Ali Babacan: “Hükümetler şu kararı verebilmeli: Evet ben bir sonraki seçimi kaybedebilirim ama yeter ki ülke kazansın”

10-12-2025
Ali Babacan: “Hükümetler şu kararı verebilmeli: Evet ben bir sonraki seçimi kaybedebilirim ama yeter ki ülke kazansın”

"Sürecin niye gerekli olduğunu bizzat sorumluluk üstlenen kişi olarak Erdoğan’ın anlatması lazım” 

“İmralı’ya çok mahcup, utangaç bir ziyaret gerçekleşti, çünkü toplum hazırlanmamıştı”

“Asgari ücrete minimum %50 zam olması gerekir”  

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Ekol TV’de Nagehan Alçı ile Tartışma Zemini programında gündemi değerlendirdi. Ali Babacan, yaptığı değerlendirmelerde ekonomi yönetiminden asgari ücret hesabına, çatışma çözümü sürecinden İmralı tartışmalarına pek çok başlıkta kapsamlı açıklamalarda bulundu.

Ali Babacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kamuoyuna açık ve net bir şekilde sürecin gerekliliğini anlatması gerektiğini söyleyerek “Biliyorsunuz bu işi yöneten iktidar. Bu işin gündeme gelmesi öncelikle Sayın Bahçeli, daha sonra da Sayın Erdoğan'ın zimni desteğiyle oldu. Bu proje onların projesi. Biz sadece ‘Bu çok önemli biz destek veriyoruz’ dedik. Ama ‘Yanlışa yanlış doğrulara doğru deriz’ dedik, ‘gerekli uyarıları gerekli zamanlarda da yaparız’ dedik. Bu konuyla ilgili ben defalarca, o oylamadan önce defalarca açıklamam var. Sayın Erdoğan bu işin neresinde? Niye bir şey söylemiyor? Niye açıklamıyor?” ifadelerini kullandı.

Yargı ve yönetim yapısındaki dağınıklığın ciddi bir reforma ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Babacan, gerçek bir hukuk devleti, güçlü kadrolar ve yolsuzlukla kararlı mücadele gerektiğini belirtti. Bu dönüşümün önünde duran çıkar gruplarına dikkat çekerek “menfaat şebekesinin en büyük korkulu rüyası Ali Babacan’dır” ifadelerini kullandı. Ali Babacan, şunları söyledi:

“Çatışma çözümü diye ifadelendirdiğimiz süreç iktidarla muhalefetin daha yakın çalışması, beraberce üzerinde çözüm araması gereken bir süreç”

Ali Babacan, Türkiye’nin “çatışma çözümü” diye ifade ettiği sürecin ancak iktidar ve muhalefetin ortak sorumluluk üstlendiği, birlikte çözüm aradığı bir zeminde ilerleyebileceğini vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı: “Geçtiğimiz sene 1 Ekim'de yani 2024 yılının 1 Ekim'inde biliyorsunuz Sayın Bahçeli ilk defa DEM milletvekillerinin ve eş başkanlarının genel kurulda elini sıkmasıyla ve meclis resepsiyonundaki oluşan sıcak diyaloglarla beraber de aslında yeni bir dönem başladı. Yeni dönem başladı diyorum çünkü bu özellikle terörsüz Türkiye diye adlandırılan ve bizim genel anlamda çatışma çözümü diye ifadelendirdiğimiz süreç tam da iktidarla muhalefetin daha yakın çalışması ve beraberce üzerinde çözüm araması gereken bir süreç. Şöyle muhalefet var, iktidar var ama mesele terörse, mesele terörün sona ermesi ise, mesele 40 yıldır devam eden bu şiddet ortamının sona ermesi ise siyasi yelpazenin tam iki ucunda olan ve tamamen birbirinin zıttı olan iki partinin yani MHP'nin ve DEM'in el sıkışıp belli bir gündemle beraberce çalışabileceğinin de bir başlangıcı oldu aslında bu 1 Ekim'deki o el sıkışma.”

