25 Eylül 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Eyüpsultan İlçe Kongresı̇ Konuşması

25 Eylül 2021

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN EYÜPSULTAN İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI

Merhaba İstanbul!

Merhaba Eyüp!

Tüm Eyüpsultanlı arkadaşlarım, merhaba!

Farklı kültürleri bir arada tutan Balat’ıyla,

Kim bilir kaç milyonun anısını, sandalyelerine işlemiş Pierre Loti tepesiyle,

Şiir gibi Haliç’iyle,

Büyük usta, Mimar Sinan’ın şaheseri, Zal Mahmut Paşa Külliyesiyle,

Mihmandar-ı Nebevî, Ebu Eyyüp El-Ensari’nin, Eyüp Sultan hazretlerinin mekânı, güzeller güzeli ilçemiz Eyüpsultan’dan herkese merhaba!

Bugün İstanbul’daki ilk kongremizi, burada, Eyüpsultan’da gerçekleştiriyoruz.

İstanbul’un bu özel manevi havasından istifade edelim, böyle başlayalım istedik.

Ayrıca İstanbul’da ilk kadın ilçe başkanımızın ilçesinden kongrelerimize başlayalım istedik.

Kongremizin, demokrasi mücadelemiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bugün Feshane’de bizimle beraber olan demokrasi ve atılım sevdalılarını, Bizleri ekranları ve sosyal medya hesaplarından izleyen tüm vatandaşlarımızı, En içten duygularımla, muhabbetle selamlıyorum.

*****

Bugün biliyorsunuz büyük usta Neşet Ertaş’ın yorulmasının yıl dönümü. Bu büyük ozanımız ne demişti?

“Aşk biterse yorulur insan, ben ne zaman ölürsem Neşet yoruldu desinler” demişti. Neşet yoruldu ama biz onu unutmadık. Aramızdan ayrılışının 9. Yıl dönümünde kendisini rahmetle, şükranla anıyorum.

Değerli arkadaşlar,

DEVA Partisi nedir biliyor musunuz?

DEVA Partisi; adalete susamış bu toplumun, hiç kesilmeyecek sesidir.

DEVA Partisi; hakkın ve hakikatin yolundan asla sapmayanların, eşitlik ve özgürlük için mücadele edenlerin partisidir.

Her koşulda “adalet” diyenlerin partisidir.

DEVA Partisi; kutuplaşmaya, şiddete, nefrete ve öfkeye karşı dimdik ayakta duranların partisidir.

Şiddetten ve ayrımcılıktan beslenenlere karşı, “Bu ülke bizimdir, hepimizindir” diyen, yürekli insanların partisidir.

Bizim yolumuz belli. İlkelerimiz net. Umudumuz diri. Başımız dik. Bizim mayamızda;
Karşılıklı sevgi ve saygı var.
Bizim hayalimizde;

Herkesin kendisini özgür ve eşit hissettiği bir Türkiye var.
Eyüp, şimdi size soruyorum:
Hayalimizdeki, hedefimizdeki Türkiye için mücadele etmeye hazır mısınız? Demokrasi ve atılımın bayrağını yükseltmeye hazır mısınız?

Eyüpsultan’ın her bir caddesinde, her bir sokağında damla damla büyümeye hazır mısınız?

Emaneti teslim almaya hazır mısınız? Maşallah, Eyüp hazır.
*****
Değerli arkadaşlar,

Ülkemizi yönetenler sorunları öyle bir noktaya taşıdılar ki, memlekette adalet aramayan hiç kimse kalmadı.

Herkes adalet arıyor, herkes.

Gelir dağılımında adalet var mı? Yok. Kötü yönetimin yoksullaştırdığı halkımız adalet arıyor.

“Barınamıyoruz” diyen gençler, “Yaşamak istiyoruz” diyen kadınlar, “Geçinmek istiyoruz” diyen işçiler, umutsuzluğa sevk edilen gençler...

Herkes adalet arıyor, herkes.

**

Başka kim adalet arıyor biliyor musunuz? Öğretmenler adalet arıyor.

Öğretmen atamalarının son halini gördünüz mü?

