Konya Selçuklu İlçe Kongresi
17 Aralık 2023 Pazar
Değerli dostlarım, yol arkadaşlarım…
Konyalı kardeşlerim, kıymetli vatandaşlarım,
Ekranların başında, yurdun dört bir yanından bizleri izleyen…
Geçim sıkıntısı içindeki emeklilerimiz…
Kirasını ödemekte zorlanan işçi kardeşlerimiz…
İş arayan gençlerimiz….
Helalinden kazanmanın mücadelesi veren esnafımız, çiftçilerimiz,
Zifiri karanlıkta okula gitmek zorunda bırakılan öğrencilerimiz…
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum;
Selçuklu İlçe Teşkilatımızın 2.Olağan Kongresine hoş geldiniz diyorum.
*****
Değerli arkadaşlar…
Ülkemiz aslında çok zengin bir ülke.
En büyük zenginliğimizse, hep söylüyorum: İnsanımız, insanlarımız…
En büyük zenginliğimiz, topraklarımızın yetiştirdiği, büyüttüğü, el verdiğimiz, el aldığımız insanlarımız…
Bahaeddin Veled’den Hazreti Mevlana’ya, Yunus Emre’den Hacı Bektaş-ı Veli’ye, Ahmet Yesevi’den, Feqîyê Teyran’a…
Sadece söyledikleriyle değil, yaşamlarıyla da bizlere çok şey öğreten insanlarımız…
Şeb-i Arus’dayız.
Peygamberin nuruyla nurlanmış, aşkı hem yaşayan hem anlatan;
Mekânı doğuda olup yaşamıyla, tarihiyle, töresiyle sınırları aşan, dünyayı dolaşan;
Sonra mekânlara da sığmayıp ilahi âleme koşan, aslına rücu eden;
Hazreti Mevlâna Celaleddin Rumi’yi, vuslatının 750. yıl dönümünde burada, Konya’da, rahmetle, saygıyla ve minnetle anıyoruz.
*****
Değerli dostlarım.
Şebi Arus’un 750. yıl dönümünde, maalesef, yanı başımızda günbegün artan cenazelerle bir katliam yaşanmaya devam ediyor şu anda.
Gazze’de yaşananları, İsrail hükumetinin gerçekleştirdiği dur durak bilmeyen vahşeti bir kez de Konya’dan, Selçuklu’dan en sert şekilde kınıyorum, lanetliyorum.
Haksızlığa, zulme bahane bulmaya çalışanları, bütün yaşananlara “fakat”lı, “ama”lı kılıflar uydurmaya çalışanları kınıyorum.
Türlü siyasî tespit kılığında, Gazze’deki insanlık suçlarını, savaş suçlarını meşru göstermeye çalışanları kınıyorum.
Gayet iyi farkındayız ki, Gazzelilerin acısını, yaşadıkları zulmü; iç siyasette, toplumun belli bir kesimine sopa göstermek için kullananlar var içeride, bunu da biliyoruz. Onları da kınıyorum.
İktidar; irili ufaklı siyasi ortaklarıyla, çıkar ortaklarıyla İsrail’le ticarete tam gaz devam ederken; milletimiz neyi protesto edeceğini, Gazze’ye nasıl destek olacağını şu anda bilemez halde.
Öfkelerini nereye yönelteceklerini bilemeyenler, kendilerine takip edecekleri bir “lider” bulamayanlar, maalesef çözümü yanlış yerde, yanlış şekilde arıyorlar.
Bir kahvecinin, içinde insanlarımız varken kurşunlanması, iktidarın Gazze’ye dair alternatif bir çözüm ortaya koyamamasının bir sonucudur.
Gerçekten tehlikeli, çok tehlikeli.
Milletimiz imece usulü yardımlar toplarken, eylemler, boykotlar örgütlerken; iktidar ne yaptı?
İktidar, insanları önce Gazze için sokaklara topladı, sonra onlara “Bizden bu kadar!” deyip ortadan adeta yok oldu.
Ama biz bu tavrı hatırlıyoruz. Nereden hatırlıyoruz? Mavi Marmara’dan hatırlıyoruz:
“Giderken bana mı sordunuz?” diyen Sayın Erdoğan’dan hatırlıyoruz.
Mavi Marmara mağdurları haklarını mahkemelerde ararken, “Biz bundan vazgeçmeyiz” derken, İsrail’le ikili anlaşma imzalayıp anlaşma yoluyla bu davaları düşüren bir iktidar anlayışından hatırlıyoruz.
Evet, iktidarı ortalarda göremiyoruz.
5:46- Çünkü kuru hamasetle sorunlar çözülmüyor arkadaşlar. Eğer siz dış ilişkilerde, uluslararası siyasette sonuç almak istiyorsanız öncelikle itibarlı, güvenilir bir iktidar olmak zorundasınız.
Bir dediği, bir dediğini tutmayan, dün katil ilan ettiği veliaht prensese sonra gidip sarılıp para isteyen, 15 Temmuz'un finansörü diye ilan ettiği bir ülkenin emrine daha sonra gidip sarılıp para isteyen, daha 2019’daki yerel seçimlerde İstanbul’da “Binali Yıldırım mı Sisi mi?” diyerek bugünkü Mısır Cumhurbaşkanını adeta şeytanlaştırıp, arkasından peşinden düşüp bir kare fotoğrafa girebilmek yarışan bir iktidara dünya güvenmiyor arkadaşlar.
“Çünkü sen bugün böyle dersin, yarın döner başka iş yaparsın” diyorlar. İtibar için, güvenilirlik için bir çizgi lazım. Tutarlılık lazım. O çizgide sağlam bir şekilde yürüyor olmak lazım.
Şu anda neyle meşgul iktidar biliyor musunuz? Ben söyleyeyim. Yerel seçimler için İsrail'le ticari ilişki içerisinde olmayan adaylar arıyorlar. Çünkü akrabalarından arkadaşlarına İsrail'le çıkar ortaklığı birçok yere sirayet etmiş durumda.
