9 Mart 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 14. Haftalık Değerlendirme Toplantısı Konuşması

9 Mart 2022

ON DÖRDÜNCÜ
HAFTALIK DEĞERLENDİRME TOPLANTISI

Değerli basın mensupları,

Demokrasi ve Atılım Partisi’nin değerli yöneticileri,

Karabük Teşkilatımızın kıymetli mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen saygıdeğer dostlarımız,

Hepinizi muhabbetle selamlıyor, haftalık değerlendirme toplantımıza hoş geldiniz diyorum.

*****

Değerli arkadaşlarım,

Bugün, partimizin, Demokrasi ve Atılım Partisi’nin, ikinci kuruluş yıl dönümü.

DEVA Partisi’nin kuruluşunun ikinci yılı hepimize, tüm ülkemize kutlu olsun!

Hayırlı olsun!

Sıkıntılarla dolu bir yılda, 2020 yılında, ülkemize umut olmak için yolculuğumuza başladık.

Bugün il il, ilçe ilçe, mahalle mahalle büyüyoruz.

Biliyorsunuz, biz yıldönümü kutlamasını salonlarda yapan bir parti değiliz.

Çünkü en başında söylemiştik. Biz alışılageldik siyasi partilerden biri olmayacağız demiştik. Bunun da gereğini yapıyoruz.

Geçen seneki kuruluş yıldönümümüzde, 81 şehrimizde, aynı anda tüm teşkilat üyelerimizle sahadaydık.

Bu sene ikinci senemizi de yine halkımızın yanına giderek kutluyoruz. Mahalle mahalle, sokak sokak çalışıyoruz.
Geçen seneden bu seneye Türkiye’nin dört bir yanına damla damla yayıldık.

DEVA Partisi’nin üye sayısını bir yılda 5’e katlayarak, bir kez daha tarihi bir başarının altına imzamızı attık.

Birinci yaşımızda 25 bin olan üye sayımızı, ikinci yaşımızı doldurduğumuz bugün, dün akşamki verilere göre 131 bine yükselttik.

Yine bu yıl içerisinde altı ayrı alanda eylem planlarımızı açıkladık.

Şairin dediği gibi, “İçimizde bir iş görmenin saadetiyle” ilerledik, ilerliyoruz.

Yatmadık, çalıştık. Çalışıyoruz.

Tüketmedik, ürettik. Üretiyoruz.

İşte bu özgüvenle, “Kadrolar hazır. Çözümler hazır. Bu pazar seçim olsa DEVA hazır!” dedik.

Biz bu kararlı ve çalışkan duruşumuzu ortaya koyarken, Ankara’da yatarak siyaset yapmayı alışkanlık haline getiren birilerinin bundan rahatsız olacağını tahmin etmiştik az çok.

Ama bu kadar da hızlı tepki beklemiyorduk.

Meğer dün krizlerin ortağı Bahçeli, Meclis’teki grup toplantısına giderken arabasının camında “Bu pazar seçim olsa DEVA Partisi hazır” afişimizi görmüş, okumuş.

Afişimiz aklına iyi yer etmiş olsa ki konuşması sırasında prompterdan, metinden çıkıp -ki pek yaptığı iş değil- bize laf yetiştirmeye çalışmış.

“Elimde kalem olsa altına yazardım. Pazar günü seçim yok.” demiş. Herhalde hızlı geçerken anlamadı mı ya da Türkçe sorunu mu var, onu anlamadık ama “Önümüzdeki pazar günü seçim yapılacak” demedik ki biz orada. Seçim yapılsa hazırız diyoruz. Burada bir mana var. Her an hazır olduğumuzu vurguluyoruz. Belli ki anlamamış.

Tabii o afişte dikkatini çeken kelime muhtemelen seçim. Çünkü siyasetle tek ilgisi bu seçim günleri…

Seçimin hangi gün yapılacağına birkaç kere karar verdi biliyorsunuz, erken seçim çağrılarında bulundu. Ama erken seçim çağrısında bulunuyor sonra kayboluyor. Seçim sonuçları zaten malum. Burada tekrar etmeye gerek yok.

Seçim sonrası da kâra ortak, zararda yok. Nasıl ortaklık anlamadık bu işi yani. İktidara ortak almanın her türlü nimetinden faydalanıyor, tek bir bakan ismi bile vermeyerek krizin ve bütün bu sıkıntıların, olumsuzluklarının oluşturduğu sorumluluktan da kaçabileceğini zannediyor. Biz o alanı açmayız.

Ona ortak olduğunu sürekli hatırlatırız. Öyle kendi partisinden bakan olmayınca “Ben ortak değilim, krizlerin dışında dururum” dedirtmeyiz.

Şöyle bakıyoruz ki Bahçeli’nin gerçekten bu ülkeye faydalı tek bir icraatına rastlamıyoruz. Hafızalarınızı şöyle bir zorlayın. 25 yıldır genel başkanlık yapıyor değil mi? Bu ülkeye katkısı nerede oldu? Hangi icraatı ortaya koydu? Hangi güzel fikri geliştirdi?

Varsa yoksa kriz. Her ortağı olduğu iktidar ülkeyi krize sokuyor.

O yüzden biz kendisine şaşırmıyoruz. Alıştık. Çeyrek asırlık genel başkanlığında tek bir hayırlı işini görmedik, görmeyeceğimizi de biliyoruz.

