3 Mayıs 2023 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Kadıköy Halk Buluşması Konuşması

3 Mayıs 2023

 

Kadıköy Halk buluşması


Değerli yol arkadaşlarım,

Sevgili dostlarım,

Binlerce yıllık kadim şehir Kadıköy!

Merhaba!

Güneşin kendini gösterdiği, baharın müjdelendiği bu güzel Mayıs gününde herkese Merhaba!

*****

Değişime 11 kala, burada aranızda olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.

Kadıköy’ün hakkına kavuşmasına çok az kaldı.

Bu yorgun yönetimin, bu iktidarın gitmesine onları müsait bir yerde indirmemize çok az kaldı.

İşte görüyorum;

Kadıköy değişime hazır. Kadıköy özgürlüğe hazır.

Kadıköy özgürlüğe umuda hazır, bolluğa, berekete, zenginliğe hazır.

Hazır mısınız arkadaşlar? (…)

İşte Kadıköy’e bu yakışır.

Hep beraber hazırız inşallah hep beraber.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye’nin DEVA’sı gençler. Gençler siz önden yürüyorsunuz biz sizi takip ediyoruz.

Gençler bizim yarınımız değil gençler bugünümüz.

Onun için gençler önden gidiyor biz arkadan onları takip ediyoruz.

Farkındayız, gençlerimiz mutsuz, gençlerimiz umutsuz.

Onun için biz ne diyoruz? Bizler hep beraber gençlerin DEVA’sıyız diyoruz.

Onun için yola çıktık diyoruz zaten.

Biz emeklilerin de DEVA’sıyız inşallah. Türkiye’nin DEVA’sıyız. Ama hep beraber Türkiye’nin DEVA’sıyız.

Çünkü ne diyoruz? Birlikte DEVA var diyoruz.

Birleşe birleşe büyüyeceğiz diyoruz.

Hep beraber omuz omuza bu ülkeyi tekrar ayağa kaldıracağız diyoruz.

Birleşe birleşe kazanıyoruz arkadaşlar.

11 gün kaldı 11 gün inşallah.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye’de ne zaman iktidarların işi sıkışsa ne yaparlar biliyor musunuz?

Hemen milli değerlerimizle oynama başlarlar.

Kim ki artık iş yapamaz hâle gelir, kim ki başarı üretemez hâle gelir kim ki tükenir; işte o noktada milli değerlerimizi istismar etmeye başlarlar.

Siyasi tarihimizde biz bunu defalarca gördük.

İşte Sayın Erdoğan’ı görüyorsunuz.

Arkadaşlar, sosyal medyadaki profil fotoğrafını değiştirmiş yahu.

Dikkatinizi çekti mi?

Sayın Erdoğan, seçime gidiyoruz, seçime… Savaşa gitmiyoruz…

Ne oluyor? Ne oluyor? Seçime gidiyoruz.

Bu demokrasinin emrettiği bir seçim.

Ülkeyi savaş havasına sokuyoruz gibi hiçbir şey söylemeyin. O havayı da vermeyin.

Huzur içerisinde barış içerisinde istikrar içerisinde hep beraber bir seçime gidiyoruz o kadar.

Ondan fazla bir anlam yüklemeyin buna.

Ama merak etmeyin arkadaşlar, biz memleketimizi, ülkemizi bir demokrasi bayramına götürüyoruz.

11 gün sonra ülkemizde inşallah 15 Mayıs bir demokrasi bayramı olacak.

Ve her yerde kutlayacağız.

Çünkü biz ‘barışa barışa kazanacağız’ diyoruz.

Onlar 'savaşa savaşa kazanmaya çalışıyor değil mi?

Biz ne diyoruz? ‘Birleşe birleşe, barışa barışa, hellalleşe helalleşe kazanacağız’ diyoruz.

Değerli arkadaşlarım,

Tıpkı geçmişte olduğu gibi, sandıkta oylarımızı kullanacağız ve iktidar değişecek.