Bu iktidar KPSS’lerin girildiği seneleri birbirine harmanladılar. İlk defa böyle bir şey yaptılar.

2020’deki sınav sonuçlarıyla 2021’deki sınav sonuçlarını aynı sepete attılar. Her iki seneyi tek atama için değerlendirmeye karar verdiler.

Bu daha önce kendilerinin yayınladıkları kararnamelere de aykırı üstelik. Kendi koydukları hukuku çiğneyerek bunu yaptılar.

Farklı şartlarda giren yarışa girenleri aynı listede beraberce sıraya soktular.

Mesela, 2020’de KPSS’de kendi alanında Türkiye birincisi olan bir öğretmen yerine, ertesi sene kendisinden az daha yüksek puan alıp yirminci olan bir öğretmen atanabilecek.

Tabii o da atanabilirse... Bu engelli koşu yarışında bir de mülakat engeli var. Torpil morpil olmadan atanmak da kolay değil.

Şimdi buradan ilgili bakanlığa ve taraflı partili cumhurbaşkanına çağrı yapıyorum:

Hem üniversitelerdeki kontenjanları artırıp hem de bu bölümlerden mezun olanların atamasını yapmamak kabul edilebilir bir şey değil. Gençlerin umudu sizin oyuncağınız değil.

Öğretmenlerimizin atamasını 2020 ve 2021 KPSS sınavlarına göre ayrı bir takvim oluşturarak yapmak durumundasınız.

Bu adaletsizliğe derhal bir son verin.

Atamaları adil ihtiyaca göre dağıtın ve ücretli öğretmenlik ile yan yolları istismar etmekten vazgeçin.

Değerli arkadaşlar,
Biz elbette DEVA iktidarında biz bu sistemsizliğe de son vereceğiz.

Hele hele mülakat denen kayırmacılık sistemini hepten çöpe atacağız. Yazılı sınav sonucu ne ise o sınav sonucundan devam edeceğiz.

*****
Değerli arkadaşlar,

Bugünkü iktidarın çok kötü bir huyu var. Kendilerine bir türlü sorun beğendiremiyoruz. Sorunları reddetme gibi bir alışkanlık içindeler.

Vatandaş “Evime ekmek götüremiyorum” diyor; “Abartma, al keyif çayı iç” diyor.

Halk “Kiralar yüksek” diyor; “Abartılacak bir sorun yok” diyor. Öğrenciler “Barınamıyoruz” diyor; “Algı operasyonu” diyor.

“Burs parası yetmiyor” diyor, “Neyinize yetmiyor, elinize dizinize dursun” diyor.

Döviz alıp başını gitmiş, enflasyon fırlamış. Ne yapıyorlar? Sorumluluğu üstlerine alıyorlar mı? Almıyorlar.

“Fahiş fiyatlarla mücadele edeceğim” diyor. Fahiş fiyat dediği kim? Esnaf.

Dış güçler, iç güçler, kandırıldık falan derken kendilerinde hiç suç bulmuyorlar.

Daha evvel de söylemiştim, bu iktidarın bir “Haftanın düşmanı” panosu var.

Oraya bir hafta Anayasa Mahkemesi’ni yazıyorlar, bir başka hafta “Ey Avrupa” diyorlar. Bir başka hafta haç, hilal oluyor

Bir sağlık çalışanları haftanın düşmanı oluyor, bazen akademisyenler. Bazen patates soğan depoları düşman oluyor, bazen pazarcı esnafı.

Bir Kanal İstanbul’u istemeyenleri yazıyorlar tahtaya, bir üniversite öğrencilerini.

Ama bakın, Sayın Erdoğan geçen gün çok ilginç bir şey yapmış. Önceden haftanın düşmanı panosunu teker teker dolduruyordu ya.

Bu defa da listeye topluca bazı zincir marketleri, kasapları hepsini toplamış, fahiş fiyat etiketi diye panonun tamamını bu etiketlerle doldurmuş.

Haftanın düşmanı fahiş fiyat etiketleri.

