Esenyurt İlçe binası açılış
Merhaba Esenyurt!
Merhaba İstanbul!
Bu ne güzel bir coşku böyle.
Bu ne güçlü bir demokrasi sevdası.
Sizler buraya sadece bir ilçe binasının açılışına gelmemişsiniz belli. Bu açılıştan öte bir şey.
Bugün Esenyurt’a kocaman bir demokrasi meydanı kurmuşsunuz. Maşallah.
Hoş geldiniz arkadaşlar, hoş geldiniz. Demokrasi hasretini biz bu meydanda şimdi gidermeye başladık inşallah Türkiye’nin tümünde demokrasi ile yeniden buluşarak bu ülke, hiç endişeniz olmasın.
Siyasi partilerin temsilcileri,
Sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri,
Değerli muhtarlarımız,
Basınımızın kıymetli temsilcileri,
Hoş geldiniz.
Türkiye’nin umudu, işte bugün Esenyurt’ta kurduğumuz bu demokrasi meydanında yeşeriyor.
Bugün Esenyurt’tan baktığımızda, içinde olduğumuz karanlık tünelin ucundaki ışık artık görünüyor.
Çok şükür.
Şimdi sizlere sormak isterim;
Özgürlükler için hazır mıyız Esenyurt? Hukuk için, adalet için hazır mıyız Esenyurt? Demokrasi için hazır mıyız?
Atılım için hazır mıyız?
Evet maşallah, Esenyurt hazır. Esenyurt müthiş.
Türkiye’nin yarınlarını, işte bugün Esenyurt’ta kurduğunuz bu demokrasi meydanı aydınlatacak. Bu meydandaki demokrasi ışığı tüm Türkiye’ye hızla yayılacak.
Sağ olun, var olun.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Biz gençliğimizin kuşkusuz yanındayız ama gençliğimiz önden yürüyor bir gençliğimizi takip ediyoruz, bunu böyle bilin.
Bugünkü iktidarın ortakları, Türkiye’yi karanlık bir tünelin içine soktuklar. Bu tünelde hukuksuzluk var, adaletsizlik var.
Bu tünelde yolsuzluk var, yasaklar var.
Bu tünelde yoksulluk var, işsizlik var, hayat pahalılığı var.
Koca bir ülke, bu kötü yönetimin elinde şu anda can çekişiyor.
Ülkemiz, varlık içinde yokluk çekiyor. Tam bir varlık içinde yokluk. Şu anda özellikle pandemi sonrasında, bütün dünyada ekonominin çok hızlı bir şekilde canlandığı bir dönemdeyiz. Merkez bankalarının trilyonlarca dolar trilyonlarca Euro parayı basıp dünyaya saçtığı dönemdeyiz. Tam bir varlık üzerinde yokluk çekiyor benim ülkem şu anda. Maalesef.
Asgari ücret, açlık sınırının dahi altındayken, kamu kaynaklarından nemalananların, 10-15 yerden maaş alanların bakıyoruz keyfine diyecek yok. Bilmiyorlar ülkenin halini, görmüyorlar.
Halkımız her türlü zorlukla boğuşurken, bakıyoruz ülkenin cumhurbaşkanı hiç oralı olmuyor.
Başka bir dünyada yaşıyor.
Diyor ki “memur da işçi de halinden memnun.”
Yoksulluktan bahsedene ne diyor? Geçen gördünüz “evime ekmek götüremiyorum” dedi “abartma!” dedi “al keyif çayı iç” dedi. Bunu yaptı.
“Hayat pahalılığı var” diyor vatandaşımız “Fiyatlar el yakıyor” diyor. O diyor ki “enflasyon yüzde 20’nin altında”.
Arkadaşlar, Sayın Erdoğan artık başka bir dünyada yaşıyor. Ben son bir yılda 60’dan fazla ile gittim.
100’e yakın ilçe gezdim.
Binlerce, on binlerce vatandaşımızla sohbet ettim.
Serhat sokaklarında insanları dinledim.
Kars’ın, Ardahan’ın, Ağrı’nın, Iğdır’ın, Van’ın sokaklarında dolaştım.
Herkes “yeter artık” diyor.
Doğu Karadeniz’in çarşılarında, pazarlarında insanları dinledim.
Samsun’un, Ordu’nun, Giresun’un, Trabzon’un caddelerini, sokaklarında dolaştım.
