17 Kasım 2020 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Ağrı İl Kongresi Konuşması

17 Kasım 2020

Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’ın 1. Olağan Ağrı İl Kongresi Konuşması

DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri, Ağrı İl Teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,

Sevgili Ağrılı gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları, Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Van teşkilatımızın Birinci Olağan Ol Kongresine hoş geldiniz diyorum.

...

Hazreti Nuh’un insanlığı yaydığı kadim topraklardan,

Tarihiyle, heybetiyle dillere destan Ağrı Dağı’nın gölgesinden,

Dengbejlerin diyarından,

Ahmed-i Hani’nin ayak izleriyle örtülü topraklardan sizlere seslenmekten dolayı büyük mutluluk duyuyorum.

Sizlerin huzurunda Diyadinli, Bazidli, Eleşkirtli, Hamurlu, Patnoslu, Taşlıçaylı, Tutaklı hemşehrilerimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

...

Değerli arkadaşlarım,
Biz 9 Mart’ta ülkemizin tüm renklerinden kadrolarımızla partimizi kurduk. Eşitlik için, özgürlük için, adalet için, refah için yolculuğumuza başladık.

Usta yazarımız rahmetli Yaşar Kemal, “Ağrıdağı Efsanesi” kitabında ne güzel söylemişti:

“Biz hep böyle, her şeyde birlik olsak, kimse bize diş geçiremez. Bize dağlar, şahlar dayanmaz. Hiç kimse... Yeter ki böyle birlik olalım.”

İşte DEVA Partisi bu birlik için yola çıktı.

Bu birlikteliğe dağlar da şahlar da dayanamayacak arkadaşlar.

***

Değerli arkadaşlarım,

Ekonomi yönetimindeki becerisizlikler, maalesef ülkemize büyük bedeller ödetti ve hâlâ ödetiyor.

Ülkemizi varlık içinde yokluk çeken bir ülke durumuna maalesef düşürdüler. Halkımızı yoksullaştırdılar, ekmeğe muhtaç hale getirdiler. İl il dolaşıyoruz, çarşı-pazar geziyoruz. En sık duyduğumuz ifadelerden birisi şu:

“Eve ekmek götüremiyoruz.”

A’dan Z’ye her şeye zam geliyor. Kur arttı, kurdaki artış her şeye zam demek. Hayat pahalanıyor. İşlerini kaybeden vatandaşlarımız, işsiz gençlerimiz var. Gelir sıfır.

Devlet biliyorsunuz enflasyon açıklıyor. Yüzde 11, 12 diyor. Esnafa soruyoruz: Alıp sattığın mal ne kadar zamlandı? Yüzde 30, 40, 50 diyen var.

Şu andaki hükûmet ne yapıyor? Memura, emekliye, işçiye zam verirken, sosyal yardımları arttırırken kendi açıkladığı düşük enflasyon oranında, yüzde 11-12 oranında zam veriyor. Ülkemizdeki yoksullaşmanın en önemli kaynaklarından birisi bu.

Enflasyonda doğruyu söylemeyip, düşük maaş artışı yapıp, adeta vatandaşımızın kesesinden yavaş yavaş kayba sebep oluyorlar.

Yoksulluk ülkemizin her yerinde artıyor.

İktidardaki partinin gençlik kolları, Sakarya’da esnafa siftah parası diye 1 Lira dağıtmaya başlamış. Siftah yapamıyor ya esnaf. O 1’er lirayı dağıtınca siftah yapacak. Kafaya bak.

Esnafı siftah yapamaz hale getirdikleri için şimdi 1 Lira bırakıyorlar kapılarına. halkımızı aç bıraktıkları yetmedi, bir de dilenci muamelesi yapıyorlar.

Bu bizim esnafımız. Sizin yüzünüzden işler bozuldu, esnaf siftah yapamıyor. “Ekonomimiz uçuyor” diyenlerin bizzat kendileri, ekonomiyi dibe çaktılar.