Esnafın maliyeti artmış, çiftçinin maliyeti artmış, elektrik parası %168 artmış, gübre ikiye içe katlamış, yemek fiyatları artmış. A’dan Z’ye her şeye zam gelmiş.

Bu zamların temelinde de yüksek döviz kurları var. Döviz kurunun kontrolünü sen kaybet, A’dan Z’ye bütün maliyetler artsın. Ondan sonra hiçbir şey olmamış gibi kenara çekil. Vatandaşla esnafı karşı karşıya bırak, suçluyu esnaf olarak göster.

Bu dürüst bir devlet yönetimi değil. Bu ülkedeki fiyatların, maliyetlerin artışının sebebi belli: Döviz kuru.

Ne oldu geçen gün? Yanlış bir adım attılar. Kur tekrar sıçradı değil mi?

Ne olacak, bu kurdaki sıçrayış dönüp dolaşacak A’dan Z’ye her şeye zam olarak gelecek.

Etiketi yazan esnafımız mı kuru sıçrattı. Merkez Bankası’nın para politikasını bizim manavımız, kasabımız, pazarcı esnafımız mı yönetiyor ya?

Bütün yetkiyi tek elinde toplayan cumhurbaşkanının kendisi değil mi? 3 yıl 3 ay oldu. Bana yetkiyi verin, enflasyonla da faizle de nasıl mücadele edilir göstereceğim demedi mi?

İşte aldı yetkiyi eline. Ne yapacaksın görelim. Çok istiyordun. Bana engel olanlar var diyordun. Yetkiyi bana verin, ben her şeyi çözeceğim diyordun. Al yetkiyi dedi vatandaşımız, ne oldu?

Faizi %19’dan %18’e indirdi. Madem faiz sebep, enflasyon sonuç, niye daha da indirmiyorsun aşağıya? Niye %19’dan 18’e?

%18’e inmiş faiz bile Avrupa’nın en yüksek faizi. Faizi şöyle %10’a %5’e indir, enflasyon da insin değil mi? Bu tezi.

Yıllarca bu ülkenin tertemiz bürokratlarını, faizler %6-7’yken vatan haini diyen, onları meydanlarda yuhalatan cumhurbaşkanının kendisi değil miydi?

Faiz %6-7’yken yapmadı mı bunu? Faiz sebep, enflasyon sonuç diyerek yanlış bir tezi bu ülkeye yıllarca empoze etmedi mi?

Bütün yetkiyi eline aldı değil mi? niye faiz hala %18. Niye daha aşağı düşürmüyor?

Avrupa’da faiz eksiyken, Amerika’da %0-%0.25 arasındayken niye hala %18? Eğer bu tez doğruysa indirsin faizi %10’a %5’e. Enflasyon da düşsün değil mi?

Yok, bu tez yanlışsa o zaman çıksın bir özür dilesin. Ben yanlış yapmışım desin. Bazen %18 faiz gerekiyormuş desin. Bunu söylesin. Ama yapmıyor.

Çünkü her suçun bir sorumlusu lazım. Ve asla bu kendisi değil. Başka birisi, başka birileri.

Bu hafta panoda da göreceğiz fahiş etiketler için müfettişler sokağa, pazara, çarşıya çıkacaklar. Esnafın etiketlerini denetleyecekler.

Vatandaşta da şöyle bir algı oluşturacaklar. Biz hiçbir şey yapmadık, hiçbir suçumuz yok. Esnaf, market fiyat artırıyor diyecekler. Gerçekten ayıp. Bu ülkeye yazık. Kimse kimseyi kandırmasın.

Vatandaşımız enflasyonun sebebinin ne olduğunu gayet iyi biliyor. Çiftçimiz gayet iyi biliyor. Esnafımız gayet iyi biliyor. Hiç yormayın kendinizi.

Haftanın düşmanı panosunda yer kalmadı, yer! Düşman aramayı bırakın da biraz kendinize bakın.

Sizin hiç mi kabahatiniz yok?

Siz ne iş yapıyorsunuz?

