Ali Babacan’dan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrı: “Erdoğan tüm parti liderlerini bir araya getirmeli”

04-12-2025
Ali Babacan’dan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrı: “Erdoğan tüm parti liderlerini bir araya getirmeli”

 

“TÜİK enflasyonunu baz aldığımızda şu anda yapılması gereken asgari ücretteki artış en az yüzde 50’dir”

“Hariciye geleneği bozulduğu için Barzani’yle ilgili böyle tatsız bir görüntüyle karşı karşıya kalındı”

“Kendi içimizde birliğimizi beraberliğimizi sağlamak zorundayız ki dışarıdan gelebilecek her türlü riske karşı daha hazır olalım”

“40 yıllık terör sorununun çözülmesiyle ilgili hassas bir süreç yürütülürken tartışmalar iyi olmadı”

“Türkiye saat dilimi olarak da saat uygulaması olarak da Avrupa kıtasından kopmuş durumda”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a  “reset düğmesine basma” çağrısı yaptı. Sürecin tıkanmaması için tüm parti liderlerinin aynı masada buluşması gerektiğini belirten Babacan, “Erdoğan 'ben liderim' diyorsa. Siyasi liderliğini göstermeli. Bu fırsat kaçarsa bir daha gelmeyebilir; liderlik tam da bugün gösterilir” dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, NOW TV’de İlker Karagöz ile Çalar Saat programında gündemi değerlendirdi. Ali Babacan, TÜİK’in şeffaflığından asgari ücrette yüzde 50’lik zorunlu artış hesabına; İmralı tartışmaları, çatışma çözümü süreci ve Barzani ziyareti sonrası ayyuka çıkan bozulan devlet geleneğine; kalıcı yaz saati uygulamasının yarattığı sorunlara ve taksici esnafına yönelik yerli elektrikli taksi projesine kadar pek çok başlıkta değerlendirmelerde bulundu.

Barzani’nin ziyareti sonrası yaşanan tartışmalarla ilgili “Tarafların bir an önce artık bu işi daha fazla konuşmaktan kendini geri çekip bir dahaki sefere bunu karşılıklı konuşarak devlet usulüne uygun bir şekilde düzenlenmesi ile ilgili de önlemler alınabilir. Önlenebilir bir konuydu bu. Ama dediğim gibi devlet yapısı, özellikle hariciye geleneği Türkiye'de bozulduğu için böyle bir tatsız görüntüyle karşı karşıya kalındı” ifadelerini kullanan Babacan, şunları söyledi:

“Cumhurbaşkanı'nın liderleri şöyle bir davet edip ‘Gelin bu konuyu beraber çalışalım, beraber yürütelim’ diyebilmesi lazım”

Babacan, Cumhurbaşkanı’nın tüm parti liderlerini ortak bir çözüm iradesi etrafında buluşturmasının hayati önem taşıdığını belirterek şu değerlendirmeyi yaptı: “Sayın Erdoğan'dan aylar önce biz açık destek beyan ettik. ‘Gerçekten bu konuda iyimser olmak zorundayız’ dedik. ‘Siyasetçiler ve devlet adamları için kötümserlik, sorumluluktan kaçmaktır’ dedik. ‘İyimser olacağız ve çalışacağız, destek vereceğiz’ dedik. Girdik sürecin içerisine. Ama kaygılıyım. Bu kaygıları gidermenin de en önemli yollarından bir tanesi bugün bu kadar tarihi bir mesele ise, bu ülkenin bekası ile ilgili mesele ise, kadim bir mesele ise hiç siyasi parti ayırımı yapmadan, ülkenin Cumhurbaşkanı'nın liderleri şöyle bir davet edip, ‘Arkadaşlar, bakın bu memleket meselesi. İç siyasi çekişmeleri, çatışmaları bir kenara bırakalım. Gelin, bu ülkede on binlerce insan ölmüş.  Artık anneler ağlamasın. Gelin bu konuda diğer konular bir tarafa, bu konu bir tarafa, gelin bu konuyu beraber çalışalım ve beraber yürütelim’ diyebilmesi lazım.”