Kırşehir’de, Manisa’da, Edirne’de, Muğla’da, Mersin’de, Gaziantep’te vatandaşlarımızla buluştum.
Herkes, her ilde, gittiğim her ilde önümü kesiyor “kurtarın bizi!” diyor. Tüm Türkiye “yeter artık!” diyor.
Şimdi sıra İstanbul’da...
İstanbul size soruyorum:
Önümüzdeki ilk seçimde, bu iktidarın ortaklarını, müsait bir yerde indirecek miyiz?
İktidar ortaklarına “güle güle” diyecek miyiz? Özgürlük ve zenginlik için iş başına geçecek miyiz?İstanbul bu işi çözecek inşallah.
İstanbul tüm Türkiye’nin özeti. Biz teşkilatlanmamızda biliyorsunuz en büyük ilimizi sırlamada en sona bıraktık. En son kongrelerimizi, açılışlarımızı İstanbul’da başlattık. Bütün saha çalışmamızı, bütün teşkilat çalışmamızı inşallah İstanbul’la taçlandıracağız. Onun için buradayız. Her ay en az iki üç kere buradayız. En az 6 gün, 8 gün buradayız. Ve inşallah partimizin de Türkiye’nin de nihai başarısını belirleyecek tek şehrimiz İstanbul olacak. Ama tabii ki İstanbul’un nüfus açısından en büyük ilçesi olan Esenyurt’ta İstanbul’un başarasının belirleyicisi olacak.
Biz gençlerimizle gurur duyuyoruz bu DEVA kadrolarıyla gurur duyuyoruz. Tüm Türkiye DEVA’yla gurur duyuyoruz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Biz bu iktidara hep ne dedik?
“Eğer sorunla varsa, bu sorunları inkâr ederek, bu sorunları yok sayarak çözemezsiniz.” Dedik. “Önce şu sorunların varlığını bir kabul edin” dedik.
“Hayat pahalılığını inkâr ederseniz, hayat pahalılığıyla baş edemezsiniz” dedik.
“Önce hastalığı kabul edin “ben hastayım” deyin, “Evet ekonomimiz hasta” deyin, hastalığı teşhis edin ki doğru teşhis edin ki, doğru tedaviyi uygulayın” dedik. Bunlar hastalığı inkâr ediyor. “Problem yok, millet hayatından memnun” diyor.
Sayın Erdoğan’a bakarsak her şey güllük gülistanlık. Sorunu görmüyorsa, inşalarımızın yaşadığı bu işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı sorunlarını inkar ediyorsa, bunları artık çözmesi mümkün değil. Önce diyecek ki: “Evet ya yanlış yaptık. Bu ülkede hem faizi arttırdık hem kuru arttırdık hem enflasyonu arttırdık. Beceremedik, yapamadık bunu görüyoruz.” Ve ondan sonrada “çözmeye çalışacağız” dese belki millet inanacak ama inkâr ediyor. “Sorun yok “diyor.
Dilimizde tüy bitti, ama bir türlü anlamadılar.
Geçen gün sayın Erdoğan markete gitmiş, gördünüz mü o görüntüleri? Market arabasıyla alışveriş ediyor.
Abur cuburları doldurmuş sepete. Bin liralık alışveriş yapmış.
Bir de dönüp diyor ki, “fiyatlar gayet uygun”.
Sayın Erdoğan,
Vatandaşımız markete gidip bin liralık abur cuburla sepet dolduramıyor. Karnını doyuramıyor. Asgari ücret kazanan bir vatandaşımızın hangisi gidip bir defa da bin liralık alışveriş yapabiliyor? Ya var mı böyle bir şey? Yüz lira, iki yüzüne o da ne alabilirse, torbayı ne kadar doldurabilirse.
Evet alışveriş sepetleri yarım yamalak, yarım dolu, dolmuyor. Geçen sene yüz liraya doldurduğu torbayı vatandaşımız bu sene yarısını anca dolduruyor. Hayatın gerçeği bu. Çarşının, pazarın gerçeği bu.
Ama ben dün de söyledim, Sayın Erdoğan artık uydurulmuş bir gerçeklik içinde yaşıyor, uydurulmuş bir gerçeklik. Taraflı cumhurbaşkanlığı sistemine çok istiyordu. 2018 seçimlerinde ne dedi? "bu yetkiyi bana verin" dedi. "Enflasyonda, faiz de nasıl düşünür göstereceğim" demedim mi? 3 sene 3 ay oldu ya, 3 sene 3 ay. Ne enflasyonun düştüğü var ne faizin düştüğü var ne de döviz kurlarının düştüğü var. Hiçbirisi olmadı, olmuyor. İşte su andaki bu Taraflı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yüzünden, bu yanlış zihniyet yüzünden istişarenin ve ortak aklın terk edilmesi yüzünden A’dan Z’ye ülkemizde her şeye zam geliyor, her şeye.
