5 Kasım 2025
Ali Babacan 5 Kasım 2025 Grup Toplantısı
Kıymetli Genel Başkanlarımız,
DEVA Partisi’nin, Gelecek Partisi’nin ve Saadet Partisi’nin değerli yöneticileri, milletvekillerimiz,
Kıymetli teşkilat mensuplarımız,
Sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin değerli temsilcileri,
Kıymetli basın mensupları,
Ekranları başında ve bu salonda bizleri izlemekte olan değerli konuklar,
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyor;
Yeni Yol Grup’unun haftalık grup toplantısına hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.
Değerli arkadaşlar,
Sözlerimin hemen başında, geçen hafta meydana gelen, merkezi Sındırgı olan, çevredeki pek çok il ve ilçede de şiddetli bir biçimde hissedilen depremden etkilenen tüm vatandaşlarımıza tekrar geçmiş olsun diyorum.
Allah beterinden saklasın, daha büyük acılar göstermesin inşallah.
Sındırgı’daki yaraların bir an önce sarılması, gerekli desteklerin verilmesi için bir Afet Bölgesi ilanı elzem görülmektedir.
Hükümeti bu konuyla daha yakından ilgilenmeye, taleplere kulak vermeye davet ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Biz bu ülkenin topraklarında, milletimizin içinde büyüdük.
Milletimizin değerleriyle, örfüyle, ahlakıyla, inancıyla yoğrulduk.
Siyaseti, millete hizmet etmeyi, bir emanet olarak gördük.
“Emanete hıyanet etmeyin”, “Adaletle hükmedin” ilkeleriyle hareket ettik.
Çünkü gayet iyi biliyoruz ki, güç bir imtihandır.
Ve varlıkla imtihan, yoklukla imtihandan çoğu zaman daha da zordur.
Yetki, Allah katında hesabı en ağır olan sorumluluklardan birisidir.
Biz o emaneti taşırken, kul hakkına çok çok dikkat ettik.
Kul hakkı, siyasetin değil, vicdanın meselesidir dedik.
Tam da bu nedenle; devlet yönetiminde adaletin yok olmasına, liyakatin unutulmasına, istişarenin terk edilmesine, israfın yaygınlaşmasına sessiz kalmadık.
İtiraz ettik.
Milletin alın teriyle oluşan kaynakların, dar bir grubun menfaatine aktarılmasına rıza göstermedik.
“Bu yanlıştır” dedik.
Haksızlık karşısında susanlardan olmadık.
Koltuğa değil, hakka, adalete ve doğruya bağlı kaldık.
Güçlünün değil; haklının ve hakkı teslim edenin yanında olduk.
Milli ve manevi değerlerimiz başkaları için günlük siyasetin malzemesi olabilir.
Oysa bizim için bu değerler hayat rehberidir.
Bazıları için dinimizin kutsalları siyasette istismarın bir aracı olabilir.
Bizim için dinimizin kutsalları, sorumluluk meselesidir.
Bu millet artık adalet istiyor, bu millet tevazu istiyor, bu millet ehliyetli ve liyakatli kadrolarla yönetilmek istiyor.
Adalet kaybolursa, ekonomi de çöker, huzur da çöker. Adalet olmadan bereket olmaz.
Allah’ın izniyle, biz bu ülkeye yeniden adaleti, bereketi ve huzuru getireceğiz.
Devleti, “bizden olan – olmayan” diye ayırmadan yöneteceğiz.
Biz milletle yürüyoruz. Bir avuç menfaat şebekesinin değil, halkın sesi olacağız.
Temel şiarımız; helal kazanç, helal yönetimdir. İsrafa, gösterişe, yolsuzluğa son vereceğiz.
Bu ülkeyi yeniden alın terinin değer gördüğü bir düzene kavuşturacağız.
Biz, kimseye düşman değiliz. Ama bu ülkenin imkanlarının ve ürettiği değerlerin, bir avuç menfaat şebekesince değil; alın ve akıl teri döken milyonların paylaşılmasını hedefliyoruz.
İnanarak çalışacak, adaletle yöneteceğiz.
Allah’ın izniyle, emanete bizler sahip çıkacağız.
Bizim davamız ne makam davası, ne de rövanş davası. Biz siyasete ahlakı, güzel muameleyi tekrar getirmek için çalışıyoruz.
Her şeyin bir hesap günü var. Sandığın da, tarihin de, vicdanın da.
O hesap günü geldiğinde, alnımız açık, elimiz temiz olacak.
Yeni Yol, işte bu temiz sayfayı açacakların yoludur.
