23 Ağustos 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 13. İl Başkanları Toplantısı Konuşması

23 Ağustos 2022

23 Ağustos
İl Başkanları Toplantısı

DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,

Çok değerli il başkanlarımız,

Basınımızın kıymetli temsilcileri,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor,

DEVA Partisi il başkanları toplantısına hoş geldiniz diyorum.

*****

Değerli arkadaşlar,

Sözlerime, geçtiğimiz hafta sonu hepimizi kahreden kazalarla başlamak istiyorum.

Gaziantep’te ve Mardin’de yaşanan trafik kazalarında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Allah, geride kalan yakınlarına bol sabır versin.

Bu kazalara; sürücü hatasının mı, yolun durumunun mu, araçların bakımsızlığının mı, başka bir şeyin mi neden olduğunu soruşturmanın sonunda elbet ortaya çıkacaktır diye ümit ediyoruz.

Ancak arkadaşlar araç bakımını burada özellikle gündeme getirmek istiyorum. Olasılıklardan birisi de bu. Bazı sivil toplum kuruluşları da bu ihtimalin üzerinde konuyu takip ettiklerini biliyorum.

Ne yazık ki enflasyon arttıkça trafikte ihmal olasılığı da artıyor arkadaşlar. Fiyatlar her konuda ama her konuda almış başını gidiyor. Her şeye zam, her şeye zam.

Araç bakım ve yedek parça ücretlerine de zam.

Bakım ve yedek parça fiyatı artınca, vatandaşlarımız araçlarının rutin bakımlarını yaptıramıyor, ihmal ediyor. Bazen kalitesiz ürünlere yöneliyorlar. Ömrünü tamamlamış kabak lastiklerle yolculuğuna devam eden çok sayıda araç görüyorum yollarda. Bunlar da kaza riskini arttırıyor.

İktidarın ekonomideki iş bilmezliği araç bakım masrafının yükselmesine, yüksek masraf ihmale, ihmal de trafik kazalarına neden oluyor.

İnsanlar, artan fiyatlar karşısında kendi ve taşıdığı canları riske atıyor.

Bakın arkadaşlar, trafik kazaları sadece yollardaki polis maketleriyle önlenebilecek bir şey değil. Bu meseleyi tüm boyutlarıyla ele almak gerekiyor.

Ben gittiğim illerde oto sanayi sitelerini ziyaret ediyorum. Bakıyorum motor yaktığı için tamirde olan pek çok araç görüyorum oralarda.

Niye?

Çünkü vatandaşlarımız aşırı yükselen fiyatlar nedeniyle bakım, onarım, yağ değiştirimi yapamadığı için araçlarda büyük ve çok yüksek maliyetli arızalar ortaya çıkıyor.

Bir bakıma, milli servet heba oluyor.

Bakımların aksatılmaması, en az cezaların caydırıcılığı ve trafik kontrolleri kadar önemli bir konudur.

Ama bunun için ne gerekiyor?

Öncelikle enflasyon sorununu çözmek gerekiyor.

Öncelikle şu ekonomik krizi çözmek gerekiyor.

Bu ekonomik kriz devam ettikçe enflasyon yüksek seyrettiği sürece her konuda ama her konuda zam ardına zam geldiği sürece bu sorunların çözümü çok zor gözüküyor.

Bunu sadece zorla denetimleri sıklaştırarak, cezaları yükselterek de yapamazsınız.

Trafik cezasını yükseltiyorsunuz ama bakım, onarım tamir ücretleri daha da hızlı artıyor.

Bu iktidarın kötü yönetimi sonucu döviz kurlarının patlamasıyla beraber, araba sahibi herkesin masrafları katlana katlana artmış durumda.

Bakın geçen Manisa’da yaşadık. Bir halk otobüsü şoförü bizim geçtiğimizi görünce otobüsünü durdurdu. El freninin çekti indi. Alttaki stepne lastiğinin boş yerini gösterdi. ‘Bak başkanım otobüsümde stepne lastik taşıyamıyorum. Bir lastik 12 bin TL oldu’ dedi.

Gerçekten çok vahim bir tabloyla karşı karşıyayız.

Peki değerli arkadaşlar bu ekonomik krizi kim çözecek?

Beştepe mi? Mümkün değil. O iş çoktan geçti artık. Yapamazlar.

Beştepe ekonomik krizi rüyasında bile çözemez. Çünkü Beştepe ve çevresindekilere kriz dokunmuyor.

Yaşamıyorlar bunun zorluklarını.

Onlar hayal âleminde yaşıyor.

Zaten sorunun sebebi olanlar, o sorunu üretenler sorunu kendileri çözemezler.

Krizden çıkış planı inşallah bizim elimizde. Biz çözeceğiz.

Seçimlerden sonra geleceğiz ve bu krizi çözmek inşallah bize nasip olacak.

Öyle görünüyor.

Ben bir kez daha altını çiziyorum: Kriz ortamını 6 ay içerisinde rahatlatacağız.

Enflasyonu da en geç iki yıl içinde tekrar tek haneye indiririz.

Daha önce 2001-2002 krizini çözen ekibin başında ben vardım.

2008-2009 krizini çözen ekibin başında da ben vardım.

Bu krizi de inşallah hep beraber güçlü kadrolarımızla biz çözeceğiz. Bu krizi de inşallah DEVA Partisi çözecek.

Peki, nasıl çözecek?

Adil rekabet, fırsat eşitliği ve verimliliğe dayanan bir ekonomik büyüme modelini hayata geçirerek bu krizi çözeceğiz.

Haksızlığa, eşitsizliğe ve ranta dayalı mevcut ekonomik düzene son vererek bu krizi çözeceğiz.

Ekonomiyle ilgili kurumları en geç bir ayda ayağa kaldırırız.

İnanın çok kolay. Evet, kurumlarda büyük bir çöküş var mı var, kurumlar itibarını kaybetti mi kaybetti ama bunları tekrar toparlamak, ayağa kaldırmak bizim için en geç bir ay.

Kolay işler.

Kadrolarınız hazırsa, sağlam, dürüst, ehil kadrolar hazırsa bu kurumların organizasyon şeması ile ilgili değişiklikler kurumların birleşmesi ayrılması kime nasıl bağlı çalışacağı, bunlar zaten 1 günlük iş.

Kadro yenilemeler en geç 1 ay.

Onun için ekonomi ile ilgili kurumların ayağa kalkması en geç bir ay içerisinde tamamlanır.

Kural bazlı yönetim ilkelerini biz uygulayacağız.

