Ali Babacan: “100 milyarlarca dolar önümüzden geldi, geçti ama hamdolsun boğazımızdan bir lokma haram geçmedi”

26-10-2025
Ali Babacan: “100 milyarlarca dolar önümüzden geldi, geçti ama hamdolsun boğazımızdan bir lokma haram geçmedi”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, AKİT TV’de yayınlanan Muharrem Coşkun ile "Kırmızı Masa" programında gündemi değerlendirdi. Çocukluk ve gençlik yılları, DEVA Partisi’nin kurulması sonrası hakkında atılan türlü iftiralar, ekonomi gibi konulara değinen Ali Babacan şunları söyledi:

Ali Babacan çocukluk yıllarını anlattı: “Sen yanlış saymazsın nasıl olsa”

“Çok küçük yaşlardan beri ben hep işin içinde oldum. Ve hep yaşımın çok üzerindeki sorumlulukları alarak gittim. Ben ilkokula giderken kasada oturuyordum. Banka işlerine ben bakardım ilkokula giderken. Orada bahsettiğim Anafartalar Caddesi'nde bir de bir banka şubesi vardı Garanti Bankası Şubesi. Foto Rıdvan’ın tam karşısında. O zamanlar tabii elektronik bankacılık yok. Ticaret nakit. Dolayısıyla o günün hasılatına ben böyle dışarıdan belli olmayacak bir paket yapardım. Böyle gazete kağıtlarını ama içi para dolu. Onu götürürdüm. Veznedara teslim ederdim. Veznedar benim teslim ettiğim paraya kaç lira diye sorardı. Şu kadar. Makbuz düzenlerdi, imzalardı verirdi. Sen yanlış saymazsın nasıl olsa; senin getirdiğin paranın sayısı doğrudur derdi. Makbuzu verirdi giderdim. Ondan sonra ben gittikten sonra onlar sayarlardı bakarlardı. Bakarlardı ki tamam. O para destelerinin üzerine de parafımı atardım, AB parafı, yani ‘Bu para Ali Babacan tarafından sayılmıştır’ diye. O AB parafını görünce bankalar tamam bu doğru sayılmıştır diye teslim alırlardı.”

“14 yaşından sonra çocukların mutlaka bir şekilde iş hayatıyla tanışması lazım”

“Benim 14 yaşında oğlum şimdi çıraklık yaşına geldi. Ve bu yaz çırak olarak iki ay bir iş yerinde çalıştı küçük oğlum. İş hayatıyla okul hayatının biraz iç içe olmasında büyük fayda var. Bizim zaten DEVA Partisi olarak eğitim modelimizde de bu var. Yani 14 yaşından sonra çocukların mutlaka bir şekilde iş hayatıyla tanışması. Ağaç yaşken eğilir diyoruz ya. Mesela oğlum Amerika'da master yaptı, ama master yaparken haftanın üç günü okula gitti iki gün gitti çalıştı bir yerde. Hep iç içe. Onun için bu çok önemli ama 14 yaş kritik bir yaş. Daha sonra zorlaşıyor.”

“DEVA Partisi'nin kurduk kuralı maalesef o kadar iftira, o kadar hakarete maruz kaldık ki…”

Halası Hatice Babacan’ın Yahudi mezarlığına gömüldüğüne ilişkin Ali Babacan, “Bakın biz DEVA Partisi'nin kurduk kuralı maalesef o kadar iftira, o kadar hakaret… Yani üstelik sözüm ona bizim camiadan gelen, onların temsil ettiği insanların dolaylı olarak yaptığı işler bunlar. Benim halamın vefat ettiğini, hatta bir Yahudi mezarlığında gömülü olduğunu sürekli sosyal medyada döndürdüler. Ne zaman ama? DEVA Partisi'ni kurduktan sonra. Zamanında başörtüsü mücadelesi yapmış olan, o bayrağı çekmiş, bütün Türkiye'nin tanıdığı Hatice Babacan'ı utanmadan, sıkılmadan Yahudi mezarlığına gömdüler, hayatta olan halamı. Bu siyaset çok enteresan bir alan. Beni ve partimizi yıpratmak için başka bir şey değil. Biliyorlar ki, bizim aileyi biliyorlar, bizi iyi tanıyorlar. Ama ben AK Parti'den ayrıldıktan sonra, birdenbire sanki başka birisiymişim gibi muamele yapmaya başladılar” ifadelerini kullandı.

