun gençler sağ olun.
Malatya bu topraklar ne güzel insanlar yetiştirdi.

Burası bir ilim şehri.

Malatya bir kültür şehri.

Malatya aynı zamanda bir tarım şehri. Bir sanayi şehri.

Biz Malatya ile gurur duyuyoruz.

Hep beraber Türkiye’mize de DEVA olacağız çiftçimize de DEVA olacağız esnafımıza da emeklimize de işçimize de DEVA olacağız inşallah.

Değerli arkadaşlar değerli Malatyalılar,

Ülkemiz gerçekten zor bir dönem yaşıyor. Sıkıntılar büyük. Kriz arkasına kriz yaşıyoruz maalesef.

Ama bunu biz ilk elden ilk ağızdan derdi yaşayanlardan dinliyoruz. Onun için de vatandaşımızla aramıza mesafe koymuyoruz.

Değerli arkadaşlar, değerli Malatyalı hemşehrilerim,

Evet, Türkiye’mizde sıkıntı çok sorun çok hepsini biliyoruz.

Malatya'da kayısı ile ilgili hala bir fiyat yok. Kayısı üreticisi fiyat bekliyor 2 senedir gözler yollarda kaldı.

Hala fiyat yok.

Hep beraber DEVA olacağız hep beraber. Bütün kadrolarımızla beraber Malatya'ya da DEVA olacağız inşallah Türkiye'ye de DEVA olacağız.

Malatya tarımı ile güçlü bir şehrimiz ama sulama projeleri bakıyoruz bir türlü tamamlanmıyor.

Su olmadan tarım olmaz. Su ile tarımı buluşturmamız gerekiyor.

Bakın biz söz verdik açıkladık dedik ki bütün Türkiye'de Malatya'da ne kadar sulama projesi varsa bütün bu sulama projelerini tamamlayacağız dedik.

Barajsa baraj isale hattıysa isale hattı göletse gölet kapalı basınçlı sulama sistemi, yağmurlama damlama ne var ne yoksa iktidarımızın 5 yılında inşallah bunların tamamını bitireceğiz dedik.

Başka ne dedik?

Gübre var ya gübre çiftçimizin en önemli maliyeti değil mi?

Gübrenin tam yarısını devlet olarak biz karşılayacağız dedik.

Bunlar enflasyon nasıl düşer bilmiyorlar. Bilene de sormuyorlar.

Fiyatı niye yükselttin diye esnafı suçluyorlar marketçiyi suçluyorlar pazarcı esnafını suçluyorlar.

Halbuki siz maliyeti bir düşürün, şu gübrenin yarısını bir devlet olarak ödeyin fiyatlar nasıl düşüyor bir görün.

Bilmiyorlar.

Başka ne dedik?

Yemin parasının tam yarısını devlet ödeyecek dedik.

Ne dedik?

Hayvancılıkla uğraşan üreticilerimiz için yemin maliyetinin tam yarısını devlet ödeyecek dedik bakın.

Elektriğin çiftçimize çok daha uygun bir fiyattan ayrı bir tarife ile sağlanması gerekiyor sulamada pompajda kullanılan elektriğin. Bunu yapacağız dedik.

Çiftimizin kullandığı mazotun ÖTV’sini aynen iade edeceğiz dedik.

Yani maliyeti aşağı düşüreceksiniz maliyeti. Bu ülkede enflasyon böyle düşer.

Başka türlü marketlere savaş açarak enflasyonu düşüremezsiniz. Olmaz.

Maliyet artmış esnafımızın satın alma fiyatı artmış nasıl ucuza satsın?

Maliyeti ineceksin köküne ineceksin.

Toprağı suyla buluşturacaksın ki verim yükselsin.

Gübrenin yemin parasının yarısını devlet olarak karşılayacaksın ki maliyet düşsün.

Elektriği mazotu çiftçimize ucuz fiyata sağlayacaksın ki maliyet düşsün.

Maliyeti bir düşür aşağı çek bak nasıl fiyatlar düşüyor gör.

O zaman çiftçimiz de daha çok para kazanacak. Pazarcı esnafımızla daha çok para kazanacak kasabımız da marketimiz de manavımızda yüzü gülecek.

Başka türlü bu ülkede enflasyon düşmez.

Bilmiyorlar bilmediklerini de bilmiyorlar.

Döviz kurunu patlattılar değil mi?

Enflasyon Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesinde şu anda.

Bu ülke bu kadar yüksek bir enflasyon görmedi. İlk defa bu kadar 3 haneli enflasyon görüyor bu ülke.

Bakın arkadaşlar hesap çok basit hesap.

Size bir şey göstereceğim.

Bakın şu 200 lira değil mi?

Bu 200 lira ne zaman tedavüle çıktı biliyor musunuz?

Yıl 2009. 2009 yılında yani 13 yıl önce bu para tedavüle çıktı.

Bu 200 lira tedavüle çıktığında kaç dolar ediyordu biliyor musunuz?

134 dolar ediyordu arkadaşlar 134 dolar.

Bugün 11 dolar ediyor.

10 dolara doğru düşüyor kur arttıkça düşüyor.

20 lira dediğin zaman dolar kuru edecek 10 lira. 134 dolarlık paramız inmiş 11 dolara.

Ben şimdi soruyorum bu paranın içerisinden 123 dolar kaybolmuş değil mi?

134'ten 11'e inince arada 123 dolar fark var. Bu paranın içerisinden tam 123 doları kim aldı diye soruyorum size?

Kim aldı nereye gitti bu para?

Bu paranın değeri neden düştü arkadaşlar?

Bak kötü Yönetim. Malatya cevabı biliyor. Malatya cevabı biliyor kötü yönetim.

Hepsini düzelteceğiz hepsini.

Bakın arkadaşlar bir başka sayı vereceğim.

Ülkenin nasıl kötü yönetildiği ile ilgili bir başka rakam vereceğim.

Şu anda devletin bütçesinde bu yıl faiz ödemesi ne kadar biliyor musunuz?

350 milyar.

Bir de kur korumalı mevduat ya yeni bir şey uydurdular biliyor musunuz?

Rahmetli Özal'ın 'gençlere nasihatimdir bir daha ülkede bu uygulanmasın. Enflasyon yüksek seyrediyorsa sebebi budur' dediği Özal’dan önce uygulanan dövize çevrilebilir mevduat hesabını tuttular 40 yıl sonra Kur Korumalı Mevduat Sistemi diye yeniden icat ettiler.

Kur korumalı mevduata bu yıl ödeyecekleri kur farkı ne kadar biliyor musunuz?

320 330 milyar civarında.

350 milyar faize ödüyor, 320, 330 da kur farkı diye ödüyor. Etti mi size 650 milyar.

650 milyar kime ödüyor?

Zaten parası olanı ödüyor değil mi?

‘Fakir'den alıp zengine ödüyor’ dedin doğru.

Nasıl alıyor?

Alışverişe gittiniz şuradan bir kilo peynir aldınız. Alışverişe gittiniz şuradan evinize bir yoğurt aldınız.

KDV ödüyor musunuz? Ödüyorsunuz.

Asgari ücretle geçinen vatandaşımız dahi gelir vergisi ödüyor mu bu ülkede?

Ödüyor.

Asgari ücretten aldığını vergiden topla milletin 1 kilo yoğurt 1 kilo peynirden aldığını katma değer vergisinden topla topla topla zaten parası olana faiz diye ver kur farkı diye ver.

Bu adalet mi?

Böyle bir şey?

Bakın size bir rakam daha vereceğim.

Bunlar zaten parası olan 650 milyar veriyor değil mi bu yıl. 2022'de.

Peki, tarıma verilen desteğin tamamı ne kadar?

Çiftçiye verilen bütün tarımsal destekleri toplayın toplayın toplayın ne kadar biliyor musunuz?

50 milyar 50.

Bütün tarıma çiftçiye sen 50 milyar ver zaten parası olanın üzerine bir 650 milyar daha koy.

Bu mu adalet bu mu ekonomi yönetimi?

Bakın arkadaşlar bu 650 milyar bunların faize ve kur farkını ödedikleri o kadar büyük para ki hesap ortada.

Şu anda TOKİ ne yapıyor? Sosyal konut yapıyor.

Yılda kaç tane yapıyor? 100.000 civarında yapacağım diyor değil mi?

Daha göreceğiz yapabilecekler mi?

Çünkü geçmiş ortalama yılda 60 bin. 100 bin diyorlar göreceğiz ama konutun maliyeti ne kadar?

TOKİ'nin ürettiği sattığı peşinat aldığı taksitle sattığı konutun fiyatı ne kadar? En düşük böyle 100 metre karesi 650 bin lira falan.

650 bin lirayı bir konuta veriyor mu TOKİ? Veriyor.

Peki, bunlar kura kur farkına ve faize ne kadar ödüyor? 650 milyar.

Hesap basit.

650 milyara böl 650 bine. Tam bir milyon konut yapmak mümkün parayla 1 milyon konut.

Üstelik vatandaştan 5 kuruş almadan 1 milyon konut yapmak mümkün.

Hesap ortada.

Sadece faize kur farkına ödediği para 650 milyar. Bu parayla 5 kuruş peşinat almadan 1 milyon tane konut yapıp bu sene vatandaşa dağıtabilirlerdi.

Hesap basit.

650 milyarı 650 bine böl 1 milyon konut ediyor.

Hesap ortada. Gerçekten içimiz yanıyor içimiz. Yazık günah.

Hepsinin çözümü hazır hepsinin.

Siz devletin başına kamu kurumlarının başına dürüst ve ehil kadroları getirin bir de ülkeyi istişare ile yönetin bu ülke nasıl düzeliyor nasıl birden bile ayağa kalkıyor göreceksiniz.

İnanın çok kolay.

Bu ülkenin insan kaynağı var bu ülke büyük bir ülke.

Hepimiz bu ülkeyi çok seviyoruz.

Bu ülke güçlü bir ülke.

Avrupa'nın en büyük nüfusu bizde. Avrupa'nın en büyük toprakları bizde. Avrupa'nın en büyük tarım arazileri bizde ama bu büyük ve güçlü ülke kötü yönetiliyor.

Hep beraber çalışacağız çok çalışacağız. Ama dosdoğru çalışacağız.

Biz şuna inanıyoruz Allah doğrunun yardımcısıdır. Ama dosdoğru çalışacaksın.

Dosdoğru çalışacaksın formül basit. Ve dosdoğru çalışanlarla çalışacaksın.

Türkiye'nin başarılı olduğu yıllara şöyle bir bakalım.

Başarılı olduğu yıllarda Türkiye'nin bütün dünyada itibarının yüksek olduğu yıllarda ister rahmetli Özal dönemini düşünün ister bu 2002'den 2010'a kadar ki başarılı dönemi düşünün.

Onların ortak yönü ne?

İyi kadrolar dürüst kadrolar işinin ehli olan insanlar.

Kadroları sağlam tutacaksınız.

Buradan Malatya’dan kendi memleketinden kendisini rahmetle anıyoruz. Çok emeği geçti bu ülkeye çok emeği. Çok emeği geçti.

Ve uyardı ülkeyi uyardı. Bu dövize çevrilebilir mevduat hesabı ile ilgili uyardı. Gençlere nasihat verdi.

Hatta kendi ifadesi dedi ki, 'bu dövize çevrilebilir mevduat hesabı benden önce yapmışlar ama bu kendini uyanık zannedenlerin dalaverisidir' dedi. Rahmetlinin ifadesi bu. 'Kendini uyanık zannedenlerin dalaveresi' dedi.

Dön dolaş 40 yıl sonra aynı şeyi getir Türkiye'de uygula.

Bir de ekonominin çözümü diye utanmadan açıkla. Böyle bir şey olur mu.

Bakın arkadaşlar,

Bu ülkede o 2002 seçimlerinde Sayın Erdoğan'a destek verenler AK Parti'ye destek verenler ne için bu desteği verdi?

3Y ile mücadele etsin diye bu desteği vermedi mi?

Neydi bu 3Y?

Yasaklardı yolsuzluktu yoksulluktu.

Bu 3Y ile mücadele et diye bu desteği verdi ancak döndü dolaştı 20 sene sonra şu andaki iktidar ülkeyi tekrar aynı 3y'ye mahkûm etti.

Ülkede yolsuzluk var mı? Var. Ülkede yoksulluk var mı? Var. Yasaklar var mı? Var.

Ne anladık ne anladık. Bu ülkenin güzel insanları bu ülkenin tertemiz insanları 20 yıl sonra başladığı noktaya getirsin diye mi bu desteği verdiler yazıktır günahtır gerçekten.

Hep beraber ülkeye DEVA olacağız arkadaşlar hep beraber. Hep beraber.

Bakın,

Adalet her şeyin başı. Adalet olmadan olmaz.

Gençler önden yürüyecek biz arkadan hep beraber ülkeyi kurtaracağız inşallah hep beraber.

Değerli arkadaşlarım,

Göç şu anda şu anda bu ülkenin bir göç politikası yok arkadaşlar. Göç politikası yok.

Sınırlar olmuş yolgeçen hanı. Kevgire dönmüş elini kolunu sallayan giriyor.

Suriye'de savaş vardı anladık. Peki, on binlerce Afgan İran sınırını geçti elini kolunu sallaya sallaya yürüdü girdi mi bu ülkeye? Girdi.

Ben şimdi Sayın Erdoğan'a buradan soruyorum Bu Afganlar sınırdan niye elini kolunu sallaya sallaya girdi Türkiye'ye? Acaba sen ülkenin sınırlarını iyi koruyamadın mı? Yoksa Amerikalılarla bir anlaşma yapıp Taliban rejiminden kaçan Afganlar için burada bir yaşam alanı mı oluşturdun? Ben merak ediyorum soruyorum. Hangisi?

Ya sınırları kontrol edemiyorsun sınırlar kevgire döndü ya da Amerika ile anlaştın anlaşma sonucunda getirdin bu insanları buraya. Hangisi diye buradan Malatya’dan bu meydandan soruyorum.

Bunun bir cevabı olmalı değil mi?

Böyle bir şey olmaz.

200 bin vatandaşlık verdiler 200 bin vatandaşlık.

Hep beraber kurtaracağız hep beraber inşallah.

200 bin vatandaşlık verdiler değil mi? 200 bin vatandaşlık.

Şimdi ben soruyorum sığınma altındaki Suriyelilerin Türkiye'de vatandaşlığa başvurma hakkı yok. Kanunda madde var başvuramaz diyor.

Vatandaşlığa başvuramayan insanları tek imzayla, Cumhurbaşkanı imzası ha tek imzayla niye vatandaş yaptın diye soruyorum.

Sebebi ne?

Bakın bir tane kelime duydunuz mu? Niye.

Bunun kriteri ne? Yani kimi vatandaş yapıyorsun kime vatandaş yapmıyorsun bunun kuralı nedir? Kriteri var mı yok.

İstisnai vatandaşlık.

Eskiden bakanlar kurulunun yetkisi vardı şimdi o yetki olduğu gibi cumhurbaşkanına geçti. Tek imza tek. İmzayı atıyor 'bin kişi sizi vatandaş yaptım gönlümden koptu' diyor.

E bu sefer ne oluyor? Geriye kalan 3 milyon 800 bin Suriyeli 'ya dur bir dakika ben biraz daha Türkiye'de durayım belki sıra bana da gelir' diyor.

Kriterini bilmiyor belki tombaladan ben de çıkacağım diyor.

Geri dönüş perspektifini yok ediyorsunuz siz bu insanların. 'Ben bekleyeyim burada durayım dönmeyeyim' diyor. Göç bir gerçek arkadaşlar.