Alınacak ütün kararların neye göre alınacağı hangi şartlarda nasıl hareket edileceğinin kurallarını baştan açıklayacağımız için ki zamanında öyle yaptık, olası çerçeveler içerisinde ne yapılacağını, nasıl yapılacağını zaten herkes tarafından açık ve şeffaf olarak bilinecek. Bu öngörülebilirlik ekonomi de güveni sağlayacak.

İnsan odaklı olacağız. Ekonomiyi şeffaf ve hesap vermeye hazır bir şekilde yöneteceğiz.

DEVA iktidarında, Merkez Bankası da TÜİK de talimatla çalışmayacak. Tabi ki iyi bir koordinasyon gerekecek birimler arasında ama kanunlarında da tanımlandığı gibi, olması gerektiği gibi bu kurumlar kendiişlerini bağımsız yapacaklar ve halkı yoksullaştırmayı da artık durduracaklar.

Kurumlarda çalışan kişiler “İktidar ne der, görevden alınır mıyım, başıma bir iş gelir mi” diye elleri titreyerek, korkarak iş yapmayacaklar.

Doğrusu neyse onu yapacaklar.

Donanımlı kadrolarla çalışacağız.

Her işi mutlaka ehline vereceğiz.

Dürüst insanlarla çalışacağız.

İşi sadece iyi bilmesi yetmez, dürüst olması da gerekiyor bu iki vasfın bir kişide buluşması gerekiyor.

Çünkü biz dosdoğru olacağız, dosdoğru insanlarla çalışacağız.

Özetle, DEVA Ekonomisini hayata geçireceğiz.

DEVA Ekonomisi ne demek?

Milli paramızın değerinin ön görülebilir olması demek.

Enflasyonun düşmesi demek.

Yüksek katma değerli üretim demek.

Güçlü sosyal politikalar demek.

Sofradaki ekmeğin büyümesi demek.

Bu krizden çıkış planımızın zemininde de arkadaşlar “güven ve adalet” olacak. Hukukun üstünlüğünü daima koruyacağız.

Adaleti tesis etmeden, ekonomimizin büyümeyeceğini gayet iyi biliyoruz.

Çünkü arkadaşlar, yargı sistemi düzgün işlemeyen bir ülkede hukuk güvenliği olmaz. Hukuk güvenliği olmadan da bir ülkenin ekonominin güçlenmesi asla mümkün değildir.

Biz o yüzden şunu söylüyoruz bizim ekonomi inşamızın temelinde hukuk vardır adalet vardır.

Ekonomik krizi biz özgürlüklerle, adaletle, bilimin ışığında, akılla ve tecrübemizle çözeceğiz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bizim kriz çözme tecrübemize tüm dünya şahit.

El alemin “Model ülke Türkiye”, “İlham kaynağı Türkiye”, “Turbo ülke Türkiye” dediği bir dönemde, biz ülke ülke gezip yaptıklarımızı anlattık. Başka ülkeler bizden ders aldılar.

Çünkü bunu talep ettiler. Dediler ki ‘Türkiye olarak siz gayet güzel işler yapıyorsunuz şu yaptıklarınızı anlatın da belki bizde bir miktar istifade ederiz’ dediler.

Çünkü işleyen bir örnek, işlemiş netice almış bir tecrübe bin nasihatten daha kıymetli.

Ve o dönemde bakın yıl 2014. Bütün o 2002- 2013 tecrübesinin, Türkiye’nin o en parlak döneminin tecrübesinin Dünya Bankası bir kitabını yayınladı.

Türkiye’nin dönüşümü diye bir kitap, 285 sayfa.

Tek tek, tek tek bu kitapta ne anlatılıyor? Türkiye’de o dönemde neler başarıldığı...

Bunu ellin adamı yazdı. Biz değil.

Her alanda finansta, alt yapıda, girişimcilikte, şehirlerde, refahta istihdamda neler yapıldığını, Türkiye mucizesi nasıl oluştu? Bu bunun kitabı.

Ve 20’den fazla ülke bizden talep etti. Dediler ki, ‘Biz sosyal devlet uygulamalarınızla ilgili sizden öğrenmek istiyoruz’

Hemen heyet gönderdik oraya. Gittiler bizim uyguladıklarımızı anlattılar.

Tabi her ülkenin şartı farklı olabilir. He ülkenin kültür yapısı, sosyal dokusu farklıdır. Bir ülkede uygulananı kopyalayıp yapıştırıp başka bir ülkede uygulayamazsınız ama yapılanlardan örnek alabilir, esinlenebilirsiniz.

20’den fazla ülkede gittik biz bunları anlattık.

Kız çocuklarının ilköğretime katılım oranını nasıl artırdığımızı, Türkiye’de mutlak yoksulluğu nasıl sıfırladığımızı Türkiye’de finans sistemini nasıl güçlendirdiğimizi ki 2008-2009’da bütün dünyanın finans sistemi allak bullak olmuşken bizim finans sistemimizin nasıl sapasağlam ayakta kaldığını, enflasyonu nasıl düşürdüğümüzü tek tek tek tek anlattık.

Ve bir bakıma model olan, ilham kaynağı olan bir ülke olarak bütün dünyada tescil edildik.

Ben buradan hem iktidara hem de ders alması gereken başka çevrelere bunu tavsiye ediyorum. Bir açıp okusunlar.

Bir dönemde Türkiye nasıl başarılı olmuş ve bu başarıyı demokrasiyle, insan haklarıyla, özgürlüklerle hukukla adaletle beraber bir ekonomik başarıyı nasıl elde etmiş? Bunu okusunlar.

Burada çok tecrübe var. Çünkü tarihten öğrenmek gerekiyor. İyisiyle kötüsüyle, iyi tecrübesiyle kötü tecrübesiyle tarihten ders almak gerekiyor.

Peki, sonra ne oldu? Bütün bu işleri yapan dürüst ve ehil kadrolar teker teker, teker teker uzaklaştı veya uzaklaştırıldı.

Kural bazlı yönetim terk edildi.

Hukuka saygı bir kenara itildi.

Demokrasiden çoğulcu demokrasiden tek karar verici sisteme doğru Türkiye devrildi.

En sonunda Beştepe mutlak yoksulluğu ülkeye tekrar geri getirdi.

Burada mutlak yoksulluğu silen bir ülke olarak kayıtlara geçmişken tekrar bu ülkede mutlak yoksulluğu hortlattı şu anki yönetim.

Sırf iş bilmezlik yüzünden, sırf zamanındaki başarıların sırrını sebebini anlamamaları, idrak etmemeleri yüzünden bu ülkede mutlak yoksulluk yeniden fırladı.