Yüzlerce gemi, şu son iki aydır yüzlerce gemi hala İsrail’e malzeme taşıyor. “Bu gemileri işletenler kim?” diye biraz bakıyorsunuz, arkasından iktidara yakın insanlar çıkıyor.
En ufak bir yavaşlama yok. Ticarete tam gazlamam. Onun için İsrail’le ilişkisi olmayan aday bulma konusunda işleri biraz zor. Allah kolaylık versin diyelim.
*****
Değerli arkadaşlar,
Gazze’de yaşanan insanlık dramını anlatırken hayatını kaybeden, Meclis çatısı altında vefat ederek, ölümüyle bu insanlık faciasının altını kalın bir kalemle çizen…
Saadet Partili milletvekili arkadaşımız Hasan Bitmez’i de bu vesileyle saygıyla, rahmetle anmak isterim.
Hasan Bey’i, hep hakkı ve adaleti savunan bir insan olarak hatırlayacağız. Geçtiğimizi Cuma günü İstanbul’da, arkadaşlarımızla beraber cenazesindeydik. Mekânı cennet olur inşallah.
Biz de hakikati susturmaya ve bütün bu olanların adeta üzerini örtmeye, unutturmaya çalışanlara inat, Gazze’de yaşananları dile getirmeye devam edeceğiz.
Susmayacağız. Çünkü biliyoruz ki; zulüm karşısında susmak, o zulme ortak olmaktır. O suça ortak olmaktır.
Ve biz, Gazze'deki Filistinli kardeşlerimizin, Batı Şeria'da yaşayıp yine İsrail hükümetinin zulmü altında ezilen Filistinli kardeşlerimizin hep yanında olmaya devam edeceğiz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Yerel seçimlere üç buçuk ay kaldı. Sayılı gün çabuk geçiyor.
Çok çalışmamız lazım, çok.
Bir çalışacaksak iki, iki çalışacaksak dört çalışmak zorundayız.
Memleketimiz gerçekten büyük bir sorunun içinde, çok ciddi sıkıntılarının içindeyiz şu anda.
Şu anda Türkiye’nin en temel sorunu, şöyle bir sokağa çarşıya pazarı çıkıp da vatandaşlarımıza sorduğunuzda en teme sorun ne? Gittikçe derinleşen ve yaygınlaşan yoksulluk ve hızla bozulan gelir dağılımı.
Hükümet kendi eliyle yarattığı ekonomik krizden çıkmak için, dar ve sabit gelirlilerin vatandaşlarımızın sırtına yük üstüne yük ekliyor.
Israrla ve inatla orta direği yok eden adımlar atılıyor şu anda.
Gerçekten Türkiye'de, rahmetli Özal'ın çok önemsediği, inşa etmek için çok çalıştığı orta direk şu anda tamamen çökmüş durumda. Türkiye'de zengin, daha zengin, yoksul, daha yoksul oluyor.
Şu anda son beş yıldır bu partili cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildiğinden bu yana bu sürekli her sene makas gittikçe artıyor. Asgari ücrete baktığınızda, en düşük emekli aylığına baktığınızda, yıllardır açlık sınırının dahi altında.
En son Kasım ayı için Türk-İş’in açıkladığı açlık sınırı 14 bin liranın üzerinde. Oysa asgari ücret şu anda 11 bin küsur, en düşük emekli maaşı da 7500.
Türkiye gerçekten bir yoksullar toplumu haline geldi.
İktidar, milyonlarca vatandaşımızı lütuf gibi sunduğu sosyal yardımlarla kendine bağımlı hale getirmeye çalışmakta ve böylece demokrasimizi de zayıflatmakta.
İnsanlara parti üyelik kartı veriyorlar. “Eğer bu üyelik kartın yoksa sosyal yardım, sosyal destek alamazsın” diyorlar. Vatandaşlarımız da ne yapsın? Bir yardım kolisi gelecek diye, ayda birkaç bin liralık yardım banka hesabına yatacak diye korkuyor.
İşte bu değerli arkadaşlar adalet değil. Bu siyasette fırsat eşitliği değil, insanları yoksulluğa mahkûm edip ondan sonra destek verdiği vatandaş sayısının ne kadar yükseldiğini açıklamak, bu ülkeyi yönetmek de değil.
Bakın yılbaşı yaklaşıyor, ne diyorlar şu anda? Memur pazarlıklarında memurlar ve memur emeklileriyle ilgili yaptıkları çalışmalarda, “%15+%10 artış yapacağız” diyorlar. “ “%15 ilk altı ay için, ikinci altı ay içinde bunun üzerine %10 daha vereceğiz” diyorlar.
Peki, gelecek sene için hükümetin, Merkez Bankası’nın öngördüğü enflasyon oranı ne kadar? O da TÜİK'in makyajlanmış üstü bastırılmış enflasyon %36. “Enflasyon %36” diye ilan edilirken, “2024’te enflasyon %36 olacak” derken hem Merkez Bankası hem de hükümet tarafından, memurlara ve memur emeklerine verilen zammın 15+%10’da kalması adalet midir?
Siz açıkça bütün ülkedeki memurlardan ve memur emeklerinin maaşından aslında reel anlamda çalmış oluyorsunuz. Hesap çok basit, çok ortada.
Gelelim işçilere, asgari ücrete ya da yine memurların yılbaşında alacağı zamma.
Hükümet ne diyor? “%50 gibi bir zam vereceğiz” diyor. %50.
Şimdi bu %50 değerli arkadaşlar enflasyon rakamı tam açıklanmadığı için 3 Ocak’a kadar baktığımızda, bu %50’nin aslında yaklaşık olarak %35’i otuz zaten bu yılın ikinci yarısının, yani ikinci altı ayının enflasyon farkı. Bunun üzerine de sadece %15 olarak gelecek senenin ilk altı ayını ekliyorlar toplam %50 ediyor ve “%50 zam vereceğiz” diye şu anda övünüyorlar.
Güzel bir müjdeymiş gibi utanmadan açıklıyorlar. Ya zaten bu 50 puanın 30 küsuru birikmiş hak, üzerine de enflasyonu bile karşılayamayan bir 15 daha ekliyorsunuz 35+15, 50 diye açıklıyorsunuz.
