Ali Babacan Ekol TV Pınar Işık Ardor ile "Kontrol Noktası" programı
Pınar Işık Ardor: Ekol TV ekranlarından mutlu akşamlar sevgili seyirciler. Kontrol noktasına hoş geldiniz. Bu akşam kontrol noktasını iki bölüme ayırdık. Birinci bölümde DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'la beraberiz. İkinci bölümde de tartışmaları yine kaldığı yerden konuşacağız. Sayın Başkan hoş geldiniz.
Ali Babacan: Hoş bulduk, teşekkür ediyorum.
Pınar Işık Ardor: Ben de çok teşekkür ederim. Epeydir görmemiştim sizi seçimlerden sonra. Tüm hızla devam ediyorsunuz çalışmalara.
Ali Babacan: Doğru, aynı hızla devam ediyoruz.
Pınar Işık Ardor: Şimdi Sayın Başkan, tabii sizi bulunca ekonomi detaylarına gireceğim. Şimdi herkes yazmış yani ekonomiyi soruyorlar, ekonomik tartışmalar. Aslında “Türkiye'nin en önemli maddesi tartışma konusu ekonomi” deniliyor. Ama şu anda Türkiye'de siyasi atmosferin çok hararetli olduğunu görebiliyoruz. Şuradan başlamak istiyorum Sayın Babacan. “Yeni Yol” ittifakı içerisindesiniz. Sizin partiniz, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi. Bu Yeni Yol’a bir adaptasyon durumu söz konusu oldu mu vatandaşta? Mesela Yeni Yol deyince şöyle bir duruluyor mu? Yoksa hâlâ DEVA Partisi kiminle ittifak içerisinde olur? Ne yapar? Cumhurbaşkanı adayı kim? Çünkü şu sıra herkes Cumhurbaşkanı adayını konuşuyor. Bir Yeni Yol’a, bir minik bir değinmenizi istiyorum. Daha sonra siyasi başlıkları açacağım.
Ali Babacan: Tabii ki. Türkiye'de biliyorsunuz bir iktidar bloğu var. AK Parti ve MHP'nin içinde olduğu ama başka partilerin de içinde olduğu bir iktidar bloğu var şu anda. Bir de ana muhalefet var. Yeni Yol’un özü vatandaşlarımızı iktidar ile ana muhalefet arasına sıkıştırıp bırakmamak, Türkiye'de “Ya onu seçeceksin ya onu seçeceksin, başka da çaren yok” gibi bir çaresizlikten Türkiye'yi kurtarmak. Asıl amacımız bu. Yani bir zamanlar AK Parti'ye, iktidar partisine destek vermiş ama artık onların hiçbir konuda çözüm üretemediğini gören ve artık aidiyeti azalmış milyonlarca dindar muhafazakâr vatandaşımız var Türkiye'de. Yine merkez sağda arayışı olan insanlar var. Rahmetli Özal'ı hayırla yad eden, Rahmetli Demirel’i, Menderes'i hayırla yad eden ve o günlerle ilgili güzel şeyler hatırlayan milyonlarca vatandaşımız var. Bir de gençler var. Bütün bu insanlara baktığımızda aslında bir yandan iktidar partisi ile ilgili bağlarını önemli ölçüde zayıflatmışlar. Ama elleri de CHP'nin altı okunun altına gitmiyor. Tam da bu kitle için biz diyoruz ki; “Buradayız, biz varız. Türkiye çaresiz değil. Türkiye bu iki kutuplu siyasete mahkûm değil. Türkiye için yeni bir yol mümkün” diyoruz. Yeni Yol ’un aslında çıkış noktası budur. “Yeni Yol” dediğimiz şu an itibariyle bir meclis grubudur. DEVA Partisi, Saadet Partisi, Gelecek Partisi milletvekillerinin yer aldığı bir meclis grubudur. Yeni Yol grubunun milletvekilleri olarak bizim milletvekillerimiz şu anda mecliste faaliyetlerini gösteriyorlar. İleride bu birliktelik bir ittifaka dönebilir. Bugün için değil ama dönebilir. İleride farklı işbirlikleri de oluşabilir. Şu anda üç partiler oluşmuştur. İleride bakarsınız parti sayısı çoğalabilir. Bunların hepsine açığız. Ama asıl amacımız Türkiye için gerçekten güçlü ve yeni bir yol açmak. Bunu da yeni yolla yaptık.
Pınar Işık Ardor: Yeni Yol böyle başladı. Şimdi şuradan sorayım Sayın Babacan. Yeni Yol’u oluşturan milletvekilleri Altılı Masa’dan ve daha sonra mecliste Cumhuriyet Halk Partisi'nin, özellikle bir kesim tarafından CHP'nin oylarıyla giren milletvekilleri olarak ifade edilen bir grup milletvekilinden bahsediyoruz. Yeni Yol ittifakı şu anda ana muhalefete, CHP'ye de muhalif diyebilir miyiz? Yani belki ileride ittifak içerisinde olabilirsiniz. Ama şu anda yeni yol ittifakı ana muhalefete muhalif mi?
Ali Babacan: Öncelikle küçük bir düzeltme yapmam gerekiyor. Biz DEVA Partisi olarak CHP'den gelen aşırı ısrar sonucunda ortak listelerden seçime girdik. Gidip de biz kimseden ricacı olmadık. O günkü siyasi tabloya baktı CHP. O gün genel başkan dedi ki, “Cumhurbaşkanlığı kazanabiliriz ama mecliste çoğunluğu sağlayamıyoruz. Çünkü bu tarafta iki parti var AK Parti, MHP seçime giren partiler açısından. Burada Altılı Masa altı parti. Dolayısıyla ortak listelerden girmezsek oylar bölünüyor ve küsuratları kaybediyoruz. Mecliste çoğunluğu sağlayamıyoruz.” Biz ısrarlı talep üzerine girdik ve milletvekillerimizin her biri hak ederek seçildi. DEVA Partisi'nin adayının olduğu her bir yerde CHP'nin önceki seçimlere göre oyu yükseldi. Dolayısıyla biz kendimiz hak ederek milletvekillerimizi kazandırmış olduk. Ve bu şekilde de meclisteki çalışmalarımız devam ediyor. Seçimden sonra biliyorsunuz Millet İttifakı diye bir şey yok şu anda.
Pınar Işık Ardor: Tabii yok.
Ali Babacan: Çünkü CHP ne dedi? “Biz” dedi “ittifakı artık tabanda yapacağız” dedi. Başka partilerle bir ittifak arayışı yok.
Pınar Işık Ardor: “Türkiye İttifakı” diye bir şey söylediler ama daha sonra pek altı da dolmadı Türkiye İttifakı.
Ali Babacan: Yok, “tabanda yapacağız” dediler. Yani, “Biz başka partilerle herhangi bir işbirliğimiz söz konusu olmayacak. Biz tabanda ittifakı kuracağız” dediler. Ve şu anda o taban ittifakı üzerinden bir yol izliyorlar. Kendi kararlarıdır. Biz sadece saygı duyarız. Dolayısıyla artık Millet İttifakı diye bir ittifak yok. Onu ortaya koymak lazım. Seçimden sonra o birliktelik bitti. Bitiren biz olmadık. Onu da söyleyeyim. Ama bitmiş durumda şu anda. Dolayısıyla biz ne yapıyoruz? Biz hem ana muhalefet partisinin hatalarını, eksiklerini açık açık dillendiriyoruz. İktidarın yaptığı bütün yanlışları, bütün bu Türkiye'nin bu kötü noktaya gelmesine sebep olan her türlü yanlış kararlarını da sonuna kadar eleştiriyoruz. Ama DEVA Partisi'nin farkı sadece eleştirip biz bırakmıyoruz. “Yanlış yapıyorsunuz ama doğrusu budur” diyoruz. Bakın Türkiye'de bizden başka hiçbir siyasi partinin, iddialı konuşuyorum, varsa ortaya koysun bizim gibi hazırlığı yok. Türkiye'nin A'dan Z'ye her türlü sorunları için çözüm. Eğitimden sağlığa, hukuktan adalete, ekonomiden sosyal politikalara kadar. Bakın sayfalar dolusu. Türkiye'nin ne kadar sorunu varsa bütün bu çözümlerini içeren çalışma sadece bizde var. Eğer bir başka siyasi parti, “Yok, bizim de var” diyorsa koysun ortaya. Siz ana muhalefet dediniz. Varsa bir eğitim çalışmaları koysunlar ortaya. Ya da AK Parti, iktidar partisi, bugün Türkiye'deki sağlık sistemi nasıl çözecekler? Çökmekte olan sağlık sistemi nasıl kurtaracaklar? Varsa bir hazırlıklarını söylesinler. Hatta yapsınlar ki artık herkesin şikayetlerinin arttığı bir sağlık sisteminden bu Türkiye kurtulmuş olsun. Yok.
