11 Aralık 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Torbalı İlçe Kongresı̇ Konuşması

11 Aralık 2021

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
1. OLAĞAN TORBALI İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI

DEVA Partisi'nin değerli genel merkez kurulu üyeleri,
Çok değerli İzmir il başkanımız,
Değerli Torbalı ilçe başkanımız,
Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarımızın kıymetli temsilcileri, Değerli muhtarlarımız,

Değerli teşkilat mensuplarımız,Ulusal ve yerel basınımızın kıymetli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız hepinize en içten duygularımla selamlıyor, Torbalı ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.

Değerli arkadaşlarım,

Yaklaşık iki aylık bir ayrılıktan sonra yeniden İzmir’de olmaktan, sizlerle beraber olmaktan gerçekten çok büyük mutluluk duyuyorum. Bir yandan mutluyum diyorum ama gönlümde de bir burukluk var. En son birlikteyken, buradayken dertlerden ve bunların nasıl çözüleceğinden bahsetmiştik. İşler iyi gitmiyor demiştik. Maalesef bugün iki ay öncesiyle dahi kıyasladığımızda ülkemizde işler daha da kötüye gidiyor. O gün Bayraklı ilçe kongremiz vesilesiyle buluştuğumuzda hatırlayın. Döviz kuru 9,30 civarındaydı. Acaba 10 olur mu, olmasın, olmasa bari diye herkes kaygısını dillendiriyordu. Daha bundan iki ay önce.

Bugün döviz kuru geldi, 14 liraya dayandı. Yarın ne olacağı konusunda hiç kimsenin fikri yok ve en kötüsü arkadaşlar bu ne demek biliyor musunuz? Kimsenin paramıza güveni kalmadı. Kendi vatandaşımızın da paramıza güveni yok. Uluslararası yatırımcıların da paramıza güveni yok. Kimsenin ekonomimize güveni kalmadı. Kimsenin demokrasimize güveni kalmadı. İşte bu yüzden kalbim buruk diyorum. Çünkü değerli arkadaşlarım, bizler ekonomi yönetiminin başındayken ülke istişare ve ortak akılla yönetilirken, güven yıkılmasın diye biz sağlam bariyerler inşa etmiştik.

Tam da bu yüzden demokrasimizi güçlendirmiştik. Tam da bu yüzden Merkez Bankası’nın rezervlerini de yedek akçelerini de güçlendirmiştik. Ama değerli arkadaşlar, bu kötü yönetim önce bir demokrasimizi ezdi, hakkı, hukuku çiğnemeye başladı. Partili taraflı cumhurbaşkanlığı sisteminde de devlet idaresindeki iştişare mekanizmaları tamamen yok edildi. Bakın değerli arkadaşlarım, bu topraklarda istişare kültürü ta Osmanlı döneminden kalan bir kültürdür. Yüz yılı aşkın süredir bu ülkede bir Meclis olmuştur. Ama geldiler, Özellikle bu 2017 referandumu ve 2018 seçimlerinden sonra da Meclis’imizi maalesef adeta yok ettiler. Bugün Meclis'i kapatsanız ülke devam eder. Meclis’e ihtiyaç çok çok azalmış durumda. Bütçe görüşülüyor değil mi? Diyelim ki bu bütçe Meclis'ten geçmedi, varsayın ki reddedildi. Hiçbir şey olmuyor. Bir önceki senenin bütçesine enflasyon ekliyor hükûmet aynen devam ediyor yoluna. Hatta bütçe ödeneklerini aşsa bile kimse bir şey demiyor, diyemiyor. Bütçeden daha fazla para harcıyor, çıkıp; sen yanlış yapıyorsun diyebilen kimse kalmadı ülkede.