Yine çok çok dikkat etmemiz gereken bir nokta ne? Hangi enflasyon? hangi enflasyon? Eğer siz TÜİK’in açıkladığı uydurma enflasyonu baz alarak bu ülkede maaş artışları yapıyorsanız o da bu milleti aldatmak değil de başka bir şey değil.
Çünkü TÜİK, o hatırlayalım damadın ekonomi başına geldiği, partili cumhurbaşkanının tek yetkili olarak göreve başladığı günden bu yana artık enflasyonu doğru ölçmüyor.
En son açıklanan enflasyon rakamlarına bakın TÜİK %60 küsur diyor. Bağımsız enflasyon araştırması yapılan yapan kuruluşlar “%130'un da üzerinde enflasyon” diyor.
Bağımsız araştırma yapan kuruluşların ne dediğine bakmaya aslına gerek yok. Şöyle çarşıya pazara çıkın. Geçen sene aralık ayında alışveriş torbasına 1 kilo peynir, 1 litre süt, 250 gram kıyma koyduğunda kaç para ediyordu? Bu sene aralıkta kaç para ediyor diye şöyle çarpın bölün, gerçek enflasyonun ne olduğunu zaten görüyorsunuz. Çarşıya pazara giden, alışveriş eden herkes gerçek enflasyonu görüyor. Buna rağmen insanların gözünün içine baka baka doğru enflasyonu söylemiyor.
Yeni ekonom yönetimi… Gerçekten hayret ediyorum, 6 ay geçti.
Güveni sağlamak için önce ne lazım? Konuşunca doğruyu söylemek lazım. Siz eğer gerçek enflasyonu bu ülkede açıklamıyorsanız, gerçek enflasyonun ne olduğunu gizleyip TÜİK’e uydurma, düşük bir enflasyon açıklattırıyorsanız, Ülkenin Merkez Bankası tamamen uydurma enflasyon rakamları üzerinden bir enflasyon mücadelesi sözü ona veriyorsa, gelecek sene için açıkladıkları enflasyon hedefleri tamamen TÜİK’i baz alarak uydurma enflasyon rakamlarına dayanıyorsa, biz ne anladık bu işten…
Bunun adı ekonomi yönetimi mi yoksa algı yönetimi mi? Algı yönetimi ise zaten onu iletişim Başkanlığı diye bir yer var, onlar yapıyor, o zaman ekonomi yönetimi bir şey yapmasına gerek yok.
Siz eğer gerçekten bu ülkenin ekonomik sorunlarını çözmek istiyorsanız öncelikle şeffaf olun, doğruları açıklayın. Gerçek enflasyonu açıklayın, ondan sonra ekonomi yönetimi olarak kredibilite oluşturmaya çalışın.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Defalarca söyledik;
Ekonomi yönetiminde birkaç isim değişikliği ve tek başına faiz artışı bu ülkenin sorunlarını çözmez, çözemez.
Seçimden bu yana icraat diye ortaya koydukları şeylere şöyle bakın. İcraat ne yaptılar 6 aydır? Merkez Bankası’na her Allah'ın ayı faiz arttırdılar mı? Her ay, Mayıs seçimlerinden bu yana her ay muntazam bugüne kadar faiz artırdı Merkez Bankası.
Başka ne yaptılar? Vergi arttırdılar, KDV’yi arttırdılar, motorlu taşıt vergisini bir daha aldılar. Akaryakıtta ÖTV üçe katladılar. En temel ihtiyaç maddelerinde çocuk bezinde KDV’yi %8’den %20’ye çıkarttılar. Başka icraat görüyor musunuz?
Şöyle bir hatırlayın, ne yaptı bu hükümet? Son 6 aydır ekonomi yönetimi adına ne yaptı? Faiz artırımı, vergi artışı, zam yağmuru. Bir de şunu da ekleyelim hani haklarını yememek için: Yaptığı en önemli şey kapı kapı dolaşıp ülke ülke dolaşıp faizi borç, döviz bulmaya çalıştılar. Yaptıkları bu,
İzlenen bu yol, biraz önce saydığım sorunları daha da ağırlaştırmaktadır.
Çünkü niye? Faiz artışı bakın faiz artışı ne demek? Faizi kim alıyor? Parası olan alıyor değil mi? Elinde parası olmayan faiz alabilir mi? Parası var ki üzerine faiz alıyor.
Bir de ne yapıyorlar? Faiz ve rant gelirlerine vergi avantajı sağlıyorlar. Çocuk bezinin vergisini arttırıyorlar, eğer faiz gelirin varsa Kur Korumalı Mevduatta paran varsa vergi avantajı sağlıyorlar.
Dolaylı vergileri arttırıyorlar. Ne demek? KDV, ÖTV'yi arttırıyorlar. KDV, ÖTV, bütün milletin 58 milyonun en temel ihtiyaç maddelerinin üzerinden verginin artması demek. 85 milyondan topluyorlar, bir avuç zaten parası olana faiz adı altında veriyorlar. Bütün bunlar bu ülkede gelir ve servet dağılımını daha da bozuyor.
Vatandaşlarımızı açlık, yoksulluk ve maddi yoksullukla karşı karşıya bırakıyor.
Şimdi değerli arkadaşlar, size bir rakam söyleyeceğim:
Şu anda görüşülmekte olan 2024 bütçesinde ki meclis Cumartesi pazarda çalışıyor bu ara, bir hafta daha çalışacak. Harıl harıl meclis bütçe görüşüyor.
Bu bütçede, 2024 bütçesinde faize ayrılan rakam ne kadar biliyor musunuz? 1 trilyon 254 milyar lira. Bu yeni parayla, 6 sıfır atılmış parayla.
Hani bazen hala asgari ücreti söylerken emekli maaşını söylerken vatandaşlarım işte “10 milyon maaş alıyorum, 16 milyon ücret alıyorum” diye konuşur. Çünkü hala o 6 sıfırın atıldığına vatandaşlarımızın en azından bir kısmı hala alışabilmiş değil. Onun için eski parayla da ifade etmek lazım. Bu 1 trilyon 254 milyar lira, eski parayla 1 kentilyon 254 dört katrilyon ediyor. Kentilyon ne hiç duymadınız değil mi? İşte eski paraya çevirdiğinizde ödenen faiz rakamı bu.