Bu kadar basit.

Demokrasiye yakışır bir seçim yapacağız inşallah ve bunu hep beraber milletçe yapacağız.

Ne kadar tahrik etmeye çalışırlarsa çalışsınlar ne kadar bu milleti korkutmaya çalışırlarsa çalışsınlar biz inşallah milletimizin sağ duyusuyla milletimizin aklı
selimiyle huzur içerisinde yapacağımız bir seçime doğru gidiyoruz.

O kadar.

Yok dış güçlermiş, yok iç güçlermiş. Palavranın bini bir para.

Daha da ötesine gidiyorlar… Neymiş iktidar değişirse tam bağımsızlık tehlikeye girermiş…

Bakın arkadaşlar, ben bu lafları iyi hatırlıyorum.

2002 seçimlerinde de demokrasiye inanmayanlardan aynı argümanları kullanıyorlardı.

Dejavu yaşıyoruz. Tarih tekerrür ediyor. Aynı argümanlar.

Baktılar ki başarısızlık geliyor, baktılar ki sandıkta mağlubiyet geliyor; hemen milli değerlerimizi kullanarak vatandaşlarımızı korkutmaya başlıyorlar.

Bu ülkede en uzun süre hükümette görev almış kişilerden biri olarak söylüyorum arkadaşlar;

Bu iktidar giderse, bizim milli güvenliğimize milli savunmamıza zerre kadar zarar gelmez. Zerre kadar.

Bu iktidar giderse, bizim milli menfaatlerimize zerre kadar zarar gelmez.

Bu iktidar giderse, milli değerlerimizden hiçbir şey kaybetmeyiz.

Tam tersine üstüne ekleye ekleye gideriz.

Hatta ve hatta; uzun yıllar tam 8 yıl Milli Güvenlik Kurulu’nda oturmuş, dış işleri bakanlığı da yapmış bir arkadaşınız olarak söylüyorum.

Biz kazandığımızda ülkemiz öyle bir güçlenecek ki, şimdiki gibi hamasetle değil, gerçek demokrasinin gücüyle dünyanın itibarlı bir ülkesi olacağız.

Demokrasiyi de atılımı da öyle yarınlara bırakmayacağız. Hemen bugün gerçekleştireceğiz inşallah.

Ve hep beraber gerçekleştireceğiz.

Bakın arkadaşlar biz bu ülkenin devlet başkanının “Aptal olma” diye mektuplar aldığı bir devrin utancını yok edeceğiz.

Mektubu almadı mı?

Ne oldu gitti kendisi elden teslim etti.

O mektubu hiç almayacaksın. Mektupta ne yazdığını bilmiyor musun?

Biz diplomasiyi biliriz.

Öyle bir mektup yazıldığı anda onun haberini alırsın ve mektup daha gelmediği anda reddedersin.

Okuyup da ayağına gidip o mektubu ‘ben bunu kabul edemeyeceğim’ demezsin.

Neymiş bunlar tutturmuşlar “kuru soğana razı olun, vatan-millet Sakarya”

Dedikleri bu.

Bu diyene ne derler?

Zaten eğer soğan 30 lira olduysa o iktidara hep beraber güle güle demenin zamanı gelmiş demektir.

Değerli arkadaşlarım,

Bunlar şöyle bir denklem kurmaya çalışıyorlar bakın,

Otoriter rejimlerin hepsinde vardır bu.

Şöyle bakın ülke ülke saymaya gerek yok ama bir Kuzey Kore’ye bakın. Bir eski Saddam’ın Irak’ına bakın. Bir eski Kaddafi’nin Libya’sına bakın.

Otoriter rejimler ne yapar?

Vatandaşlarına der ki; ‘Bakın çok düşman var ha çok düşman var. Onun için tankımız, tüfeğimiz, topumuz, savaş uçağımız olacak. Ama siz de açlığa yoksulluğa razı olacaksınız’ der.

Klasik. Bütün dünyada bu tekrar eder.

