5 Aralık 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Esenyurt İlçe Kongresı̇ Konuşması

5 Aralık 2021

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN ESENYURT İLÇE KONGRESİ

Saygıdeğer konuklar,

Değerli yol arkadaşlarım,

Esenyurt’un demokrasiye ve atılıma hasret kalmış kıymetli insanları,

Siyasi partilerin ve sivil toplum kurumlarımızın değerli temsilcileri,

Kıymetli muhtarlarımız,

Değerli basın mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız,

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor, Esenyurt ilçe kongremize hoş geldiniz diyorum.

*****

Esenyurt’a ilçe binamızı açmak için ilk geldiğimizde Esenyurt meydanlara sığmamıştı, bugün de bakıyorum salonlara sığmıyor.

Bu coşku, Türkiye’nin demokrasiye hasret kalmış sesi.

Bu coşku, atılımın, refahın, zenginliğin umudu.

Bu coşku, bugünden iktidara yürüyen özgür adımların ayak sesi.

Hep beraber iktidara gidiyoruz inşallah. Milletimizle yan yana, omuz omuza yürüyeceğiz.

Şimdi şöyle bir bakalım mı, hazır mıyız diye. Demokrasi için hazır mıyız Esenyurt?

Atılım için, özgürlük için hazır mıyız Esenyurt?

Maşallah. Esenyurt hazır.

Türkiye’nin bugününün de yarınının da devası işte burada, bu salonda!

Sağ olun, var olun arkadaşlar.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bugün, ülkemizde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmasının 87. Yıl dönümü.

Kadınların siyasette yer almak için verdiği mücadele, 5 Aralık 1934’te hakkın iadesiyle taçlanmıştı.

Biz en yüksek cinsiyet kotası olan parti olarak, kadınların siyasette güçlendirilmesi için elimizden geleni yaptık, yapıyoruz.

Ve inşallah bu yola kadınlarla beraber yürüyeceğiz.

Gençlerimizle beraber yürüyeceğiz.

DEVA Partisi kadınların her seviyede çok güçlü bir biçimde temsil edildiği bir parti. Bizim biliyorsunuz kadınlar, gençlik kolumuz yok. Çünkü kadınlar da gençler de partimizin ana gövdesinde. Karar alma mekanizmalarında. Bunun için.

*****

Değerli arkadaşlarım,

İki ay evvel buraya geldiğimiz de ülkemizde işlerin nasıl kötüye gittiğini teker teker anlatmıştık. Aradan iki ay geçti ama durum daha da kötü. Her geçen ay bir öncekini aratıyor. Her geçen gün bir öncekini aratıyor.

Ama bu gidişle, bu iktidar işbaşında kaldığı sürece yarın daha da kötü olacak. Öyle görünüyor. Tüm halkımız diyor ki “dibi gördük, bundan kötüsü olmaz herhalde”, iktidar hemen hamlesini yapıyor, durum daha da kötüleşiyor. Tam dip derken herhalde bundan kötüsü olmaz derken cumhurbaşkanı çıkıyor bir konuşma yapıyor daha da kötüsünü görüyoruz.

Adeta, ülkeyi sürekli olarak kötünün de kötüsüne sürükleyen bir iktidar var şu anda işi başında.

Bu kötüye gidişin, bu bozulmanın en önemli sebeplerinden birisi ne biliyor musunuz?

Bunlar hukuku da adaleti de ayaklar altına aldılar. Hukuk ve adalet bugün ayaklar altında.

21 sene önce yola çıkarken hak için, adalet için yola çıkanlar, partinin adını koyarken önce adalet kelimesini kullananlar ülkeden adeta adaleti sildi şu an.

Bakın, uzun süre iktidar gücünü kullanmak yönetenleri yozlaştırıyor. Güç yozlaştırıyor. Mutlak güç, mutlaka yozlaştırıyor.

Ülkeyi yönetenlerin gücünün hem hukukla hem de süreyle sınırlanması gerekiyor. Başka bir çıkış yok.

Bakın, geçtiğimiz gün Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplandı.

Tarihimizde ilk kez, Avrupa Konseyi, Türkiye’ye karşı ihlal prosedürü başlattı. Yaptırım uygulayabileceğini söylemeye başladı.

Bunu söylerken üzülüyorum inanın. Vaktiyle, ülkemizin itibarının en yüksek olduğu dönemlerde, ülkemizin ekonomik gücünün en zirvede olduğu günlerde o masalarda oturan, ülkenin itibar kazanmasında katkısı olan bir arkadaşınız olarak ülkenin düştüğü bu duruma çok üzülüyorum.