Türkiye'ye şu anda bütün sorunlarıyla hâkim olan, daha önce iş bitirmesi olan, bir zamanlar Türkiye'nin en başarılı olduğu döneme damgasını vuran bir kadroyuz biz. Ve Türkiye'deki sorunları çözecek hem kadroya sahibiz hem de her türlü hazırlığa sahibiz. Ve bizim büyük ve güzel ülkemizi layık olduğu en yüksek standartlara getirecek her türlü altyapı, her türlü hazırlık bizde var. Biz çok büyük bir Türkiye hayal ediyoruz. Gençlerimiz için bambaşka bir Türkiye, bambaşka ufuklar, hayalimiz var, hedefimiz var ve bu hedef için de çalışıyoruz.
Pınar Işık Ardor: Yeni Yol İttifakı'nın şu anda herkes bir Cumhurbaşkanı adayını açıklama, işte önce yeniden Refah Partisi Genel Başkanı, ardından Demokrat Parti ki bugün Gültekin Bey benim yayın konuğumdu. Cumhuriyet Halk Partisi'nde şu anda bir Cumhurbaşkanı adayı açıklama durumu var ki, parti meclisinden de ön seçim kararı çıkmış. Dolayısıyla bir ön seçime gidecek ama üzerinde tabii çok tartışmaların olduğu bir durum söz konusu. Yeni Yol İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı kim olacak, kim olur?
Ali Babacan: Şimdi Yeni Yol henüz bir ittifak değil. Yeni Yol şu anda bir meclis grubu. Yani üç parti milletvekillerinin beraberce çalıştıkları ortak bir grup yapısı şu anda Yeni Yol, henüz ittifak değil. Yeni Yol bir ittifaka ileride dönebilir. Yeni Yol'un bir ortak Cumhurbaşkanı adayı olabilir. Bunların hepsi ihtimal kapsamındaki şeyler.
Pınar Işık Ardor: Hiç konuşuyorsunuz bunu?
Ali Babacan: Yok, henüz bunları konuşmuyoruz. Ama şunu söyleyeyim, her siyasi partinin genel başkanı doğal bir Cumhurbaşkanı adayıdır. Yani 2017 seçimlerinden sonra, daha doğrusu 2017 anayasa değişikliğinden sonra, yeni sisteme göre, yani yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne göre baktığımızda, işin doğal olanı her siyasi partinin genel başkanı bir Cumhurbaşkanı adayıdır. Dolayısıyla evet, DEVA Partisi'nde Cumhurbaşkanı adayı benim. Seçime giderken, farklı birliktelikler, farklı işbirliği modelleri, ittifaklar, bunların hepsi söz konusu olabilir. Ortak adaylık modeli de söz konusu olabilir. Ama bununla ilgili henüz verilmiş bir karar yok. Henüz bir yol haritası yok.
Pınar Işık Ardor: Erken buluyor musunuz Cumhurbaşkanı adaylığı meselesini? Bu arada “DEVA Partisi olarak Cumhurbaşkanı adayı benim” dediniz. Erken buluyor musunuz Cumhurbaşkanı adayı açıklanması, tartışmaları?
Ali Babacan: Bu her partinin kendi kararıdır. Dolayısıyla bazı partiler bunu daha erken aşamada açıklayabilir, bazıları geciktirebilir. Bu da her partinin kendi iç değerlendirmesi sonucunda vereceği bir karardır. Ben sadece işin doğal olanı söylüyorum. Yani eğer bir siyasi parti, iddialı bir siyasi parti ise, Türkiye'yi gerçekten yönetecek ufka sahipse, kabiliyete sahipse, bu iddialı siyasi partinin genel başkanı da iddialı olmak zorundadır ve doğal bir Cumhurbaşkanı adayıdır. Şunu unutmayacağız yalnız; hem 2018 seçimlerinde hem de 2023 seçimlerinde partiler ittifaklarla seçime gittiler.
Pınar Işık Ardor: 50+1’in başka şansı var mı?
Ali Babacan: Mesela Cumhur İttifakı'nda ortak aday Sayın Erdoğan oldu. MHP'nin genel başkanı Bahçeli, “Ben aday olmayacağım” dedi. “Sayın Erdoğan bizim de ortak adayımızdır” dedi. Onlar o şekilde girdiler. 2018 seçimlerinde daha henüz DEVA Partisi kurulmamıştı biliyorsunuz. O günkü şartlarda bir Milliyet İttifakı oluştu. Orada farklı adaylık modelleri oldu. 2023'te tamamen farklı bir tablo vardı, farklı model gelişti. Şimdi bir sonraki seçimde de farklı bir model olabilir. Ama önemli olan şudur ki; mevcut sistemde artık cumhurbaşkanı adayları üzerinden bir siyasetinde böyle bir gerçeği var. Cumhurbaşkanı adayları üzerinden bir siyaset söz konusu. Onun için sadece partiler yarışsın, eski sistem gibi meclis oluşsun, meclis aritmetiğine göre de hükûmet kurulsun. Böyle yürümüyor artık işler. Yani birliktelikler oluşacaksa bunun seçim öncesinde oluşması gerekiyor. Ve şu da var ki hiçbir partinin kendi başına, tek başına “Ben bu işi hem Cumhurbaşkanlığını alacağım hem de mecliste çoğunluğu sağlayacağım” diye bir iddiası yok şu an itibariyle. Bu AK Parti'de de yok, Sayın Erdoğan'da da yok. Zaten 2017'de sistem değiştikten hemen sonra Sayın Erdoğan gitti MHP'yi yanına ortak olarak katmak zorunda kaldı. Seçimi ancak öyle kazandı. 50 artı 1 ancak öyle sağlayabildi. 2023'te ne yaptı? 7 ortaklı bir yapı kurdu. O şekilde seçime gitti. Onun için tabii ki her partinin iddiası vardır ama seçime doğru giderken işbirlikleri de mevcut sisteme göre şarttır.
Pınar Işık Ardor: Yani şimdi böyle bir gerçeklik var.
Ali Babacan: Evet böyle bir gerçeklik var.
Pınar Işık Ardor: Şimdi Sayın Babacan özellikle şöyle bir sorayım. AK Parti'nin Ekrem İmamoğlu üzerindeki davalar üst üste gelince Cumhuriyet Halk Partisi dedi ki, “Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığına gidiş yolunda iktidar partisi engellemeye çalışıyor. İktidar partisi Cumhurbaşkanı adaylığını açıklama konusunda Cumhuriyet Halk Partisi'ne bir strateji izliyor ve CHP'de bu stratejiyi görmeden işte olayın üzerine atlıyor” diyen bir kesim var. AK Parti böyle bir adım atar mı? Bunu sormak isterim. AK Parti'yi de tanıyan bir kişisiniz. Ekrem İmamoğlu üzerine açılan bu davaları siyasi yolu üzerinden mi okuyorsunuz?
Ali Babacan: Ekrem Bey'le ilgili ilk dava açıldığında hatırlıyorsanız, ben İstanbul'da İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde yapılan o büyük toplantıya katılmıştım.
Pınar Işık Ardor: Evet, Saraçhane'de.
Ali Babacan: Binlerce insanın önünde ben Ekrem Bey'e olan desteğimi açıkladım. “Bu uygulamaya itirazım var” dedim. Sadece Ekrem Bey'le ilgili uygulamaya değil, aynı zamanda şu anda haksız yere tutuklu yargılanan pek çok ismi saydım. “Bunların hepsinin dedim tutuklu yargılanmasına itirazım var” dedim. Dosyasını bildiğimiz, dosyasını inceleyebildiğimiz insanlarla alakalı bizde hukuki bir kanaat oluşuyor. Bizim kuvvetli bir hukukçu grubumuz var ve onlar açıyorlar, bakıyorlar, iyice inceliyorlar ve bana rapor halinde getiriyorlar. Diyorlar ki; “bu arkadaş içeride ama gerçekten sıkıntılı bir konu var ve olabilir” diyorlar. Ama bazıları için diyorlar ki; “Hapiste olmasını gerektirecek hiçbir şey yok” diyorlar. “Dosya bomboş” diyorlar. Maalesef şu anda özellikle siyasi içerikli davalarda hükûmetin doğrudan etkisini görüyoruz. Yani şu andaki iktidar maalesef yargı üzerindeki etkisini kullanarak davaların gidişatını değiştirebiliyor. Ve çok büyük hatalarla, hukuki hatalarla, yanlışlarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Bakıyoruz insanlar yıllarca içeride tutuklu yargılanıyor ama tutuklu yargılanmaları gerektirecek hiçbir şey yok. Dolayısıyla sorunuzun cevabı maalesef evet. Yani bugünkü iktidar yargı üzerinde nüfuz kullanıyor, yargıyı bazen tehditle bazen teşvikle yönlendirebiliyor. Ve alınan bazı yargı kararlarının tamamen bu siyasi etki altında alındığında biz üzülerek izliyoruz. Böyle olmaması lazım. Yani yargının bağımsız ve tarafsız çalışabilmesi lazım.