Rejim otoriterleştikçe insanlar yoksullaşır, ama yoksul insanlara derler ki ‘düşman çok. Bu düşmanlardan ancak sizi biz koruruz’ diye bir denklem kurmaya çalışırlar.

Biz bu denklemi reddediyoruz. Öyle bir şey yok.

Biz hem milletimizin açlık sınırı altında olmasına itiraz ediyoruz, hem de ülkemizin milli onurunu yerle bir eden bu yönetime itiraz ediyoruz.

Ülkemizin tabii ki güçlü bir ordusu olacak. Tabi ki en yüksek teknolojiye sahip uçak gemisiymiş, savaşmış helikoptermiş, İHA’ymış, SİHA’ymış tabii ki olacak.

Sen devletsen bunları zaten yapacaksın ama bunlar var diye milleti, açlığa yoksulluğa razı olmaya zorlamayacaksın.

Biz diyoruz ki hem bu millet topyekûn zenginleşecek hem de Türkiye dünyanın itibarlı, güçlü bir ordusuna sahip olacak. Biz bunu diyoruz.

Birine sahip olmak ötekinden vazgeçmek anlamına gelmiyor.

Sürekli bu denklemi kuruyorlar aynı dünyadaki başka otoriterleşen rejimler gibi.

Şu işe bakın.

Dış işleri Bakanlığı yapmış bir arkadaşınız olarak içim acıdı.

Bu ülkenin her bir vatandaşı 86 milyon vatandaşımız ülkenin eşit ve onurlu vatandaşıdır. Kimsenin bir başkasına üstünlüğü yoktur.

Bakın arkadaşlar İçim acıdı.

Diplomasinin içinde olmuş dışişleri bakanlığı yapmış ve 8 yıl Milli güvenlik kurulunda oturmuş devletin en hassas güvenlik dosyalarına hâkim olan bir insan olarak söylüyorum.

Suriye’de 34 şehidimizin ardından Putin’in kapısında dakikalarca bekletilen bir devlet başkanı olamaz.

Devlet televizyonunda kronometre açtılar. Dediler ki, ‘Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanını dakikalarca kapıda bekletiyoruz’ diye kronometreyle gösterdiler. Hatırlayın.

Üstelik 34 şehidimizden sonra gidip Moskova’ya ayağına gidip kapısında bekledi.

Böyle bir şey olur mu?

Türkiye Cumhuriyeti’ne bu yakışır mı?

Benim buna itirazım var.

Milletimizin itirazı var.

Kimse kusura bakmasın. Bu kötü yönetimin bedelini içeride halkımız ödüyor. Dışarıda da ülkemizin boynunu bükük kalıyor.

Bakmayın içerde pompaladıkları havaya.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları pek çok ülkede maalesef güzel muamele görmüyor.

Eskiden Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşımanın bir değeri vardı, itibarı vardı, onuru vardı.

Avrupalılar gelip bizden pasaport istiyordu vatandaşlık istiyordu.

Ben soruyordum Avrupalı iş adamlarına; sizin AB pasaportunuz var arkadaş bizim vatandaşlığımız size ne yarayacak? Ne işinize yarayacak?

Diyorlardı ki, ‘Bizim farklı ülkelerde Afrika’da, Asya’da bagajlarımız var. Sömürgeci tarihimiz var. Ama sizin yok. Sizin tarihiniz pırıl pırıl. Biz Avrupalı iş insanları olarak gidip Afrika’da, Asya’da, Latin Amerika’da iş yaparken Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu koyduğumuz zaman kapılar açılıyor’ diyorlardı bize.

Bugünleri yaşadı bu ülke.

Ama neredeeen nereye değil mi? Bak neredeeen nereye...

Artık yeter diyoruz. Yeter ya diyoruz.

Hatırlayın vaktiyle kendisi 2017’de ne demişti kendi partisi için “Metal yorgunluğu var’ demişti. ‘Parti teşkilatını yenileyeceğiz” demişti.