Ali Babacan’dan Irak tezkeresine dair hakkında yapılan yalan habere ilişkin: “Uydurulmuş bir haber…”

Ali Babacan, Irak tezkeresine dair hakkında yapılan Irak’a ilk bomba düştüğünde 8.5 milyar dolar hesaba geçecek haberiyle ilgili şu ifadeleri kullandı: “Bakın bu tek bir gazetede çıkmıştır. Sabah gazetesi, isim de vereyim. Kapalı grup toplantısından dışarıya doğru uydurulmuş bir haberdir. Bu gazeteden başka hiçbir gazetede bu haberi göremezsiniz. O günkü Sabah gazetesinin attığı yalan manşettir. Böyle bir ifadem hiçbir zaman olmadı benim. Irak’a ilk bomba düştüğümde hesaba... Böyle bir şey yok. Doğru da değil yani. Teknik olarak da doğru değil. Böyle bir şey konuşulmadı da benim öyle bir ifadem de yok. Ama bunu döndürüp dolaştırıp özellikle yine DEVA Partisi kurulduktan sonra sürüme verdiler bunu bakın. DEVA Partisi kurulmadan önce bu başlıkları hiç görmüyordunuz. Bunlar yoktu ortada.”

“Erdoğan, Davos'ta ‘one minute’ dediğinde, bütün Avrupa krizden kavrulurken Türkiye'nin ekonomisi sapasağlamdı”

“Amerika şunu yapmış, bunu yapmış. İsrail şunu yapmış, bunu yapmış. Biz ne yapacağız Türkiye Cumhuriyeti olarak? Bakın biz güçlü olalım. Bu irade Türkiye'de var mı? Her zaman olmuş mudur? Şöyle, irade var ama bu iradeyi gerçekleştirecek güç çok önemli. Bir ülkenin gücü neyle ölçülür? Bir ülkenin gücü tabii ki ekonomiyle ölçülür. Bir ülkenin gücü askeri kapasitesiyle ölçülür. Ama aynı zamanda bir ülkenin gücü itibarla, yani sözünün gücüyle ölçülür. Bu üçü de çok önemlidir. Dışişleri Bakanlığı yapmış, Avrupa Birliği Bakanlığı yapmış bir kardeşiniz olarak da aynı zamanda söylüyorum, üçü de önemlidir. Ekonomimiz güçlü olacak, sağlam olacak. Yani Erdoğan, Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Simon Peres'e one minute dediğinde, bütün Avrupa krizden kavrulurken, yılı 2009, Türkiye'nin ekonomisi sapasağlamdı.”

“2015 sonrası küçük bir menfaat şebekesinin zenginleştiği ama geniş kitlelerin gittikçe fakirleştiği, yoksullaştığı bir döneme girdik”

“Bizim hem kendi kadromuz var hem de Türkiye'de hangi alanda isterseniz isteyin o alanda uzman olan kadroları harekete geçirmenin gücümüz var. Bizim en önemli farkımız belki de bu. Bugün Türkiye'de bakın iddialı söylüyorum; hangi konuda olursa olsun bir konunun uzmanı, ben alo dersem, ‘Şu konuda bir desteğe ihtiyacımız var, siz bu konuyu iyi biliyorsunuz, gelin bir görüşelim’ dersem beni kırmaz. Çünkü bilir ki bu memleket içindir, ülke içindir. Bizim vatanseverliğimizi inanın herkes tescil etmiş, herkes biliyor. Fakat önemli olan memleketin topyekûn zenginleşmesi. Küçük bir menfaat şebekesinin zenginleşmesi değil. 2011 sonrası hele hele 2015 sonrasına baktığımızda Türkiye'de küçük bir menfaat şebekesinin zenginleştiği ama geniş kitlelerin gittikçe fakirleştiği, yoksullaştığı bir döneme girdik.”