Edirne’den Ağrı’ya, Çorum’dan Diyarbakır’a, Sakarya’dan Van’a her gittiğimiz yerde insanlar bize aynı şeyi söylüyor:

“Gelin, kurtarın bizi” diyorlar.
Türkiye’nin her yerinde karşılaşıyoruz bu ifadeyle.
“Bu çaresizlikten, bu yoksulluktan, bu beceriksizlerden bizi kurtarın” diyorlar. Aziz milletimiz müsterih olsun;
Bu kötü yönetim asla kaderimiz değil.

DEVA kadroları hazır, umudun kadroları hazır.
Bu kötü yönetimi sona erdirmek için damla damla sel oluyoruz, tüm Türkiye’de büyüyoruz.

Değerli arkadaşlar,

Geçtiğimiz hafta yaşanan Merkez Başkanı Başkanı ve Bakan değişiklikleriyle, kendileri iflas ettiklerini açıkladılar. Beceremediklerini kabul ettiler. Kötü yönettiklerini kabul ettiler.

Biz söylüyorduk zaten.

“Siz başaramazsınız, çünkü bu işi bilmiyorsunuz” dedik. “Tüm yetkiyi tek elde topladınız. Hukuku, Anayasayı ayaklar altına aldınız. Sorunlarımızı siz çözemezsiniz” dedik.

Merkez Bankası Başkanı’nı görevden aldılar. Her dediklerini yapmaktan başka bir iş yapmayan bir bürokrata bütün sorumluluğu yıkmak istediler.

Baktılar, olmuyor. Biz hemen söyledik çünkü bunu. “Kaçamazsınız” dedik.

“Ülkeyi batırıp, dediğiniz talimatı aynen yerine getiren bir bürokratı işten ayırarak, sorumluluğu ona yıkarak kaçamazsınız” dedik.

Kaçamadılar.

Ardından da işin başındaki yakın akraba, sosyal medyadan bir istifa mektubu bırakıp ortadan kayboldu. O gün bugündür de ortada yok.

Düşünün ki devletin hazinesinin, maliyesinin başında iki yılı aşkın süredir görevli olan, millete karşı sorumlu olan kişi ortadan kaybolmuş durumda.

Ekonomiyi hep beraber batırdılar, şimdi içlerinden bir kişiyi ortadan kaybedip, görünmez kılıp yollarına devam etmeye çalışıyorlar.

Hazineyi borçlandırdılar, halkımızın satın alma gücünü düşürdüler, insanları yoksulluğa mahkum ettiler.

Bir iki rakam söylemek istiyorum. Çok uzaklara gitmeye gerek yok.

Yıl 2018’in Haziran ayı. Partili Cumhurbaşkanı göreve geldi. Aynı gün yakın akraba da ekonominin başına getirildi.

O gün Türkiye Cumhuriyeti Hazinesinin iç ve dış borçlarının toplamı 970 Milyar Lira.

Geldiğimiz şu noktada rakam kaça çıktı?

Tam 1 Trilyon 860 Milyara çıktı.

İkiye katladı ya, ikiye katladı.

Bu kötü yönetimin, Partili Cumhurbaşkanlığı Sisteminin, akraba kayırmacılığının bir millete maliyeti ancak bu kadar olabilir.

Yazıktır, günahtır.
Tüyü bitmemiş yetimlerin sırtına o borçlar yüklendi. Ne uğruna? Şimdi de bütün bunların sorumluluğundan kaçmaya çalışıyorlar.

Üstelik, daha da ileri giderek, çok değişik bir ifade kullanıldı geçtiğimiz hafta. Cumhurbaşkanı, parti genel başkanı şapkasıyla yapıyor bu konuşmayı, diyor ki: Ülkenin kaderiyle kendi partilerinin kaderi aynı.

Ne demek istiyor diye şöyle bir düşünelim. Bu ifadeyi dikkatle değerlendirmek lazım.

Şöyle anlayabiliriz: “Biz batarsak ülke de batar ha” diye adeta insanımızı korkutuyorlar. Vatandaşa korku salmaya çalışıyorlar: “Bizi destekleyin, yoksa ülke batar”.

Biraz daha analiz ettiğimizde, sadece korkutma değil, altında tehdit de olduğunu görüyoruz. Bu tehdit ne?

“Biz batacaksak ülke de batsın”. Arkasında da böyle bir tehdit var. Gözleri arkada kalmasın. Hiç merak etmesinler.

