GENEL BAŞKANIMIZ BABACAN’IN DENİZLİ İL KONGRESİ KONUŞMASI
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri, Denizli il teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Sevgili Denizlili gönüldaşlarımız,
Saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,
Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Denizli teşkilatımızın birinci olağan il kongresine hoş geldiniz diyorum.
*****
Tarihiyle, travertenleriyle, bereketli ovalarıyla ülkemizin göz bebeği Pamukkale’yi muhabbetle selamlıyorum.
Merkezefendi’de, alın teriyle çalışarak sanayimize güç katan emekçilerimizi selamlıyorum.
Baklan’ın, Çivril’in bereketli ovalarında;
Çal’ın, Bekilli’nin, Güney’in üzüm bağlarında; Toprağa değer katan çiftçilerimizi selamlıyorum.
Tavas’ın ayçiçek,
Kale’nin biber,
Beyağaç’ın tütün,
Honaz’ın kiraz,
Çardak’ın ve Bozkurt’un buğday üreticilerini selamlıyorum.
Buldan’ın ve Babadağ’ın dokumacılarını; Serinhisar’ın leblebi imalatçılarını selamlıyorum.
Çameli’nin yemyeşil doğasını,
Sarayköy’ün toprağını,
Yareniyle gönlümüzde taht kuran, halk müziği üstadımız Özay Gönlüm’ün Acıpayam’ını, en içten duygularımla selamlıyorum!
Efelerin efesi Denizli, merhaba!
*****
Değerli arkadaşlarım,
Bizler, ülkemizi istikrara ve refaha kavuşturma amacıyla bir yola çıktık. Biz adım attıkça, ülkemiz mutluluğa bir adım daha yaklaşıyor.
DEVA Partisi’nin her bir adımı, Türkiye’yi refaha, zenginliğe yaklaştırıyor.
Bizim hedefimiz net, bizim yolumuz belli.
Özgür ve zengin bir Türkiye için yürüyoruz.
Tüm üyelerimizle, tüm gönüllülerimizle birlikte, damla damla ülkemizin her köşesinde büyüyoruz.
*****
Değerli arkadaşlar,
3 yıl 3 ay önce ülkemizin başına kötü bir iş geldi.
3 yıl 3 ay önce uygulanmaya başlayan taraflı cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, Türkiye’ye her alanda zarar verdi, veriyor.
Bu keyfi yönetim zihniyeti, hak ve özgürlüklerimizi birer birer geriletti, geriletiyor.
Ülkemiz, ekonomiden dış politikaya, tarımdan hukuka kadar her alanda geriledi, her alanda.
Şu son 3 yıl 3 aylık süreçte yani Haziran 2018 seçimlerinden bugüne ülkemizde düzelen, iyiye giden, ilerleyen hiçbir şey yok.
Hani bu ucube sistemin oylanacağı günlerde Türkiye’nin uçacağı söyleniyordu ya... Türkiye bir yere uçmadı. Ama Türkiye, gençlerin ilk buldukları uçakla kaçmak istediği bir ülke haline geldi.
“İstikrar getireceğiz” vaatleriyle sunulan bir sistem, istikrarlı bir şekilde ülkemizi yoksullaştırdı.
Bu sistem ülkemizi istikrarlı bir şekilde yalnızlaştırdı, istikrarlı bir şekilde demokrasiden uzaklaştırdı, uzaklaştırıyor.
Ama değerli arkadaşlarım, biz bu sistemi tarihin derinliklerine gömeceğiz. Bugünün ve yarının dünyasından bu sistemi silip atacağız.
Taraflı cumhurbaşkanlığı sistemi tarih kitaplarında kısa bir bölüm olarak geçecek.
O bölümün adı ne olacak biliyor musunuz arkadaşlar? “Gerileme dönemi” olacak.