Bakın rakam veriyorum makarna ya yüzde 88, bunlar TÜİK’in.Makyajlanmış olabilir bu rakamlar TÜİK’in. Ne kadar güveniyorsak ama mızrak çuvala sığmıyor. TÜİK bile kapatamıyor artık.
Rakamlara bakın. Makarnaya yüzde 88, süte yüzde 99, doğal gaza yüzde 89, elektriğe yüzde 99 zam yapıldı.
Bu elektriğe zammı yapan kim? Doğalgaza zammı yapan kim? Hükûmet değil mi? Ya kendi kontrol ettiği fiyata doğalgaza, elektriğe tamamen hükümet belirliyor bunu. Hükûmet ne demek? Cumhurbaşkanı demek. Kendi belirlediği fiyatlara yüzde 80- 90 zam yapıyor. Hatta tarımda kullanılan elektriğin fiyatı yüzde 168 arttı, yüzde 168. Sonra diyor ki “fahiş fiyatlarla mücadele edeceğim” diyor. Peki, senin artırdığını fahiş fiyatlarla kim mücadele edecek? Kim mücadele edecek? Elektriğin doğalgazın fiyatını artıran sensin. Bununla kim mücadele edecek.
Türkiye'de değerli arkadaşlar bu fiyat artışının sebebi, köküne indiğinizde döviz kuru vardır, döviz kuru. Siz ülkenin ekonomisini yönetemezsiniz, elinize yüzünüze bulaştırırsanız hem kur hem faiz artarsa işte çarşı pazarın fiyatları vardır.
Şimdi cumhurbaşkanına, sayın Erdoğan’a sesleniyorum;
Bunları söylemem gerekiyor.
Siz, her şeyin güllük gülistanlık olduğu bir hayal dünyası anlatıyorsunuz insanlara.
Sizi hakikate davet etmek istiyorum.
Hakikat burada, Esenyurt’ta.
Hakikat çarşıda, pazarda, markette.
Sayın Erdoğan, memleketin hakikatlerimi Esenyurt’tan dinleyin, bizden dinleyin.
Taraflı Cumhurbaşkanı olduğunuz ülkede, bir yandan lüks otomobil satışları rekor kırarken, diğer yandan emekliliğe ayrılmış vatandaşlarımız, emeğiyle çalışanlar işçilerimiz, ikinci bir el otomobil almayı artık hayatı boyunca mümkün olarak görmüyor. Kaç vatandaşımızdan duydum diyorlar ki “artık herhalde ben bir ömür boyu bir arabaya sahip olamam” diyor. “İkinci ele bile gücüm yetmez artık” diyor. Bir yandan lüks otomobil satışları yılların rekorunu kırıyor bir yandan bizim vatandaşlarımızın önemli bir bölümü “ben hayat boyu artık bir arabaya binemem” diyor.
Sizler israf içinde yüzerken, emeğiyle geçinmeye çalışanlar için, aylık kira ödemek dahi büyük bir problem bu ülkede ya. Bunu görmüyor musunuz?
Kirasıydı, elektriğiydi, ısınma gideri, çocuğun okul masrafıydı derken, insanlar ay sonunu getiremiyor.
İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılamakta büyük güçlük çekiyor.
İpe sapa gelmez ekonomi politikaları yüzünden, bazı vatandaşlarımız kişi başı günlük 20 liranın, 30 liranın altında bir gelirle geçinmeye çalışıyor bu ülkede.
Vatandaş borca batmış durumda.
Artık borç, borçla da dönmüyor.
Bütün bir ülke depresyon altında yaşıyor. Kimsenin yüzü gülmüyor.
İşsizlik aldı başını gitti.
İnsanlar asgari ücretin bile altında maaşa razı iş arıyor. Kaç ilde gördüm bunu. Asgari ücreti bir kenara bırakın asgari ücretin 300 lira, 500 lira altında çalışmaya hazır on binlerce gencimizi gördüm ben. “Yeter ki iş olsun” diyor. “Yeter ki çalışayım” diyor.