“Liderlik, kamuoyundaki endişeleri gidermektir; Erdoğan ‘Siyasi liderim’ diyorsa liderliğini göstermesi gereken an şu andır”

“Vatandaşlarımız bu işi istiyor. Vatandaşlarımız bu iş çözülsün, bir şekilde çözülsün diyor. Çok geniş bir toplumsal destek var. Ha detayları sorduğunuzda işte şu olsun, bu olsun, şu olsun, bu olsun. E tabii insanlar bazen tam anlamayınca, anlamadıkları konularda endişeleri oluyor ve endişelerde tepkileri de olabiliyor. Rezervleri de olabiliyor. Ama o rezervleri aşmanın yolu yine siyasettir. Yani siyasette liderlik böyle zamanlarda gerekir ya. Yani liderlik, kamuoyundaki endişeleri gidermektir. Liderlik, toplumda eğer meseleyi tam anlamama, anlamamanın getirdiği endişeler, korkular varsa onları aşmanın yolu siyasi liderlik de olur. Tam da şu anda eğer Erdoğan ‘Ben liderim’ diyorsa, ‘Ben siyasi liderim’ diyorsa bu liderliğini konuşturması, göstermesi gereken an şu andır.

”TÜİK şeffaflaşmadan TÜİK’in rakamlarına güvenmek mümkün olmaz”

Ekonomik planlamanın ancak doğru veriyle yapılabileceğini söyleyen Babacan, TÜİK’in kapsamlı bir denetim ve şeffaflık sürecinden geçmesi gerektiğini ifade ederek şu sözleri kullandı: “TÜİK'in enflasyonu daha doğru ölçmeyle ilgili bir çabası olduğunu biliyorum. Ama daha önceki yıllardan gelen büyük farklar var. Daha önceki yıllarda, özellikle o damat dönemi diyelim, o dönemde gerçekten biz de güvenmiyorduk. Çarşıya, pazara çıkan hiç kimse güvenmiyordu. TÜİK'in çok ciddi bir rehabilitasyona ihtiyacı var. Ve TÜİK'in dışarıdan bir denetime ihtiyacı var. Yani TÜİK'e dışarıdan iyi bir denetim mekanizması kurup akademisyenlerden oluşan, bu işi iyi bilenler, istatistikçilerden oluşan ve hayatı bilenlerden, esnaftan oluşan bir heyetle TÜİK'in bütün metodolojisini gözden geçirmesi lazım ve TÜİK’in şeffaflaşması lazım. TÜİK şeffaflaşmadan TÜİK’in rakamlarına güvenmek mümkün olmaz.”

“Hem işverenin hem işçimizin alnının terinin hakkını sonuna kadar koruyacak bir dengeyi kurmanız gerekiyor”

Asgari ücretin belirlenmesiyle ilgili hem işçiyi koruyan hem de üretimi sürdürülebilir kılan bir model kurulması gerektiğini belirten Babacan, “Tam 11 yıl asgari ücret tespit sürecinin içinde oldum. 11 yıl. Yani dışarıdan gazel okumak kolaydır bu işlerde. Ama işin içinde olduğu zaman, o sorumluluğu hissettiğiniz zaman hem işverenin, yani fabrikaların çalışması, istihdamın artması, üretimin, ihracatın artmasını sağlayacak bir maliyet modeli kurmanız gerekiyor. Ama öte yandan da işçimizin alnının tek bir damla terinin de hakkını sonuna kadar koruyacak ve kul hakkına girmeyecek bir dengeyi de kurmanız gerekiyor. Bu kolay değildir. Onun için asgari ücrette ne yapılması gerektiğiyle ilgili çok basit bir hesap var” ifadelerini kullandı.

“TÜİK enflasyonunu baz aldığımızda şu anda yapılması gereken asgari ücretteki artış en az yüzde 50’dir”