Bilmiyor bildiğini sanıyor bir bilene sormuyor. Gençler söylüyor.

Bakın arkadaşlar bir kişinin her şeyi bilmesi mümkün değil.

Bir kişi her şeyi bilemez ama ülke yönetiyorsanız bilenlerle çalışmak zorundasınız. Sağlam kadrolarla çalışmak zorundasınız. Bir lider ancak sağlam kadroların üzerinde yükselir.

Yok, her şeyi ben yaptım ben yapıyorum demeye başlarsan o ülkede kaybeder sen de kaybedersin. Olmaz olmaz.

'Ben her şeyi bilirim benim alanım ekonomi ben ekonomistim' deyip de bilenlerle çalışmazsan ülkenin ekonomisini batırırsın.

Ama arkadaşlar bakın burada koskoca bir gerçek var koskoca. Yoruldu. Gerçekten yoruldu. AK Parti kurulurken biz üç dönem kuralı koymuştuk 3 dönem. Niye? Çünkü ‘bu yorucu bir iştir’ demiştik. ‘3 dönemden sonra insanlar yorulur’ demiştik. ‘Orada yeni bir kadroya ihtiyaç olur’ demiştik.

AK Parti'nin kuruluş akitleşmesinde 3 dönem kuralı vardır arkadaşlar 3 dönem.

Ve 3 dönem ne zaman doldu? 2015'te doldu.

Ne diyordu 2015'te metal yorgunluğu diyordu değil mi hatırlayın metal yorgunluğu.

Arkadaşlar şu andaki iktidarı inşallah müsait bir yerde indireceğiz müsait bir yerde. Yoruldu çünkü yoruldular.

Kendi ne diyordu 2014'te 2015'te? 'Metal yorgunluğu var bizim teşkilatı yenilememiz gerekiyor' diyordu. Değil mi metal yorgunluğu diyordu.

Binlerce on binlerce teşkilat mensubunda metal yorgunluğu oluyor da bir kişi de hiç olmuyor mu?

Bu insanın yaratılışında var. Yorgunluk diye bir şey var.

Dolayısıyla biz diyoruz ki yoruldu ama ülke de çok yoruldu. Gerçekten yeter diyoruz bu ülkede çok yoruldu.

Bu ülke bunu hak etmiyor ki. Bu ülke bu yoksulluğu hak etmiyor.

Rahmetli Özal'ın orta direği vardı değil mi orta direk hatırlayalım. Orta direk ne demekti? Ülkeyi ayakta tutan o çadırı ayakta tutan orta direk. Yani orta gelirli sınıf orta sınıf.

Bunlar bu orta direği yıktı. Rahmetli Özal'ın orta direğini orta sınıfı bunlar yok etti.

Türkiye'de şimdi yoksul daha yoksul ama az sayıda zengin daha zengin oldu.

Biraz önce sayıyı verdim rakamları verdim. Siz bütün vatandaştan topladığınız vergiden 650 milyarını tutup da tam 1 milyon konut edecek parayı tutup da zaten parası olanı verirseniz bu adalet değildir. O zaman orta sınıf orta direk kalmaz bu ülkede.

Böyle bir şey olmaz yazıktır.

İnanın içimiz parçalanıyor çok üzülüyoruz ülkenin durumuna.

Bizim esnafımız sattığı malı yerine koyamıyor bugün.

Bizim çiftçimiz geçinemiyor zarar ediyor. Ne kadar çok üretirse o kadar çok zarar ediyor. Yazık.

Bakın arkadaşlar bir örnek daha vereceğim bir örnek,

Bakın şu telefon gençler şu telefon. Telefon artık en önemli ihtiyaç değil mi? Çünkü haberleşme bir insan hakkımı insan hakkı.

Bilgiye ulaşma doğru bilgiye ulaşma insan hakkı mı insan hakkı.

Çünkü bilgiye ulaşıyorsun buradan. Haberleşiyorsun değil mi?

Kendini ifade ediyorsun sosyal medya üzerinden yazıyorsun çiziyorsun görüşlerini. İfade özgürlüğü burada mı burada.

Demek ki artık akıllı telefon bir temel ihtiyaç.

Gençlere ne diyorlar? 'şikâyet etme çıkar bakayım telefonunu. Bak telefonun var ne istiyorsun' diyor.

Böyle diyorlar değil mi. Böyle diyen de cevabını alıyor.

Size yine bir rakam vereceğim.

Şu telefon iyisinden bir akıllı telefon Amerika'da asgari ücretle geçinen birisi ne kadar süre çalışarak bu telefonu kazanabiliyor biliyor musunuz?

Bir hafta değil mi.

Amerika'da çalışan birisi bir hafta çalıştığında bir haftalık maaşıyla en iyisinden bir telefon alabiliyor.

Türkiye'de ne kadar bu süre?

6 ay.

Tam 6 ay.

Şu işe bakın. Avrupa'da 8-9 gün Amerika'da 7 gün Avrupa'da 8-9 gün biz de 180 gün.

Asgari ücretli birisi 6 ay çalışıp ancak bir telefon koyabiliyor cebine.

Bu mu sosyal devlet bu mu ekonomi yönetimi?

'Ben ekonomistim alanım ekonomi' deyip ülkeyi içine düşürdüğü durumu görüyorsunuz arkadaşlar. Bu ülke bunu hak etmiyor inanın.

Yazıktır günahtır. Bu ülke böyle bir şeyi hak etmiyor.

Bakın gençler bu arkadaşınız ekonomi yönetiminin başındayken KYK bursu aylık 150 dolar ediyordu. KYK bursu. Şu anda 45 dolar ediyor. Ayda 150 doları gençler harcıyordu biriktiriyordu 12 ayda kenara koyduğu parayla bir hafta iki hafta Avrupa'da trenle tur yapabiliyordu.

Emeklilerimiz hatırlayın. Emekli maaşlarından biriktirip bir hafta İtalya'da tatil yapabiliyordu. Bu ülke bunu yaşadı.

Başka bir ülke değil Türkiye yaşadı bunları.

Biz inşallah kadro olarak bütün ülkenin DEVA’SI olacağız inşallah.

Bakın arkadaşlar ben bazen bunu söyleyince ben diyorum ya enflasyonu tek haneye indirdik diyorum ya paradan altı sıfır attık diyorum ya gençler KYK bursunu biriktirip yurt dışında tatile gidebiliyordu diye.

Ben böyle deyince Sayın Erdoğan ne diyor? 'Ben imza atmasaydım yapamazdı ki' diyor.

Ben de diyorum ki madem hikmet imzada tam 4,5 yıldır bu ülkeyi tek imzayla yönetiyorsun. Eğer hikmet imzadaysa o fiyakalı imzayı bir at da şu enflasyonu da döviz kurunu da bir düşür de bir görelim bakalım diyorum. Görelim bakalım.

Yapamaz çünkü başarı sağlam kadrolarla elde edilir. Kadrolar sağlam olacak.

Evet, milletin cebi boş doğru ama külliyede olanlara sorun yok.

En son ne zaman bir elektrik faturası gördü ben bilmiyorum. En son ne zaman bir doğalgaz faturası şöyle önüne geldi bilmiyorum.

Eskiden komşusu vardı değil mi Keçiören’de bir dairede otururdu. Girerken çıkarken komşularla karşılaşırdı.

Komşular gösterirdi 'ya başkanım bak faturalar biraz şişti bir şey yap ‘diye.

Şimdi etrafındakiler kim? Zaten parası olanlar.

Cepten cebe kiminle konuşuyor? En çok parası olanlarla konuşuyor. Cepten cebe soruyorum ben Malatya'ya konuştuğu bir tane çiftçi var mı cepten cebe. Alo dediği var mı? Yok.

Cepten cebe konuştuğu bir tane esnaf var mı? Yok.

Cepten cebe konuştuğu bir tane emekli var mı? Yok.

Bir tane emekli arkadaşı var mı? Yok.

Etrafını sardılar. O çıkar kümeleri var ya o bu iktidardan nemalananlar var ya etrafını sardılar ablukaya aldılar.

Kafasını kaldırıp milleti görecek durumu yok artık.

Onun için her şeyin iyi olduğunu zannediyor. Onun için ekonomimiz iyi diyor. Onun için enflasyon düştü diyor düşecek diyor 4 yıldır aynı şeyi söylüyor ama olmuyor.

Artık değişimin zamanı geldi arkadaşlar.

Artık Türkiye'de değişim zamanı.

Artık Türkiye'de DEMOKRASİ zamanı.

Artık Türkiye'de ATILIM zamanı.

Artık Türkiye'de DEVA zamanı ve bunu da inşallah hep beraber gerçekleştireceğiz. Gençlerle emeklilerle esnafla çiftçi ile gerçekleştireceğiz inşallah.

Hep beraber Türkiye'ye DEVA olacağız inşallah hep beraber.

Bakın arkadaşlar bu önümüzdeki seçimi kim kazanacak biliyor musunuz?

Bu önümüzdeki seçimi 7'den 70'e doğudan batıya kuzeyden güneye tüm Türkiye kazanacak bu seçimi inşallah tüm Türkiye.

Bu seçimi dükkânında 10 ampulden 9'unu kapatıp işini sürdürmeye çalışan, bu seçimi sattığım malı yerine koyamayan esnaf kazanacak.

Bu seçimi pazardan torbası boş boynu bükük dönen emekliler kazanacak.

Bu seçimi çocuğunun beslenme çantasına bir elmayı bir portakalı koymakta zorlanan analar babalar kazanacak bu seçimi.

Bu seçimi iftiraya uğrayan hukukun adaletin ezdiği KHK'lılar kazanacak bu seçimi.

Bu seçimi atanamayan öğretmenler kazanacak.

Bu seçimi şu andaki iktidarın artık görmediği göremediği görmezden geldiği milyonlar kazanacak.

Hep beraber Malatya içinde DEVA olacağız Türkiye içinde DEVA olacağız bunu hep beraber başaracağız.

Bu seçimi SMA'lı bebeklerin anneleri babaları da kazanacak merak etmeyin.

Bu seçimi hastanede kuyruk bekleyen en temel ihtiyacı olan ilaçlara yüksek miktarda fiyat farkı ödemek zorunda kalan vatandaşlarımız kazanacak bu seçimi inşallah.

Bazen soruyorlar 'DEVA Partisini bir anlat bize' diyorlar. 'DEVA Partisi nasıl bir parti' diye soruyorlar bana.

Ben de diyorum ki eğer DEVA Partisini arıyorsanız size bir konum atayım. DEVA Partisi nerede?

Biz DEVA kadroları olarak işte o beslenme çantasını dolduramayan anaların babaların yanındayız. Bizi arayan orada bulabilir mesela.

Bu seçimi kimler kazanacak biliyor musunuz? KPSS'den 80 alıp 90 alıp mülakatta elenenler kazanacak bu seçimi. Çünkü biz mülakatı kaldıracağız. O kadar basit mülakat yok artık.

KPSS'de sınavda alınan not neyse ona göre işe girilecek. Bu kadar kolay.

Adam kayırma torpil her şey bitecek.

Hepsi çözülecek. Çünkü artık yapı çürüdü. Tertemiz bir yapı kurmak gerekiyor bu ülkede.

İşte bu seçimi bir lastiğe 10 bin lira 15 bin lira vermek zorunda kalan deposunu dolduramayan şoför esnafımız kazanacak. Onlar da kazanacak bu seçimi.

Şu anda arkadaşlar bakın verdiğimiz mücadele ne biliyor musunuz?

Şu anda verdiğimiz mücadele Türkiye'de tekrar bir demokrasi mücadelesi veriyoruz biz.

İnsan haklarının ve özgürlüklerinin doyasıya yaşandığı bir ülke şu anda hedefliyoruz.

Eşit vatandaşlığın olduğu her bir vatandaşın kendi haklarını doyasıya yaşadığı bir ülke hedefliyoruz.

Adaleti hep beraber sağlayacağız inşallah. Adalet olmadan olmaz. Bir devletin varlık sebebidir. Adalet olmadan olmaz.

Şu anda yargı tamamen iktidarın emrinde talimatıyla hareket ediyor.

Bağımsız ve tarafsız yargı olmadan adalet olmaz. Hukuk devleti olmaz hukukun üstünlüğü asla sağlanamaz.

İşte biz bunun için aynı zamanda çalışıyoruz.

Cesur olacağız korkmayacağız. Ne diyoruz ‘kazanan Türkiye olsun oylar DEVA olsun’ diyoruz değil mi.

Yani sizin vereceğiniz oylar ülkenin sorunlarını çözsün diyoruz ilk seçimde.

Değerli arkadaşlar bir başka sorunumuz daha var bu ülkede bakın,

Bu ülkede bir Kürt sorunu var evet.

Bu ülkede pek çok kesimin farklı sorunları var.

Ama bu sorunları aşmakta da ne yapacağız? Eşit vatandaşlık diyoruz.

Bir insanın anasından doğduğu için sahip olduğu her türlü hakkı devlet aynen tanımalı diyoruz.

Temel haklar pazarlık konusu yapılmaz.

Temel hakları siz oylatamazsınız bile.

Gidip de bir grup insana bir başka grubun hakkını verelim mi vermeyelim mi diye oylatamazsınız.

Temel haklar aynen tanınır ve yaşanır. Devlet de bunun garantisi olur kefili olur.

Bu kadar. Çözüm burada.

Onu da inşallah biz gerçekleştireceğiz.

Adalet olmadan hukuk olmadan olmaz.

Adalet olmadan hukuk olmadan demokrasi olmadan asla ekonomiyi düzeltemezsiniz.

Çünkü ekonomi bir temele oturur. O temelde adalet vardır hukuk vardır özgürlükler vardır demokrasi vardır.

Siz her gün adaleti çiğneyerek her gün hukuku yerle bir ederek insanların özgürlüklerini sınırlandırarak bir ülkedeki ekonomiyi düzeltemezsiniz.

Ağzınızla kuş tutsanız yapamazsınız. Onun için olmuyor onun için yapamıyorlar.

Çok açık arkadaşlar çok açık.

Bunların İnşallah hepsini gerçekleştireceğiz.

Her alanda hazırız her alanda.

Eylem planları hazırlıyoruz her alanda. Eğitimden tutun sağlığa kadar, hukuktan adaletten tutun ekonomiye kadar. Her alanda hazırlanıyoruz bakın.

Ve şu anda Türkiye'nin yakın tarihinde yapılmayan bir işi gerçekleştiriyoruz.

Her alanda seçimlerden sonra kurulacak hükümetin takvime bağlanmış bir şekilde neler yapacağını bugünden biz hazırlıyoruz.

Böyle bir şey yapılmadı daha önce bakın.

Seçimlerden sonra kurulacak hükümetin hükümet programını hazırlıyoruz. Bütün detayıyla. Bütün bakanların önüne ev ödevlerini hazırlıyoruz.

Sağlık bakanı 'al hazır ev ödevi bu.'

Milli eğitim bakanı 'al ev ödevin bu.'

Adalet bakanının önüne sunuyoruz' ev ödevin bu.'

Bugünden hazırlıyoruz herkesin ödevini.

Ve seçime böyle gidiyoruz.

Sağlıkta randevu kuyrukları uzadı biliyoruz.

Bir elle tutulur sağlık vardı maalesef o da kötüye gitmeye başladı.

Yazık.

Bakın arkadaşlar,

Biz bunları her alanda hazırlıyoruz her alanda.

İktidarı soruyorum hükümete soruyorum böyle bir hazırlığınız var mı?

Ne yapacaksınız siz? Bu ülkenin sorularını nasıl çözeceksiniz diye iktidara soruyorum.