Çok sayıda vatandaşımız kayıt dışı çalışıyor. Sigorta yok.
Çalışanların yevmiyeleri, enflasyon karşısında eridi.
Tencereler kaynamıyor, mutfaklar yangın yeri. Ülkenin tablosu bu.
*****
Değerli arkadaşlar,
Tüm bunlar Türkiye’nin gerçekleri. Sayın Erdoğan’ın görmediği, konuşmadığı şeyler bunlar. Bizim anlattıklarımız. Hakikat burada.
Bakın bu iktidar, mesaisini yoksulluğu karşı mücadeleye harcamıyor. Yoksulluğu bitirme gibi bir gayret görmüyoruz biz onlardan. Ne yapıyorlar? Yoksulluk üzerinden oy devşirmeye çalışıyor.
Bir fısıltı gazetesi dolaşıma sokmuşlar. Whatsapp gruplarından şundan bundan... Neymiş, biz gidersek sosyal yardımlar kesilir. Haddinize mi ya...
Whatsapp gruplarında bu fısıldı gazetesiyle bu akıl almaz lafları dolaştırıyorlar. İnsanları korkutuyorlar. Ne diyorlar “sen devletin yardımına muhtaçsın ben gidersem devletin yardımı kesilir” diye korkutuyorlar.
Hiiiç öyle atıp tutmasınlar.
Biz, ekonomiyi güçlendireceğiz. Devletin kaynaklarını bollaştıracağız. İhtiyacı olan vatandaşlarımıza da fersah fersah destek vereceğiz, yardım yapacağız. Hiç kimsenin endişesi olmasın, hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Bakın arkadaşlarım;
Sosyal yardımlar, sosyal destekler bunlar vatandaşlık hakkıdır.
Bunlar bu işi yaparken bir lütuf gibi anlatıyorlar. Değil. Bizim vatandaşlarımız bu devlete vergi ödüyor, vergi. Bu devletin de vergiden başka bir geliri yok. Şuraya girip alışveriş yapanlar KDV ödüyor. Asgari ücretten çalışan vatandaşlarımız gelir vergisi ödüyor, sigorta ödüyor. Devlet bütün geliri yine vatandaşımızın ödediği vergi. Bu vergiyi ödeyen vatandaşımızın ihtiyaç duyduğunda devlet yanında olmak zorunda. Bu vatandaşın hakkı devletin bir lütfu değil bu.
Biz, hiçbir vatandaşımızın, tek kuruşluk hakkına bile, göz konulmasına izin vermeyiz.
Hiç merak etmeyin: vatandaşlarımızın, analarının ak sütü kadar helal olan tüm haklarını güçlendireceğiz.
Vatandaşlarımızı, sosyal yardıma muhtaç eden yönetime son vereceğiz son.Bu dönem bitecek.
İktidar günleri çok yakın arkadaşlar hiç merak etmeyin, çok yakın.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bizde öyle lafı edip kaçmak yok.
Meydanlarda boş sloganlar atmıyoruz, bol keseden vaat sıralamıyoruz.
Ne yapıyoruz? Eylem planları hazırlıyoruz. İktidarımızın ilk 90 gününde ve ilk 360 gününde yapacaklarımızı, bir hükümet programı gibi açıklıyoruz. Atacağımız her bir adımın bütçesini hesap ediyoruz ondan sonra açıklıyoruz.
Geçtiğimiz ay sosyal politikalar eylem planımızı kamuoyuyla paylaştık.
İktidara geldiğimizde atacağımız adımların hepsini belge halinde yayınladık.
Çünkü bizim bir Türkiye hedefimiz var.
Tek bir ailenin bile yoksulluğun pençesinde yaşamadığı bir Türkiye’yi hedefliyoruz.
Bu nedenle, yoksul yurttaşlarımıza “asgari gelir desteği” sağlama sözünü şimdiden veriyoruz.
Vatandaşımız, hiçbir partinin binası önünde beklemek zorunda değil. Sosyal yardımlardan, sosyal desteklerden yararlanmak için parti üyelik kartı göstermek zorunda değil.
Parti üyeliklerine bağlı verilen yardımları sona erdireceğiz.
Kimin ihtiyacı varsa biz bulacağız, biz ayağına gideceğiz. Hangi partiye üye olursa olsun bu ülkenin vatandaşıysa sosyal yardımlar alacak hakkı.
