ÇORUM 1. OLAĞAN İL KONGRESİ
Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’ın Çorum 1. Olağan İl Kongresi Konuşması:
DEVA Partisi’nin değerli Genel Merkez kurul üyeleri, Çorum il teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Sevgili Çorumlu gönüldaşlarımız,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Değerli basın mensupları,
Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Çorum teşkilatımızın birinci olağan il kongresine hoş geldiniz diyorum.
Bugün hem benim için hem de partimiz için tarihi bir gün. Bugün katılabildiğim ilk il kongremizi burada Çorum’da yapmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Aslında partimizin ilk il kongresi 20 Eylül’de Ardahan’da yapılmıştı, ancak sağlık durumum nedeniyle katılamamıştım.
Biliyorsunuz, bundan bir süre önce, ailemle birlikte COVID-19 sürecinden geçtik. Evde ve hastanede geçirdiğim günler boyunca sizlerle buluşacağımız günleri bekledim. Şimdi çok şükür iyileştim, eski sağlığıma kavuştum.
Yaşadığım tecrübeye de dayanarak söylemeliyim ki basit bir hastalıkla karşı karşıya değiliz. Kendimizi ve çevremizdekileri korumak adına tedbiri asla elden bırakmamalıyız. İnanıyorum ki, toplum olarak beraberce güçlü bir irade ortaya koyabilirsek bugünleri nispeten daha kolay atlatabiliriz.
Kongrelerimiz vesilesiyle her ne kadar gönlümüz sıcak bir kucaklaşma istese de, bir araya gelebilmemiz gerekli tedbirlere uymak şartıyla nasip oldu.
Ama bizler, her şeye rağmen durmuyoruz, yolumuza devam ediyoruz.
Bugün Erzurum’da, Balıkesir’de, Batman’da, Sakarya’da, ülkemizin dört bir yanında ilçe kongrelerimizi gerçekleştiriyoruz. Önümüzdeki haftasonu üç ilimizde, bir sonraki haftasonu iki ilimizde daha il kongrelerimizi gerçekleştireceğiz.
Türkiye’yi daha müreffeh, daha huzurlu ve daha özgür bir ülke yapacağımız bir hareket inşa ediyoruz. Ve bugün, milletimizin yaralarına deva olacağımız bu uzun yolun önemli bir adımını hep birlikte Çorum’da atıyoruz.
Eminim çoğunuz biliyorsunuz, Çorum benim ana ocağım.
İnsanlık tarihinin ilk yazılı barış antlaşması olan Kadeş Antlaşması, Hititler ile Mısırlılar arasında bu coğrafyada imzalanmış. Kadın erkek eşitliğinin ilk tarihsel belgesine bu bölgede imza atılmış.
Değerli konuklar, değerli katılımcılar,
Ülkemiz zor zamanlardan geçiyor. İşsizlik tarihin en yüksek seviyesinde. Hayat pahalılığı herkesin canını yakıyor. Adalet yok, hukuku mumla arar olduk.
Ama ümitsizliğe kapılmıyoruz ve biz her birimiz DEVA üyeleri olarak çok çalışıyoruz. Laf değil iş üretiyoruz. Dert değil çözüm oluyoruz.
Geçtiğimiz günlerde, devletin iki kurumu arasında yaşanan ve demokratik bir ülkede asla rastlanamayacak bir polemiğe tanık olduk. Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir karar üzerine, bir hükümet üyesi Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı şahsen hedef alan, hem iftiralar içeren hem de tehdit kokan açıklamalar yaptı.
Mahkeme kararları elbette eleştirilebilir, ancak ülkedeki güvenliği sağlamakla yükümlü bir hükümet üyesinin bir yüksek yargı mensubuna sarfettiği sözler ülkemiz adına utanç vericidir. Hükümetin en önemli sorumluluk alanlarından birisi olan güvenlik konusundaki aciziyetinin itirafıdır. Hükümet kendi işini yapamadığını ilan etmiştir. Sokakların güvenli olmadığını, bir yüksek mahkeme mensubunun koruma olmadan sokağa çıkamayacığını kabul etmiştir.
Fakat bu olayın hem hüzünlü bir tarafı, hem de umut veren bir tarafı var.