Biliyorsunuz ben ticaretten geliyorum. Bilen bilir “Basiretli tacir” diye bir tabir vardır. Hatta kamu yönetimi mevzuatında da bunun yeri vardır. Basiretli tacir gibi müdebbir tüccar gibi hareket etmekle ilgili de şöyle cumhuriyet tarihine baktığımızda mevzuatımızda bunun yeri olmuştur.

Ne demek bu? Ne yapacağını bilen, geleceği öngören, dikkatli, yaptığı işin sorumluluğunu taşıması gereken kişi demektir.

Bakkal dükkânı bile yönetiyor olsanız basiret aranır. Basiret. Koskoca Türkiye’yi yönetiyorsunuz yahu, ayıptır ayıp.

Bu ülkede enflasyonun, faizin, kurun yükselmesinin bir tek sebebi var. Hani diyor ya “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diye, biz hep söyledik tekrar söylüyorum: Erdoğan sebep yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek kur sonuç. Formül bu kadar basit.

Yeter artık. Bırakın ailesini geçindirmeye çalışan esnafın yakasını. Bırakın sorumluluğu marketlere atmayı.

Yaptığınız hataların sorumluluğunu üstlenin.

Bu ülke, 84 milyonluk pırıl pırıl insanlarla dolu.

Bu ülke, bu kötü yönetimi hak etmiyor.

*****

Değerli arkadaşlar,

Diyorum ya, bu hükûmet hiçbir konuda sorumluluğu üstlenmediği gibi, sorunların varlığını da inkâr ediyor.

Bugüne kadar 10 bin tane gazeteci işten kovdurdu 10 bin. Sırf eleştirel yazıp çizdikleri için. Sırf bu ülkenin gerçeklerini dillendirdikleri için.

Sorundan bahsedeni hemen düşman ilan ediyorlar. Bazen terörist diyorlar. Kim sorunları dillendiriyorsa terörist oluyor. Yaşadık bunu yıllarca.

Bunu sağlık çalışanları için de yaptılar. Tabipler Birliği için de yaptılar.

Bu hükûmeti şu anda yöneten büyük küçük iki ortak şimdi de peş peşe “Türkiye’de Kürt meselesi yoktur” diyorlar. Arka arkaya şu son birkaç günün nakaratı.

Kürt meselesi var mı, yok mu diye papatya falı açmaya gerek yok.

Daha önce de dediğim gibi; Kürt meselesinin olup olmadığını merak edenler, bu soruyu bu ülkede yaşayan Kürtlere sorabilirler dedim. Siz onlara sorun dedim.

Krizlerin ortağı Bahçeli iki de bir bu lafı ediyor. Şöyle bir çıksın Şemdinli’nin caddelerinde sokaklarında bir dolaşsın. Diyarbakır’da esnafların yoğun olduğu caddede yürüsün. Cizre’nin çarşısında pazarında şöyle bir yürüsün. Ondan sonra gelsin Ankara’ya. Bunu tekrar etsin de göreyim bakayım. Böyle bir sorun yoktur diyor.

Sayın Bahçeli,

Türkiye sizin öfke dolu dilinizden bıktı. Bağırıp çağırıp durmanızdan bıktı. Biraz sakin olun ya.

Oturduğunuz yerden ahkâm kesmekten kolay bir şey yok. Şu ülkeyi biraz gezin görün. Bu ülke sadece bizim vatanımız değil sizin de vatanınız. Ama Ankara’da oturmakla olmuyor.

Geleceksin, il il ilçe ilçe göreceksin. Gideceksin Ağrı’da Doğubayazıt’ta gençlerle kahvede bir çay içeceksin. İşsiz gençlerin derdini dinleyeceksin. Ondan sonra Kürt sorunu var mıdır yok mudur konuşacaksın.

Merak etmeyin, biz ülkemizi çok seviyoruz. Ülkemizi sizin zihniyetinize bırakacak göz yok bizde. Onun için yola çıktık.

Biz bu ülkeyi sizin nefretinizden korumaya kararlıyız.
Biz bu ülkeyi sizin ayrıştırıcı, ötekileştirici dilinizden korumaya kararlıyız...