Her aileye bir “sosyal destek uzmanı” atayacağız. Sosyal destek uzmanı ne demek arkadaşlar?
Aynı aile hekimleri gibi, her ailenin, o aileden sorumlu bir “sosyal destek uzmanı” olacak. Ne yapacak bu sosyal destek uzmanları? O ailenin bütün ihtiyaçlarını gözetecek. Talep etmeden senin şurada şöyle bir ihtiyacın var, eğitim, sağlık ne ise bunu devletin imkanlarıyla buluşturacak.
“Asgari gelir desteği” sistemini başlatacağız
Önce ailenin “mevcut gelir”ine bakacağız. Sonra “gerçek ihtiyacı”nı tespit edeceğiz.
“Mevcut gelir”le, “gerçek ihtiyaç” arasındaki farkı devlet olarak biz karşılayacağız.
Sistem bu.
Daha çok yardımı, daha adil dağıtacağız.
Sosyal yardımlara, ocu-bucu demeden, hak eden herkes, ihtiyacı olan herkes erişebilecek.
Yoksul ailelere doğal gaz desteği, kömür yardımı gibi uygulamaları güçlendirerek devam ettireceğiz.
Yeni doğan bebeklerin, sağlıklı yetişmesini sağlamak amacıyla, bir yıl boyunca, süt ve bebek maması başta olmak üzere, gerekli tüm gıda desteğini biz devlet olarak karşılayacağız.
Ayrıca, hiç kimsenin, sosyal yardıma bağımlı bir hayat sürmesine de razı olmayacağız.
Bu doğrultuda, sosyal yardım alan vatandaşlarımızın, eğer sağlığı elveriyorsa, iş bulabilmeleri için özel çalışma programları uygulayacağız.
Sosyal yardımların, hızlı, adil ve insan onurunu zedelemeyecek şekilde sunulmasını sağlayacak yapısal dönüşümü de mutlaja gerçekleştireceğiz.
Şu anda, sosyal yardım ve destek programları olan 43 ayrı kuruluş var. Vatandaşlarımızın çoğu bunlardan habersiz. Bilmiyorlar.
Bilen, ulaşan, adamı olan bu yardımları alıyor. Ancak, herkes alamıyor. İşte biz, sosyal yardımları tek merkezde toplayacağız.
Farklı kurumlar tarafından yapılan ayni ve nakdi yardımları tek kapı sisteminde toplayacağız.
Vatandaşımızın kapı kapı dolaşmak zorunda kalmasına bir son vereceğiz Önemli bir adım da sosyal konutlarda atacağız.
Dar gelirli ailelere, daha hızlandırılmış bir programla adil şeffaf bir sistemde konut temin etmeye devam edeceğiz ve bunu hızlandıracağız.
Adaletten şaşmayacağız.
Kimseyi aç, kimseyi açıkta bırakmayacağız.
*****
Değerli arkadaşlar,
Listemiz uzun.
Her birini çalıştık, çok iyi planladık. Tüm Türkiye’ye de dağıtıyoruz.
Bu yoksulluğu, ülkemizden söküp atmak bizim boynumuzun borcudur.
Türkiye’yi, insanların emeklerinin karşılığını aldığı bir ülke yapmak boynumuzun borcudur.
Fırsat eşitliliğini, adaleti oluşturmak boynumuz borcudur.
Biz, hiç kimseyi geride bırakmayacağız. Hiç kimseyi yoksulluğa terk etmeyeceğiz.
Vaktinde yoksullukla mücadele diye yola çıkan, ama bugün artık yoksulluğun sebebi haline gelen bu iktidarla da ilk seçimde vedalaşacağız.
Şimdi Esenyurt’tan bir söz almak istiyorum.
Bu yokluğu, bu yoksulluğu, Esenyurt sokaklarından silmek için hep beraber çalışacağız. Söz mü?
Gece gündüz koşacağız. Söz mü?
Kapı kapı dolaşacağız. Ziyaret etmedik cadde, sokak bırakmayacağız. Selam vermedik esnaf bırakmayacağız. Söz mü?
Esenyurt söz mü?
Tamamdır.
Ben Esenyurt’tan sözümü aldım. Bundan sonrası bunu uygulamaya.
Biz bu güzel ilçeyle, bu güzel ilçe Esenyurt’un güzel insanlarıyla gurur duyururuz. Sağ olun.