Hüzünlü, çünkü bugün Anayasa Mahkemesi’ni hedef alanların bir kısmı, geçmişte Anayasa Mahkemesi’nin tarafsız ve bağımsız olmayışı yüzünden en çok sıkıntıyı ve acıyı çekmiş insanlar.
Askeri vesayet günlerinde, o yüce mahkemede görev yapan yargıçların hür iradeleriyle davranma cesaretine sahip olmaması yüzünden seçilme hakları gasp edilmiş, partileri kapatılmış, inanç özgürlükleri ayaklar altına alınmış insanlar.
Devran döndü, şimdi bu insanların bir kısmı iktidarda. Ancak bugünkü iktidarın kendisi, vesayet rejimindeki hak hukuk tanımayan iktidarlar gibi davranmaya
Bir yandan da iktidar, ne yazık ki, bugünün yüksek mahkeme mensuplarını vesayet rejiminin yargıçlarına benzetmeye çalışıyor.
Üstelik daha on sene önce Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını bizlerin de içinde olduğumuz bir ekip getirmişti. Yapılan düzenleme tarihi nitelikteydi ve nitekim hak ihlallerini kısmen telafi etme imkanı gelmişti bu sayede.
Sizinle önemli bir istatistiği paylaşmak isterim. 2016’dan 2020 Haziran ayına kadar Anayasa Mahkemesi’ne yaklaşık 220.000 bireysel başvuru yapılmış. Anayasa Mahkemesi esastan incelediği başvurulardan tam %91,8’i için hak ihlali kararı vermiş.
İşte şimdi bireyler lehine hükmedilen bu “ihlal” kararlarına karşı çıkıyorlar. Ne zaman özgürlükçü, demokrat, adil, hakka uygun bir karar verilse karşı çıkıyorlar.
Ama bir yandan da umut verici bir tarafı var bu olayın. Çünkü bu tablo bize gösteriyor ki, bugünkü rejimin hâlâ hizaya getiremediği, hala biat ettiremediği bazı kurumlar var ülkemizde.
Türkiye’de hâlâ hakimler var.
Birkaç gün evvel de iktidarın ortağı, çok matahmış gibi, parlamenter sistemden kalan kurumların ve Anayasa Mahkemesinin yeniden yapılandırılmasını istedi. Anayasa Mahkemesi’ne “engel” dedi. Cumhurbaşkanı da hemen destekledi.
Çünkü adalete inanmıyorlar. Yargı sadece onların beklediği, istediği kararı alırsa memnun oluyorlar. Aksi halde derhal iftira, tehdit, her türlü yıpratma ve yıldırma başlıyor. Adil değiller ve olmak da istemiyorlar.
Kimse kusura bakmasın, halkımız mağdur edildiğine inandığında Anayasa Mahkemesine başvuracak ve elbette hakkını arayacak.
Yargıya olan güvenin yerlerde süründüğü, talimatla kararlar verildiği günlerden geçerken, güvenebildiğimiz az sayıda kurumdan birisi Anayasa Mahkemesi iken, hukuk devletini hiçe sayan bu anlayışı asla kabul etmeyeceğiz.
Kim ne derse desin biz insan haklarını, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, güçler ayrımını savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Biz bunları gerçekleştirmek için hazırız. Türkiye’nin devası hazır.
Kıymetli Arkadaşlarım,
İktidar ülkeyi yönetemediğini her alanda itiraf ediyor.
Geçen hafta açıklanan ekonomik program Türkiye’nin fakirleştiğini ilan etmiştir. 2013 yılında 961 milyar dolara ulaşan milli gelirimizin bu yıl 702 milyara gerileyeceği, aynı dönemde fert başına milli gelirimizin 12.594 dolardan 8.381 dolara düşeceği açıklanmıştır.
İsraf ve yanlış yönetim sonucu hükümetin bütçe açığı tarihi en yüksek seviyesine çıkmıştır. Ekonomi yönetimini bıraktığım 2015 yılında 24 milyar TL olan bütçe açığının 2020 yılında tam on katına çıkarak 239 milyar TL olacağı ve bu açığın 2023 yılına kadar da azalmayacağı açıklanmıştır.