Her konuştuğunda bol bol kuru slogan, bol bol hamaset.

Ben şimdi buradan Sayın Bahçeli’ye seslenmek istiyorum: Şöyle bir çıkın, hamaset yapmadan, kuru slogan atmadan, nasıl bir Türkiye görmek istediğinizi anlatın yahu.

Türkiye’nin hangi sorununu nasıl çözeceğinizi çıkın anlatın. Hamaset, küfür, hakaret, aşağılama, boş laf olmayacak ama. Temiz bir dille anlatın, nasıl bir Türkiye görmek istiyorsunuz.

Bundan tam bir yıl önce açıklamıştı. Ne demişti “Biz, yeni bir anayasa yazmaya başladık” demişti. Ortada hiçbir şey yok. Yapamazlar. Öyle bir icraat alışkanlığı yok. Çözüm üretme alışkanlığı yok. Geçen hafta kürsüden sordum kendisine. Nerede dedim sizin şu yeni anayasa? Ne oldu? Niçin açıklamadınız? Niçin ses yok? Çıkın ortaya koyun.

Bak biz, çalıştık, koyduk. Sapasağlam 45 sayfalık bir metin ortaya koyduk. Ya siz de şöyle bir sayfa yazın da ortaya koyun.
Yapamazlar. Hamaset üzerinden siyaset yapmaya alışanlar, bu ülke için faydalı tek bir yenilik ortaya koyamazlar. Büyük ortağından da izliyoruz. Büyük ortak da düştü o tuzağa. Hamaset siyasetinin tam içine koydu kendisini.

Sayın Erdoğan ülkenin şu anda tek bir sorununa çözüm üretiyor mu Allah aşkına? Yok. Çünkü o alana girdiğin zaman orası bataklık. Hamaset siyasetinin sonucu bataklık. Çözüm üretemezsiniz artık orada. Sürekli düşman arar durursunuz.

Mümkün değil. O yüzden biz bu otoriter ittifakın küçük ortağının da artık büyük ortağının da sözlerini ciddiye almıyoruz. İşimize bakıyoruz. Biliyoruz ki bu iş bize düşecek. Bunu biz yapacağız, biz çözeceğiz. İyi biliyoruz ve onun için de hazırlanıyoruz.

*****

İşimizi bizi sosyal medyadan ya da ekranları başından izleyenler için tekrar anlatayım:

Son bir senede tam 6 ayrı alanda eylem planımızı açıkladık.

İktidarımızın ilk 90 ve 360 gününde ne yapacağımızı madde madde vatandaşımıza taahhüt ettik.

Çünkü biz “Zamanı gelince bakarız. Kervan yolunda düzülür” anlayışıyla siyaset yapmadık, yapmıyoruz.

8 Haziran 2021’de ilk adımımızı toprağa attık. Tarım Eylem Planımızı açıkladık.

Artan maliyetler karşısında beli bükülen çiftçilerimizin acil sorunlarını çözmek ve tarım sektörünün yapısal konularına çare üretmek için 56 maddelik bir eylem planı sunduk.

Çiftçimizin kredi borçlarının faizsiz 2 yıl ertelenmesinden, gübre fiyatlarının yarısını devletin üstlenmesine; çiftçiye özel düşük elektrik tarifesi uygulamasından, yüzde 50’ye varan yem desteklerine kadar bir dizi projemizi Tarım Eylem Planı’nda takvimlendirdik.

İstanbul depreminin yıl dönümü 17 Ağustos’ta, kamuoyunun karşısına “Afet Eylem Planı” ile çıktık.

Yerinden yönetimlerin yetki ve sorumluluklarının artırılmasından, iklim değişikliğiyle mücadeleye, kentsel yenilenme anlayışından, olağanüstü durumları yönetecek kriz merkezine kadar, 54 maddelik eylem planında hedeflerimizi somutlaştırdık.

14 Eylül’de Sosyal Politikalar Eylem Planımızı açıkladık. Sosyal güvenlik sistemindeki sorunları çözeceğimizi, sosyal yardım ve destekleri güçlendireceğimizi duyurduk.

İhtiyacı olan hanelere asgari gelir desteği uygulamamızla, yoksullukla mücadelede gösterdiğimiz kararlı duruşu ete kemiğe büründürdük.

4 Ekim’de Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş doğrultusunda atılacak adımları “Demokrasiye Geçiş Eylem Planı”nda ayrıntılarıyla belirledik.

Sürecin sonunda; yasamanın, yürütmenin ve yargının güçlendirileceği, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınacağı, yarının Türkiye’si için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem üstünde altı siyasi parti olarak mutabakat sağladık. Ve geçen hafta bunu kamuoyumuza duyurduk.

27 Ekim’de, İstanbul’da, Türkiye’yi fikir ve üretim üssü yapma amacıyla Yarına Atılım Eylem Planı’mızı açıkladık.

Yeni teknolojilerin pınarı olacak bir Türkiye’ye gidecek yolunu Yarına Atılım Eylem Planı’nda birer birer döşedik.

Son olarak da 10 Şubat 2022’de Ekonomi ve Finans Politikaları Eylem Planımızla güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomik büyüme modelimizi ortaya koyduk.

Ücretliler üzerindeki vergi yükünün azaltılmasını, temel ihtiyaçlar üzerindeki ÖTV’nin kaldırılmasını taahhüt ettik.