Bu milletin çalışkan ve fedakar evlatları, DEVA Partisi’nin genç kadroları, ehliyet ve liyakat sahibi kadrolar bu ülkeyi en layık olduğu şekliyle yönetirler.

Hiç korkmasınlar.

Türkiye’de hukukun üstünlüğünü tesis edecek kadroların DEVA Partisi kadroları olduğunu tüm Türkiye biliyor. Onlar da biliyor.

Türkiye’de toplumsal barışı sağlayacak kadroların DEVA Partisi kadroları olduğunu tüm Türkiye biliyor. Onlar da biliyor.

Türkiye’nin ekonomisini düzeltecek kadroların, DEVA Partisi kadroları olduğunu tüm Türkiye görüyor. Onlar da görüyor.

***

Değerli arkadaşlar;

Memlekette işsizlik almış başını gidiyor. Dün Van’daydık, bugün Ağrı’dayız.

Gençlerimiz ne yapacaklarını şaşırmış durumda. Okul bittiği anda ailenin içine ateş düşüyor: “Ben oğluma, kızıma nerede, nasıl iş bulacağım?”

Bu sadece bir ekonomik sorun değil, aynı zamanda bir sosyal bunalım. Ağrılı kardeşlerim de işsizlikten yakınıyor, haklı olarak.

Biliyorsunuz, 2008-2009 küresel krizi zamanında, sorumluluk alanımız Dışişleri idi. Ben Dışişleri Bakanı idim. O iki yıllık dönemde Türkiye’de işsizlik yüzde 9-10 civarından yüzde 14’e çıktı. Ben Dışişleri’ne bakarken, iki yılda.

Sonra dediler ki, “ekonomi kötü, gel tekrar sen ilgilen”.

Oturduk, ekibimizi toparladık, iki sene boyunca kimseyi karıştırmadık yaptığımız işe. Kriz sonrasında, üç yılda işsizliği 3 yılda 5 puan gerilettik. Tekrar 9 puana indi.

Bu kolay bir iş değildir arkadaşlar.

Hem iş bulmaya çalışan mevcut işsizler var, hem de iş aramaya başlayan yeni mezun gençler var.

İşte biz yaptık, işsizliği gerilettik. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
Şu andakiler iyi laf üretiyorlar, o konuda uzmanlaşmışlar. Ama iş yok.
Buraya gelirken yeni ve büyük bir yapı gördüm. Belli ki çok para harcanmış. Üzerinde kocaman “Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi”, “İletişim Başkanlığı”.

Ağrı’nın bu kadar işsiz genci varken, Ağrı’nın yatırıma ihtiyacı varken hâlâ kafaları propagandada. Propaganda makinesini çalıştırmak için buraya Cumhurbaşkanlığı İletişim bilmem nesi.

Bu yapılacak iş mi? Bu bize neyi gösteriyor? Laf üretme, laf üretme, laf üretme. Algı yönetme.

Beceremeyince; sırf laf, algı, korkutma, tehdit...

Sağlam bir temel üzerinde, doğru kadrolarla hareket ederseniz, çözülemeyen hiçbir sorun kalmaz.

Bakın, Ağrı’nın doğru dürüst sanayi yatırımı yok. bir büyük yatırım olarak şeker fabrikası var. Onun da kapasitesi düşürüldü. Üretim çok düşük rakamlarda seyrediyor.

Tekstil adı altında yapılan yatırımlar çok yetersiz.

Ağrı’yı boşladılar. Hiç dönüp yüzüne bakmıyorlar Ağrı’nın.

Ağrı’ya yatırım yapılması gerekiyor.

Halkımızı yoksulluğa mahkum eden politikalardan en çok acı çeken illerimizden birisi Ağrı.

Kişi başına düşen milli gelir sıralamasında Ağrı sonlardaki şehirlerimizden birisi.

Biz onlara ekonomi yönetimini bırakırken, kasayı dolu teslim ettik. Merkez Bankasının rezervlerini 26 Milyar Dolardan 136 Milyar Dolara çıkarttık.

Bunlar gerçek rezervler; döviz, altın...

Şimdi ise kasa boş. Borca da batmış durumdalar. Daha hala vaatler söylüyorlar.