Pınar Işık Ardor: Tabii bu herkesin altını çizdiği mevzu iktidarda diyor ki; “Yani bu bizimle hiçbir alakası yok, bu yargının verdiği karar” diyor. Ekrem İmamoğlu'na siyasi bir yasak gelir mi bu gidişatla? Öyle değerlendirebilir misiniz? Yani öyle bir beklenti içinde misiniz?
Ali Babacan: Umarım olmaz ama Sayın Erdoğan'ın nihayetinde bu konularda yargıyı nasıl yönlendireceğini de bilmek mümkün değil. Yani “Hani AK Parti'yi de bilirsiniz” dediniz ama şu andaki AK Parti ve Sayın Erdoğan'ı ben tanıyamıyorum artık. Yani bizim bir zamanlar beraberce kurduğumuz ki, ben kurucusuyum biliyorsunuz.
Pınar Işık Ardor: Tabii AK Parti'nin kurucusu.
Ali Babacan: Evet ben AK Parti'nin 70 kurucusundan birisiyim. Tabii ilk günden itibaren hem milletvekili olarak, Bakan olarak, Başbakan yardımcısı olarak, Dışişleri Bakanı olarak, Avrupa Birliği Başmüzakereci olarak çoktan emeğim geçmiştir. Bu ülkeye gerçekten faydalı olmak için ben, benim gibi pek çok arkadaşım büyük gayret gösterdik, çalıştık. Fakat zaman içerisinde ilkelerden sapma meydana geldi. O temel ilkelerden ve değerlerden sapma olunca da yanlışın içinde ve yanlışın yanında bulunmamız mümkün değil dedik ve biz ayrıldık. Ve 2020 yılında da DEVA Partisi ile de yepyeni bir yola girdik. Partimiz kurulalı 9 Mart'ta tam 5 yılı dolduracak ve “hukuksuzluğa itirazımız var” dedik. “Adaletsizliğe itirazımız var” dedik. “Bu rasyonalite dışı, akılcı olmayan bir ekonomi yönetimine itirazımız var” dedik. “Ülkedeki fakir fukaralığa itirazımız var” dedik ve DEVA Partisi'ni kurduk. Şu anda bambaşka bir yolda yürüyoruz ve Türkiye'nin şu andaki sorunlarını çözmenin tam da temelinde hukuk ve adaletin olması gerektiğini düşünüyoruz. Hani bahsediyorsunuz ya yani acaba siyasi yasak gelir mi şudur budur. Yani adaletin tam işlediği bir ülkede, yargının bağımsız ve tarafsız çalıştığı bir ülkede aslında bu sorular olmaması lazım. İnsanların yargıya güvenmesi lazım. “Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin yargısına teslim olurum ve eminim ki çok hızlı ve adil karar çıkar buradan” diye insanların güvenmesi lazım. Ama şu anda böyle bir şey maalesef mümkün değil. Ve özellikle yargı sopasını kullanarak Türkiye'deki baskı ikliminin gittikçe ağırlaştığını görüyoruz. Bakın son 1-2 ay içerisinde siyasetçilerin durumuna bir bakın. Bir partinin Gençlik Kolları Başkanı her gün gidip imza atmak zorunda şu anda Ankara'da.
Pınar Işık Ardor: Adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı.
Ali Babacan: Bir başka partinin Genel Başkanı şu anda tutuklanmış durumda, tutuklu yargılanıyor. Bakıyorsunuz sivil toplum kuruluşları üzerinde çok ağır baskı var. Bazılarının başındaki insanlar şu anda tutuklu yargılanıyor. Meslektaşlarınız, gazeteciler şu son haftalarda gerçekten arka arkaya arka arkaya yargı uygulamaları sebebiyle büyük sıkıntılar yaşıyorlar ve bir otosansür uygulanmaya başladı şu anda Türkiye'de. Bakıyorum televizyonları izliyorum. İnsanlar konuşurken daha tutuk bundan birkaç hafta öncesine göre. “Acaba bir kelimeyi kullanırsam başıma bir iş gelir mi? Acaba biraz şöyle sert bir eleştirirsem akşam yayın çıkışında kapıda beni ifadeye çağırmak için gelen birileri olur mu?” diye bütün medya üzerinde bir baskı var şu anda.
Pınar Işık Ardor: Neden böyle olduğunu düşünüyorsunuz?
Ali Babacan: Bu da yetmedi biliyorsunuz, sanat camiasına da baskı başladı. Şimdi sanatçılarla ilgili tek tek tek uygulamaları var.
Pınar Işık Ardor: Menajer Ayşe Barım'la başlayan…
Ali Babacan: Bu şu aslında, hükûmet başarı üretemiyor şu anda. Yani bu ülkeyi yöneten hükûmet başta Sayın Erdoğan olmak üzere ülkenin sorunlarını çözecek kapasitesini kaybetmiş durumda. “Türkiye'de şu sorunlar çözüldü. Öyle diyorsunuz ama bakın şurada da iyiye gidiyoruz” diyebileceğimiz bir alan Türkiye'de hemen hemen kalmadı. Başarı üretemeyince ve artık millete başarı sunamayınca ne yapıyor? Kendisine karşı çıkabilecek, kendisine rakip olabilecek ya da kendisine muhalefet yapabilecek kim var kim yoksa onlar üzerinde baskı oluşturmaya başlıyor ve bu baskı da gittikçe artıyor. Siyaset üzerinde baskı, medya üzerinde baskı, STK'lar üzerinde baskı, sanat camiası üzerinde baskı, iş dünyasını zaten saymıyorum iş dünyası suspus. Yani bir zamanların en etkili kuruluşları diyelim ki TOBB, diyelim ki TÜSİAD değil mi? Bir açıklama yaparlardı baya etkili olurlardı yani şu anda sıfır etki. Ne kadar çok yatırımınız varsa, ne kadar çok insan çalıştırıyorsanız şu anda Türkiye'de o kadar çok korkuyorsunuz. “Aman bana ilişmesinler de aman işimi engellemesinler de ne yapayım” diyor. İş insanları susmak zorunda kalıyor. Ama hatalar konuşulmayınca yanlışlar açık bir şekilde ortaya konmayınca bu sefer çözüm de üretilemiyor. Zaten niye ifade özgürlüğü diyoruz? Niye bizim parti programımızın birinci sayfası özgürlüklerle başlıyor? Çünkü ifade özgürlüğünün olduğu ülkelerde sorunlar açıkça konuşulur. Sorunlar açıkça konuşulduğu zaman da çözüm üretilir. İktidar da çözüm üretmek zorunda kalır. Şimdi bunlar istiyor ki sorunlar konuşulmasın. Düşünebiliyor musunuz, RTÜK başkanı çıkıyor “Olumsuz haber yapmayın” diyor. “Aman iyimser haberler yapın, pembe bir tablo çizin” diyor. RTÜK'ün görevi midir bu Allah aşkına? Yani RTÜK ne yapar? Vatandaşlarımızın yanıltıcı bir haber var mı? Ya da yasaları çiğneyen bir yayın politikası var mı? İfade özgürlüğü tabii önemlidir ama mesela nedir? Hakaret edemezsiniz. Ya da şiddeti teşvik edemezsiniz. “İfade özgürlüğü var kardeşim” deyip şiddeti teşvik edemezsiniz. Terörü teşvik edemezsiniz. Yani ifade özgürlüğünün de böyle geniş bir hukuk çerçevesi vardır. RTÜK ne yapacak? Bu geniş hukuk çerçevesi aşılıyor mu aşılmıyor mu ona bakacak. Halkımızın yanıltıcı bir haber var mı yok mu ona bakacak. Ama tutup da siz açıklama yapıp, “Bakın ha kötü bir soru haber yapmayın, millete şöyle biraz moral pompalayın” türlü şeyler söylerseniz o zaman o ülkede özgür basından bahsedilmez. O ülkede sorunlar konuşulamaz. Sorunların konuşulamadığı bir ülkede de o sorunlara çözüm üretilemez. Ya “Problem var” diyeceksiniz, “Yok ağzını kapat konuşma” diyorsun.
Pınar Işık Ardor: Sorunları açık açık konuşmalıyız.
Ali Babacan: Tabii zaten ifade özgürlüğünün en önemli faydalarından biri odur. Sorunları açık açık konuşmak, dillendirmek, sorunu çözme makamındakilerin de bu sorunlara çözüm üretmesi. Yani normal bir demokraside olması gereken budur. Fakat maalesef ülkemizde giderek artan bir oranda bu baskı iklimi ağırlaşıyor. Bundan Türkiye kazanmaz. Tam tersine Türkiye gittikçe gençlerin soğuduğu, gençlerin umutlarının kesmeye başladığı ve kendi ülkesindeki gençlerin başka ülkelerde hayat kurmaya hazırlandığı bir ülke haline gelir. Onun için biz çok üzülüyoruz ama aynı zamanda çok kızıyoruz. Bu büyük ve güzel ülkenin çok daha iyi yönetilmeye layık olduğunu düşünüyoruz. Bir iktidar başarı üretecek ve umut verecek. Başarı üretemeyince, umut veremeyince korkuyla bu ülkeyi yönetmeye çalışıyorsanız, o iktidarın artık kullanım süresi dolmuştur, miadı dolmuştur ve bir an önce bir değişim o ülkede artık şarttır.