Devrettiğimde yüzde 27,5 olan kamu borç yükü, bu yıl milli gelirin yüzde 41,1’ine çıkacaktır.
Geçen hafta açıklanan programla Türkiye’nin yeniden borç faiz sarmalına geri döndüğü tescil edilmiştir. Bütçeden yapılan faiz ödemeleri benim ayrıldığım yıl 53 milyar TL idi. Bu yılki faiz ödemesi 137 milyar olarak ilan edilmiştir. Gelecek yıl ise bu rakamın tam 179 milyara çıkacağı açıklanmıştır.
Biz adil olacağız. Biz yargıya müdahale etmeyeceğiz. Biz yargının tarafsız ve bağımsız olmasını sağlayacağız.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan bir başka karar ise Merkez Bankası politika faizinin %2 artılması olmuştur.
Ne oldu? Acaba hükümet faiz lobisi karşısında direnemedi mi? Son yıllarda Sayın Cumhurbaşkanı ısrarla faizin enflasyonun sebebi olduğunu iddia ediyordu. Yani faiz artarsa enflasyon artar diyordu. Sizin teziniz doğruysa niçin faizi artırdınız? Bu kadar hayat pahalılığı varken bir de faiz artışıyla enflasyonu daha da mı azdırmak istiyorsunuz?
Olmadı. Tutmadı. Merkez Bankası’nın faizini sessizce artırmasıyla beraber bütün bu uygulamalarının yanlış olduğunu, yıllardır savundukları tezlerin içinin boş olduğunu itiraf ettiler. Çıkıp bu faiz artışını anlatacak, savunacak birisi oldu mu? O günden bugüne hükümetten bu konuda çıt yok.
Peki bu esnada bize ne oldu? Vatandaşlarımıza ne oldu? Türk lirasının değeri tarihin en düşük seviyelerinde.
Orta direk yıkılıyor değerli arkadaşlar!
Hükümetin yaptığı yanlışlar yüzünden orta direk yıkılıyor. Bunları görüyoruz. Yalanlarla, çarpıtmalarla kandırmaya çalışsalar da biz bunları görüyoruz, halk görüyor.
“Biz döviz kuruna bakmıyoruz, ilgilenmiyoruz" diyorlar. Halkı cahil sanıyorlar. Anlamaz sanıyorlar. Halk, her gün sokakta, pazarda, markette gerçek enflasyonu da işsizliği de iliklerine kadar hissediyor. Her üç kişiden biri işsiz. İnsanlar evine ekmek götürmekte zorlanıyor. Gençler, kadınlar iş bulamıyor.
Artık yeter. Biz bu yanlışların bedelini ödemek istemiyoruz. Halkımız bunu hak etmiyor.
Arkadaşlar bakın, bütün bu yanlışların bedelini bu millet ödüyor. Kur sizi ilgilendirmiyor da niçin akaryakıta zam yapıyorsunuz? Niçin elektriğe zam yapıyorsunuz? Bunların maliyetinin direkt döviz kuruna bağlı olduğunu bu halk anlamıyor mu zannediyorsunuz? Devletin borcunun önemli bir kısmının döviz borcu olduğunu bu millet bilmiyor mu sanıyorsunuz? Kur önemli değil de, Merkez Bankası’nda yıllardır biriktirilen tam 120 Milyar dolar dövizi bir inat uğruna niye erittiniz, niye yaktınız?
Devletin kara günler için yıllardır biriktirdiği yedek akçe hesabı vardır. Geçen yıl bir kalemde harcayıp bitirdiler. 2019’da biriken yedek akçeyi de 2020 yılının hemen başında hemen harcadılar. Sabredemediler.
Her birimizi hatta küçücük çocuklarımızı borca soktular, fakirleştirdiler.
Bundan dört yıl önce bir Varlık Fonu kurdular. Bu fonun en önemli özelliği ihale mevzuatının tamamen dışında olması, hiçbir düzenlemeye bağlı olmaması ve hiçbir denetim mekanizmasına tabi olmaması.
Ben yıllarca karşı koydum. Yanlış dedim. Burada kara delik oluşur dedim. Ayrılmamdan hemen sonra kurdular bu fonu.