Yeni Yol, emanete sahip çıkanların yoludur.
Allah, doğrunun, hepimizin yardımcısı olsun.
Değerli arkadaşlar,
Ülkemiz yoruldu.
Milletimiz keyfî kararlardan, günü kurtarma siyasetinden yoruldu.
Biz, bu yorgunluğu umutla yenmeye geliyoruz.
Türkiye’yi adil kurallarla, güçlü kurumlarla ve ehil kadrolarla yönetmeye geliyoruz.
Devlet, keyfilikle değil, hukukla çalışacak.
Faiz, kur, enflasyon üçgeninde sıkışıp kalmak yerine; kalkınma odaklı bir ekonomik yapı inşa edeceğiz.
Ülkeyi kural tanımaz menfaat şebekelerinden kurtarıp, ekonomiye güven ve öngörülebilirlik kazandıracağız.
Aşırılıkların değil, sağduyunun sesi olacağız.
Biz kavga etmeye değil, ülkeyi toparlamaya geliyoruz arkadaşlar. Çünkü bu ülke, kavga siyasetiyle değil; ortak akılla ve uzlaşmayla büyür.
Kutuplaştırmadan, kin duymadan; bu ülkeyi yeniden akılla, hukukla, dürüstlükle yöneteceğiz.
Siyaseti, öfkeyle değil; bilgiyle, nezaketle yapacağız.
Biz boş konuşmayacağız, çalışacağız.
Nefretle, rövanşizmle değil; sorumlulukla hareket edeceğiz.
Türkiye’yi yeniden adaletin, özgürlüğün ve istikrarın ülkesi yapacağız.
İstikrarı kişilerde aramayacağız. İstikrarı güçlü kurumlarla ve adil kurallarla sağlayacağız.
Türkiye’yi bir kişinin keyfi kararıyla değil; sağlam kadrolarla ve istişareyle yöneteceğiz.
Evet arkadaşlar,
Biz Türkiye’yi yeniden sağduyuyla, liyakatle ve ehliyetle buluşturacağız.
Türkiye’yi Akıl, Ahlak ve Adalet üzerinde yükselteceğiz.
Yeni Yol, bu ülkenin ortak aklının temsilcisi ve yeniden dirilişinin merkezi olacak.
Kıymetli Arkadaşlarım,
Artık sabrın sonuna geldik.
İnsanımız dertli. İnsanımız öfkeli.
Ülkemizin dört bir yanında vatandaşlarımız isyan ediyor artık.
Bakın sadece bir kesimden bahsetmiyorum. Herkes “bittik” diyor.
Esnafından çiftçisine, işçisinden emeklisine...
Bir lokma ekmek için sabahın köründe yollara düşen, ama yine de ay sonunu getiremeyen milyonlardan bahsediyorum size.
Geçim sıkıntısına teslim olmuş, maaşı daha cebine girmeden tükenen gençlerden bahsediyorum.
Her akşam, acaba yarını nasıl çıkarırım diye düşünen anne-babaların sesini dile getiriyorum.
Gıda, kira, yakıt, faturalar, faturalar, faturalar…
Her gün büyüyen bu yük, ağırlaşan bu tablo, vatandaşlarımızın belini çoktan büktü.
Millet nefes alamıyor, millet gerçekten çok büyük bir geçim sıkıntısının içine düşmüş durumda.
Bu tablo ortadayken, iktidarın gündemine dönüp baktığınızda bambaşka bir dünya görüyoruz.
Koskoca ülkeyi bu hale düşürüp insanların hayatıyla oynayanlar ne mahcup oluyorlar, ne de gidişatı değiştirmek için kıllarını kıpırdatıyorlar.
Adeta aklımızla alay ediyorlar ya!
İktidardakiler! Size sesleniyorum!
Ekonomiyi yaz boz tahtasına çevirdiniz; deneme tahtasına çevirdiniz.
Önce yazıyorsunuz, baktınız olmuyor, siliyorsunuz başka şeyler yazıyorsunuz.
Kâğıt üzerinde hedefler değişip duruyor, ama mutfakta yangın bir türlü söndüremiyorsunuz.
Milletimiz “artık yeter” diyor!
“Bıçak kemiğe dayandı!” diyor.
Kulağınızın üstüne yatmaktan bir türlü vazgeçmiyorsunuz.
Ben size vazifelerinizi tekrar hatırlatayım!
Vatandaşın yükünü hafifletmek sizin göreviniz, iktidarın görevi...
Enflasyonu tek haneye düşürmek sizin göreviniz.