On gündür bakın;

“Artık her şeye yeniden başlayacağız”. “Artık hukuk diyeceğiz”.

İnsan hakları önemliymiş ha! Yeni mi hatırlıyorsunuz?

Hukukun önemini, insan haklarının önemini yeni mi hatırlıyorsunuz?

Yerli-milli derken, yabancı düşmanlığı yaparken şimdi “uluslararası yatırımcılar için ülkemizin cazip hale gelmesi gerekiyor” diyorlar.

Yeni mi aklınız başınıza geldi?

Bağırıp, çağırırken kolay. Bütün dünyayı kendinize düşman ederken kolay. Şimdi, bağırıp çağırdıkları, neredeyse hakarete varan ifadeler kullandıkları ülkelerin iş adamlarına “gelin bize yatırım yapın” diyorlar.

Sonucunu göreceğiz.
Kimse kusura bakmasın; bu millet aptal değil.

Ağrı’yı yoksulluğa terk ettiniz, bunca destek aldığınız Ağrı’nın dönüp yüzüne bakmıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar,
Yoksulluk bu ülkenin kaderi değil.

"Açız, ekmek parası götüremiyoruz” diyene, "keyif çayı iç” diyorsunuz. Olacak şey mi?

Toplumdan ne kadar koptuklarını bu ifade bize göstermiyor mu?

Biz çok şükür, hangi ile gitsek, Türkiye’nin batısına, doğusuna, kuzeyine, güneyine, neresine gitsek caddelerde sokaklarda rahat rahat yürüyoruz. Vatandaşımızın sıcak ilgisi, gülümsemesiyle yürüyoruz.

Mizansen değil, tiyatro değil.

Rahmetli Cem Karaca’nın tabiriyle; “Açlıktan verem olana bal ye’ diyorlar.

Sosyal yardımlarla övünüyorlar. Bu milleti önce yoksullaştırıp sosyal yardımlara muhtaç eden politikaları biz kabul etmiyoruz.

O yardımların hepsi sizlerin vergileriniz sevgili dostlar!
Herkes evinde elektrik yakıyor. Faturaya bakın, içinde vergi var. TRT payı var.

Hangi partiye oy verdiğiniz önemli değil, elektrik yakıyorsanız TRT’ye para ödüyorsunuz. O TRT tek bir partinin propaganda aracına geldi.

Her partiye oy veren TRT’ye para veriyor, ama o TRT sabah akşam sadece tek bir partinin propagandasını yapıyor.

Sizin vergilerinizle sosyal yardım yapılıyor. Paketlerin üzerine yapıştırdıkları parti logosu bile sizin vergilerinizle yapıştırılıyor!

Hem yönetemiyorlar, hem de halkımızın onuruyla oynuyorlar. Halkımızın onuruyla oynamayın.

Önce yoksulluğa mahkum edip, sonra da geçinmeye yetmeyecek miktarları lütuf gibi dağıtıyorlar.

Sosyal yardımlar bile objektif kriterlere göre değil, siyasi tercihlere göre dağıtılabiliyor.

Arkadaşlar; sosyal yardımlar; partilerin veya birilerinin kendi reklamlarını yapacakları bir mecra değildir. Reklamın mecrası belli. Bizim kültürümüzde sağ elin verdiğinden sol elin haberi olmaz.

Sosyal yardımlar, sosyal devlet olmanın bir zorunluluğudur. Anayasanın bir ilkesidir. Alınan vergilerin hepsinin gerçek sahiplerine paylaştırılmasıdır.

Ama arkadaşlar, üzülerek söylüyorum ki bu yönetim anlayışı ile daha iyisini görmemiz mümkün değil.

Kendileri giderse, bu sosyal yardımlar ortadan kalkacakmış, artık verilmeyecekmiş gibi hava oluşturmaya çalışıyorlar. O parti logolarıyla...

Öyle bir şey yok. Kimse bundan korkmasın. Sosyal yardımım, sosyal desteğim kesilecek diye hiç kimse korkmasın. Biz bunun kefiliyiz, teminatıyız. Hiç kimse endişe etmesin.