Bugün devlet bilançosuna baktığımızda, bu fon tam 64 Milyar TL borca batmış. Adına varlık fonu deyip de memlekete yeni bir borçlanma mekanizması, yeni bir kara delik oluşturmak affedilir bir şey değil.
İktidara gelir gelmez yapacağımız ilk işlerden birisi bu fonu kapatmak olacak.
Biz, bu kötü yönetimi sona erdireceğiz. Ekonomiyi ehil olmayan ellerden kurtaracağız. Bu milletin kaynaklarını küçücük bir zümrenin çıkarı uğruna heba eden anlayışa son vereceğiz.
Merkez Bankası, TÜİK ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme (BDDK) gibi tüm kurumları özerk hale getireceğiz. İktidar olanların niyetleriyle şekillenen, keyfi kararlarla ülkenin geleceğini hedef alan tüm uygulamalara son vereceğiz.
Saygıdeğer konuklar,
Ülkemizin en önemli ekonomik sorunu işsizliktir. Yatırım olmadan istihdam oluşmaz, işsizlik sorunu çözülemez. Yatırımcı ise güven ortamı ister.
Ülkemizin sorunlarının çözümü ancak ve ancak bu milletin, çalışanların ve yatırımcıların geleceğe güvenle bakmasıyla mümkündür. Oysa bu iktidarın artık güven ortamını tesis etme imkanı kalmamıştır.
Bu iktidar başta olduğu sürece yatırımcı yatırım yapmaktan çekinecek, yeni istihdam oluşmayacak, işsizlik sorunu artmaya devam edecektir.
Hükümet geçtiğimiz hafta sağlık konusunda da vatandaşlarımıza gerçekleri sunmadığını itiraf etti. İktidar vahim bir açıklama ile Koronavirüs tablolarının gerçek durumu yansıtmadığını açıkladı.
Ekonomiyle ilgili verilere son dönemlerde güven azalmıştı. Ancak sağlıkla ilgili gerçekleri gizleyip ne yapmaya çalışıyorsunuz? Türk Tabipler Birliği aylardır verilerin gerçek olmadığını söyledi. Ama hükümet bunu söyledikleri için Tabipler Birliği’ni hain ilan etti.
Sırf turizm gelirlerini artırma gayesiyle sağlık istatistikleri tahrif edilemez. Bu halkın canının hiç mi kıymeti yok? Eğer mesele ülkenin çıkarlarıysa, en önemli milli çıkarımız halkımızın sağlığıdır.
Buradan yine hükümete ve ortaklarına sesleniyorum: Gerçekleri gizlemeyin. Yalan beyanda bulunmayın. Halkımıza doğruları açıkça söyleyin. Hiç kimsenin hayatını tehlikeye atmayın! Siz halka hizmet etmek için görevdesiniz. Hizmet edin!
Ben her bir hastane çalışanının nasıl fedakârlık içerisinde bu süreci yürütmeye çalıştığını bizzat gördüm. Haklarını alamasalar da her biri büyük bir risk altında kahramanca mücadele ediyorlar hâlâ.
Sağlık çalışanlarımızın yanında olun. Kimse hekimlerimize ve diğer sağlık çalışanlarımıza saldıramaz.
Niye? Çünkü devletin bütçesi iflas noktasında. Hazinede para kalmadı. Borçları
ödeyecek paraları yok. Ama bu durumda bile Kanal İstanbul için ihale yapmayı ihmal etmiyorlar.
Hastalarımıza ilaç vermekte zorlandığımız günler yaşıyoruz. Niye? Ne oldu da bu duruma düştük. Bütün bunların sebebi kötü yönetim. Bu iktidar ülkeyi yönetemiyor. Yanlış ve günübirlik kararlar ile ülke yönetilemez. Kurumları ve liyakatı bitirdiğiniz zaman yönetemezsiniz.
Değerli vatandaşlarım,
Hamaset dışında ülkemize hiçbir şey sunamayan iktidar, çocuklarımızı da eğitimsiz bırakmıştır. Evlerinden bilgisayar ile derslere katılması gereken öğrenciler, imkansızlıklardan derslere katılamıyor. Çocukların eğitimi için zorunlu olan internet, bilgisayar, tablet sağlanamıyor. Öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz internet için yüksek ücretler ödemek zorunda kalıyor. Konu yeni bir ihaleyse kaynak bulunuyor, ama çocuklarımızın eğitimine sıra gelince yardım kampanyası düzenleniyor.