Tarih kitapları, taraflı cumhurbaşkanlığı sistemini, bir kişinin duyguları ve dürtüleriyle koskoca ülke yönetildiğinde nasıl oluyor, herhalde bunun örneği olarak kayıtlara geçecek.
*****
Değerli arkadaşlar,
Neden böyle söylüyorum, biliyor musunuz?
Çünkü gerileme ortada. Rakamlar ortada. Kriz ortada. Her şey ortada.
Koskoca Türkiye ekonomisini taraflı Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçerek adeta yerlerde sürünür hale getirdiler.
Ekonomiyi öyle kötü yönettiler ki, kendilerine dolu teslim edilen kasaya rağmen, hiçbir alanda başarı sağlayamadılar.
Hem kuru hem faizi hem de enflasyonu aynı anda artırdılar.
Geçen her dakika, her an, vatandaşın cebindeki parayı erittiler, eritiyorlar.
Faizi de enflasyonu da kuru da çift haneli rakamlara kilitlediler.
Gelin, şöyle bir muhasebe yapalım:
Ben ve ekibimin yönetimde olduğu, ortak aklın ve istişarenin gözetildiği dönem ile; taraflı cumhurbaşkanlığı dönemini kıyaslayalım.
Biliyorsunuz, bu arkadaşınız Türkiye ekonomisini iki defa teslim aldık. 2002 yılında tam krizin ortasında teslim aldık, 5 yıl yönettik. Belli bir noktaya getirdik, bıraktık.
Daha sonra Dışişleri Bakanlığım dönemimde küresel kriz sebebiyle bizim de ekonomimizde çok ciddi sıkıntılar oluşmaya başlamıştı. Arkasından da 2009 yılında tekrar devraldık. 2015 yılında bıraktık.
Her iki devralmamızda da kriz yaşıyordu bu ülke. Çok şükür ikisinde de ülkeyi kısa süre içerisinde ayağa kaldırdık.
Şimdi gelelim şu tek kişilik sistemin muhasebesine: Büyüme hızıyla başlayalım.
Hani rakamları eğip bükerek “Şu kadar büyüdük, bu kadar büyüdük” diye övünüyorlar ya... Bakalım ne büyümüş? Kim büyümüş? Nasıl büyümüş?
Grafik-1 (büyüme hızı-mukayeseli)
Arkadaşlar,
Hesap ortada. Bizim dönemimizde, Türkiye’nin yıllık ortalama büyüme hızı tam %7,3. Bu her yılın geometrik ortalaması, aritmetik değil.
Farkı şu: Aritmetik ortalama toplayıp bölüyorsunuz. Bu şu demek, %7,3 büyüyorsunuz onun üzerine bir %7,3 daha, bir %7,3 daha... 10 yıllık büyüme %70 olmuyor yani kat kat fazlası oluyor.
Peki, taraflı cumhurbaşkanlığı döneminde kaç? %3,6.
%3,6’yı kim hissediyor, bilmiyorum. Esas ülke ekonomisi ne zaman şaha kalkmış ne zaman ilerlemiş? Vatandaşımızın mutfağı ne zaman huzurla dolmuş? Rakamlar çok açık.
Bir başka veri: Dolar cinsinden kişi başı milli gelire bakalım.
Grafik-2 (dolar cinsinden mg-mukayeseli)
Ben ve ekibimin, işin başında olduğumuz dönemde, ortak aklın ve istişarenin çalıştırıldığı dönemde, kişi başı milli geliri, yıllık ortalama %12,2 artırdık.
Son 3 yılda ne olmuş? Eksi %2,9.
Bakın tekrar ediyorum; biz kişi başına düşen milli geliri artırmışız. 11 yıl işin başında durdum. 11 yıl %12, %12. Ortalaması bu. Biz artırmışız, onlar ne yapmış?
Her yıl %2,9, %2,9. Ülkeyi fakirleştirmişler.
Biz bu milleti zenginleştirdik, onlar yoksullaştırdı.