Pınar Işık Ardor: Şimdi buradan şunu sormak istiyorum. Burada 3 tane sorun var aslında ama. Anketleri görüyoruz mesela. Anketlerde böyle bir tablodan bahsediyorsunuz. Ana muhalefetle AK Parti birbirine yakın, çoğu zaman çok minik böyle bir at başı gibi birbirine geçiyor. Kararsız seçmen çok fazla mesela şu an Türkiye'de.
Ali Babacan: “En çok hangi grup var” derseniz “Kararsızım, bilmiyorum grubu” şu anda Türkiye'deki en büyük kitle.
Pınar Işık Ardor: Sizin bu söylediğiniz tabloda anketlerden çok daha yüksek oranda muhalefete bir kayış beklenmesi gerekmez mi? İktidardan daha uzaklaşıp muhalefete siz, ana muhalefet, diğer muhalefet partilerinin toplamına baktığınız zaman çok daha yüksek bir oran olması gerekmez mi?
Ali Babacan: Normal şartlarda dediğiniz doğru. Yani iktidarla ilgili bir memnuniyetsizlik varsa insanlar bir alternatif arayışına başlar. Fakat şu anda baktığımızda bu haldeki tabloyla vatandaşlarımız henüz muhalefette “Tamam artık iktidar yapamıyor, Sayın Erdoğan bu ülkenin sorunlarını çözemiyor ama şu çözer” diyebileceği bir alternatif şu anda vatandaşlarımız henüz net olarak görmüyor.
Pınar Işık Ardor: Nerede hata var? Neden vatandaşlar bir muhalefet partisine “Evet o yapar” diyemiyor?
Ali Babacan: Aslında henüz seçim ortamında değiliz, bu önemli. Yani seçime yaklaştıkça insanlar bu konuları biraz daha ciddiye almaya başlıyor. Biraz daha düşünmeye başlıyor. Biraz daha televizyonlarda siyasi programları izlemeye başlıyorlar. Biraz daha bu kahvelerde, evlerde konuşulmaya başlanıyor. Ülke bir seçim ortamında değil. Yani seçim, anketlerde ne diyorlar? “Yarın seçim olsa kime oy verirsin?” “Yarın seçim yok ki” diyor. “Seçim ne zaman? Bir sene sonra, iki sene sonra, üç sene sonra” diyor. Dolayısıyla henüz insanların siyasi tutumlarını netleştirdiği bir ortamda değiliz. Biraz erken onun için de bu kararsızlar çok çıkıyor. Ama tam da işte biz bu noktada diyoruz ki; “Evet, iktidar şu anda yapamıyor ama biz yaparız” diyoruz. Üstelik boşu boşuna söylemiyoruz. “Bir zamanlar Türkiye'ye Avrupa Birliği standartlarına ulaştırmak için çok çalışan ve başarılı olan bir kadroyuz” diyoruz. “Ülkenin yakın tarihindeki ekonomisini zirveye ulaştıran kadro biziz” diyoruz. “Evet onlar yapamaz ama biz yaparız” diyoruz. Bu mesajımızın tabii ki vatandaşlarımıza ulaşması, bunun önceki duyulması, anlaşılması ve desteğe dönmesi isterseniz bir süreç.
Pınar Işık Ardor: Zaman alacak.
Ali Babacan: Evet “DEVA Partisi olarak biz hazırız ama biz dostlarımızla, ortaklarımızla beraber geniş bir birliktelikle de bu işi yapmak istiyoruz” diye şu anda vatandaşlarımızın karşısındayız. Tam da “Yeni Yol” dediğimizde işte bu “daha güçlü ve geniş bir birliktelikle dostlarımıza, ortaklarımıza beraber biz bu ülkeyi yönetmeye talibiz” diyoruz.
Pınar Işık Ardor: Şimdi bir soruşturma daha oradan yola çıkarak ikinci soruyu soracağım. Altılı Masa'daki ortağınız Cumhuriyet Halk Partisi ve Kemal Kılıçdaroğlu sizin de ortak adayınızdı. Bugün görüyoruz ki, daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan “şaibeli bir kurultay” diye altını çizmişti. Kemal Kılıçdaroğlu da geçen gün bir televizyon kanalında “Şaibeli kurultaya neden cevap vermiyorsunuz” diye seslendi CHP yönetimine. Ve bugün gördük ki, bir soruşturma başladı Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurultayına ilişkin. Şimdi CHP yönetimi diyor ki; “Biz bunu tanımayız.” CHP'de gerçekten bir şok yaşanıyor. Birincisi şaşırdınız mı? İki, Kemal Kılıçdaroğlu da sizin ortak adayınızdı. Buradan bu soruşturmayı da lütfen bir değerlendirir misiniz? Cumhuriyet Halk Partisi'nin içine düşmüş olduğu bu durum nedir? Siz de beraber çalıştınız. Ortak adayınız Kemal Kılıçdaroğlu. Mesela bu sözleri söyleyerek hata mı yaptı? Ne dersiniz?
Ali Babacan: Bu kurultayla ilgili tartışmalar seçimlerden sonra, Altılı Masa bittikten ve Millet İttifakı bittikten sonra ortaya çıkan konular. Yani bunlar yeni tartışmalar. Bizim ortaklık dönemimizle ilgili tartışmalar değil, sonrasıyla ilgili tartışmalar. Bizim bir prensibimiz var, yani biz siyasi partilerin kendi iç meseleleriyle ilgili hiçbir yorumda bulunmuyoruz. Yani bakıyoruz bir mesele partinin iç meselesiyse biz uzakta duruyoruz. Ama partinin ülkeyle ilgili tutumuysa, ülke politikalarıyla ilgili bir konuysa o zaman tabii ki düşüncelerimizi söylüyoruz. Eğer katılıyorsak “katılıyoruz” diyoruz, katılmıyorsak da “yanlış, bu doğru değildir Türkiye için” diyoruz. Dolayısıyla bu sorunuz biraz Cumhuriyet Halk Partisi'nin kendi iç meselesi. Bununla ilgili benim herhangi bir yorumda bulunmam, “Şöyledir, böyledir” demem doğru değil. Bizim o prensiplerimize aykırı çünkü. Kendi iç meseleleridir. Kendi iç meselelerini nasıl yürütürler, bunun yargı boyutunu nasıl yürütürler ayrı. Ama deseniz ki; “CHP'nin mesela işte herhangi bir politikası ile ilgili ne düşünüyorsunuz?” O zaman rahatlıkla konuşabilirim, cevap verebilirim. Çünkü o ülkeyle alakalıdır.
Pınar Işık Ardor: Oralara henüz gelemiyoruz. Çünkü bir ön seçim, Cumhurbaşkanı adayı. Bu arada Cumhuriyet Halk Partisi bir Cumhurbaşkanı adayı açıklarsa, işte Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi isimler, ki sizin Altılı Masa döneminde de Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak masanın içindeydi. Bu iki isimden birisi söylemeyeceğinizi düşünüyorum. Ama birisi size daha yakın geliyor mu? Mesela Mansur Yavaş, “ön seçime girmeyeceğim” dedi. Böyle Mansur Yavaş denince işte başka siyasi partilerle, biraz daha merkez sağ partilerle bir araya gelebilir, ortak adayı olabilir gibi görüşler duyuyoruz. Daha sıcak bakıyor musunuz?
Ali Babacan: Bugün itibariyle Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Mansur Yavaş yine Cumhuriyet Halk Partisi'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı. Her ikisi de Cumhuriyet Halk Partili insanlar. Dolayısıyla kendi içlerinde nihayet olarak Cumhurbaşkanı adayı olarak kimi belirlerler, bu yine Cumhuriyet Halk Partisi'nin kendi iç meselesi olarak ben düşünüyorum.
Pınar Işık Ardor: Öyle mi? Mesela Müsavat Dervişoğlu çok tepki gösterdi. Müsavat Dervişoğlu şöyle bir cümle kullandı; “Adayı DEM’e soracaklar, İYİ Parti’ye sormayacaklar, diğer muhalefet partilerine sormayacaklar. Var mı böyle bir şey?” dedi. “Muhatap almak istemiyorum ama hadlerini bildirmek lazım” dedi. Çok sert mi, haklı mı?