İnsanımıza huzur vermek, güven vermek, umut vermek…
Hepsi sizin göreviniz.
Unutmayın, bu millet sizden bahane değil, çözüm bekliyor.
Daha 1 yıl önce söylediklerine bakın, bugün söylediklerine bakın
Geçin onu, daha bir ay önce, bir ay önce ülkenin Cumhurbaşkanının ağzından ne çıktı? Dedi ki; “yıl sonunda enflasyon yüzde 28,5 olacak” o dedi.
Bu hafta açıklanan Ekim ayı enflasyonu yıllık yüzde 33’e yakın.
Enflasyon %30’un altına inmiyor. İndiremiyorlar. Yıl sonu itibariyle %30’un altını göremeyecekler.
Gerçekten durum vahim arkadaşlar.
Bakın, 1970 yılından taaa 2004 yılına kadar tam 34 yıl boyunca bu ülkede enflasyon hiçbir zaman tek haneyi görmemiş.
Bu ülkede hiçbir hükümet enflasyonu tek haneye indirememiş. Tam 34 yıl boyunca. Hamdolsun. Biz geldik, sapasağlam bir kadro kurduk. Sadece 2 yılda enflasyonu tek haneye bağladık.
Ve tam arkadaşlar 12 yıl boyunca enflasyon tek hanede, inişte çıkışta olmakla beraber tek hanede seyretti, 12 yıl.
Hatırlayın o günleri. Faiz tek hane, enflasyon tek hane, asgari ücret artışları %3+2 mi olsun? 2+3 mü olsun? 3,5 puan mı olsun? Bunların görüşmeleri yapılırdı. O günleri yaşadı Türkiye.
Ama 2003 ve 2004'teki o enflasyon başarısının temelinde arkadaşlar iki önemli konu vardı. Bir, Türkiye'nin hukuk devleti olma yolunda gösterdiği çaba, Avrupa Birliği sürecinde siyasi kriterleri yeterince karşılamak için gösterdiği gayret, Türkiye'nin öngörülebilir bir ülke olması,
İkincisi de mali disiplin.
Yani tasarruf, tasarruf… Enflasyon bu sayede tek haneye indi.
Bu ilkeleri sapasağlam yerinde tuttuğumuz için, bunun mücadelesini gece gündüz verdiğimiz için 12 yıl tek hanede kaldı.
Ama enflasyonu tek hanede gördüğümüz yıllar çok geride kaldı.
2017’den bu yana bakın, 2017’den bu yana enflasyon çift hane ve o gün bugündür de tek haneye inmedi, indiremiyorlar.
Arada %70’leri, 80’eri gördü, unutmayalım.
Yan tam 9 yıldır Türkiye tek haneli enflasyon görmedi. 9 yıl geçti.
Bugün ne diyor iktidar? “2027 yılında tek haneyi hedefliyoruz” diyor. 2027 yılında, düşünün. Daha bırakın bu yılı, bırakın gelecek yılı 2027’de de %9 küsürler falan diyorlar. Ona da inanırsanız onu da tutturabilirlerse.
İktidar yıllardır enflasyonu tek haneye indireceğiz, enflasyonu tek haneye indireceğiz diyor, ama yapmıyor, beceremiyor, olmuyor.
Asgari ücrete fazla zam yaparsak enflasyon yükselir dediler, milleti perişan ettiler.
Ama, olmadı. Enflasyon tek haneye inmedi.
Sözüm ona “Tasarruf” adı altında; memurun, çalışanın servisine, servis arabasına göz diktiler, göstermelik genelgeler yolladılar.
Yine olmadı. Enflasyon yine tek haneye inmedi.
Dünyanın en yüksek faizini verdiler; döviz gelsin, kuru aşağı bastırsın dediler. Döviz geldi, fahiş faizi alıp götürdü.
Yine olmadı. Enflasyon tek haneye inmedi.
Olmadı, olmuyor, olmayacak da.
Çarşıdaki, pazardaki, mutfaktaki, kiradaki, eğitimdeki zam yangınını söndüremiyorlar.
Bir de geçenlerde dediler ki; “pandemi sebebiyle Türkiye'de gıda enflasyonu yükseldi. Pandemi sebebiyle tüm dünyada enflasyon yükseldi, ne yapalım bizde de yükseldi.”
Biz de diyoruz ki, hoop! Durun bakalım ya!
Siz kimi aldattığınızı zannediyorsunuz? Halep ordaysa arşın burada.
Kendi iş bilmezliğinizin sonuçlarını dönüpte pandemiye bağlayamazsınız.