“Habur tecrübesini yaşadık, o süreç düzgün yönetilseydi belki de devam edebilir, başarılı olabilirdi”

Ali Babacan, geçmişte yaşanan Habur örneğinin doğru yönetilmediği için başarısız olduğunu ve çatışma çözümü süreçlerinde koordinasyon ile siyasi iletişimin hayati önem taşıdığını ifade etti: “Bakın biz bir Habur’u yaşadık. Habur’u niye yaşadık? O dönemde ben hükümetteydim, değil mi? Yani yine teknik koşuşturma var, çalışma var. Bir, devlet birimleri arasında gerekli koordinasyon sağlanamadı. İki, bu işin siyasi iletişimi düzgün yapılamadı. Ben o gün ekonomiden sorumluyum, başbakan yardımcısıyım. Doğrudan ilgilenen başka arkadaşlar var. Ama o tecrübeyi de yaşadık. O düzgün yönetilseydi belki de o günkü süreç de düzgün yürüyüp devam edebilirdi, başarılı olabilirdi. Ama bu detaylar çok önemli.”

"Bu işin niye gerekli olduğunu bizzat sorumluluk üstlenen kişi olarak Erdoğan’ın anlatması lazım”

Ali Babacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kamuoyuna açık ve net bir şekilde sürecin gerekliliğini anlatması gerektiğini söyleyerek “Biliyorsunuz bu işi yöneten iktidar. Bu işin gündeme gelmesi öncelikle Sayın Bahçeli, daha sonra da Sayın Erdoğan'ın zimni desteğiyle oldu. Bu proje onların projesi. Biz sadece ‘Bu çok önemli biz destek veriyoruz’ dedik. Ama ‘Yanlışa yanlış doğrulara doğru deriz’ dedik, ‘gerekli uyarıları gerekli zamanlarda da yaparız’ dedik. Bu konuyla ilgili ben defalarca, o oylamadan önce defalarca açıklamam var. Sayın Erdoğan bu işin neresinde? Niye bir şey söylemiyor? Niye açıklamıyor? Niye konuşmuyor diye onu defalarca davet ediyorum. Hatta bu söylediğimi o haftaki o oylamanın olduğu haftadaki grup konuşmasında da söyledim. ‘Devlet başkanı sıfatıyla verdiği talimatın siyasi iletişim gereğini parti genel başkanı şapkasıyla yapmıyor’ dedim. ‘Bu eksiktir’ dedim. Onun destekleyen kitle; bugün iktidardalar değil mi? Ülkeyi bütün yönetme yetkisi kendinde. MİT bana bağlı değil ki. MİT, Sayın Erdoğan'a bağlı. Bu işin niye gerekli olduğunu kendi bizzat sorumluluk üstlenen kişi olarak onların anlatması lazım” ifadelerini kullandı.

“Çok mahcup, utangaç bir ziyaret var çünkü toplum hazırlanmamış”

“Bakın, çok mahcup, utangaç bir ziyaret var. Niye? Çünkü toplum hazırlanmamış. AK Parti'den, komisyonunda olan kişiye soruyorlar. Neredesin diyor. İnkar ediyor. Ben burada değilim diyor. Gidiyor hastanede falan olduğunu söylüyor. Bu kişiler çağırılır denilir; ‘Arkadaşlar ya şu telefonunuzu kapatın bir gün.’ Şart mı her gelene alo demek? Her tel telefona cevap vermesi şart mı? Bakın bunlar hep süreç yönetimiyle ilgili hatalar. Yani bu komisyona denecek ki bakın; bir, mesela fotoğraf olmayacak denecek. İki, baştan söylenecek siz alacaksınız bunlar konuşulacak edecek. Ama mesajın özü komisyona iletilecek. Bunu açık açık söyleyeceksiniz. Diyeceksiniz ki o gün telefonlar kapalı arkadaşlar. Telefonlara bakmayın. Mesele güvenlikse gidip sen telefonda yalan söylemek zorunda değilsin. İnsanları niye yalan söyletmek zorunda görüyorsunuz? Bakın, bunlar hep süreç yönetimiyle hatalar. Biz bütün bu riskleri gördük. Yani dedik ki ‘Bir şey geliyor, yanlış bir iş geliyor’ dedik.”