Asgari ücret tartışmalarında gerçek enflasyonun esas alınması gerektiğini vurgulayan Babacan, geçen yıldan biriken haklarla bu yılın enflasyonu ve büyüme rakamlarının birleştiğinde ortaya çıkan tablonun son derece net olduğunu belirterek şu değerlendirmeyi yaptı: “Geçen sene biliyorsunuz gerçekleşen enflasyonla beklenen enflasyon arasında yüzde 15 bir fark vardı. Yani bütün asgari ücretlerimizin aslında geçen seneden kalan bir yüzde 15’lik hakkı var. Dolayısıyla ne yapmamız gerekiyor? O yüzde 15’i önce bir şuraya yazmamız gerekiyor. Bu yılın enflasyonu ne çıkacak? İşte dünkü açıklanan rakamlara da baktığımızda 30 civarında çıkacak. Belki 31. E oradan da, bir 30’u ekleyelim. Etti 45. Bir de ülke ekonomi büyüyor ya yüzde 3,7 büyüme açıklandı, değil mi? E bir refah payı denen bir şey vardır. Yani büyümeden herkesin bir pay alması lazım. Yoksa nüfusun sadece yüzde 5’i büyümeden pay alsın, yüzde 95’i geriye gitsin; böyle bir adalet yok. Büyümeden de yüzde 5 pay eklediğimizde etti tam 50. Tabii ki bu işin müzakere masasında 1 puan, 2 puan; ileri geri bunlar konuşulur. Bir müzakere payı mutlaka vardır. TÜİK enflasyonunu baz aldığımızda şu anda yapılması gereken asgari ücretteki artış en az yüzde 50’dir.”

“40 yıllık terör sorununun ve Kürt vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesiyle ilgili hassas bir süreç yürütülürken tartışmalar iyi olmadı”

İmralı tartışmaları sürerken Barzani’nin ziyaret görüntüleri üzerinden yürüyen tartışmalara değinen Babacan, devlet geleneğinin ve diplomatik protokolün doğru işletilmemesinin süreci gereksiz şekilde zorlaştırdığını belirterek şu değerlendirmeyi yaptı: “Gelecek heyetin sayısı, o heyetin programının bütün detayları, korumalarsa kılık kıyafetleri, taşıyabilecekleri silahlar… Bunların hepsi ziyaret öncesi konuşulur. Ziyaret olmadan konuşulur ve bunlar çalışılır önceden. Her iki tarafta da rahatsızlık oluşturmayacak, her iki tarafın da önceden mutabık kalacağı bir çerçeveye bağlanır, ondan sonra ziyaret gerçekleşir. Fakat maalesef özellikle 2017'den bu yana devlet sistemi tamamen çökertildiği için, yani devletin bütün o Osmanlı döneminden bugüne kalan bir hariciye geleneği var değil mi? Niye hariciye denir? Ta Osmanlı döneminden gelen bir devlet geleneği vardır bu dış politikada ve dış ilişkilerde. Bu gelenekler de yıkıldığı için Dışişleri Bakanlığı da tamamen önemli ölçüde pek çok konuda devre dışı bırakıldığı için maalesef bu görüntüler oluştu. Bir sonraki ziyaretinde eminim ki iki taraf da konuşur eder, bir daha rahatsızlık oluşturmayacak bir çözüm de bulunur. Fakat sadece bu görüntüler değil, arkasından yapılan açıklamalar da hiç hoş olmadı. Yani tam da Türkiye içerisinde gerçekten çok hassas bir sürecin yürütüldüğü bir dönemde, mecliste bir komisyon çatısı altında 40 yıllık bir terör sorununun çözülmesi ve Kürt vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesiyle ilgili çok hassas bir süreç yürütülürken, bu tartışmalar iyi olmadı.”

“Devlet yapısı, özellikle hariciye geleneği Türkiye'de bozulduğu için böyle bir tatsız görüntüyle karşı karşıya kalındı”

“Tarafların bir an önce artık bu işi daha fazla konuşmaktan kendini geri çekip bir dahaki sefere bunu karşılıklı konuşarak devlet usulüne uygun bir şekilde düzenlenmesi ile ilgili de önlemler alınabilir. Önlenebilir bir konuydu bu. Ama dediğim gibi devlet yapısı, özellikle hariciye geleneği Türkiye'de bozulduğu için böyle bir tatsız görüntüyle karşı karşıya kalındı.”