Ali Babacan: Nasıl baktığınıza bağlı. Yani eğer Cumhuriyet Halk Partisi'nin belirleyeceği aday sadece CHP'nin adayı olacaksa, tabii kendi haklarıdır, kendi iç süreçlerini çalıştırırlar, bir karar verirler, bunu açıklarlar. Ama eğer bir ittifakın ortak adayı olacaksa, o zaman onu herhalde ileride kimlerle ittifak düşünüyorlarsa onlarla bir konuşmalarında fayda görürüm ben. Yani şu tutum, “Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yola devam ediyoruz, adayımıza budur, gelin bize katılın, bize ortak olun” tutumu ilerideki olası ittifakları zora sokabilir. Ama bu tabii kendi tutumları, kendi verecekleri kararları. Bu artık nasıl karar verirlerse, biz sadece bunu izleyeceğiz orada, kendi verecekleri için. Biz artık kendi yolumuzu çizdiğimiz için, biz Yeni Yol’la kendi yolumuzu çizdik, onu tekrar tekrar ben vurgulayayım. Doğru bir dönem, Kemal Bey'in genel başkanlık döneminde bir ittifakta olduk, beraber çalıştık. Ama o birliktelik bitti şu anda, öyle bir şey yok gündemde. Şu anda kendi yolumuzu, Yeni Yolumuzu çizdik, çizdik, yürüyoruz artık.
Pınar Işık Ardor: Peki, şimdi “Kendi yolumuzu çizdik, yürüyoruz” derken biraz ekonomiyi konuşmak istiyorum. Daha sonra yine önemli başlıklar var, onları da soracağım. Siz ekonomi bakanlığı da yaptınız. Ekonomi için bu seçim öncesinde de çokça açıklamalarınız oldu. Mehmet Şimşek yönetimindeki ekonomik programı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bugün Mehmet Şimşek diyor ki, “Sonuçta program, Türkiye ekonomisi makro finansal istikrar açısından çok daha güçlü.” İki gün önceki açıklaması. Diyanet İşleri Başkanı bir açıklama yaptı. “Asgari ücretlere ve emeklilere fitre verebilirsiniz.” Bir güncelleme var fitre konusunda. Biraz ekonomi konuşalım. Nasıl gidiyor işler? Ufukta bir şey var mı? Yani bunu çok gerçekçi soruyorum size.
Ali Babacan: Yani şöyle, ekonomi yönetiminde aslında şu anda bir Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek var. Cevdet Bey 2004'ten itibaren hep benim yakın çalışma arkadaşlarımdan birisi oldu. Avrupa Birliği Genel Müdürü de o zaman DPT'de. Ben de Avrupa Birliği Baş Müzakerecisiydim. Daha sonra ekonomi tarafında da oldu. Ve 2004'ten 2015'e kadar yakın çalıştık. Meme Şimşek 2007'de Londra'da Sayın Erdoğan'la onu ben tanıştırdım. Daha sonra o da bizim sistemimize girdi. 2015'e kadar da yakın çalıştık.
Pınar Işık Ardor: Desteklediğiniz bir isimdi.
Ali Babacan: Bizim yakın çalışma arkadaşlarımız her ikisi de, Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek. Ama şu anda onlara açılan alan çok dar bir alan. Yani “ekonomi yönetimi” diyorsunuz, “Mehmet Şimşek” diyorsunuz ama asıl karar verici Sayın Erdoğan burada. Bunu unutmayalım. Cumhurbaşkanı onlara nasıl bir çerçeve çiziyorsa onların hareket alanı o çerçevenin içi sadece.
Pınar Işık Ardor: İnisiyatif alanı vermiyor mu?
Ali Babacan: İnisiyatif alanları yok, hayır.
Pınar Işık Ardor: Sizin zamanınızda veriyor muydu Cumhurbaşkanı Erdoğan? Siz daha inisiyatif alabiliyor muydunuz?
Ali Babacan: Bizim zamanımızda hem bakan olarak bizim imza yetkimiz daha kuvvetliydi. Artı, Bakanlar Kurulu kararlarında bakanın imzası olmadığı zaman o işin yapılması mümkün değildi. Mesela Varlık Fonu değil mi? Ben imza atmadığım için Varlık Fonu o dönemde kuramadılar. Ama sonra kurdular. Ya da dışarıdan büyükelçi ataması. Ben dışişleri bakanı iken yapmadım. Ben ayrıldıktan hemen sonra başladılar. Dolayısıyla eskiden bakanların yanlış işleri önleyici gücü vardı. Yani imza atmadığın zaman o iş olmayabiliyordu. Şu anda bakanların öyle bir imkânı yok. Çünkü bakanlar kurulunun 27 imzayla aldığı karar Cumhurbaşkanı artık tek imzayla alıyor.
Pınar Işık Ardor: Bu sistem.
Ali Babacan: Şu andaki sistemde. Dolayısıyla bakanların yanlışları önleyici gücü yok. Cumhurbaşkanı ne kadar alan açarsa o kadar yapıyorlar. Mesela şu andaki en önemli sorunlardan bir tanesi israf değil mi? Ben söylüyorum. Bu israfı nasıl önleyeceğiz? “Çok basit” diyorum. 28 tane ülkenin uyguladığı bir ihale yasası var; Kamu alımları yasası var. Avrupa Birliği'ne üye 28 ülke aynı mevzuatla devlet parası harcıyor. Diyorum ki; tasarruf istiyorsanız getirin onu aynen Türkiye'de uygulayın. Niye uygulamıyorsunuz? Bakın uygulayın, göreceksiniz, örnek veriyorum, 2 milyon liraya mal olan deprem konutu bugün Türkiye'de 1 milyona mal olacak. Bunu uygulayın.
Pınar Işık Ardor: 28 ülke, Avrupa ülkeleri mi?
Ali Babacan: Tabii Avrupa Birliği'ne üye 27, Bir de İngiltere ayrıldı ama hâlâ aynı mevzuatı uyguluyor.
Pınar Işık Ardor: 28 ülkede aynı mevzuat mı uyguluyor?
Ali Babacan: Aynı mevzuat. İlk başmüzakereciyim biliyorsunuz, Avrupa Birliği başmüzakerecisi. Tam 33 tane fasıl vardır Avrupa Birliği müktesebatında. Bu 33 fasıla bir tanesi tamamen kamu alımlarıdır. Yani, bütün ülkeler 33 konuda ortak politika uygular. Ortak politikalardan bir tanesi de kamu alımlarıdır, yani ihale yasasıdır. Mesela Sayın Şimşek, Sayın Yılmaz bunu gayet iyi bilir. Uygulayabilirler mi? Mümkün değil yani. Ellerini uzattıkları anda ellerine vurular, “Cıs dokunma oraya” derler, geri çekilmek zorundalar.
Pınar Işık Ardor: Neden peki?
Ali Babacan: Çünkü orada büyük bir menfaat şebekesi var. Avrupa Birliği'nin ihale yasasını Türkiye'de uygulamamanın ve böyle adrese teslim, ihale vermenin oluşturduğu büyük bir menfaat şebekesi var. Bu menfaat şebekesinin o çemberi kırıp da, iyi tanıdığım iki arkadaşımız, o çemberi kırıp bir şey yapamazlar. Oralara dokunamazlar, giremezler. Yani buradan çağrı yapıyorum. Buyursunlar yapsınlar. Asıl enflasyonla mücadele öyle olur. Asıl devletin her bir harcadığı kuruşu dikkatli harcarsanız siz enflasyonu bu ülkede tek haneye indirirsiniz. Yoksa indiremezsiniz. Sayın Yılmaz ve Sayın Şimşek, bakın iş başına geleli 2 yıla yaklaşıyor.
Pınar Işık Ardor: Oldu mu o kadar?
Ali Babacan: 2 yıla yaklaşıyor. Onlar iş başına geldiği günkü enflasyon Türkiye’de %38, şu anda %42’ye düştü diyorlar. 2 yıl geçmiş. Ben 34 yıllık enflasyonu aldım iki senede tek haneye indirdim. Bunu nasıl yaptım? Bağımsız kurumlarla yaptım. Avrupa Birliği reformlarıyla beraber bir paket halinde bir uygulama sonucunda bu oldu. Yani sadece düzgün bir ekonomi politikasıyla değil, hukukta, adalette, demokraside ilerlemelerle bu meydana geldi.
Pınar Işık Ardor: Güven o zamanlar…
Ali Babacan: Tasarrufla meydana geldi. Güvenle oldu. Şu anda böyle bir şey yok. Yani yatırım yapan bin pişman Türkiye'de. Makro finansal istikrar diyor değil mi makro finansal?
Pınar Işık Ardor: Çok daha güçlü diyor.
Ali Babacan: Bir makro diyor makro. Yani mikro dediğimiz işte emeklisi var, emeklisi var. Onlar mikro. Onlar küçük mikro, makro. Şimdi makro diyor, finansal diyor. Finans nedir?
Pınar Işık Ardor: Para.