Değerli arkadaşlarım, ben bugün burada sizlerin gözlerinizde bu iradeyi gördüm. Bu kimya mı dersiniz elektrik mi dersiniz onu aldım gözlerinizden.
Yüreklerinizdeki hizmet aşkını, kendi kalbimde hissediyorum. Sağ olun, var olun.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Biz, bu toprakları saygının, sevginin ve barışın diyarı yapmakta kararlıyız.
Bu ülkenin tüm insanları eşittir.
Bu ülkenin tüm insanları birinci sınıf vatandaşımızdır.
Biz, tüm hak ve özgürlüklerin garantisi olmak adına yola çıkmış bir siyasi hareketiz.
Biz, eşit vatandaşlık için buradayız.
Türkiye’de yaşayan her bir ferdin, kendisini bu ülkenin haysiyetli ve eşit vatandaşı olarak hissetmesi için, öyle yaşaması için buradayız.
Arkadaşlarım, ülkemizde süren geniş çaplı maalesef gördüğümüz bu ayrımcı uygulamaları gördükce içimiz parçalanıyor.
Bakın geçtiğimiz hafta, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir haber ortaya çıktı. Belki de takip etmişsinizdir. Anlık çeviri hizmeti ile ilgili Mecliste bir çalışma var. Ne konuşuluyorsa anlık çevrilecek. Dört tane dile çevrilecek. Hangi diller biliyor musunuz? İngilizce, Arapça, Rusça ve Fransızca. Bu listede bir eksik var arkadaşlar. Türkiye’de en çok konuşulan ikinci dil yok. Kürtçe yok.
Şimdi, diyebilirler ki; “Kürtçe bir yabancı dil değil, bu toprakların dili”. Böyle diyorlarsa eyvellah, amenna. Ama o zaman Meclis kürsüsünde ya da Meclis’te sandalyede oturan milletvekillerinden Kürtçe konuşan arkadaşlarımız olduğu zaman tutanaklara niçin siz ‘bilinmeyen dil’ yazıyorsunuz? Meclis zabıtlarına böyle geçiriyorlar. Kürtçe bu toprakların has diliyse, niçin “bilinmeyen dil” yazıyorsunuz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tutanaklarına, zabıtlarına? Eğer ‘bilinmeyen dil’ ise, hiç olmazsa bir tercümesini yapıverin de insanlar ne olduğunu anlasınlar.
Arkadaş,
Kürtçe milyonlarca Kürt’ün dilidir.
Şunun adını koyun artık.
Şu dili bir tanıyın.
Sonra da diyorlar ki “Kürt sorunu falan yok.” Sayın Erdoğan diyor mu? Diyor. Sayın Bahçeli diyor mu? Diyor.
Daha geçen hafta meclis uygulamasında gördük, kürt meselesi neymiş, ne değilmiş.
Değerli arkadaşlar,
Biz, bu ırkçı, ayrımcı zihniyetin mutlaka değişmesi gerektiğini söylüyoruz.
Bunun için de önce meselenin adını doğru koymak gerekir.
Eğer bu ülkede, ana dili hakkı hâlâ tartışılıyorsa, burada bir mesele var demektir.
Koskoca bir ülkede, yılda ancak birkaç Kürtçe öğretmeni atanıyorsa, kadına karşı şiddetle mücadele için ilgili bakanın hazırladığı uygulamada, bir projede dahi, Türkiye’de en çok konuşulan ikinci dil yoksa, kadına şiddet için kadınların şikâyet edeceği cep telefonunu uygulamasına siz 5 tane dili koyupta Kürtçeyi koymuyorsanız ortada bir mesele var.
Ülkenin Meclis’inde, ülkenin en çok konuşulan ikinci diline “bilinmeyen dil” muamelesi yapılıyorsa, bir mesele var demektir.
Yoğunlukla Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı şehirlerde, belediyelere kayyumlar atanıyorsa, burada bir mesele var demektir.
Altı milyon vatandaşımızın oyları yok sayılıyorsa bir mesele var demektir.
Eğer bu ülkede, çocukların oynadığı alanlarda, panzerler geziyorsa, burada bir mesele var demektir.
Van’da, iki masum vatandaş, hayvanlarını otlatırken gözaltına alınıp, terörist ilan ediliyor ve işkence sonucu biri vefat ediyor diğeri sakat kalıyorsa ortada bir mesele var demektir.
Evet, bu meselenin adı da Kürt meselesidir.
*****
İşte biz, Kürt meselesini mutlaka ama mutlaka çözüme kavuşturacağız.