İşte bunun için gerileme dönemi diyorum.
Görünen köy kılavuz istemez. Her şey ortada.
Ama bunların ülkemize verdiği zarar, keşke bu kadarla sınırlı kalsaydı. Zarar büyük.
Bakın başka ne oldu?
Grafik-3 (asgari ücret-mukayeseli)
Arkadaşlar, bizim dönemimizde dolar cinsinden asgari ücret, yıllık ortalama %10,9 artmış.
Son dönemde 3 yıl 3 ayda, taraflı cumhurbaşkanı bütün yetkiyi elinde toplamış. Asgari ücret yıllık ortalama %3 düşmüş. Muhasebe ortada.
Taraflı cumhurbaşkanlığı döneminde, asgari ücrette, Avrupa birliği ülkeleri arasında son sıralara düştük. Hatta Çin’in bile gerisinde kaldık.
İşçi sendikalarının açıkladığı rakamlara göre, asgari ücret açlık sınırının altında.
Hani Sayın Erdoğan arada bir “Asgari ücreti artırdık” diyor ya... Ta 2002’den başlıyor muhasebeye, bugüne kadar getiriyor.
İyi de o dönemden bugüne kadar baktığınızda bizim dönemde artmış, kendi tek yetkiyi elinde topladığı dönemde düşmüş. Bunu paçal muhasebeyle kapatmaya çalışıyor.
Hadi yine büyütsün. Desin ki, şu son 3 sene 3 ayda ben asgari ücrette dolar bazında artış sağladım. Hadi desin.
Madem o eski dönemlerin başarısını ben yaptım diye sahipleniyor, buyursun tekrar yapsın. Elini tutan mı var?
Bütün yetkiyi tek elde toplamadı mı? Tek imzayla şu anda Türkiye’de yapamayacağı bir şey yok. Hadi düzeltsin.
Yıllarca söylemedi mi? “Bu yetkiyi bana verin, bir başkan olayım, faiz de enflasyon da nasıl düşürülür göstereceğim” demedi mi? Hadi düşürsün.
Düşmüş haliyle şu anda Merkez Bankası’nın faizi, Avrupa’nın en yükseği. Hala en yüksek. O da %19’dan %18’e düşünce ne oldu biliyorsunuz. Dolar kuru 8,3’lerden çıktı 8,8’lere.
Bir puanlık faiz düşürmenin bedelini bu sefer yüksek kur ve yüksek enflasyon olarak bu memleket ödeyecek. Bir puan faiz düşürdü ne oldu? Hazine’nin uzun vadeli borçlanma faizi arttı. Hazine’nin bütün vadelerdeki borçlanma faizi Merkez Bankası’nın faizi düşürmesinden sonra arttı.
Bakın çok ilginçtir, Merkez Bankası’nın faizi %1 düşüyor, Hazine’nin borçlanma faizleri aynı gün bütün vadelerde artıyor. Niye? Çünkü diyorlar ki, bunlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.
Yine Merkez Bankası rahat hareket etmiyor. Cumhurbaşkanının dürtüleriyle, talimatlarıyla hareket ediyor Merkez Bankası.
Bu güveni sarsıyor. Güven sarsılınca da bu ülkenin Hazine’si daha fazla risk primi ödemek zorunda kalıyor. Bütün grafikler ortada. Bütün rakamlar ortada.
Merkez Bankası 1 puan faiz düşürüyor, Hazinenin borçlanma faizi artıyor, piyasa faizi artıyor. Geldiğimiz nokta bu.
Yapamazlar arkadaşlar.
İşinde uzman, işini iyi yapan, dürüst kadrolar olmadıkça bu ülkenin ekonomisini düzeltemezler.
Bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar. Biliyoruz zannediyorlar, onun için düzelmiyor bir türlü.
Bilmedikleri için, yapamadıkları için de sadece bizim dönemin başarılarını anlatıp duruyorlar.