Küçük ortak böyle de büyük ortak ne yapıyor? Büyük ortak bir yandan küçük ortağı memnun mu edecek, bir yandan daha önceki söyledikleriyle çelişmemek için bir arada bir derede mi duracak?

Büyük ortak da ne yapıyor, mecburen yalpalayıp duruyor. Zikzak çizip duruyor. Bir öyle, bir böyle.

Daha evvel ülkeyi yayık ayranına çevirdi demiştim. Her konuda kendisi bir tutarsızlık abidesi olarak ortada duruyor. Bir gün ak dediğine ertesi gün kara diyor. Bir gün zalim dediğine düşman dediğine öteki gün hemen dostum diyebiliyor. Herkes alıştı artık.

Bakın, yıl 2005.

Kürt sorunuyla ilgili ne demiş, hep birlikte izleyelim: Video-1

“Kürt sorunu da bu milletin bir parçasının değil hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur.”

Sonra dönmüş, dolaşmış, yıl 2015, 10 yıl sonra. Tabii o 2013’ü 2014’ü geçiyoruz, ilerleme siyaseti bitmiş, korku siyaseti başlamış, ayrıştırıcı siyaset başlamış. 2015’te ne söylemiş, onu da izleyelim:

Video-2

“Bakıyorsun varsa yoksa Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu ya? Artık böyle bir şey yok.”

Hadi burada bitse defteri kapatsa anladık ama bitmiyor.
2021 yılına geldik. 2 buçuk 3 seneden sonra Diyarbakır’a gitti.

Geçtiğimiz temmuz ayında Diyarbakır’da ne demiş, izleyelim arkadaşlar onu da.
Video-3

“Biz Diyarbakır’da 2005 yılında size ne demişsek dün de oradaydık, bugün de aynı yerdeyiz. Yarın da aynı yerde olacağız.”

Aradaki 2015 kaynadı gitti. Hani sorun yoktur diyordu ya. O nereye gitti bilmiyoruz.

Ne diyor, “2005’teki sözümün arkasındayım” diyor.

Sadece oradakilerin anlayacağı şekilde, adeta şifreli bir şekilde, eski konuşmasına referans veriyor.

Artık kimden korkup çekiniyorsa onu anlamak zor değil. Biz de şaşırdık ne oldu da Diyarbakır’a gitti, Kürt sorununu hatırladı, 2005 konuşmasını hatırladı dedik.

Ben o temmuz ayındaki Diyarbakır konuşmasının ardından Gaziantep merkez ilçelerin beraberce yaptığımız kongresinde, Sayın Erdoğan’dan birkaç gün sonra bu konuşmasına referans vermiştim. Demiştim ki:

“Diyarbakır’da, Dicle’nin kenarındaki kuzuyu hatırlıyor. Ankara’da kurdun yanı başında bunların hepsi buharlaşıyor.”

Ve tam da dediğim gibi oldu.
Üç gün önce New York’ta gazetecilere ne diyor?

Temmuzdan eylüle aradan sadece iki ay geçmiş. Artık Dicle’nin kenarındaki kuzuların yanında değil, Ankara’da kurtların yanına gelmiş. New York’a gitmiş.

Bakın ne diyor gazetecilere:

“Yok Kürt sorunu çözmektir, yok şudur, yok budur... Türkiye’de böyle bir sorun yok.”

Üç gün önce gazetecilere dediği bu.

Alın işte üç gün önce konuştuğuna baktığımızda diyorum ya kurdun yanına gittiğinde farklı kuzunun yanında durum farklı.

Tekrar edelim:

Tarih 2005: Kürt sorunu vardır diyor
Tarih 2015: Kürt sorunu yoktur diyor
Tarih 2021 Temmuz: Kürt sorunu vardır diyor Tarih 2021 Eylül: tekrar Kürt sorunu yoktur diyor

Dikkat ederseniz zikzakların frekansları hızlanıyor. Birincide 10 senede yön değiştirirken şimdi 2 ayda yön değiştiriyor.

Değerli arkadaşlar,

Biz hakikatin yolundan asla şaşmayan insanlarız. Doğrusu neyse, biz onu söyleriz.