Vatandaşlarımızın tüm haklarını koşulsuz, şartsız, pazarlıksız derhal tanıyacağız.
Hak talep edilmez, hak pazarlık konusu edilmez. Devletin görevi bütün bu hakları olduğu gibi tanımaktır. Pazarlıksız, müzakeresiz olduğu gibi tanımaktır. Mesele temel insan hakkı ise bunu oylamaya dahi tabii tutamazsınız. 84 milyon ülkede tek bir vatandaşın dahi hakkını olduğu gibi korumak devletin görevidir. O tek kişinin hakkı var mıdır yok mudur diye geri kalan milyonlara onun hakkını oylatamazsınız. Onun hakkını korumak devletin görevidir. Onun hakkını tanımak devletin görevidir.
Biz Kürt meselesini görüyoruz, biliyoruz. Reddenlerden değiliz.
Kürt meselesinin çözümünün meşru, demokratik siyasetten geçtiğini gayet iyi biliyoruz. Meşru, demokratik siyaset çözüm burada.
Çözümü Meclis olarak gösterenler de var. Olabilir ama keşke Meclis çalışsa. Bugünkü Meclis’ten neyi çözmesini bekleyeceksiniz? El kaldır el indir. El kaldır el indir. Ona göre oluşmuş bir profil var orada.
Asıl bu milleti temsi eden, temsil gücü çok yüksek bir Meclis çözümlerin iyi bir adresi olacaktır. Ortada bir mesele var ise, ilgili herkesle görüşülmesi gerektiğini ve görüşüleceğini de herkesin bilmesi lazım.
Sorun varsa konuşa konuşa çözeceğiz. Onunla konuşma, bununla konuşma, onu dinleme, bunu tanıma... Böyle olmaz. Sorunlarımızı oturacağız konuşa konuşa çözeceğiz.
Bu mesele, herkesi ilgilendiren bir meseledir. Tüm vatandaşlarımızı ilgilendiren bir meseledir. Biz açıkça şunu ifade edeyim kandan, gözyaşından beslenen hiç kimseye geçit vermedik, vermeyeceğiz.
Bu meselede biz devleti sorunun bir parçası olmaktan çıkaracağız.
Devleti çözümün bir parçası haline getireceğiz. Şu anda devlet burada sorunun bir parçası. Sorunun kaynağı. Devletin bu sorunu çözümü için çalışması lazım. Çözümün parçası olması lazım.
*****
Şimdi Esenyurt’a soruyorum:
Eşitlik için, barış için çalışmaya var mıyız arkadaşlar?
Hak ve özgürlüklerin doyasıya yaşandığı bir Türkiye için var mısınız?
Adaletin, hukukun Türkiye’sini kurmaya var mısınız arkadaşlar?
Siz varsanız, biz de varız. Hep beraber varız.
Haydi hayırlı olsun.
Değerli Arkadaşlarım, özgürlüğü de adalete de can olacak işte bizim DEVA kadrolarımız, bizim gençlerimiz.
Değerli Arkadaşlarım, ben tekrar Esenyurt ilçe binamızın hayırlı olmasını diliyorum. Bu hizmet binamızda bu güzel ilçemize Esenyurt’a tüm teşkilatımızın hayırlı hizmetler vermesini temenni ediyorum.
Tabii bu hizmet binamızın açılışını yapıyoruz ama çalışma sahada arkadaşlar. Biz hizmet binasını açtık akın akın herkes bize gelecek diye bekleyemeyeceğiz. Bizler akın akın Esenyurt’a ulaşacağız. Tabii ki nöbetçi arkadaşlarımız olacak. Tabii ki koordinasyon toplantılarımız ilçe binamızda yapacağız ama çalışma alanımız tüm satı. Tüm ilçe sattı. Her cadde, her sokak, her mahalle, her Pazar yeri bizim çalışma alanımız.
İşte bu duygu ve düşüncelerle tekrar Esenyurt ilçe binamızın hayırlı olmasını diliyorum. Değerli ilçe başkanımıza ve tüm ekibine başarılar diliyorum. Ve İstanbul’da en son başladığımız ilimiz olmasına rağmen çok hızlı bir şekilde kongre açılış sürecini koordine eden değerli il başkanımıza da huzurlarınızda özellikle teşekküllerimi sunmak istiyorum. Hepinize sağlıklı, hayırlı günler diliyorum.
Sağ olun var olun.