Hele bir gitsinler, bakın ülke nasıl zenginleşiyor; hele bir gitsinler, bakın geliri olmayanlara nasıl adil ve insan onuruna yaraşır destekler sağlanıyor; hele bir gitsinler, bakın vatandaşlarımızın sosyal yardımlara olan ihtiyacı nasıl azalıyor.

Hepsini görecekler.

Biz DEVA Partisi olarak onların zihniyetinin tam tersine, sosyal yardımları hak temelli bir sisteme oturtacağız.

Bu yardımlar devletin, iktidar partisinin lütfu değil, vatandaşımızın zaten hakkıdır.

Zora düşen vatandaşımız devletine güvenecek, çocuğunun aç kalmasından korkmayacak.

Bu tablo şu andaki hükûmetin işine geliyor olabilir. “Bizim desteğimizle, kolilerimizle geçinen vatandaş sayısı çok olursa, onlardan garantili oy alırız, iktidarı sürdürürüz” gibi bir hesapları bile olabilir.

Ama biz, sosyal yardımları “siyasi rant” alanı olarak görmüyoruz, görmeyeceğiz. Sosyal yardımları sadece talebe bağlı da vermeyeceğiz. İhtiyacı olanı, devletin tespit edip destek vermesini sağlayacağız. Aile aile...

En önemlisi de, insan onuruna yakışmayan bu yoksulluğu ortadan kaldıracak politikalar uygulayacağız.

Sosyal yardımları objektif kriterlere göre ve hak temelli yapacağız.

Devletin parasını israf etmeyeceğiz, halkımızın hak ettiği refah seviyesine ulaşması için kullanacağız.

Biz halkımızı sadece sosyal yardımlarla yönetme gayesinde olanlardan değiliz.

Biz, oluşturacağımız yeni sosyal yardım ve hizmetler sistemiyle ülkemizi güçlü ve bütüncül bir yapıya kavuşturacağız.

Bu yeni sistemle birlikte; sosyal yardım, sosyal hizmet, sosyal sigorta ve istihdam hizmetlerinde entegrasyonu sağlayacağız.

Böylece bireyi ve aileyi yoksulluk sarmalından kurtaracağız. Yoksulluğu bu ülkenin kaderiymiş gibi gösterenlere inat halkımızı zenginleştireceğiz.

Zenginleştirmeden anladıkları üç-beş tane zengin türetmek. Bizim anlayışımız bu değil.

Yardımlarla insanları kendimize itaat ettirelim, oy toplayalım, sonra da yazlık- kışlık saraylar inşa edelim diyenlerin yönetimine son vereceğiz!

***
Değerli arkadaşlarım,

İçinden geçtiğimiz şu pandemi döneminde Ağrı’nın en önemli sorunlarının başında sağlığın geldiğini biliyoruz.

Ağrı Devlet Hastanesi’nin neredeyse sadece bir tabelası var.

Tıp Fakültesi açıldı ama öğrenci Ağrı’da değil. Taşımalı üniversite eğitimi olur mu? Hele de tıp fakültesi... Her ile üniversite projesi bazı illerimizde fiyaskoyla sonuçlandı. Ağrı’ya tıp fakültesi açılıyor ama öğrenci Ağrı’da değil.

Keza hastalar ameliyat için Erzurum’a sevk ediliyor. Yollarda hayatını kaybeden hastalarımız oluyor. Bu da yine çok ciddi bir sorundur.

Taşımalı eğitimi anladık da, taşımalı hasta diye bir sistem olabilir mi? Bu Ağrı’ya reva değil.

Değerli dostlarım,

Ağrı’nın eğitim sorununu biliyoruz.

Maalesef Ağrı eğitimde de çok geride bırakıldı.

Eğitimde fırsat eşitliği yok, derslik sayıları yetersiz. Çocuklarımız 60 kişilik sınıflarda ders işliyor.

Öğretmen eksikliği ile ilgili sorunumuz var.

DEVA Partisi, nitelikli, kaliteli, çağımızın seviyesine uygun eğitimi ülkemizin en ücra köşesine kadar götürecek.

Türkiye’nin doğusu ile batısı, şehirleri ile köyleri arasındaki eğitim farkını azaltmak için çalışacağız.