Ali Babacan: Peki para. Parası olana para. Yani şu anda Türkiye'de o kadar yüksek faiz var ki. Bakın Merkez Bankası faizlerinin geldiği noktaya Allah aşkına bir bakın. 2002'de biz ekonomi yönetiminin başındayken Türkiye'deki faiz ki; 1 no’lu grafik belki rejide de varsa %47,5. Biz bunu indirmişiz. Uzun yıllar tek hanelerde gitmiş. Şu anda %45. 20 yıl öncenin faizi bu. %47,5-%45 bakın, 20 yıl öncenin faizini uygulamak zorunda kalıyorlar. Bu yüksek faizi gören yabancılar geliyor gerçekten Türkiye'ye para getiriyor. Milyarlarca dolar para getiriyorlar. Ama getirdikleri parayı ne yapıyorlar? Faiz olarak geri çıkarıyorlar. Bunun sonucuna bakın. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nin hazinesinden ödenen faiz miktarı. Bu da 2 no’lu grafik. Bir de şu rakamlara bakın. Ali Babacan'ın ekonominin başında olduğu yıllara bakın. Ali Babacan'ın ekonominin başında olduğu döneme bakın, ki bakın Sayın Erdoğan müdahale edemiyor çünkü Merkez Bankası bağımsız. TÜİK bağımsız. Sayın Erdoğan müdahale edemiyor. Hani diyorsunuz ya “nasıl oldu” diye. Bağımsız kurumları biz oluşturduk ve asla müdahale etmedik, ettirmedik. Sermaye Piyasası Kurumu, SPK bağımsız, TMSF bağımsız, BDDK bağımsız. Her kurum kendi içinde güçlü ve kendi içinde doğru olanı yapıyor. Kurumlar güçlü. Bir tane lider bütün gücü eline geçirecek ve bütün sorunları çözecek. Olmadı, olmuyor. Bakın yıllarca 50 milyar civarında devam eden faiz ödemesi 2017 referandumundan sonra ve 2018'de Sayın Erdoğan bütün gücü elinde konsolide etmesinden sonra nasıl artıyor? Kurumların güçlü olduğu dönemde faiz ödemesi, bir tane liderin “bütün gücü ben elimde topladım sorunları çözeceğim” dediği dönemdeki faiz ödemeleri. Türkiye Cumhuriyeti gelmiş geçmiş en yüksek faizi ödüyor şu anda.
Pınar Işık Ardor: Mesela şu tabloda da suçlu bu Yeni Hükûmet Sistemi mi? Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin karşılığı mı bunlar?
Ali Babacan: Kesinlikle. Bir kişinin gücü elinde toplamasının sonucudur bu. Eğer bir kişi gücünü elinde toplamasaydı, Merkez Bankası gerçekten bağımsız çalışsaydı, TÜİK gerçekten bağımsız çalışıp dosdoğru dürüst bir şekilde enflasyon rakamlarını açıklasaydı, zaten enflasyon bu kadar patlamayacaktı. Enflasyon bu kadar patladığı için de arkadan faizleri bu kadar yükseltmek zorunda kalmayacaklardı. Yani bunun asıl suçlusu sistem. Ama sistemi bozan kim? Sayın Erdoğan. Çünkü dedi ki, “Bana hiç kimse engel olmasın” dedi. Yargı bana engel olmasın, kurumlar bana engel olmasın. “Merkez Bankası lafımı dinlemiyor” diyordu hatırlayın, değil mi? “Başkan lafımı dinlemiyordu” dedi. Laf dinleyen Merkez Bankası başkanını koydu, ödediği faiz ortada. Bir ülkenin gücü kurumlarının gücünden geçer. Türkiye gibi 85 milyonluk bu büyük ve güzel ülkenin gücü ancak kurumları tek tek güçlü olursa o ülke güçlüdür. Ve bu konu bakın, bu yılın Nobel İktisat Ödülü'nü almıştır. Yani Nobel İktisat Ödülü bu yıl kime verildi? Bizim vatandaşımız olan Daron Acemoğlu ve iki Amerikalı iktisatçıya Nobel İktisat Ödülü verildi. Niye verildi? Bunlar bilim adamı olarak şunu ortaya koydular; bir ülkede kurumlar güçlüyse o ülkede refah artıyor ve yaygınlaşıyor. Yani topyekûn halk kazanıyor. Bir ülkede kurumlar tek tek zayıfladıysa o ülkelerde bir avuç zengin oluşuyor ama geniş kitleler fakirleşiyor. Bunu bilimsel olarak ortaya koydular. Türkiye onların baktığı ülkelerden sadece bir tanesi. Bu tablo sadece bizde yok ki. Bu tablo belki tarihte 50 ülkede var. Dolayısıyla pek çok ülkeye baktılar, bugününe baktılar, tarihine baktılar, bu gerçeği gördüler ve bu gerçeği ispat ettikleri için de Nobel Ödülü aldılar. Dolayısıyla bizim yıllardır söylediğimiz konu şu anda bir Nobel İktisat Ödülü konusu oldu.
Pınar Işık Ardor: Peki o zaman Sayın Babacan, sizin bu anlattığınızı Sayın Cumhurbaşkanı bu tabloları görmüyor mu, bilmiyor mu, bilgisi yok mu? Ve işte şu anda seçim yok ama biz 2 sene sonra ya da 3 sene sonra seçime gideceğiz. Ve hep seçimde ekonomi çok önemli denir. Mehmet Şimşek ve ekibinden ve Cevdet Yılmaz'dan bir iyileşme mutlaka ki görmek istiyor. Şimdi sizin bu anlattıklarınızın farkında değil mi iktidar partisi? Bunun üzerine bir adım atamıyor mu? Yani şunu demek istiyorum, hiç mi ihtimal yok düzelmesine ilişkin olarak?
Ali Babacan: Şimdi hukuk ve adalet olmadan, fırsat eşitliği olmadan bir ülkenin ekonomisi düzelmez. Yayının başında bana sorduğunuz bütün bu sorular vardı ya, yargı süreçleriyle ilgili, hukukla ilgili adalet.
Pınar Işık Ardor: Yargıdaki hareketleri.
Ali Babacan: Oralar düzelmeden ekonomi düzelmez. Niçin? Çünkü ülkede hukuki güvenlik yoksa ülkeye yeterince yatırım gelmez. Yeterince iş sahası açılmaz. Bakın geçen yıldan bu yıla ihracatın artışı sadece %3. Bir önceki yıl ihracatın artışı sadece %5 bakın %1 bile değil. %1 bile değil. Türkiye'ye yeterince yatırım yapılmıyor. Yatırım yapanlar bin pişman. Kaç tane sanayiciden ben bizzat duyuyorum “Ya keşke bu yatırımı Türkiye'de yapmasaydık da başka ülkede yapsaydık” diyorlar. Bir sorun yaşadıkları zaman, mahkemelere gittikleri zaman hızlı ve adil sonuç alamıyorlar. Hele hele biraz büyükçe bir yatırımsa, yani iktidarın radarına takılıyorsa farklı farklı talepler başlıyor o yatırımcıdan. “Ha senin demek ki paran var” diyorlar “ya arkadaş gel bakalım bir konuşalım” diyorlar. Mesela teşvik değil mi? Yatırım teşviği. Tam 11 yıl boyunca Yatırım Teşvik Sistemi Türkiye'de bana bağlı çalışan Hazine Müsteşarlığı tarafından yönetildi. Hazine Müsteşarlığı'nın bana bağlı çalıştığı dönemde yatırım teşvik belgelerinin tamamı şeffaftı ve tamamı resmî gazetede yayınlanırdı. Her ayın son günü, açıp bakın geçmişe doğru, resmî gazetede kime ne kadar teşvik verilmiş yayınlanırdı. Şu anda bu yayınlanmıyor biliyor musunuz? Şu anda kim ne teşvik almış bilmek mümkün değil. Yani yıllardır şeffaf yürüyen bir işi karanlık hale getirdiler. E teşviğin karanlıkta verildiği, kimin ne kadar teşvik almadığı bir ülkede ciddi yatırımcı gelir mi? Mesela şu kalemi üreteceksiniz değil mi? Acaba bu kalemi üreten başka firmaya o ülkede ne teşvik verdiler? Nasıl vergi ayrıcalıkları sağladılar? Benim rakibim devletten ne alıyor? Bunu görmeden, bilmeden o konuda yeni bir yatırımcıyı cezbedebilir misiniz? “Kim bilir devlet ona neler neler verdi” diyor. “Ben şimdi gireceğim o sektöre, belki ona verdiğinden bana daha az bir teşvik verecek. Ben niye yatırım yapayım bu ülkeye” diyor. Akıllara durgunluk verici bir yanlış silsilesi var şu anda Türkiye'de. Türkiye büyük bir ülke. Küçük bir ada ülkesi olsak, ülkenin cumhurbaşkanı bir ucundan bir ucuna arabayla yarım saatte gidebilse, her şeyi görse bilse falan filan tamam. Mümkün değil ya. Bir kişinin bu ülkenin gerçeklerini tek başına görmesi imkânsız.
Pınar Işık Ardor: Parlamenter Sistem üzerinde yine siz DEVA Partisi olarak yine devam ediyorsunuz…
Ali Babacan: Kesinlikle. Bizim parti programımızın da unsurudur. Bütün bu hazırlıklarımız da vardır. Kodifikasyonu tamamlanmış elimizde bir anayasa değişikliği vardır bizim. Sayın Erdoğan diyor ki; “yeni anayasa” diyor değil mi?