Hani müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış ya, tam o hesap. Ülkeyi adeta iflas noktasına getirdiler.
Şimdi eski dönemin başarılarını ikide bir anlata anlata bu peynir gemisini yüzdürmeye çalışıyorlar.
Ama lafla yüzmüyor arkadaşlar. Üretimle yüzüyor, iş üretmekle yüzüyor. Koskoca ülkeyi fakirleştirdiler.
Vatandaşı açlığa mahkûm ettiler,
Vatandaşı yardımlara muhtaç ettiler.
Ama değerli arkadaşlarım,
Biz daha evvel yaptık, yine yaparız. Hiç korkmayın. Hiç kimsenin endişesi olmasın.
Ülkemizi, küçük ortağın 2001’de ortağı olduğu krizden nasıl çıkardıysak, şimdi de çıkarırız.
Kimsenin şüphesi, endişesi, korkusu olmasın.
DEVA ekonomisi ile güçleneceğiz.
DEVA ekonomisi ile topyekûn zenginleşeceğiz.
Bunlar zenginleşmeyi ne zannediyor? Etrafındaki 3-5 kişi zenginleşince ülke zenginleşti zannediyor. Öyle değil.
Ülkemiz yoksullaştı, yoksullaşıyor. Zenginle fakir arasında gelir uçurumu artıyor.
Daha yeni açıklanan TÜİK rakamına göre en zengin %5’le en fakir %5 arasındaki gelir farkı sadece 1 yılda 22 kattan 26 kata çıkmış durumda.
O da makyajlanmış rakamlar, ne kadar güveniriz bilmem ama onun rakamlarına göre dahi baktığımızda 26 kata ulaştı.
Ve biz arkadaşlar hazırlanıyoruz, biz geliyoruz. Kadrolarımızla, planlarımızla, projelerimizle geliyoruz.
Arka arkaya açıkladığımız eylem planlarımızla geliyoruz. Bunları vatandaşlarımıza bol bol anlatmamız gerekiyor.
Anlatmayınca, duymayınca vatandaşlarımız haklı. Ben duymadım, bilmiyorum diyor. Ama bilmemesi duymaması onun sorumluluğu değil, bizim sorumluluğumuz.
Ne yapacağız? Hep beraber vatandaşlarımızı dinleyeceğiz. Sürekli nabız tutacağız. Partimizi, planlarımızı, projelerimizi, ülkemiz için yaptığımız hazırlıkları tanıtacağız. Kadrolarımızı tanıtacağız.
Soruyorum şimdi, DEVA ekonomisini kapı kapı anlatmaya hazır mıyız Denizli?
Ülkemiz için yılmadan yorulmadan çalışmaya hazır mıyız? Denizli hazır, ülkemizin devası hazır maşallah.
*****
Değerli arkadaşlar,
Anlata anlata dilimizde tüy bitti. Defalarca söyledim: “Ekonomiyi düzeltmenin yolu hukuktan geçer” dedim. Hukuku düzeltmezseniz ekonomi düzelmez. İki kere iki nasıl dört ise bu da o kadar kati bir şey.
Ben kaç kere şu anda ülkeyi yönetenlere söyledim. Masanızın üstüne büyük puntolarla yazın, çalışma odanıza, arabanıza yazın, deyin ki “Ekonomiyi düzeltmenin yolu hukuktan geçer” dedim. Ve bunu günde 10 defa tekrarlayın dedim.
“Ben hukuksuzluk yapayım, anayasayı yasayı hiçe sayayım, gece yarısı kararlarıyla tek imzayla ülkeyi yöneteyim; ama ekonomi iyiye gitsin, Türkiye zenginleşsin.” Böyle bir şey yok. Böyle bir dünya yok.
Önce hukuka sahip çıkacaksınız, anayasaya saygı duyacaksınız.
Yargıyı bağımsız çalıştıracaksınız.