Sadece parası olanın değil, herkesin iyi eğitim alması için çalışacağız. Çünkü bizim bir eğitim vizyonumuz var.

Eğitimin de DEVA’sı biz olacağız.

Eğitimi üç yaşında başlatacağız. Çocuklarımızın erken yaşlarda, doğuştan sahip oldukları özellikleri dikkate alan bir eğitim sistemi kuracağız.

Dil eğitimini anasınıfından itibaren çocuklarımıza sunacağız. Bu ilkokulda da yoğun şekilde devam edecek.

Biz çocuklarımıza ezberlemeyi, ezberleri tekrar etmeyi değil, sorgulamayı öğreteceğiz. Soru soran gençlerden korkmayacağız!

Biliyoruz ki, soru sormak öğrenmenin en etkili yoludur. Sorgulamak, demokratik bir ülkede gençlerimizin sahip olması gereken en önemli özelliklerden birisidir.

Çağdaş dünyanın temelinde eleştirel düşünce yatar. Gelişmiş toplumlar, eleştiriyi bastıran değil, eleştiriyi teşvik eden toplumlardır.

Biz, eleştirel düşüncenin önünü açacağız. Çocuklarımıza, gençlerimize merak etmekten, eleştirmekten korkmamayı öğreteceğiz.

Çocuklarımızın analitik düşünmelerini geliştireceğiz.

Değerli arkadaşlar, Eleştiri dedik.

Şu andaki hükûmetin eleştiriye tahammülü neredeyse sıfırlanmış durumda.

Şu birkaç gündür gündemde olan son derece garip bir mesele var.

Nasıl bir kavram uydurdular şimdi?

Kanal İstanbul için devlet projesi diye bir kavram uydurdular. Hiç kimse bunu eleştiremezmiş. Böyle bir şey yok arkadaşlar.

Ülkenin bu yokluğunda, bu kıtlığında, ekonominin bu kadar dipte olduğu bir dönemde Kanal İstanbul gibi bir projeye milyarlarca dolar para harcamaya hazırlanıyorsunuz.

Tarım alanlarınızın suya ihtiyaç duyduğu, depreme karşı şehirlerimizin hazırlanması gereken bir dönemde Kanal İstanbul diye bir projeye kafayı taktınız. Niye?

Çünkü orada rant var.

Neymiş “devlet projesi” imiş. O projenin yapılacağı ilin belediye başkanı o projeyi eleştiremezmiş! Böyle bir şey var mı ya?

Tabii ki eleştireceğiz, tabii ki yanlışlarını yüzlerine vuracağız. Bu ülke, tek bir parti ve tek bir kişiden ibaret değil.
Türkiye 1’den büyüktür!
Türkiye tek bir kişiden büyüktür arkadaşlar.

Devlet, bu millet için vardır.

Bu millet size devleti yönetme yetkisini sınırlı bir süreyle emanet etti. Kimsenin tapulu malı değil.

Oturup bunu tartışacaksınız. Tarafsız ve bağımsız kuruluşlarla bu projenin etki analizlerini iyi yapacaksınız.

Devlet ile bir partiyi aynı hamura koyuyorlar. Bu devlet, tek bir partinin devleti olamaz, olmayacak. İzin vermeyeceğiz.

Bu devlet hepimizin, bu milletin.
İş üretemeyince sürekli laf üretiyorlar.

Bazı bölgelerde seçilmiş belediye başkanlarını tek bir bakanlık imzasıyla pat görevden alıp, yerine kayyum atıyorlar.

İstanbul’da bu iş zor. Zaten kaybettiler. Daha küçük illerde faturasını vatandaşa kesiyorlar. Kayyum atayıveriyorlar. Sen ne oy verirsen ver, ben bildiğimi yapacağım, diyorlar.

Büyük illerde kolay değil.

Kimse milyonlarca insanın oyuyla seçilmiş kişilerin eleştirilerine karşı yeni şeyler icat etmesin. Devlet projesiymiş, şuymuş buymuş... Böyle bir şey yok. Böyle bir şey olmaz.

Eleştireceğiz, sonuna kadar eleştireceğiz. Gençlerimize diyoruz ki, eleştirin. Türkiye’ye diyoruz ki, Korkma Türkiye! Değerli arkadaşlar,

Eğitime geri dönelim.