“Heyetin ziyaretiyle beraber Öcalan'ın muhataplık seviyesi bir tık üste taşınmış oldu”

“Öcalan zaten SDG'ye mesaj gönderiyor. Yani SDG’ye mesajlarını bu üç kişilik heyet üzerinden ilk defa göndermedi ki. Öcalan'ın zaten Kandil’e mesajları gidiyor bakın. Öcalan'ın SDG’ye mesajları gidiyor. Mesajlar devlet kontrolünde gidiyor. Yani Öcalan ben kendime SDG'yi bu üç kişi üzerinden duyururum demedi ki bugüne kadar. Bu heyet niye Öcalan'ı ziyaret etti? Bakın işin özüne bakalım. İşin özü şu: Bu heyetin ziyaretiyle beraber Öcalan'ın muhataplık seviyesi bir tık üste taşınmış oldu. Eskiden sadece devlet kuruluşları muhatapken, bir de DEM partili milletvekilleri gidip gelirken ilk defa başka partilerin milletvekilleri de muhatap olarak alındı. Dolayısıyla Öcalan'ın bütün bu süreçteki muhataplık seviyesi bir tık üste taşındı. Bu niye yapıldı? Muhataplık seviyesi bir tık üste taşındığında acaba mesajları daha çok etkili olur mu? Örgüt üzerindeki mesajları daha çok etkili olur mu? Ve süreçteki madem bir irade var, bu terörü bitirelim iradesi var, bu iradenin gereği sadece Irak'ta değil Suriye'de de yerine gelir. Amaç bu.”

“Hükümetler şu kararı verebilmeli: Evet ben bir sonraki seçimi kaybedebilirim ama yeter ki ülke kazansın”

Ali Babacan, tarihi nitelikteki süreçlerde siyasi liderlerin kişisel ve parti çıkarlarını değil, ülkenin geleceğini önceleyen bir risk alma iradesi göstermesi gerektiğini vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı: “TRT yok mu Sayın Cumhurbaşkanı'nın elinde? Anadolu Ajansı yok mu? Şöyle ya da böyle yönlendirdiği yüzlerce basın yayın organı yok mu? Sosyal medya yok mu? Troller ordusu yok mu? Var var var. Bunların hiçbirisini kullanmayacak. Kendisi risk almayacak. Ondan sonra muhalefetin risk almasını bekleyecek. Bu hak değil. O da ilk günden itibaren tabii daha açık bir şekilde çağrı yapıyor. Sayın Bahçeli diyor ki, ‘isterse sonu darağacı olsun’ diyor, ‘ben gözümü kararttım tam risk alıyorum’ diyor. Ama aynı kararlılığı, aynı risk alma tablosunu biz Sayın Erdoğan'da görmüyoruz. Bunu da yanlış görüyorum ben açıkçası söyleyeyim. Öyle meseleler vardır ki Nagehan Hanım; dünyada da çok karşılaşılmıştır. Çok temel meselelerde hükümetler şu kararı verebilmeli: Evet ben bir sonraki seçimi kaybedebilirim ama yeter ki ülke kazansın.”

“Bütün olanlara rağmen, bütün üzerlerindeki baskıya ve uygulamaya rağmen CHP’nin komisyonda yer alması çok değerliydi”

