9 Kasım 2020 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Bilecik İl Kongresi Konuşması

9 Kasım 2020

Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’ın Bilecik 1. Olağan İl Kongresi Konuşması

DEVA Partisi’nin değerli Genel Merkez Kurul üyeleri, Bilecik İl Teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Sevgili Bilecikli gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,

Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,

Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Bilecik teşkilatımızın Birinci Olağan İl Kongresine hoş geldiniz diyorum.

****

Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş toprakları olan Bilecik’te bugün, Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e nasihatlarıyla sözlerime başlamak istiyorum.

Bu nasihatlar çok önemli. 600 yıl sürmüş bir devletin altyapısının nasıl atıldığı, hangi ilkelerle ve değerlerle atıldığını göstermek açısından çok önemli.

Devlet yönetmenin bazı temel ilkelerini belirleyen meşhur nasihatta şöyle diyor:

“Öfke bize, uysallık sana; Güceniklik bize, gönül alma sana;

Suçlama bizde, katlanma sende;
Yanılgı bize, hoş görmek sana;
Acz bize, yardım sana;
Geçimsizlikler, uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, çatışmalar bize, adâlet sana; Kötü göz bize, şom ağız bize, haksız yorum bize, bağışlama sana.”

Değerli arkadaşlar,
Bakıyoruz bugünkü iktidara, her birinin tersini anlamışlar.

Öfke onlarda. Çatışma onlarda. Anlaşmazlık onlarda. Kavga onlarda. Suçlama onlarda. Kötü söz, haksızlık onlarda.

Bir devlet yönetiminde olmayacak ne varsa onlarda.

***

Değerli konuklar, değerli katılımcılar,

Biz tam 8 ay önce, 9 Mart’ta yola çıkarken, bu Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemine karşı olduğumuzu açık açık beyan ettik.

Bu yüzden biz 9 Mart’ta “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” vaat ettik.

DEVA Partisi olarak biz,
Kuvvetler ayrımına ve insan haklarına dayanan,
Güçlü hükûmet, güçlü meclis ve güçlü yargıyı esas alan Güçlendirilmiş parlamenter sistemden yanayız.

Bu sistemde tüm vatandaşlarımız haklarından daha iyi yararlanacak, herkes adil muamele görecek.

Ülkemiz derinleşen yönetim krizini güçlendirilmiş parlamenter sistem ile aşacak.

Hukuk devleti olmanın ve demokrasinin evrensel standartlarına uygun, temel insan haklarına öncelik veren bir yönetim sistemine hep beraber kavuşacağız.

Devletin vatandaşına hesap verdiği, şeffaf olduğu, öngörülebilir, adil, anayasa ve yasalara bağlı bir yönetim sistemi inşası için biz hazırız.

Bizim için anayasa basit bir metin değil arkadaşlar. Anayasa, bizim için tüm toplumumuzun "bir arada yaşama ilkeleri" demektir.

Bizim için "bir arada yaşama ilkeleri" insan onurunu merkeze almak, hak ve özgürlükleri güvencelemek, kuvvetler ayrılığını tesis etmek, doğayı ve çevreyi korumak, eşitlik, adalet ve laiklik ilkesi ile hukukun üstünlüğüne dayanmak, devletin ideolojik tarafsızlığını sağlamak, yerel yönetimleri ve sivil toplumu güçlendirmektir.

Bizim için bir arada yaşama demek toplumun tüm kesimlerinin yönetime demokratik katılımı demektir.

Bizim için demokratik katılım; devletin tüm kurumlarına, istisna yapmadan, hiçbir ayrım yapmadan, tüm toplum kesimlerinin ön koşulsuz katılımı demektir.

Biz bu ülkeyi hepimizin ülkesi yapmak için hazırız. DEVA Partisi hazır.
***
Kıymetli arkadaşlarım,

Şu an ekonomimiz uçurumdan aşağı doğru adeta yuvarlanıyor.