Peki, bu neden oldu arkadaşlar? Sebep ne? Bir vatandaşımızı haksız, delilsiz cezaevinde tutma inadı yüzünden oldu. Sebep bu. Başka bir şey değil. İnat, inat.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Hukuku çiğniyorsunuz” diyor, iktidar umursamıyor, çiğnemeye devam ediyor.

İktidar, altında Türkiye’nin imzası olan sözleşmeyi ihlal ediyor.

Şimdi arkadaşlar, söz verip de yapmayan bir ülkenin, altına imza atıp da uygulamayan bir ülkenin güvenirliliği olur mu? Böyle bir ülkede adalet olur mu? Hukuk kalır mı?

Böyle bir ülkenin sözüne güven olur mu?

Sonra da “ekonomik kurtuluş savaşı” diyor.

Sen sözünü tutma, yasalara uyma, kendi Anayasa Mahkemenin kararlarını uygulamıyorum de, saygı duymuyorum de, uymuyorum de, sonra da ekonomi batınca istiklal savaşındayız de. Ya batıran sizsiniz siz.

Yatırım, üretim, istihdam ancak hukukla olur. Güvenle olur.

Her türlü hukuksuzluğu yapıp, yatırımcıyı korkutup, ekonomiyi batırınca; başlıyorlar masal anlatmaya, yok dış güçler, yok ekonomik istiklal savaşı. Sürekli hamaset sürekli.

İtibarımızı iki paralık ettiniz ya.

Ve ne yapıyorlar? Bu ekonomik krizin vatandaşlarımıza sunumunu yaparken bazen nas diyorlar bazen istiklal diyorlar. Nas deyip dini inancı istismar ediyorlar, istiklal deyip milli duyguları istismar ediyorlar. Ya madem nas, şu faizi indirsene sıfıra. Kötü kötüdür. Kötünün azı çoğu olur mu? Ben faizle savaşacağım diyor elinde değil mi? 19’dan 15’e indirdi değil mi Merkez Bankası faizini? İndir sıfıra. Niye indirmiyorsun? Elini tutan mı var? Bunlar işi bilmiyor arkadaşlar bilmiyor.

Bilmiyorlar, batırıyorlar sonra da milletimizin o tertemiz dini inancına ve milli duygularına hitap ederek oralar sığınmaya çalışıyorlar. Böyle yağma yok. Biz bu yanlışları açığa çıkaracağız. Her yerde doğruyu konuşacağız.

Biz ekonominin veya dış politikanın başındayken, oturduğumuz her masada önce Türkiye dinlenirdi. Herkes kulak kabartırdı acaba Türkiye ne diyecek diye.

Yatırımcılar, Türkiye’ye yatırım yapmak için yarış içindeydi ya. Bütün uluslararası iş insanları Türkiye Cumhuriyeti’nin pasaportunu almak için kuyruğa giriyorlardı. Bu ülke bunları yaşadı. “Yükselen yıldız” diye Türkiye örnek gösterilirdi.

Benim yüzüme karşı uluslararası toplantılarda “bize verecek çok dersleriniz var” derlerdi. Sizden ders almamız gerekiyor derlerdi.

Neden? Çünkü hiçbir zaman ülkemizin ve milletimizin menfaatlerinden vazgeçmedik, kimseye de boyun eğmedik.

Ancak, sözümüzden de dönmedik. Siz sözünüzden dönersiniz, attığınız imzayı tanımazsanız itibarınız böyle yerle bir olur.

Hem iddialı olduk hem itibarlı olduk. Hem de başarılı olduk.

Ama bugünkü iktidar, uluslararası toplumda Türkiye’yi zayıflattı, iddiamızı kaybettik.

Sözümüzün kıymeti kalmadı, itibarımızı kaybettik. Sayın Erdoğan; bırakın uydurduğunuz o hikayeleri.

Belki beş yüzüncü kez tekrar ediyorum, masalarınıza, odalarınıza büyük harflerle şunu yazın:

Ekonomiyi düzeltmenin yolu hukuktan geçer. Ekonomiyi düzeltmenin yolu hukuktan geçer. Ekonomiyi düzeltmenin yolu hukuktan geçer.

Bunun başka çaresi yok.

Günde on kere tekrar edin bunu ki zihninize işlesin. Ağzınızda kuş tutsanız başaramazsınız, başaramayacaksınız. Hukuka ve adalete bağlı olmadıktan sonra bir ülkenin ekonomisi ayağa kalkmaz, mümkün olmaz. İstediğiniz kara uğraşın.

