DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, bir yıl önce yaşanan depremlerin yıldönümünde, Kahramanmaraş’ta basın toplantısı düzenledi. Deprem ânına ve sonrasında yaşananlara, depremdeki kayıplara, teslim edilme sözü verilen konutlara değinen Ali Babacan’ın konuşmasından başlıklar şöyle:
“Bir yılda vatandaşlarımız konut imkânına kavuşacak dememişler miydi?”
“Vatandaşlarımız kıt kanaat imkânlarıyla başlarını sokacak eve kavuşamıyor. Bir sene oldu, bir sene. Açıklama yapmamışlar mıydı, biz bir yılda bunları tamamlayacağız diye? Bir yılda evlerini, konutlarını kaybeden vatandaşlarımız konut imkânına kavuşacak dememişler miydi? Bunu üstelik ülkenin en tepesinden, devlet yönetiminin en tepesinden duymamış mıydık?”
“İnsanlar eşlerini dostlarını yitirdi, yetmedi bir yıl sonra kayıplarını arıyor”
“Onlarca, yüzlerce kayıp insandan haber alınamıyor. Gerçekten katlanılması çok zor acılar bunlar. Yüzlerce insan yakınlarını soruyor. Yetkililerden, iktidardan ses yok. Ben buradan, depremin birinci senesinde Maraş’tan sesleniyorum ve soruyorum: Bir ay, değil, iki ay değil, dört ay değil, tam bir sene geçti. Merve Ateş nerede? Batuhan Güleç nerede? İnsanlar eşlerini dostlarını yitirdi, yetmedi ama hâlâ bir yıl sonra kayıplarını arıyor.”
“Kahramanmaraş’ta belediyeyle merkezî yönetim aynı partiden değil mi?”
“Sayın Erdoğan geçen gün Hatay’da ne demiş? Demiş ki, ‘İşte bakın, yerel yönetimle merkezî hükûmet uyum içerisinde olmazsa işler yürümüyor. İşte Hatay’da işler yürüyor mu' demiş. Kendisi yarın herhalde Kahramanmaraş’a gelecek. Kahramanmaraş’ta şöyle bir vatandaşlarımıza sorsun, Kahramanmaraş’ta acaba işler yürüyor mu? Kahramanmaraş’ta belediyeyle hükûmet, merkezî yönetim aynı partiden değil mi? E burada işler yürüyor mu?”
“Depremde kaybolan vatandaşlarımızın sayısı bin civarında”
“Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneği’nin verilerine göre arkadaşlar, depremde kaybolan vatandaşlarımızın sayısı da bin civarında. Bu da büyük bir acı. Ben kaç ana-babadan duydum, ‘Çocuğumun keşke bir mezarı olsa, nerede gömülü olduğunu keşke bilsem’ diye. İlk müdahalesi yapıldıktan sonra, ablası-akrabaları tarafından ambulansa bindirilen Merve Ateş’ten o gün bugündür haber yok.”
“Hani, nerede konutlar?”
“Arama-kurtarma çalışmalarında, deprem sonrası yardımlarında yapılan ihmalleri unutmayacağım. Üzerinden bir sene geçtikten sonra bile hâlâ temel ihtiyaçlarına erişemeyen vatandaşlarımızın yaşadıklarını unutmayacağım. Sırf seçim geliyor diye apar topar konut yapmaya çalışanların, acıdan devşirmeye çalıştıkları fırsatçılığı unutmayacağım. Bakın bir sene oldu, değil mi? Nerede verilen sözler? Hani, nerede konutlar? Türkiye Cumhuriyeti bu kadar zayıf bir devlet mi ya?”
“Depremden 1,5 sene önce söylemiştim”
“6 Şubat depremlerinden 1,5 sene evvel yine buradaydım, bu kadim şehrimizdeydim. Şehrin orta yerinde, dört yıldızlı bir otelde il kongremizi yapmıştık. Dört yıldızlı diyorum, o kısma tekrar geleceğim. Ben o otelde demiştim ki, ‘Uzmanlar uyarıyor, Doğu Anadolu Fayı’nın Maraş bölümünde 500 yıldır bekleyen enerji var.’ Demiştim ki, ‘Bu işin sonra bakarız’ı yok, bu işin şakası yok’ demiştim. Depremden 1,5 sene önce söylemiştim. Ve arkadaşlar, o konuşmayı yaptığım, şehrin en merkezî yerindeki o dört yıldızlı otel yıkıldı.”
“Ülkemizin en karanlık sabahına uyandık”
“Bir sene evvel bu şehrin nefesini, sesini, huzurunu yok eden o geceyi sizler kadar anlamam mümkün değil. Ama biliyorum ki çok zor. Ülkemizin en karanlık sabahına uyandık. Rakamlara indirgenemeyecek, 11 ille, üç-dört bölgeyle sınırlandırılamayacak, sayıyla ifade edilemeyecek bir felaket yaşadık. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her ilimizde hissedilen bir depremdi bu.”
“Allah bir daha ülkemize, milletimize böyle acılar yaşatmasın”
“6 Şubat, Türkiye’nin aslında tüm yedi bölgesini vurdu. Türkiye’nin 81 ilini, 85 milyonunu vurdu. Çok büyük bir acı yaşadık. Bir kez daha 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Allah bir daha ülkemize, milletimize böyle acılar yaşatmasın.”