34 yılda yüksek seyreden enflasyonu 2 senede tek haneye indirmiştik. Bunlar 2 haneyi bırakın 3 haneli enflasyon yaşatıyorlar şu an ülkeye yahu.

Gerçekten yazık günah, içimiz parçalanıyor.

Ekonomimizi mahvettiler, perişan ettiler.

Biz enflasyonu hep düşük seviyede tutmanın mücadelesini verdik yıllarca. Nasıl? Bağımsız bir merkez bankasıyla.

Laf dinlemeye, doğruyu yapan bir merkez bankasıyla.

Çünkü Merkez Bankaları laf dinlemez yahu. Böyle bir şey yok.

Laf dinlemiyor diyor başkanı görevden alıyor. Peki, senin lafını dinledi de ne oldu? Ne oldu? Sonuç ne oldu?

Tek imzayla ülkeyi yönetmeye çalışıyorsun da 4 yıldır sonuç ne oldu?

Lafını dinleyen Merkez Bankasının ülkeyi nasıl bir felakete sürüklediğini işte gördük.

Enflasyonu nasıl hortlattığını gördük.

Milli paramızın değerini nasıl yerle bir ettiğini gördük.

Bu ülkenin kendi insanının, kendi gençlerimizin bu ülkeden kaçmak istedikleri bir ortama nasıl sürüklediğini gördük işte.

Sonuç ortada.

Biz hamdolsun bakın halkın cebinden kuruş çalmadık. Kimsenin alım gücünü sarsmadık.

Paradan 6 sıfırı biz attık. Onlar geldiler en az bir sıfır eklenmiş durumda paraya.

Döviz kurlarında yıllarca istikrar sağladık. Bıraktığımızda dolar kuru 2 lira 90 kuruştu arkadaşlar. Şu anda artık 18 liranın üzerinde.

190 milyar doları sata sata, sata sata tutmaya çalışıyorlar.

Bu dolar kuru döviz sata sata tutmaya çalıştıkları bir kur bakın. 190 milyar doları gizli saklı arka kapıdan satmasalar bugünkü kurun ne olacağını bilmek mümkün değil.

Türkiye’nin yıllarca biriktirilmiş yedek akçelerini, döviz rezervlerini sıfıra indirmek, rezervleri eksiye indirmek pahasına tutabildikleri kur bu 18 lira.

Düşünün ülkeyi nasıl bir riske sürüklediklerini düşünün.

Biz, 3 bin 500 dolardan aldığımız milli gelirimizi 12.500 dolara taşıdık.

Ayinesi iştir kişini lafa bakılmaz. Kim ne derse desin, o dönemle ilgili kim ne iddia ederse etsin rakamlar ortada yahu. Bakmayın siz boş konuşanlara. 3 bin 500 dolardan almışız 12.500 dolara taşımışız.

Bu iktidar da ne yapmış? Tek imzayla, bütün yetkiyi üzerine topladıktan sonra Cumhurbaşkanı indirmiş bunu 9.500 dolara.

Hesap ortada yahu. Hiç sağa sola lafı bükmeye gerek yok. Rakam ortada.

Bu rakam bütün dünyayla mukayese edilebilir. En önemli refah göstergesidir arkadaş.

Kişi başına düne milli gelir. Bitti.

Fazla mazeret üretmeye çalışmasınlar.

Ama şöyleydi de böyleydi de demesinler. Rakamlar ortada.

Devletin Hazinesini, Merkez Bankası’nı, rezervlerle, yedek akçelerle dolduran bizdik.

Ülkenin sağ cebini, sol cebini, ön cebini, arka cebini bütün hazinenin kasalarını, Merkez Bankası’nın kasalarını dolduran bizdik.

Uyguladığımız bankacılık politikalarıyla bankalarımızın bilançosunu sapasağlam hale gelmesini sağlayan bizdik.

Bu mirasyedi Beştepe, bu milletin 190 milyar dolarını cayır cayır hiç acımadan sattı yahu hiç acımadan. Ve gizli saklı.

Ya yaptığın doğruysa neden gizliyorsun, saklıyorsun?

Yaptığın doğruysa niye açıklamıyorsun ne yaptığını?

Ne kadar sattığını, kime sattığını, niye sattığını, kaça sattığını niye hala açıklamıyorsun?

Doğru hesaptan kaçar mı yahu.

Çık söyle. Evet, gerekiyordu ben şu miktarı şu günde sattım de.

Yok, gizli.

Söylemiyorlar.

Bizim dönemde 13 yılda toplam 8 milyar dolarlık Merkez Bankası müdahalesi var. 13 yılın toplamı 8 milyar, hepsi hala bugün Merkez Bankası’nın web sitesinde ilan edilmiş durumda. Gün, miktar hepsi ilan edilmiş durumda.

Bunlar 190 milyar doları apar topar satıyorlar çıt yok.

Ama hiç merak etmeyin arkadaşlar iktidara geldiğimiz gün ilk yapacağımız işlerden bir tanesi hemen o defterleri kitapları açıp onu milletimize göstereceğiz. Bakın ‘190 milyar doları şöyle çar çur etmişler’ diye ortaya koyacağız. Hiç merak etmeyin.

Yedek akçelerimizi bile tükettiler yahu. Merkez Bankasının bilançosundaki Türk lirası cinsinden yedek akçeler.

O damat döneminde ilk yaptılar, ertesi yıl bir daha yaptılar bir çırpıda yahu bir gecede sıfırlanır mı?

Böyle bir şey olur mu?

Tam bir mirasyedilik, tam bir hazıra konma.


Biz, Türkiye’yi dünyanın 21. Ekonomisini devraldık 16’ncılıpğa kadar yükselttik.

Beştepe ne yaptı. Tek imza yetkisini eline aldıktan sonra ülkeyi tekrar 21’inciliğe düşürdü.

Hesap ortada. Hiç lamı cimi yok bu işin. Hesap açık.

Dünyada 21’inciydik biz 16’ıncı yaptık, Beştepe aldı tek imza tek yetki indirdi tekrar bu ülkeyi 21’inciliğe. İlk 20’nin altına düştük. İlk 20’li ligin altına düştük. Küme düşürdüler, lig düşürdüler ülkeyi.

Ve tüm başarılara imza atarken hamdolsun boğazımızdan bir gram bile haram lokma geçmedi.