Bakın her alan her alan.

Burada tarım var sosyal politikalar var dijital dönüşüm var teknoloji var sanayi var KOBİ var. Dış politika var güvenlik var.

Her şey var her şey. 16 tane açıklamışız bugüne kadar. 16 tane.

Burada afet yönetiminden tutun da arkadaşlar yerel yönetimler ve şehirciliğe kadar her şey. Bakın tek elle taşınmıyor artık.

Salı günü sosyal politikalar açıklayacağız.

Arkasından Gençlik Politikası geliyor Kadın Politikaları geliyor.

Arkasından insan hakları geliyor. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili eylem planımız geliyor.

Bugüne kadar yapılmadı.

Bakın bunların arkasında sayfalar dolusu tablolar var.

Tarımla ilgili açıklamışız. Tarımda 56 madde var 56.

Hepsi burada yazıyor. Çünkü söz uçar yazı kalır.

Biz verdiğimiz her sözü yazılı veriyoruz.

Ne yapacağımızı tek tek sıralıyoruz takvime bağlıyoruz.

Diyoruz ki; 90 günde şunu yapacağız. 180 günde şunu yapacağız bir yıl içerisinde şunu tamamlayacağız.

Sulama değil mi bakın 5 yıl içerisinde sulamayı tamamlayacağız diyoruz. Var bu eylem planında hepsi var.

Ekonomi çözümlerin hepsi masada. 116 madde var 116 madde.

Bilmeyenler öğrensin.

Yanlışımız varsa da gelsinler söylesinler. Desinler ki 'şurada yanlış yapmışsınız.' başımızın üstünde yeri var. Seçime kadar düzeltiriz. Eksiğimiz varsa tamamlarız ama biz ortaya bir program koyuyoruz program.

Siz ne koyuyorsunuz arkadaş diye soruyorum bugünkü hükümete.

Yeni anayasa deyip duruyorlar değil mi? Yeni anayasa deyip durmuyorlar mıydı Sayın Erdoğan Sayın Bahçeli?

Diyorlardı ki 'yeni anayasa'. 2 yıldır. Ne koydular ortaya?

Biz ne yaptık 6 parti bir araya geldik 84 maddelik anayasa değişiklik teklifimizi hazırladık masaya koyduk.

Çünkü biz iş üretiyoruz iş. Bunların işi gücü laf üretmek.

Biz iş üretiyoruz.

Bugünkü hükümetin yaptığı ürettiği bir miktar bir şeyler de var doğru. Ama biz ne diyoruz şu andaki hükümetin eğer iyi yaptığı şeyler varsa sayısı az, biz onları devam ettireceğiz diyoruz. Yarım yaptıkları şeyler varsa biz onları tamamlarız diyoruz. Yanlışlarını da çöpe atarız onların doğrularını yaparız diyoruz.

Bizim hazırlığımız bu.

Siyaha siyah beyaza beyaz.

Değerli arkadaşlar değerli gençler ben şimdi artık sözlerimin sonuna geliyorum.

Sizleri de böyle daha fazla ayakta tutmak istemiyorum ama ben bir sürü sözler verdim üstelik yazılı sözler. Takvime bağlanmış sözler ama ben şimdi Malatya’dan da bir söz almak istiyorum.

Bu sözü almadan da gitmek istemiyorum.

Malatya hazır mısın?

Malatya hazır mısın?

Adalet için hukuk için hazır mısın Malatya?

Özgürlük için zenginlik için hazır mısın Malatya?

Seçim günü geldiğinde hep beraber sandığa gidecek miyiz Malatya?

Kullandığımız oylarla o sandıkları patlatacak mıyız Malatya?

Seçim günü geldiğinde DEVA Partisi’nin damlasının altındaki boşluğa hep beraber evet mührünü basacak mıyız Malatya?

O mührü öyle bir basacağız ki Beştepe’deki duvarlar titreyecek.

Malatya'daki ses Beştepe’den duyulacak inşallah.

Gençler bizim kültürümüzde vurmak yok. Biz ne diyoruz biz mührü oylara vuralım diyoruz o kadar.

Mührü oy pusulasına vuracağız o kadar o yeter. Zaten mühür oy pusulasına vurunca iktidar değişiyor iş çözülüyor inşallah.

Dert yok ama bunlar artık dedim ya vatandaşı dinlemiyorlar dinlemiyorlar. Çünkü burada Sayın Erdoğan konuşuyor olsa herhalde 100 metreden falan fazla yaklaşamazdınız yani.

Ama duyup dinleme imkânı yok artık sorun orada. Etrafını sarmışlar başkalarını göremiyor. Sorunun tam da özünde bu var.

Bakın emeklilerimiz çok haklı. Sabit ücretle geçinmeye çalışan herkes çok haklı.

Niye?

Enflasyon patladı gitti.

Enflasyon herkesin cebinden bir kepçe ile aldı.

Biraz önce gösterdim değil mi herkesin cebindeki o 200 liradan nasıl aldıklarını gösterdim anlattım.

134 dolar inmiş 11 dolara.

Herkesin cebinden kepçe ile aldılar.

Şimdi ne diyorlar? Yılbaşı’nda asgari ücrete zam vereceğiz emekli maaşını artıracağız. Ama rakamlara bakın ne olacak. Kepçe ile önceden aldıklarını şimdi kaşıkla verecekler.

Çünkü enflasyonun kazananı zaten parası olanlardır bunu unutmayın bakın.

Enflasyonun olduğu bir ülkede kazanan parası olandır.

Enflasyonun olduğu ülkede kaybeden sabit gelirle geçinmeye çalışan işçidir memurdur emeklidir.

34 yıl bu ülke bunu yaşamıştır. Ta ki enflasyonu biz 2004'te tek haneye indirene kadar.

Enflasyon değerli arkadaşlar hırsızlığın modern bir yöntemidir.

Çaktırmadan neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz.

Bakın sorun çok dert çok hepsinin farkındayız.

Ama inanın hepsinin de çözümü var.

Bu ülkenin çözülemeyecek hiçbir sorunu yok arkadaşlar bakın biz en zor sorunları hemen çözeriz.

İmkânsız dediğimiz konuları da biraz vakit alır biraz süre alır ama inşallah onu da çözeriz.

Niye?

Çünkü biz bu ülkeye güveniyoruz. Biz bu ülkeye güveniyoruz. Biz bu ülkenin vicdanı temiz insanlarına güveniyoruz. Bu büyük ve güzel ülkenin insanlarına güveniyoruz.

Türkiye'nin sorunlarını çözecek insan kaynağı Türkiye'de burada. Yeter ki siz onlara yetki verin yeter ki siz onlara imkân verin.

Gençlere yeter ki imkân sağlayın.

Bizim gençlerimizin Avrupa'daki Amerika'daki gençlerden ne farkı var.

Kadromuz da var. Sağlam bir kadro ile İnşallah iktidara doğru yürüyoruz arkadaşlar.

Evet, ben Malatya’dan da sözümü aldım. Artık Malatya'da hazır diyorum, Türkiye'de hazır diyorum ve bu seçimde inşallah kazanan Türkiye olsun kazanan Malatya olsun oylar DEVA olsun diyorum hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Sağ olun var olun.

30 Kasım 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 28. Haftalık Değerlendirme Toplantısı Konuşması

Yirmi sekizinci
Haftalık Değerlendirme Toplantısı


Değerli yol arkadaşlarım,

Değerli basın mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,

Hepinizi muhabbetle selamlıyor, haftalık değerlendirme toplantımıza hoş geldiniz diyorum.

*****

Değerli arkadaşlar,

2022 yılının sonuna yaklaşırken hepimiz büyük bir umut içindeyiz.

Geçtiğimiz pazartesi günü, Yarının Türkiye’si için hazırladığımız anayasa değişiklik önerimizin tanıtım toplantısını gerçekleştirdik.

Ankara, demokrasi için büyük bir ana tanıklık etti.

Evet, 6 siyasi parti olarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçişle ilgili tam 84 maddelik kapsamlı bir anayasa değişiklik metnini tamamladık ve kamuoyuna sunduk.

Bu çalışmayı, ortak akıl ve istişareyle hazırladık.

Baskıcı, “ben istedim oldu, ben yaptım oldu” diyen tek kişiye karşı, tüm Türkiye’yi masanın baş köşesine oturttuk.

Ben bu vesileyle, anayasa çalışmalarımızda büyük emeği olan Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanımız Sayın Mustafa Yeneroğlu’na;

Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi, İYİ Parti ve Saadet Partisi’ni temsilen eden komisyonda görev alan tüm dostlarımıza;

Ayrıca bu çalışmaya katkı veren, emeği geçen herkese, bu ülkenin bir yurttaşı olarak, şükranlarımı sunmak istiyorum.

Bu çalışma arkadaşlar gerçekten son derece önemli. Son 10 yıldır böyle bir çalışmaya teşebbüs dahi edilememiş Türkiye’de.

En son böyle bir kapsamlı bir anayasa değişiklik teşebbüsü 2012’de o da tamamlanamamış öylece yüz üstü yarım bırakılmış.

6 ayrı partinin ayrı ayrı teşkilatı olan ve ayrı seçmen kitlesi olan 6 ayrı partinin uzlaşıp tek bir anayasa değişikliği üzerinde mutabık kalması aslında tam bir Türkiye mutabakatıdır.

Bunun içindir ki 84 maddeyi açıkladıktan sonra içinde tek bir maddeyi ele alıp böyle ciddi bir eleştiri getirebilen bugüne kadar olmamıştır.

Olabilir de. Eksikler olur. Tamamlarız. Yanlışlar olur düzeltiriz. Ama en azından biz sapasağlam bir çalışmayı ortaya bir öneri olarak koyduk.

Söyleyecek sözü olan, Türkiye’nin yarınlarıyla ilgili iddiası olan kim var kim yoksa buyurusular onlar da koysunlar.

Ama şu anda başka bir şey yok ortada.

2023 seçimlerinin, mevcut anayasayla, bu tek kişilik sistemle girdiğimiz son seçim olmasını da Allah’tan temenni ediyorum.

Biz, dünyadaki demokrasi mücadelesine, ülkemizin adını şanla yazacağız inşallah.

Çünkü değerli arkadaşlar, biz kazanacağız.

Türkiye’de demokrasi kazanacak.

Çünkü bu ülke, bu topraklar bunu başaracak.

Çok daha zor şartlarda, 1923’te Cumhuriyet’i kurduk.

Çok daha zor şartlarda, 1950’de demokrasiye doğru adım attık.

Ve inanın, şu anda yönetimde olan otoriter ittifakın karanlığından da bu ülkeyi hep beraber çıkacağız.

Dünyadaki tüm demokratlara da umut olacağız.

Bakın burası çok önemli arkadaşlar. Biz şu anda Türkiye’de yaptığımız çalışmayla dünyada demokrasiyi savunan dünyada demokrasi çığlığı atan herkes için bir umut kaynağı olduk.

Dünyada otoriterlik eğilimlerinin olduğu çok sayıda ülke var. Ve o ülkelerde demokrasiden yana olan insanlar feryat ediyorlar.

Bir çıkış arıyorlar. İşte biz sadece Türkiye’de değil tüm dünyada demokrasi için kalbi çarpanlara demokrasi isteyenlere de Türkiye’den bir umut kaynağı olacağız bir umut ışığı olacağız.

Türkiye’deki demokratlar için de umut olacağız dünyadaki demokratlar için de umut olacağız.

*****

Biliyorsunuz çalışmamız sadece bu anayasayla sınırlı değil arkadaşlar. Aynı zamanda 6 siyasi parti olarak yine bir ilki gerçekleştiriyoruz.

Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyoruz.

Yüzyıllık Cumhuriyet tarihimizde de böyle bir örnek yok.

Ne yapıyoruz şu anda?

6 parti seçimlerden çok önce seçimlerden sonra kurulacak hükümetin programını hazırlıyoruz.

Ve bunu da bir uzlaşmayla mutabakatla götürüyoruz.

Tam 72 tane başlık belirledik arkadaşlar 72 tane başlık.

Hükümet kurulunca hangi konularda çalışma yapmamız gerekiyor? Ekonomiden tutun hukuk adalete kadar, sağlıktan tutun eğitime kadar, dış politikadan tutun gençlik spora kadar her alanda ama her alanda kurulacak hükümetin neler yapacağını bugünden hazırlıyoruz.

Seçime giderken de elimizde seçim beyannamesi olarak seçim taahhüdü olarak bu 72 başlıkta yapacaklarımızla beraber gideceğiz.

Bu da bir ilk. Daha önce yapılmamış Türkiye’de.

Çünkü biz şunu gördük. Türkiye’nin yarınlarını konuşmaya başladığımızda uzlaşmak çok kolaylaşıyor.

Geçmişle ilgili kavga etmekten kolay bir şey yok. Ama ülkenin yarınları için çalıştığımızda bu ülkenin neye ihtiyacı var diye sorduğumuzda, şöyle bir 81 ilimizin 922 ilçemizin caddelerini sokaklarını mahallelerini dolaşıp vatandaşlarımıza ‘nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyorsun’ diye sorduğumuzda inanın hep aynı cevabı alıyoruz.

İşte şu anda yaptığımız bizim tam da bu ülkenin birliği için beraberliği için ve tüm Türkiye’nin ortak bir yarın hedefinde buluşması için çok çok kıymetli bir çalışma.

Ve şu andaki iktidarın yaptığının tam tersi.

Şu anda iktidar ne yapıyor? Sürekli geriyor, sürekli kutuplaştırıyor. Sen ben diye ayrım yapıyor.

Bugün Sayın Erdoğan yine çıkmış konuşmuş. Diyor ki ‘iki taraflı sistem iki parti de’ diyor. Çünkü kafası hep kutuplaşmaya alışık ya zihnindeki sistem ne? ‘O taraf mı bu taraf mı? Benden misin senden misin, beriki öteki’ .

Şeytanlaştıracak bir taraf arıyor sürekli kendisine dikkat edin.

Bugün konuşmasında metinden çıkıp konuşmaya başladığında bilinç altındakiler ortaya dökülüyor.

Oysa biz ne diyoruz? Öyle sağmış solmuş şucuymuş bucuymuş değil biz hep beraber Türkiye’yiz diyoruz hep beraber bu ülkenin yarınlarına yürüyeceğiz diyoruz.

Şu andaki iktidarın ötekileştirme kutuplaştırma politikalarının tam da tersine beraber yürüyoruz hep beraber Türkiye’yiz diyoruz.

*****

Değerli Arkadaşlar,

Biz burada gece-gündüz hem kendi parti çalışmalarımıza hem de altılı masa çalışmalarına hızla devam ederken, iktidarın küçük ortağı, nam-ı diğer krizlerin ortağı, dünkü grup toplantısında yine hasetinden feryat etmiş.

Neler söylüyor neler. Bir de hele hele arada bir millet kelimesi yerine “Zillet” kelimesini kullanıyor ya bu nasıl bir milli duruştur bu nasıl bir yerli duruştur ben hayret ediyorum.

Milet kelimesiyle zillet kelimesini özdeşleştiren bir şekilde böyle konuşabilen bir zihniyetten bu ülkeye fayda gelmez.

Zaten gelmemişte.

Bugüne kadar bu memlekete hayrı dokunan tek bir işi var mı? Şöyle bir hafızalarınızı yoklayın.

Ben buradan sorayım Sayın Bahçeli’ye, ‘Kaç yıldır siyasetin içindesiniz bugüne kadar bu ülke için taş üstüne taş koydum’ diyebileceğiniz ne var. Bir söyleyin de biz de öğrenelim. Yok.