Eğitim bir haktır. Devletin görevi eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaktır. Devlet, pandemi koşullarında öğrencilerimize evde ücretsiz olarak tüm eğitim imkanlarını sağlamak zorundadır. Eğitime erişim açısından baktığımızda, maddi imkanı olan ailelerle imkanı olmayan aileler arasında ilk defa uçurum bu kadar büyümüştür. Yoksul ailelerin çocukları eğitim imkanlarından mahrum kalmaktadır.
İktidar ne uzaktan ne yakından, eğitimi beceremiyor. Hâlâ eğitimde yol haritası belli değil. Bu sene sınavlara girecek öğrencilerimiz sınav müfredatını bilmiyor. Belirsizlikler gençlerimizin gelecek umudunu yok ediyor.
Buradan bir kere daha seslenmek istiyorum:
İktidar eğitimde yol haritasını derhal belirlemelidir. Öğrencilerimize ve eğitimcilerimize ücretsiz internet ve teknik donanım sağlanmalıdır. EBA sisteminin altyapısı güçlendirilmeli ve aksaklıklar giderilmelidir. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı ve en ücra köylere dahi eksiksiz hizmet verilmelidir.
Ahlat’a, Marmaris’e yapılan saraylara yüz milyonlarca lira harcayan iktidar, çocuklarımızın geleceği için yapılacak eğitim harcamalarından kaçamaz.
Biz, insan odaklı, fırsat eşitliğini gözeten bir eğitim sistemi kuracağız. Çocuklarımıza hak ettikleri eğitimi üç yaşından itibaren ücretsiz sağlayacağız.
Değerli yol arkadaşlarım,
Bir ülkenin itibarı lükse yapılan harcamalarla değil, halkının yaşam standartları ile, çocuklarının geleceğine yaptığı yatırımlarla ölçülür.
Bugün kendi yetersizliklerini kimlik siyasetiyle örtmeye çalışan ve toplumu kutuplaştırarak iktidarını sürdürmeyi amaçlayan dar bir yönetim kadrosuyla karşı karşıyayız.
Bugünkü yönetime baktığımızda; insan haklarını, özgürlükleri, demokrasiyi, ekonomiyi onaracak, halkımıza insanlık onuruna yaraşır bir hayat sunacak siyasi iradeyi göremiyoruz. Bu iktidar ve yönetim anlayışı değişmeden, maalesef hiçbir sorunumuza çözüm üretmek mümkün değil.
Gençlerimiz, kadınlarımız, yatırımcılarımız ülkemizden göç ediyor. Son bir senede Türkiye’den 253.000’den fazla vatandaşımız göç etti. Bunların büyük çoğunluğu gençler.
Bu ülkede ailelerin en büyük yatırımı mala mülke değil, çocuklarınadır. Mevcut yönetim artık bu ailelere bir gelecek umudu sunamıyor. Gençler de ilk fırsatta Türkiye dışında bir hayat hayal ediyor. Ülkeden umudunu kesen vatandaşlarımıza yeniden burada huzur içinde ve özgürce yaşayacakları bir ortam sunmak zorundayız.
Kamu kurumlarında mülakat sistemi kullanılarak liyakatli kişiler değil, nüfuzlu kişiler işe alınıyor. Biz kamuda mülakat sistemine son vereceğiz. İşi referansı olana değil, ehil olana teslim edeceğiz.
Türkiye’nin, hepimizin hak ettiği gibi demokratik, özgürlükçü, müreffeh bir hukuk devleti olması için biz buradayız.
Bakın bugün esnafımız kepenklerini indirmek zorunda kalıyor. Çiftçilerimiz hızla artan girdi maliyetleri karşısında çaresiz kalıyor. Koronavirüs döneminde diğer ülkeler özellikle küçük işletmelere teşvikler, hibeler verirken bizde hükümet ne
Hem de çok iyi eğitimli donanımlı gençler. İnsan sermayemizi kaybediyoruz.