Daha önce de söyledim. 10 tane Nobel ödüllü iktisatçıyı getirin koyun bu ülkenin ekonomisinin başına, desin ki cumhurbaşkanı ‘vallahi ben artık hatamı anladım artık siz yönetin şu ekonomiyi’ onlar bile düzeltemezler. Çünkü o iktisatçıların gidip de ülkenin hukuk ve adaletini düzeltecek halleri yok. Onlar iktisatçı. İktisatçıların gidip ülkenin dış politikasını, dış ilişkilerini düzeltecek halleri yok.

Topyekûn bir revizyon gerekiyor arkadaşlar topyekûn. Topyekûn bir zihniyet değişikliği, topyekûn bir iktidar değişikliği gerekiyor. Artık bu ülkenin başka çaresi yok.

*****

Değerli arkadaşlar

Dün Sayın Erdoğan Siirt’teydi. Cumhurbaşkanı şapkasıyla mı, parti genel başkanı şapkasıyla mı artık orasını bilemiyorum. Daha evvel söylemiştim, kendisi şu ülkede her şey oldu, ancak, ülkenin ihtiyaç duyduğu bir anlamda cumhurbaşkanı olamadı.

Cumhurbaşkanı, ülkenin başı demektir. Siyasi kavgaları çözmesi beklenen kişi demektir. Siyasi kavgayı çıkaran kişi cumhurbaşkanı olamaz. Tarafsız olmalıdır. Bütünleştirici olmalıdır. Bu ülkenin bütün vatandaşlarına eşit vatandaş olarak sahip çıkmalıdır. Bu anlamda bir Cumhurbaşkanı olamadı, bunların hiçbirisi yok. Öte yandan biliyorsunuz Sayın Erdoğan bu aralar gittikçe artan oranda bize de sataşmaya başladı. Ne zaman konuşma metninin dışına çıksa galiba aklına ben geliyorum.

Bakın şimdi bir video izletmek istiyorum. Sayın Erdoğan'ın dünkü Siirt konuşmasıyla ilgili ama affınıza sığınarak bu videoyu izletmek istiyorum. İzletmek istiyorum çünkü içinde maalesef nahoşşeyler var ama bunu izleyeceğiz ki dün Siirt'te konuştuklarına bir cevap hakkımız var.

(video-Erdoğan)

"Fakat bu CHP yanına taktığı bazı tiplerle adeta arkasında boş teneke. Ne diyorlar? İşte biz şuraya çıkarmıştık. Şunu bir defa bilmeniz lazım. Benim başbakan olduğum yerde ya senin sesin çıkabilir mi?”

Burada benden bahsediyor...

Erdoğan: “Utanmadan, sıkılmadan ben şunu yaptım ben bunu yaptım. Başbakan benim, imzayı ben atıyorum, ben şunu yaptım, ben bunu yaptım diyorsun. İnsan utanır utanır. Ama bunlarda ne aru namus ne ırzu haya, gelen geçti, gelen geçti, gelen geçti.”

Bakın o Türkçe olmayan sondaki ifadeler bakın bu lafları nasıl oluyor da yüzü kızarmadan söyleyebiliyor gerçekten dün akşam şaşkınlıkla videodan izledim. Her fırsatta edep yahu diyen kendisi değil miydi? Gerçekten çok üzücü ama tek tek cevap vereceğim tek tek. Bakın bir kere biz DEVA Partisi olarak kimsenin arkasından gitmiyoruz kimsenin. Bizim alnımız açık, başımız dik, hiç kimsenin önünde eğilmeyiz. Hiç endişeniz olmasın. Kendisiyle çalıştığımız yıllarda arkasından gitmedim. Biz yan yana yürüdük, yanlış yollara girdiğinde dedim: Ben yokum, siz buyurun.

En sonunda baktık ki sürekli yanlış yollarda dolaşmaya başladı. Artık kusura bakmayın dedik, bize müsaade dedik. Bakın tam 13 sene ülkemizin ekonomisinde Avrupa Birliği müzakere sürecinde ve dış politikada ekibimizle birlikte büyük başarılar elde ettik. Ne diyor? ‘Boş teneke’ diyor değil mi? Ya siz 13 yıl boş tenekeyle mi çalıştınız? Cumhuriyet tarihinin en uzun süre bakanlık yapmış kişilerinden biriyim ben.

Bizim lügatimizde vur kelimesi yok onu çıkaralım. Bakın arkadaşlar buradan sormak lazım kendisine. Herhalde bu millete de bir anlatması lazım. 13 yıl, bunca yıl ne için boş tenekeyle çalıştınız diye millet herhalde sorar değil mi?

İnsanlar merak ediyor, soruyor. “Ey Erdoğan, madem Ali Babacan bir iş yapmıyordu da neden bunca uzun seneler beraber çalıştın onla” diye soruyor insanlar. Buna cevap vermesi lazım.

