DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Habertürk ekranlarında Eren Eğilmez’in sunduğu “Gerçek Fikri Ne?” programına konuk oldu. Ekmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İmralı Heyeti’nin görüşmelerine ve son Komisyon toplantısına dair değerlendirmelerde bulundu.
Cumhurbaşkanı ile İmralı Heyeti’nin görüşmesi sürecin işlediğini gösteriyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İmralı Heyeti’nin görüşmesini değerlendiren Ekmen, “Bu görüşme, sürecin genel olarak işlediğini ve tarafların zaman zaman yaşanan büyük ya da küçük krizleri tolere edebildiğini gösteriyor. Umman dönüşünde Sayın Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır’daki yürüyüşte kullanılan ‘düşman’ ifadesine dair esnek açıklamaları da bu görüşmenin olumlu bir havada geçeceğine işaret ediyordu. Umuyorum ki bu görüşme, sürecin fesih ile tasfiyenin tamamlanması için gerekli yasal çerçeveyi şekillendirecek yasama safhasının başlamasına vesile olur” ifadelerini kullandı.
Komisyon oturumları sürecin işleyişine ışık tutuyor
Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 16. oturumu hakkında konuşan Ekmen, “Komisyon’un son oturumunda Dışişleri ve Adalet Bakanı’nın sunumları yer aldı. Bir önceki MİT Başkanı oturumunda olduğu gibi, oylamayla kapalı oturuma geçildi; bu da medyanın dışarı alınması ve tutanakların 10 yıl boyunca açıklanmaması anlamına geliyor. Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra soru-cevap bölümüne geçti. Eleştiriler dahil birçok soruya açık biçimde yanıt verdi. Bazı üyeler, kamuoyuna açık kaynaklar dışında özel bir bilgi paylaşılmadığını söylese de Bakan’ın açıklamalarının beklentilerin büyük kısmını karşıladığı söylenebilir. Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç ise AK Parti’nin kuruluşundan bu yana Kürt meselesinin dönüşümüne dair değerlendirmelerde bulundu ve yasal altyapıya ilişkin soruları yanıtladı. Her iki oturum da yaklaşık üçer saat sürdü. Adalet Bakanı, Komisyon’un yasal çerçeveye dair bir öneri sunması halinde, Bakanlık olarak teknik destek vereceklerini ifade etti. Bazı üyeler, Bakan’ın elinde hazır yasa teklifleriyle gelmemesini eleştirse de Komisyon’un yasa hazırlama aşamasına geçmediği dikkate alındığında bu yaklaşım anlaşılabilir. MİT Başkanı’nın bir kez daha dinlenmesi gündeme gelecektir. Dinlemelerin bitmesi ile sürecin gerektirdiği yasal düzenlemeler ve muhalefetin özellikle vurguladığı hukuk, adalet ve özgürlük alanlarındaki sorunlara ilişkin bir rapor hazırlanacak” dedi.
Tasfiye süreci konusunda hukuki boşluklar var
Sunucunun “PKK’nın 26 Ekim’de Türkiye’den çekilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?” ve “Çekilme nasıl bir düzen içinde gerçekleşebiliyor?” şeklindeki sorularını yanıtlayan Ekmen, “’Örgütün feshi oldu mu?’ sorusu çok temel bir noktaya işaret ediyor. Mevcut Türk Ceza Kanunu ve İnfaz Kanunu kendini fesheden bir örgüt hakkında işlem yapmaya yeterli değil. Kanunlarımızda parçalı düzenlemeler var, ancak önceki süreçlerde bu işe yaramadı ve bu sürecin de ruhuna uygun değil. Geçiş sürecine ilişkin yasal çerçeveler gecikti, çok önceden bu kanunlar hazırlanmalıydı. Örneğin, 27 Şubat’taki çağrı sonrasında devlet, Meclis ve ilgili kurumlar hazırlıklarını tamamlamalı, 12 Mayıs’ta fesih kararı alındıysa 11 Temmuz’daki silah bırakma seremonisine kadar gerekli yasa çıkarılmalıydı. Bu yasanın içeriğinde; dağdakiler, cezaevindekiler ve yurt dışındakiler için ceza hukuku açısından sınıflandırma ve hangi davaların nasıl ele alınacağı net olmalıydı. Ardından entegrasyon politikaları -eğitim, sosyal, kültürel ve ekonomik adaptasyonu destekleyecek adımlar- somut biçimde belirlenmeliydi. Bu konudaki yaklaşımı yanlış buluyorum. ‘Örgüt kendini feshetti, kendi kendini silahsızlandırsın’ anlayışı, sanki örgüt kendi kendini yok edecekmiş de sonra yasalar çıkartılacak deniyor. Farz edelim ki belli lojistik alanlar devlete terk edildi, bazı silahlar yakıldı veya belirlenmiş adreslere teslim edildi; bu kişiler oradan çıkıp Süleymaniye’ye, Erbil’e, ardından Batman’a veya Diyarbakır’a gelebiliyor mu? Hayır; yeniden örgütün kontrolündeki yaşam alanlarına dönüyorlar. O zaman bu soru ortaya çıkıyor: Bu örgüt gerçekten kendini feshetti mi? Yoksa yalnızca geri çekilmeden mi söz ediyoruz?” açıklamasında bulundu.