Hangi endekse, hangi kritere bakarsanız bakın ülkenin her alanda durumu gerçekten içler acısı.

Basın özgürlüğü yok, ifade özgürlüğü yok, Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyma yok, hukuk devleti yok.

E böyle olunca ekonomi de tam gaz düşüşe geçiyor elbette. Bu milletin kazandığı, biriktirdiği ne varsa hepsini tükettiler.

Merkez Bankası’nın tüm birikimlerini, rezervleri, yedek akçeleri bir çırpıda harcadılar.

Ben ve arkadaşlarımın canla başla güçlendirdiği ekonomiyi yerle bir ettiler. Kendileri ve yandaşları dışında herkes fakirleşti.

Evet arkadaşlar, toplum olarak fakirleşiyoruz. Bu yönetim anlayışıyla da ekonominin canlanması mümkün görünmüyor.

Bu anlayış, üzülerek ifade ediyorum, bizi daha da fakirleştirecek. Bizi daha da yoksullaştıracak.

Paramızın gözümüzün önünde güneşin altında eriyen kar gibi eridiğini görüyoruz.

Pazara, markete gittiğinizde hangi parayla neyi alabiliyorsunuz?

Eskiden halkımızın, ev alma, araba alma hedefleri olurdu. Şimdi aylık mutfak masrafını nasıl karşılayacağım diye kara kara düşünüyor.

Anneler babalar, evlatlarını okula harçlıksız gönderiyor. Yazık arkadaşlar.
Bunların tek sebebi şu andaki kötü yönetim.

Açıkça söyleyelim bu Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ve onun ortakları ülkemizi her alanda batırıyor.

Hayırlı hiçbir göstergede rekor kıramazken gelir adaletsizliği göstergelerinde rekor kırıyoruz.

Hazır rekor demişken, dün biliyorsunuz akşam saatlerinde sosyal medya hesabında bir istifa mektubu paylaşıldı. Bu istifa mektubu da beğeni rekoru kırdı.

Sosyal medyayı takip eden ekibimizin söylediği rakamlara göre; ilk dakikada 3 bin kişi bu mesajı “like”ladı.

Niye ve nasıl oldu da memleketimiz bu hale düştü? Son derece üzülüyoruz.

Ülkenin bir bakanı kendi sosyal medya hesabından bir istifa mektubu paylaşıyor fakat basından çıt yok. İnsanlar sosyal medyadan bu haberi alıyorlar. Ne devlet basınında ne de hükümetin kontrol ettiği basında bir şey var. Son dakika haberi yok.

Belli ki bir yerlerden talimat bekleniyor.

Sadece ekonominin değil, basın özgürlüğünün de gelmiş olduğu nokta ülkemiz için içler acısı. Basınımız, bir istifa haberini talimat almadan veremiyor, haberleştiremiyor.

Dün gece yapılan açıklama bir istifa açıklaması değil, bir iflas açıklamasıdır.

Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dün gece sosyal medya üzerinden iflasını açıklamıştır.

Cuma akşamı ansızın, bir gece kararnamesiyle Merkez Bankası Başkanının değiştirilmesi, arkasından bu işlere bakan kişinin ayrılacağını açıklaması ve daha da vahimi bununla ilgili henüz hiçbir netliğin önümüzde olmaması...

Değerli arkadaşlar,
İşte akraba kayırmacılığının, basını sansürleme işgüzarlığının kötü sonuçlarına son 24 saatte tekrar şahit olduk.

Halkımıza adeta yoksulluğu dayatan beceriksiz ekonomi politikalarının iflasını canlı canlı izledik.

Demokrasiyi, hukuku, insan haklarını askıya alanlar; saatlerdir devleti de adeta askıya almış durumdalar.

Arkadaşlar;
Türkiye, bir kabile devleti değil!

Eski sistemde, ki biz eski sistemin eksiklerini bildiğimiz için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyoruz, her bakanlığın bir müsteşarı vardı.