Pınar Işık Ardor: Şimdi oraya gireceğim. Dakikalarıma bakıyorum. O yüzden böyle bir soru cevap şeklinde gidebilirsek Sayın Babacan çok sevinirim. Diyanet İşleri Başkanı'nın lütfen bu fetvasını mı diyelim öyle diyelim, “Alo Fetva Hattı”ndan değil mi Damla? Emekliler ve asgari ücretlilere de fitre verilebilir. Ben hatırlamıyorum. Belki gözümden kaçmış olabilir. Daha önce böyle bir fetva var mıydı? Böyle bir şey söylendi mi? Konuşulmuş muydu? Hani emeklilere fitre vermek daha önce hakikaten konuşuldu mu? Oldu mu yani bu? Bilemiyorum. Belki de vardır. Gözümüzden, kulağımızdan kaçmıştır. Diyanet İşleri Başkanı'nın bu sözünü lütfen yorumlayın.
Ali Babacan: Benim anladığım kadarıyla Alo Fetva Hattı’ndan bir soru sorulmuş cevap alınmış. Yani Diyanet İşleri Başkanı'nın kendi ifadesiyle Alo Fetva Hattından verilen bir cevap üzerine bu haberler şu anda tartışılıyor. Aslında bunun belki de en güzel cevabı emekli maaşıyla açlık sınırı arasındaki ilişkiyi gösteren 6 no’lu grafiğimiz çok açık. Kırmızı çizgi TÜRK-İŞ’in açıkladığı açlık sınırı. Yani bakın barınmayı, kirayı bir kenara koyun. Üst-başı bir kenara koyun. Çocukların okul masrafını bir koyun. Sadece gıda için gerekli asgari rakam nedir? 22 bin lira ocak ayı itibariyle. Peki en düşük emekli maaşı ne kadar? 14 bin 460 lira. E şimdi bu tablo zaten durumu gösteriyor. Yani diyor ki; “En düşük emekli maaşı alan birisi sadece gıda ihtiyacını bile karşılamaktan aciz” diyor. Dolayısıyla ne diyor Diyanet? Evet buna fitre düşer diyor. Ama düşünün ki bir ülke kendi emeklisini, kendi asgari ücretlisini eğer fitreye muhtaç bıraktıysa o ülkede bir ekonomi politikasından bahsedilemez. Ekonomiden bahsedilemez. Sosyal politikadan bahsedilemez. Makro finansal istikrar falan filan bunların hepsi hikâye. Ekonomi insan içindir. Önce insan demek lazım. Ekonomi politikalarının sonucu insanların daha mutlu ve daha refah yaşamasını sağlamak olmalıdır. Aynı grafik asgari ücret içinde geçerli. Hani tek tek rakamlarla yormayın.
Pınar Işık Ardor: Asgari ücret tabii başka. Bir de emeklilerin içerisinde işte yıllarına yani çalışıp memur emeklisi var. İşçi emeklisi var. Çok önemli görevlerde çalışmış insanlar var. Asgari ücret de başka bir boyutu. Şimdi bu hani yaralar mı? Bir emekliyi şimdi düşünüyorum, buradan mesajlar geliyor, işte “Ben de emekliyim bir fitre ağır geliyor” bazı emekli izleyicilerimize de…
Ali Babacan: Yani emeklilerin son derece haklı. Çünkü yıllarca çalışmışlar. Prim ödemişler. Emekli maaşı bir hak. Peki niye bu makas açıldı? Çünkü özellikle damadın ekonomi başında olduğu dönemden başlayarak TÜİK'in rakamlarıyla piyasanın gerçek enflasyon arasında fark oluşmaya başladı. Yani TÜİK enflasyon rakamlarının olduğundan daha düşük açıklamaya başladı.
Pınar Işık Ardor: ENAG farklı açıklıyor.
Ali Babacan: ENAG var. Ne bileyim İstanbul Ticaret Odası'nın yaptığı araştırma var. İşte TÜRK-İŞ'in yaptığı araştırma var. Bir sürü araştırmalar var. Ama herkes biliyor ki TÜİK'in rakamları en az 3-4 yıl boyunca gerçek enflasyonun altında açıklandı. Ve bunu da TÜİK de biliyor. Çünkü enflasyon sepetini TÜİK kararttı. Kapattı. Nasıl teşvikler şu anda karanlıkta veriliyorsa, TÜİK'in enflasyon sepeti de karanlıkta.
Pınar Işık Ardor: Ne olduğunu bilmiyoruz tabii sepetin içinde ne olduğunu bilmiyoruz.
Ali Babacan: Bizim ekonomi yönetiminin başında olduğumuz sürece yıllar boyunca TÜİK diyordu ki; “Benim enflasyon sepetim budur. İçindeki ürünler budur ve bunların fiyatı da budur” diyordu.
Pınar Işık Ardor: Şu anda yok hangisi olduğu belli değil mi?
Ali Babacan: Hangisi olduğu belli ama fiyat yok. Diyor ki; “İçinde peynir var” diyor. “Zeytin var” diyor. “Domates, salatalık, patlıcan var” diyor. Peki bunların fiyatı ne? “Onu söylemem” diyor. Peki önceden TÜİK söylüyordu bunların fiyatını da şimdi niye söylemiyor? Niye söylemiyor? Demek ki sakladıkları bir şey var. Yani korktukları bir şey var. Açıklamak istemedikleri bir şey var. Sayın Cevdet Yılmaz, Sayın Mehmet Şimşek. Buralara dokunamazlar. Ellerini uzattıklarında yine eline birisi vurur ve cıs dokunma oralara derler. Çünkü önceki dönemin foyası ortaya çıkar. Ben diyorum ki buradan çağrı yapıyorum Sayın Erdoğan'a. Çünkü karar merci o. Bakın bakanlarla, şunlarla, bunlarla hiç muhatap olmaya gerek yok. Diyorum ki; eğer açıkladığınız enflasyon dürüst doğru enflasyonsa TÜİK'in enflasyon sepetindeki ürünlerin fiyatlarını açıklayın diyorum. Biz yıllarca bu fiyatları açıklıyorduk da siz şimdi niye açıklamıyorsunuz? Diyor ki “Enflasyon şu çıktı, enflasyon sepetinde de domates var” diyor. Peki domates kaç para diye soruyorsun? Onu söylemem diyor. Ne anladık o zaman bu enflasyon sepetinden. Onun için bakın bunlar hep güven, güven. Yani emeklerimizden buraya geldik. Şimdi emeklerimiz yıllarca arka arkaya gerçek enflasyonun altına zam aldılar. Böylece aldıkları maaşla hayat standardı, gerçek geçim için gerekli rakam arasındaki fark büyüdü, büyüdü, büyüdü ve şu anda emekli geldi işte fitreye muhtaç hali düştü. Bunu da düşüren kim? Bu ülkeyi şeffaf yönetmeyenler. Eşe, dosta, akrabaya karanlıkta teşvik verenler. Enflasyon sepetini karartıp enflasyon sepetindeki ürünlerin fiyatını açıklamayanlar. Bu ülkeyi bu hale getirenler bunlar. Biz onun için varız. DEVA Partisi niye var? Bunun için var. Baktık olmayacak inanın yapamayacaklar. Bu ülkenin bu noktaya geleceğini biz gördük, önceden gördük, bildik. Onun için kolları sıvadık ve çalışmaya başladık. Çünkü yapamayacaklar. Hani diyorlar ya “sabır” diyorlar değil mi? Yani emekliye ne diyorlar? “Sabır, sabredin. Biraz fedakârlık yapın.” Faiz alanlara sabredin diyorlar mı? Ya da Kur Korumalı Mevduat ’ta parası olanlara sen biraz sabret diyorlar mı?
Pınar Işık Ardor: Bitti değil mi Kur Korumalı Mevduat artık? Bitti zannediyorum. Daha devam ediyor mu?
Ali Babacan: Hayır, hayır. 30 milyar dolar var, inmiş haliyle. Şimdi yeni ekonomi yönetimi bunu azaltmaya çalışıyor.
Pınar Işık Ardor: Evet. Hatta bunun yanlış olduğunu söylüyorsun.
Ali Babacan: Biliyorsunuz biri kuyuya taş atar. Ondan sonra 40 akıllı çıkaramaz. Ben bunun açıklandığı ilk gün Kur Korumalı Mevduat’ı açıkladıkları ilk gün dedim ya “yapmayın, Özal bunu yasaklamış, bitirmiş. 40 yıl sonra niye ülkenin başını böyle bir derde sokuyorsunuz” dedim. “Yanlış bu” dedim. “Bu hazineyi batırma projesidir” dedim. E Kur Korumalı Mevduat hesabı olanlara ne dediler? Yıllarca bunun bedelini ödedi devlet, bedeli ödedi buna. Enflasyon sebeplerinden birisi de odur. Çünkü Merkez Bankası karşılıksız para bastı o kur farklarını ödedi. Yapmadılarsa çıksın açıklasınlar. Merkez Bankası'na karşılıksız para bastırdılar, Kur Korumalı Mevduat’ın kur farkını ödediler. Yani milyonlarca insanın cebindeki paranın değerini düşürdüler. Ve o farkları gittiler, Kur Korumalı Mevduat’ta parası olan insanlara verdiler. Onun için bu ülke bu zor duruma düştü.