“200 lira ilk çıktığında tek bir banknotla üç tane çeyrek altın alabiliyordunuz”

Ali Babacan, son dönemde sıkça bahsettiği çeyrek altın örneğini yine vererek, “Örnek olsun diye yanımda bir de çeyrek altın getirdim. Bakın bu 200 lira ilk çıktığında üç tane çeyrek altın alabiliyordunuz bununla. 3 çeyrek altın, 200 lirayla. Şimdi asgari ücret 22 bin lira oldu. Yanımda bir de tam asgari ücret kadar para getirdim. 22 bin 105. 5 lirası bile var. Zaten bankalar sürekli bastıkları için parayı gıcır gıcır. Bakın bu 22 bin lirayla kuyumcu bugün ancak 2 tane çeyrek altın verir. Bir deste 200 lirayla ancak gidersiniz 2 tane çeyrek altın. Bakın çeyrek altın küçücük bir şeydir. Bazen düğünlerde şey yaparlar. Kurdeleyle çengelli iğneyle büyük gibi görünür olduğundan, hani hediye büyük görünsün diye. Aslı şu kadarcık bir şeydir. Şimdi bunlardan bu 200 lira ilk çıktığında tek bir banknotla 200 lirayla 3 tane alabiliyordunuz. Bugün asgari ücret olmuş 22 bin lira. Bir deste para ediyor. Bu 22 bin lirayla kuyumcusu ancak 2 tane çeyrek altın verir” ifadelerini kullandı.

“2002 kışında hiç palto giymedim, kışı paltosuz geçirdim; Devlet tasarruf etmeden enflasyon düşmez”

“Ekonomiyi teslim aldığımızda 20 tane banka batmıştı. Bu 20 tane batan bankanın bütün borcu da hazinenin üzerine kalmıştı. Ben 2002'nin kışında hiç palto giymedim biliyor musunuz? Bana sorarlardı ‘Sen üşümüyor musun’ diye. Ticaretten geldik birden hazine bakanı olduk. ‘Valla sırtım yanıyor borçtan’ derdim yani, ‘Bu borçtan sırtım yanıyor. Hiç üşümüyorum.’ Bu kışı ben paltosuz geçirdim yani. Ama ne yaptık? Sağlam bir ekonomi programı. Tasarruf. Tasarruf. Tasarruf olmadan olmaz. Ciddi tasarruf tedbirleri aldık. Ve enflasyonu düşürdük. Şu anda enflasyon yüksek ama tasarruf adına tek bir tedbir alınmıyor ya. Tamam. Allah rızası için diyoruz ki arkadaş tamam bak faizi yükselttin vergileri salıyorsun milletin canını okuyorsun da biraz da devletin tasarruf etmesi lazım. Devlet tasarruf etmeden enflasyon düşmez diyoruz. Hiç kimsenin umuru değil.”

“100 milyarlarca dolar önümüzden geldi, geçti ama hamdolsun boğazımızdan bir lokma haram geçmedi”

“Bu anayasa paketini hazırlamış olmaktan pişman değiliz. 2300 maddelik politika metni hazırladık. Bizim şu DEVA'nın bu kalın ansiklopedinin; kısmen buraya aktardık, diğer partilerle mutabık kaldık ve bunu açıkladık. 2300 maddenin her bir maddesinin arkasındayız. Bunları açıkladık diye de pişman değiliz. Çünkü bunlar Türkiye için yapılmış çalışmalardır. İyi çalışmalardır ama siyasi partiler değişiyor. Yani o günkü Cumhuriyet Halk Partisi farklı bir parti. Bugünkü farklı bir parti. O günkü diğer oturduğumuz partiler de kısmen değişti. Kimi belki çok değişmedi, kimi epey değişti. Onun için o gün farklı, bugün farklı. Ama değişmeyen ne biliyor musunuz? Değişmeyen bizim Türkiye sevdamız. Değişmeyen bu ülke için dosdoğru çalışmaya devam etmemiz. Bu değişmedi. Bakın açık söylüyorum, ben olayım arkadaşlarımız olsun. Bakın 100 milyarlarca dolar önümüzden geldi geçti. Bakın 13 yıl uzun bir süre. 100 milyarlarca dolar önümüzden geldi geçti. Ama hamdolsun boğazımızdan bir lokma haram geçmedi.”

