DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Halk TV ekranlarında Gizem Çetin ile Parantez programına konuk oldu. Ekmen, et ithalatı ve hayvancılık sektörüne dair açıklamalarda bulundu.
İthalat sonrası hayvancılık Mersin’de üçte bir oranında küçüldü
Halk TV canlı yayınında hayvancılık ve et ithalatı hakkındaki soruları yanıtlayan Ekmen, “Seçim bölgem Mersin, Türkiye’nin tarımsal hasılatta üçüncü büyük ili. Hayvancılıkta da geçmişte önemli başarılar elde etmiş olmasına rağmen bugün büyükbaş hayvanda 30. sıraya gerilemiş durumda. Geçtiğimiz haftalarda Mersin Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği’ni ziyaret ettim. 2015 yılında ithalat politikalarının devreye girmesiyle Mersin’de hayvancılık üçte bir oranında küçülmüş, hayvan sayısı 105 binden 65 bine düşmüş. Bunlar resmi rakamlar Ahırda kaç hayvan var onu bilmiyoruz. İthalat, geçici bir daralma yaşandığında ya da fiyatları dengelemek amacıyla başvurulabilecek bir araçtır. Bizde ise bir imtiyaz sistemine dönüşmüş durumda. Şu anda dünyanın farklı bölgelerinden ucuza karkas et ithal ediliyor. Buna rağmen iç piyasada hâlâ 16-17 dolara et satın almakta zorlanıyoruz. Hatta ‘satın alıyoruz’ bile diyemem çünkü çoğu vatandaş et alamıyor. Avrupa ve Amerika’da tüketiciler 7-8 dolara dana eti tüketebilirken Türkiye’de dana etinin fiyatı 600 ila 1200 lira arasında değişiyor. 600 lirayı baz aldığımızda bile bu fiyat yaklaşık 13-14 dolara denk geliyor” dedi.
İthalat, ana politika olmamalı
Ekmen, aile tipi işletmelerin desteklenmesi gerektiğini vurgulayarak, “Geçici sebeplerle ithalat yapılması anlaşılabilir. Ancak şu anda Türkiye’de ithalat, yurt içi hayvancılığı desteklemek yerine ana politika hâline gelmiş durumda. ISO Başkanı Sayın Erdal Bahçıvancı’nın haziran ayında açıkladığı bir veriye göre son 15 yılda 10,6 milyar dolar ithal ete para ödemişiz. 10,6 milyar dolar ithalata giderken, hayvancılığa verilen destek sadece 8,8 milyar dolar. Bu ithalatın tüketiciye de bir faydası yok çünkü et hâlâ 14 dolara satılıyor. Toroslar gibi hayvancılığın kalbi olan bir yerde, 50 yaş altı hayvancılıkla uğraşan aile bulmakta zorlanıyoruz. Küçük aile işletmeleri yok oldu. Eğer sadece büyük işletmelerle et üretirlerse piyasada hegemonya ve tekel oluşur. Bu tekeller devlet ne kadar çaba gösterirse göstersin, fiyatları belirleme gücünü elinde tutar. Çözüm ise çok basit: Aile tipi işletmeleri destekleyeceğiz, 50 yaş altı hayvancılık desteklerini reel anlamda hayata geçireceğiz. Gençlere güya destek veriliyor ama sahada genç üretici yok” ifadelerini kullandı.
Et ithalatında altın devri yaşanıyor
Vatandaşların yüksek fiyatlar sebebiyle et tüketemediğini belirten Ekmen, “Bu, bir imtiyaz ve sermaye transferidir. Bu yolla kimlerin nasıl para kazandığını kamuoyu az çok tahmin edebiliyor. İthalat hakkı, bir imtiyaz ve orada da rekabet yok. Dünyanın çeşitli yerlerinden 3-5 dolara karkas et alınıyor, %25 masraf ve kâr desek bile bu etin 6-7 dolara sunulması gerekirken biz hâlâ 13-14 dolara alamıyoruz. Avrupa’da markette 7-8 euroya satılırken biz neden bu fiyatlara ulaşamıyoruz? Bu aradaki parayı ithalat lobileri, imtiyazın tanındığı kişiler ve bu hakların devredildiği firmalar kazanıyor. İthal edilen et tüketiciye 350-400 liraya sunuluyor olsaydı, derdik ki: ‘Hayvancılığı öldürdünüz ama vatandaş en azından uygun fiyata et yiyebiliyor.’ Ancak şu anda hem hayvancılık bitti hem de vatandaş et tüketemiyor. Bir emekli, asgari ücretli kilosu 600-700 lira olan eti ayda 2-3 kilo alıp evine sokamıyor, 16.000-22.000 TL maaş alıyor. 3 kilo et 2.100 TL tutuyor ve bu en temel, en düşük kalite et için geçerli. Biraz daha kaliteli et almak istese fiyat 1.000 liraya kadar çıkıyor” dedi.
Aile tipi işletmeler desteklenmedikçe bu döngü kırılmaz
Önümüzdeki süreçte mevcut ithalat politikasının sürüp sürmeyeceğinin sorulması üzerine Ekmen, “Hayvan sayımız artmadığı sürece ithalat devam edecek. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta var: İthalata rağmen fiyatlar düşmüyor. Bu da başka bir servet transferinin yaşandığını gösteriyor. Karkas eti 3-5 dolara alıyorlarsa, Türkiye’de neden 13-14 dolara tüketiyoruz? Bu mutlaka sorgulanmalı. Aile tipi işletmeleri ve süt inekçiliğini desteklemediğimiz sürece, bu döngüden çıkmamız mümkün değil” açıklamasında bulundu.