Bu ülkeyi siz böyle keyfi yönetirseniz, ekonomiyi de dip yaptırırsınız dip.
Hukuku sağlayacaksınız ki, güven vereceksiniz.
Bugünden yarına ne yaptığınız belli olacak.
Hukuk nedir? Kurallar nedir? Aynı demiryolunun rayları gibidir. O rayları önce döşersiniz, kuralları koyarsınız ki o trenin nereye gideceği belli olsun.
Hukuk yoksa, kural yoksa o tren yürümez. Yürüse bile nereye gideceği belli olmaz. Kısa sürede de zaten devrilir.
Tutarlı, dürüst bir yönetim sergileyeceksiniz.
Bakıyorum, Sayın Erdoğan Amerikalara kadar gidip, bir yerlerde yine güven dolu kendine göre açıklamalar yapmış.
Bakın ne diyor?
Video: İngilizce altyazılı soru: “İnsan hakları örgütleri yüz bin kadar vatandaşın sadece size hakaret etmekten soruşturma geçirdiğini söylüyor. | Erdoğan: Benim hakkımda açılmış böyle davalar falan yok. Bakın, sizi de aldatıyorlar. Siz de bunlara inanıyorsunuz. Siz bunları kaynağında araştırıyor musunuz?”
Mülakatın olduğu yer Amerika Birleşik Devletleri. Ümit etmek isteriz ki bu benzer formatta mülakatlar Türkiye’de de olsun.
Sorular önceden ayarlanmamış, cevaplar önceden hazırlanmamış. Gerçek bir mülakat.
Diyor ya bunları önceden kaynağını araştırıyor musunuz diye. Biz ne yaptık? Bunları kaynağında araştırdık.
Kaynak neresi? Adalet Bakanlığı.
4.grafik (TCK 299 grafiği)
Bu nedir? Cumhurbaşkanlığı hakaret suçu.
Mavi çizgiler her yıl açılan soruşturma sayısını gösteriyor. 2014’te başlıyor ilk seçildiği yıl. 2015, 2016 ,2017, 2018, 2019, 2020... Rakamlar.
2016’da 38.254, ertesi yıl 20.539, ertesi yıl 26.115. Devam ediyor, 36.046, 31.297. Kaynak Adalet Bakanlığının verileri.
Toplam rakam 160 bin soruşturma. Cumhurbaşkanına hakaret suçunda açılan soruşturma sayısı. Toplam 35.500 tane de dava açılıyor.
Doğrusunu duymak istiyorsanız rakamlar burada.
Hakikati duymak istiyorsanız DEVA Partisi’ne kulak verin diyoruz.
Çünkü biz ödevimizi iyi yapıyoruz, iyi araştırıyoruz. Sağlam veri olmadan konuşmuyoruz.
“Dava falan yok” diyor ya. İşte olmayan dava sayıları:
Bakın arkadaşlar; kendisinin cumhurbaşkanı olduğu 2014 yılından 2020 yılına kadar TCK 299. Maddesine istinaden tam 160 bin adet soruşturma açılmış! 35 bin 500 adet dava açılmış!
Sayın Erdoğan uluslararası kuruluşları beğenmiyor ya hani. Siz uluslararası kuruluşlardan bakıyorsunuz, bizim rakamlardan bakın diyor ya. Bu kendi Adalet Bakanlığının rakamı. Başka rakam değil yani.
Bakın, tablo çok açık arkadaşlar.
Bakın, bu tabloda ne var?
Bu tabloda; vatandaşıyla kavgaya tutuşan bir cumhurbaşkanı var.
Bu tabloda, yürütmenin etkisi altına girmiş bir yargı var.
Bu tabloda, paspas edilen ifade özgürlüğü var.
Bu tabloda, bütün bir ülkeyi ceza tehdidiyle susturacağını zanneden bir kişi var.
Bu tabloda, kanunların sadece tek bir siyasi partinin genel başkanını korumak amacıyla kullanılması var.