Siyasette olabilecek iniş-çıkışlarda ya da bu tür türbülanslarda devletin devamlılığını sağlayan müsteşarlar vardı.

Bu müsteşarlık kademesini yok ettiler. Niye? “Bize engel oluyor, pranga oluyor” diye.

Müsteşarlar “hukuk, kural” diyor; onlar “Bu vesayet, biz bunu aşacağız” diyor.

Bakanların altına bakan yardımcıları koydular. İlgili bakan da görevinden ayrıldı mı, ayrılmadı mı, ne olacak belli değilken, bakıyorsunuz devletin bir kurumunun başı boş.

Hazineyi boşalttılar anladık da, şu anda hazinenin başı da boş.
Böyle bir anlayışla devlet yönetilmez. Devlet ciddiyetine bu yakışmaz.

Ta 1299’da bu topraklarda temeli atılan devletin ilkelerini biraz önce okudum. Bu konferans salonuna da adını veren Şeyh Edebali’nin devletin nasıl davranmasıyla ilgili öğütlerini biraz önce sizlerle paylaştım.

Bunlar, sizin zaten çok iyi bildiğiniz öğütler.
Ama maalesef 700 sene sonra bu ülkeyi, bu toprakları böylesine kötü bir yönetime ve zihniyete teslim ettiler.

Hep söylüyoruz; özgürlüklerin olmadığı, adaletsizliğin kol gezdiği bir ülkede ekonomi de iyiye gitmez.

Hukuku askıya alırsanız, meclisi devre dışı bırakırsanız, özgürlükleri kısıtlarsanız, sürekli haksızlık yaparsanız hiçbir şeyi düzeltemezsiniz.

Şu anda yaşanan sorun tek tek kişilerle çözülecek bir sorun değil bu. Çünkü ortada bir sistem sorunu var. Ortada zihniyet sorunu var.

Değerli arkadaşlar,

Bütün bu başarısızlığın, ekonomideki bu çöküşün, bu fakirleşmenin faturasını bir-iki isim değişikliğiyle kapatmaya çalışıyorlar.

Türkiye ekonomisi, içine düştüğü bu çukurdan sadece ekonomi yönetimini değiştirerek çıkamaz.

Anayasanın açıkça ihlal edildiği bir ülke hukuk devleti olamaz. Daha geçenlerde yaşadık; Anayasa Mahkemesi, bir milletvekiliyle alakalı “hak ihlali” kararı verdi. Alt mahkeme “Ben uymuyorum, tanımıyorum” dedi. Cumhurbaşkanı da o alt mahkemeyi destekledi.

Düşünebiliyor musunuz, iş nereden nereye geldi.

Eğer burası hukuk devletiyse, siz Anayasaya bağlılık üzerine yemin ettiyseniz ve buna rağmen Anayasayla kendinizi bağlı hissetmiyorsanız bu ülkenin çivisi çıkmış demektir.

İstediğiniz kadar adamları değiştirin; adaleti düzeltmedikçe, demokrasiyi iyileştirmedikçe, özgürlük ortamını genişletmedikçe ekonomi iyileşmez, toparlayamaz.

Ekonomi ancak sağlam bir zemin, sağlam bir temel üzerine inşa edilir.

Ekonominin temelinde; Adalet vardır,

Demokrasi vardır, Özgürlükler vardır.

Bu zihniyet, bu iktidar değişmeden ekonomi düzelmez.

Kurda inişler-çıkışlar olur; bakmayın. Uluslararası piyasalarda o kadar büyük bir para var ki...

Şu anda Avrupa Bankalarının kullanamayıp da Avrupa Merkez Bankasına park ettiği ve eksi faize razı olduğu 3 Trilyon Euro para var dünyada.

Bankalar kullandıramamış, Avrupa Merkez Bankasına eksi faize razı kalarak park etmiş.