Pandemiden bu yana bizim de içinde bulunduğumuz OECD ülkelerinde 5 yıllık toplam enflasyon arkadaşlar %41.
Bakın, 2020 Ekim- 2025 Ekim, 5 yılın toplam enflasyonu %41.
OECD ülkelerinin ortalaması.
Peki Tükiye’de kaç? %713.
%41 nere, %713 nere. Neymiş? Pandemi olmuş, bütün dünyada enflasyon artmış, bizi de etkilemiş.
Velev ki, 713 puanlık enflasyonun 41 puanı pandemi sebebiyle.
713’ten düş 41’i, kaldı mı 642.
Bu %642’lik enflasyonu nasıl izah ediyorsunuz?
Onu bir söyleyin hele ya.
42 puanını gittiniz pandemiye bağladınız. Onu da kabul ettik. Geri kalanını kim üretti?
Buradan iktidara sesleniyorum.
Pandemiden bu yana 5 yılda toplam %41’lik gıda enflasyonun anladık da,
Şu %642’lik enflasyonu çıkın millete anlatın, bir millete hesap verin.
Ben söyleyeyim arkadaşlar, çünkü onlar konuşmayacak, söylemeyecek.
Bu fark, tamamen kötü yönetimin farkıdır.
Bu fark, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını kaybetmesinin farkıdır.
Bu fark, karşılıksız basılan paranın farkıdır.
Ekonomi güven ister, güven.
Güvense; hukukla, adaletle kazanılır.
Güven; şeffaflıkla kazanılır, sözünün eri olmakla kazanılır.
Güven, vatandaşa doğruları söylemekle kazanılır.
Siz tutup da TÜİK'in rakamlarıyla oynamaya başlarsanız, TÜİK'in yıllardır açıkladığı 400 kalem malın fiyatını gizleyip, saklayıp sadece “enflasyon %33tür inanın kardeşim” derseniz kimseye ikna edemezsiniz.
Doğruyu söylüyorsanız, TÜİK'in enflasyonu, açıkladığı enflasyon doğruysa niye enflasyonun arkasındaki kalemlerin fiyatlarını açıklamıyorsunuz?
Yıllar boyu TÜİK bunları açıkladı da şimdi niye karartıyorsunuz?
Niye TÜİK'in enflasyon sepetindeki ürünlerin, ayçiçeğin yağının, beyaz peynirin, zeytinin, domatesin, patlıcanın, biberin fiyatını niye gizliyorsunuz?
Diyor ki; ben alışverişe çıktım diyor TÜİK, enflasyon %33. Bir dakika arkadaş dur ya. Şu sepeti göster bana. O alışveriş sepetinin içindeki fiyatları bir yaz bakayım. “Yok, onu söylemem” diyor. “Ama enflasyon %33 inanın” diyor.
İnanmıyoruz.
Doğru hesaptan kaçmaz. Doğruysan koy hesabı ortaya. Koyamazlar.
Çünkü doğruyu söylemediler, kandırdılar.
Yeni ekonomi yönetimi de o damat döneminin hatalarını, kusurlarını kapatacağım diye kendi kredibilitesini yerle bir etti, ediyor. Şeffaf olun arkadaşlar.
Doğruysanız, rakamlarınız gerçekse açıklayın.
Millet artık bu masallara inanmıyor.
Raflardaki etikete bakıyor.
Millet kendi mutfağındaki enflasyon oranını zaten kendisi gayet iyi biliyor. Siz ne derseniz deyin.
Değerli arkadaşlar,
2023 seçimlerinden bu yana hükümet ekonomiyle ilgili ne yaptı?
Şöyle bir zihninizi hafızanıza zorlayın. Ne yaptı bunlar?
Faizi arttırdılar, vergileri arttırdılar.
Başka aklınıza bir şey geliyor mu?
Faiz artışı, vergi artışı.
Başka bir şey aklınıza geliyor mu? Zam zam zam…
Onun dışında koca bir hiç,
Üstelik ekonomiyi bire bir etkileyen hukuk ve adalet alanında da büyük ihlaller yaptılar, yapıyorlar hala.
Ya Anayasa Mahkemesi karar veriyor, “uymuyoruz, uygulamıyoruz” diyorlar.
AHİM karar veriyor; “Yıllardır hapishanede gün sayan insanlar çıkmalı, bunlar suçsuz. Bunları yanlış yere, hukuksuz yere hapishanede tutuyorsunuz” diyor. Tınlamıyorlar.
Adalet olmayınca, hukuk olmayınca ekonomi olmaz arkadaşlar.
Hep söylüyorum; Ne kadar hukuk, o kadar ekonomi.