Peşinden ne yaptılar? Biriktirdiğimiz ne varsa mirasyedi gibi hepsini sattılar. Merkez Bankası'nın yedek akçelerini tek bir günde yok ettiler. Yetmedi, kesmedi. 2019 yerel seçimlerinden önce 1 Ocak 2019’dan itibaren bu milletin alın terini yok ettiler. Tam 130 milyar dolarlık Merkez Bankası rezervlerini Mart 2019 seçimlerinden önce çarçur etmeye başladılar. Neyimiz varsa harcadılar, bitirdiler. Bir ülkenin ekonomisine gerçekten ancak böyle büyük zarar verilir. Yani birileri kast etse, bu ülkenin ekonomisini nasıl batırırım dese ancak bu kadar yapılır. Bir ülkenin ekonomisi değerli arkadaşlar, bu kadar kırılgan hale getirilir mi? Şimdi son dönemde ne oluyor? Merkez Bankası tekrar döviz satmaya başladı değil mi?

Gizli saklı yaptılar. 130 milyar sattılar, çarçur ettiler. Biz çıkıp da nerede bu para diye sorduk en sonunda artık Merkez Bankası bunu ilan ede ede yapmaya başladı. İki haftadır piyasaya doğrudan müdahale ediyor. Ne yapıyor? Kuru aşağıya çekebilmek için döviz satıyor. Dün yine yaptılar. Daha bundan bir iki hafta önce ne diyorlardı? Kur yükselince biz zaten rekabetçi kur istiyoruz diyorlardı. Yeni modele geçtik diyorlardı. Çin modeli diyorlardı, ne yaptığımızı biliyoruz diyorlardı. Ya kur artınca ihracat artacak diyen siz değil miydiniz? Madem kurun artması iyi bir şey, Merkez bankası niye tekrar döviz satarak kuru düşürmeye çalışıyor? Bunda bir tutarlılık var mı? Hangi seviyedeki kur rekabetçi kur? Çıkın şunu açıklayın ya.

Eğer aklınızda bir kur seviyesi varsa bunu çıkın açıklayın deyin ki ben şu kuru hedefliyorum. Kur fırlayıp gidince aynı Nasrettin Hoca'nın attan düşüp de ben zaten inecektim dediği gibi biz zaten ekonomi modelimiz değiştiriyorduk zaten yüksek kur istiyorduk, yüksek kur ihracatı artıracak gibi bir sürü saçma sapan gerekçeler uydurup duruyorlar. Ondan sonra enflasyon yükselince, Türkiye'nin her yerinde fiyatlar alıp başını gidince de ne yapıyor Merkez Bankası bari döviz satıp şu kuru biraz kontrol etmeye çalışayım diyor. İnanın bunlar bu işi ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Ne yaptıklarını bilmiyorlar.

Arkadaşlar bilmiyorlar gerçekten bu ülkenin ekonomisini mahvettiler, perişan ettiler. Peki şuna gelelim. Bu Merkez Bankası’nın müdahaleleri ile kur düşüyor mu? Düşmüyor. Hiçbir işe yaramıyor. Havuzun dibi delik. Havuzun dibi delik olduktan sonra ne kadar su dökerseniz dökün mümkün değil onu dolduramazsınız. Dibi delik olan havuza su dökerek bu havuzu doldurmaya çalışıyorlar. Mümkün değil, yapamazlar. Üstelik bu Merkez Bankası'nın sattığı döviz borçlanılmış bir diyoruz arkadaşlar. Merkez Bankası’nın kendi dövizi yok, net döviz rezervi zaten eksi. Her müdahale ile Merkez Bankası'nın net rezervi daha da eksiye düşüyor. Her müdahale ile yarınlarımıza daha da büyük bir borç yükü bırakıyorlar. Yazık değil mi ya siz bu ülkenin gençlerine borca batık bir ülke bırakmak istiyorsunuz? Yapmak istediğiniz bu mu?