Bu para gidecek yer arıyor. Buna rağmen bu ülke döviz borçlanırken, yüzde 6-7 faiz ödeme zorunda kalıyor.

Yazıktır, günahtır. Varlık içinde yokluk yaşatıyorlar bu ülkeye.

Kurda inişler-çıkışlar, uluslararası para piyasalarında hareketlenmeler, bunların hepsi olur.

Ama şu yaşadığımız son 24 saatteki gelişmeler herhalde yakın tarihe bir not olarak da düşülecektir.

Nepotizmin bir ülkeye ne kadar büyük bir zarar verebileceğini tarih kayıtlarında tekrar hep beraber yaşadık.

Bakın, sadece çok kısa birkaç rakam vereceğim size.
Ben ve arkadaşlarım ekonomi yönetimini bıraktığımızda; Türkiye hazinesinin toplam borç stoku 677 Milyar TL. Yıl 2015.

Partili Cumhurbaşkanlığı Hükûmet sistemi yürürlüğe girdiğinde 970 Milyara çıkmış.

Biliyorsunuz, Anayasa değişikliğinden önce de bir çok iş, tek bir kişinin iradesiyle yapılmaya başlanmıştı. Başkanlık sisteminden önce de yönetim önemli ölçüde merkezileşmişti.

677 Milyarlık borç stoku 2018 yılında 970 Milyara çıkmış. Üç yılda, kaba bir hesapla, yüzde 45-50’lik bir artış var.

Peki, şu anda ne kadar biliyor musunuz? 2018’den 2020’ye daha iki sene geçmiş.

Hazinenin borç stoku 1 Trilyon 863 Milyar Lira, arkadaşlar!

İki yılda ikiye katlanmış devletin borcu. Düşünebiliyor musunuz?

Kur artışı, ödenen yüksek faizler memleketi bu hale getirdi.

2015’te, bizim ayrıldığımız yıl devletin faiz ödemesi 53 Milyar TL idi.

Gelecek yılki bütçede 179 Milyarlık faiz ödemesi var.

Yazıktır, günahtır.

Bir kişinin bu memlekete maliyetinin ne kadar büyük olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Derin bir bataklığa doğru maalesef ülkemiz iniyor.

Biliyorsunuz, 2018’de sadece Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi fiilen uygulamaya geçmedi, aynı zamanda ilk defa Türkiye’de bir yakın akraba bakan olarak görevlendirildi.

İki yılda memleketin düştüğü durum bu.
Hazinenin borcu 970 Milyardan, 1 Trilyon 863 Milyar’a çıkmış. Bu yeni parayla, yani sıfırlar atılmış hali...
Hâlâ eski parayla hesap edenler için söyleyeyim:

970 Katrilyonluk borç, 1 Kentilyon 863 Katrilyon olmuş.

Paradan altı sıfırı atmasaymışız, böyle kentilyonları konuşmaya başlayacaktık. Tablo bu, maalesef.

Değerli arkadaşlar,

Ülkemizin potansiyeli bu değil. Biz doğru, akılcı ve işini bilen kadrolarımızla bu ülkeyi çok kısa bir zamanda canlandırırız arkadaşlar.

Beceremeyenler gitsin, hele bir bakın, biz yönetime geldiğimizde nasıl yeniden dünyayla rekabet eden ülke konumuna geleceğiz. Hep beraber görürsünüz.

Çok açık söylüyoruz;

Özgürlüklerini doyasıya yaşamak için,

Hukukun üstünlüğünü tesis etmek için,

Güçlendirilmiş parlamenter sistem için,

Refahın yükselmesi, yoksulluğun son bulması için,

Korkma Türkiye!

Arkadaşlar, artık, ülke olarak korkuları geride bırakmak zorundayız. Bu iktidar, bu yönetim sadece korkuyla yönetmeye başladı bu ülkeyi.

Dikkat edin, kaç yıldır hep daha kötüsüyle, düşmanla korkutuyor.