Kendisi ise tam 21 senedir o partinin başında. Daha da ötesi ülkenin başında.

Metal yorgunluğu on binlerce parti teşkilatı mensubu için var da kendisinin hiç mi metal yorgunluğu olmuyor?

Bu nasıl iş?

Tam 21 senedir o partinin başında. Daha da ötesi ülkenin başında.

Tüm Türkiye artık bir Erdoğan yorgunluğu yaşıyor.

Artık bu iktidar bu milletin sırtında bir yük.

İktidarlar milletten yük alır. Millete yük olmaz.

Bu iktidar artık bu millete bir yük.

Onun için bu seçimde milletimiz sırtına taşıdığı yükü kenara indirecek müsait bir yerde.

Güle güle Erdoğan deyip milletçe yolumuza devam edeceğiz inşallah.

Arkadaşlar kadro olarak Türkiye’nin DEVA’sı olacağız.

Millet İttifakı olarak ülkemizin dertlerine çare bulacağız sorunlarına DEVA olacağız inşallah. Bunu Millet İttifakı olarak gerçekleştireceğiz birlik beraberlik içerisinde yapacağız.

Çünkü ne demişler? Bir elin nesi var iki elin sesi var.

Biz 6 el olduk.

6 el olunca ses daha çok çıkar değil mi?

Bunu gerçekleştireceğiz inşallah.

Değerli arkadaşlar,

Bakın bu iktidar ne yapıyor?

Bir gün Mısır’a olmadık laf ediyor, bir gün Birleşik Arap Emirlikleri’ne çatıyor, ertesi gün Almanya’ya, hoop Amerika’ya, Rusya’ya.

Sonra hiçbir şey olmamış gibi gidip onlardan aldığı üç beş milyar dolar borç karşılığı sarmaş dolaş oluyor.

Kaç ülkeyle yaptılar bunu.

Suudi Arabistan’ın veliaht prensine katil dedi parayı alınca kucaklaştı.

Birleşik Arap Emirliklerine 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün finansörü dedi parayı alınca kucaklaştı.

Böyle bir şey mi olur?

Bu milletin onuruymuş, ülkenin istikbaliymiş; inanın hiçbir şey umurlarında değil. Tek dertleri iktidardan kalkmamak. Tek dertleri inanın bu.

Bir sabah kalkıyor, haçla hilali çakıştırıyor.

Bir gün ‘Şangay Beşlisi’nde olmak istiyor, bir başka sabah da kalkıp ‘Avrupa Birliği güzeldir’ diyor.

Durmadan zigzaglar yapıyor, durmadan U dönüşleri yapıyor.

Ben buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum:

Sayın Erdoğan, biraz yavaş. Biraz yavaş. Ülkeyi yayık ayranına çevirdiniz. Çalkalayıp duruyorsunuz bu milleti yahu.

Yazık.

Bütün o kavgalar nedeniyle ülkemizdeki her bir ferdin cebindeki parayı erittiniz.

Her bir vatandaşımızın cebindeki parayı erittiniz.

Üreticimizin ihracat alanlarını daralttınız.

Turizmcinin müşterisini azalttınız.

İstanbul yaşamadı mı bunu defalarca?

Gidiyor bir yerle kavga ediyor bunun bedelini İstanbul ödüyor. Daha az turist geliyor.

Ertesi gün gidiyor başkasıyla kavga ediyor yine İstanbul ödüyor bedelini.

Ne olursa olsun bedel ödeyen İstanbul oluyor. Ne olursa olsun bedel ödeyen Türkiye oluyor.

Günün sonunda enflasyonu üç haneye, faizi iki haneye çıkardınız. Döviz kurunu da patlattınız.

İşte bugün değerli arkadaşlar ayın 3'ü enflasyon açıklandı değil mi?

Bağımsız araştırma kuruluşu ENAG 1 yıllık enflasyonu açıkladı %105.

TÜİK ne açıkladı? %44. Hangisine inanacaksın?