Ali Babacan, yürütülen sürecin geniş siyasi sahiplik gerektirdiğini bir kez daha vurguladı: “Bütün olanlara rağmen, bütün üzerlerindeki baskıya ve uygulamaya rağmen Cumhuriyet Halk Partisi'nin komisyonda yer alması çok değerliydi mesela. Biz baştan destek verdik, komisyonda yer aldık. Düşünün ki sadece AK Parti ve MHP'den ibaret bir komisyon kurulsaydı, işler miydi? Hiçbir anlamı kalmazdı. Temsil açısından. Zaten Adalet Komisyonu'nda, İçişleri Komisyonu'nda zaten çoğunlukları var. İstedikleri her şey zamanı geldiğinde 50 artı 1’i de bastırıp geçiremiyorlar mı meclisten? Komisyon niye var? Bu komisyon iktidarıyla, muhalefetiyle siyasi sahipliği çoğaltmak ve genişletmek için var. Bir de kamuoyuna bu işi doğru anlatmak için bu komisyon var. Bu komisyonun varlık sebebi bu. Fakat komisyonun asıl amacı siyasi sahiplikse, liderler seviyesinde bu işin siyasi sahipliğini sadece Bahçeli'nin omzuna yıkmayı ben bir haksızlık olarak görüyorum.”

“Şam yönetiminin artık ben devletim, devlet yönetiyorum ciddiyetiyle ve o güven oluşturmayla hareket etmesi lazım”

SDG’ye yüklenen sorumluluğun tek başına çözüm getirmeyeceğini söyleyen Babacan, “güven tuğla tuğla inşa edilir” diyerek kapsayıcı bir siyasi modelin gerekliliğine işaret etti: “Şam yönetiminin artık ben devletim, devlet yönetiyorum ciddiyetiyle ve o güven oluşturmayla hareket etmesi lazım. Diğerleri de madem merkez hükümet Şam'dır, merkez yönetimi burasıdır, bu ülkenin siyasi birliği olmalıdır, toprak bütünlüğü olmalıdır deyip entegrasyonun bir yöntemine bakmalıdır. Yani burada bütün yükü ve sorumluluğu SDG'ye değil, hani Şam yönetiminin de bu konuda devlet olmanın gereğini yerine getirecek bir kucaklayıcılık, kapsayıcılık, bütün azınlıkların hakkını, hukukunu gerçekten koruma; böyle bir model sunması gerekir. O konuda da güven, tabii güven böyle tuğla tuğla inşa ediliyor.”

“‘İstemezük’ diyenlerden değiliz”

Babacan, anayasa tartışmalarında partilerinin tavrının ilkesel olduğunu, iktidarın getirdiği her şeye refleks olarak “hayır” diyen partilerden olmadıklarını vurguladı. Her maddeyi ayrı ayrı değerlendirerek ülkenin yararına olan düzenlemelere destek vereceklerini belirten Babacan, “Mesele iktidarın getirdiği anayasaya destek evet demek hayır demek değil. Mesele maddelere evet ya da hayır demek. Biz memleket için uygun gördüğümüz maddelere desteğimizi veririz. Biliyorsunuz her madde ayrı oynanıyor. İki kere oynanıyor. Doğru bulur tabii. ‘İstemezük’ diyenlerden değiliz. Bazı partiler öyle. İktidar ne getirirse hayır diyor. Terör bitirelim arkadaş diyor hayır diyor. Biz onlardan değiliz” ifadelerini kullandı.

“Mesele sadece Tayyip Bey'in bir kere aday olup olmaması ile ilgili bir mesele olmaya doğru giderse onunla ilgili ayrı söyleyeceklerimiz olur”

Yeni anayasa çalışmaları hakkında konuşan Babacan, hükümetten henüz somut bir teklif gelmediğini, kendi hazırlıklarının ise tamamlandığını söyledi. Mesele yalnızca Cumhurbaşkanı’nın yeniden aday olup olamayacağına indirgenirse, bunun ayrı bir tartışma doğuracağını ifade eden Babacan,  “Bir çalışma yapıyorlar. Ama çalışma ile ilgili daha önümüze getirdikleri tek bir madde yok. Diyoruz ki bizim çalışmamız çoktan hazır. Siz de hazırlığınızı getirin. Biz de söyleyeceğimizi söyleyelim. Doğrudur, yanlıştır diyelim. Bir bakacağız ne getirecekler bakacağız bilmiyorum. Yani kötü bekliyoruz iyi bekliyoruz diye değil. Ama tabii şu var. Yani mesele sadece Tayyip Bey'in bir kere aday olup olmaması ile ilgili bir mesele olmaya doğru giderse, ya da işte anayasadaki Cumhurbaşkanı'nın dönem sınırı ile ilgili konuya ‘Kaldıralım kardeşim, bunlar eski şeyler. Dönem sınırı neymiş, Cumhurbaşkanı istediği kadar halk seçtiği sürece görev yapsın’ falan gibi şeyler gündeme gelirse tabii onunla ilgili ayrı söyleyeceklerimiz olur” ifadelerini kullandı.