Kendilerine ve düşüncelerine saygı duyulmasını istiyorlar.
Gençlerde işsizlik oranı tarihin rekor yüksek seviyelerinde. Daha kötüsü gençlerimiz umudunu yitirmeye başladı.
yaptı? Küçük kredi uygulamalarıyla esnafımızın ve çiftçilerimizin sorunlarını sadece ertelemeye çalıştı. Üstelik üzerine faizini de ekleyerek yaptı bunu.
Bu adalet midir? Bu hak mıdır? Şatafata, gösterişe yapılan harcamalar kayıtsızca devam ederken esnafın kepenklerini kapatması sessizce izlendi.
Değerli arkadaşlar,
Bizim DEVA Partisi olarak amacımız, Türkiye’ye kaderinin bu olmadığını göstermektir. Söz değil; iş üretmektir. Türkiye’yi kutuplaştırmak isteyenlere karşı, bir araya gelebileceğimizi göstermektir.
Biliyoruz ki Türkiye, liyakatli bir kadronun öncülüğünde ve yeniden birlik olma iradesiyle yönetilirse, müreffeh günlere kavuşacağız. İşte bu kadro, sizlersiniz.
DEVA Partisi kadroları ülkemizin ihtiyaç duyduğu umut ışığıdır. Teşkilatımız, basının susturulduğu, televizyon kanallarının karartıldığı, meydanların boşaltıldığı şu günlerde, kapı kapı dolaşıp insanlara DEVA’yı anlatacaktır. Sesimizin Türkiye’nin her sokağında yankılanması için çalışmak hepimizin ülkemize borcudur.
Türkiye’de politika yapmanın tek şartının cüzdan doluluğu olduğu gerçeğini değiştiriyoruz. Bizim teşkilatımızın mensupları paraları ya da tanıdıklarıyla değil; birikimleri ve nitelikleriyle burada bulunan insanlardır.
Biz DEVA Partisi olarak, ülkemizin insanlarını can kulağıyla dinliyoruz. Zira, toplumun gündeminden kopmuş ve bir külliyeye, saraya, dar bir kadroya sıkışmış yönetim, milletimizin sorunlarına çözüm üretemiyor, üretemeyecek. Olmayan gelirin ve çalışamayan işçinin vergi ve prim ödemelerini durdurmadı, sadece erteledi. Çalışamayan, dükkanını kapatan esnafa geçimi için yardım etmedi. Esnafımız, çiftçimiz kaderleriyle baş başa bırakıldı.
Biz siyaseti rant için, makam için, kendimize hizmet için yapmıyoruz yapmayacağız.
Biz siyaseti ülkemiz için, inandığımız değerler için, milletimizin huzur ve refahı için yapacağız. Biz siyaseti almak için yapmayacağız. Biz siyaseti emeğimizi, bilgimizi ve zamanımızı bu ülkenin hizmetine sunmak için yapacağız.
Kıymetli Çorumlu kardeşlerim,
Bu şehrin beş bin yıllık eşsiz bir tarihi vardır. Alacahöyük’ün, Hattuşaş’ın başkenti olan şehrimiz hem yatırımlardan hem turizmden mahrum olmuştur. Osmanlı’dan, Selçuklular’dan kalma tarihi eserlerin bulunduğu müzelerimizin, ören yerlerimizin tanıtımı yetersiz kalmıştır.
Dünyanın neresinde olursa olsun el üstüne tutulacak bu tarihi miras, hükümetin desteklerinden mahrum kalmış ve Çorum turizm merkezi olamamıştır.
Biliyorum, yıllardır Çorum teşviklerden, yatırımlardan, desteklerden mahrum kaldı. Öyle ki şehre en büyük istihdam sağlayan kurumlardan olan çimento fabrikası da iki sene önce kapandı.
Çorum İç Anadolu’nun Karadeniz’ e açılan kapısıdır. Yıllarca tarım şehri olarak bilinen Çorum’un tarımsal sanayide ve çeşitlenen sanayi kollarında büyük bir potansiyeli vardır. KOBİ’lerin güçlenmesiyle bir sanayi şehri olmaya adaydır.