Varlık Fonu gibi karadeliklerin, Cumhurbaşkanlığı’na bağlı politika kurulları gibi işe yaramaz yapıların kapatılacağını, tüm kamu harcamalarının bütçe içerisinde şeffaf bir şekilde yapılacağını Kamu Özel İşbirliği projelerini denetleneceğini ve mali kuralı Türkiye’de uygulayacağımızı ilan ettik.

Çok yakında, Doğa Hakları Çevre, Yerel Yönetimler Şehircilik, Üniversite Eğitimi ve Sağlık eylem planlarımızı açıklayacağız. Önümüzdeki birkaç hafta içerisinde bunların hepsi sırayla açıklanacak.

Arkadan bu eylem planlarımızın sayısını 20’ye çıkartacak şekilde önümüzdeki aylarda yoğun bir açıklama takvimi bekliyor bizi. Her alanda çalışıyoruz.

Çalışıyoruz. Hem de çok çalışıyoruz. Titiz çalışıyoruz. Biliyoruz ki bu iş bize kalacak. Biz hazırlanmazsak, DEVA Partisi hazırlanmazsa, ülkemizde seçimi kazanmak var, ama bir de seçim sonrasında Türkiye’yi kazanmak var.

Biz hazırlanmazsak arkadaşlar, seçimi kazanırız ama Türkiye’yi kazanamayız. Hazırlanacağız ki hem seçimi kazanacağız arkasından da Türkiye’yi kazacağız.

*****

Değerli arkadaşlar,

İşte ikinci yılımızda dolu dolu bir karneyle, başımız dik bir biçimde vatandaşlarımızın karşısına çıkıyoruz.

Ama bu kadar da yetmez; bunu da iyi biliyoruz.

O yüzden de durmadan, yorulmadan çalışmaya devam ediyoruz.

İşte o yüzden DEVA Partisi’nin kuruluşu herhangi bir olay değildir.

DEVA Partisi’nin kurulduğu 9 Mart 2020 günü, önümüzdeki on yılların takvim yapraklarına Türkiye’nin dönüm noktası olarak geçecektir.

Bakın burada söylediklerimin hepsi kayıtlı. Ülkemizde demokrasinin tarihi, ülkemizde siyasetin tarihi 9 Mart 2020’den itibaren değişmiştir.

Çünkü DEVA Partisi’nin kuruluşu; krizlere “yeter artık” diyerek “istikrarlı günlere” kavuşmak isteyen kadroların harekete geçişidir.

DEVA Partisi’nin kuruluşu; kendisine dayatılan yokluk düzenini elinin tersiyle iten insanların bolluk mücadelesidir.

DEVA Partisi; kayırmacılığa karşı hakkaniyetin sesidir.
DEVA Partisi; Türkiye’nin gece yarısı karanlığında, keyfi kararlarla, bir çadır devleti gibi yönetilmesini, içine sindiremeyenlerin hareketidir.

Demokrasinin ve atılımın bayrağını, 81 ilde ve 705 ilçedeki teşkilatıyla, tüm Türkiye’de dalgalandıranların partisidir.

DEVA Partisi; kirlenmiş, demode olmuş eski siyaseti değiştirmeye kararlı gençliğin partisidir.

Dünün değil, bugünün değil; yarının sesidir DEVA Partisi.

Şartlar ne olursa olsun, hukukun üstünlüğünden vazgeçmeyenlerin partisidir.

Dünyanın neresinde olursa olsun, evrensel demokratik değerlerden asla vazgeçmeyenlerin partisidir.

DEVA Partisi, cesur insanların partisidir arkadaşlar.

DEVA Partisi; adım adım yürümenin kıymetini bilen, aynı zamanda sabırlı insanların, tuğla tuğla büyüyen zaferin çatısıdır.

Arkadaşlarım,

Bizim davamız “adalet” davasıdır.

Ankara’da, emeğiyle geçinmeye çalışan bir vatandaşımız, elektrik faturasının altından kalkamıyorsa, o ülkede adalet sorunu vardır.

Bursa’da, yeni doğum yapmış bir annenin rüyasına, ay sonu gelecek doğal gaz faturası, elektrik faturası giriyorsa, o ülkede adalet sorunu vardır.

Trabzon’da, bir vatandaşımız gece yarısı gelecek akaryakıt zammından önce, benzin kuyruğa giriyorsa, o ülkede adalet sorunu vardır.

İzmir’de, bir ev kadını markete gidip yağ bulmaya çalışıyorsa, devlet vatandaşına güven veremiyorsa, o ülkede adalet sorunu vardır.

Eskişehir’de, yeni mezun bir genç, torpili olmadığı için iş bulamıyorsa, o ülkede adalet sorunu vardır.

Hatay’da, emekli bir vatandaş, “Yokluktan çocuğumun yüzüne bakamıyorum” diyorsa, o ülkede adalet sorunu vardır.

Sakarya’da, çiftçi elini cebine attığında mazot parası çıkışmıyorsa, o ülkede adalet sorunu vardır.

Konya’da, KHK ile işine son verilen bir kardeşim, aklından canına kıymayı geçiriyorsa, o ülkede adalet sorunu vardır.

Diyarbakır’da, bir genç, ülkenin her yerinde kendi anadilini rahatça konuşamayacağını hissediyorsa, o ülkede adalet sorunu vardır.