Ne kadar adalet, o kadar ekonomi.
Bunu anlamazlarsa bu ülkenin ekonomisini asla düzeltemezler.
Üzülerek söylüyorum, bu ülkeyi seven bir vatanperver olarak söylüyorum.
Üzülerek söylüyorum, bu kafa iş başında olduğu sürece Türkiye'de ekonominin ayağa kalkması mümkün olmaz.
Tasarruf tasarruf…. 2003-2004’te enflasyon 34 seneden sonra tek haneye indi ama çok geniş tasarruf tedbirleriyle indi. İsrafı önledik.
Meşhur “hortumlar” tabiri vardı hatırlayın. Hortumları kestik. O hortumları şimdi çok daha kalını, büyüğünü her yerlere bağladı o menfaat şebekesi. Öyle düştü enflasyon.
Samimiyseniz getirin Kamu İhale Yasasını, Avrupa Birliği şartlarına uygun, Avrupa Konseyi şartlarına uygun, 28 ülkenin uyguladığı Kamu İhale Yasasını getirin, hemen destek verelim. O zaman tasarrufu görün.
Ama o yasa gelince menfaat şebekesinin hortumları kesilecek. Onun için menfaat şebekesi bunu engelliyor. “Yapmayın diyorlar” ya. “Biz burada nemalanıyoruz. Mevcut düzenden biz gayet mutluyuz” diyorlar. Bu olmadan olmaz.
Enflasyonla mücadele ediyorsanız çiftçiye destek verin.
Tarıma destek verin.
Tarımsal üretimin maliyetini aşağıya çekin.
Gıda enflasyonu ancak öyle düşer.
Niye canlı hayvan ithal ediliyor?
Niye et ithal ediliyor Türkiye'ye?
Niye dünyanın her yerinden gıda ürünleri ithal ediyorlar?
Evet, bir ithalat lobisi var. Onlar da menfaat şebekesinin içinde. Ama başka ülkenin devleti çiftçisine daha çok destek verdiği için o ülkelerde tarımsal maliyetler düşük.
Biz de çiftçimize destek verelim, bizde de ucuzlasın her şey.
Gıda enflasyonu düşürmenin yolu budur arkadaşlar.
“Faizi yükselttim, bekleyin enflasyon düşecek.” Çok beklersiniz çok.
Faizi yükseltince ya yüksek faiz gidiyor, çiftçinin ödediği yüksek faiz olarak maliyete tekrar bindiriyor. Bir tur daha gıda fiyatlarını arttırıyor ya. Bunu düşünemiyor musunuz, hesap edemiyor musunuz arkadaş?
Merkez Bankası bağımsız olmadıktan sonra, TÜİK bağımsız olmadıktan sonra enflasyonun düşmesi de bu ülkenin yüzünün gülmesine mümkün olmaz.
Değerli Arkadaşlar,
Bu milletin alın teri kutsaldır.
O terin hakkını koruyacak olan da dürüst, işinin ehli yöneticilerdir.
Bir ülkenin kasası sağlam olsun istiyorsanız, önce sağlam kadrolar kurmalısınız.
Bir zamanlar “orta direk” dediğimiz kesim tamamen çöktü.
Geniş kesimler hızla yoksullaşırken, bir avuç insan servetine servet katmaya devam ediyor.
Türkiye'de nüfusun %51’i tüm servetin %40’na sahip.
Türkiye'nin en fakir %50’lik kesimi yani toplumun en fakir yarısı, toplam servetin sadece %4’ne sahip. Ve bu bozulmaya devam ediyor.
Ülkede yatırım değil, üretim değil, alın teri değil; yalnızca faiz kazanıyor, kazandırıyor.
Milletimiz de bunun bedelini ödemeye devam ediyor.
Emekçinin değil; paradan para kazananların, yani faiz lobilerinin, menfaat şebekelerinin eli güçleniyor bu ülkede.
Küçük bir zümre kasasını dolduruyor, ama milyonlar ay sonunu getiremiyor.
Faiz geliriyle zenginleşenlerin çıkarlarını gözeten, ama milletin refahını ikinci plana iten bir düzen var artık.
Biz diyoruz ki; bu böyle gitmez!
Bu ülke, üretimle, adaletle, bereketle ayağa kalkar; faizle, yolsuzlukla, yasaklarla değil.
Değerli Arkadaşlarım;
Ekonomiyi ayağa kaldıracak olan; alın terine, emeğe, üretime değer veren bir anlayıştır.
Çünkü gerçek bereket, çalışanın sofrasından, üretenin elinden geçer.