Bu faizi kim veriyor kime? Bu hükümet bütçe tek imzayla Sayın Erdoğan imzasıyla meclise gitti. Bütçe harcamaları tek imza ile yapılıyor arkadaşlar. Bütün bütçe artık külliye tarafından harcanıyor. Maliye Bakanlığının harcama yetkisi alındı elinden. Bütçe birimi şu anda Külliye’nin içinde. Külliyenin içinde tek bir kişinin imzasıyla bu faiz ödeniyor. Kim ödeniyor? Zaten parası olan ödeniyor.
Gelelim bugünkü Türk lirasına.1 trilyon 254 milyar. 2023 bütçesinde ödenenin tam iki misli.
Benim arkadaşlarımızla beraber ekonomi yönetiminin başında olduğumuz dönemle mukayese ettiğimizde de tam 25 katı. Açın bakın rakamlara, yıllarca bu ülkede faiz ödemeleri bütçede 50 milyar TL civarında seyretti. O dönemde kur artıyor muydu? Az az da olsa artıyordu. O dönemde enflasyon var mıydı? Az da olsa vardı. Ekonomi büyüyor muydu? Hızlı büyüdü. Buna rağmen nominal olarak aynı rakamda seyrediyordu ve enflasyonla mukayese ettiğinizde, dövize vurduğunuzda, ekonomik büyüklüğe vurduğunuzda da sürekli sürekli azalıyordu oran olarak.
Bir karşılaştırma yapacağım bakın. Konya'dayız. Hem tarımın hem de sanayinin güçlü olduğu bir şehirdeyiz. Çiftçilerimize, tarıma bu önümüzdeki yıl 2024 bütçesinden verilecek destek ne kadar biliyor musunuz? Şu anda bütçe mecliste görüşülüyor. 91 milyar lira. Bütün çiftçiye, bütün tarıma verilen destek 91 milyar. Faize verilen 1 trilyon 254 milyar. Tam 13 katı ya. 13 kat.
Şimdi bunlar faizi artırıp enflasyonu düşürmeye çalışıyor değil mi? Ya Türkiye'de gıda enflasyonunun asıl sebebi maliyet artışıdır. Bu ekonominin başında olan arkadaşlar gelip Konya'da şöyle birkaç ilçeyi dolaşsalar, çiftçilerle şöyle bir 15 dakika 20 dakika bir sohbet etseler inanın başka türlü kararlar alacaklar. Çünkü Türkiye'de gıda enflasyonunu düşürmenin yolu çiftçimizin maliyetini aşağıya çekmektir. Şu anda son 6 ayda bütün dünyada gıda fiyatları düşerken Türkiye'de gıda fiyatları yükselmeye devam ediyor. Niye? E çiftçimizin maliyeti yükselmeye devam ediyor, ondan.
Türkiye'de gıda fiyatlarının yüksekliğinin sebebi talep değildir, maliyettir. Ve bunu da düşürmenin yolu çiftçiye gübre desteği vermektir. Çiftçiye elektriği ve mazotu daha ucuza vermektir. Her türlü maliyet kalemini çiftçimizin aşağıya doğru çekmektir. Ve bu çok daha düşük bir maliyetle yapılabilir.
Bu kadar faizi yükseltip de bu kadar yüksek siz faiz ödeyeceğinize şu faize ödediğinizin çok daha azını çiftçiye destek olarak verseniz zaten bu ülkede gıda enflasyonu düşecek ya, inanın bu kadar basit. Ama bilmiyorlar. Bilmediklerini de bilmiyorlar. Çünkü koptular. Halktan koptular, toplumdan koptular, esnaftan, çiftçiden koptular. Ve onun için enflasyonla mücadelede yanlış alanlarda geziyorlar.
Bir merkez bankası, para politikasında, normal şartlarda enflasyonun düşük ve tek haneli gittiği ülkelerde merkez bankaları günü gelir faizi 1-2 puan artırır, günü gelir 1-2 puan düşürebilir. O mikro ayarlamalarla para politikasını yönetebilir. Ama siz tutup da bu ülkenin Merkez Bankası’na Kur Korumalı Mevduatın da kur farkını ödetirseniz o ülkede enflasyonu düşüremezsiniz.
O 125 milyar dolara çıkan Kur Korumalı Mevduat var ya, ilk açıklandığı gün bu hazineyi batırma projesi demiştim ben. Cin fikirlik, sözüm ona şapkadan tavşan çıkardılar, Rahmetli Özal’ın bundan 40 sene önce “vasiyetimdir gençler dinleyin, bu ülkeyi bir daha böyle belalara sokmayın” dediği uygulamayı getirdiler 40 sene sonra koydular yani.
Ve şimdi Kur Korumalı Mevduata ödedikleri kur farkının tamamını Merkez Bankası'na ödetiyorlar. Merkez Bankası nereden buluyor bu parayı? Para basıyor arkadaşlar, para basıyor. Para basarak ödüyor.
Milletin Kur Korumalı Mevduata tuttuğu paranın kur farkını Merkez Bankası'na sürekli para basarak ödetiyorlar. Ve ne kadar ödendiğini de açıklamıyorlar bakın. O gün bugündür bu rakam gizli, saklanıyor, söylenmiyor. Doğru hesaptan kaçar mı ya? Söylesene. Söylemiyor.
Merkez Bankası'nın Kur Korumalı Mevduata ödediği fark hiçbir yerde yazılı değil ve açıklanmıyor. Bütçede faizi görüyoruz, 1 trilyon 254 milyarı ama kur korumalı mevduata ödedikleri kur farkını görmüyoruz. Gerçekten çok üzücü, çok.
Bizim çiftçimiz ağır maliyetler altında ezilirken, bu mazotun, gübrenin, elektriğin ağır maliyetleri altında ezilirken, sadece 91 milyar tarıma destek verirken tutup da siz 1 trilyon 254 milyarlara faiz ödüyorsanız bu zulümdür arkadaşlar. Gerçekten zulümdür.