“Kıbrıs Türkü'nün adanın tümüyle ilgili hakları vardır ve bu haklardan vazgeçmeyi ben doğru bulmam”

Ali Babacan, Kıbrıs Türkiye’nin vilayeti olmalı mı sorusu üzerine, “Doğu Akdeniz'de bizim haklarımız varsa, haklarımızı korumamız gerekiyorsa bu sadece KKTC-Türkiye meselesi değildir. Çünkü Kıbrıs Türkü'nün adanın tümünde, adanın doğusunda ve güneyindeki münhasır ekonomik bölgelerde de söyleyecekleri vardır, sözü vardır, hakkı vardır. Ve biz bu haklardan vazgeçilmesini doğru görmüyoruz. Yani Türkiye Cumhuriyeti'nin milli menfaati ve garantör, uluslararası hukuktan gelen garantörlük sıfatı adanın tümüyle ilgili bir sorumluluktur. Adanın tümüyle ilgili aynı zamanda bir vecibedir. Bunu öyle atıp güney bizi ilgilendirmez diyemeyiz. Çünkü Kıbrıs Türklerinin güneyde de söz hakkı vardır. Bunu unutmayalım. Yani bu uluslararası hukuktan kaynaklanan bir haktır.  Vilayetimiz olursa o zaman güneydeki bütün haklarımızdan vazgeçmiş oluruz. Bu da bir karardır yani. Ama bana göre, bana göre Kıbrıs'ın tümü üzerinde Türkiye Cumhuriyeti'nin garantörlük sorumluluğu vardır. Kıbrıs Türkü'nün de adanın tümüyle ilgili hakları vardır. Ve bu haklardan vazgeçmeyi ben doğru bulmam.”

“Kürt sorununu Kürt vatandaşlarımıza sormamız gerekiyor”

“Kürt sorunu dediğimiz nedir diye sorduğumuz aslında Kürt vatandaşlarımıza sormamız gerekiyor. Bazen diyorlar ki Kürt sorunu mu var kardeşim diyenler var. Ben diyorum ki, ‘Siz onu Kürt vatandaşlarımıza sorsanıza’ diyorum. ‘Onlar size anlatsın’ diyorum ne kadar dertleri var. Kürt sorunu diye bir sorun var Türkiye'de. Bu ana diliyle ilgili kısıtlamalardan tutun da vatandaşlık anlayışına kadar; her bir vatandaşımızın eşit ve özgür olması lazım. Eşit ve özgür olması lazım. Devletin, devletin bütün vatandaşlarına aynı samimilikte yaklaşması lazım.”

“İlk 4 madde ile şu anda problemi olan bir siyasi parti yok”

Ali Babacan, yeni anayasa tartışmalarıyla ilgili sorulan ilk 4 maddenin değişip değişmeyeceğiyle ilgili soruya, “İlk 4 madde çok tartışıldı. İlk 4 madde ile ilgili bugün bir gündem yok. Yani benim bildiğim kadarıyla iktidar tarafında da yok ki. Tayyip Bey'in defalarca açıklaması var, ilk 4 madde ile bizim derdimiz yok diye. Muhalefet tarafında da bu ilk 4 madde değişsin diye bir talep de yok şu anda. Yani ilk 4 madde ile şu anda problemi olan bir siyasi parti yok. İlk 4 madde durumu öyle. Madde 66 ile alakalı biz o maddeyi biraz fazla sert buluyoruz; 66'yı. Alternatifler olabilir. Kaldı ki AK Parti'nin de 2012'de o madde ile ilgili bir alternatif önerisi vardı. Ama bunlar çalışılır. Ümit ediyoruz ki bu meclisteki komisyon bu örgütle ilgili çalışmasını bitirdikten sonra bu konulara da bakar ve bu konularla ilgili de bir çözüm, en azından bir bakış ortaya koyar” yanıtını verdi.