Alışverişe giden her vatandaşımız, çarşıya pazara giden her vatandaşımız gerçek enflasyonu görüyor.

Sen hangi fiyatı hangi enflasyonu kimden saklıyorsun?

Kimi aldattığını zannediyorsun?

Yıllardır gösterdiğiniz kuru bir inadın ülkemizi Doğu Akdeniz'de nasıl yalnızlaştırdığını biz görüyoruz.

Bu ülkenin en büyük Milli güvenlik sorunu oldu şu anki iktidar.


Bir kişinin şahsi dürtülerine bağlı dış ilişkiler seti ile; ülkenin menfaatleri üzerinde tepinip durdunuz yıllardır.

Şimdi ben buradan Kadıköy’den ilan ediyorum.

Ne diyorum?

Sayın Erdoğan güle güle diyorum.

Güle güle diyorum.

Değerli arkadaşlarım,

İnşallah bu iktidar gittikten sonra ülkemiz dış politikada itibarlı ve güçlü bir ülke olacak.

Ortadoğu’da, Balkanlar’da, Kafkaslar’da Türkiye yeniden yıldızı parlayan ülke olacak.

Avrupa ile Amerika ile bu milletin menfaatlerine uygun ilişkiler geliştireceğiz. 3-5 kişinin menfaatine değil.

Topyekûn milletin menfaatine ilişkiler geliştireceğiz.

Öyle Biden’ın telefon kuyruklarında falan da beklemeyeceğiz.

Unutmayın ekim de seçildi 6 ay telefon kuyruğunda bekledi, Nisan ayında Biden telefona geri döndü.

O da ne zaman 1915 olaylarının yıl dönümünde dedi ki, ‘biz bu olayları soykırım olarak tanıyabiliriz haberin olsun’ dedi. Telefonda geri dönüşün sebebi de o.

Bu ülkenin Cumhurbaşkanının 6 ay telefon kuyruğunda bekletilmesinin, bir başka ülkenin Cumhurbaşkanı devlet başkanı tarafından 6 ay telefonuna çıkılmamasını ben bu ülkenin gururunu inciten bir tablo olarak görüyorum arkadaşlar.

Bu ülkeye yakışmaz. Türkiye’ye yakışmaz.

Ama bu utanç devri bitecek inşallah bitecek.

Bunlar bütün bu tabloyu alıyor eviriyor çeviriyor o Ankara’da bir bina var ya biz onlara ‘algıları ayarlama enstitüsü’ diyoruz Cumhurbaşkanına direk bağlı iletişim binası alıyorlar eviriyorlar çeviriyorlar bu milletten topladıkları vergiyle bu millete yalanları sürekli pompalıyorlar.

Yaptıkları bu.

*****

Bakın arkadaşlar,

2019 yerel seçimleri. “Ekrem İmamoğlu’na oy vermek, Sisi’ye oy vermektir” demedi mi?

İstanbul demedi mi?

Ne oldu?

Gitti ayaküstü bir el sıkışırken fotoğraf çektirmek için peşinde koştu. Ve sadece ayak üstü bir el sıkma.

Bunun için peşinden koştu.

Arkadaşlar, biz kimseye “Falanca ülkeyle neden ilişkiyi normalleştiriyorsun?” diye sormuyoruz.

Türkiye’nin ‘Neden falanca ülkenin elini sıktın?’ diye bir soru sorma lüksü yok.

Çünkü biz her ülkeyle iyi ilişkilerden yanayız.

Biz normalleşme çabalarını destekliyoruz.

Ancak, iç siyasette sürekli düşman üretme ihtiyacı sebebiyle üç-beş oy fazla almak amacıyla yalancı kavgaların bedelini milletimizin ödemesine karşıyız.

Şu andaki durum tam bu.

Düşman gerekiyor. Düşmansız siyaset yapamıyor. Ger gün bir düşman üretmek derdinde.

Çünkü illa bir karşı taraf lazım baştan söyledim ya kavga siyaseti. Kavga siyaseti...