Pınar Işık Ardor: Zengin daha zengin oldu.
Ali Babacan: Parası olanın daha çok parası var. Olmayan da daha çok borç içerisinde. Olmayan kim asgari ücret alan, olmayan kim emekli bu ülkede.
Pınar Işık Ardor: Peki Sayın Babacan, EYT konusunu bir izleyicimiz yazmış aklıma geldi. EYT konusunda, bu tam seçimler öncesinde bir popülist yaklaşımlar oluyor. Böyle çok popülist vaatler oluyor. Çok ütopik vaatler oluyor ya, muhalefetin sonuçta EYT'yi çıkartacağım sözü vardı. Ben sizi DEVA Partisi olarak açıkçası çok net hatırlayamıyorum ama Altılı Masa’da ortak bir şeyiniz EYT konusuydu. Şimdi diyorlar ki; EYT çıkmasaydı biz bu kadar çok sıkıntı yaşamazdık. Yani muhalefetin bu vaadini iktidar partisi de vaat haline getirdi. Ne diyorsunuz bu eleştiriye?
Ali Babacan: Hükûmetin düzenlediği, apar topar aceleyle düzenlediği EYT uygulaması yanlış olmuştur. Çünkü adaletsizdir. EYT meselesi eğer düzelecekse kademeli ve adil bir şekilde düzeltilmesi gerekiyordu. Fakat baktılar o dönem anketlere, seçimi kaybediyorlar. Bir de EYT talebinde bulunan vatandaş sayısına baktılar ve apar topar acele içerisinde adil olmayan bir sistem ortaya koydular. Şimdi mevcut bu EYT uygulamasının adil olmadığını iddia eden, ki haklı büyük bir emekli grubu oluştu. Bunlar şimdi ayrı dernekleri var.
Pınar Işık Ardor: Staj mağdurları var. İşte bir gün kala olanlar var.
Ali Babacan: O bir gün kala. Tam da onlardan bahsediyorum. Bir günde, yani bir gün önce çalışmaya başladıysa,
Pınar Işık Ardor: Prim gün sayısı mıydı? Öyle bir şey var değil mi?
Ali Babacan: İşe başladığı gün eğer bir gün başladıysa, diyelim ki, 50 yaşında emekli oluyor. Bir gün sonra başladıysa 65 yaşında emekli oluyor. Yani bir günle 15 yıllık bir farkın, ben rakamları örnek olarak veriyorum. Yani detaylarını da söyleyebilirim. Sadece kolay anlaşılması için örnek olarak veriyorum. Bu adil bir şey değil ki. Yani burada mağduriyet, arkasında mağduriyet. Yani seçim sıkıştırınca, apar topar, aceleyle, panik halinde bir karar alıyorlar. Aldıkları karar daha sonra hem makro ekonomik dengeleri bozuyor hem de başka emeklilerle ilgili sorunlar oluşuyor. Bizim bu EYT ile ilgili, hükûmetin yaptığı türden bir EYT ile ilgili benim hiç öyle bir açıklamam yok.
Pınar Işık Ardor: Üç dakika kalmış Sayın Babacan.
Ali Babacan: Türkiye'nin sorunları çok. Ben de buradan Ankara yolcusuyum. Program biter, inşallah Ankara'ya doğru yola çıkıyorum.
Pınar Işık Ardor: İyi yolculuklar, kar var dikkat edin. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gazete çıkışı, daha doğrusu şöyle birçok merak ediyorum. Trump'ın gazeteyi satın alacağım sözleri, önce gazetenin oradan taşınması, işgali. Bugün satın alacağım demiş. Cumhuriyet Halk Partisi çok tepki göstermişti, “Cumhurbaşkanı Erdoğan hiç açıklama yapmıyor” diye. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir açıklama yaptı; “Kimsenin haddi değil, böyle bir şey söz konusu bile olamaz” dedi. Şimdi ne diyorsunuz? Bu Gazze meselesi nereye bilir? Ne olur? ABD ile ilişkiler ne olur?
Ali Babacan: Sayın Erdoğan bununla ilgili açıklamasını çok geç yaptı. Onun için eleştirildi.
Pınar Işık Ardor: Geç mi yaptı? Şöyle dedi, “Allah'ın izniyle kimsenin gücü yetmez, yetmeyecektir. İkinci bir Nekbe yaşanmasına” dedi.
Ali Babacan: Doğru. Şimdi her gün sertleştire sertleştire gidiyordu. İlk açıklaması daha hafifti. Ciddiye almaya değmez bunları falan diyordu. Şimdi baktık ki toplumda tepki büyüyor. O da dozunu sertleştiriyor. Ama asıl özü şu, şu anda Türkiye'yi yöneten iktidar ticari meseleleri çok ön planda tutuyor. Yani İsrail'e olan ticareti, İsrail'e olan bu ekonomik menfaat ilişkilerini diğer her şeyden önde tutuyor. Onun için ticareti kesmediler. Onun için Uluslararası Adalet Divanı'na başvuran ülke ilk Türkiye olmadı. Afrika'nın en güneyindeki Güney Afrika Cumhuriyeti gitti Filistinlilerin hakkını korumak için Uluslararası Adalet Divanı'na başvurdu. İlk başvuru onlardan geldi. Güney Amerika'dan ülkeler katıldı, Türkiye 6. 7. sırada falan gitti o davaya katıldı. E bu kadar Filistin davası bizim davamız değil mi? Niye ilk Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti başvurmadı? Niye bu olaylar başlar başlamaz ticareti kesmediler? Çünkü menfaat şebekesi diyorum ya, bakın hep bir menfaat şebekesi birkaç kere bu programda kullandım. O menfaat şebekesi şu andaki iktidarın etrafını sarmış durumda. O menfaat şebekesinin o ekonomik menfaatler o kadar büyük ki, onları aşıp da o halkayı aşıp da bazı konularda hükümet rahat hareket etmiyor, edemiyor.
Pınar Işık Ardor: “Sayın Babacan menfaat şebekesini net açıklayın kimlerden oluşuyor” diye sorsam. Çok önemli bir şey söylüyorsunuz aslında da ben onu çok böyle kimdir bu ihanet? Ya daha doğrusu ihanet değil de menfaat şebekesi.
Ali Babacan: Menfaat şebekesi kimdir açıkça söyleyeyim. Şu anda ülkeyi yönetenlerin bu devleti yönetme ve karar alma yetkisi var, gücü var. Bu yetki ve güç ülkenin tümünün yararına kullanılabilir ya da bazıları istifade etsin diye kullanılabilir. Mesela biraz önce verdiğim teşvik uygulaması. Yani Ali Babacan bu işin başındayken yıllarca teşvikler şeffaf verildi de... Niye kararttınız? Demek ki kime ne kadar menfaat verildiğinin öğrenilmesini istemiyorlar.
Pınar Işık Ardor: Bildiğiniz isimler var da söylemiyor musunuz? Yoksa bunun tahmini olarak mı söylüyorsunuz bir menfaat şebekesi olabileceği noktası? Onu merak ettiğim için de açtım.
Ali Babacan: Şimdi bunların isim isim tespit etmek bu yargının meselesidir. Denetleme kurumlarının meselesidir. Biz sadece sorun alanını tespit ederiz. Siyasetin görevi budur. Siyaset kolları sıvayıp da savcının rolünü oynamaz. Yargıcın rolünü de oynamaz. Bir teftiş kurulu başkanlığı falan da yapmaz. Biz siyaset yapıyoruz. Yani siyaset ne demek? Siyaset sorun alanını tespit etmek. Bu sorun alanıyla ilgili gerçeği ortaya koymak. Ve bunun nasıl çözüleceğini ortaya koymaktır. Biz diyoruz ki; mesela “Siyasi Etik Yasası” diyoruz. “Siyasi Ahlak Yasası” diyoruz değil mi? Onun için bunların çözümü oralardan geçiyor. Ben de hemen yola çıkacağım.
Pınar Işık Ardor: Konuşamadığınız başlıklar… DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan. Çok teşekkür ediyoruz size.
Ali Babacan: Ben teşekkür ediyorum. Sağ olun.
Pınar Işık Ardor: Çok sağ olun. Var olun. Ali Babacan'ı gönderiyorum ve kontrol noktasının ikinci bölümünde kısa bir aradan sonra hem gerek Ali Babacan'ın sözleri hem Türkiye'de yaşanan gelişmeleri değerlendireceğiz efendim.