Bakın Arkadaşlar;
Gençler artık Türkiye’den umudunu kesmiş durumda.
Okuyorlar, çalışıyorlar, çabalıyorlar…
Ama karşılarında adaletli bir düzen değil, kapalı kapılar buluyorlar.
İş yok.
Sınav var. Mülakat var.
Orada da torpil karşılarında buluyorlar, “Emeklerinin karşılığını bu ülkede alamıyoruz” diyorlar.
Ve böyle bir ortamda ne oluyor?
Boşluk büyüyor. Umut yerini çaresizliğe bırakıyor.
İşte o çaresizlik ortamında da sanal kumar ve bahis bataklığı gençleri yutuyor.
Bir avuç insan, milyonlarca gencin hayallerinden kirli bir kazanç sağlıyor.
Telefonun başında “kolay para” vaadiyle bir nesil borca, batağa, bağımlılığa sürükleniyor.
Benim cep telefonuma her gün SMS mesajları geliyor. “5 bin liranız hayırlı olsun, alın şu 5 bin lirayı, bizim sitede kumar oynamaya başlayın” diye. Baştan da 5 bin lira veriyorlar, alıştırıyorlar. Hani uyuşturucuda da öyledir ya, küçük küçük verirsin, alıştırırsın, bağımlı hale getirirsin bedava. Sonra alıştı mı parayla satmaya başlarsın. Aynı öyle.
Bakın bu sadece ekonomik bir mesele değildir ya! Bu ahlaki bir çürüme.
İktidarı defalarca uyardık, her kürsüde haykırdık.
“Tedbir alın, daha ne bekliyorsunuz?” dedik.
Nihayet bizi duymuşlar ki, bir genelge yayınladılar birkaç gün önce, görmüşsünüzdür.
Ne diyor? “Yasa dışı kumar ve bahiste mücadele ile ilgili genelge.” Ama peki “yasal” olanı ne yapacağız?
Madalyonun bir de diğer yüzüne bakalım.
Öyle algı yönetimiyle bu iş olmaz ha!
Kimi nasıl aldatmaya çalıştığını biz bilmeyiz. Ama biz kanmayız.
Kendi elleriyle lisans verip, devletin kurumlarını bu düzenin bir parçası haline getirdikleri o sistem var ya… O yasal, siz verdiniz öyle izinleri.
Gençlerin cebindeki son parayı çekip alan, emekçinin umutlarını “kolay kazanç” masalına satarak sömüren o sistem…Yasal.
Yasadışı olana savaş açıyorsunuz da yasal olanından niye bahsetmiyorsunuz?
Yoksa yüzünüz öne mi eğiliyor?
“Ya biz tam 6 tane firmaya sanal bahis oynatma izni verdik. Bir firmaya sanal kumar oynatma izni verdik. Herkesin cep telefonuna bir kumarhane açtık” demeye acaba utanıyor musunuz?
Bu gerçeği saklamaya mı çalışıyorsunuz?
Kumar, kumardır. Yasalı yasadışısı olmaz.
Kumara bu kadar kolay erişilmesi kabul edilemez.
Bakın arkadaşlar her ülkede düzenlemeler vardır.
Kötü alışkanlıklara geçit verilmez.
Bazı konularda nasıl sigaranın üzerine yazıyor değil mi? “İçme öldürür.” Korkutucu resimler falan. Tamam. “Zor ulaş ama seni uyarıyorum” diyor. Yani yasal kumarda da böyle tedbirler lazım, engeller lazım.
Bunun reklamının kesinlikle yasaklanması lazım.
Bugün Türkiye'de bir sigara reklamı görüyor musunuz televizyonlarda? Web sitelerinde, internet sitelerinde görüyor musunuz?
Bir içki reklamı görüyor musunuz? Niye?
Kötü alışkanlık, tamam yasakçı zihniyette değiliz ama bunun reklamı da yapılmaz.
İçkinin, sigaranın reklamının yasak olduğu bir ülkede cayır cayır kumar reklamı yapılıyor.
İktidardakiler görmüyor musunuz, duymuyor musunuz?
Her bilgisayarınızı, cep telefonunuzu açtığınızda bunların reklamıyla karşı karşıya kalmıyor musunuz?
Bir yandan gençleri “ahlaklı olun” diye uyarıp, öte yandan onlara devlet eliyle kumar bahis oynatamazsınız bu kadar kolay.
Sanal kumar ve bahisle gerçek mücadele, insanı merkeze koyan ve önleyici bir anlayışla olur.
Önce kendinize şunu sorun:
Bu ülkenin gençleri neden o bataklığa sürükleniyor?
