DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Medeni Yılmaz, TBMM Genel Kurulu’nda Bütçe Kesin Hesap Kanunu 4. Maddesi Üzerine konuştu. Konuşmasına yargıya güvenin %27 seviyesinde olduğunu hatırlatarak başlayan Yılmaz, “Adı ‘Adalet’ ile başlayan bir partinin hükmettiği bir ülkede sizce de acı bir durum değil mi?” diye sordu.
Medeni Yılmaz konuşmasında şunları söyledi:
“İnsanımız dağıtılan adalete güvenmiyor”
“‘Bütçe’ dediğimiz zaman bir ülkenin sadece parasal bir değeri değil ülkemizin aslında bir gelecek tablosunu görüşüyoruz. Peki, bu tabloyu nasıl yorumlamalıyız? Mülkün temeli olması ve iktidar partisinin ismi olması nedeniyle adaletle başlamak istiyorum. ‘Devletin dini adalettir’ ifadesi kültürümüzde temel şiardır. Durum böyle iken bakıyoruz ki maalesef, ülkemizde yargıya güven yüzde 27 gibi çok üzücü bir seviyede. Adının "Adalet" ile başladığı bir partinin hükmettiği bir ülkede sizce de acı bir durum değil mi? İnsanımız dağıtılan adalete güvenmiyor.”
“Aile yapısını bozarsanız toplumu ayakta tutamazsınız”
“Toplumun çekirdeği, milletin temeli ailedir. Aile yapısını bozarsanız toplumu ayakta tutamazsınız ama maalesef, ‘Aile Yılı’ ilan edilen 2025'te ailelerin durumu içler acısı. Aile yapımız çöküyor arkadaşlar. Boşanma oranları her gün biraz daha artıyor. Ataerkil ailede aile büyükleri arasında sorunlar çözülebiliyorken çekirdek ailelerde eşler birbirlerine karşı olan en ufak bir olumsuzlukta soluğu mahkemelerde alıyor. Bazı kanalların gündüz kuşağı programlarında aile yapısını bozan, ahlaki ve manevi değerlerimizi hiçe sayan, olumsuzlukları özendiren programlar devam etmekteyken bunlara RTÜK'ün müdahale etmemesini takdirlerinize sunuyorum. Topluma örnek olması gereken veya bizlere rol model olarak sunulan ünlü dediğimiz insanların uyuşturucu ve alkol batağında olduğunu son günlerdeki operasyonlarda hayretle ve üzülerek izliyoruz. Bunlarla büyüyen bir insanın aile kurumunu ayakta tutmasını nasıl bekleyebiliriz? Aileler ve dolayısıyla toplum yangın yeri. Kumar yüzünden dağılan aileler, hapse giren bireyler, alkol yüzünden birbirini öldürenler, çocuk yaşta suçlular, güpegündüz gözünden sakınması gereken eşlerini gözlerini kırpmadan öldüren kocalar... Dahasını saymaya vicdanlar el vermiyor ama maalesef, ülkemizde artık en temel yapı taşımız ailelerimiz maalesef yıkılıyor. Biz ne ara ve nasıl bu hâle geldik?”
“Emeklilerimizin geçinebilmesi neredeyse imkânsız hâle geldi”
“Emekli maaşları ve asgari ücretin açlık sınırının çok çok altında olduğu bir ekonomik yapıyla karşı karşıyayız. ‘Emekli’ derken bu ülkeye yıllarca emek vermiş, alın terlerini akıtmış değerlerimizden bahsediyorum. Emeklilerimizin geçinebilmesi neredeyse imkânsız hâle geldi. Emeklilere zam istendiğinde kaynakların yetersizliğini bahane edenler, bütçeden 3 trilyon TL'ye yakın faize ödenek ayrıldığını gören insanımızı buna inandıramaz. Onlara reva görülen durum, açlık sınırının altında bir yaşam iken zengini daha da zengin eden KKM uygulamasıyla zenginlerin varlıklarını sigorta altına alarak toplumsal kutuplaşmayı daha da artırdınız. Diğer taraftan, geçinemediği için terminallerde, bilmem kaçıncı sınıf otellerde, insan onuruna yakışmayacak şekilde yaşam mücadelesi veren yaşlılarımız var ve bunlar dile getirildiğinde ilk işi bu sorunu çözmek olması gereken Sayın Bakanımız ‘Belki başka konularda orada kalıyorlardır’ gibi acı bir ifade kullanabiliyor. Temel referansımız Kur’an-ı Kerim’de yaşlılarımız için ‘Öf bile demeyin’ derken geçim sıkıntısından buralarda kalmak zorunda kalanlar için bu ifadeyi nasıl mazur görebiliriz?”