Çok şükür ekibimizle beraber o günkü bütün ekonomi kadromuzla beraber işte İbrahim Bey’de aramızda, bugün biz Türkiye’nin dört bir yanında alnımız açık balımız dik geziyorsak o günkü yaptıklarımızla ilgili her zaman hesap vermeye hazır olduğumuz için bugün rahat dolaşıyoruz.

Ama bakıyorum bazıları o kadar rahat değil.

Çok korkuyorlar, bu iktidar bir elimizden giderse ne yapacağız diyorlar.

Şimdiden bunun hazırlığını yapıyorlar görüyoruz.

İktidardakilerin bir kısmı da iktidara yakın olan çevreler de ilk seçimde bu iktidarın değişeceğini görüyorlar ve şimdiden kendileriyle ilgili bir çıkış planlaması yapıyorlar.

Nasıl bugünden emniyetli bir alan oluştururuz kendimize diye.

Ama bu iş o kadar kolay olmayacak. Çünkü günü geldiğinde bağımsız yargı kendi süreçlerini başlatır. Bizim bir şey yapmamıza gerek yok.

Her türlü denetimler olur. İdari denetimler olur, yasama denetimleri olur.

Dolayısıyla yapıtınız işin özü doğru olacak özü. Yaptığınız işin özü doğru olacak, açık olacaksınız, şeffaf olacaksınız her zaman da hesap vermeye açık bir şekilde ülkeyi yöneteceksiniz. Formül burada.

Başka sağ yollara, sol yollara çıkmaz yollara, çamurlu taşlı yollara eğer saparsanız kendinizi de bataklıkta bulursunuz ülkeyi de bataklığa sokarsınız. Şu anda ülkenin düştüğü durum bu. Bir çamurun bataklığın içerisine ülkeyi soktular.

Tertemiz beş şeritli otoban varken özgürlük yolu, adalet yolu hukuk yolu varken rasyonaliteyle ekonomiyi yönetim yolu varken tuttular ülkeyi çamurun içerisine soktular.

Bakın biz ne yaptıysak bu milletin özgürlüğü ve zenginliği için yaptık.

Yönetimde olduğumuz süre boyunca daima ama daima doğrunun mücadelesini verdik.

Milletin çıkarlarından 1 milim sapmadık. Hep bu milletin yarınlarını düşündük.

Hatırlıyorsunuz, “İnşaat mı, sanayi mi?” kavgası yaladık. Sayın Erdoğan ile benim aramdaki kavga. O günün arşivlerine bir bakın sayfalar dolusu haberler, televizyon haberleri bir tarafa onun fotoğrafını koyuyorlar bir tarafa benim fotoğrafımı. Hükümette kavga.

Niye?

İşte Babacan diyor ki’ Ya bu beton, taş toprak, bütün kaynaklar buraya gidiyor Yarın bu iş ülkeyi krize sokacak. Bizim halbuki yatırım yapmamız lazım, üretim yapmamız lazım, ihracat yapmamız lazım. Kaynakların buraya gitmesi lazım.’

Önce sanayi dedik, yatırım dedik, istihdam dedik, üretim dedik, ihracat dedik.

Önce çalışalım, üretelim, alnımızın teriyle, bileğimizin gücüyle hak edelim dedik ondan sonra hak ettiğimiz refah seviyesini yaşayalım dedik. Ondan sonra daha güzel konutlarla, ofislerle, AVM’lerle yapalım alış verişimizi dedik.

Ama bunlar ne yaptı? Ülkenin itibarının en yüksek olduğu dönemde, ülkenin çok düşük maliyetlerle dünyanın her yerinden bol bol kaynak bulduğu dönemde o kaynakları kısa sürede rant oluşturacak emsal değişikliğiyle rant oluşturacak projelere doğru yönelttiler.

Emsal değişikliğiyle olan rant biliyorsunuz bir kayıt dışı rant, vergi yok. Haksız hukuksuz bir rant. Neye göre paylaşıldığı belli olmayan bir rant.

Ve yolsuzluk ve rüşvetin en çok döndüğü alanlardan biridir o alanlar.

Biz bunun için mücadelesini verdik.

Fakat maalesef o rant ve gözü dönmüşlük o dönemde bizim verdiğimiz o mücadelede karşı cepheyi galip kıldı. Tabi ülkenin başbakanı da o cepheye geçince yapacağınız şey azalıyor.

İsrafın ve borçlanmanın çok hızlı arttığı dönemlerde biz açık açık çıktık, “Bu gidiş doğru değil. Yavaşlayın” dedik.

Tasarruf şart dedik.

Ne dedi? ‘İtibardan tasarruf olmaz’ dedi.

“Fren Ali” dediler bana. Çünkü kontrolümüzdeyse imzamıza dayanan bir şeyse izin vermedik. Ama başkasının imzasıyla yürüyen işlerse maalesef üzülerek izledik.

Bir yandan da feryat ettik bu feryadı da kamuoyu önünde yaptık. Bazıları diyor ya zamanında niye konuşmadın falan diye.

Açın bakın Allahtan korkun. O günün basın arşivlerini bir tarayın.

Hükümetin içinde olup da başbakan yardımcısı olup da devlet protokolünde 5. Sırada olup da bu kadar şiddetli eleştiri yapan bir Allah’ın kulu var mıydı o dönemde? Bakın yahu.

Şimdi bir yanıt daha vereyim. Zamanında Fren Ali’nin söylediklerine kulak verilseydi, bugün memleket el alemin 3-5 milyar dolarına muhtaç hale gelmezdi.

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı ülke ülke gezip 3-5 milyar dolar için bazılarının önünde ilkelerden vazgeçmek zorunda kalmazdı. Bunu yapıyor şu an.

Bakın son dönemde Rusya ile neler dönüyor anlamıyoruz. Kapalı kapılar arkasında, gizli saklı karanlıkta neler yapılıyor bilmiyoruz.

Bu Akkuyu termik santraliyle olan son gelişmeler, Erdoğan’ın birden çark edip Esad ile görüşme arayışına girmesi, eş zamanlı olarak Merkez Bankasına giren ve kaynağı resmen açıklanmayan son 12 milyar dolar civarında bir rakam.

Bakın bunlar hangi pazarlıkta ne oldu ne bitti bilemiyoruz.

Özellikle bu Akkuyu Nükleer santraliyle alakalı ben buradan hükümeti uyarmak istiyorum.

Bakın eğer siz bu ülkenin çıkarlarını bu milletin bu devletin çıkarlarını 3-5 kuruşa değişip yanlış işler yapıyorsanız günü geldiğinde biz bunları açığa çıkarırız. Bu millete gösteririz.