Hiçbir şey yok. Bir tane bakan vermiyor hükümete bir tane bakan.

Sen 4 buçuk yıldır bu iktidarın ortağı değil misin? Niye 1 tane bakan vermiyorsun?

Çünkü öyle bir iş yapıyor ki kara ortak ama zarar olursa ‘Ben işin içinde değilim’ diyecek.

Hiçbir sorumluluk almıyor ama iktidar ortağı olmanın yetkiyi sonuna kadar kullanıyor.

Böyle bir kolaycılık içerisinde.

Ne demiş dün de? Partili ve Taraflı Cumhurbaşkanlığı Sistemi Türkiye’nin şifasıymış.

Şifaya bak şifaya. Ülkenin başına getirmedikleri iş kalmadı şu 4 buçuk yılda.

Paramız pula dönmüş. Her geçen gün fakirleşiyoruz.

Her geçen gün gençlerin korkusu umutsuzluğu artıyor.

Ama krizlerin ortağı “şifa” diyor.

Bu uyduruk sistemin kendisi için şifa olduğu belli. O açık.

Bu sistem, iktidarın küçük ortağı olmasına rağmen, kendisinin ülkenin başına kayyum olarak atanmasını da sağladı.

Bu sistem sayesinde kayyum gibi iktidar partisine mensup ‘şu gitsin’ diyor ertesi gün apar topar affını falan istiyor pılını pırtısını toplayıp gidiyor insanlar.

Ya da belli ki Sayın Erdoğan ile ciddi tezat içeresinde olan ciddi anlaşmazlık içerisinde olan bir kabine üyesi ‘hayır bu kalacak’ diyor Erdoğan’da bu ağır yükü sırtında taşımak zorunda kalıyor.

Böyle bir garip ortaklık.

Bu sistem, onun cezaevindeki dostları için şifa oldu. Doğru. Afla çıkmalarını sağladı. Hatırlayın; mafya lideriyle poz verdi. Çeteye mafyaya şifa oldu bu sistem doğru.

Bu sistem, kabinede tek bir bakan koltuğu olmadan, bir tane konuda dahi sorumluluk almadan, sadece menfaate ortak olmasını sağladı doğru.

Bahçeli’ye şifa kuşkusuz.

Ama hiç kusura bakmasın, 85 milyona dert veren, acı çektiren, yoksulluk getiren bu sistemi; sırf Devlet Bey’e iyi geldi diye biz korumayız arkadaşlar. Bu sistem değişecek.

Üstelik ilk seçimde değişecek.

Sırf Devlet Beyin keyfi yerinde diye 85 milyonun yaşadığı yokluğu, baskıyı görmezden gelmeyeceğiz.

Bir de ne demiş?

Hala “Yeni bir anayasa” yapacaklarını söylüyor.

Bitmedi bir türlü nasıl bir yeni anayasaysa bu.

Ya sayın Bahçeli, elinizi tutan mı var? Yeni anayasanız senelerdir bitmeyen senfoniye döndü bu.

Gerçekten ayıp. Her seçime yeni anayasa vaadiyle giriyorsunuz ama ortada tek bir maddelik hazırlık yok.

Çıkın deyin ki ben Bahçeli olarak ‘şöyle bir yeni anayasa öneriyorum ülke için’ Ortaya koyun da bir görelim.

Bir görelim bakalım nasıl bir yeni anayasa yazacaksınız.

Sıfır. Hiçbir şey yok.

Dedim ya bir tuğla üstüne tuğla koymadı bugüne kadar. Bunu da yapamıyor. İçi boş laf.

İşte biz sapasağlam 84 maddelik bir değişiklik paketini ortaya koyduk.

İşte burada. Sapasağlam. Tam biz uzlaşmayla tam bir mutabakatla. En son 10 yıl önce denemiş akamete uğramış. Biz kolları sıvadık çalışmaya başladık ve bitirdik.

Bizim anayasa değişiklik paketimiz burada. Ben şimdi soruyorum Sayın Erdoğan’a da Sayın Bahçeli’ ye de soruyorum, ‘sizin yeni anayasanız nerede? Nerede kaldı. Gözlerimiz yollarda kaldı.’ Yok.

Bir küçük uyarı da yapacağım kendisine. Hatta büyük ortağa da sesleniyorum:

Sayın Erdoğan, Sayın Bahçeli;

Sakin olun biraz. Bakın siz yeni anayasa yazmadan evvel önce mevcut anayasaya uymayı hele bir deneyin biraz gayret gösterin. Bir anayasa var şu an yürürlükte.

Madem yeni anayasa deyip duruyorsunuz önce şu mevcuda uyacağınızı gösterin. Yani anayasal bir düzende anayasaya bağlı olarak çalışabileceğinizi bir ispat edin ki yeni anayasa dediğiniz, daha gözümüz yollarda kaldı ortada bir şey yok ona da uyacağınıza insanlar inansın.

Önce milletin hak ve özgürlüklerine göz dikmeyin hele.

Önce bir’ egemenliğin sahibi milleti dinleyin hele.

Mevcut anayasayı yok sayan, “Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymuyorum, saygı duymuyorum” diyen, “Alt mahkeme Anayasa Mahkemesinin kararına uymayabilir” diyen bir zihniyetin yeni bir anayasa üretmesi mümkün müdür?

Onun için yapamıyorlar, beceremiyorlar.

Erdoğan da Bahçeli de yeni anayasa deyip duruyorlar, ama ortada tek bir maddelik bir taslak dahi yok.

Bakın, biz söz verdik, yaptık.

Kolları sıvadık. Önce parti olarak taa Aralık 2020’de partimiz kurulduktan 9 ay sonra biz kendi çalışmamızı bitirdik.

Hatırlayın burada basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladık.

‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ dedik ve geriye olan anayasa değişiklik paketini 74 maddeydi bizim o zamanki hazırlığımız kodifikasyonu da tamamladık. Dedik, ‘Bizim hazırlığımız budur’ dedik. Ortaya koyduk.

Arkasından 6’lı masaya koyduk çalışmamızı, 6’lı masa olarak çalıştık sonuçta 84 maddelik bir paket ortaya çıktı 6 partinin mutabakatıyla ve bunu da kamuoyuna deklare ettik.

Ben buradan tekrar İktidara soruyorum:

Sizin yeni anayasanız nerede?

Niçin yapamıyorsunuz?

Niçin ortada tek bir madde daha yok hala?

Yapamazlar arkadaşlar, yapamazlar. Ağızlarıyla kuş tutsalar yapamazlar.

Hukuka saygı duymayan, adaleti her gün ayaklar altına alan, keyfiliği kendisine düstur edinmiş bir zihniyet yani anayasa falan yapamaz bu ülkede yok.

Bir de şurada büyük bir tezat var bakın dikkat edin. Bahçeli de Erdoğan’da ne diyor? ‘Yeni anayasa lazım’. Ama aynı zamanda ne diyorlar? ‘Bu sistem şifa oldu’ diyorlar.

Bir dakika, eğer bu sistem şifa olduysa siz niye yeni anayasa deyip duruyorsunuz?

Demek ki bu sistemle ilgili sizin de beğenmedikleriniz var. Beğenmediklerinizi hele bir söyleyiverin bakalım.

Yok çok memnunsanız mevcut sistemden o zaman niye yeni anayasa diyorsunuz?

Bakın büyük bir tezat var burada.

Çünkü söylediklerinin hiçbir tutarlılığı yok arkadaşlar hiçbir tutarlılığı. Bugün böyle konuştuklarının tam tersini yarın söyleyebiliyorlar.

İnanın işte bu yüzden güven kaybediyorlar bu yüzden güvenilir bir iktidar değiller.

*****

Değerli Arkadaşlar,

Cumhurbaşkanı bugünkü konuşmasında bizim anayasa teklifimizden bahsederken, belli ki yine konuşma metninin dışına çıkmış ve bilinç altındakilerini ortaya döküvermiş.

Bizim çalışmamızla ilgili konuşurken ne demiş? “Çok partili demokrasi” demiş, bakın “Çok Partili Parlamenter Sistem” demiş.

Bu ifadeleri kullanmış bugün hemen 1-2 saat önce.

Bilinçaltı. Hani“Lapsus” diyorlar ya hani..

Bakın işte Sayın Erdoğan yoruldu. Erdoğan yorgunluğunun sonucunda da bugün bir büyük gaf daha yaptı.

Hani kendisi tek partili sistemle kavga etmiyor muydu?

Şimdi ne diyor? Çok partili demokrasiyle kavga ediyor, Tek partili sistemi yüceltiyor.

Çünkü döndü dolaştı iktidar gücünü tek elde toplayınca artık yeniden tek partili sisteme özenir hale geldi.

Bilinçaltındaki o.

Bizim çalışmamızda ne diyor? ‘Çok partili sistem’ diyor ‘çok partili demokrasi’ diyor.

Demek ki kendi istediği öyle sistem falan filan değil yok Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemiymiş. Değil. Tek kişi istediğini yapsın kimse de ona hesap soramasın istiyor.

Zihnindeki model bu. Aynı Türkiye’nin tek partili dönemi gibi.

İşte güç zehirlenmesi böyle bir şey arkadaşlar. Hep diyoruz ya. Çok uzun süre devlet gücünü kullanmanın getirdiği bir güç zehirlenmesi diye bilimsel bir gerçek var.

Güç yozlaştırıyor. Mutlak güç mutlaka yozlaştırıyor. Onun için biz hep ne diyoruz? Ülkeyi yönetme gücünü elinde tutanların mutlaka ve mutlaka hukukla ve süreyle sınırlandırılması gerekir diyoruz.

Bunun için bizim önerdiğimiz sistem de hep süre sınırlamaları var. Onun için burada sapasağlam bir hukuk çerçevesi var.

Evet, devlet gücünü kullanıyorsunuz ama hukukla ve süreyle bu gücü sınırlayacağız ki güç zehirlenmesi olmasın ki yozlaşma olmasın.

Ben buradan sesleniyorum. Sayın Erdoğan’a soruyorum,
Hayırdır Sayın Erdoğan; Döve döve bitiremediğiniz tek parti dönemine özendiğinizi mi bugün itiraf ediyorsunuz şimdi diye soruyorum?

Belli ki tek başına at koşturmak istiyor. Belli ki Bahçeli’yi Perinçek’i falan da fasulyeden sayıyor.

Bu zihnin arkasında o da var.

Bizim sisteme çok partili dediğine göre kendi şu anda yönettiği tek partili gibi. Zihin dünyasında öyle.

İşte onlarında gönünü hoş tutacak biraz biraz da artık ne istiyorlarsa verecek bir şeyleri yapıp götürmek istiyor.

Hedef 2023 vardı değil mi bir zamanlar. Neydi o hedef? 25 bin dolarlık milli gelir. Neydi o hedef? 500 milyar dolarlık ihracat.

O hedefler koyulduğunda bu arkadaşınız ekonomiyi yöneten ekibin başındaydı. Ve o gün gerçek hedeflerdi onlar. Biz o hızla gidebilseydik hukukla adaletle hareket edebilseydik demokrasi diyerek koşsaydık o hedefleri bugün rahatlıkla tutturabilirdik ama hedefler tutmadı.

Bugünkü ihracat rakamlarıyla övünüyor.2023’te hani 500 milyar dolarlık hedef koymuştuk. Ne oldu o hedefe?

2023 için 25 bin dolarlık milli gelir hedeflemiştik. Çünkü 12 bin 500 dolara ulaşınca 25 bini koymuştuk. 8 bin 9 bin de şu anda Türkiye, bocalayıp duruyor hala.

10 sene önce tutturduğu 12 bin 500 dolarlık milli gelir hedefini 2023 için bile tutturamayacak bu ülke.

Durum anlaşıldı. Şimdi Erdoğan hedef 2023’ü tutturamayınca, hedef döndü 1946 öncesi oldu. Yeniden tek partili sistem oldu.

Allah akıl fikir versin.

Ha bir de bir İran atasözünden de bahsetmiş bugün.

Uzaklara gitmeyelim Orta Anadolu’da bir atasözü vardır.

“İsin yanına varan is, misin yanına varan mis kokar”diye.

Sayın Erdoğan; otokrasinin olduğu ülkelerin başındakilerle yan yana dura, işte böyle “tek parti hayalleri” kokmaya başladı.

Geldiğimiz nokta bu.

Ne diyelim; neredeeen nereye!

Geldiğimiz nokta bu.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Biz bu sisteme son vereceğiz.

Biz bu kabusa son vereceğiz.

Şu andaki “Taraflı, partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi” tarih kitaplarında ibretlik kısa bir bölüm olarak kalacak.

O bölümün adı da evet “Gerileme dönemi” olacak. Gerileme dönemi.

5 yıldır test ediyoruz değil mi? 5 yıldır sürekli ülke her alanda geriliyor.

Demek ki tarih kitaplarına partili taraflı Cumhurbaşkanlığı sisteminin uygulandığı dönem gerileme dönemi olarak geçecek.

Seçimlerden sonra, tıpkı bir kabustan uyanır gibi korkulu bir rüyadan uyanır gibi bir yudum su içmenin hızında, şöyle derin bir nefes alacağız.

Ülkemizin itibarını ayağa kaldıracağız.

İşte görüyorsunuz.

Hukukun Üstünlüğü sıralamasında 140 ülke arasında ta 116’ncı sıraya düştü.

Bu ülkede siz ekonomik toparlamadan bahsedebilir misiniz? Hukukun üstünlüğü sırasında 140 ülke içerisinde 116. Sıraya düştükten sonra yeni bir anayasa senfonisini çal çal çal... Kim inanır size?

Böyle bir şey yok.

Sivil haklar ve siyasi özgürlüklerde “özgür olmayan ülkeler” listesine düştü şu an Türkiye.

Kendi Anayasa Mahkememiz, esastan incelediği dosyalarda yüzde tam 97 oranında ihlal tespit ediyor hak ihlali tespit ediliyor.

Partimiz kurulduğunda bu oran yüzde 90’dı. Sonra yüzde 95 oldu en son istatistikler yüzde 97 arkadaşlar. Şu ise bakın.

Bizim kendi anayasa mahkememiz. Bu ne demek? Bizim vatandaşlarımız gidiyorlar mahkemelerde hak arıyorlar bulamıyorlar en son durak olarak anayasa mahkemesine başvuruyorlar, anayasa mahkemesi de esastan incelediği dosyaların yüzde 97’sinde vatandaşı haklı buluyor sadece ‘yüzde 3’ünde mahkemeler doğru iş yapmış’ diyor.

Ve bu anayasa mahkemesinin şimdi maalesef kompozisyonda hızla değişiyor hızla.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde savaş halindeki Rusya ve Ukrayna’yla birlikte hak ihlalinde şampiyonuyuz.

Peki en çok hak ihlali nerede biliyor musunuz? Çünkü farklı farklı hak ihlali türleri var. En çok hak ihlali adil yargılanma hakkında. Şu işe bakın.

Biz bu konuda eylem planımızı açıkladık biliyorsunuz. ‘Adil Yargı Eylem Planı’ diye. Tam 198 maddelik bir eylem planı. Bugüne kadar Türkiye’de gelmiş geçmiş en kapsamlı yargı reformu eylem planını açıkladık.

Hani diyor ya Erdoğan geçen hafta, ‘Ya Türkiye için şöyle bir plan program ortaya koyun canımızı yiyin’ diyor değil mi?

Valla onların canları falan kalmadı ortada. Biz bütün eylem planlarımızı ortaya koyduk koyuyoruz.