Bu tabloda, parti-devlet var. Parti-devlet.
Sizin, kanunlar karşısında, Dersimli Kemal’den, İzmitli Meral’den, Mardinli Mithat’tan, Osmaniyeli Devlet’ten ne farkınız var? Bakkal Ahmet amcadan, üniversite öğrencisi Levent’ten yasalar önünde nasıl bir ayrıcalığınız olabilir ki?
Aynı anda hem cumhurbaşkanı hem de parti genel başkanı olmayı çok isteyen sizdiniz. 2017 anayasa değişikliğinin özü budur. Hem cumhurbaşkanı hem de genel başkan olabilmektir. Özü budur, hedefi budur.
Ancak, genel başkan şapkanızı takıp, taraflı davrandığınız anda, diğer genel başkanlarla mevzuat önünde eşitlenmeniz gerekir.
İstediğine istediğin gibi konuş, aynı şeyi bir başkası sana söylerse hemen hakaret davası aç. Böyle bir şey var mı?
Adalet bu değil, hakkaniyet bu değil.
Bu tablo utanç tablosu. Taraflı ve partili bir cumhurbaşkanının kanunları, vatandaşlarına karşı sopa olarak kullanmasının tablosudur.
Aynı muamele bir partinin genel başkanına yapıldığında derler ki, “Ya bu eleştiridir, dozu fazla eleştiridir, ufak çaplı hakarettir, bunu idare edeceksiniz”.
Aynı ifadeler Sayın Erdoğan’a yönlendirildiğinde “Dur bakalım, cumhurbaşkanına sen böyle konuşamazsın”.
Eğer cumhurbaşkanına böyle konuşulmasını istemiyorsa, bu eleştirilerin yapılmasını istemiyorsa o zaman genel başkanlığı istemeyecekti.
Hem cumhurbaşkanı hem genel başkan olduktan sonra vatandaşımızın eleştirileri, diğer siyasi parti genel başkanlarına yapılan eleştiriler neyse kendisi de buna katlanmak zorunda. Başka türlü adaleti sağlayamazsınız.
Aynı eleştiriyi kendisi yapabiliyor, kendisi diğer genel başkanlarla ilgili her şeyi söyleyebiliyor hareket eden yok.
Benzer ifadeler kendisiyle ilgili kullanıldığı anda hemen dava açıyor “Dur bakalım ben cumhurbaşkanıyım bana bunu diyemezsin”.
İyi de genel başkana söylüyor bunu, nereden ayırt edeceksin? İki sıfat birbirine karışmış, iki şapka birbirine karışmış. Bu adalet değil. Adaletin yerine gelmesi gerekiyor.
4.grafik (TCK 299 grafiği) çıksın.
*****
Değerli arkadaşlar,
Siyasette eleştiri olur. Ağır eleştiri de olur. Çok ağır eleştiri de olur.
Daha önceki cumhurbaşkanları eleştirilmedi mi? gençlerimiz çok bilmeyebilir o dönemleri ama şöyle basın arşivlerinden bakın, Googlelayınca hepsi çıkıyor.
Daha önceki cumhurbaşkanlarına ağır şakalar yapıldı, sert ifadeler kullanıldı. Hem de neler neler söylendi. Parti genel başkanı olmamalarına rağmen neler neler yapıldı.
Ne karikatürler yayınlandı. Ne yorumlar yapıldı. Ama böyle son dönem kadar 160 bin tane soruşturma, 35.500 dava görmedik.
Üstelik soruşturma ve dava falan açmakla da yetinmiyorlar. Ek yaptırımlar geliyor.
Bakın, eğer bir öğrenciyi, cumhurbaşkanına hakaret suçundan cezalandırırlarsa, o öğrenciye artık yurtlar da yer verilmiyor.
Öğrenci, eğer yurtta kalırken, bu suçlamadan dolayı ceza alırsa, ilişiğini kesiyorlar.