Yine merak edip soruyorlar. Son iki yılda üç tane hazine bakanı değiştirdiniz. Yine aynı dönemde dört tane merkez bankası başkanı değiştirdiniz. Demek ki işinize gelmiyorsa, beraber çalışmaya sizi kimse zorlamıyor diyorlar.

Üstelik, Ali Babacan 2009’da istifa mektubunu verdiğinde, 2011’de ayrılmak istediğinde, 2019’da istifa ettiğinde niçin kalması için ısrar ettiniz, diye soruyorlar kendisine.

Bir de ne diyor? “Başbakan benim. İmzayı ben atıyorum” diyor.

E şimdi de cumhurbaşkanı. Üstelik tek imzayla aklına gelen her şeyi yapabiliyor.

Ben buradan diyorum ki madem o kadar basit, ne diyor? “İmzayı ben atıyorum” diyordu değil mi? Hadi at imzayı enflasyonu tek haneye düşür. 4 yıldır diyorsun, 4 yıldır enflasyonu tek haneye indireceğiz, inmiyor işte. At imzayı düşsün, hadi at imzayı şu döviz kurunu düşür, niye düşmüyor, niye yapamıyorsun? Elinden tutan mı var, engel olan mı var? Madem keramet imzada hadi bakalım.

****

Üstelik başbakan imzası da değil ya cumhurbaşkanı imzası. İmza ile oluyorsa bu iş düzelt ekonomiyi. Niye yapamıyorsun? Sayın Erdoğan bakın kaçmak yok. Son üç buçuk yıldır ülke her alanda kötüye gidiyor. Partili taraflı cumhurbaşkanı olarak göreve başladığınızdan bu yana ülke kötüye gidiyor ve bunların hepsinin altında tek bir imza var. Sizin imzanız var. Bu kötüye gidişin altında sizin imzanız var. Bir de bakın şunu tekrar ifade etmek isterim ki bizler, partimiz hiç kimsenin kuyruğunda veya arkasında değiliz. Hiç kimsenin.

Biz sapasağlam yürüyoruz. Ne yaptığımızı gayet iyi biliyoruz. Sıfırdan kurduğumuz kadrolarla yepyeni bir heyecanla biz bu hareketi başlattık. Deva partisi olarak, tüm kadrolarımızla anlımız açık, başımız dik emin adımlarla yürüyoruz. Esas mesele birilerinin arkasına düşmekse, birilerine kuyruk olmaksa şimdi asıl meseleye geleceğiz. Bizim bir ortağımız yok, sizin iki tane ortağınız var. Bizim ortamız yok, bir büyük ortak var; kendisi. Küçük ortak var; Bahçeli. Bir de küçüğün de küçüğü Perinçek var biliyorsunuz.

O hani Çin muhibi var ya ondan bahsediyoruz. Ne diyor Perinçek? Hükümetin rotasını ben çiziyorum diyor. Sizlerin de dümen Çin’e dönmüş. Ne diyorlar? 2, 3 gündür Çin tipi ekonomik model diyorlar. Ekonomide Perinçek modelini anlatıyorsunuz insanlara. Siz kimin peşinden gittiğinizin farkında mısınız? Zamanında 28 Şubat'ı destekleyenlerin şimdi peşine mi düşeceksiniz? İş gücünü ucuzlatmaya dayalı, emeği, alın terini istismara dayalı bir modelden bahsediyorsunuz. Siz ne konuştuğunuzun farkında mısınız? Ya şu anda iktidarınızın anahtarı kimin elinde? Onun farkında mısınız?

Peki daha düne kadar size ve size oy verenlere etmediği, hakareti bırakmayan krizlerin ortağı Sayın Bahçeli değil miydi? Geçen hafta çarşamba tek tek gösterdim kayıtlarını basın arşivlerinden tek tek ne kadar ağır hakaretler yapmış ya ne kadar. Bunların hepsini yemişyutmuş şimdi kol kola yürüyor. Sizi zamanında tehdit eden mafya ve çete liderlerini makamında ağırlayan Bahçelide değil mi şu anda iktidarınızın anahtarı? Bahçeli desteği çektim dediğinde sürdürebilir misiniz? Mümkün değil. Asıl siz kimlerin arkasına takıldınız, asıl kim iktidarın anahtarını başkalarına verdi? Siz bunu konuşun.

Ama hepsinden önemlisi ne biliyor musunuz?