Ben kendisine de gönderdim. En son bayramda. 10 taneye ulaşınca eylem planı, AK Parti Genel başkanı sıfatıyla kendisine de gönderdim.

Dedim ‘bizim planlarımız burada haydi siz de koyun ortaya bir şeyler. Haydi plan program koyun’.

Var mı ortada bir şey? Yok. Hiçbir şey yok.

Yarınlarla ilgili bu ülkeye yön verecek yol gösterecek hiçbir plan program yok.

Çünkü planı programı vesayet kabul ediyor. Planla programla kendisini bağlamak istemiyor.

‘Ben sabahleyin uyandığımda aklıma gelen her şeyi yaparım arkadaş kimse de bana hesap soramaz.’ Diye bir yöntemle bu ülkeyi yönetmeye çalışıyor.

Bunun için olmuyor. Bunun için maalesef ülkede fakirlik yoksulluk hızla artıyor.

Bunlar acı tablomuz arkadaşlar.

Peki bunun sonucunda ne oluyor?

El alem, firari sanıkları Türkiye’ye iade etmiyor. İşte en son Bulgaristan’ı gördük değil mi?

Gerekçeleri de hazır. Ne diyorlar? “Türkiye’de adil yargılama yok” deyip çıkıveriyorlar.

Kimse de çıkıp hükümetten “Hayır efendim, Türkiye’de adil yargılama var” diyemiyor.

Çünkü bu ülkenin kendi anayasa mahkemesi hak ihlali kararı veriyor durmadan. Hak ihlalinin konusu ‘adil yargılama hakkı ihlal ediliyor’ diyor.

Bizim kendi anayasa mahkememiz burada adil yargılama hakkı yokken elin adamı gelip söylediğinde buna nasıl itiraz edeceksiniz?

Yazık değil mi bu ülkeye? Bu ülkenin pırıl pırıl gençlerine 85 milyon insana yazık değil mi?

Şu durumun bir açıklaması var mı arkadaşlar ya?

Bakın Türkiye’nin dünyadaki itibarının çöküşüdür bu.

Adalet sisteminin çökmüş olduğunun kanıtıdır. Ve maalesef evet devlet yapısının da çökmeye başladığının en önemli işaretidir.

O yüzden arkadaşlar, biz önce hukuku yerden kaldıracağız.

Hukukun üstünlüğünü egemen kılıp “bireyi” ferdi güçlendireceğiz.

Önce insan diyeceğiz.

İşin özü bu.

*****

Değerli arkadaşlar,

Geçen hafta da söyledim. Sayın Erdoğan yoruldu. Hem de çok yoruldu.

Tüm ülke de onun yorgunluğunun bedelini acı acı ödüyor maalesef.

Öyle bir krizin içindeyiz ki, ülkede orta sınıf diye bir şey kalmadı. Rahmetli Özal’ın çok çaba gösterdiği orta direk dediği bu orta sınıf Türkiye’de artık çöktü.

Sadece iki tane ekonomik sınıf var ülkede. Çok zenginler ve dar gelirliler.

Ve ne oldu arkadaşlar;

İşte görüyoruz çocuklar okulda açlıktan bayılıyor.

Öğretmenler Günü vesilesiyle çok sayıda öğretmenimizle muhatap olduk. Diyorlar ki ‘çocukların derste başı dönüyor midesi bulanan öğrenci oluyor. Soruyoruz oğlum kızım neyin var? Biraz deşince anlıyoruz ki kahvaltı yapmamış biraz deşince anlıyoruz ki beslenme çantasının içi boş.’

Beslenme çantasının içine bir elma bir portakal koymak lüks oldu bu ülkede.

İhtiyaç dediğimiz her şeyi lüks haline getirdiler bu ülkede.

Üniversite öğrencileri, tek öğünle yaşamanın yolunu aramaya başladılar.

Ben bizzat gittiğim kaç tane şehirde karşılaştım o yurtta kalan öğrencilerle, ‘Başkanım acaba bir öğünle bir insan yaşayabilir mi onu test ediyoruz şu anda’ diyorlar.

Yazık değil mi?

KYK bursu bizim ekonomiyi yönettiğimiz dönemde aylık 150 dolardı. KYK burslarından biriktirdikleri paralarla öğrenciler Avrupa’da Interrail tren sistemi ile 1 hafta 2 hafta tatil yapabiliyorlardı.

Şu anda yaklaşık 45 dolar mertebesinde aylık KYK bursu.

36 ay taksitle insanlar kışlık mont alıyor şu anda ülkede.

Peynir almak lüks oldu. Tarihimizde ilk kez bir kilo peynirin fiyatı, bir kilo etin fiyatını geçti.

Et tüketimi bir yılda yarı yarıya düştü bu ülkede. Kilo olarak tam yarı yarıya azaldı.

Refah kaybına bakın.

Et fiyatları aşırı yükseldiği için tüketim yarı yarıya azalıyor bir yandan peynir ekmek değil mi? Bizim en temel katığımızdır yemeğimizdir öğünümüzdür... Peynir alacaksın etten pahalı.

Ne yapsın bu vatandaş? Bu millet nasıl geçinsin?

Vatandaş ne et alabiliyooor, ne peynir.

Kışlık mont alamıyor, bot alamıyor.

Anneler-babalar her gün daha fazla endişeye kapılıyor.

Gençler her an daha çok umutsuzluğa kapılıyor.

Enflasyon tarihi rekor kırıyor. ÜFE biliyorsunuz tarihi rekor. Yani Cumhuriyet tarihinde istatistiklerin tutulduğu ilk günden bu yana hiçbir zaman üretici fiyat endeksi bu kadar artmamıştı arkadaşlar. Hiçbir zaman artmamıştı.

Bu da TÜİK’in rakamları. TÜİK ‘in açıkladığı rakamla dahi rekor. Düşünün.

Vatandaşımız kendi kendine yoklukla baş etmenin yolunu arıyor.

İnsanlar hangi markette, hangi ürün ucuz, hangi pazarda hangi sebze ucuz bunu yakından çok yakından takip ederek hayatta kalmaya çalışıyor.

Bu ekonomik dar boğazda, herkes kendi ekonomisini yönetmek için adeta çırpınıyor.

Vatandaşlarımız; çalışıyor, didiniyor, kuruş kuruş hesap yapıyor.

GRAFİK -GİR

Bakın arkadaşlar size ibret verici bir grafik göstereceğim.

Bu sadece son 2 yılda TÜİK’in rakamları TÜİK. Kamuflaj olabilir üstü örtülmüş olabilir gerçeğinden daha iyi gösterilmeye çalışılmış olabilir rakamlar.

İhtiyat da söylüyorum bakın. Milli gelirden pay. Sermayenin aldığı pay sadece son 2 yılda %43'ten %54'e çıkmış. İş gücünün aldığı pay %37'den %25'e düşmüş.

Bu ikinci çeyrek.

Üçüncü çeyrek rakamları bu sabah açıklandı çok farklı değil aşağı yukarı.

Yarım puan 1 puan çok benziyor.

Bu grafik hazırlandığı anda henüz üçüncü çeyrek rakamları açıklanmamıştı.

Bugün saat 10.00'da açıklandı ama 3 aşağı 5 yukarı rakamlar aynı şey yani. Fark etmemiş aynı.

Türkiye'nin geldiği nokta bu.

GRAFİK -ÇIK

“Ben ekonomistim, alanım ekonomi” diyen Cumhurbaşkanın kendi kafasına estiği gibi ülkeyi yönetmeye başladığında ülkeyi getirdiği durum bu.

İş gücü dediğiniz alının teriyle bileğinin gücüyle, akıl teriyle çalışan tüm vatandaşlarımızın milli gelirden aldığı pay yüzde 37’de yüzde 25’ e düşmüş.

Sermayenin aldığı pay yüzde 43'ten yüzde 54'e çıkmış. Niye?

Siz Cumhuriyet tarihinin en yüksek faizini öderseniz kur korumalı diye rahmetli Özal'ın ‘gençlere vasiyetimdir kendini uyanık zannedenlerin dalaveresidir bu bir daha yapmayın’ diye uyardığı bir sistemi yeniden icat edip gündeme getirirseniz sadece faizi ve kur farkı olarak tam 650 milyar lira devlet bütçesinden insanlara öderseniz tablo bu.

Bu ne demek?

Parası olan daha çok para kazanmış emeği ile sabit gelir ile yaşamaya çalışan herkes bu ülkede fakirleşmiş. Bu o demek.

Hani ne oldu? Ne oldu? Bu Ekonomik modele ne oldu? Yeni ekonomik model diyorlar değil mi. YEP diye bir şey uydurdular. Yeni Ekonomik program. Hatırlayın damat döneminde başladı. YEP YEP YEP ne oldu?

Sonucu bu.

Çünkü arkadaşlar bilmiyor bilmediğini de bilmiyor. Biliyorum zannediyor.

Bu ülke büyük bir ülke.

Daralmış küçülmüş haliyle evet dünyanın 16. büyük ekonomisiydik şimdi 21. düştük. Ama 21 ekonomi olmak büyük bir ekonomi hala.

21. Ekonominin böyle bir kişinin dağarcığıyla yönetilmeye çalışılması ülkeyi bu noktaya getiriyor.

Ve etrafındakilerin hepsini biliyor musunuz? Etrafında hep sermaye var.

Cepten cebe kiminle konuşuyor? Hep sermaye sahipleri ile konuşuyor.

Cepten cebe konuştuğu bir emekli var mı?

Cepten cebe konuştuğu bir çiftçi var mı?

Cepten cebe konuştuğu bir esnaf var mı? Cepten cebe konuştuğu bir öğrenci kardeşimiz var mı?

Ama cepten cebe hep sermaye sahipleri ile konuşuyor.

Sermaye sahipleri hep kendileri için hangi karar iyi olacaksa o türlü kararları sufle ediyorlar.

Sonuç ortada.

Sayın Erdoğan çıksın şunu açıklasın. Sosyal devlet bu mu? Bir açıklasın.

Türkiye'nin fakirleşmesinin en önemli kanıtıdır bu TÜİK’in itirafıdır adeta.

Alın teri bilek gücü emek kaybetmiş sermaye kazanmış.

Son 2 yılın bilançosu bu.

Partili taraflı Cumhurbaşkanlığı sisteminin bilançosu bu.

Tek adam sisteminin bilançosu bu.

Koskoca Türkiye'nin başında olan kişi ben ekonomistim benim alanım ekonomi diyen kişi ne yapıyor arkadaşlar? Tüm bu tablo karşısında ne diyor? Hani bizim alın terimizle akıl terimizle kuruş kuruş ödediğimiz o vergilerin toplandığı dünyanın 21 ekonomisi Türkiye nasıl yönetiliyor?

Şöyle bir izleyelim arkadaşlar.

VİDEO - GİR

26 Ekim 2018: “Sanayicimizden esnafımıza, çiftçimizden inşaatçılarımıza kadar herkesten sabır istiyoruz"

6 Ekim 2020: “Müminin görevi, varlıkta şımarmamak, yoklukta ise sabretmektir.”

31 Ekim 2020: “Milletimizden biraz daha sabır, biraz daha metanet, biraz daha gayret bekliyorum.”

8 Aralık 2021: “Milletimizden bize güvenmesini ve sabırlı olmasını istiyorum.”

8 Temmuz 2022: “Milletimden hayata geçirdiğimiz programlara daha güçlü destek ve biraz daha sabır talep ediyorum.”

22 Ağustos 2022: “Vatandaşlarımızdan sadece sabır ve destek istiyoruz.”

29 Ağustos 2022: “Biraz sabır ve daha çok destek istiyorum.”

28 Kasım 2022: “Vatandaşlarımızdan biraz daha sabır ve metanet bekliyoruz.”

VİDEO - ÇIK

Tam 4,5 yıldır ‘sabır sabır sabır’ diyor. Başka bir şey yok.

Biz de ‘ya sabır’ diyoruz. Ya sabır şu seçime kadar.

Biz de milletimizden şu Erdoğan'a ‘az daha sabret seçim günü İnşallah hep beraber irademizi ortaya koyalım ve yepyeni bir dönem başlasın’ diyoruz.

Evet sabrın sonu DEVA olur inşallah diyoruz doğru.

İşte böyle arkadaşlar bu ülke YÖ-NE-TİL-Mİ-YOR.

Bir ülkenin yönetimi için gerekli bazı emareler olur. Böyle bir şey yok. Onun için biz bu krize yönetim krizi diyoruz.

Bir ailenin evini geçindirmek için gösterdiği özeni sayın Erdoğan göstermiyor.

Bakın dört buçuk yıldır aynı şeyi tekrar ediyor “Vatandaşımızdan sabır ve destek istiyoruz.” Diyor.

2018 Haziran’da seçim olmuş değil mi? 2018 Ağustos’unda başlamış sabır istemeye. İlk video ağustos dikkat edin. Ağustostan bahsediyoruz. Ağustos 2018.

Çünkü gelir gelmez patlattılar ya her şeyi. Ta o dönem başlamış sabır demeye.

4 buçuk yıldır sabır diyor.

Biz de artık yeter diyoruz! ne sabrı ne desteği.

“Ya sabır” çeke çeke sabır taşı çatladı.

Farkında mısınız; her sıkıştığında daha doğrusu kendisi her sıkıştığında vatandaşımızın hemen dini inancını istismar ediyor. Ya sen önce şu “Beytülmalin” bir hesabını versene.

Devletin hazinesini sağa sola çarçur edip, milyonlarca kişiden asgari ücretliden gelir vergisi alıp bir kilo peynir satın alandan KDV’yi alıp milyonlardan toplayıp bir avuç faiz ve kur farkı ödediğin insanı bir şöyle düşün.

Ben nerede hata yaptım diye bir düşünde ondan sonra milletten sabır iste.

Milyonlardan toplayıp bir avuç sermayedara ülkenin kaynaklarını transfer ediyorsun.

İşte var deminki grafikte gördünüz. Onlardan topluyor bir avuç sermaye sahibine transfer ediyor şu anda bu ülkenin geliri de varlığı da.

Kusura bakmayın arkadaşlar bakın 17 yaşında bir genç, senelerce emek verip hayalindeki üniversiteyi kazandıktan sonra; sırf yurt çıkmadı diye sırf parasız kaldığı için okula kayıt yaptıramıyorsa, “sabır” diyemezsiniz.

Emekliler, sırf 50 kuruş daha ucuz diye, saatlerce yağmur altında ekmek kuyruğunda bekliyorsa, “sabır” diyemezsiniz.

Ortaokul çocukları okul yerine tezgahlarda, atölyelerde çalışmak zorunda kalıyorsa, “sabır” diyemezsiniz.

Bir öğretmen, başka şehirdeki ailesinin yanına gitmek için bilet alamıyorsa, “sabır” diyemezsiniz.

Bu ülkede, AİHM tarafından dahi “derhal serbest bırakın” denen kişiler inatla cezaevinde tutuluyorsa, “sabır” diyemezsiniz.

Anayasa Mahkemesi Başkanı her fırsatta “hukuk çığlığı” atıyorsa, “sabır” diyemezsiniz.

Evet, sabır da şükür de bizim kültürümüzün gereğidir.

Ama arkadaş, bu milletin dini duygularını, kendi çıkarların için kullanamazsın!

Yarınlarının nasıl olacağını bilmeyen insanlara “Otur sabret” diyemezsin.

Gerçekten Sabır taşı çatladı artık.

*****

Bakın arkadaşlar evet ülkede yoksulluk hat safhada. Gelir dağılımı gittikçe bozuluyor. Var olan daha varlıklı oluyor yok olan daha yoksul oluyor.

Peki bunu nasıl çözeceğiz?