Halbuki bu ülkeyi iyi yönetmenin yolu, gelecekle ilgili gerçekçi ümitler oluşturmaktır. Yarınların bugünden çok daha iyi olacağına insanların inanmasıdır.

Düzgün yönetim, iyi yönetim böyle olur. Ancak kötü yönetimler korkuyla yönetir.

Demokrasi ve Atılım Partisi ülkemizi her alanda güçlendirmeye hazır. Demokrasi ve Atılım Partisi, ülkemizi bu bataklıktan çıkartmak için hazır.

Demokrasi ve Atılım Partisi, her bir vatandaşımızın daha özgür, daha eşit, daha zengin olması için hazır.

***

Saygıdeğer konuklar,

Ülkemizi yönetenler, büyük bir yoksul kesim yarattı.

Çok üzülüyoruz!

Bugün sabah saatlerinde, finans piyasasından gelme duayen bir iktisatçıyla telefonda konuşuyorduk.

“Nasıl gidiyor işler?” diye sordum.
Telefon görüşmemizin ortasında ağlamaya başladı, biliyor musunuz?

“Bu muydu bizim hayal ettiğimiz Türkiye? Bu muydu bizim hayal ettiğimiz ekonomi? Biz bunun için mi bu yaşa kadar canla başla çalıştık, bu ülkeyi kalkındırmak için bütün emeğimizi ortaya koyduk? Yazık değil mi bu ülkeye sayın Başkanım?” dedi.

Gerçekten çok yazık ettiler, çok.

Şu anda Türkiye OECD ülkeleri arasında yoksulluk sıralamasında gelir dağılımı en bozuk 3 ülkeden birisi.

Her 3 kişiden biri işsiz.

Her 3 gencimizden biri ne işte ne de okulda. Türkiye’deki çocuk yoksulluğu da OECD ülkelerinin yaklaşık iki misli.

Nüfusun %71 gibi yüksek bir oranı borç ve taksit ödüyor. Gelir eşitsizliği alarm veriyor.

Bu ülke, bu çağda, böylesi bir coğrafi konumda, böyle genç bir nüfusla yoksulluğa nasıl mahkum edilir?

Diyorlar ki “Dış güçler yüzünden ekonomimiz iyi değil.”

Bu millet artık bunu yutmuyor.

Bu palavralara inanmıyor.

Bu ülkenin niye bu hale düştüğünü bu ülke gayet iyi görüyor.

Açlığın, sefaletin, enflasyonun tek bir nedeni var: kötü yönetim.

Her yerde anlatıyorum, dünyada büyük bir likidite bolluğu var. Zenginliğin orta yerinde fakirleştiriliyoruz.

Bizi, bu yönetim fakirleştiriyor.
Zenginle fakir arasındaki gelir uçurumu büyüdü, büyümeye de devam ediyor.

Pandemi döneminde 1.000 TL gibi sosyal yardımlarla vatandaşa yoksulluk reva görüldü.

Bir de bu yardımları lütuf gibi yaptılar. Lütfediyorlar... Bir de hiç çekinmeden parti bağışı gibi yaptılar.

O yardımların hepsi sizlerin vergileriniz sevgili dostlar! Sizin vergilerinizle sosyal yardım yapılıyor.
Kimsenin babasının parası değil!

Paketlerin üzerine yapıştırdıkları parti logosu, forslar bile sizin vergilerinizle ödeniyor!

Hem yönetemiyorlar hem halkımızın onuruyla oynuyorlar.

Halkımızın onuruyla oynamayın. Önce yoksulluğa mahkum edip, sonra lütuf gibi yardımlardan söz etmeyin.

Sosyal yardımları bile objektif kriterlere göre değil siyasi tercihlere göre dağıtabiliyorlar.