Sayın Erdoğan gerçekten değmez ya, yani şu üç günlük dünyada dilinizi, ruhunuzu, zihninizi bu kadar kirletmenize değmez. Bu neyin hırsıdır ya? Bu neyin hırsıdır gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Böyle çirkin bir dil kullanacak kadar neyin öfkesine esir olduğunuzu da anlamaya çalışıyoruz gerçekten. Bakın arkadaşlar özellikle burada, bu şehirde 1994'te daha sonra tüm Türkiye'de 2002’de size oy veren vatandaşlarımız bu dile oy vermedi. Siz kirli bir siyaset dilinin esiri olun diye bu insanlar size bu desteği vermedi. 2007’de askeri vesayete karşı yanınızda yer alan milyonlar 2011’de demokratikleşme umudunu sizde görenler bu çirkin üslup için size destek olmadı.

Hadi bizi geçtik de vaktiyle size inanıp, temiz siyaset hayaliyle size oy vermiş vatandaşlarımıza bir özür borcunuz olmalı.

Ülke yönetimi hakkındaki bilgisizliğinizi ise başka zaman konuşuruz. Sayın Erdoğan, ben sizi bu ülkenin temiz insanlarına havale ediyorum.

Bu kirli, hakaret içeren, küfür içeren sözlerinizi de milletimizin irfanına havale ediyorum.

*****

Bakın arkadaşlar,
Sayın Erdoğan eğer ülkenin sorunlarını çözmek istiyorsa,
Faizi, enflasyonu düşürmek istiyorsa, önce güven ortamını sağlaması gerekir. Peki güveni nasıl oluşturacaksın?
Bakın burayı iyi dinlesin. Ders alsın.
Beni kastederek ne diyor? “Bir de kalkmış bana ders vermeye çalışıyor” diyor.

Ama, derse ihtiyacı var.
Onun için, biz ders vermeye devam edeceğiz.
Şimdi burayı iyi dinlesin.
Enflasyon nasıl düşer? Faiz nasıl düşer?
Güven nasıl kazanılır?
Hazır mıyız? Başlıyorum.
Bir! Konuşunca doğruyu söyleyeceksin.
İki! Söz verince tutacaksın.
Üç! Emanete ihanet etmeyeceksin.
Dört! Her daim adaletle hareket edeceksin. Hukuka bağlı kalacaksın. Beş! Karar alırken istişareyle, ortak akılla alacaksın.
Altı! Dürüst ve liyakatli kadrolarla çalışacaksın.
Yedi! Şeffaf olacaksın, her an hesap vermeye hazır olacaksın.
Sekiz! Planlı, programlı çalışacaksın.
Bunları yap, faiz de enflasyon da kendiliğinden nasıl düşer göreceksin.

İlk sekizi saydım, daha da sayarım ama, bunların hiçbirini yapma niyetleri yok artık. Daha uzatabilirim listeyi. Hele bunları yapsın. Reçete çok bizde verecek ders çok.

Bunları yap, faiz de enflasyonda nasıl düşüyor göreceksin. Çünkü biz zamanında böyle yaptık. Onun için başarılı olduk. Şu anda bunların hiçbirisi yok. Onun için ülke bir krizden diğer krize savruluyor maalesef. Bunların bakın hiçbirini de yapmaya niyetleri yok. Artık paralel bir evrende geziyor bunlar. Türkiye'nin gerçeklerinden kopmuşlar. Bu milletin, vatandaşın halini artık görmüyorlar, bilmiyorlar. Bakın plandan programdan bahsetmişken, daha iki ay önce Eylül ayında Resmi Gazete'de Sayın Erdoğan'ın imzasıyla bir orta vadeli ekonomik program açıklandı.

5 Eylül 2021. Yani bundan tam 3 ay önce. Resmi Gazete'de. Altında kimin imzası var? Cumhurbaşkanının imzası var. Bu programda burayı iyi dinleyin arkadaşlar. Bu programda 2022’nin dolar kuru hedefi 9 lira 30 kuruş, 2023’ün dolar kuru 9 lira 80 kuruş, 2024’ün dolar kuru 10 lira 30 kuruş, taa 2024’e 10 lira 30 kuruşluk dolar kuru koymuş. Bunun altını imzalamış. Ya bırak 2024’ü bırak 23’ü bırak 22’yi daha 2021 bitmeden dolar 14 liraya yaklaştı. Bu nasıl bir plandır, nasıl bir programdır?

Bir de “Yeni ekonomik model” diyor. Bu mu sizin modeliniz ya? Daha 3 ay önce dediğinizi 3 ay sonra tamamen bozuyorsanız size kim inanır? Değerli arkadaşlarım bakın bu ülkenin çıkışı DEVA ekonomisinde DEVA. Güçlü, sürdürebilir, kapsayıcı bir ekonomik büyüme modeli ile bu ülkenin ekonomisini düzlüğe çıkaracak inşallah bizler olacağız. Bu DEVA kadroları olacak. Bunun hepsini yapacağız ve beraberce yapacağız.