İlla bir düşman olacak.

Düşmanı gösterip kendi seçmenini konsolide edecek.

Biz buna karşıyız.

Doğmamış çocuklarımıza kadar borçlandık ya.

Biz bu kavgacı, içe kapalı, ülkemizi dünyadan koparan maceralara son vereceğiz.

Bizim istikametimiz değerli arkadaşlar Avrupa Konseyi standartlarıdır, AB standartlarıdır.

Çok açık.

Ha üye oluruz, olmayız ayrı bir konu. Ama bizim hedefimiz vatandaşlarımıza en az Avrupa Birliği seviyesinde o standartlarda hukuku sağlamaktır, demokrasiyi sağlamaktır özgürlükleri sağlamaktır. En az AB seviyesinde bir refah ve zenginlik sağlamaktır.

Bizim hedefimiz budur ve Türkiye bunu başarır gerçekleştirir.

Yeter ki niyet olsun yeter ki istikametimizi insandan yana çevirelim. Önce insan diyelim.

İnsan onurunu yücelten insan onuruna yaraşır bir anlayışa bu ülkeyi yönetelim.

Değerli arkadaşlarım,

“Vatan elden gidiyor, açlığa mahkûm kaldık” diye yani vatanın elden gitmesiyle korkutup vatandaşlarımızı açlığa mahkûm eden, yalanla, dolanla vatandaşı hor gören bu zihniyeti yok etmek için yola çıktık.

DEVA Partisini bunun için kurduk.

3 yıl önce beyaz bir sayfayla başladık.

İşte şimdi çok daha güçlüsünü, çok daha iyisini, çok daha sağlamını yapacağız.

Değerli arkadaşlarım değerli gençler, Türkiye’nin bir başka kurtarıcıya daha ihtiyacı yok.

Çok gördük onlardan. Çok çektik o kendini kurtarıcı diye tanımlayanlardan.

Biz kadro hareketiyiz kadro. Ve ülkenin ‘öyle bir kurtarıcı gelsin bütün sorunlarını çözüsün’ diyerek aşabileceğine de asla inanmıyoruz.

Kim ki ‘ben’ diyorsa ondan korkun. Kim ki ‘biz’ diyorsa ona güvenin.

Çünkü Türkiye çok büyük bir ülke, çok güçlü bir ülke.

86 milyon nüfusumuzla Avrupa'nın en büyük nüfusuna sahibiz. Avrupa'nın en genç nüfusu bizde. Avrupa'nın en büyük toprakları bizde. Avrupa'nın en büyük tarım alanları bizde.

Ama bu büyük ülke tek bir kişinin dağarcığına sığmaz sığdırılamaz.

Onun için diyoruz ki biz Türkiye birden büyüktür 86 milyon birden büyüktür diyoruz.

Kadro olarak dürüst ve ehil kadrolarla Türkiye'ye DEVA olacağız inşallah.

Değerli arkadaşlarım,

İnanıyorum ki evlatlarımız güçlü demokrasisiyle, güçlü ekonomisiyle, güçlü adaletiyle Avrupa’nın başı dik üyesi Türkiye’de büyüyecek.

Ben buna gönülden inanıyorum. Biz bunu gerçekleştireceğiz.

Ha savunma sanayiymiş, otomotiv sanayiymiş, teknolojiymiş; tüm bunlara gözbebeği gibi bakacağız.

Bunların kara propaganda makinelerine bakmayın; biz daha iyisini yapacağız inşallah. Çünkü biz çok daha iyiyi çok daha ucuza mal edeceğiz.

Çok daha yüksek teknolojiye çok daha düşük maliyetlerle ulaşacağız.

Silahlı kuvvetlerimizin; demokratik denetim ve gözetime tabi, itibarlı, caydırıcı ve etkin bir caydırıcı güç olmasını sağlayacağız.

Olur olmadık şahsi çekişmelerin içinde, ordumuzun caydırıcı gücünün de test edilmesine günlük siyasete alet edilmesine de asla izin vermeyeceğiz.