Sosyal yardımlar; partilerin veya birilerinin reklamını yapacağı bir alan değildir. Sosyal yardımlar, sosyal devlet olmanın gereğidir. Alınan vergilerin hepsinin gerçek sahiplerine paylaştırılmasıdır.

Ama arkadaşlar, üzülerek söylüyorum ki, kendileri giderse ortadan kalkacakmış, yok olacakmış, kesilecekmiş gibi bir hava oluşturmaya çalışıyorlar.

Bu parti logolar, forslar falan onun için.

“Biz gidersek yardımınız kesilir” gibi satır aralarıyla vatandaşımızı korkutuyorlar.

Diyorum ya, artık korku yönetimi. Korkutmak dışında hiçbir yöntem kalmadı ellerinde.

Önce milleti fakirleştiriyorlar. İşsiz bırakıyorlar. Sonra sosyal yardımlara muhtaç ediyorlar. Arkasından da “biz gidersek bu yardımları alamazsınız” diye korkutuyorlar.

Böyle bir şey kabul edilemez.
Vatandaşlarımız müsterih olsun. Hiç korkmasın.

DEVA Partisi tüm haklarınızın güvencesi olmak için kuruldu. Sosyal destek ve yardımların da güvencesi biz olacağız.

Biz, sosyal yardımları “siyasi rant” alanı olarak görmeyiz, görmeyeceğiz.

Biz DEVA Partisi olarak;
Halkımızı sadece sosyal yardımlarla yönetme gayesinde olanlardan değiliz.

Biz insan onuruna yakışmayan bu yoksulluğu ortadan kaldıracak politikalar uygulayacağız.

Önemli olan yoksulluğu ortadan kaldırmaktır.

Yoksulluğun, ekmek parasına muhtaç olan insanların arttığı bir ülkede onlara yaptığınız yardımlarla siyasi rant peşinde koşamazsınız.

Sosyal yardımları objektif kriterlere göre ve hak temelli yapacağız.

İhtiyaç sahiplerini kendimiz gidip bulacağız ve destek olacağız. Onların talep etmesini beklemeyeceğiz.

Sosyal yardımları aile odaklı yapacağız.

Devletin kaynaklarını israf etmeyeceğiz. Kaynakları halkımızın hak ettiği refah seviyesine ulaşması için kullanacağız.

Biz, oluşturacağımız yeni sosyal yardım ve hizmetler sistemiyle ülkemizi güçlü bir yapıya kavuşturacağız.

Bu yeni sistemle birlikte; sosyal yardım, sosyal hizmet, sosyal sigorta ve istihdam hizmetlerinde entegrasyonu sağlayacağız.

Böylece bireyi ve aileyi yoksulluk sarmalından kurtaracağız.

Yoksulluğu bu ülkenin kaderiymiş gibi gösterenlere inat, halkımızı zenginleştireceğiz.

Bunlar zenginleşmeden bahsedince, üç-beş kişinin zenginleşmesinden ibaret zannediyorlar bu işi.

DEVA Partisi iktidarında üç-beş zengin üretmeyeceğiz; bu toplumu topyekûn zenginleştireceğiz.

***
Kıymetli Bilecikli hemşerilerim,

Ülkemizin bu dibe gidişi, sizleri de etkiledi, etkiliyor. Tarım, Bilecik için önemli geçim kaynaklarından biri.

İkliminin ve toprağının elverişli olması sayesinde çok çeşitli ürün yetiştirmek mümkün.

Mümkün olmasına mümkün de mevcut yönetimle bu ne kadar mümkün?

Maalesef arkadaşlar. Tarımla ve hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimiz zor günler geçiriyor.

“Biz dolara bakmıyoruz” diyorlar ya, işte o durmadan yükselen dolar yüzünden çiftçilerimiz zor günler geçiriyor.

Mazota, gübreye, ilaca, tohuma, zam üstüne zam yapılıyor. Dolar arttıkça girdi fiyatları artıyor. Hani dolara bakmıyorlar ya.. Ama çiftçimiz bakıyor.