*****
Değerli arkadaşlar,

Bakın, bu hukuk tanımaz iktidar yüzünden, bugün ülkemizde milyonlarca insan, açlık sınırının altında kalan bir asgari ücretle geçinmeye çalışıyor.

Asgari ücret, artan kur karşısında pula döndü. Şu anda asgari ücret aylık 180 euro civarında. (grafik : bulgaristan-türkiye asgari ücret gir) 2015 türkiye 425 euro

Bulgaristan: 194 euro

Bugün türkiye 182 euro Bulgaristan: 332 euro

Bakın burada Bulgaristan'daki asgari ücretle Türkiye'deki asgari ücretin karşılaştırmasını yapıyoruz. Kırmızı Türkiye, mavi Bulgaristan. Yıl 2015. Bulgaristan'daki asgari ücret aylık 194 avro, Türkiye'de 425 avro. 2015 bizlerin hükümetten ayrıldığı yıl. Bugün bakıyoruz. Bulgaristan'daki asgari ücret 194'ten 332 euro’ya çıkmış Türkiye'deki asgari ücret 425 avro'dan inmiş 182 avro’ya. Tablo bu. Hemen komşumuz Bulgaristan; şundan daha 8, 10 sene önce her ay on binlerce kişinin işsiz kaldığı, ekonomik krizin nefes aldırmadığı Bulgaristan'dan bahsediyoruz.

Biz 400 eurolardan, 180’lere gerilerken komşumuz iyi olmayan ekonomisiyle bile, bize neredeyse iki kat fark atmış.

İktidara sorsanız tüm dünyanın ekonomisi kötü. Her yerde kriz var diyorlar. Her yerde enflasyon var diyorlar. Öyle bir şey yok. Bizim yaşadığımız nitelikte bir kriz başka bir ülkede yok. Çünkübizdeki akıl tutulması, akıl dışı, bilim dışı ekonomi uygulamaları başka bir ülkede yok. Buyurun bakın kıyaslamayı nispeten zayıf bir ekonomi ile yaptık. Ve değerli arkadaşlar, bakın, Edirne'nin girişinde, Bulgaristan sınırında çarşıda pazarda bugün Bulgar vatandaşlarının kuyruğunu görüyoruz. Şöyle arkadaşlar o kuyruklardan birkaç görüntüyü paylaşalım. Bu Türkiye’ye giriş. Bulgarlar giriş kuyruğunda ucuz pazar için geliyorlar. Çünkü bizim üreticimizin, bizim çalışanımızın alın teri çok ucuzladı.

(grafik : Bulgaristan Türkiye asgari ücret)

Bakın arkadaşlar, Edirne girişinde, çarşıda pazarda Bulgar vatandaşların kuyruğunu görüyoruz.

(fotoğraf – Edirne görüntüleri)

Bulgarlara bu fiyatlar sudan ucuz geliyor. Elbette ki Bulgar vatandaşların başımızın üstünde yeri var. Elbette ki turizmi de komşuluk ilişkilerini de önemsiyoruz. Bu konu tartışmasız.

Ama hududun bu tarafında yoksulluğun resmi var. Bakın gece gündüz kuyruklar. Kapış kapışlevaları bozdurup bozdurup harcıyorlar ya Türkiye çok ucuz diyorlar. Aynı ürünleri Bulgaristan'dan çok daha ucuza Türkiye'de buluyorlar. Ya haftalık mutfak alışverişini bile buradan yapmak kendileri için daha avantajlı oluyor biliyor musunuz? Böyle bir anormallik olabilir mi? Bu ülkemiz bunu hak etmiyor ya. Sen kendi sabit gelirli vatandaşının, kendi emeklinin, kendi askeri ücretlinin gelirini, maaşını erit, maaşı durduğu yerde erisin sonra gelsin Bulgar komşular, Türkiye ne ucuzmuş diye adeta saldırırcasına alışveriş etsinler.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bugünkü iktidar orta sınıfı yok etti.

Ülkeyi dar gelirliler ve kendi etraflarındaki zenginler olarak ikiye ayırdı.

İş gücünü, alın terini, akıl terini, emeği ucuzlatınca, marketlerdeki fiyatları patlatınca, vatandaşlarımız daha da yoksullaştı.

Bir; büyük milyonlar, kitleler; dar gelirli. Bir de 3-5 tane kendi etrafındaki zenginler. Orta sınıf, orta gelir diye bir şey kalmadı artık Türkiye'de. İş gücünü, alın terini, akıl terini, emeği ucuzlatınca, marketlerdeki fiyatları patlatınca vatandaşlarımız her geçen gün yoksullaşıyor. Her geçen gün bu yanlış politikalar nedeniyle ülkemizde yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşayan artık milyonlarca vatandaşımız var. Milyonlarca aile var. İşte biz bu açlığı ve mutlak yoksulluğu sona erdirmek üzere yola çıktık.