*****
Hey benim Konyalı çiftçi amcam hey. Acaba bunları herkes duydu, mu biliyor mu arkadaşlar?
İşte bizim teşkilatımızın en önemli işlerinden birisi. Bu gerçekleri gidip kapı kapı dolaşıp anlatmak.
Yazacaksınız küçük bir kâğıda diyeceksiniz ki; “bak bu senin 2014’ün bütçesi, Faize 1 trilyon 254 milyar çiftçiye 91 milyar. Bu hükmettin çiftçiye bakışı bu. Çiftçimize verdiği önem bu.” Bu kadar.
Ben şuna da hayret ediyorum, Sayın Erdoğan'ın faizle mücadelesi, faizle savaşı, ne oldu? Ne oldu?
Seçimden önce ne dedi? Seçimden sonra ne yaptı ya? Hatırlayın. Demedi mi? “Ben iktidarda olduğum sürece bu ülkede faiz düşecek, daha da düşecek” demedi mi?
Seçime giderken faizi %10’dan böyle 8,5’a indirip “bak faizi düşürüyorum” diye millete göstermedi mi? Seçimden sonra da faizi %8,5’dan %40a artıran kendisi değil mi?
Merkez Bankası Başkanı istediği kadar yeni olsun. Nereden gelirse gelsin. Cumhurbaşkanı’ndan izin almadan böyle bir şey yapabilir mi ya bu ülkede? Bir gecede görevden alır, bir gecede. Yapmadı mı daha öncekilere? Ne dedi? “Laf dinlemiyor, görevden aldım” dedi. Daha öncekilere yapmadı mı? E bu da işine gelmese bunu da görevden alır. Görevden almadığına göre faiz artışı işine geliyor demek ki.
Yıllarca demedi mi? “Ben ekonomistim. Benim alanım ekonomi” demedi mi? “Faiz sebeptir enflasyon sonuçtur” demedi mi? “Bunlar laf dinlemiyor. Ben Merkez Bankası'na faizi düşüreceğim bak enflasyon nasıl düşecek göreceksiniz” demedi mi? Ne oldu?
Peki son 6 aydır çıkıp da milletin karşısına bir kelime etti mi ya bununla alakalı? Bu faizle ilgili son 6 aydır tek kelime ağzından çıkıyor mu?
Peki bunu sen biliyorsan seçimden önce, %8,5’a faizi indirip “daha da inecek” derken, seçimden sonra %40a çıkartmak milleti aldatmak değil mi?
Benim Konyalı çiftçi amcama mazotu 18-20 lira gösterip seçimden önce “mazot bak 18-20” seçimden sonra mazotu 40 liraya, 36 liraya çıkarmak aldatmak değil mi?
Yeni Bakan ne diyor? “Doları tutmuşlar, bastırmışlar” diyor. Seçimden önce doları 18 lira gösterip seçimden sonra 29 liraya patlatmak, milleti aldatmak değil mi?
Hep söylüyorum arkadaşlar, hep söylüyorum bakın. Söylemeye de devam edeceğim. Evet. Erdoğan seçimi kazandı ama helalinden kazanmadı. Helalinden kazanmadı. Çünkü aldattı.
Seçimlerden önce “mülakatı kaldıracağım” diyen kendisi değil mi? Ne oldu? Mülakat aynen devam ediyor mu? Kendilerinden olmadığını düşündük
O gençleri, başarılı gençleri mülakatta eliyorlar mı? Ne oldu?
Meydanlarda, gerçek olmayan montaj videolar gösterdi, kurgu videolar gösterdi, binlerce insanların olduğu meydanda. “Bak kimler, kimlerle beraber” dedi. Sonra bu videonun montaj olduğu ortaya çıkınca da ne dedi? “Ama montaj, ama şu, ama bu” dedi.
Yakışmıyor arkadaşlar, yakışmıyor. Türkiye Cumhuriyeti gibi büyük bir ülkenin 85 milyonluk nüfusa sahip, böylesine binlerce yıllık tarih mirasına sahip bir ülkenin Cumhurbaşkanı'na bunlar yakışmıyor. Evet, tekrar ediyorum, helalinden kazanmadı.
Biz ne yaptık? Biz ne yaptık? Hamdolsun. Bütün seçim kampanyasında tek bir kelime yalanımız olmadı. Hep doğruyu konuştuk. Kimseyi aldatmadık. Onun içindir ki bugün böyle başımız dik, alnımız açık olarak sizlerin karşısındayız. Onun içindir ki DEVA Partisi olarak hep beraber milletimizin karşısında başımız dik, alnımız ak, rahatça geziyoruz. Partimiz için şöyle derler, böyle derler. “Ama siz bizi aldattınız” diyemezler. “Siz eğilip bükülüyorsunuz” diyemezler. “Siz bizi yanılttınız” diyemezler.
Biz şuna inanırız:
Allah doğrunun yardımcısıdır
Rahmetli babam derdi: “Oğlum doğru değil, dosdoğru olacaksın” derdi.
Evet arkadaşlar, hep beraber dosdoğru olacağız.
Çünkü biliyoruz ki;
Doğacaktır vaat eddiği günler Hakkın;
Belki yarın, belki yarından da yakın… Bize düşen dosdoğru çalışmak. Ama çalışmak, gayret etmek, her türlü tedbir almak, vatandaşlarımızın karşısında hep doğru bir duruş ortaya koymak.
*****
Değerli arkadaşlar,
Geçen gün yeni Merkez Bankası Başkanı bir röportaj vermiş ve demiş ki;
“İstanbul’da Kiralar öyle pahalı ki, annemin evine taşındım” demiş.
Bilmeyenler bilsin; 11 yıl bu ülkenin ekonomisinin başında olan bir kardeşiniz olarak söylüyorum, Merkez Bankası başkanları bütün bürokrasi sisteminde en yüksek maaş alan birkaç bürokrattan birisidir.
Ben şimdi soruyorum; Bu ülkede Merkez Bankası Başkanı’nın kiralardan şikâyet ettiği bir şehirde bir memurlar, öğretmenler, polisler nasıl yaşayacak?