Bu nasıl bir zihniyet? Anlamak mümkün değil.
Kendi vatandaşına düşman hukuku uygulayan bir zihniyet olur mu?
Hakaret diye tanımladıkları da bir genel başkan yapılacak eleştiriler, onun ötesinde şeyler değil.
Ve 17-18 yaşında Cumhurbaşkanı’na muhalif ise bir genç, devletin yurdunda barınamıyor. Geldiğimiz nokta bu.
Gençler üniversiteyi kazanmışlar, yurt bakıyorlar. Başlarını sokacak yuva arıyorlar.
Ama bu zihniyet, çocuklara bile “Sen bana muhalifsen, senin devletin yurduna yatacak yerin yok” diyor.
Üniversite kazanmış, okul okuyacak. Hepimizin vergisiyle, muhalefet partilerine oy veren vatandaşlarımızın da ödediği vergilerle o yurtlar yapılıyor.
Her birimizin parasını ödediği yurda “Giremezsin” diyor. Vatandaşlar arasında ayrımcılık yapıyor.
Bu sadece bir örnek. Neymiş? Cumhurbaşkanına hakaretmiş. Olmaz arkadaşlar.
DEVA Partisi olarak yola çıktık. Bütün bu çarpıklıkları düzeltmek için yola çıktık.
Bakın, biz korkmadık. Korkmuyoruz. Korkmayacağız.
Özgürlükleri doyasıya yaşamak amacıyla çıktığımız bu yoldan asla dönmeyeceğiz.
Demokrasi ve atılım bayrağını mutlaka yükselteceğiz.
Bu ülkeye konuşma özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü yeniden getireceğiz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Denizli’mizin sorunlarını görüyoruz, izliyoruz, duyuyoruz.
Denizlili çiftçimizin borçlarını ödemekte zorluklar yaşadığını biliyoruz.
Kötü yönetimin, maliyetler karşısında ezilen Tavaslı ayçiçeği üreticisini, ithalatla terbiye etmeye çalışmasını hayretle izliyoruz.
Kaynakların “su” sorununu çözmek için değil, rant sahaları oluşturmak için harcandığına tanık oluyoruz.
Rant, rant, rant. Her meseleye baktıkları bu. Her yatırıma baktıkları bu.
Böylesine bereketli topraklara sahip ülkemizin, tarımda ithalata bağımlı kılınmasını asla kabul etmiyoruz.
Yaşadığımız 2020 yılı var ya, bu tarımsal girdilerin tamamının maliyeti 2’ye 3’e katladı.
Kuraklık sebebiyle çiftçimizin gerçekten çok büyük sorunlar yaşadığı bu yılı yaşayan çiftçilerimizin, üreticilerimizin bir kısmı artık 2021 yılında üretimden vazgeçecek.
Yapamıyorum diyecek. “Ürettikçe daha çok zarar ediyorum, niye üreteyim ki?” diyecek.
Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızın durumu farklı değil. Eğer tedbir alınmazsa 2022 yılı gerçekten Türkiye’de hayvancılıkla ilgili zirai üretimin ciddi anlamda düştüğü bir yıl olabilir.
Zaten artan ithalat bağımlılığımızın daha da arttığı bir yıl olabilir. Acilen ama acilen çiftçilerimizin, üreticilerimizin sorunlarına çözüm üretmek gerekiyor.
Biz, sorunları sadece eleştirip geçmiyoruz. Çözümlerimizi ve eylem planlarımızı da ortaya koyuyoruz.
Bildiğiniz gibi, “İlk adımı toprağa atıyoruz” diyerek tam üç ay önce, 8 haziran günü, tarım eylem planımızı duyurmuştuk. 56 madde.
Seçimlerden sonra kurulacak hükûmetin ilk 90 ve 360 gününde yapacaklarını açıklıyoruz. Bütçesi hesap edilmiş, iç tutarlılığı sağlanmış çalışmalar bunlar.