“Örgüt üzerinde hâlâ etkisi olan bir insanla konuşmak tabii ki gerekecektir”

Çatışma çözümü süreçlerinde diyalogun vazgeçilmez bir araç olduğunu vurgulayan Babacan “Şunu unutmayalım ki şu anda bir çatışma çözümü sürecinin içindeyiz. Bakın bu uluslararası literatürde bu süreçlere çatışma çözümü denilir. Biz DEVA Partisi'ni kurduk kuralı şunu diyoruz. Klasik yöntemlerle Türkiye'de terörü bitiremezsiniz. Çatışma çözümü yöntemlerini izlemelisiniz. Dünyada bunun pek çok başarılı örneği oluştu, o örneklerden de istifade etmelisiniz diye defalarca söyledik. Çatışma çözümü ifadesini çok kullandık. Şu anda aslında yapılan bir çatışma çözümü süreci. Çatışma çözümü sürecinin esası diyalogdur. Yani herkesin herkesle konuşuyor olabilmesidir. Dolayısıyla PKK terör örgütünü ilk kuran kişi Öcalan değil mi? Öcalan'ın hâlâ örgüt üzerinde az ya da çok etkisi var mı? İşte belki Irak tarafındaki etki farklı, Suriye tarafındaki etki farklıdır ama bir etkisi var. Örgüt üzerinde hâlâ etkisi olan bir insanla konuşmak tabii ki gerekecektir” ifadelerini kullandı.

“İşin aktörlerinin yaşı ilerliyor”

“Bakın, bu işin aktörlerinin yaşı ilerliyor. Öcalan'ın yaşı ilerliyor, Erdoğan'ın yaşı ilerliyor. Bahçeli'nin yaşı ilerliyor. Yani bir on sene sonra, ya bugün olmazsa bir on sene sonra tekrar deneriz. Böyle bir şey de yok. Yani hazır bu iklim oluşmuşken ben bunu açıkçası son fırsat görüyorum. Bu son fırsatı kaçırmayalım. Siyaset olarak hep beraber sahip çıkalım.”

Kendi içimizde birliğimizi beraberliğimizi sağlamak zorundayız ki dışarıdan gelebilecek her türlü riske karşı daha hazır olalım”

Türkiye’nin çevresinde giderek yoğunlaşan güvenlik risklerine dikkat çeken Babacan, bölgesel çatışmaların ortasında birlik beraberliğin her zamankinden daha hayati olduğunu vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı: “Dünya karışıyor. Kuzeyimizde savaş var. Güneyimizdeki bir iç savaş daha yeni yeni çözülmeye çalışılıyor. O da her an tekrar kötüye gidebilir. Filistin-İsrail savaşı vardı biliyorsunuz. E orada bir ateşkes var ama hâlâ hemen hemen her gün insanlar ölüyor. Bütün bu ateş çemberinin ortasında Türkiye var. Kıyılarımızın hemen 20-30 mil kuzeyinde iki-üç tane gemi vuruldu, biliyorsunuz. Karadeniz'de. Hemen kıyılarımızın 20-30 mil kuzeyinde. Biz bir an önce kendi içimizde birliğimizi, beraberliğimizi, huzurumuzu sağlamak zorundayız ki dışarıdan gelebilecek her türlü riske karşı daha hazır olalım. Kendi iç meselelerimizle uğraşmayalım. Ve bunun için de dediğim gibi bir irade var. Bu irade önemli. Bu iradeyi ve toplumsal destek fırsatını kaçırmayalım.”

“Bir yandan bu oylama çatlağı, bir yandan Barzani'nin ziyareti; maalesef son iki haftada bu süreçle ilgili bir olumsuz rüzgar estiriyor”

“Son bir yıla baktığımızda İmralı Heyeti dediğimiz, DEM Partili siyasetçilerden oluşan heyetin de İmralı'ya gidip geldiğini, mesajları getirip götürmeye başladığını gördük ve bu mesajların alenileştirildiğini gördük. En sonda da komisyondan bir heyet gitsin gitmesin, görüşsün görüşmesin tartışması oldu. Aslında biz dedik ki; bakın, bu komisyonda böylesine hassas bir konuyu oylama meselesine getirip komisyonda bir çatlağa gerek yok. Komisyonda temsil edilen gruplardan, Öcalan'la görüşmek isteyenler varsa ki bunların hepsi milletvekili ve milletvekillerinin mahkumlarla görüşme hakkı vardır. Yani bir milletvekili, bir avukat her zaman bir hapishaneye gidip bir mahkumla görüşebilir. Bunun için çok böyle hani aileler için ya da diğer ziyaretçiler takvimler vardır ama avukatlar ve milletvekilleri için takvim de yoktur. Bizim önerimiz şuydu ilk önerimiz; dedik ki, gitmek isteyen varsa üç kişi, beş kişi neyse onlar gider gelir. İntibalarını, görüşlerini komisyona sunarlar, iş biter. Ama gidilsin mi, gidilmesin mi diye bunu bir oylama haline getirirseniz burada çatlak oluşur dedik. Bunu komisyon toplantısından önceki önerilerimiz olarak sunduk. Fakat bir şekilde bu illa oylamaya doğru gitti. Maalesef bu oylamada da gereksiz bir çatlak oluştu ve bir yandan bu oylama çatlağı, bir yandan Barzani'nin ziyareti ve bütün bunlar maalesef son iki haftada bu süreçle ilgili bir olumsuz rüzgar estiriyor. Ve ben bundan kaygılıyım açıkçası.”