Doktorlar ne yapacak? İşçiler ne yapacak? Öğrenciler ne yapacak o şehirde?
Her gün motor üstünde canını tehlikeye atan kurye arkadaşlarım ne yapacak?
Açlık sınırının bile altında bir emekli maaşı alan, bugün 7500 maaş alan emekli maaşı alan bir vatandaşımız nasıl yaşayacak?
İnsanlarımız bırakın artık ev almayı, araba almayı, emekli maaşıyla kira ödemenin imkânsız olduğu bir ülkede şu anda yaşıyor. Her yerde önümüzü kesiyorlar. Diyorlar ki “8 bin lira emekli maaşım var, kiram 5 bindi, şimdi ev sahibi 10 bin lira istiyor, ben nasıl geçineceğim? Ekmek parasını nasıl bulacağım? 11 bin lira emekli maaşım var, ben torunuma nasıl harçlık vereceğim?” diyor.
Bugün Türkiye'de bir emeklinin eğer oturduğu ev kendisinin değilse arkadaşlar, emekli maaşıyla artık Türkiye'de geçinmek, yaşamak mümkün değildir. Bırakın temel ihtiyaçları, giyim gibi, şu gibi bu gibi, temel gıda ihtiyaçları bile bir emekli maaşıyla artık Türkiye'de karşılanamamaktadır. Ve bunun sebebi de ekonominin kötü yönetilmesidir.
Gerçekten bırakın ev almayı, araba almayı, insan onuruna yaraşır bir hayat yaşamak artık Türkiye'de bir emekli için mümkün olmaktan çıkmıştır. Böyle bir ortamda ne oluyor? İnsanlar kolay para kazanma yolları araştırmaya başlıyor. Gençlerimiz gayrimeşru, ahlakî olmayan, para kazanma yollarına doğru itiliyor.
Ülkede her türlü yasadışı kumar, fuhuş ve bahis oyunları tavan yaptı.
Gayri meşru olup olmadığına bakmaksızın hızla zengin olma, köşeyi dönme anlayışı yaygınlaştı.
Karaborsacılık, tefecilik, dolandırıcılık, kara para aklama gibi ahlaki olmayan yollara tevessül, bir kanser gibi ekonomimizi ve sosyal dokumuzu tamamen sarmış durumda.
Uyuşturucu ve madde bağımlılığı çocuk denecek yaşlara kadar indi. Her ailenin bütçesine göre uyuşturucu var.
Eğer gerçekten maddi durumu çok zayıfsa, ona göre uyuşturucu var. Eğer hali vakti yerindeyse, artık pudra mı, toz şeker mi, ne diyorlarsa adına onlar da mümkün.
Organize suç örgütleri ile siyaset iç içe geçmiş durumda.
Şu son 6 ayda, ülkede yakalananlara bir bakın ya. Farklı farklı ülkeden uyruklu insanlar. Her operasyonda başka bir ülkeden çıkıyor. Ama ortak nokta ne? Ya kara para ya uyuşturucu ya bu iş, ya şu, ya bu.
Türkiye, biz bir zamanlar uluslararası bir finans merkezi olsun, uluslararası bir ticaret merkezi olsun, uluslararası bir kültür merkezi olsun derken, bunlar Türkiye'yi bir uluslararası organize suç merkezi haline getirdiler. Gerçekten yazık.
Sonra bu öfke, nefret, tahammülsüzlük topluma egemen hale geldi. Ulaşımdan spor müsabakalarına kadar, hemen her alanda, her alanda çok basit nedenlerle her gün sayısız kavga yaşanıyor, cinayet hadiseleri yaşanıyor.
Sürekli vurguladığım gibi, Türkiye’yi hukukta, adalette, demokraside, özgürlüklerde dünya sıralamasında en dibe düşüren bir iktidarın, ülkemizi ekonomide “şampiyonlar ligine” çıkarması mümkün değil.
Hep söylüyorum; hukuk olmadan, adalet olmadan ekonomi olmaz. Olmayacaktı. Çünkü ekonomi tarafında siz ne yaparsanız yapın, bir ülkenin Anayasa Mahkemesi’nin kararları tanınmıyorsa, anayasa açık hüküm olmasına rağmen, Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlar, diğer yargı organları tarafından, Yargıtay tarafından uygulanmıyorsa, yargının en tepesinde bu çekişme, didişme varsa, bu ülkenin ekonomisi düzelmez. Nokta. Mümkün değil. Olmuyor.
Şimdi ben hükümete buradan seslenmek istiyorum;
Ülkemizin sorunlarını kalıcı biçimde çözmek istiyorsanız;
Tüm bakanlıklarla da paylaştığımız;
Hukuktan çevreye, temel özgürlüklerden enerjiye, kamu yönetiminden dijital dönüşüme, yoksullukla mücadeleden bilim ve eğitime…
Birçok alanda köklü reformları ve somut eylemleri içeren DEVA Partisi’nin 23 tane eylem planından yararlanın. Türkiye'nin DEVA’sı burada.
Eğer gerçekten bu ülkenin ekonomisini düzeltmek istiyorsanız;
Özgürlükçü demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, hukuk güvenliğini, şeffaf, hesap veren kamu yönetimini ve kaliteli bir eğitim sistemini tesis edecek yapısal adımları bir an önce atın. 6 ay oldu. 6 ay oldu. Bilmiyorsanız açın, öğrenin.
Biz bunu seçimlerden hemen sonra birer set Cumhurbaşkanı'na, bakanlara, bakan yardımcılarına gönderdik. Bir de kapak mektubu yazdım. Dedim ki, “burada bir akıl teri var. Umarım ki yeni bir bakış açısı kazanırsınız. Umarım ki çalışmalarınıza faydalı olur” diye. Ve dedik ki, “Varlığımız, milletimizin varlığına armağan olsun.”