Onun için çıksınlar açıklasınlar. Ne oluyor ne yapıyorsunuz yahu.

Burası kimsenin babasının tapulu mülkü değil.

Bu ülkeyi yönetmek sadece bir emanet emanet.

Bu millet size süresi sınırlı bir emanet vermiş. Sizin elinizdeki devlet yönetme erki bir emanet. Kendi şahsınıza ait bir şey değil. Bu emanet ruhuyla yönetmeniz lazım. ‘Nasıl olsa ilelebet ben bu işin başında olurum’ psikolojisiyle eğer bu işleri yapıyorsanız bu millet size en iyi cevabı seçimde verecek. Hiç merak etmeyin.

En iyi cevabı milletten alacaksınız.

Bakın arkadaşlar bugünkü tablo, şu içine düştüğümüz tablo milletin kaynaklarını hunharca çarçur edenlerin eseridir.

Ülke genelinde konut fiyatları patladı. Kiralar, satın alma fiyatları korkunç.

TÜİK’in açıkladığı resmi rakamlar bile korkunç. 2’ye, 3’e, 4’e katlayan fiyatlar söz konusu ülke genelinde.

Ve ciddi bir barınma krizi kapımızda şu an. En temel ihtiyaç değil mi? En önemli 3 ihtiyacı nedir insanın? Gıda giyim ve barınma. En önemli ihtiyaçtan birisi. Ve en önemli 3 ihtiyaçta da enflasyon patlamış durumda. Zam arkasına zam.

Gerçekten şu andaki durum kötü yönetimin eseridir.

Kiralar uçtu gitti. İnsanlar İstanbul’da artık birbirleriyle oda paylaşıyorlar. Bir dairenin mutfağını bir dairenin banyosunu paylaşıyorlar yaşayabilmek, hayatlarını devam ettirebilmek için.

Türkiye’yi 2022 yılında getirdikleri nokta bu.

Bakın, bizim ekonomi yönetiminin başında olduğumuz dönemde, orta gelirliler, muhitine göre 5-10 yıllık maaşlarının toplamıyla bir daire alabilme imkanına sahipler.

Şimdi hesap çok açık.

Ortalama bir dairenin fiyatı ne ve kaç aylık maaşı topladığınızda o daireyi satın alabiliyorsunuz. Çok temel bir ölçüdür. Dünyanın her yerinde temel bir ölçüdür.

5-10 yıl arası değişiyordu.

Aylık konut kredi faizlerini 0,6 olduğu dönemleri unutmayalım. O dönemlerde Sayın Erdoğan ne diyordu? ‘Yüksek faiz vatana ihanettir’ diyordu. Konut kredilerinin 0,6 olduğu dönemlerden bahsediyoruz.

E o günkü faizler vatana ihanetse bugünkü faizlerin tanımını ben yine kendisine soracağım. Kendisi bir isim koyusun.

Yüzde 0,6 konut faizinin olduğu dönemde faiz vatana ihanetse bugün sadece Kur Korumalı Mevduat hesabına ödediği 60 milyar liralık farkın adını kendisi koysun.

Açık.

Biz Sayın Erdoğan’ın konut paketleri açıklıyor ya o paketlere sığmayacak hayali gerçekleştirmiştik Türkiye’de.

Gerçekten kira öder gibi insanların ev sahibi olduğu bir dönemi yaşadı bu ülke. Bunlar hayal değil.

Lise çağlarındaki, üniversite çağlarındaki gençlerimiz o dönemde yaşları müsait olmadığı için o günleri hatırlamıyorlar. Bilmiyorlar. Onun için umutsuzlar.

Fakat bu ülkede bunlar gerçekleşti. Bu ülke bunları başardı.

Bu ülkenin kötü yönetim bedelini en büyük ödeyenlerden birisi de gençler, öğrenciler.

İşte şu an üniversite kayıt dönemindeyiz, değil mi?

Kaç ilde karşıma çıktı kaç ilde.

Son 1 ayda 17 ile gittim. Çok fazla sayıda ilçeye gittim. Her ilde ilçede karşıma çıkıyor. Eminim bütün il başkanlarımız kendi illerinde görüyorlardır.

‘Ben İstanbul’da Ankara’da üniversiteyi kazandım. İyi bir bölümü tutturdum puanım yetti ama ailemin beni bir büyükşehir de okutacak mali gücü yok dolayısıyla ben kayıt olamayacağım’ diye feryat eden kaç tane genç önümüzü kesti yollarda.

İnanın içimiz parçalanıyor yahu.

Bakın bu yıl 850 bin öğrenci üniversite sınavlarını kazandı. Örgün sistemdeki toplam öğrenci sayısı 3 milyon 800 bin.

Tüm Türkiye’deki yurt kapasitesi ne kadar 3 milyon 800 bine karşı, 700 bin KYK, 300 bin özel, toplam 1 milyon civarında.

Hesap ortada.

3 milyon 800 bin öğrenciye devleti özeli toplam 1 milyon yurt var.

Bu yetmiyor. Özellikle bazı şehirlerde kesinlikle yetmiyor. Bütün denge alt üst olmuş durumda.

Çünkü her ilde üniversite açacağım diye açtığı üniversitelerle reklam yapan hükümet o üniversitelerde okuyacak öğrencilerin kalacağı yurtlarla ilgili hesabını kitabını yapamamış durumda. Sorun burada.

Yeni üniversiteler tabi ki önemlidir ama hesap kitap yapmazsanız, o üniversitelerle beraber barınma planlaması yapmazsanız öğrenciler açıkta kalır.

Ve KYK çıkmayan KYK yurdunda yer bulamayan öğrencilerimizin çoğunun özel yurtlarda kalacak maddi imkânı da olmuyor.

İstanbul’da kiralar 5 bin liradan başlıyor, bir öğrenci evi. 10 bin, 15 bin...

Sadece İstanbul’da mı? Hayır.

Diyelim ki Ankara Üniversitesi’ne geldiniz.

Hukuk kazandınız, kamu yönetimi kazandınız veya iktisat bir bölümü kazandı gencimiz.

Kampüse en yakın Cebeci’deki bir dairenin kirası 4 bin liradan aşağı değil artık.

Diyelim ki ODTÜ. Mühendislik okuyacak öğrencimiz. Türkiye’nin en güzel üretimlerinden imzası olacak gencimizin. ODTÜ çevresinde 5 bin liranın altında kiralık bir yer bulmak çok zorlaştı bugün.

Enflasyonun, hayat pahalılığının sonuçları ortada.