“Kumarın yasalı ve yasa dışısı olmaz, kumar kumardır, meşru değildir ve mutlaka mücadele edilmesi gerekir”
“Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur diyoruz. Peki, saha kenarlarındaki panolarda bile boy boy yer alan bahis reklamlarıyla özendirilen kumara maruz kalan gençlerimizde nasıl bir sağlam kafayı bulmayı umuyoruz. ‘Bunlar yasal bahis sitelerine ait reklamlar’ diye savunabilirsiniz kendinizi. Bir konunun yasal olması onu meşru hâle getirmez. Diğer taraftan ‘spor’ diyoruz, ‘kulüpler’ diyoruz ancak hakemler, sporcular, kulüp başkanları, maalesef bu bahis batağında boğuluyor. ‘Bahis ve kumar’ dediğimizde ahtapot gibi her alanı sardığını görüyoruz. Biraz önce Sayın Bakanımız sorulara verdiği cevaplarda yasa dışı kumardan bahsetti, onunla mücadeleden bahsetti; peki, yasal olanları meşru mu göreceğiz Sayın Bakanım? Onunla mücadele etmeyecek miyiz? Onları normal mi karşılayacağız, yoksa ‘Vergilendirilmiş kumar kutsal mıdır?’ diyeceğiz? Kumarın yasalı ve yasa dışısı olmaz, kumar kumardır, meşru değildir ve mutlaka mücadele edilmesi gerekir. Artık evlerden, telefonlardan, bilgisayarlardan erişilebilen bu platformlar sadece ekonomik bir yıkıma değil, aynı zamanda ruhsal çöküşlere, aile içi şiddete, intiharlara, ağır kaygı bozukluklarına yol açıyor.”
“Gençleri onları dijital bağımlılığa, madde bağımlılığına, sanal kumar pençesine bıraktığımızda nasıl bir gelecek bekleyebiliriz?”
“Hafife almamamız gereken sinsi bir tehlike de dijital bağımlılık. Daha geçtiğimiz günlerde üç yıla yakın evinden çıkmadan, ekrana bağımlı olarak yaşayan bir evladımızı hepimiz beraber izledik. Bu bağımlılığın ruhu çökertmesi, zihinsel sağlığı bozması, fiziksel sağlığı bozması, ekonomiyi bozması nedenleriyle alkolden ve kumardan ne farkı var? Hatta daha tehlikeli. Çok küçük yaşlarda ekran bağımlısı olanlarda görme ve omurga bozuklukları meydana geliyor. Bu tür fiziksel rahatsızlıkların yanı sıra, bunlardan daha önemlisi, izlediği, bağımlı hâle geldiği programlardaki olumsuzlukları rol model alarak problemli bir büyüme ve gelişme çağ yaşıyorlarken onları dijital bağımlılığa, madde bağımlılığına, sanal kumar pençesine bıraktığımızda nasıl bir gelecek bekleyebiliriz? İktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte, el ele büyük bir seferberlik başlatmak mecburiyetinde olduğumuzu buradan ifade etmek istiyorum. Ama maalesef, durum böyleyken, bu yeni nesil bağımlılıkların tedavisi için psikiyatri ve toplum sağlığı merkezlerinin kapasitesi hâlen çok yetersiz, sayıları sadece onlarla ifade edilen AMATEM ve ÇEMATEM'lere karşılık sayısını bilemediğimiz ve belki de milyonlarca olan alkol, madde, tütün ve teknoloji bağımlımız var. Keşke bağımlılık belalarına hiçbir vatandaşımız bulaşmamış olsa da bu merkezlere gerek olmasa, ülkece buralarda heba olan insan ve mali kaynaklarımız daha verimli alanlarda kullanılabilse. Şu anda bu gerçeklikle karşı karşıya isek, o zaman bu bütçede dijital bağımlılıkla mücadeleye, gençlere yönelik koruyucu programlara, okullarda eğitici programlara, aile danışmanlığına daha çok önem verilmesinin artık ilk amaçlarımızdan biri olması gerektiğini söylemek istiyorum.”
“Sağlık politikaları bir toplumun vicdanıdır”
“Sağlık politikaları bir toplumun vicdanıdır. Hastane kapısında bekleyen bir hastanın çaresizliği ülkedeki tüm ekonomik göstergelerden daha belirleyicidir. Her birimizin çevresinde randevu bulamayan bir aile büyüğü, bulamadığı ilaç nedeniyle kaygılanan bir hasta, şiddet gören bir sağlık çalışanı mutlaka vardır. Vatandaşlarımızın randevu alamadığı şikâyetleriyle her gün hepimiz defalarca karşılaşıyoruz. Birinci basamak sağlık sisteminin yeterli çalışmaması nedeniyle kapasitelerinin üzerinde çalışmak zorunda kalan devlet hastanelerinde ne hastalarımız ne de hekimlerimiz mutlu. Hastalar bulabildiği randevularda hekimlere tanınan beş dakikalık muayene süreleri nedeniyle yeterli hizmet alamadığı için mutsuz, hekimlerimiz ise yoğun çalışma temposu, uzun nöbet süreleri, ağır mesai yükü, adaletsiz gelir dağılımı, zedelenmiş mesleki saygınlıkları nedeniyle mutsuz, her iki tarafında bu karşılıklı mutsuzluğu sağlıkta şiddeti de körüklüyor. Sağlık, anayasal bir haktır. Bu çerçevede, SMA ve nadir hastalıklara değinmek istiyorum. Ülkemizde 3 bine yakın SMA hastası ve birlikte 5 milyondan fazla insanımız nadir hastalıklarla mücadele ediyor. SMA ve diğer nadir hastalıkların tedavisinde kullanılan hayati ilaçlar ya geri ödeme kapsamı dışında bırakılmakta ya da sınırlı erişim kriterleriyle ulaşılamaz hâle getirilmektedir.”