İstanbul’da, bir kadın, ölüm korkusuyla yaşıyorsa, üstelik devletin ta en tepesi potansiyel katilleri cesaretlendirecek bir gece karanlığında imza atabiliyorsa, o ülkede adalet sorunu vardır.

Bunların hepsi hakikatin resmi arkadaşlar, hepsi.

Türkiye, Beştepe Harikalar Diyarından bakınca görüldüğü gibi toz pembe bir ülke değil.

Tüm bunlar bire bir duyduğumuz, bire bir gördüğümüz, bire bir dinlediğimiz sorunlardır. Bu örnekleri boşa vermedim. Hepsi gördüğümüz, şahit olduğumuz sorunlar.

İşte bütün bu dertlerin çaresi olmak bizim boynumuzun borcudur.

DEVA Partisi’nin boynunun borcudur.

Değerli arkadaşlar, bugün Sayın Erdoğan, parti genel başkanlığı şapkasını takıp partisinin grup toplantısında bir konuşma yapmış. Evlere şenlik. Diyor ki “Kur korumalı mevduat hesaplarında tam 550 milyar liraya ulaştık” diyor. Aferin ya. Bu ülkeyi batırma, bu ülkenin Hazinesini batırma projesini baya büyütmüş, ondan bahsediyor.

Bakın size bir rakamdan vereceğim. Çok basit. Şu anki 2022 yılının bütçesinde faiz ödeneği tam 240 milyar lira. 240 milyarlık faiz ödeneği var. Tarıma ayrılan bütçe ne kadar biliyor musunuz? Biz bunu söyledik söyledik biraz artırdılar. Şu anda 29 milyar. Artmış hali. 240 milyarlık faiz ödemesine 29 milyar tarım bütçesi.
Bitmedi. 550 milyara çıkardık diye övündüğü o kur korumalı hesaplar var ya, döviz kuru yüzde 1 artsa ne demek? 550 milyarın yüzde 1’i ne demek? Tam 5 buçuk milyar lira daha fazla ben bu mevduat hesaplarına devlet olarak para vereceğim demek. Hesap ortada.

Kur yüzde 6 artsa, ki son bir hafta, on günde arttı yüzde 6- hiçbir şey değil yüzde 6. Yüzde 6 kur arttığında çarp 550 milyarla tam 33 milyar lira yapıyor. Yani şu kur korumalı mevduat hesabı diye davul zurna çala çala televizyonlarda reklam yapa yapa getirdikleri sistem var ya yüzde 6’lık bir kur artışı sebebiyle mevduat sahiplerine ödenecek para 33 milyar. Bu ülkenin bütün tarımına, çiftçisine verilecek desteğin tamamı 29 milyar. Hesap ortada.

Açıklarken ne diyordu? “Bizim Türk lirası mevduat sahibi, kur artınca mağdur oluyor” diyordu değil mi? Türk lirası mevduat sahipleri kur artınca mağdur oluyormuş, mağduriyetini önlemek için onların da kur korumasına ihtiyacı varmış. Onun için kur korumalı mevduat getirmişler.

Mevduat sahibinin kur korumasına ihtiyacı var da dörde, beşe katlayan gübre fiyatını, yüksek maliyetle ödemek zorunda kalan hatta hiç gübre kullanamayan çiftçimizin mağduriyeti yok mu ya? Mazot fiyatları üçe katlarken, döviz kurundaki artış sebebiyle bizim çiftçimiz mazotu üç kat paraya alırken mağdur olmuyor da oradaki az sayıda mevduat sahibi mi mağdur oluyor.

Eğer kur artışlarına karşı mağduriyetleri giderecekseniz o zaman herkesi koruyun. Niye az sayıda mevduat sahibini koruyorsunuz da bizim çiftçimizi korumuyorsunuz?

Niye az sayıda mevduat sahibini koruyorsunuz da bizim dolmuşçumuzu, minibüsçümüzü, otobüsçümüzü, kamyoncumuzu, tırcımızı korumuyorsunuz? Kur artınca; mazot fiyatı artıyor, yedek parça fiyatı artıyor, lastik fiyatı artıyor. Onları da koru o zaman. Niye onları korumuyorsun da mevduat sahibini koruyorsun?

Çünkü o büyük mevduat sahipleri var ya onlar sesinin Beştepe’ye duyuruyor. Ama bizim çiftçimiz duyuramıyor. Otobüs şoförümüz, kamyon şoförümüz, tır şoförümüz duyuramıyor.

İkiye, üçe katlayan elektrik fiyatlarıyla dükkanını açık tutmaya çalışan esnafımız sesini duyuramıyor da ondan. Beştepe’ye sözünü duyuran, güçlü bir azınlık sadece.
Bir de başka ne demiş bizler için? “Ortaya bir program koyamadılar” demiş. Ya arkadaş bizim ekonomik programımız ortada. İşte sapasağlam. 119 maddelik ekonomi ve finans eylem planını biz ortaya koymuşuz. Siz neyi ortaya koydunuz ya bir onu söyleyin. Bizimki ortada.

En son eylül ayında açıkladığınız orta vadeli programı gördük. Orta vadeli programda 2022 için açıkladığınız dolar kuru, 9,30. 2023 için 9,80. 2024 için de 10,30. Orta vadeli program diye, Recep Tayyip Erdoğan diye altına tek imzayı atıp Resmî Gazete’de yayınladığınız program bundan ibaret. Sizin programınız bu. Bizimki de burada.