Temelleri 1977 yılında atılan Çorum Organize Sanayi Bölgesi sadece Çorum için değil bölge için önemli bir imkan sunmaktadır.
İktidara geldiğimizde;
Çorum’un yetersiz olan sağlık altyapısını hızla iyileştireceğiz.
Çorum ilimizi hak ettiği düzeyde kamu yardım ve yatırımlarından faydalandırılacağız.
Ulaşım altyapısını yeni baştan ele alarak Ankara-Kırıkkale-Çorum-Samsun hızlı demir yolu projesini sonuçlandıracağız.
Sulu tarım alanlarını özellikle pirinç ekim alanlarını geliştireceğiz ve Osmancık pirincinin markalaşmasına yönelik her türlü desteği vereceğiz. Verimli tarım arazilerine sahip ilimizi gerekli destek ve yönlendirmeler ile, seracılık ve organik tarım ile, Ankara dahil yakın coğrafyanın 12 ay sebze üreticisi konumuna getireceğiz.
Özellikle çeltik tarımında kullanılacak makinaların üretimini ve üretilen pirincin paketlenmesi, kurutulması ve nişasta gibi katma değeri yüksek ürünlerin üretilebileceği fabrikaların kurulmasını destekleyeceğiz.
Obruk barajı ve Kızılırmak nehri kültür balıkçılığı yapmaya uygun bir ortam sunmaktadır. Kültür balıkçılığını önemli bir geçim kaynağı haline getireceğiz.
da teknokent kurulmasına rağmen, üniversite
sanayi iş birliğinde ciddi bir mesafe kat edilememiştir. Üniversite sanayi iş birliğinin
ve Ar-Ge’
nin geliştirilmesine yönelik her türlü teşvik ve desteği vereceğiz.
Çorum’un savunma sanayi, demiryolu makine ve ekipmanları, hızlı tren setlerinin imalatı ve yerli otomobil üretimi konusunda önemli bir tedarikçisi olma konusunda her türlü yardım ve destekte bulunacağız.
Çorum sanayide yüz üstü bırakıldı. Çorum altyapıda, ulaşımda yüz üstü bırakıldı. Çorum, yanlış tarım ve hayvancılık politikalarıyla göç veren bir şehre dönüştü, bazı köylerimiz adeta hayalet kasabalara döndü.
Bu üzücü tabloyu Çorum da Türkiye de hak etmiyor.
Çorum’un sorunu çok, derdi çok biliyoruz. Ama biz DEVA Partisi olarak, 528.422 Çorumlunun, 13 ilçesiyle, 759 köyüyle tüm Çorum’un DEVA’sı olmaya geliyoruz.
Şimdi Çorum teşkilat mensuplarımıza soruyorum: Arkadaşlar Çorum’un DEVAsı olmaya hazır mısınız?
Değerli arkadaşlar,
Sözlerime son vermeden önce vurgulamak istediğim son bir konu da Azerbeycan ve Ermenistan arasında devam eden çatışmalardır.
Kıymetli katılımcılar, ekranları başında bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımız,
Biz, DEVA Partisi olarak özgürlük, adalet, eşitlik ve toplumsal barış için, insanımızın hak ettiği yaşam için yola çıktık.
İlk adımı buradan atıyoruz ama önümüzde çetrefilli bir yol, uzun sürecek bir mücadele var. Türkiye’de kutuplaşmadan değil, güvenden; kayırmacılıktan değil, liyakatten beslenen bir siyaseti hakim kılacağız.
Kadınların ve gençlerin en önde yer aldığı, herkesin eşit seviyede söz sahibi olduğu, engelli vatandaşlarımızın siyasette engellenmediği partimizle, adalet için, hukuk için, özgürlük için geliyoruz.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız. Ayrışmayacağız, hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var ve biz hazırız. Hepinize çok teşekkür ediyorum.
Ermenistan tarafından işgal edilen Dağlık Karabağ bölgesi Azerbaycan
Cumhuriyeti’
nin öz toprağıdır. Biz, Ermenistan’ın bu hukuksuz işgali derhal
sonlandırması gerektiğini düşünüyoruz ve Azerbaycan’ın uluslararası hukuktan
kaynaklanan haklarını sonuna kadar destekliyoruz.