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, 2023 yılında yeni nesle vaadiniz borç içinde yüzen bir ülke mi? Bunu mu vaat ediyorsunuz? Ama değerli arkadaşlar, biz buna izin vermeyeceğiz ve milletimizin gözünün içine baka baka ‘Biz ne yaptığımızı biliyoruz. Yok ekonomik model yok şu yok bu’ diyerek bu ülkenin insanlarını aldatmalarına da izin vermiyoruz, vermeyeceğiz. Yani arkadaşlar bakın, biz ülkemizin ne bugününü ne de yarınlarını yoksulluğa mahkûm etmemek üzere bu yola çıktık, hazırlanıyoruz, kadrolarımızı hazırlıyoruz. Planlarımızı, programlarımızı hazırlıyoruz. Bakın arkadaşlar, ülkenin nereden nereye geldiğini göstermek için size sadece şu son 6 aylık, bir senelik fiyat değişimlerini gösterecek birkaç grafik sunacağım. Bunu arkadaşlarımız nereden aldılar? Bir web sitesi var. Bu web sitesi ne yapıyor? Bütün internette yapılan satışları tarıyor, tarıyor tarıyor, oradaki fiyatların en ucuzunu yakalıyor ve bu ürünlerin de o gün itibarıyla fiyatlarının en ucuzunu böyle grafik halinde çiziyor. Burada markaları özellikle kapağı kapattık, reklama girmesin diye. 32’li rulo tuvalet kağıdı 29,90 fiyat. Ne zaman? Bundan bir sene önce. Şu anda fiyat 92 lira 91 kuruş, 29 liradan 92 liraya çıkmış. Bir yılda arkadaşlar bir yılda.

Bunları zaten sizler alışverişe çıktığınız zaman görüyorsunuz ama biz buradan özellikle gösteriyoruz ki belki merak edip de bizim youtube kanallarımızı izlerlerse ülkenin gerçeklerinden buradan bari haberleri olsun diye onun için gösteriyoruz. Bu akraba bakan ne diyordu ben kura bakmıyorum diyordu değil mi? İşte döviz kuru artınca nasıl bütün fiyatlar artıyormuş burada görüyoruz. İşte kur bu fiyat bu. Gelelim bir başka ürüne. Yumurta, 30’lu yumurta. Son bir yıllık fiyat değişimine bakın. Yaz aylarında 25, 26 lira civarında olan yumurtanın şu anda fiyatı yine belli bir markanın bütün web sitelerindeki fiyatlarını tarayarak en düşüğünü buluyor bu program oradan alınmış. Yaz aylarında daha 26 lira olan 30 yumurtalık bir kutu bugün neredeyse elli liraya yaklaşmış. Tek bir yumurtanın fiyatı 1 lira 60 kuruşu geçmiş durumda. 1 litrelik süt. Fiyat ne kadarmış, 4 lira 75 kuruşmuş. En son 11 lira. Dikkat ediyorsanız fiyatlar geliyor geliyor hepsi en son birkaç ayda artıyor. Bakın başlangıç fiyatları dahi bizim dönemlerle kıyaslanamayacak kadar yüksek. Yani bir sene önceye gidiyor. Bunu biraz daha geri alalım. Hele bizlerin işin başında olduğu döneme. 2015, 2010 dönemine bakalım o fiyatları artık gerçek fiyat sanmazsınız. Ya gerçekten bu kadar ucuza mıymış dersiniz.

Geçtik artık 10 sene önceki refah seviyesini değerli arkadaşlar, bir sene öncesini bile mumla arar hale geldik. Şu anda devam ediyoruz. 12 kiloluk toz deterjan bakın fiyat geliyor geliyor 68 lira, 98 kuruşmuş bu dönemdeki en ucuz fiyat şimdi çıkmış neredeyse 140 lira olmuş. Ne zaman olmuş? Hemen şu son 1, 2 ay içerisinde olmuş. Fiyatlardaki şiddetli artış son birkaç ay içerisinde. Kahve yüz gramlık paket fiyata bakın. Yıl başında 6 lira civarındayken şu anda 12 lira 68 kuruş. Bu da internetteki en ucuz fiyat, çarşıya pazara gitseniz bundan muhtemelen biraz daha yüksek fiyatlarla karşı karşıya kalacaksınız. Adı üstünde bizim kahvemiz yüz gram kahve 12 lira 68 kuruş olmuş. Kilosu ne kadar 1 kilo kahve 126 lira. Çıkıp çarşıya baksanız muhtemelen dediğim gibi bunlardan da daha yüksek fiyatları göreceksiniz.