Daha evvel bu ülkeden mutlak yoksulluğu silmiştik arkadaşlar. Dünya Bankası'nın raporlarında mutlak yoksul sayısı Türkiye’de sıfırlanmıştır. Bugün bakıyoruz. Aynı kurumların raporlarında tekrar Türkiye'deki yoksul sayısının arttığını görüyoruz. Biz zamanında bu mutlak yoksulluğu silmiştik. İnşallah yine sileriz yine yaparız. Hep beraber, hep beraber yürüyeceğiz arkadaşlar. Gençlerimizle kadınlarla hep beraber yürüyeceğiz.

Biz emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımızın da durumunu gayet iyi biliyoruz, takip ediyoruz, derneklerle, platformlarla temas içindeyiz ve bir yandan adaleti gözeten bir yandan da finansal sürdürülebilirliği gözeten bir çözüm için çalışıyoruz. En kısa zamanda da EYT’liler için nihai çözümü inşallah açıklayacağız.

Esas olan nedir biliyor musunuz? Esas olan vatandaşlarımızın sosyal yardımlara ihtiyaçduymadan geçimlerini sağlayacağı bir ortamı sağlamak. Biz bunun için var gücümüzle çalışacağız. Tek tek, hane hane çalışacağız. Aynı aile hekimleri gibi görevlendireceğimiz sosyal destek uzmanlarıyla her aileyi bir sosyal destek uzmanına zimmetleyeceğiz. Her ailenin kapısını çalacak, cep telefonunu verecek bir sorumlu kişi olacak.

Bugünkü iktidar, kendi partilerinin lütfuymuş gibi, halkımızın onurunu, haysiyetini yok sayarak enflasyon karşısından gittikçe eriyen yardımlar dağıtıyor. Biz bunu kabul etmiyoruz.

Öyle parti üyelik kartları, parti binalarından talepte bulunmalar falan; bunların hiçbiri olmayacak arkadaşlar.

Sosyal yardım, sosyal destek arkadaşlar bir haktır. Devletin lütfu değildir. Vatandaşlarımızın ödediği vergilerle bu sosyal destekler dağıtılıyor. Sosyal desteklerin finansal kaynağı yine tüm vatandaşların ödediği vergilerdir. Kimse kendi cebinden yapmıyor. Kimse lütuf da dağıtmıyor. Biz sosyal destekleri, sosyal yardımları hak temelli olarak görüyoruz. Vatandaşımızın hakkıdır diyoruz. Biz ne yapacağız, sosyal destek uzmanlarımızla kapı kapı dolaşacağız.

Esenyurt'un sokaklarındaki her bir evin durumunu analiz edeceğiz. Diyeceğiz ki evde kaç kişi yaşıyor? Bu evin, bu hanenin gerçekten aylık asgari geçimi için ne kadar para gerekir? Bunların hepsinin analizini yapacağız. Bir de ne yapacağız? O haneye ne kadar gelir giriyor, aylık toplam ne kadar geliri var? Eğer o evdekilerin ihtiyaç duyduğu asgari gelir seviyesinin altında ise işte biz o aradaki farkı telafi edeceğiz. O aradaki farkı devlet olarak ödeyeceğiz.

Hiçbir evi açlığa, yokluğa terk etmeyeceğiz. İşte biz buna asgari geçim desteği diyoruz. Tekrar ediyorum bakın bunu yaparken vatandaşlarımızı devlet kapılarında bekletmeyeceğiz, parti binalarında süründürmeyeceğiz, parti üyelik kartı sormayacağız, bizim vatandaşımızsa eşit vatandaşlık ilkesinde bunu gerçekleştireceğiz. Sağ elin verdiğini sol ele göstermeden, kimsenin gururunu incitmeden yapacağız. Bu ülke hiç kimsenin kimsesiz yaşamadığı bir ülke olacak. Devleti kimsesizlerin kimsesi haline getireceğiz.

Halihazırdaki doğal gaz desteği, kömür yardımı gibi uygulamaları da güçlendirerek devam ettireceğiz.

Yeni doğan bebeklerin sağlıklı yetişmesini sağlamak amacıyla, bir yıl boyunca süt ve bebek maması başta olmak üzere gıda desteği sağlayacağız.

Biliyorum, bunlar, yeni anne baba olanlar için çok büyük bir yük. Destek olacağız.

Bunun yanında, kimsenin sosyal yardıma bağımlı bir hayat sürmesine de razı olmayacağız.