“Kendi çalışma arkadaşlarımı da kaybettim”
“Ben, depremin üçüncü gününden itibaren bölgedeydim, beşinci gün burada, Kahramanmaraş’taydım. Maraş’ın o yaşadığı çaresizliği gözlerimle gördüm. Feryatları yüreğimle duydum. Evladına, kardeşine, anne-babasına, sevdiklerine ulaşamayan insanların ıstırabına tanık oldum. Kendi çalışma arkadaşlarımı da kaybettim. Huzurunuzda bir kez daha onları saygıyla, rahmetle anmak istiyorum.”
“Enkazların başındaki çaresizliği gördük”
“Biz özel uçakla, helikopterle nokta atışı gelip tekrar uçup gidenlerden olmadık. Arabamızla ilçe ilçe, köy köy gittik. Girilmemiş sokaklara girdik. Yardım eli uzatılmamış insanlarımıza ulaştık. Arama kurtarma çalışmaları başlatılmayan enkazların başındaki çaresizliği gördük. Benzin kuyruklarında bekledik. Ve o karanlık sokaklarda, elektriğin olmadığı sokaklarda, gece -17 -18 derecede vatandaşlarımızın hangi şartlarda hayata tutunmaya çalıştıklarına tanık olduk.”
“İlk kırk sekiz saat ne oldu? İlk yetmiş iki saat ne oldu?”
“Hep soruyorum: ‘İlk kırk sekiz saat ne oldu? İlk yetmiş iki saat ne oldu?’ diye soruyorum. Sistem niye işlemedi, niye komple bir kurumsal yapı felci yaşandı Türkiye genelinde? Neden enkazların altında inim inim inleyenler varken, kurtarılmayı bekleyenler varken, iş makinaları şehirlerin girişinde bekletildi? Neden ilk 48 saatte, 72 saatte derhal harekete geçmesi gereken kurumlar harekete geçmedi?”
“Yerelin sorununu en hızlı anlayıp en hızlı çözüm üreten yine yereldir”
“Yerele imkân vereceksiniz, yerele yetki vereceksiniz. Yerelin sorununu en hızlı anlayıp en hızlı çözüm üreten yine yereldir. Ama şu anda öyle bir anlayış var ki devleti yönetenlerde, her şeyden benim haberim olacak, her şeye ben imza atacağım. Ben imza atmazsam olmayacak. Hele hele işin ucunda bir de rant varsa, büyük bir rant varsa, Ankara’dan habersiz kuş uçmayacak. Şu anda ülkenin yaşadığı sorunların tam da temelinde bu var arkadaşlar.”
“Bir yılda tamamlayacağız dediler, ancak %10 civarında bir gerçekleşme var”
“Daha birkaç hafta evvel, Ocak ayında Gaziantep’teydim. İslahiye’yi, Nurdağı’nı ziyaret ettim. Yaraların hâlâ sarılamadığını gördüm. Yapılan deprem konutlarının yaşayan nüfusun ancak %10’una ulaştırılabildiğini de maalesef gördüm gözlemledim, ki Kahramanmaraş’ta da yaklaşık oranlar böyle. Bir yılda tamamlayacağız dediler, ancak %10 civarında bir gerçekleşme var.”
“Cumhuriyet’in 100. yılında Hatay’daydım”
“Cumhuriyet’in 100. yılında Hatay’daydım. Bir başka şehrimiz biliyorsunuz, depremden çok etkilenen. 100. yılı şaşaalı salonlarda kutlamak yerine depremle kavrulmuş vatandaşlarımızla beraber idrak etmek istedim. İnsanlarımızı dinledim, onların dertlerini hem hükûmete, hem de Türkiye’ye aktarmaya çalıştım. Herkesin hikâyesinin başka, herkesin hikâyesinin biricik olduğunu göstermeye çalıştım.”
“Bölgeyi poz verilecek bir mekân olarak görenlerin karşısında olmaya devam edeceğiz”
“Her alanda, her ortamda, gittiğimiz her yerde, coğrafyanın gerçeğini dile getirmeye devam edeceğiz. Gazetecisinden siyasetçisine, sanatçısından STK temsilcilerine, deprem bölgesine turistik muamele yapan, bölgeyi gelip görünecek, gezilecek, poz verilecek bir mekân olarak görenlerin de biz karşısında olmaya devam edeceğiz.”
“Deprem bölgesinden iktidar partilerine oy verenlere hakaret eden zihniyeti en sert şekilde kınıyorum”
“14 Mayıs seçimlerinden sonra deprem bölgesinden iktidar partilerine oy verenlere hakaret eden, aşağılayan, vatandaşı küçük gören o zihniyeti de en sert şekilde kınıyorum. Demokrasilerde halkın iradesinden üstün hiçbir şey yoktur. Halkımız bir karar verdiyse hepimiz saygı duyarız, sonuçlarını kabul ederiz. Ve hicap duyarak söylüyorum: Deprem bölgesini, ibret alınacak bir manzara olarak görenlerin karşısında durmak da, bizim buradaki insanımıza borcumuzdur.”
“Şehidimizin acısıyla kahrolurken, ailesinin çadırda yaşadığını öğrendik”
“Şehidimizin acısıyla kahrolurken, ailesinin çadırda yaşadığını öğrendik ve bir kez daha kahrolduk. Biliyorsunuz ne yapacaklarını şaşırdılar. Normalde şehit evlerine büyükçe bir bayraklar götürülür, ailesi ziyaret edilir. Fakat baktık, o çadıra bayrak götürsek mi götürmesek mi, assak mı asmasak mı, epey bir ikilem yaşamışlar. Çünkü neredeyse bir yıl sonra, depremin yaralarının sarılamadığını, hâlâ vatandaşlarımızın hangi şartlarda yaşadığının o ibretlik görüntüsünü nasıl saklayacağız, nasıl örtbas edeceğiz derdine düşmüşler.”