Değerli arkadaşlar, doğru tarım politikaları uygulanmadan tarım ve hayvancılığı geliştiremezsiniz. Hatta mevcudu bile koruyamazsınız.

Nitekim de koruyamıyorlar. Varsa yoksa ithalat! Tabii bu ithalatı da kimler yapıyor? O da ayrı bir soru işareti.

Artık tarımda kendi kendine yeterli bir ülke durumunu da kaybettik. İthalata bağımlı hale geldik.

Bilecik’in bu verimli toprakları, bu üretken insanları ile kendimize yetmek, hatta ihracatımızı kuvvetlendirmek mümkünken, biz her şeyi dışarıdan almaya başladık.

Sanayi yatırımları eksik. Şehrin gelişmesi için, istihdam alanlarının

oluşturulması için politikalar üretilmiyor.

Yönetimde şeffaflık ve öngörülebilirlik olmayınca, yatırımcı da ülkeye güven duymuyor. Yabancıları falan da kast etmiyorum. Ülkemizin vatandaşları bile güvenmiyor. Parasını yastık altında tutuyor, yurt dışına götürüyor.

Güven olmayan yerde yatırım olmuyor. İstihdam olmuyor.

Ekonomideki zorluklar, pandemiyle birleşince Bilecikli esnafımız da kaderiyle baş başa bırakıldı.

Siftah yok, kazanç yok. Ama masraflar, borç taksitleri, kiralar aynen işlemeye devam ediyor. Güçlü bir ekonomi olmayınca tabii destek de yok. Varsa yoksa kredi. Ülkede faizli kredi borcu olmayan esnaf, vatandaş neredeyse bırakmadılar.

Şeyh Edebali’nin ahilik kültürü ile yüz yıllar önce güçlendirdiği Bilecikli esnafımız zorda.

Bu şehir, Bilecik bunları hak etmiyor. Bunlar şehrimize yakışmıyor.

Biz Bilecik’in dertlerini biliyoruz görüyoruz. Bilecik’in derdi çok ama devası hazır.

Biz Bilecik’te tarımı ve hayvancılığı geliştireceğiz. Çiftçimize, esnafımıza destek olacağız. Yerli tohumu teşvik edeceğiz. Destekleyeceğiz.

Güven ortamını tesis ederek Bilecik’in sanayi yatırımlarından yararlanmasını, istihdam alanlarının oluşmasını sağlayacağız.

Bugün Bozüyük’ten geçerek geldik. Tam arabamızdan inip, otobüsümüze inerken bir fabrikanın önündeydik. Hemen fabrikada çalışan arkadaşlarımız koşup yanımıza geldiler. İçlerinde sendika başkanı, işçiler var

“Perişanız” dediler. “Şu torba yasaya aman dikkat edin” dediler.

“Bu torba yasada işçilerin haklarını gaspeden, işçileri daha da zor duruma sokacak maddeler var” dediler.

Toplumdan, halktan koparsanız, artık çarşı-pazar dolaşamıyorsanız, sokaklarda bizler gibi rahat yürüyemiyorsanız, ülkenin gerçeklerini göremezsiniz.

Yanlış kararlar alıp, Meclis’e yanlış yasa tasarıları gönderirsiniz. Biz Bilecik’e deva olmaya hazırız. DEVA Partisi hazır. Soruyorum şimdi Bilecik hazır mı?
***

Saygıdeğer konuklar;

Deva Partisi, kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle işçilerle, esnafla eşitlik için, adalet için yola çıktı.

Çözüm haritamız belli.
Çözümün sözcüsü bizler olacağız. Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.
Toplumu kutuplara ayırmayacağız. Korkmayacağız.
Korkutmayacağız.
Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız. Artık Türkiye’nin DEVA’sı var

Bilecik’in DEVA’sı var, ve biz hazırız. Hepinize çok teşekkür ediyorum.