Hem özgür, hem bağımsız, hem de zengin olacağız!

Başta söylediğim o dengeyi kırmayacağız. Hep beraber bunu başlatacağız.

Ötesi yok, başka yol yok!

*****

Ama değerli arkadaşlar tüm bunları nasıl gerçekleştireceğiz?

14 Mayıs’ta sizlerin desteği ile, sizlerin vereceği oylarla gerçekleştireceğiz.

Evet 14 Mayıs’ta önümüzde 2 tane pusula olacak.

Birinci pusulada Cumhurbaşkanımızı seçeceğiz.

Ortak Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun isminin altına “evet” mührünü basacağız.

Birinci pusulada böyle. Geldik ikinci pusulaya.

İkinci pusulada 1 metre uzunluğunda.

30 küsur parti var. Demokraside bir zenginliktir güzel.

Ama o ikinci pusulada milletvekillerimizi seçerken ne yapacağız?

Oylarımızı DEVA için CHP’nin logosunun altına evet şeklinde kullanacağız.

Yine oylarımızı Saadet için, Gelecek için, Demokrat Parti için CHP’nin logosunun altına ‘evet’ mührünü basarak kullanacağız.

Böylece birleşe birleşe kazanacağız.

Bu seçim öyle bir seçim ki arkadaşlar beraber olduğunuzda hep beraber kazanıyorsunuz.

Havuz büyüyor ve büyüyen havuzdan herkes daha fazla istifade ediyor.

Ve Türkiye kazanıyor sonuçta ama bu seçim aynı zamanda her siyasi partinin belirli şekillerde fedakârlık yaptığı bir seçim.

Dolayısıyla ne yapıyoruz?

Baştan 5 parti 6 parti olarak fedakârlık ediyoruz ama en sonunda da hep beraber kazanıyoruz. Türkiye kazanıyor.

Bu seçim öyle bir seçim.

Ve değerli arkadaşlarım bu seçim aslında bir referandum. Bir referandum.

Bu seçimde aslında önümüzde iki tane tercih var.

Çünkü birinci pusulaya baktığınızda Türkiye'yi yönetme iddiası olan iktidar iddiası olan ne var 2 tercih var.

Sayın Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu.

Öbür pusulaya bakıyorsunuz ülkeyi yönetme iddiası olan bir Cumhur ittifakı var bir de Millet ittifakı var.

Yani ülkeyi yönetme iktidar olma iddiasında olan birinci pusulada 2 tane tercih var ikinci pusulada da 2 tercih var.

Peki, bu tercih neyle neyin tercihi?

Bu referandum ne ile ne arasında referandum?

Bu tercih ne ile ne arasında tercih? Şimdi Kadıköy'e soruyorum, önümüzde aslında bir referandum var.

Bu referandumda,

Otoriterlik mi demokrasi mi?

Baskı mı özgürlük mü?

Keyfilik mi hukuk mu?

Çok zor değil değil mi seçmek?

İki tercihi önünüze koyduğunuzda aslında çok net. Anlaması da kolay anlatması da kolay.

Devam ediyorum 2 tercih.

Tek akıl mı ortak akıl mı?

Korku mu umut mu?

Öfke mi sevgi mi?

Yoksulluk mu zenginlik mi?

Kadıköy cevabı biliyor.

Referandum arkadaşlar referandum.

Kara kış mı bahar mı?

Kara kış mı bahar mı?

Kara kış mı bahar mı?

Herkesin özgürlüğü doyasıya yaşadığı bir Türkiye için var mısın Kadıköy?

Bereketin bolluğun zenginliğin Türkiye’sini kurmak için var mısın?

Siz varsanız biz de varız.

Ne diyoruz?

Haydi Türkiye haydi diyoruz.

Haydi berekete.

Haydi özgürlüğe.

Haydi zenginliğe.

Hepinize çok çok teşekkür ediyorum sağ olun var olun diyorum.