Neden umutlarını kaybedip kolay para tuzaklarına düşüyorlar?
Gerçekler çok net. Dertlenen her insan bunu görür.
Gençlere adil bir yarış sunmazsanız, emeğinin karşılığını vermezseniz, torpil düzeniyle önlerini tıkarsanız, o zaman gençler de maalesef bu yanlış alışkanlıkların tuzağına düşebilir.
Bugün ülke öyle bir noktaya geldi ki; ahlaki çürümenin, gelir adaletsizliğinin ve ekonomik çaresizliğin ürettiği bataklıkta milletimiz inanın nefes almaya çalışıyor.
Bakın Arkadaşlar;
Biz bu hale biz bir günde gelmedik.
Yıllardır yapılan ama görmezden gelinen hatalar bizi bu noktaya getirdi.
Yanlış politikaların, liyakatsizliğin ve adaletsizliğin sonucu olarak ülkenin her bir alanı güven erozyona uğradı, değerler aşındı, yok olma seviyesine geldi.
İşte tam da bu yüzden biz kendi yolumuzu çizdik.
Her zaman doğruya doğru, yanlışa yanlış dedik.
Yeri geldi hükümeti eleştirdik, yeri geldi ana muhalefeti uyardık.
Tek başımıza da kalsak, hakkın, adaletin, doğrunun yanında durduk.
Bu yüzden alnımız ak, başımız dik.
Bu yüzden çocuklarımızın, sevdiklerimizin yüzüne gönül rahatlığıyla bakabiliyoruz.
En önemlisi de şu, aynadaki suretimize gönül rahatlığıyla bakabiliyoruz.
Bizim hiçbir partiyle ne derdimiz var ne de kavgamız var!
Bizim derdimiz, bu millete refahı çok görenlerle.
Bizim derdimiz, etrafındaki menfaat çemberlerini doyurmakla meşgul olanlarla.
Bizim derdimiz, milletine tepeden bakanlarla, parmak sallayanlarla.
Bizim derdimiz, iktidara gelince “şunları hapse tıkacağız” diye liste çıkaranlarla.
Ne derlerse desinler, istedikleri kadar trolleriyle saldırsınlar…
Ellerindeki medyayla, trollerle istedikleri kadar saldırsınlar.
Bazıları diyor ki, “ya şu trollere bakmayın.”
Ya arkadaş, gazete trol mü? Gazetelerinizi de trol haline getirirseniz o sizin bileceğiniz iş.
Ama biz kimseye boyun eğmeyiz, kimseye.
Bizim siyasetimiz kutuplaşma üzerine değil, ahlak ve akıl üzerine kurulur.
Bu büyük ve güzel ülkeyi, kendinden olmayana yan gözle bakmayı âdet hâline getirmiş iki kutbun arasına sıkıştırmaya hiç niyetimiz yok.
Biz zor yolu seçtik, kimlik siyasetini reddettik.
Biz zor yolu seçtik, ırkçılığı elimizin tersiyle ittik.
Biz zor yolu seçtik; “sadece bana benzeyenleri savunayım” anlayışını reddettik; kabileciliği reddettik.
Biz bu yoldan dönmeyeceğiz; onlar da buna alışacak.
Bu kadar basit.
Biz bu ülkeyi çok seviyoruz.
Bu ülkenin insanını, doğasını, havasını suyunu çok seviyoruz.
Ne yapıyorsak bu ülke için yapıyor, gece gündüz sürekli bu ülke için çalışıyoruz.
Gençler adil yarınlarda, bir arada huzur içinde yaşasın diye çalışıyoruz.
Emekliler torunlarına harçlık verirken düşünmesin diye çalışıyoruz.
Çalışanlar maaşlarıyla birikim yapabilsin, arttırdıklarıyla ev alsınlar, araba alsınlar diye çalışıyoruz.
Biz, değerli arkadaşlar;
Rövanşist hırslarla birilerine göz dağı vermek için değil, memlekete hizmet için çalışıyoruz.
Şunu herkes anlasın;
Bizim vatanseverliğimiz, ayrımcı gazete manşetlerinde değil.
Bizim vatanseverliğimiz, o bizden bu bizden değil diye ülkemizi esnaf esnaf ayırmakta değil.
Bizim vatanseverliğimiz, göstermelik jestlerde, sloganlarda, hamasette hiiiç değil.
Bizim vatanseverliğimiz, layıkıyla yerine getirdiğimiz devlet görevlerinde.
Açın bakın.