Bu hükümet, en çok da öğrencileri yokluğa sürükledi en çok. Çünkü bu bahsettiğim 3 temel ihtiyaç var ya gıda, giyim ve barınma bu 3 ihtiyacın ortalama enflasyonu TÜİK’in açıkladığı kendi rakamlarına dahi baksanız 3 haneli artık. Yani TÜİK dahi ne kadar makyajlasa ne kadar üzerini örtmeye çalışsa konut fiyatlarındaki gıdadaki enflasyon TÜİK’in açıkladığı ortalama enflasyonun dahi çok çok üzerinde.

Ben, gençlere yaşatılan bu dramı içime sindiremiyorum arkadaşlar.

“Barınacak yer bulamıyoruz” diyen gençleri gördükçe kahroluyorum. Türkiye gençlerini açıkta bırakan bir ülke gerçekten olamaz yahu.

Sadece barınma mı? Enflasyonun en yüksek olduğu alan dediğim gibi. Gıda. Yeme içme.

Öğrencilerin bir kahve içmeye parasının yetmediği bir yokluk dönemi var şu anda.

Ya şöyle başlarını kaldıkları yurttan şöyle bir çıkarıp tekrar dönseler 100 liradan aşağı mümkün olmuyor bir genç için. Kolay değil.

Bu kriz ortamını öncelikle gençler için ortadan kaldırmanın mücadelesini vereceğiz.

Herkesin barınma hakkına sahip çıkacağız.

İnsanların konut sahibi olmasını kolaylaştıracağız. Önceliği de dar gelirli ailelere, şehit yakınlarına ve gazilerimize vereceğiz.

Kentsel yenilenme çalışmalarında, vatandaşlarımıza uygun koşullar ve yeteri kadar kira desteğini mutlaka sağlayacağız.

Özetle şöyle söyleyeyim arkadaşlar: DEVA Partisi iktidarında hiç kimseyi ama hiç kimseyi aç ve açıkta bırakmayacağız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Biz bunların hepsini eylem planlarımızda taahhüt ettik ediyoruz. Bakın partimizi kurulduğumuz günden bu yana Türkiye’nin tüm ihtiyaçlarına yanıt verecek çok kapsamlı ve detaylı çalışmalar yaptık yapıyoruz.

DEVA Partisi’yle Türkiye siyasetine eylem planlarımızı armağan ettik. Eylem planlarımızın her birisi Türkiye için nefes borusudur.

Ayrıca siyasi hayatımıza eylem planları hazırlama geleneğini de biz kazandırmış olduk.

Bakın arkadaşlar bunlar gerçekten bugüne kadar 12 eylem planı oldu bugüne kadar Türkiye’de yapılmış işler değil. Siyasi partiler geleneksel olarak ne yaparlar? Bir konuda bir çalıştay yaparlar ve çalıştaya katılan insanların konuştuklarını derleyip yayınlarlar ‘çalıştay raporu’ diye. Peki içinden sen ne yapacaksın? Bakarız.

Veya bir alanda proje açıklarlar bir başka alanda daha açıklarlar ve seçilmiş bir aç alanda projelerle seçime giderler.

Biz öyle yapmıyoruz bakın. Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyoruz. Her alanda ama her alanda korkmadan çözümlerimizi büyük bir cesaretle ortaya koyuyoruz.

Çünkü bazı konularda çözümü konuşmak o kadar kolay değil.

Yuvarlak ifadelerle konuşmaktan kolay bir şey yok. Ama biz somut çözümler ortaya koyuyoruz.

İşte en son 12 nolu eylem planımız sığınmacı sorununun çözümü ve düzensiz göçün önlenmesi eylem planı. Bununla ilgili diyebilirdik ki ya bu iş karışık iş, netameli, toplumsal hassasiyette çok yüksek biliyoruz. Dolaysıyla bu işle ilgili birkaç cümle sarf edelim günü gelince bakarız.

Biz böyle bir şey yapmadık. Tam 48 madde.

48 adımla ne yapacağımızı, nasıl çözeceğimizi bütün ayrıntılarıyla ortaya koyduk.

Dedik ki biz bunu yapacağız. Başka planı programı olan varda koysun ortaya.

Hükümetin zaten bir göç politikası yok. Sıfır. Tamamen rast gele. Her şey rast gele. Bir kişini keyfine bağlı.

Afganlar geliyor geçiyor yol hanı olduk. Sınırlar kevgire döndü. Suriyeliler geldi bir de vatandaşlık veriyorlar.

Kim veriyor vatandaşlığı?

Kendi bakanının açıklaması değil mi ‘211 bin Suriyeli vatandaş var’ dedi değil mi?

Bu vatandaşlığı veren kim? Bu kararı kim alıyor?

Tek bir imza ile Sayın Erdoğan alıyor.

Bugün Türkiye’de bu kadar çok sayıda Suriyeli vatandaş yapıldıysa bunun kararını veren tek kişidir.

Peki soruyoruz kriter nedir?

Kanunda açık yazıyor. ‘Sığınmacıların, korunma altındaki insanların vatandaşlığa başvuru hakkı yoktur’ diyor. Kanun maddesi o kadar açık yahu.

Buna rağmen tek imzayla vatandaşlık dağıtıyor.

Bakın bu işin bu işin kuralı, kriterleri olmalı. Şeffaf olmalı, açık olmalı. Eskiden Resmî Gazete ‘de yayınlanırdı bu işler. Şimdi yayınlanmıyor da

Tek imza atlıyor ve dosyada kalıyor.

E vatandaş olanlar 200 bin kişi olmayanlar yaklaşık olarak 4 milyon kişi ya da 3 milyon 800 neyse...

Peki diğerleri bakıyor ‘ya biz de yeterince beklersek yeterince burada durursak dönmezsek belki bize de bir gün tombala vurur. Belki Erdoğan bizim de altımıza imza atar bizi de vatandaş yapıverir’ diye geriye dönüş motivasyonunu azaltıyor bu uygulama.

‘Niye geriye döneyim biraz daha durayım biraz daha bekleyeyim’ diyor.

Bu çok yanlış bir uygulama. Biz göre hukuksuz çok sayıda hukukçu arkadaşımız var. Derinlemesine incelediler sığınma altındaki kişilerin vatandaşlık başvuru hakkı yok.

Ama bunlar hukuksuzluğa alıştığı için tek imzayı atıyor yapıyor. Peki, buna itiraz makamı neresi?

Danıştay.

Oralara güveniyor.

‘Haddine mi benim attığım imzayı geri çevirecek’ diyor.