“Biz bu yolda gidiyoruz. Tren devam ediyor, gelin vagon olun; olmaz”

Ali Babacan, kendisine yöneltilen “Gel ekonomiyi kurtar ya da gel Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak dümene geç, bizimle birlikte tekrar katkı sağla deseler yanıtınız ne olurdu?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Öncelikle biz ayrı bir siyasi partiyiz. DEVA Partisi'yiz. Dolayısıyla sadece Ali Babacan'ın yaptığı, niyeti değil de bizim siyasi parti olarak ne yapacağımız önemli. Topyekûn bir değişim iradesini önce bir görmemiz gerekir. Biz bu yolda gidiyoruz. Tren devam ediyor, gelin vagon olun; olmaz. Yok vagon değil, ben bayağı lokomotif olmaktan bahsediyorum. Cumhurbaşkanı yardımcılığı ekonominin başında. Ama sadece ekonominin başında ile kurtulmaz. Hatta bir dedikodu çıkarttılar. Yok pazarlığa oturmuşuz da hem ekonomi istiyormuşuz hem Adalet Bakanlığı falan. Bundan hiçbirisi olmadı. Ben onları defalarca yalanladım. Böyle bir şey yok. Böyle bir diyalog da yok.”

“Asgari ücrete minimum %50 zam olması gerekir”

Asgari ücret hesabında gerçek enflasyonun, geçen yıldan biriken hakların ve büyümeden pay almanın esas alınması gerektiğini söyleyen Ali Babacan, “Geçen seneden %15 alacak, %30 da bu yılın enflasyonu, öyle beklenen falan değil; bu yılın gerçekleşen, insanların hissettiği enflasyon. Etti yüzde 45. Bir de büyüme olacak diyorlar ya, büyüyoruz diyorlar ya. Büyümeden de sadece parası olanlar değil, sabit gelirliler de istifade etsin diyoruz. Madem ülke büyüyor, %5 de oradan ekleyin diyoruz. Toplam ediyor %50. Fakat bu %50 en az, zaten açlık sınırı 29 bin ya bu kasım, aralıkta 30 bini geçecek açlık sınırı. 22 bin 104'e %50 zam yaptığınızda da bu rakam 33 bin 160 civarında. Minimum %50 zam olması gerekir diyoruz. Şimdi vatandaşlarımızın kendi aile bütçesini hesaba kattığımızda yapılması gerekir. Vatandaşlarımızın aile bütçesini hesaba kattığımızda mutlaka olmalı” ifadelerini kullandı.

“Merkez Bankası Tayyip Bey'in izin verdiği kadar bağımsız”

Babacan, Merkez Bankası’nın siyasi iradenin izin verdiği ölçüde hareket edebildiğini ve bu psikolojiyle gerçek anlamda bağımsız para politikası üretilemeyeceğini söyledi: “Şu anda Merkez Bankası Tayyip Bey'in izin verdiği kadar bağımsız. Onun izin verdiği kadar faizi arttırabildi. Onun izin verdiği ölçüde faizi düşürmeye başladı. Dolayısıyla tam bağımsız, kendi iradesiyle hareket edebilen bir Merkez Bankası yok. Yani kimseyi aldatmasın bu konuda. Bugün akşam Tayyip Bey tek bir imzayla Merkez Bankası Başkanı'nı görevden alabilir. Ve bütün Merkez Bankası Başkanı, Başkan Yardımcılığı, Para Politikası Kurulu şu psikolojiyle çalışıyor. Biz bu gece görevden alınabiliriz. Şimdi biz bu gece görevden alınabiliriz psikolojiyle bağımsızlık olmaz. Nihayetinde oradan gelecek talimatlara yönlendirmeye mahkûm bir şekilde çalışma olur.”