Bu doğrultuda, sosyal yardım alan vatandaşlarımız için özel istihdam programları uygulayacağız.

Bir de aile büyüklerimiz var. Yaşça büyüklerimiz. Onlar için de güvenli yaşam sağlayacağız.

Bu amaçla yaşlı bakım ve çocuk koruma merkezlerinin bir arada bulunduğu tesisler kuracağız.

Emekli maaşlarında insan onuruna yaraşır iyileştirmeler yapacağız.

Biz bu yoksulluğu bu ülkenin lügatinden silmekte kararlıyız, sileceğiz!

Türkiye bunu yapar Türkiye bunu başarır. Yani arkadaşlar bizim hedefimiz çok net. Biz bu topraklarda eşit vatandaşlığı hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Eşit vatandaşlık... Biz hiç kimsenin etnik kimliği, yaşam tarzı, inancı, ana dili, cinsiyeti nedeniyle ötekileştirilmediği bir Türkiye hedefliyoruz.

Toplumun adalete, hukuka, eşitliğe susamış bütün kesimlerinin eşit söz hakkına sahip olacağı bir Türkiye hedefliyoruz. Çünkü bu ülkenin insanları, eğitimde, sosyal yardımlarda, işhayatında, hukukta eşit vatandaşlık ilkesini görmek istiyor. Şu anda bu uygulanmıyor. Çünkü bu ülkenin insanları hangi ailede, hangi gelir grubunda, hangi dilde, hangi dinde doğarsa doğsun, hayatın her alanında eşit fırsatlara sahip olmayı hak ediyor.

Bizim vatandaşımızsa, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysa herkes eşittir. Başka türlü bir yönetim zihniyetini biz reddediyoruz. Bakın arkadaşlar bugün özellikle eğitimde fırsat eşitliği maalesef tamamen yitirilmiş durumda. Hele Esenyurt'ta okul sayısında ciddi bir eksiklik olduğunu biliyoruz. Sınıfların çok yoğun ve dolu olduğunu biliyoruz. Derslikler yetersiz, okullar arasındaki fark da çok ciddi boyutlara ulaştı. Maddi imkanları olan ailelerin çocuklarıyla dar gelirli vatandaşların çocukları arasında eğitim makası iyice açıldı, açılıyor.

Pandemi döneminde bu adaletsizlik daha da arttı.

Teknolojiye erişim imkânı olan aileler ve çocuklar daha kolay eğitime ulaşabilirken, imkânı yetersiz olanlar ulaşamadı. Fark açıldı.

Oysa, kaliteli eğitim herkesin hakkı. Nitelikli eğitim her çocuğun hakkı.

Gençler mutsuz, yarınlarından endişeliler.

Aileler mutsuz, çocuklarının yarınlarından endişeliler.

Bu ülkenin birbirinden renkli, güzel insanları bu mutsuzluğu hak etmiyor.

Hele hele ülkemizdeki gençler, kötü yönetimin, kötü uygulamaların sonuçlarını en ağır şekliyle gerçekleri yaşıyorlar.

Elin Batılısı, Asyalısı, bizim gençlerimizden daha zeki, daha kabiliyetli de onun için mi daha iyi hayatlar yaşayabiliyor?

Elin Batılısı, Asyalısı, daha çalışkanlar da bu nedenle mi insan onuruna yaraşır hayatlar yaşayabiliyorlar?

Hayır arkadaşlar, oralarda gençlere sunulan imkanlar daha fazla, imkanlar! Bu imkan meselesi.

Aradaki fark, nitelikli eğitime erişimdir. Aradaki fark teknolojiye erişimdir. Aradaki fark, özgürce düşünme ve düşündüğünü ifade edebilmektir.

Aradaki fark, bu ülkedeki gençlere katma değer üretme fırsatını vermeyen zihniyettir.

Teknolojiye, dil eğitimine, nitelikli eğitime önem vermeyen bu iktidar, maalesef gençlerimizin yarınlarını, umutlarını karartıyor.

*****
Ama değerli arkadaşlarım,
Bu bir kader değil. Biz tüm bu kötü tabloyu çok çabuk değiştireceğiz.

Dert, tasa dolu gözler umut dolana kadar, boş kaynayan tencereler aş dolana kadar, makamlar liyakatli kadrolara kavuşana kadar, vatandaşın yüzüne kapanan kapılar açılana kadar buradayız, hep beraberiz.

Gençlerin kaçmak istediği değil, yaşamak istediği bir Türkiye’yi inşa edene dek yan yanayız, hep beraberiz.

Çünkü biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Esenyurt’un DEVA’sı var, İstanbul’un DEVA’sı var, Türkiye’nin DEVA’sı var. Hepinize çok çok teşekkür ediyorum.