Fırsat eşitliği, her ama her alanda fırsat eşitliği.

Eğitimde Fırsat eşitliği, devlette işe girerken fırsat eşitliği.

Biz ne dedik? Mülakatı kaldıracağız dedik değil mi. Yani KPSS sonrası mülakatı kaldıracağız. Mülakat işine gelmeyenleri eleme aracı haline geldi çünkü.

İşsiz gençlerimiz için meslek ve beceri programları başlatacağız. 1 aylık 3 aylık 6 aylık bir yıllık programlarla, ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda gençlerimizi yeniden yetiştireceğiz. Yeniden beceri sahibi yapacağız ki işgücü piyasasıyla işsizlerimiz buluşabilsin.

Tüm ücretleri gerçek enflasyon artı refah payı kadar artıracağız. İster asgari ücret olsun ister emekli maaşı olsun ne olursa olsun. Düsturumuz bu. En az gerçek enflasyon TÜİK'in uydurma enflasyonu değil gerçek enflasyon artı mutlaka refah payı.

Sosyal yardımları sosyal destekleri bir hak haline getireceğiz. Devletin bir lütfu değil. Vatandaşın bir hakkı haline getireceğiz. Parti üyeliğine bakmaksızın kim olursa olsun ihtiyacı olan bütün vatandaşımızın devlet mutlaka yanında olacak.

Biz kapı kapı dolaşacağız. Devletin elemanları kapı kapı dolaşıp ihtiyaçları yerinde tespit edecek.

Vatandaşlarımızın 43 ayrı devlet kurumuyla muhatap olup da o desteklere ulaşması mümkün değil. Ondan sonra ne oluyor? Aracılar araya giriyor. ‘Ya şu iktidar partisine üye ol işin kolaylaşsın’. ‘Üyelik kartını al biz sana şu kurumdan yardım sağlarız’. Lütuf.

Böyle olmayacak. İhtiyacı olan aileleri tespit edecekler parti üyeliği falan sormadan onun ihtiyacını yerinde karşılayacaklar.

Devletin imkanları ile ihtiyacı olan vatandaşlarımız böylece buluşmuş olacak.

*****

Ama değerli arkadaşlar, şunu da unutmayalım ki seçimlere sayılı günümüz kaldı.

Biz o güne dek bu Cumhur İttifakının yarattığı sorunların hepsine çözümlerimizi hazırlamış olacağız. Tek tek açıklıyoruz.

Vatandaşımız da artık bu yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar ittifakına mahkûm kalmayacak. Hani meşhur 3Y vardı ya 3Y 2002 seçimlerinde. Neydi? Yoksulluk yolsuzluk ve yasaklarla mücadele edeceğiz diye gelmediler mi işin başına? 3Y o demek değil miydi? Şimdi döndü dolaştı bu ittifak şu anda ülkenin başındaki ittifak 3Y ittifakı oldu.

Yani yoksulluk yolsuzluk ve yasaklar ittifakı haline geldi.

Ve milletimiz bu 3Y ittifakına mahkûm kalmayacak.

Seçim günü hep beraber bu işli sandıkta bitireceğiz.

Biz de o güne kadar harıl harıl iktidara çalışacağız ve iktidar için hazırlanacağız.

Sızlanıp beklemek yok, rehavet yok.

Ne var? DEVA Partisi var.

*****

Artık bir dönem kapanıyor arkadaşlar.

Artık Türkiye DEVA’sına kavuşuyor.

Hele bir iktidar olacağımız görünsün, memlekete akın akın yatırımlar başlayacak akın akın.

Daha iktidara gelmeden iktidar olacağımızın görünmesi dahi bu ülkeye yatırımları başlatacak.

Daha önce nasıl iki büyük ekonomik kriz çözdüysek, bu krizi de alnımızın akıyla inşallah biz çözeceğiz.

DEVA’lı yıllarda, özgür ve zengin bir Türkiye göreceğiz. Adil bir Türkiye göreceğiz...

Şu kriz havasını 6 ayda dağıtacağız.

Kimseyi aç ve açıkta bırakmayacağız.

Buradan yatırım yapmak konusunda endişeli olan iş insanlarımıza seslenmek istiyorum.

Türkiye’den vazgeçmeyin.

Biz buradayız biz. Biz buradayız sonuna kadar buradayız. Bu ülke için çalışacağız. Biz burada olduktan sonra bu ülkenin umutsuzluğa kapılmasının hiçbir gerekçesi yok.


Bu ülke 85 milyonuyla, Avrupa’nın en genç nüfusuyla, Avrupa’nın en geniş tarım arazileriyle, çalışkan ve metanetli milletiyle burada.

Bu ülke, tek kişiden ve onun etrafında kümelenmiş çıkar gruplarından da ibaret değil.

Türkiye büyük ve güçlü bir ülke.

Türkiye’den vazgeçmeyin.

Geliyoruz.

Bu karanlık tünelin ucundaki ışığı artık hep beraber görüyoruz.

İşini bilen iyi insanlarla; özgür ve zengin bir Türkiye’yi inşa edeceğiz.

Bugünden çalışıyoruz bugünden hazırlanıyoruz.

Dikkat ederseniz aşama aşama aşama planladığımız ne varsa DEVA Partisi olarak veya 6’lı masaya katkılarımız olarak hepsi de planladığımız gibi takvime göre tıkır tıkır işliyor. Ve bunu başaracağız. Hep beraber başaracağız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Son olarak bir konuya daha değinmek istiyorum. Biliyorsunuz yılsonu yaklaşırken asgari ücretle ilgili tartışmalar da yine başlamış durumda.

Neymiş, asgari ücrete ocak ayında şöyle hatırı sayılır zam verecekmiş hükümet.

Bu noktada Beştepe’ye de bir çağrıda bulunmak istiyorum.

Ben, 11 yıl boyunca bu ülkenin ekonomisini yöneten ekibin başındaydım.

Ve üstelik nasıl yönettiğimize de hem ülkemiz hem dünya alem izledi. O günkü katkılarımızla o gün Türkiye ekonomisini getirdiğimizi noktayla da hep beraber onur duyuyoruz.

Ancak ben buradan yine Cumhurbaşkanına seslenmek istiyorum.

Sayın Erdoğan: Asgari ücreti artırmak için yıl başını falan beklemeye gerek yok. Siz zaten Temmuz da ara zam vermediniz mi? Verdiniz. Niye yıl sonuna kadar bekliyorsunuz ki.

Madem enflasyon patladı tekrar patladı madem asgari ücret eridi niye bekliyorsunuz?

Siz milletin alım gücünü enflasyon yoluyla yok ettiniz. Enflasyonu patlattınız.

Madem şartlar oluşmuş. O zaman asgari ücret için yıl başını beklemeye gerek yok. Ben diyorum ki hemen artırın. Yarın ayın 1’i değil mi. Hemen hemen toplanın ayın birine ikisine karar verin artırın.

Niye yılbaşı?

Neden “1 ay daha vatandaşın yükünü artırıyorsunuz. Ne bekliyorsunuz neyi bekliyorsunuz?”

Memura, emekliye maaş artışı yapmak için niye illaki yıl sonu?

Nasıl yılda bir artan asgari ücreti yıl ortasında verdiğiniz zamla telafi etme mecburiyetinde kendinizi hissetiniz verdiğiniz zam 1 ayda eridi gitti.

Ben söylemiştim. ‘Bakın bu zammı veriyorlar ama bu 1 ya da eriyip gidecek’ diye.

Çünkü önce enflasyon yoluyla kepçeyle milletin bütçesinden milletin kesesinden bir alıyorlar arkasından da zam yaptık diye kaşıkla tekrar onun bir kısmını ger veriyorlar.

Muhasebe ortada. Muhasebede ne olmuş? Ücretli geçinen herkes kaybetmiş bu ülkede.

Bu yıl yaptığınız zamlar, zammı yaptığınız daha ilk ayın sonu gelmeden eridi gitti.

Onun için çağrıda bulunuyorum:

Yılbaşı’nı falan beklemenize gerek yok.

Sırf “seçime yakın olsun da seçimi kazanayım” diye eğer bu işi uzatıyorsanız hayal kuruyorsunuz. Hem size yazık hem bu millete yazık.

Siz o artışı yapmak zorundasınız. Ama vatandaş bu yoksulluğun sebebi olan sizi seçmek zorunda değil.

Sanmayın ki ‘ben bu artışları yapacağım tekrar millet bana dönecek’. Bu artışı yapan sizsiniz kusura bakmayın. Enflasyonu patlatan başka birisi mi?

Kendi suçunuz bu.

Kötü yönettiğiniz için benim alanım ekonomi ben ekonomistim deyip de ekonomiyi batırdığınız için döviz kuruda enflasyonu patlattığınız için dönüp bunu telafi etmek için insanların emekli maaşını artırma telaşesine kapılıyorsunuz.

Asgari ücreti artırmak zorunda kalıyorsunuz.

Niye bu ülkede yıllarca enflasyon tek hanede devam etti de Partili taraflı Cumhurbaşkanı olduğunuz günden sonra bu enflasyon patladı?

Niye yıllarca bu ülkede döviz kurunda önemli ölçüde istikrar sağlandı da sizin Partili taraflı Cumhurbaşkanı olup tek imzayla ülkeyi yönetmeye başladıktan sonra bu döviz kuru patladı?

Herhalde bir adama sorarlar bir bunun sebebini anlat hele derler.

Öyle 4 buçuk yıldır sabır sabır sabır demekle bu iş olmuyor.

Boşa umutlanmayın arkadaşlar, bu 3Y iktidarını inşallah vatandaşlarımızla beraber hep beraber sandığa gömeceğiz.

O yüzden şimdiden zammı yapın, doğalgaz, kömür, elektrik faturası altında kışı geçirmeye gücü yetmeyecek vatandaşımıza biraz olsun nefes aldırın diyorum.

1 ay 1 aydır kolay değil. Herkes sizin ve etrafınızdakiler gibi rahat bir hayat yaşamıyor. Ay başını getiremeyen ay sonunu denkleştiremeyen milyonlarca hane var bu ülkede.

Seçim sonrası, zaten iş bizde. Herkesin içi rahat olsun, gönlü rahat olsun herkesin. Seçim sonrası zaten iş bizde.

Seçim sonrası zaten çok hızlı bir toparlanma dönemine gireceğiz inşallah.

Seçim sonrasında vatandaşı böyle belirsiz korku tünellerine sokmayacağız.

Hesaplı planlı bir şekilde, taahhütlerimizle, disiplinimizle inşallah çalışacağız.

Biz bu imtihana hazırız arkadaşlar.

Hep söylüyorum. Biz hazırız DEVA hazır Türkiye hazır diyorum sözü sorusu olan basın mensubu arkadaşlarımız varsa kendilerine bırakıyorum.

 

 

23 Kasım 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 27. Haftalık Değerlendirme Toplantısı Konuşması

Yirmi yedinci
Haftalık Değerlendirme Toplantısı
 
Değerli yol arkadaşlarım,
 
Kıymetli basın mensupları,
 
Yoğun geçen bir dönem sonrasında haftalık değerlendirme toplantımız vesilesiyle sizlerle yine bir aradayız. 
 
Hepinize hoş geldiniz diyorum.  
 
Dün gece merkez üssü Düzce Gölyaka olan ve civar birçok ilde de hissedilen depremle hepimiz korkarak uyandık.
 
Depremden etkilenen bütün vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.
 
Bir kez daha afetlerin, depremin karşısında ne kadar aciz kaldığımızı da hep beraber bu deprem bizi düşündürdü.
 
Evet afetler olabilir, depremlere engel olamayız ama sonucundaki zararı önlemek, azaltmak bizim elimizde. Bu nedenle, bir kez daha, Afet Eylem Planımızı hatırlatıyor, bugünkü iktidara burada yazan maddeleri derhal uygulaması gerektiğini söylemek istiyorum.
 
Bakın geçen yıl 17 Ağustos depreminin yıl dönümünde Afet Eylem Planımızı açıkladık. Madde madde ne yapılması gerektiği yazıyor.
 
Evet depremleri önleyemeyiz ama deprem için daha iyi hazır hale gelebiliriz. 
 
Bu işin şakası yok, ertelenecek bir konu da değil. En önemli meselemiz. Birinci meselemiz bu.
 
Bir başka üzücü konu arkadaşlar, son günlerde artan terör saldırıları. 8 gün arayla önce Taksim, ardından da Gaziantep’te iki büyük acı yaşadık. Hayatını kaybedenlerden geriye acılı anneler, babalar, evlatlar, kardeşler ve dostlar kaldı.
 
Üzgünüz, hepimiz çok üzgünüz.
 
Sözlerime 5 yaşındaki güzeller güzeli Hasan Karataş’ı ve 22 yaşındaki öğretmenimiz Ayşenur Alkan’ı anarak başlamak istiyorum.
 
Hafta başında Gaziantep’in Karkamış ilçesine gerçekleştirilen terör saldırısında kaybettiğimiz bu iki canımızı rahmetle anıyorum.
 
Üzüntümüz de öfkemiz de çok büyük.
 
8 gün içinde 8 vatandaşımızı, Taksim’de ve Gaziantep’te teröre kurban verdik.
 
13 Kasım günü Taksim’de genç anne Arzu Özsoy ve kızı Yağmur Uçar’ı, genç baba Yusuf Meydan ve kızı Ecrin Meydan’ı, genç çift Adem Topkara ve Mukaddes Elif Topkara’yı kaybettik.
 
Şimdi de Antep’le yüreğimiz dağlandı.
 
Bir kez daha, kaybettiğimiz tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevdiklerine bol sabır diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. 
 
Milletçe başımız sağ olsun.
 
Hep söylüyorum: Kaybettiğimiz her can birilerinin annesi, birilerinin babası, birilerinin kardeşi, birilerinin evladı, birilerinin arkadaşı. 
 
Acımız çok derin. Ancak, onların ardından sessizce ağlamakla yetinemeyiz. 
 
Evet terör insanlık suçudur. Evet, terörü lanetliyoruz.
 
Ama bununla yetinemeyiz.
 
Biz, bu toprakların her köşesini, herkes için güvenli kılmakla mükellefiz.
 
Bu toprakların üstünü, yaşayan her canlı için huzurlu yuva yapmakla mükellefiz. 
 
Vatandaşlarımızın “Burada bomba mı patlayacak”, “Şuraya roket mi düşecek” gibi endişelerini, sorularını silmek zorundayız.
 
Ülkeyi yönetmeye talip olan kişiler olarak, bunlar bizim öncelikli sorumluluğumuz.
 
Fakat değerli arkadaşlar,
 
Bu zorlu günlerde terörle mücadeleyi sulandırmak isteyenlerin de maalesef ortalarda dolaştığını görüyoruz.
 
İcra makamını işgal eden bu kişilerden biri daha İstanbul’un ortasında bomba patlar patlamaz jet hızıyla açıklamalar yaptı.
 
Daha bilgiler netleşmeden, ne olduğu belli olmadan bu sözüm ona ilgili bakan “Terör Toto” oynadı.
 
Aynı gün, bir başka üst düzey yetkili ise başka bir örgüt ihtimaline işaret etti.
 
Gerçekten bu son derece ciddiyetsiz bir durum arkadaşlar.
 
Terörle mücadele ciddiyet ister, devlet adamlığı ister.
 
Ülkenin bu konularla ilgili sorumlu bakanı bir şey söylerken bir başka üst düzey yetkiliden bir başka bir şey duyamazsınız.
 
O zaman güveni sağlayamazsınız. Kimse sizin lafınıza güvenmez.
 