Örgüt üyelerinin hukuki statüsü netleşmeli
Ekmen devamla, “Eğer bugün itibarıyla örgütün kontrolünde, devlet verilerine göre 1.500-2.000 kişi varsa devlet açıkça şunu söylemeliydi: ‘Örgüt yöneticisi olan, eylemlere karışan ve talimat veren kişilerle ilgili hiçbir düzenleme vadetmiyorum; herhangi bir eyleme karışmamış ve yalnızca örgüt üyesi olmakla suçlanan kişiler içinse, savcılık ve mahkemeler eliyle şöyle işlem yapacağım.’ Yani hukuki süreçler hakkında net bir prosedür ortaya konmalıydı. Bu yasal çerçeve belirlendiğinde, hangi örgüt üyelerinin dönebileceği netleşirdi ve devletin kabul edeceği kişiler gelmeye başlamalıydı. Bugün tartışılan konuları üç ana grup halinde görmek gerekiyor:
- Dağdakiler: Yöneticiler, düz üyeler ve eylemciler şeklinde sınıflandırılabilir.
- Cezaevindekiler: Davası devam edenler ile kesinleşmiş hükümlüler olarak,
- Yurt dışındakiler: Başta Avrupa olmak üzere dışarıda bulunanlar; haklarında soruşturma olanlar veya olmayanlar, kesin hüküm olanlar veya olmayanlar şeklinde tasnif edilebilir. Bunların her biri için nasıl bir prosedür işleyeceği belli olmalı” dedi.
Yasama süreci artık başlatmalı
“Yapılacak ilk adım sizce nedir?” sorusu üzerine Ekmen, “Benim kanaatim, devletin artık karar verip bu konuda yasama sürecini başlatması gerektiği yönünde. Çünkü bu süreç, Türkiye’nin geçmişte yürüttüğü 13 barış veya çözüm girişiminden ve dünyadaki örneklerden farklı; atipik bir süreçten söz ediyoruz. Güven artırıcı önlemler, atılması gereken adımlar, hasta hükümlü tutuklular, cezaevi gözlem kurullarının uygulamalarından kaynaklanan sorunlar ya da Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararının uygulanmaması gibi birçok hususu sayabilirim. Ancak anladığım kadarıyla devlet, sürecin bir pazarlığa dayandığı izlenimi yaratmamak için tasfiye süreci tamamlanmadan ‘pozitif barış’ olarak adlandırabileceğimiz hukuk, özgürlük, adalet ve demokrasi alanındaki adımlardan herhangi birini atmaktan çekiniyor. Örneğin kayyımlarla ilgili politikadan geri adım atılmıyor ve İçişleri Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre, kayyımlar hakkındaki hazır yasal düzenleme de Meclis’e sevk edilmiyor. Doğru ya da yanlış, nihayetinde bu sürecin başarılı olmasını istiyoruz; bu yüzden öbür kısmı tartışmıyoruz. Doğru olan önce kök sebepleri ortadan kaldırmak yani pozitif barışı tesis etmekti; devlet öyle bir hukuk, adalet ve özgürlük sistemi kurardı ki örgüt kendiliğinden anlamsızlaşırdı. Ancak neticede bu yola başvurulduğuna ve ‘Önce örgütün tasfiyesi tamamlanmalı’ denildiğine göre bu durumda yapılacak ilk iş, örgüt mensuplarının hangi hukuki statüye tabi olacaklarına dair belirsizliği gidermek ve Meclis’te Komisyon’un tavsiye raporunu hazırlayıp ardından yasama faaliyetini başlatmak olmalıdır” açıklamasında bulundu.