İnanın hukuk olmadıktan sonra, kural bazlı bir yönetim anlayışı olmadıktan sonra bu ülkenin başı daha çok belalara girer. Çok.

Hukuk önemli ve herkes için gerekli.

12 nolu Eylem Planımızı açıkladık. 10 tane daha geliyor bunlardan. Her alanda yapıyoruz bunu.

Ve bunları yan yana koyduğumuzda bu 22 Eylem Planını Türkiye’deki her sorunun ama her sorunun nasıl çözüleceğiyle ilgili kapsamlı bir yol haritasını tamamlamış olacağız.

Türkiye’de bir ilk gerçekleştirmiş olacağız. Daha önce yapılan bir iş değil bu.

Devlet tarafında böyle bir detaylı çalışma şimdiye kadar olmadı.

Mesela yargı eylem planı açıkladık değil mi? 198 madde.

200 tane hukukçunun emeği var şurada.

Ben Avrupa Birliği Bakanlığı da yaptım. Avrupa Birliğinde yargı reformu projeleri olmuştur hep. Ama nedir? Kısmi.

Türkiye’yi böyle basamak basamak, basamak basamak ilerletmek için Avrupa Birliği’nin yaptığı, yaptırdığı projelerdi onlar.

En sonuncusunu biliyorsunuz geçen yıl 31 Mart’ta Cumhurbaşkanı açıkladı. Yargı eylem planı diye.

Bunun eline su dökemez ha bizim çalıştığımız eylem planının.

Eline su dökemez ayrı uygulama var mı? Sıfır.

Geçen sene 31 Mart’ta apar topar açıkladı. Biz dedik ki niye 31 Mart, niye hiç yoktan alel acele ortaya çıktı?

Meğer Avrupa Birliği’nden para gelecekmiş bu eylem planının bitmesi ve açıklanması da paranın ön şartıymış onun için apar topar 31 Mart’ta açıklamış Avrupa Birliğinden para aksamasın diye.

Ama inanmadan, başkasının soruyla yapınca bu sefer ne oluyor. Uygulama bulmuyor.

Biz hepsini memleketimiz için gerekli olduğu için yapıyoruz çalışıyoruz. Ve her adımı kuşatan bir eylem planı serisini inşallah çok yakın bir zamanda tamamlamış olacağız.

Değerli arkadaşlar değerli il başkanlarımız,

Sizler, teşkilatınızla birlikte, bu eylem planlarımızın şehirlerinizdeki sözcülerisiniz.

Türkiye’nin çözümlerini kendi bölgelerinizde anlatacak olan da sizler, kadrolarınız.

Sakın unutmayın değerli arkadaşlar,

Biz, damla logosunun altında hep beraber büyük bir değişime doğru koşuyoruz.

Onun için gece gündüz çalışıp iktidarımızın ilk 90 ve 360 gününe neler yapacağımızı da bütün detaylarıyla ortaya koyuyoruz.

Bu amaçla, eylem planlarımızı halkımızla paylaşıyoruz.

Kapı kapı, sokak sokak, dükkân dükkân hep beraber Türkiye’ye umut olacağız inşallah.

Görmezden gelinenleri iktidara taşıyanlar biz olacağız.

Doğudan batıya, kuzeyden güneye, il il, ilçe ilçe, mahalle mahalle ülkemizi geziyoruz.

Geçtiğimiz 1 ay içinde, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Trabzon, Rize, Artvin, Muş, Ağrı, Van, Uşak, Denizli, Yozgat, Nevşehir, Niğde ve Aksaray illerimize gittim. Ankara ve İstanbul’un farklı ilçelerinde programlar yaptım.

Pek çok ilçede ve mahallede vatandaşlarımızı bizzat dinleme imkânı buldum.

Çünkü arkadaşlar; “Dinlemeyen bilemez, bilmeyen çözemez.”

Hep beraber dinlememiz gerekiyor.

Biz sokak sokak halkımızı dinlemek zorundayız. Çözümlerimizi de buna göre hazırlamak zorundayız.

Biz değerli arkadaşlar hep söylüyorum, çözümlerimiz cebimizde çantamızda iktidara doğru yürüyoruz.

Ve bunu biz başaracağız. DEVA karoları olarak biz başaracağız.

Başka bir alternatifi yok bu ülkenin bakın açık söylüyorum.

Bizim çözümlerimizle bu ülke kriz ortamından çıkacak. Bizim çözümlerimizle bu ülke her alandaki sorunlarına çare bulacak.

*****

Değerli arkadaşlar,

Partimiz büyüdükçe, etki alanımız genişledikçe, kıskananlar çoğalıyor. Engelleme çabaları yoğunlaşıyor.

Bakın geçen Denizli’de yaşadık. Gerçekten ibretlik yahu.

Bizim yerel bir kanalda canlı yayınımız var. Stüdyo da meğerse AK Parti’nin İl binasının olduğu aynı binadaymış. Üstteki bir iki kat AK Parti’nin Denizli İl Başkanlığı bizim canlı yayın yapacağımız stüdyo da alt katta.

Vardık bir patırtı gürültü. Sloganlar şunlar bunlar... Gürültü ama yani... Kuru gürültü başka bir şey de yok.

Canlı yayına girdik üst kattan tepiniyorlar. Ne ki ‘canlı yayında tepinme sesleri çıksın. Canlı yayında sloganlar azıcık duyulsun’ diye.

Ya dedim bir zamanların AK Partisi bir zamanların Erdoğan’ı ya siz bu hale mi düştünüz? Dedim kendi kendime.

Ya dedim eğer canlı yayında bir üst katta tepinmeyle bizim sesimizi kısacak ve bizi engellemeyi düşünecek kadar artık izanınızı kaybettiyseniz diyecek bir şey yok. Bu iş bitmiş zaten.

Zaten Denizli’deki vatandaşlarımızda o işin faturasını hemen o gece kesti. Denizli’de işi bitirdik ben söyleyeyim o olaydan sonra.

Daha doğrusu kendileri kendiişlerini bitirdi.

Neyse biz doğru bildiğimiz yoldan yürüyeceğiz zaten halkımız açık açık görüyor.

Bakın Gaziantep’te, Gebze’de ve Yozgat’ta yaptığımız muhteşem mitingler gerçekleştirdik. Ben bu vesile ile Gaziantep İl Başkanımız Ertuğrul Bey’e, Kocaeli İl Başkanımız Âdem Bey’e, Yozgat İl Başkanımız İsmail Bey’e ve tüm kadrolarına tekrar teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Bu mitinglerin her birisi ‘yapamazlar beceremezler’ dedikleri mitinglerdi. Her birisi farklı şekillerde formatlarda engellenmeye çalışılan mitinglerdi.