“İklimin yumuşaması bu sürecin önünü açacaktır, aksi halde her an bir yol kazasına maruz kalabilecek bir süreçten bahsediyoruz”

“Sayın Özel’i bir davet etsen ne olacak ki? Değil mi? Sayın Özel’i, Sayın Erdoğan davet etse. DEM Parti de otursa, MHP de otursa, İYİ Parti de otursa, gelirlerse. Hep beraber hani mecliste temsil edilen partiler. Şöyle bir masa etrafında otursak, herkes bir görüşünü söylese. Nihayetinde iktidar tabii ki son kararı verecek, uygulayacak olan iktidardır ama o partiler arasındaki ve liderler arasındaki bu meseleyle ilgili iklimin ısınması, iklimin yumuşaması bu sürecin önünü açacaktır. Aksi halde her an bir yol kazasına maruz kalabilecek bir süreçten bahsediyoruz. Ve bu konuda gerçekten herkes üzerine düşeni yapmalı. Böylesine önemli bir fırsat bakın bir daha gelmeyebilir. En son 10 sene önce denenmişti.”

“Kaygılıyım çünkü bu işlerde iklim çok önemlidir”

“Ben kaygılıyım. Çünkü bu işlerde iklim çok önemlidir bakın. Siyasi iklim çok önemlidir. Toplumsal iklim çok önemlidir. Bu iklimi bozduğun zaman, yani karda kışta mesafe kaydedemezsiniz. Şimdi sis kaplandığında araba yavaş gider. Kar yağdığında patinaj yaparsınız. Yani iklimi korumak çok önemli. Onun için benim şu anda bütün taraflara çağrım, bir an önce şu iklimi bir düzeltelim.”

“Hukuk yoksa, adalet yoksa ekonomi olmaz”

Kendi Anayasa Mahkememiz yeri geliyor söylüyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yeri geliyor söylüyor ama uygulanmıyor. Şimdi böyle bir ülkede ekonominin düzelmesi mümkün değil. Çünkü hukuk yoksa, adalet yoksa ekonomi olmaz. İnsanlar kendini hukuki açıdan güvende hissetmeden yatırım yapmaz. Yeni iş alanı olmaz. Parası olan, yatırımı olan bile başka ülkelere bunu taşıma derdine girer. Zannettiler ki ‘2023 seçimlerinden sonra biz Ali Babacan'ın yakın çalışma arkadaşlarından alırız, ekonominin başına koyarız, onlar da bu işi toparlarlar’ zannettiler. Hâlbuki mesele bir-iki kişiden ibaret değil. Mesele, topyekûn ülkenin yönetiminin revizyonu. Topyekûn yönetim sisteminin değişmesi. Hukukla, adaletle ülkenin yönetilmesi; ehliyetli, liyakatli kadrolarla yönetilmesi, dürüst ve ehil insanların kadrolarda olması ve kararların mutlaka, mutlaka istişare ile alınması.”

“Bürokratlara zama dair çalışma adalet ilkesiyle yapılmalı, biz usulüne karşıyız”