Gerçekten bu büyük bir ciddiyetsizlik büyük bir güvensizlik. 
 
İşte onun için diyorum. Kapsamlı analizi ve değerlendirmesi yapılmadan söylenen her söz, terörle mücadeleyi sulandırır. 
 
Zayıflık göstergesidir bu arkadaşlar zayıflık.
 
Bu öyle akla her gelenin konuşacağı aklına her gelenin sözler söyleyeceği alan değildir. 
 
Bu meselenin şakası yoktur.
 
Bakın, ben 8 sene MGK üyeliği yaptım.
 
Devlet meselesi nedir, iyi bilirim. 
 
Terörle mücadele nedir, iyi bilirim.
 
Milli güvenlik meselesi nedir, iyi bilirim.
 
Her bir vatandaşımızın akan gözyaşını, yüreğimde hissederek konuşuyorum.
 
Bu meselede ciddiyetsizliğe yer yoktur.
 
Bu meselede güvensizlik oluşturacak eyleme de söyleme de yer yoktur.
 
Bakın, bu yemiyor, ülkenin iç güvenliğinden sorumlu kişi çıkmış başka ülkelere sataşıyor.
 
Neymiş efendim, falanca ülkenin taziyesini kabul etmiyormuş, reddediyormuş.
 
Ya senin işin mi bu? 
 
Çalıştığı bakanlığın tabelasına bir bakın hele. İçeride işleri beceremeyip, dışarıyla ilgili üstüne vazife olmayan laflar ediyor dışarıyla ilgili.
 
Cumhurbaşkanı ise G20 Zirvesi sırasında eş zamanlı olarak Biden’ın taziyesine teşekkür ediyor, bir tweet paylaşarak taziyede bulunan ülkelerle birlikte Amerikan bayrağını da üçüncü sıraya ekleyerek yazılı olarak ayrıca bunu teyit ediyor. 
 
Böyle bir ciddiyetsizlik olur mu? 
 
Bu millet ne yapsın? İç güvenlikten sorumlu bakanın dediğine mi baksın ülkenin Cumhurbaşkanının dediğine mi baksın?
 
Büyük bir sorumsuzluk.
 
Çelişkiyi görüyorsunuz değil mi? Çelişki bununla da bitmiyor.
 
Bir üst düzey yetkili, kimliğini saklayıp, yabancı haber ajansı Reuters’e konuşuyor. Terör eylemini başkası da yapmış olabilir diyor. 
 
İçeriye başka mesaj, dışarıya başka mesaj. 
 
Bu arada, son yıllarda böyle tuhaf bir moda başladı. Kimliğini saklayıp uluslararası haber ajansına konuşanlar çoğalıyor maşallah. Hiç hayra alamet değil. Hiç hayra alamet değil. 
 
Güvenlik konusunda değerli arkadaşlar devletin bir sesi olur, bir sözü olur ve herkes ona güvenir.
 
İçerde güvensizlik oluşturacak açıklamaları adeta dengelercesine birinin başka açıklamalar yapmak zorunda kendisini hissetmesi ülke yönetiminin ciddiyetine yakışmaz.
 
İnsan azıcık tutarlı olur yahu! 
 
Ülke yönetmek ciddi iştir. Hesapsız kitapsız savruk açıklamalar insanları paniğe sürükler gereksiz heyecana yol açar.
 
Bırakın da şu canları pahasına gece gündüz çalışan güvenlik mensuplarımız soğukkanlı ve kapsamlı analizler yapabilsinler.
 
Rahat bırakın da askerimiz ve polisimiz işini bir yapsın.
 
Sorumlu olanlar, teknik ve istihbarı tüm verileri, teröristlerin iletişim ağlarını, görsel ve işitsel tüm bulguları titizlikle bir analiz etsinler önce.
 
Kararları bu analizlere dayalı olarak alın, ondan sonra uygulama talimatı verin.
 
Bu neyin telaşı Allah aşkına! 
 
*****
 
Değerli arkadaşlar, bakın,
 
Terör, özgürlüğümüzü, toplumsal dayanışmamızı, yaşam hakkı başta olmak üzere temel haklarımızı, hukuk kurallarımızı, demokrasimizi hedef almaktadır. 
 
Biz de teröristlerin amaç ve hedeflerinin aksine, özgürlüklerimize ve bu değerlerimize sonuna kadar sahip çıkacağız.
 
Hukuk devleti ilkesinden asla sapmayacağız. 
 
Hukukun üstünlüğü sağlanacak bu ülkede.
 
Demokrasi standartlarımızı yükselteceğiz. 
 
Terörle mücadelede, sadece güvenlik odaklı bir yaklaşımın, asla başarıya ulaşamayacağını tecrübelerimizin ışığında gayet iyi biliyoruz.  
 
Elinde silah olan bir örgüte karşı tabi ki en güçlü silahla donatacaksınız Silahlı Kuvvetlerinizi, güvenlik birimlerinizi ancak binlerce şehit vermemize ve hesapsız çok miktarda kaynaklarımızın heba olmasına rağmen, hedeflenen sonuçların alınamadığını görüyoruz.
 
Çünkü tek tek teröristleri etkisiz hale getirerek terörü kurutamıyorsunuz, bitiremiyorsunuz. 
 
Aydınıyla, bilim insanıyla, üniversiteleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, siyasetçiler olarak hep beraber bu meseleyi yeniden düşünmenin zamanı geldi artık bu ülkede. 
 
Evet, terör örgütü PKK ile kararlılıkla mücadele, DEVA Partisi olarak bizim parti programımızda yer alan en önemli ve öncelikli bir taahhüdümüzdür. 
 
Her türlü terör örgütüne PKK’ya karşı da büyük bir mücadele hep beraber vermek zorundayız.  PKK dahil tüm terör örgütlerini ve eylemlerini kınıyoruz, lanetliyoruz; etnik, dini veya ideolojik hiçbir bahanenin terör eylemlerine gerekçe oluşturamayacağını söylüyoruz.
 
Teröristlerin şiddete dayalı tüm yöntemlerini kesinlikle reddediyoruz.
 
Askerimiz de polisimiz de bizim askerimizdir, bizim polisimizdir.
 
Bizi huzur ve güven içinde yaşatan bu vatan evlatlarının üstün ve özverili gayretlerine ancak minnet ve şükran duygularıyla mukabele ederiz.
 
Hükümetin darmadağınık, çelişkili ve tutarsız adımlarını sorgulamak, hesaba çekmek, yanlışlıklar gördüğümüzde eleştirmek, bunların düzeltilmesini ısrarla talep etmek ise yine bizim sorumluluğumuzdur, ülkemize ve insanımıza olan borcumuzdur. 
 
Öyle hükümetin her önümüze getirdiğini onaylayacak durumda değiliz kimse kusura bakmasın. 
 
Her konuda büyük hatalar yapan hükümetin güvenlik meselelerinde sıfır hatayla gittiğini kimse iddia edemez. 
 
Biz her alanda olduğu gibi iç ve dış güvenlik meselelerinde de hükümetin hatalarını yüzlerine aynen vuracağız. 
 
Bunlar ne yapıyor hemen? Milli mesele diyorlar. Milli meseleyse dokunulmazdır, bize de dokunamazsınız, eleştiremezsiniz deyip kafalarına eseni yapıyorlar. 
 
Öyle yağma yok.
 
Biz bakacağız her şeyi analiz edeceğiz. Doğruya doğru diyeceğiz ama yanlışlarım da yüzlerine vuracağız. 
 
*****
 
Değerli Arkadaşlar,
 
Suriye ve Irak’a düzenlenen kapsamlı hava harekâtının planlanmasından icrasına kadar emeği geçen tüm silahlı kuvvetler mensuplarını tebrik ediyorum.
 
Bu operasyonla, Türkiye’nin caydırıcı gücü bir kez daha ortaya konmuştur. 
 
Ancak Kara harekâtına gelince, biliyorsunuz daha önce de ben bir çağrı yapmıştım. Aylar önce bir çağrı yapmıştım.  Olası bir kara operasyonun, süresi, kapsamı ve gerekçesi konusunda güvenlik kurumlarının başındaki yetkililer, muhalefet liderlerini, derhal bilgilendirmelidir.
 
Hükümete buradan soruyorum: Muhalefet partilerini en kritik konularda bile karanlıkta bırakmanızın sebebi nedir?
 
Ayın karanlık yüzü gibi kafanızın arkasında neler saklıyorsunuz acaba?
 
Bizim ikna olmamız gerekiyor. 
 
Niçin uzunca bir süredir “bir gece ansızın gelebilirim” deyip de seçime 6 ay kala bu operasyonları başlatmak istiyorsunuz?
 
Gelsinler, kurum başkanları bize anlatsınlar. Biz de anlayalım.
 
Operasyonel detaylarla ilgilenmiyoruz bakın.
 
Ama biz “Niçin bugün” diye soruyoruz?
 
Her askeri operasyonun bir “siyasi hedefi” olmalıdır arkadaşlar. Burada “siyasi hedefiniz nedir?” diye soruyoruz. 
 
Kusura bakmayın, hükümetin, bakanların ve Cumhurbaşkanının söyledikleri bizde güven oluşturmuyor. 
 
Bir dedikleri bir dediklerini tutmuyor. 
 
Sürekli yalpa yapıyorlar sürekli zikzak yapıyorlar ama biz biliyoruz ki bu ülkenin güvenlikten sorumlu sağduyulu kurumları var.
 
O kurumların içinde başında sağduyulu insanlar var. 
 
Biz diyoruz ki o insanları gönderin biz işin gerçeğini onlardan dinleyelim. 
 
Sizin laf kalabalığınızın o köpüğünü şöyle bir sıyırıp alalım gerçeği onlardan bir dinleyelim. 
 
Şu anda ülkeyi yönetmeye talip en güçlü muhalefet bloğu olarak Altılı masadaki liderlerin gerçekleri bilmesi lazım. 
 
Şurada sizin zaten 6 aylık bir ömrünüz kaldı. Bundan 6 ay sonra ülkeyi yönetecek insanların şimdiden güvenlik meseleleri konusunda doğru bilgiye sahip olması lazım. 
 
Siz eğer gerçek bir sorumlulukla görevinizi yapıyorsanız seçimlerden sonra iş başına gelme ihtimali çok yüksek olan 6’lı masa liderlerini bugünden bilgilendirmek zorundasınız.  Çünkü devlette devamlılık esastır. Biz şimdiden bileceğiz, şimdiden sizin adımlarınızın sebebini anlayacağız. 
 
Doğru işlerinizi devam ettireceğiz yanlış işlerinizi durduracağız. Eksik işlerinizi de tamamlayacağız. 
 
Biz buna hazırlanıyoruz şu anda. 
 
Ama bunun için bilmemiz lazım. 
 
Arkadaşlar, bu vatan hepimizin. 
 
Ancak, seçime giderken, bu hükümetin vatandaşlarımızın milli hassasiyetlerini istismar ettiğiyle ilgili kuvvetli şüphelerimiz var bizim. 
 
Doğru hesaptan kaçmaz. 
 
Gelin anlatın eğer haklıysanız doğruysanız bizim de bu şüphelerimizi silelim bir kenara koyalım.
 
Ama haksızsanız da ‘durun kardeşim, ne yapıyorsunuz?’ diyelim. 
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
Şimdi bu terörle mücadele konusuna biraz daha yakından bakmak istiyorum. 
 
Terörle mücadelede esas olan terör örgütlerinden hep bir adım önde olmaktır ve terör eylemlerini olmadan engellemektir.
 
Demiyor muydu ‘biz bunların ayakkabı numaralarını biliyoruz’ diye. 
 
Ne oldu ne oldu? 
 
Öyle haddinden büyük laflar etmeyeceksin.
 
Beceremeyeceğin işi becerecekmiş gibi de kimseye sunmayacaksın.  
 
Terörle mücadelede esas olan önleyici olmaktır, esas olan caydırıcı olmaktır.
 
Toplumu kutuplaştırarak, bir kesimi diğer kesime düşman ederek, taşkın duygularla kendi insanınızı ötekileştirip birbirine kırdırarak terörle mücadele olmaz! Olmuyor işte.
 
Sonuç alamıyorsunuz. 
 
Terörle mücadelede yapılması gereken, sınırlarımızı koruyacak, sınır ötesinden gelen tehdit ve tehlikeleri kaynağında bertaraf edecek kararlı bir mücadelenin yanı sıra terörün ekosistemini, yani beslendiği kaynakları ortadan kaldırmaktır. Bataklığı kurutmaktır asıl yapılması gereken. 
 
Kök sebeplere inmektir kök sebeplere.
 
O kök sebepleri ortadan kaldırmadığınız sürece terörü önleyemezsiniz. 
 
Komşu bütün ülkelerle arayı bozup komşu bütün ülkeleri düşman ilan edip hain ilan edip terörle mücadelede başarılı olamazsınız. 
 
Terörün var olduğu teröristlerin var olduğu bütün ülkelerle siz konuşmak zorundasınız. Onlarla iş birliği yapmak zorundasınız. 
 
Terör örgütünü yalnızlaştırmak zorundasınız. 
 
Bu hükümet kendini yalnızlaştırdı. 
 
Bir de ne dediler? ‘Değerli yalnızlık’. 
 
Batsın sizin değerli yalnızlığınız. Şu hale bakın, geldiğimiz duruma bakın. 
 
Ne oldu? Sonuç alabiliyor musunuz? 
 
Yalnızlaşmakla neyi başarıyorsunuz? Ülkeye hangi menfaati sağlıyorsunuz? 
 
Bakın arkadaşlar, terör otorite boşluğundan yararlanır. Suriye’deki vekalet savaşına evrilen anlaşmazlıkların askeri bir çözümünün olmadığı konusunda Türkiye dahil tüm dünya ülkeleri artık hemfikir.
 
Bu işin sadece askeri yöntemlerle çözülmesi mümkün olmayacak.
 
Öyleyse, bu otorite boşluğuna son vermek için, Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde, terör örgütleri hariç, tüm etnik ve dini grupların, yani Arapların, Kürtlerin, Türkmenlerin, Hristiyanların, Sünnilerin, Nusayrilerin ve ilgili diğer grupların yer alacağı, temsil edileceği bir Anayasa’ya ve yeni Suriye’nin inşasına yatırım yapmamız gerekiyor bizim şu anda. 
 
Bunun ana hatlarını ve somut adımlarını Dış Politika ve Güvenlik Eylem Planımızda biz daha önce açıklamıştık biliyorsunuz. Hepsi ortada.
 
Her konuda reçetelerimiz çözümlerimiz ortada bakın.
 
‘Afet’ diyorsunuz açıklamışız, güvenlik diyorsunuz terör diyorsunuz, dış politika diyorsunuz ne yapılacağını ortaya koymuşuz. 
 
Ve değerli arkadaşlar bunun tek çıkar yolunun BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı Karar’ı çerçevesinde olduğunu da mutlaka ortaya koymamız gerekiyor. 
 
Neden hep savaşı, iç savaşı, vekalet savaşını konuşuyoruz? Madem bu yol, yol değil; artık barışı, iç barışı, vekalet barışını gelin konuşalım.
 
İktidar niye Şam Yönetimi ile üst düzey siyasi ve diplomatik ilişki kurmayı habire erteliyor? Habire erteliyor.
 
Çünkü öyle laflar etti ki o ettiği laflardan geri adım U dönüşü e bir yere kadar. 
 
Şimdi sıra Suriye’de. Mecburen Suriye’de de yapacak. Suriye’de de U dönüşü yapacak.  Suriye’de de tükürdüğünü yalamak zorunda kalacak. 
 