Bir kahve keyfimiz vardı değerli arkadaşlar, o da artık maalesef yalan oldu, yalan oldu. Bir fincanın 40 yıl hatırı vardır derdik ama şimdi artık o hatırı hesap edemiyoruz. Ayçiçek yağı. Fiyata bakın. 55, 60 lira civarında dolaşıyorken çıkmış 128 liraya. Çarşıya pazara çıktığınızda bundan biraz daha yüksek ama bu dediğim gibi internetteki en ucuz fiyatları yakalanıp onun grafiği yani olabilecek en ucuz fiyatın grafiği. Her evin ihtiyacı ayçiçek yağı. Trakya'da, Ege'de her yerde ayçiçek tarlalarımız var. Türkiye ayçiçeğin önemli üreticisi. Son bir yıllık fiyat değişimine bakın. 55 liradan 128 liraya.

Daha dün değil evvelsi gün Çan’daydık, Çanakkale’deydik. Bir kadın vatandaşımız otobüsün önünü kesti durdurdu ‘perişanım’ dedi. ‘Bir emekli maaşım var yetmiyor’ dedi. ‘Ben bir hafta 10 gündür artık evime artık ayçiçek yağı alamıyorum’ dediği anda gözleri yaşardı ve ondan sonra konuşamadı. İnanın çok üzücü. Türkiye'de şu anda büyük bir yıkım yaşanıyor. Türkiye'de orta direk çöküyor. Şu anda çöküyor. Çok büyük bir yoksulluk ve Allah korusun açlıkla karşı karşıya kalıyor memleket.

Fiyatlar böyle olunca ne oluyor vatandaşımız gidiyor pazara yarım lahana alıyor, çeyrek lahana alıyor, ülkeyi bu hale getirdiler ya. Avrupa'nın en büyük topraklarına sahip olan Avrupa'nın en büyük nüfusuna sahip olan Avrupa'nın en genç nüfusuna sahip olan ülkeyi bu koskoca tarım ülkesini kendi kendine artık yeterli olamayan, kendi ürettiğini, kendi vatandaşına çok fahiş fiyatlarla satmak zorunda kalan bir ülkeye çevirdiler. Ve değerli arkadaşlar biz bu ülkede bir dönem o bolluk dönemini yaşamasak belki içimiz yanmayacak ama bakın şu anda gerçekten onun travmasını yaşıyor ülke.

Türkiye sürekli fakir gelse böyle çok aşırı fakirlikten yavaş yavaş toparlayan bir ülke olsa belki vatandaşımız bu kadar etkilenmez. Ama 12500 dolarlık milli geliri yaşamış bir ülkenin milli geliri geçen sene 8000 dolara düşünce, hele hele şu son dönemde kur artışlarıyla ve buna bağlı fiyat artışlarıyla ülkede satın alma gücü düşünce vatandaşlarımızın bunu kabul etmesi mümkün değil. Çin modeli diyorlar ya hedef olarak kendine Avrupa'yı seçmiş yüksek gelir gruplu ülkeler içerisine girmeye ahdetmiş, 25000 dolarlık milli geliri hedeflemiş bir ülkeye siz Çin modeli dayatamazsınız bu millet bunu kabul etmez. Böyle bir şey yok.