Hadi şunda şu yanlış var diye söyleyin, düzeltelim. Şu eksik diye söyleyin, ekleyelim. Biz bunu üstelik açıklarken taşa yazarak açıklamıyoruz ki söyleyin. Ama bizim bir programımız var. Programı olmayan sizsiniz. Açıkladığı programın uygulanma alanı olmayan sizsiniz.

Bir de ne demiş? “Ekonomimiz büyüdü” demiş. Övünüyor… Baktım şöyle canlı izlemedim de sonra hızlı hızlı kayıttan “Ekonomimiz yüzde 11 büyüdü” diyor fakat gruptan fazla bir alkış yok. Milletvekilleri de bakıyor “Ya ne zaman büyük” diye.

Büyüdük de haberimiz mi yok diye kendi milletvekilleri bakıyor. Yüzde 11 büyüme olsa zaten alkış kopması lazım ayağa kalkıp. Yok öyle bir şey. Kendileri inanmıyor ya. Kendi açıkladıklarına kendileri inanmıyor. Şu ülkede sokakta yürüyen 100 kişiyi çevirip sorun. Reel anlamda, yüzde 11 büyüme reel arkadaşlar enflasyonun üstünde. Yüzde 100, yüzde 150 enflasyonun da üzerinde refahı artan Türkiye’de kaç kişi var Allah aşkına.

Ama bunlar hep o Külliye’nin etrafındaki, Beştepe’nin etrafındaki insanların, o cepten cebe konuştukları insanları gördükleri için onların serveti büyümüş olabilir. Onların geliri büyümüş olabilir.

O özel menfaat alanı sağlananların, hiç kimseye izin verilmeyen alanlara izin vererek özel menfaat elde edenlerin gelirleri büyümüş olabilir ama yüzde 11’e bizim ekonomimiz büyüdü diyenler gitsin baksın, bizim vatandaşımızın ekmeği küçüldü ya. Halkımız yoksullaştı.

Beştepe ve etrafındakilerinin şahsi ekonomisi büyümüş olabilir. Bizim vatandaşımızın ekonomisi büyümedi, küçüldü. Asgari ücretin satın alma gücü ortada. 2500 lira emekli maaşı alıyorum ben üniversitede nasıl talebe okutacağım diyen önümü kesen onlarca emeklinin durumu ortada.

Başka ne demiş bugün? “Bunlar büyük projelere son verecekler” demiş. Allah Allah. Bu nereden çıktı? Hiç merak etmeyin hiç; biz Türkiye’nin layık olduğu en büyük altyapı projelerini yaparız, üstelik sizden de çok daha ucuza mal ederiz. Çok daha ucuza… Çünkü biz şeffaf yaparız, açık yaparız, yarışmayla yaparız. İhale yasasında 200 tane değişiklik yapıp, ondan sonra acil iş diye milyar dolarlık projelerin iki üç kişiden telefonla, davetle yapmayız. Bunu siz yaparsınız.

Büyük projeler, güçlü bir ekonomiyle olur. Biz bu ülkenin ekonomisini çok güçlü yapacağız ve ülkemizin layık olduğu projelerin en büyüğünü en ucuza mal edeceğiz. Devlet bunun için var.

Bugün konuşmuş da konuşmuş. Neler neler diyor. “Bunlar ülkeyi IMF’ye teslim edecekler” diyor. Allah Allah… Ya IMF’ye olan taksitin, en son ödeme taksitini bu arkadaşınız yaptı. En son enter tuşuna basıp son taksiti ben ödedim. O sürecin en kadar zor bir süreç olduğunu yaşayan bir kadroyuz biz. IMF’yi bırakın, sizin kendi ortak olduğunuz kuruluşu, siz ne yapıyorsunuz?

4 buçuk milyar dolar için gidip 15 Temmuz’un finansörü, 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün arkasında olduğunu iddia ettiğiniz Birleşik Arap Emirlikleri ile sarmaş dolaş olmuyor musunuz? “Bunlar IMF ile iş yapacak” diyen kendisi gidip 3 milyar dolar oradan, 5 milyar dolar oradan, kapı kapı gezip para toplamaya çalışmıyor mu?

Borç alan emir alır. Hele hele siz gidip böyle ikili anlaşmayla devletten devlete borç alırsanız, o devletten de emir alırsınız. Bir ülke borçlanırken yarışma içerisinde serbest piyasadan borçlanır. Yarışmayla, ihaleyle borçlanır. “Kardeşim parayı bana kim ucuza getirecekse ben ondan borçlanırım” der. Gidip kapı kapı dolaşmaz yani. Görüyorsunuz swap anlaşmaları için ne kadar turluyor. Bunlar IMF ile çalışacak diyor, kendisi kapı kapı swap dileniyor. Hiç konuşmasın. Sicil ortada.

28 Şubat ittifakı diye bir şey uydurdu. Ya sağına Bahçeli’yi, soluna Perinçek’i alan sensin. 28 Şubatçıyı, sağında, solunda taşıyan sensin. 28 Şubat’ın karanlığından gelen isimleri yanında barındıran sensin. Hatta onlar diyor ki “Rotayı biz çiziyoruz, bu ittifakın rotasını”.
Koalisyonlara, ittifaklara laf ediyor; sanki kendisi şu an ülkeyi koalisyonla yönetmiyormuş gibi. Büyük çelişkiler. Şu anda AK Parti yanına Bahçeli’yi almasa iktidar olabiliyor mu? Meclis’te çoğunluğu sağlayabiliyor mu? Sen şu anda bir koalisyonla yönetiyorsun ülkeyi. Koalisyona laf ediyor. Kendisi koalisyonla yönetiyor. Niye? Hep algı yönetimi algı. İşi yönetemediği, işin özünü başaramadığı için sadece bir hayali, aldatılmış gerçeklik üzerinden ülkeyi yönetmeye çalışıyor. Gerçekten akıl alır gibi değil.