Ali Babacan, geçtiğimiz günlerde gündeme getirdiği üst düzey bürokratlara yapılan zamla ilgili şu ifadeleri kullandı: “Bu işin usulü bana göre çok yanlış. Yani özlük haklarıyla ilgili bir konu… Bütçe görüşmeleri sırasında ve Plan Bütçe Komisyonu'nun bütçeyi görüştüğü son gün apar topar bir önergeyle sunulması yanlış bir iş. Şu anda kamuda çalışan, devletten maaş alan 5 milyon 290 bin insan var Türkiye'de. Ve bunlar farklı farklı dönemlerde farklı farklı mevzuatla işe girmiş insanlar. Ve özlük hakları açısından baktığımızda da çok geniş ve karmakarışık bir yapı var. Eğer mesele belli vasıfta olan, yönetici vasfı olabilir ya da teknik birikim olabilir, tecrübe olabilir; yöneticilik ve birikim açısından bazı insanları kamuda tutabilmek, özel sektöre kaymalarını önlemek ise o zaman çok daha geniş bir perspektiften bir çalışma yapılabilir. Ama bu çalışma yapılırken mutlaka adalet ilkesi ile yapılmalı. Yani biz bu işin öncelikle usulüne karşıyız.”

“Türkiye saat dilimi olarak da saat uygulaması olarak da Avrupa kıtasından kopmuş durumda”

Ali Babacan, kalıcı yaz saati uygulamasının günlük yaşamı olumsuz etkilediğini vurgulayarak, Türkiye’nin saat düzenlemesi nedeniyle Avrupa’dan her anlamda belirtti: “Akşam yakacak elektriği sabah yakmaya başladı insanlar. Önemli olan, önemli olan çocuklarımızın aydınlıkta, güven içerisinde okula gitmesidir. Şu anda çocuklar karanlıkta okulda çıkıyor. İşte aralık ayının sonuna doğru İstanbul'da neredeyse güneş 8 buçukta doğacak. Çocuklar okula vardığında daha güneş yeni yeni doğmaya başlıyor. Bu doğru değil. Bunun bir an önce düzeltilmesi lazım. Bir an önce normalleşmesi lazım. Ve Türkiye saat dilimi olarak da saat uygulaması olarak da Avrupa kıtasından kopmuş durumda. Yani Türkiye sadece hukukta, adalette, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kriterlerinden kopmadı. Türkiye saat diliminde de saat uygulamalarından da baktığımızda oradan kopmuş oldu.”

“Projeyle beraber hem halkımız en son teknolojiye sahip tertemiz taksilerde yolculuk edecek; hem taksici esnafımızın başı ağrımayacak”

Taksici esnafının araç yenileme sorununa somut bir çözüm olarak sunduğu yerli elektrikli taksi projesini yeniden hatırlatan Babacan, hem esnafın maliyetlerinin düşeceğini hem de vatandaşın modern, temiz ve güvenli taksilere kavuşacağını vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı: “Şöyle bir proje önerdik. Dedik ki, ‘Şu anda bir tane yerli markamız var. İleride iki markamız olsa, üç markamız olsa onlar için de olabilir. Ama şu anda bir tane yerli markamız olduğu için bu yerli markamızın taksilerde kullanılmasıyla ilgili bir kampanya başlatsın’ çağrısında bulunduk. Yerli markamız taksilere özel, gerekirse spektrinde de bazı uyarlamalar yapılarak üretilebilir. Ve ÖTV'siz, KDV'siz bir şekilde, ki fiyat bayağı düşüyor. Aynı zamanda KOSGEB'in de uygun finansman paketiyle beraber yani taksi, taksici esnafımızın rahat ödeyebileceği şekilde taksiler yenilenebilir. Bu mümkün ve biz bunu hükümete öneriyoruz. Yani şu anda biz iktidar olsak bunu yaparız. Eğer yapmazlarsa biz iktidar olunca zaten yapacağız. Ama iki yıl daha ya da bir yıl daha neyse seçim ne zaman bilemiyoruz. Hani hem taksicilerimiz hem vatandaşımız bu çileyi çekmesin, bir an önce ülke düzelsin diye hükümete çağrı yaptık. Ve bu projeyle beraber hem halkımız en son teknolojiye sahip tertemiz, pırıl pırıl taksilerde yolculuk edecek; hem taksici esnafımızın başı ağrımayacak. En modern teknolojiyi kullanmış olacaklar. Maliyetleri çok çok düşecek.”

SONRAKİ HABER

İstanbul Milletvekilimiz Hasan Karal’dan şap uyarısı: Zirai donda olduğu gibi şap zararları da karşılanmalı

Sık Sorulan Sorulara Cevaplar


                        

BASIN BÜLTENİNİ
İNDİRİN

Haber ekinde bir basın açıklaması mevcut ise aşağıdaki indirme ikonu ile indirebilirsiniz.

04-12-2025