“Bir vatandaşımız bir soykırım suçuna, savaş suçuna veya insanlık suçuna karıştıysa cezası sadece vatandaşlıktan çıkartılma olamaz”

Ali Babacan, kendisine yöneltilen “İsrailli çifte vatandaşlardan bahsediliyor; hem Türk vatandaşı hem İsrail vatandaşı, gidip katliam yaptıkları söyleniyor” sorusunu şu şekilde yanıtladı: “Filistin’de yapılan bir soykırım. Birleşmiş Milletler Komisyonu bunu bir soykırım olarak tanımladı. Orada insanlık suçu işleniyor, savaş suçu işleniyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi şu anda Netanyahu'yu insanlık suçu ve savaş suçu işleme suçu ile arananlar listesine konmuş durumda. Bazı ülkelere gidemiyor, anında tutuklanacak. Şimdi bizim herhangi bir vatandaşımız bir soykırım suçuna, savaş suçuna veya insanlık suçuna eğer karıştıysa onun cezası sadece vatandaşlıktan çıkartılmak olmamalı. Bugün kim olursa olsun, ister bizim vatandaşımız olsun ister başka ülkenin vatandaşı; suç işliyorsa bunun karşılığı vatandaşlıktan çıkartılmak gibi basit bir ceza olamaz. Bunun çok daha ötesinde cezaları hak eder.

“Bizim için Filistin davası Netanyahu uluslararası mahkemelerde yargılanmadan bitmez”

“Şuna da dikkat edelim ki bakın bizim Musevi vatandaşlarımız var. Dünyada büyük bir Musevi toplumu var ve şu andaki İsrail hükümeti dünyanın pek çok yerinde Musevilerin de başını önüne eğik dolaşmasına sebep oluyor. Antisemitizmin bütün dünyada yayılmasına sebep oluyor bugünkü Netanyahu hükümeti. Dolayısıyla dünya barışına da çok büyük zarar veren bu medeniyetler arasında; barışa da büyük zarar veren bir hükümet şu anda. Umarız ki bunlar bir an önce düşer ama düşmekle kalmaz. Bizim için Filistin davası Netanyahu uluslararası mahkemelerde yargılanmadan bitmez. Suça karıştıkları ispat edilen insanların hak ettiği cezayla tabii ki karşı karşıya kalması lazım. Gitmiş orada Filistinli kardeşlerimizi öldürmüş, soykırıma ortak olmuş. Vatandaştan çıkarmak en hafifi.”

“Rekabete açık hangi sektör varsa devletin o sektörde olması yanlış”

Ali Babacan, “Şunu özelleştirmeseydik dediğiniz bir kurum var mı?” sorusunu şu şekilde yanıtladı: “Geçenlerde bir tane söyledim. Baktım bu ana muhalefete yakın medya her gün gündeme getiriyor. ‘Ali Babacan da itiraf etti, özelleştirmeler yanlış oldu’ falan. Benim verdiğim bir örnek vardı. Dedim ki ‘şu öyle olmayabilirdi’ diye. Onun için onlara ben ilave malzeme vermek istemiyorum bugün. Rekabete açık hangi sektör varsa devletin o sektörde olması yanlış. Eğer şu kupayı özel sektör Türkiye'de üretiyorsa devletin ben bunu üreteceğim diye bir derdinin olmaması lazım. Özel sektörün o işi bırakması lazım. Özel sektörün rekabetle daha iyi ürünü, daha kaliteli ürünü daha ucuza satmanın yarışında olması lazım.”

SONRAKİ HABER

İstanbul Milletvekilimiz Hasan Karal: “Çiftçinin sırtına faiz yükü bindiriliyor, bu karar tarımı çökertir”

Sık Sorulan Sorulara Cevaplar


                        

BASIN BÜLTENİNİ
İNDİRİN

Haber ekinde bir basın açıklaması mevcut ise aşağıdaki indirme ikonu ile indirebilirsiniz.

26-10-2025