Ama çok şükür alnımızın akıyla vatandaşlarımızın yoğun ilgi ve desteği ile büyük başarılara imayı attık hamdolsun.

Ama birilerini de çok ciddi şekilde rahatsız etti. Hepsini biliyoruz. Korkunç rahatsızlar bu işten.

Bakın Karaman il başkanımıza yapılan saldırı bu rahatsızlığın, kıskançlığın tezahüründen başka bir şey değil.

İnanın tek sebep bu. Sindiremiyorlar. Hazmedemiyorlar. Ben Karaman İl Başkanımıza yapılan bu saldırıyı şiddetle kınıyorum.

Sorumluların yargı önünde hesap vermesi için konunun çok yakın takipçisi olacağız.

Sonuna kadar bu işi takip edeceğiz.

Ama hukuk içinde yargı mücadelemizi vereceğiz.

Çünkü hukuk devletine yakışan budur. Hukuka saygılı davranış budur.

Gerçekten arkadaşlar bakın Şu Bahçeli’nin bugüne kadar, bu ülkeye zerre kadar faydası oldu mu yahu. Bir düşünün zihninizden şöyle bir geçirin.

Evet, şöyle bir eseri var, şöyle bir şey kazandırdı.

Tek bir tuğlası yok yahu tek bir tuğlası.

Ortağı olduğu her hükümet ülkeyi kriz ardına krize soktu. 2001’de bu büyük felaketi ekonomik krizi yaşadığımızda da o hükümetin ortağıydı. Bugün de yine belki son 20 yılın en büyük ekonomik krizini yaşıyoruz yine hükümetin ortağı.

O yüzden krizlerin ortağı diyoruz zaten.

Siyasette her zaman nefretin ve öfke dilinin temsilcisi oldu. Siyasal şiddetin temsilcisi oldu.

Yazık... Gerçekten çok yazık.

Biz bu konuyu milletimize havale ediyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar, tekraren ifade etmek isterim ki;

Biz bu seçimlere, kendi adımızla sanımızla, kendi şanımızla namımızla ve eylem planlarımızı çantamıza cebimize koyup öyle gireceğiz.

Vatandaşlarımız mührü DEVA’nın damlasına evet şeklinde tercih şeklinde vuracak.

DEVA’nın damlası da seçime damgayı vuracak inşallah.

Bakın arkadaşlar ya başaracağız ya da başaracağız. Başka bir seçeneğimiz yok. İnanan ülkenin başka bir seçeneği yok.

Bu sadece DEVA Partisi meselesi değil. Bu bir Türkiye meselesi.

Çünkü artık bizim başarımız, DEVA’nın başarısı eşittir Türkiye’nin başarısı.

Bu sorumlulukla ve bunu çok iyi bilerek anlayarak seçime kadarki süreci çok dikkatli bir şekilde ve yoğun bir çalışma tablosuyla hep beraber götürmek zorundayız.

Seçimin ertesi günü gazete manşetlerinde yazacak şu; “AK Parti’ye veda, Türkiye’ye DEVA” Bunu yazacaklar inşallah.

Ben bu arada hala AK Partili olup da gönül bağını bitiren, hala oralarda görüp de aklıyla, gönlüyle vicdanıyla aslında kendini oralarda görmeyen milyonların olduğunu gayet iyi biliyorum.

Biz o vatandaşlarımızı gayet iyi anlıyoruz, kadrodaki arkadaşları da çok iyi anlıyoruz.

Bakın milletvekilleri dahil, pek çok milletvekili dahil pek çok kadrodaki insanın farklı duygularla hala oralarda görünseler de önemli bir kısmının gönül ve zihin bağının çoktan kopmuş olduğunu görüyoruz.

Bunu inşallah seçimlerde çok daha somut bir şekilde seçim sonuçlarıyla hep beraber Türkiye’de tescil etmiş olacağız.

Hep beraber görünecek bu.

Çünkü bizim insanlarımızın vicdanı çok engin. Bizim insanımız çok basiretli. Bizim insanımızın nihai kararı şöyle geçmişe bakın, nihai kararı hep doğru karar olmuştur.

Onun için bütün bu çalışmalarda biz milletimize güveniyoruz.

Ve inşallah bu değişim, Türkiye’nin hayrına olacak.

Bize güvenen insanlara mahcup olmayacağız.

Yüzünü DEVA’nın damlasına dönen tek bir emeklinin, tek bir işçinin, tek bir memurun, tek bir öğrencinin, tek bir kadının, tek bir esnafın, tek bir çiftçinin bile beklentisini boşa çıkarmayacağız.

Siyaset yaparken asla “Oldum” demeyeceğiz. Daima dinleyerek ve öğrenerek ilerleyeceğiz. Bu anlayışla çalışacağız.

Değerli arkadaşlar,

Bildiğiniz gibi bu hafta, Genel Merkezimizin koordinasyonunda;

DEVA Partililer olarak üniversite haftamız. Bu hafta kayıtlar var, öğrencilerimiz yoğun bir şekilde üniversite kampüslerini tanıyorlar üniversiteleriyle tanışıyorlar. Dolayısıyla gençler nerede vatandaşlar nerede biz oradayız diyoruz ya vatandaşlarımız parktaysa DEVA parkta, vatandaşlarımız tarlada bahçedeyse DEVA tarlada. Gençlerimiz üniversitelerdeyse kampüslerdeyse biz de yine gençlerle beraberiz bu hafta.

Zorlu ama bir o kadar da kutlu bir yoldayız hep beraber.

Saha çalışmalarımız çok önemli.

Hafta hafta yaptığımız etkinliklerin yoğun bir katılımla ve tüm Türkiye sathında yapılması çok çok kıymetli.

Bizim niyetimiz temiz ve hedefimizin halis bir hedef olduğunu da gayet iyi biliyoruz. Açık ve şeffaf bir şekilde tüm ülke için tüm vatandaşlarımız için biz özgürlük diyoruz herkes için adalet diyoruz.

Herkes için hukuk diyoruz.

Herkes için refah diyoruz.

*****

Bu kutlu yolda hepimizin yolu açık olsun.

Hepinizin çalışmalarında Allah yardımcımız olsun diyorum.

Ve bütün il başkanlarımıza ve il başkanlarımız şahsında tüm DEVA teşkilatına gönül dolusu sevgilerimi selamlarımı iletiyorum.

İl başkanları toplantımızın da hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sağ olun.