Bizim ülkemiz buna layık değil. Bizim ülkemiz böylesine artık çözüm üretemeyen, işini bilmeyen bir yönetime layık değil.

Her gün yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz.

Yok gıdaya zam, yok akaryakıta zam… Ona zam, buna zam. Artık zam haberinin bir anlamı kalmadı.

Geçen akşamüstü gittim benzin istasyonuna arabayı kendim kullanıyorum, baktım boş. Dedim hayırdır, niye böyle? Dün gece zam vardı, herkes deposunu doldurdu abi dedi pompacı. İnsanlar depoyu fulleye fulleye artık her gece zam her gece zam bir hal oldular. Şimdi diyorlar ki petrol krizi var ne yapalım? Petrol fiyatları yüzde 25-30 arttı. Bakın yüzde 25-30 arttı diye içeride bu kadar zam, bu kadar kriz, bu kadar enflasyon.

Bir örnek vereceğim size bakın. 2002-2008 arasında dünyada petrol fiyatları 20 dolardan 150 dolara çıktı. Öyle yüzde 25-30-40-50 değil. Katlaya katlaya. 20 dolardan 150 dolara çıkan bir petrol fiyatı var. Eş zamanlı olarak aynı süre içerisinde Türkiye, enflasyonu tek haneye düşürdü ve tek hanede tuttu. Nasıl oldu bu? İnanın hiç anlamamışlar.

Ya arkadaş siz bu kadar petrol fiyatı 20 dolardan 150 dolara çıktı da bu enflasyon nasıl tek hanede tutuyorsunuz diye ara sor değil mi? Bir öğrenmeye çalış. Ya da o başarının içinde olan insanları aç bir öğren. “Ya petrol fiyatına zam geliyor biz de her akşam pompaya zam yapıyoruz ama doğru mu yapıyoruz, eğri mi yapıyoruz?”. Zamanında 20 dolardan 150 dolara çıkarken nasıl enflasyonu tek hanede tuttunuz diye bir aç, sor değil mi? Bana sormanız şart değil ya o dönemi bilen en az 20-30 tane teknik arkadaşımız var. Bir öğren ya. Yazık günah.

Her gün zam haberine uyanılır mı? Enflasyon beklentisinin, enflasyonun başlı başına sebebi olacağını bilmekten de aciz bunlar. Siz enflasyon beklentisini şişirirseniz, her gün zamla uyandırırsanız bu halkı bunun sürekli böyle gideceğine inanırsa bu millet, bu enflasyon asla düzeltmezsiniz. Ve inanın yapamayacaklar. İki haneli enflasyon diyorduk; geçen ay üç haneyi de gördük. O da TÜİK’in makyajlanmış rakamı yüzde 105. Bunu da gösterdiler bu millete.

Değerli arkadaşlar,

Avrupa’nın en büyük tarım alanlarına sahip olan ülkemizde, insanlar artık kıtlık korkusu yaşar oldu.

Çiftçimiz perişan, üretemiyor. Ürettiği kadar zarar ediyor.

Vatandaş perişan, temel gıda ürünlerine erişemez miyim acaba yarın diye korkuyor. İthal ürünlerle dolan pazardan alışveriş yapmaya insanların gücü yetmiyor.

Yazık, çok yazık.

Sayın Erdoğan ise çıkmış hâlâ stokçularla kavga ediyor. Piyasadaki soruların faturasını üretene, tacire, esnafa kesmeye çalışıyor. Çünkü “bu enflasyonun sebebi ben olamam ki” diyor. Demek ki bir suçlu lazım. Her gün enflasyonun suçlusunu arıyor. Halbuki bir aynaya baksa yetecek.

Vatandaş ile esnafı karşı karşıya getirmeye çalışıyor.

Sayın Erdoğan, eğri oturup doğru konuşalım.

Siz farkında olmayabilirsiniz ama vatandaşlarımız bu kadar pahalanmış ürünleri almaya pek meraklı değil.

İnsanlar, sadece daha fazla zam geleceğinden korktukları için kuyruklar oluşturuyorlar. Bugün raflarda var, yarın bulamazsam diye endişe ettikleri için sırada bekliyorlar.

Tabi cebinde parası varsa o kuyruğa giriyor. Parası olmayanlar ise kuyrukta olanlara bile imreniyor. Memleketin hali bu. “Ne güzel bak ayçiçek yağı alacak, parası var” diyor. Çoğunun o sıraya girip parayı verecek, alacak imkânı da yok.

Siz farkında olmayabilirsiniz ama, vatandaş sizin bu fiyatları artık indiremeyeceğinizi çok biliyor. Çünkü vatandaş bilse ki fiyatlar düşecek, kuyruğa girer mi? Vatandaş bilse ki artık enflasyon düşecek, sırada bekler mi? Bekleyelim, nasıl olsa fiyatlar düşecek, ondan sonra alalım der. Bu kuyruklar, sıralar var ya sadece fiyatların bugün yüksek olduğunun sonucu değil. Fiyatların sürekli olarak yükseleceğine dair vatandaşımızın güçlü kanaatini gösteriyor o kuyruklar aynı zamanda.