Sadece öğretime odaklanmayacağız; çocuklarımızın, gençlerimizin sosyal, duygusal ve psikolojik gelişimlerini de eşzamanlı sağlamak için çalışacağız. Seçmeli ders çeşitliliğini artıracağız.

Herkese özel, adeta terzinin kişiye özel diktiği elbise gibi, kişiselleştirilmiş ve esnek bir müfredat anlayışı getireceğiz. Çocuklarımızın, gençlerimizin hayallerini kalıplara sokmayacağız.

Ezberlerle, sınav kaygılarıyla gençlerimizi korkuya boğmayacağız.

Eğitim, bu ülkenin gençlerinin yarınları inşa etmesinin aracıdır. Eğitim gençlerimizin hak ettiği yaşama ulaşmasının aracıdır. Biz her bir gencimize, nitelikli, kaliteli eğitim sunabilmek için çalışacağız.

Tarım ve hayvancılıkta da Ağrı’ya destek olunmuyor.

Üretim desteklenmiyor, ürün çeşitliliği az, pazara erişim güç...

Çiftçimizin üzerindeki maliyetlerle tüm bu sorunları aşabilmesi mümkün değil.

Biz DEVA partisi olarak, çiftçilerimizin gelirlerini öngörülebilir ve istikrarlı kılmayı hedefliyoruz.

Tarım meslek liseleri açacağız. Bu liselerden mezun olan gençlere destekler sunacağız. Böylece mesleğin gençleştirilmesini, gençlerimizin tarımla zenginleşmesini, ülkemizin kaliteli tarım ürünlerine ulaşmasını sağlayacağız. Bu sayede gençlerimize yeni istihdam alanları oluşmasının da önü açılacak.

Hayvancılıkta da yine merkezi yönetim Ağrı’ya destek olmuyor. İmkan olmasına rağmen üretim yetersiz kalıyor.

Hayvancılık Ağrı’nın en önemli gelir kapısı olmasına rağmen, yanlış politikalar ve plansızlık verimsizliğe yol açıyor.

Bütün bu sorunlar et fiyatına yansıyor, çiftçimizin ve besicimizin büyüyememesine neden oluyor.

Ama bunlar Ağrı’nın kaderi değil arkadaşlarım.

Bu kıymetli potansiyelden yararlanabilmek için tarıma ve hayvancılığa dayalı organize sanayi bölgeleri kurulmalı ve özellikle organik tarım desteklenmelidir.

Yem üretimi için etüt çalışmaları yapılmalıdır.

Ağrı, yeterince turizm gelirine de sahip değil.
Her yıl tüm dünyadan on binlerce insanın görmesi gereken bir Ağrı Dağı var.

Oysa hem Ağrı Dağı’nın, hem de İshakpaşa Sarayı, Ahmedi Hâni Türbesi, Bayazıt Camii gibi harikulade eserlerin, kalelerin turizm gelirine dönmesi gerekir.

Yılın yarısını kış mevsimi olarak yaşayan Ağrımızda kış turizminin güçlendirilmesi gerekiyor.

Ağrı’nın sorunları çok. Bugünkü iktidar Ağrı’dan kendisine verilen desteğin kıymetini bilmiyor.

Ama değerli yol arkadaşlarım, biz Ağrı’mızın kalkınması için gereken her türlü desteği sağlayacağız.

Biz Ağrı’nın sorunlarını biliyoruz.

Ağrı’nın demokrasiye ihtiyacı var. Ağrı’nın atılıma ihtiyacı var. biz ağrı için, tüm türkiye için hazırız.

Soruyorum şimdi; Ağrı hazır mı? ...

Saygıdeğer arkadaşlar;

DEVA Partisi, kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle işçilerle, esnafla,

Eşitlik için, adalet için özgürlük için yola çıktı. Çözüm haritamız belli.
Çözümün sözcüsü bizler olacağız. Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.

Toplumu kutuplara ayırmayacağız.
Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.

Artık Türkiye’nin DEVA’sı var, Ağrı’nın DEVA’sı var ve biz hazırız.

Hepinize çok teşekkür ediyorum.