Bizim vatanseverliğimiz, ülkenin en itibarlı dönemlerini yaşattığımız kadrolarımızda.
Bizim vatanseverliğimiz, lafta değil; çalışmada, çalışmada, çok çalışmada;
Burada burada. (Mavi DEVA Kitabı)
Arkadaşlar, biz kuru slogan değil, icraat üretiyoruz icraat.
“Ben oynamıyorum” diyenlerden değiliz.
İktidara en hakiki eleştirileri sıralıyor, ama alternatifini de ortaya koyuyoruz.
“Sen yapamıyorsun arkadaş, bu iş böyle yapılır” diyoruz.
Bunları binlerce sayfa sağlam, bütçesi hesap edilmiş, tutarlı politikalarla ortaya koyuyoruz.
Eğitimde böyle yapılır, sağlıkta böyle yapılır, adalette böyle yapılır, ekonomide böyle yapılır; bu ülke böyle düzlüğe çıkar diyoruz.
Her birini tek tek sıralıyoruz.
Pekii, bizi saldıranlar ne yapıyor?
Bizim zamanında bu ülkeye yaptığımız bunca hizmeti yok sayıyorlar.
Tüm dünyanın şapka çıkardığı başarılarımıza burun kıvırıyorlar.
Ülke için yapacaklarımıza da hiç bakmıyorlar.
Baksalar da anlamıyorlar.
Çünkü onların derdi, bizim kim olduğumuz.
Onların derdi, bizim onur duyduğumuz kimliğimiz.
Kendilerine sorsanız uygar olan sadece kendileri, kendilerine sorsanız modern olan sadece kendileri.
Ama aslında onlar, çok köhneleşmiş bir zihin dünyasının esiri.
Ne diyelim, Allah onları o esaretten kurtarıp, gerçekleri görmelerini nasip eylesin.
Değerli Arkadaşlar,
Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul’da Gaziosmanpaşa’daydık.
İnsanlarımızla bir araya geldik.
“Yok mu bu işi çözecek birileri?” diyor.
Biz de diyoruz ki: Var. İşte biz buradayız. Bir aradayız.
Gün gelecek, herkes görecek:
Bu ülke yeniden ayağa kalkacak. Ve biz bunu hep birlikte yapacağız.
Emin olun, o günler çok yakın.
DEĞİŞİM ZAMANI geldi.
Çoktan yola çıktık.
GELİYORUZ arkadaşlar GELİYORUZ. GELİYORUZ.
Enflasyonun kökünü kazımaya, gençlerimize iş imkânı sunmaya geliyoruz.
Esnafımıza nefes olmaya, duran fabrikaların bacalarını tekrar tüttürmeye geliyoruz.
İşçimizin alın terinin hakkını vermeye, çiftçimizin toprağına bereket olmaya geliyoruz!
Geri adım yok!
Bizde geri adım yok!
Milletimizin değerlerine, vatanımıza, bayrağımıza sahip çıkan kadrolarla geliyoruz.
Her evin sofrasına huzur ve güven getirmek için çalışıyoruz.
Sağlam adımlarla ilerliyoruz.
Allah’ın izniyle, çalışkan milletimizin yanında durmaya, adaleti sağlamaya, refahı büyütmeye geliyoruz.
Dünden daha da kararlıyız.
Daha da inançlıyız.
İnşallah başaracağız.
İnşallah bu yolun sonu aydınlık olacak.
İnşallah el birliğiyle bu güzel ülkeyi layık olduğu şekilde yöneteceğiz.
El birliğiyle hep beraber Türkiye'yi çok daha ileri götüreceğiz.
Bugün, her zamankinden daha çok çalışma, millet yolunda kararlılıkla yürüme günüdür.
Biz var olduğumuz sürece, birlikte hareket ettiğimizde, dayanışma içinde olduğumuzda sürece her zorluğu aşarız.
Göreceksiniz, birlikte başaracağız.
Milletimizi aydınlık yarınlara biz kavuşturacağız.
Adil olacağız. Liyakatli kadrolarla, istişareyle bu ülkeyi yöneteceğiz.
Konuşunca doğruyu söyleyeceğiz. Söz verince tutacağız. Emanete hıyanet etmeyeceğiz.
Şeffaf olacağız. Her daim hesap vermeye hazır olacağız.
Sözlerime son verirken arkadaşlarım;
Kardeşliği esas alan; hakkı, hukuku rehber bilen; vicdanla yol yürüyen Yeni Yol kadrolarına buradan tekrar şükranlarımı sunmak istiyorum.
İyi ki buradayız, iyi ki bir aradayız.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun, var olun.