Bu çalışmaları kıskanacak, saklayacak, bir sonraki seçimlerde ortaya çıkacak halimiz yok. Bir an önce, bir an önce. İnanın çok memnun oluruz. İçinden çıkarsınlar, şöyle bir 8-10 tane, iyi işi yapsınlar, uygulasınlar da memleketimiz bir an önce bazı konularda düzlüğe çıksın. Biz bundan memnun oluruz bu ülkenin vatandaşı olarak. Ama yok arkadaşlar, olmuyor. Çünkü dökme suyuyla değirmen dönmüyor. Nasıl ekonominin çarklarını Suudi Arabistan'dan, Katar'dan, Birleşik Arap Emirliklerden buldukları dökme suyuyla döndürmeye çalışıyorlarsa, bu bilgi, plan, program, hazırlık o da dökme suyuyla dönmüyor.
Kendinde olacak kendinde. Kadrolarda olacak. Yoksa olmuyor.
Değerli arkadaşlarım, yerel seçimlere üç buçuk aylık bir süremiz var. Bu yerel seçimlerde değerli arkadaşlar bizim çok önemli iki iddiamız var. Çok önemli.
Bir, diyoruz ki biz daha iyi yönetiriz. İki, biz temiz yönetiriz diyoruz. İki önemli iddia.
Bakın size bir örnek vereceğim. 6 Şubat depremlerini yaşadığı ülkemiz değil mi? Yakın tarihimizin en büyük felaketlerinden birisini yaşadık.
Ve depremin ikinci günü ayın 7’sinde ben AFAD'a gittim. O günkü Cumhurbaşkanı Yardımcısı da eski AFAD başkanıydı, o da orada. İlk iki günde bizim bütün teşkilatlarımızdan biz sadece inanın şöyle bir dört beş cümlelik bir şey gönderdik dedik ki; hani yardımlaşma konusunda herkes elinden geleni yapsın. O kadar.
İkinci günün akşamı tam 100 tırlık yardım malzemesini bizim teşkilatlarımız gönüllü olarak topladılar. Genel merkez hepsinin listesi geldi. Dedim ki AFAD'takilere “Bakın biz size tırın plakasını verelim, içindekilerinin listesini verelim. Bize adres gösterin. Hangi depoya o tırın yıkılmasını istiyorsanız söyleyin tırı oraya gönderelim.” Yok. Telefon verdiler, isim verdiler, yok. Adres alamıyoruz. En sonunda dedik teşkilatlarımıza “arkadaşlar herkes kendinin çaresine baksın.” Çünkü insanlar aç, susuz, acil ihtiyaç var sahada. Dedik ki “herkes başının çaresine baksın.”
Üçüncü gün ben Hatay’daydım. Sadullah Ergin Bey'in ailesinin oturduğu bina tamamen çökmüştü. Kendisi 7 gün arabada yattı kalktı. O enkaz başında bekledi ki birisi gelsin yardım etsin diye.
Pek çok ilde iş makinaları dışarıda bekledi şehrin dışında ama organize olup enkaz kaldırma çalışmalarına katılamadı o iş makinaları. İlk 3 saat tamamen ülkenin üzerine ve iktidarın üzerine adeta ölü toprağa serilmiş gibiydi.
Sonra oradan gittim Gaziantep'e. Dördüncü gün baktım İslâhiye’de bizim il başkanımız şimdi Gaziantep milletvekilimiz Ertuğrul Bey bir depo tutmuş. Yardım malzemeleri depoya iniyor. Oradan İslâhiye’ye ve ihtiyacı olan Nurdağı gibi pek çok ilçeye dağıtılıyor.
Ertesi gün Kahramanmaraş'taydım. İrfan Bey o zaman Kahramanmaraş il başkanımız şimdi milletvekilimiz. Baktım şehrin az dışında güzel bir depo tutmuş. Tırlar geliyor. Küçük doblo araçlarla yardım malzemeleri köylere ulaştırılıyor. Çünkü dedi ki merkezde dağılım fena değil de köylere ulaşamıyor. Herkes harıl harıl çalışıyor bütün teşkilatımız.
Sonra Malatya'ya geçtim. Malatya'da organize sanayide iki bin metre kare kapalı alan depo. Yardım malzemeleri inmiş ve oradan dağıtılıyor. Ama dediler ki “tırlardan bir tanesi yanlışlıkla Kızılay'ın deposuna inmiş. Yanlış adrese. Onları da oradan alamadık” dediler. “Helal olsun, umarız ki onlar da dağıtır” dedim.
Bunları şunun için anlatıyorum. Bakın bizim il başkanlarımız değil mi? Deprem olmuş. Hepsi o günkü devlet kurumlarından çok daha hızlı bir şekilde organize olmuşlar. Yıllardır AFAD diye bir kuruş var mı var? Yıllardır AFAD'ın kurduğu sistemin daha iyi ve çalışanını üç günde kurmuşlar ya.
Ben şöyle düşünüyorum. Bizim il başkanlarımız olsun, ilçe başkanlarımız olsun, teşkilat mensuplarımız olsun. Gerçekten pırıl pırıl insanlar. Ve aynı zamanda kabiliyetli insanlar. Hangi il hangi ilçe olursa olsun. Bakıyorum o ilin bir belediye başkanına bakıyorum. Bir de bizim il başkanımıza. O ilin ya da o ilçenin ilçe belediye başkanına bakıyorum. Bir de bizim ilçe başkanımıza veya teşkilat mensuplarınıza. O belediye başkanından çok daha iyi yönetecek arkadaşlarımız orada var.
Onun için diyorum ki, biz hem daha iyi yönetiriz belediyeleri hem de temiz yönetiriz.
Ve temiz belediyecilikle alakalı etik kurallar bildirgemiz arkadaşlar. Daha önce örneği yok. Hiçbir siyasi parti bunlarla uğraşmamış. Çünkü belediyeler rant kapısı ya. Belediyeler bir şeyleri paylaşma alanı ya. Kim uğraşacak? Etik kuralmış ürünmüş. Ama biz yaptık. Etik kurallar bildirgesi.
Bizden belediye başkanı adayı olan her arkadaşımız bunu önce okuyor. Burada maddeler halinde temiz belediyecilik nasıl yapılır madde madde madde madde sıralanmış. Altına imza atıyor. “Ben bunu beyan ve taahhüt ederim, eğer seçilirsem bu temiz kurallara göre yöneteceğim” diyor. Ondan sonra adayımız oluyor. Ve ondan sonra vatandaşlarımızın karşısına çıkıyor. Türkiye'de ilk ilk yok, örneği yok.