Tarım eylem planımızda yapacaklarımızı taahhüt etmiştik.
Şimdi bir de Denizlili çiftçimizin huzurunda tekrar edelim.
DEVA iktidarında;
Çiftçinin borçlarını en az 2 yıl faizsiz olarak erteleyeceğiz. İlk taksit iki sene sonra başlayacak.
Mazottaki ÖTV’yi çiftçimize aynen iade edeceğiz.
Gübre maliyetinin yarısını, tam yüzde 50’sini devlet olarak biz karşılayacağız. Çiftçimizin kullandığı elektriğe daha düşük fiyatlı ayrı bir tarife uygulayacağız.
Tüm tarım desteklerini, üretimin yapılacağı dönemin başında açıklayacağız. Ödemeleri, aynı yıl içinde gerçekleştireceğiz.
Sulama projelerini hızlandıracağız. Kaynakları Kanal İstanbul gibi projelere değil, sulama kanallarına ayıracağız.
Damlama sulama, kapalı sulama sistemlerine kaynak ayıracağız. Yağmurlama sulama sistemini yaygınlaştıracağız.
Böylece çiftçimizin üretimini de gelirini de doğru sulama ve doğru yatırım politikalarıyla en az 2-3 kat artıracağız.
Arkadaşlar, biz boş konuşmuyoruz. Her şeyi takvimlendiriyoruz. Bütçelendiriyoruz.
Denizli’de de çiftçimize bunları taahhüt ediyoruz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Denizli aynı zamanda büyük bir sanayi şehri. Sektörel teşvikler nedeniyle bazı sıkıntıların yaşandığını gözlemliyoruz.
Sanayi bölgeleri ile limanlar arasındaki bağlantının zayıf olmasının, maliyetleri artırdığını ve rekabet gücünü de düşürdüğünün farkındayız.
Bizler, DEVA iktidarında, teşvik ve desteklerde; net katma değer, tedarik zincirindeki rol, büyüme, karlılık performansı ve kayıtlılığa özen gösterme gibi kriterlere öncelik vereceğiz.
Yenilik ve ürün geliştiren firmalarımıza sağlanan desteklerin etkinliğini artıracağız.
Tarım ile sanayiyi entegre ederek, yüksek katma değer için destek vereceğiz. Sanayi bölgelerimizi, demiryollarıyla limanlara bağlayacağız.
Denizli’yi, daha da fazla ihracat yapması için destekleyeceğiz. Daima alın terinin, bilek gücünün, üretimin, üreticinin yanında yer alacağız.
Bizler, hep beraber el ele vererek, yapacağımız atılımla Türkiye ekonomisini ayağa kaldıracağız.
*****
Değerli arkadaşlar,
Denizli ekonomisinin en önemli unsurlarından birisi de turizm.
Pamukkale; bembeyaz travertenleriyle eşsiz bir doğa harikası. Hierapolis ve Laodikya tarihimizden günümüze uzanan antik kentler.
Denizli’nin turizmde ne kadar önemli bir şehir olduğunun bilincindeyiz.
Turizmde yaşanan nitelikli insan kaynağı sorununu biliyoruz bunun farkındayız.
Bu nedenle turizm meslek liselerine önem vereceğiz.
Turizm sektöründeki paydaşlarla birlikte bu liseleri güçlendireceğiz.
Bütüncül bir bakışla; termal, sağlık, kültür turizmi gibi alanlarda her türlü desteği sağlayacağız.
Değerli arkadaşlarım, şimdi sormak istiyorum.
Atılım için hazır mısın Denizli?
Demokrasi maratonunu koşmaya hazır mısın Denizli? Güzel. Hep beraber hazırız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız. Artık Türkiye’nin DEVA’sı var. Denizli’nin DEVA’sı var. Hepinize çok teşekkür ediyorum.