Vatandaş enflasyonun üç haneye çıktığını ve artık bunların bu enflasyonu indiremeyeceğini gayet iyi anlamış durumda. Çok çok iyi biliyor.

Çünkü vatandaşımız artık bu hükûmete güvenmiyor.

Çünkü insanlar sizin gibi Beştepe Harikalar Diyarında yaşamıyor.

Elektrik faturasını ödemeye çalışıyor. Kira ödemesini yapmaya çalışıyor. Su faturası ödemeye çalışıyor. Çoluk çocuk okutmaya çalışıyor.

Kazandığı maaş ise hiçbirine yetemiyor.

İşte bu güvenini kaybettiğiniz insanlar var ya, onlar önümüzdeki seçimlerde, sizi müsait bir yerde indirecekler.

Hiç merak etmeyin. Emaneti de emin ellere teslim edecek onlar.

Biz de emaneti teslim alır almaz ülkemizin özgür, adil ve zengin bir ülke olmasını sağlayacağız.

Hiç kuşkunuz olmasın.

*****


Değerli arkadaşlar,

Bugün, kendi başarısızlığının üstünü düşmanlaştırmayla, kutuplaşmayla örtmeye çalışan bir yönetim iş başında.

Sadece stok meselesi de değil... İstisnasız her olaya “Nasıl kutuplaştırırım?” diye yaklaşan bir cumhurbaşkanın işin başında olduğu bir dönemdeyiz.

İşte dün de doktorları milletin önüne atmaya kalktı. Bütün doktorları hedef aldı.
Oyun şu. Dikkat edin, ne zaman bir düşmanlaştırma olsa oyun basit. Artık bunun şifresini çözmek lazım. Her defasında sayısı sınırlı olan bir toplum kesimini hedef alıyor. 84 milyon vatandaşı, sayısı sınırlı olan toplum kesimine karşı kışkırtıyor. Metot bu. Her hafta yapıyor bunu.

Bakıyor Boğaziçi camiasının toplam sayısı mezunlar dahil, 50-60 bin civarında. Tam ideal hedef. Hemen düşman ilan ediyor.

Bakıyor Türkiye’de 160.000 civarında doktor var. Öte tarafta 84 milyon vatandaş. Tam kışkırtmaya müsait bir topluluk çünkü sayı az, 160.000. Üstelik vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden şikayetinin arttığı da malum. Sağlıkta artık eski memnuniyet yok. Vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden memnuniyeti hızla aşağıya doğru düşüyor. Ama bunun bir suçlusu lazım değil mi? E yine kendim suçlu olamayacağıma göre ne diyor hemen, doktorlar. Gayet de elverişli bir düşman kitle.

Nasıl enflasyonun suçlusu bazen pazarcı esnafı, bazen kuru soğan depoları, bazen beş market zinciri, bazen de fahiş etiketlerse; sağlıkta gerilemenin suçlusu olarak da hemen doktorları ima ediyor.

Neymiş? Doktorlar özel sektöre geçmek istiyormuş. Özel sektörü bırakın. Bu ülkenin doktorları mümkünse başka bir ülkede çalışmak istiyorlar. Kendilerine ve mesleklerine saygı duyan hükümetlerin olduğu ülkelere gitmek istiyorlar.

Ülke resmen hekimler göçü veriyor.

Cumhurbaşkanı çıkmış “Giderlerse gitsinler” diyor.

Sayın Erdoğan’a soruyorum: Yahu siz bütün bu olup bitenlerden asıl sorumlunun kendiniz olduğunu görmüyor musunuz hala ya? Her alanda olduğu gibi artık sağlıkta da ülkeyi kötü yönettiğinizin farkında değil misiniz?

Düşün şu doktorların yakasından.

Bu ülkede “sağlıkta şiddet” diye bir sorun varsa, bunun en önemli sebeplerinden birisi Sayın Erdoğan’ın sürekli olarak doktorlarımızı ve hekimlik mesleğini küçümseyen tutumudur. Kendisinin de bunun farkına varması lazım artık.

Bakın arkadaşlar,

Doktorlar dahil olmak üzere tüm vatandaşlarımızın, maddi ve manevi kaygılar hissetmeden bir yaşam sürme hakkı var.

Sene olmuş 2022.

Biz, ülkenin Cumhurbaşkanına, insanların hayat pahalılığı karşısında ezilmeden yaşaması, işinden zevk alarak çalışması, çoluğuyla çocuğuyla da yeterli kadar vakit geçirecek zamanının olması gerektiğini anlatıyoruz.

Yazık, günah bu insanlara.

Ama hiç merak etmesin.

Gidecek olan hekimler değil. Gidecek olan kendisi, kendisi. Bunu görsün.

Hiç kuşkunuz olmasın!

Biz, hekimlerimizi ve tüm sağlık çalışanlarımızı, onurlu bir hayat için verdikleri bu mücadelede, sonuna kadar destekliyoruz.

Uzun nöbetlerle, ağır çalışma koşullarıyla sistemin tüm yükünün sağlık çalışanlarımızın omuzlarında olduğunu biliyoruz.