Dilimizde tüy bitti tekrar ede ede:

Bu iktidar, Kürt meselesini diriltti, diriltti. Asıl konunun özü bu.

Eğer bu ülkede çocukların oynadığı alanlarda, panzerler geziyorsa, bir mesele var burada bir sorun var.

Yoğunlukla Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı şehirlerde, seçilmiş belediye başkanları görevden alınıp yerine kayyumlar atanıyorsa, burada bir sorun var ya bir mesele var.

Türkiye’de 2021 yılında anadili hakkı hâlâ tartışılıyorsa burada bir mesele var.

Koskoca bir ülkede, yılda ancak birkaç Kürtçe öğretmeni atanıyorsa, bildiğim kadarıyla 2020’da 1 bu yıl 2. Sayı o yani.

Türkiye’de kadına karşı şiddetle mücadelede İçişleri Bakanlığı bir uygulama geliştiriyor da bu uygulamada 5 tane yabancı dil varken Türkiye’de en çok konuşulan ikinci dil yoksa burada bir mesele var, bir sorun var.

Siz bu meselenin bu sorunun adını koymazsanız, çözemezsiniz. Bu meselenin adı da Kürt meselesidir. Bunu görmek lazım.

Kürt meselesinin çözüm adresi de meşru demokratik siyasettir. Kimse çözümü başka yerlerde aramasın. Biz onun için yola çıktık.

Ve inşallah meşru zeminden asla sapmadan, bildiğimiz hedeflerden geri durmadan kararlılıkla bu yolda yürüyeceğiz. Biz bu konuda çok netiz. Zerre kadar tereddüt yok. Biz de öyle ikircikli duruş yok. Bizim zihnimiz net hedefimiz net.

Vatandaşlarımızın analarından emdikleri ak süt kadar helal olan bütün haklarını koşulsuz, pazarlıksız, müzakeresiz derhal tanımak zorundasınız. Bunun çözümü buradadır.

Tüm ayrımcı uygulamalarla mücadele edeceğiz. Eşit vatandaşlık hedefimizden asla sapmayacağız.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes birinci sınıf vatandaşımızdır. Başka bir sınıf yoktur. Ve bunu her bir vatandaşımız hissetmelidir, yaşamalıdır. Bunu devlet yönetiminde siz yaşatmalısınız.

Devlet kadrolarında işe alırken önemli görevlere insanları yerleştirirken terfide asla ama asla ayrımcılık yapamazsınız. Böyle bir şey yok.

Bakın geçenlerde yine burada İstanbul’da bir Cemevini ziyaret ettik. O vakfı, derneği yönetenler öyle bir şey söylediler ki içim burkuldu inanın. Gerçekten bu devlet nasıl böyle bir şey yapıyor dedim.

Dediler ki “Bu ülkede 922 ilçe var, 1 tane Alevi kaymakam olmaz mı?” dediler. “Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz?” dediler. “Bu ayrımcılık bu ötekileştirme niye?” dediler.

Siz eğer bütün vatandaşlarınıza eşit vatandaş diye bakmıyorsanız ve devlet yönetiminde tüm ülkenin vatandaşlarının hak ettikleri temsili sağlamıyorsanız, bu ülkenin vatandaşlarıyla aidiyet bağını kuramazsınız. İşte bu tam da beka meselesidir beka.

Akşam yatıyorlar sabah kalkıyorlar beka beka. Asıl bu zihniyet var ya ayrıştırıcı zihniyet bu ülkenin beka sorunu o. Başka bir şey değil.

Kurulduğumuz günden bu yana, Türkiye’de adalet arayan hiç kimseyi yalnız bırakmayacağımızı söyledik ve bırakmayacağız.

Toplumsal barışımız için gereken her türlü adımı atacağız.

Biz her zaman çözümün adresi olacağız. Hiçbir sorundan korkmayacağız, hiçbir sorunu inkâr etmeyeceğiz.

Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.
Toplumu kutuplara ayırmayacağız.
Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız. Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız Artık Türkiye’nin DEVA’sı var
Eyüp’ün DEVA’sı var. Biz hazırız.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.