“Türkiye'nin savunma sanayisi gittikçe gelişiyor, güçleniyor”

“Türkiye'nin savunma sanayisi gittikçe gelişiyor, güçleniyor. Alın size koskoca Avrupa pazarı. Avrupa'da savunmaya para ayıracaklar. Fakat ayırdıkları paranın karşılığı üretim yapacak tesis yok ellerinde şu anda. Bizim tesislerimiz için korkunç bir fırsat şu anda Avrupa pazarında. Uluslararası Savunma Sanayi'ne Stockholm enstitüsü. 100 savunma şirketinin içinde 5 şirketi var diyorsunuz. 5 firmamız girdi. Bu iyi bir başlangıç yani. Bu daha da iyileşebilir, daha da büyüyebilir. Değişen şartlara göre Türkiye için her zaman fırsat var. Bu ülkenin fırsatı bitmez. Çünkü bu içinde bulunduğumuz coğrafya, 3 kıtanın kesişme noktasında olmamız Türkiye için büyük bir fırsat.”

“Asgari gelir desteğiyle insan onuruna yakışır bir hayatı devlet herkes için garanti ediyor”

Ali Babacan, asgari gelir desteği modelinin özünü “insan onuruna yakışır yaşam hakkının devlet tarafından güvence altına alınması” olarak tanımlayarak,  “Asgari gelir desteğimiz nedir? O ailenin 4 kişi, 5 kişi, 6 kişi, kaç kişi yaşıyorsa evde; asgari ailenin ihtiyacı nedir? Onu bir kenara yazıyorsunuz. Bir de o ailenin toplam geliri nedir? Diyelim ki baba çalışıyor, işte evde bir emekli babaanne var diyelim ki. İşte bir çıraklık yapan bir çocuk var. Ne gelir geliyor? O aradaki farkı devlet kapatıyor. Yani Türkiye'de yaşayan hiç kimsenin belli bir standardın altına düşmesine devlet izin vermiyor. İnsan onuruna yakışır bir hayat. İnsan onuruna yakışır bir hayatı devlet herkes için minimum bir hayatı garanti ediyor. Sistemin özü bu” ifadelerini kullandı.

“Menfaat şebekesinin en büyük korkulu rüyası Ali Babacan'dır”

“Bugün Adalet Bakanlığı'nın pek çok konudan haberi sonradan oluyor. Yani bazı konular başsavcılarla ayrı kanallardan yönetiliyor. Ve Adalet Bakanlığı'nın da haberi olmuyor pek çok konudan. Topyekûn bir yönetim felsefesinin değişmesi gerekiyor. Zaten gitme gelme kelimelerini öncelikle hiç kullanmıyoruz. Hani bir iş birliği olur mu olmaz mı diye belki o perspektiften bakmak lazım. Ama bu ülke için gerçekten bir değişim, dönüşüm iradesi. Gerçekten hukuk devletini tekrar ihya etme. Bu adaletsizliklerine son verme. Sağlam, dürüst kadrolardan bir kadro oluşturma. Yolsuzlukla kesin bir mücadele iradesi. Yani bunlar eğer ortaya konursa o zaman oturup pek çok şey konuşulabilir tabii. Ama bunlar olur mu derseniz ben zor görürüm yani. Çünkü menfaat şebekesi bunlar olmasın diye çaba gösteriyor şu anda. Yani menfaat şebekesinin en büyük korkulu rüyası Ali Babacan'dır.”

SONRAKİ HABER

DEVA Partili Zeynep Sudan: “Adaletin herkese eşit işlemediği bir toplumda demokrasi yaşayamaz”

Sık Sorulan Sorulara Cevaplar


                        

BASIN BÜLTENİNİ
İNDİRİN

Haber ekinde bir basın açıklaması mevcut ise aşağıdaki indirme ikonu ile indirebilirsiniz.

10-12-2025