Bakın iktidardakilere var mı böyle bir şey? Muhalefettekilere bakın var mı? Yok. Çünkü kafa başka yerlerde. Tabii ki istisnalar vardır. Ama yerel seçim deyince insanların kafasında, gözünde hemen büyük rant olayları var. Ben bu şehre nasıl daha iyi hizmet ederim? Değil. Nasıl daha fazla rant oluşturur, dağıtırız? Böyle bakılıyor belediyeciliğe. Bunu yaşıyorsunuz, görüyorsunuz.
Onun için değerli arkadaşlar, bu yerel seçimler bizim için önemli, daha iyi yönetilmeye layık bizim şehirlerimiz ve biz buna talibiz, iddialıyız.
Yerel seçimlerin bir başka önemi de arkadaşlar şu. Yerel seçimler aynı zamanda iktidarı, merkezi yönetimi uyarmak için. Çok önemli fırsattır. Çünkü yerel seçimler aynı zamanda merkezi hükümet için bir güven oyu anlamı da taşır.
Yani merkezi hükümetin yaptıklarından memnunsanız, şu anda Türkiye'deki genel ortamdan memnunsanız, o yerel yönetimlerde de o partiyi, iktidar partisini tercih etmeniz için vesile olur. Ama yok, memnun değilseniz, o zaman yerel seçimler merkezi hükümete, iktidara bir sarı kart göstermek için de en önemli bir vesiledir. Ve onun için diyorum ki, gelin diyorum tüm vatandaşlarımıza bu yerel seçimlerde iktidara şu sarı kartı gösterelim. Hep beraber. Hep beraber. Ve yerel seçimlerde inşallah sarı kartı göstereceğiz. Kendilerine gelsinler, şöyle bir silkinsinler diye, “nerede hata yapıyoruz” diye.
Yok, eğer aynı hatalarda ısrar ederlerse, adaletsizlikte, hukuksuzlukta ısrar ederlerse, bu milleti daha da yoksullaştırmaya devam ederlerse, o zaman genel seçim günü geldiğinde ne yapacağız? Hep beraber bu kırmızı kartı göstereceğiz.
Onun için yerel seçim bizim için sarı kart zamandır. Çünkü seçim yerelde, iktidarın değişmesi ancak genel seçimde olacak. Genel seçimlerin günü geldiğinde de bir sonraki genel seçimlerde de hep beraber kırmızı kartı inşallah göstereceğiz.
*****
Değerli arkadaşlarım,
İçinde bulunduğumuz bu dönemde, DEVA’lılara, DEVA’ya düşen sorumluluk her zamankinden daha fazla.
Çevremizdeki insanlardan, arkadaşlarımızdan, akrabalarımızdan başlayarak sokak sokak dolaşmak zorunayız.
Çünkü onun elinde propaganda makinesi var. Devletin televizyonlarını, özel sektörün televizyonlarını, yayın kuruluşlarını ya havuçla ya sopayla kendi iktidarına destek verecek şekilde kullanıyor. Siyaha beyaz, beyaza siyah diyecek şekilde o yayın kuruluşlarını kullanıyor. Onların elinde o propaganda makinesi varsa bizim de en önemli gücümüz arkadaşlar haklı oluşumuz. Biz haklıyız ya. Kendimize güveneceğiz. Kendimize güvendiğimiz zaman inanın millet de bize güvenecek.
Biz bu işi mevcut iktidardan daha iyi yapar mıyız? Bu ülkeyi daha iyi yönetir miyiz? Yapar mıyız? Bizim belediye başkan adaylarımız mevcut belediye başkanlarından daha iyi yönetir mi? Bunu bileceğiz. Buna inanacağız ve bu özgüvenle vatandaşlarımızın karşısına çıkacağız. Ama onlar bir çalışıyorsa biz on çalışacağız. Çünkü bizim insan insana temastan başka daha etkili bir iletişim metodumuz şu anda elimizde yok. Birebir çalışacağız.
Girmedik kapı bırakmayacağız.
Çevremizdeki insanlara, arkadaşlarımıza akrabalarımıza DEVA’yı anlatacağız ve adaylarımızı anlatacağız.
Mahalle mahalle, sokak sokak, kapı kapı gezeceğiz.
Vatandaşımızı dinleyeceğiz, derdini anlayacağız hem de partimizin hazırlıklarını, çözümlerini anlatacağız.
“Oraya gitmem” “Bu mahalleye gitmem” yok.
Herkese, her kesime gideceğiz.
Dergahının kapısı herkese açık Hz. Mevlâna’nın memleketine, Konya’ya da zaten yakışan bu olacak. Herkesle konuşacağız.
İnşallah, biz bu işin üstesinden geleceğiz.
Bakın üç belediye başkan adayımızı geçen ayın sonunda açıkladık. Konya Ahırlı ilçemizin belediye başkan adayı Hüseyin Geçer burada mı? Hüseyin Bey sen şöyle yavaş yavaş bu tarafa doğru gel. Hasan Aksoy burada mı? Doğan Hisar? Ankara'da bizim eğitim var ya. Doğru. Mahpeyker Hanım da Ankara'da. Onu da ben dün gördüm. Çünkü adaylarımızın eğitim programı var. O da Sarayönü Belediye Başkanı adayımız. Şimdi bütün adaylarımıza ben başarılar diliyorum. İnşallah ülkemizi düzlüğe çıkaracak olan bizleriz.
Çünkü arkadaşlar,
DEVA Partisi çiftçilerimizle, emeklerimizle, öğretmenlerimizle, işçilerimizle, esnafımızla, kadınlarımızla, gençlerimizle eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız.
Asla Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız.
Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz ülkemizin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var.
Selçuklu'nun, Konya'nın DEVA’sı var ve biz hazırız.
Hepinizi muhabbetle, saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Selçuklu kongremizin şimdiden hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Sağ olun