Maalesef bu samimiyetsiz gelgitler anaforunda ülke şu anda çırpınıyor? 
 
Tipide kaybolan yolcu gibi bir arpa boyu yol almadan kendi etrafında böyle dönüp dönüp duruyor yıllardır. 
 
Öte yandan, terör; uyuşturucu trafiğinin, insan kaçakçılığının, türlü türlü organize suç şebekelerinin bataklığa dönüştürdüğü zeminden besleniyor bakın. 
 
Bu mücadele sınır aşan özellik taşıdığından bölgesel ve uluslararası işbirliği yapılması da şart. 
 
Bu hükümet, gevşek sınır politikasıyla, yol geçen hanına dönmüş sınırlarla, kevgire dönmüş sınırlarla Türkiye’yi sığınmacıların dünyadaki en büyük barınağı haline getirdi. 
 
Bu konuyu Eylem Planımızla madde madde nasıl çözeceğimizi anlattığımız için burada ayrıntıya girmeyeceğim.
 
Biliyorsunuz bizim ayrı bir eylem planımızda bu sığınmacı sorununun çözümüyle ilgili. 
 
Ama şunu söyleyeyim, bari sığınmacıların arasına karışan veya arkasına saklanan teröristleri ayrıştırıverin yahu. 
 
Harekete geçmek için illa bir terör eyleminin mi olması gerekiyor. 
 
İlla testi kırıldıktan sonra mı adım atmanız gerekiyor. 
 
*****
 
Bakın arkadaşlar,
 
Bizim her alanda ne yapılacağıyla ilgili hazırlıklarımız var her alanda. 
 
Dış Politika ve Güvenlikte de var. 
 
Söyledi hükûmeti kurduktan sonra güvenlik konusunda neler yapacağını tek tek ortaya koyan bir siyasi partiyiz biz. 
 
Ayrım gözetmeden tüm terör örgütleriyle mücadele edeceğiz, dedik.
 
Mücadelemizi hukuk içerisinde ve akılcı yöntemlerle sürdüreceğiz, dedik.
 
Terör örgütlerinin yurt dışındaki faaliyetlerine karşı uluslararası iş birliklerimizi güçlendireceğiz, dedik.
 
Önleyici ve caydırıcı kolluk gücümüzü destekleyeceğiz, dedik.
 
Bakın madde madde madde hepsi yazıyor burada.
 
Ordumuzu yeni teknolojilerle donatacağız, dedik.
 
Teknolojinin sahibi olacağız, dedik. 
 
Ta 1990’larda Ankara’da üretilen F16 uçaklarını 2020’li yıllarda Amerika bize versin diye peşinde dolaşmayacağız, dedik. 
 
Ordumuzun istihbarat, keşif ve vuruş gücünü, operasyonel yeteneklerini güçlendireceğiz, dedik.
 
Memleketin göç yönetimine de bir çekidüzen vereceğimizi söyledik. 
 
*****
 
Değerli arkadaşlar,
 
Bugünkü iktidar gerçekten, dış politikadaki başarısızlıklarıyla, U dönüşleriyle gerçekten tarihe geçiyor.
 
Böyle bir şey yok. 
 
Haydi bir kere U dönüşü iki kere U dönüşü bu nedir? 
 
U dönüşü yapa yapa yapa insanların başını döndürdü bunlar. 
 
Koskoca ülke ERDOĞAN YORGUNLUĞU’nun bedelini ödüyor şu anda.
 
Hatırlayın vaktiyle kendisi 2017’de ne demişti “Metal yorgunluğu var, parti teşkilatını yenileyeceğiz” demişti.
 
Allah Allah…Bu teşkilat öyle bir şey ki on binlerce kişi yoruluyor fakat başındaki 1 kişi yorulmuyor ne hikmetse. 
 
Onda metal yorgunluğu yok kendine göre. 
 
Tam 20 senedir aynı görevde, o partinin başında.
 
Hâlbuki kuruluş akitleşmesinde ne yazıyor o partinin? Kuruluş tüzüğünde ne yazıyor?  ‘3 dönem bitince emekli olacaksın’ yazıyor. 
 
Yook, sarıldı, yapıştı. Ama partiyi de aşağı çekiyor. Kendini de aşağı çekiyor ama ülkeyi de aşağı çekiyor.
 
Tüm ülke “Erdoğan yorgunluğu” yaşıyor. 
 
Bakın şimdi değerli arkadaşlar birkaç video izleyeceğiz. 2 senedir ne kadar çelişkiler içerisinde ülke yönetiliyor şu videolardan bir izleyeceğiz. 
 
Çünkü biz bunları unutmayacağız, unutturmayacağız. 
 
Zannetmesinler ki ‘bugün bu millet ne anlatırsam inanır. Zaten balık hafızası vardır, geçmişi unutur, geçmişin sürekli sünger çeker üzerine. Bugün ne anlatırsam ona inanır.’
 
Öyle zannediyor.
 
Öyle yok, öyle yağma yok. 
 
Unutmayacağız ve unutturmayacağız. 
 
Daha birkaç sene önce ne dedin ne yaptın? Bugün ne yapıyorsun ne söylüyorsun? Bunu hatırlatacağız. 
 
İzleyelim arkadaşlar:
 
 
(VİDEO - BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ - GİR)
 
Manşetleri görüyorsunuz değil mi? Neler neler. 
 
Hedef kim? Birleşik Arap Emirlikleri. 
 
İfadeye bakın. 
 
(VİDEO - BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ - ÇIK)
 
Şimdi ne diyor? Çatlasanız da patlasanız da diyor. 
 
Birleşik Arap Emirlikleri ile arayı bozan kim? 
 
‘15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün finansörüdür bu ülke’ diyen kim? 
 
Yani diyor ki ‘2 sene önceki Erdoğan çatlasa da patlasa da bugünkü Erdoğan bunu yapacak’ diyor.  
 
Lafa bak.
 
Böyle devlet yönetilir mi?
 
Bu kadar ciddiyetsiz bir devlet yönetimi düşünülebilir mi? 
 
Ondan sonra mavi halıyla karşılıyor. 
 
Bu adam eğer 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünü finans ettiyse sen nasıl mavi halıyla karşılarsın, devlet töreniyle karşılarsın? 
 
Yok eğer böyle bir şey yoksa bu bilgi yanlışsa o zaman dersin ki çıkar bu milletten özür dilersin.  Özür dilersin, ‘Ya bizim elimizdeki bilgi yanlışmış arkadaş, biz yıllarca size yanlış ithamlarda bulunmuşuz. Özür dileriz kusura bakmayın. Siz meğerki dostmuşsunuz’ dersiniz. Biz de anlarız onlar da anlar. 
 
Bu ne demek?
 
Ama sonra öğrendik tabi arkasında para varmış para. 
 
5 milyar dolar 10 milyar dolar swap anlaşması olacak diye bu mavi halılar serilmiş. Onu sonradan gördük anladık. 
 
Bildiğiniz gibi değil.
 
Bu ülkede 2020 sonuna kadar tam 1 milyon 574 bin kişi için terör örgütü üyeliği suçlamasıyla siz dosya açın. 1 milyon 574 bin kişi, 2020 sonuna kadar. 2021 rakamları açıklanmadı. 2022’yi bilmiyoruz. Muhtemelen 2 milyonu geçti. 
 
Bu ülkenin kendi vatandaşının terör örgütü üyeliğiyle suçlayıp sürüm sürüm süründür, 15 Temmuz asıl darbe teşebbüsünün finansörü olmakla suçladığın ülkenin git burada sonunda elini sık.  
 
Böyle bir şey olur mu?  Yanlış yaptıysan çık söyle açıkla. Yok doğruysa bunu yapma.  Kusura bakmayın 5 milyar dolar 10 milyar dolara muhtaç bir ülke değil bu. 
 
Bu ülke zamanında gelip IMF’nin gelip borç istediği bir ülke arkadaş. Sen gidip aynı para için ondan bundan para dileniyorsun yazıktır günahtır. 
 
Bu ülkenin bir onuru var bir duruşu var. 
 
(VİDEO - SUUDİ ARABİSTAN - GİR)
 
Bu ayların düşmanı da Sudi Arabistan. Dinliyoruz. 
 
Bu belgeyi veren enayi diyor. Dikkat ettiniz değil mi ifadeye. 
 
Kucaklaşma, sarılma tamam. 
 
Niye? Maliye ve Hazine Bakanı biliyorsunuz 5 milyar dolarlık anlaşma peşinde şu anda. 
 
5 milyar dolara dosya kapatılıyor. Bu kadar basit. 
 
 (VİDEO - SUUDİ ARABİSTAN - ÇIK)
 
 
(VİDEO - İSRAİL - GİR)
 
Yine mavi halı yine devlet töreni. 
 
Hani teröristti, hani zalimdi? 
 
Ve el sıkışma... Tipik. 
 
Bunlardan hangisi doğru?
 
2009’da ‘ONE MİNUTE’ çıkışı yaparak İsrail’i bir terör devleti olarak suçlamak mı doğru, ‘ya İsrail ile arayı yapıyoruz çünkü Filistin davasını savunmanın en önemli yolu İsrail ile iyi ilişkiler’ demesi mi doğru? Hangisi? Hangisi doğru? 
 
Yine aynısı. 5 sene önceki Erdoğan çatlasa da patlasa da 2022’nin Erdoğan’ı yapıyor, ek sıkışıyor, mavi halıyı seriyor. 
 
Bu ne biçim devlet yönetimi bu ne biçim dış politika anlayışı. 
 
(VİDEO - İSRAİL - ÇIK)
 
Arkadaşlar, daha evvel de demiştim. Bitmeyen bir U dönüşü bu.
 
Bir sabah kalkıyorlar, haçla hilali çakıştırıyorlar. 
 
Bir gün ‘Şangay Beşlisi’nde olmak istiyorlar, bir başka sabah da kalkıp ‘Avrupa Birliği güzeldir’ diyorlar. 
 
Tekrar ediyorum bakın: Sayın Erdoğan, biraz yavaş. Ülkeyi yayık ayranına çevirdiniz. Çalkalayıp duruyorsunuz bu ülkenin dış politikasını. 
 
Bütün o ağır sözler nedeniyle kaybolan itibarımız ne olacak?
 
Bir sözü bir sözünü tutmayan bir iddiasını ertesi gün yiyen yutan, tükürdüğünü ertesi gün yalayan bir hükümete bir ülkeye bu dünya nasıl güvensin? 
 
Siz bu terör örgütleriyle nasıl mücadele edeceksiniz bununla. 
 
Terör örgütleriyle mücadele için öncelikle güvenilir bir muhatap olmak lazım. Özü sözü bir güvenilir bir muhatap olmak lazım. 
 
Sizin bugün düşman ilan ettiğinizle yarın sarmaş dolaş olduğunuzu bütün dünya görüyor. 
 
Maalesef tüm o kavgalar nedeniyle ülkemizdeki her bir ferdin cebindeki parayı da erittiniz. 
 
Evet, Türkiye ekonomisi bugün bu kadar büyük bir kriz yaşıyorsa ülkede topyekûn bir fakirleşme varsa bunun en önemli sebeplerinden birisi dış politikadaki zikzaklardır arkadaşlar. 
 
Gün geldi yıl geldi turizm baltalandı, gün geldi yıl geldi ihracat baltalandı. 
 
Turizmcinin müşterisini azalttınız. 
 
Günün sonunda ne oldu? Enflasyonu üç haneye, faizi iki haneye çıkardınız. Döviz kurunu patlattınız.
 
Bu fakirleşmenin cevabını vermek zorundasınız. 
 
Madem hiçbir şey olmamış bu U dönüşleriyle geri dönecektiniz niçin bunca yıldır bu kavgaları yaptınız?
 
Cevap vermek zorundasınız. Kaçamazsınız.
 
Hesap vermek zorundasınız bu millete anlatmak zorundasınız. 
 
‘Nasıl olsa dış politika meselesi bu millet de dış politikayı çok takip etmez ben aklıma geleni yapayım. Uyandığımda o gün ne hissediyorsam onu yapayım geçeyim’. ‘Bugün bir düşmana ihtiyacım var. Bugün Sudi Arabistan’ı düşman ilan edeyim.’
 
Ha ‘iç siyasette gevşeme var bakıyorsun taban gevşiyor oylar eriyor. Ne yapayım? Düşman lazım.’ Bir düşman göstereyim kendi tabanımı kontrol edeyim.’
 
Yazık günah.  Yazık günah. 
 
Siz kendi koltuğunuzu koruyayım derken bu ülkeye en büyük zararı veriyorsunuz. Ülkenin itibarını beş paralık ettiniz. 
 
Yazık günah. 
 
Değerli arkadaşlar şimdi bakın bir video daha izleteceğim. 
 
Daha güncel. 
 
(VİDEO - SİSİ - GİR)
 
Yerel Seçimde malzeme ediyor yerel seçimde. 
 
Evet klasik. Terörist, hain, zalim, katil. Dön elini sık. 
 
Elini sıkmadığın zalim kalmadı. Elini sıkmadığı katil kalmadı. Elini sıkmadığı terörist kalmadı. 
 
Resim bu. 
 
Değerli arkadaşlar bakın, Yerel seçimlere dahi alet ettiği kişi Sisi ile el ele. 
 
Hem de dört elle sarılıyor. Dört tane el var orada. Normal tokalaşma değil. Böyle sarılmış ‘aman gitme bir yere’ diye.
 
Ve aylardır bu fotoğraf için uğraşıyorlar aylardır. 
 
Mısır şart arkasına şart koşuyor şart arkasına şart koşuyor. 
 
O çok desteklediği Rabia işaretini de kaynağı olan o Mısır’daki hareket var ya o hareketle artık Erdoğan’ın işi de bitti. 
 
Ona güvenerek adım atanları da ne yaptı? Yüz üstü bıraktı. 
 
Olan bu. 
 
 
Arkadaşlar, biz kimseye “Neden ilişkiyi normalleştiriyorsun?” demiyoruz bakın. “Neden elini sıktın” da demiyoruz.
 
Ne diyoruz? Yıllardır zalim diye ilan ettin bugün elini sıkıyorsun. Bunun sebebini açıkla diyoruz. 
 
Mısır’la ne değişti açıkla. 
 
İsrail’in Filistinlilerle ilgili politikasında ne değişti? Açıkla. 
 
Kaşıkçı dosyasında ne değişti? Açıkla. 
 
Eğer hiçbir şey değişmediyse sen aklına estiği gibi bir gün birine zalim, katil derken öbür gün gidip onun elini sıkıyorsan kusura bakma hiç kimse sana güvenmez. Hiç kimse.
 
Eser gürlersin kimse dikkate almaz. 
 
Onların dünyada böyle. Bakın ‚esiyor gürlüyor, biraz fazla gürültü. Kulağımızı kapatalım nasıl olsa yatışır gelir peşimizde koşar elimizi sıkar ‘diyorlar. 
 
Bakın Suriye için de aynısı olacak Suriye. Aynısı olacak görün. 
 
Bugün bakın meclisten çıkarken söylemiş. ‘Niye olmasın‘ demiş.
 
İşe bak. 
 
Beşer Esad’a demediğini bırakmadı demediğini. Şimdi ‘onunla da görüşürüz‘diyor. 
 
Bakın biz değerli arkadaşlar hep barıştan yanayız. Ülkelerle iyi ilişkilerden yanayız. 
 
Biz normalleşme çabalarını hep destekleriz buralarda sorun yok.
 
Evet, zararın neresinden dönülse kârdır. 
 
Mısır’la ilişkilerimizin normalleşmesi gecikse de önemli bir adımdır. Biz zaten buraya y