Bir dönüp teşekkür et, şu pandemi dönemini geçirdik. Bu insanlar gece gündüz demedi. Hafta içi, hafta sonu demedi. Kendi canını tehlikeye atarak bu insanların canını kurtarmak için mücadele etti. Kendi ailesinin, kendi küçük çocuklarının sağlığını riske atarak hayat kurtarmak, can kurtarmak için mücadele etti bu insanlar.

Sırf şu son iki yılda, pandemi döneminde başta hekimlerimiz olmak üzere sağlık çalışanlarımızın verdiği mücadele, yaptıkları fedakârlık her türlü takdirin üstünde. Bu hakkı teslim etmek lazım önce.

Biz, sağlık sisteminin artık adil ve sürdürülebilir olmadığını biliyoruz, görüyoruz. Artık çok ciddi değişiklik gerekiyor burada.

Bu nedenle, hekimlerin hem maddi hem de manevi açıdan hak ettikleri değeri görmelerini istiyoruz.

Bugün bir de tutmuş hekimlerin maaşlarını açıklıyor. Niye? Diyorum ya işte 84 milyonu o 160 bine karşı kışkırtıyor. “Onlar sizden çok para kazanıyor bak” diyor. Bir ülkenin cumhurbaşkanı bunu yapar mı ya? Bir ülkenin cumhurbaşkanı 160 bin hekime karşı 84 milyonu kışkırtır mı ya? Böyle bir şey kabul edilebilir mi?

Ama yapıyor çünkü biliyor; artık bu ülkenin yarınlarıyla ilgili, bu ülkenin insanlarına hiçbir ümit veremediğinin farkında. İlk seçimlerde kaybedeceğini gayet iyi idrak etmiş durumda. Onun için bu bir çırpınış.

Yani düşmanlaştırmayla, ötekileştirmeyle, kendi küçülen tabanını konsolide etmek için sürekli o tabana düşman ve öteki, beriki ilan ederek bir iktidarda kalma mücadelesi veriyor. Yapamayacak. Olmayacak. O ümit siyasetini yapamayıp, beceremeyip de siz korku salma siyasetine düştüğünüz anda orası bataklık. Hamaset siyasetine düştüğünüz anda orası bataklık. Ne kadar çırpınırsanız o kadar batırırsınız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Sözlerimin sonuna gelirken değinmek istediğim bir diğer nokta ise Rusya’nın Ukrayna’yı işgali.

Bu işgal, dünyadaki otoriter liderlerin maskelerini düşüren bir sonuca daha kapı araladı.

Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz 10 yılda dünyada tek adam rejimlerine özenen ülkeler oldu. Türkiye’de de bu oldu. Biz bizzat şahit olduk. Tek adam rejimlerinin ne kadar kolay çalıştığını, engel olanın olmadığını, aklına geleni yaptığını gördükçe imrenenler vardı, buna şahit olduk.

Bu heveslere kapılanların rol modellerinden birisi de Putin’di. Putin’i, başka liderleri de kendine rol model olarak alan Sayın Erdoğan’ı da gözledik, izledik.

Bugün geldiğimiz noktada ise Putin, iktidarın bir kişinin elinde toplanmasının ne kadar tehlikeli boyutlara ulaştığının bir örneği oldu.

Geçen canlı yayında izledik değil mi? İstihbarat biriminin başındaki kişi, köşeye çıkmış bir şeyler anlatmaya çalışıyor, kendi istediğini söyletene kadar adamcağız kekeleye kekeleye ne diyeceğini şaşırdı ya. Toplantıda kendi istediğini söyletene kadar yerin dibine batırdı.

İşte tek adam rejimlerinin, istikrarsızlık ve yoksulluk anlamına geldiği bir kez daha gözler önüne serilmiş durumda.

Yani, kısacası değerli arkadaşlar,

Sözüm ona güçlü liderlerin, kendi ülkesine, halkına ve dünyaya ne büyük bedeller ödettiğini çok net olarak gördük, görüyoruz.

İşte o yüzden biz bu sisteme format atacağız.

Bu sistemi silip, özgür ve demokratik bir hukuk devleti kuracağız.

Tam demokratik Türkiye’ye kavuşacağız.

Yarınların Türkiye’sini, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem zemininde yükselteceğiz.

Şu andaki adına sistem denen ama tam bir ucube sistemsizlik olan tüm enkazı da kısa sürede temizleyip yarınların Türkiye’sini, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem zemininde inşa edeceğiz.

Temel hak ve özgürlükleri, herkes için güvenceye kavuşturacağız.

Gasp edilmiş tüm hakları iade edeceğiz.

En kısa sürede, ayağı yere sağlam basan kadrolarımızla, kamu yönetimine çekidüzen vereceğiz.

*****

İşte bu duygu ve düşüncelerle partimizin ikinci yaş gününü bir kez daha hayırlı olmasını diliyorum. Güzel ülkemizin yarınları için DEVA Partisi’nin artık siyasette, toplumda vazgeçilmez bir parti olarak tescillendiğini müşahede ediyoruz.

DEVA Partisi ile beraber artık hiçbir şey Türkiye’de eskisi gibi olmayacaktır. DEVA Partisi ile beraber ülkemiz yepyeni bir döneme girmiştir. DEVA Partisi’nin başarısı artık Türkiye’nin başarısıdır.

Şimdi sözü soru sormak isteyen basın mensuplarına bırakıyorum.