30’lu yaşlarda olan bir gencimiz bizim youtube videolarımızdan bir tanesinin altına bir yorum yazmış demiş ki ‘Sayın Babacan'ın ekonomi yönetiminin başında olduğu dönemde evdeki buzdolabımızı açtığımızda böyle yere hep bir şeyler düşerdi. Çünkü buzdolabı almazdı aldığımız yiyecekleri şimdi aynı buzdolabını açıyorum bakıyorum 2 rafın sadece yarısı dolu. Artık gücümüz yetmiyor’ demiş. İşte bir dua vardır Allah gördüğünden geri koymasın diye, o belli bir refah seviyesini yaşayıp ondan sonra gerisine düşmek gerçekten vatandaşlarımızı, tüm halkımızı çok çok olumsuz etkiliyor. Çok olumsuz. Nereden nereye? Yarım lahana, çeyrek lahana dönemine geldik. Mutfaklar yanıyor. Arkadaşlar gerçekten yanıyor. Peki sadece bu mu değil? Bakın bu ekonomik felaketin bir başka korkutucu yanını da şimdi sizlere göstermek istiyorum. Sadece gıda da değil temel ihtiyaç gıda ama mesele sadece o kadar da değil.

Medikal kriz tüm Türkiye’ye, tüm yurda yayılıyor. 81 ilde ameliyatlar durdu, haber bu. Gerçekten şu anda sağlıkta da değerli arkadaşlar, büyük bir kriz içindeyiz. Türk Tabipler Birliği, Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastanelerde bazı ameliyatların artık durduğunu açıkladı. İlaçlar bulunamıyor, ameliyat yapılamıyor. Daha bir ay önce Sosyal Güvenlik Kurumu tam 53 tane ilacı geri ödeme listesinden çıkarttı. Bu ne demek? Vatandaş eğer bu ilacı alacaksa gitsin, cebinde para varsa onunla tedavi olsun demek. Paran yoksa ilaç da yok demek. Bakın bazı ilaçlar da para da kar etmiyor. Türk Eczacılar Birliği geçen gün açıkladı, 650 tane ilacın artık piyasada bulunamadığını söyledi. Paramla ilaç alıyorum deseniz de bulunamıyor bu 650 tane ilaç. Gelmiyor yok. Ve değerli arkadaşlar, medikal ürünlerde de durum içler acısı. Devlet neredeyse iki yıldır medikal cihaz şirketlerinin alacaklarını doğru düzgün ödemiyor. Siz kredi alın, idare edin biz size sonra öderiz diyor, oyalıyor. Devlette gerçekten ciddiyet bırakmadılar. Ya yaz tahtaya al haftaya diyen bir devlet olabilir mi? Böyle bir şey olur mu? Bunların çoğu KOBİ statüsünde binlerce firma. Vadesi geçmiş, tam 9 milyar eski parayla 9 katrilyon liralık bunların şu anda devletten alacağı var. Paralarını alamadıkları için yeni cihaz getiremiyorlar, yeni tıbbi alet getiremiyorlar. Pek çoğu zaten KOBİ, küçük işletmeler bunlar ve batma noktasında.

Sonuç olarak değerli arkadaşlar artık malzeme tedariki olmadığı için beyin, kalp damar gibi çok ciddi ameliyatların bazıları artık devlet hastanelerinde yapılamaz hale geldi. Bırakın böyle ciddi ameliyatları dün yine Çanakkale'de karşılaştık. Otobüsümüzü bir başka vatandaşımız yine önünü kesti dedi ki ‘Ya ben ameliyat olacağım dizimden fakat platin gerekiyormuş, o yok piyasada bulamıyorum’ dedi. Platin dediğimiz paslanmaz çelikten küçük böyle parçalar biliyorsunuz eklemlerde işte protezlerde kullanılan parçalar. Bunu bulamıyorum dedi. Bu yüzden ameliyat olamıyorum aylardır dedi. Cebinde parası olan özel hastaneye gittiğinde bile bunların kıtlığını çekiyor. Bırakın ihtiyacı olan vatandaşımızı bırakın Sosyal Güvenlik Kurumundan sağlık sigortasıyla tedavi hizmet alan vatandaşlarımızı, ülkeyi bu hale getirdiler.

Sağlıkta da artık değerli arkadaşlar sosyal devlet diye bir şey kalmadı. Bitti. Ve değerli arkadaşlarım bakın doktorlarımız bu ülkeden kaçıyor biliyor musunuz? Fazla mesaiden, ucuz işgücünden yıldılar. Uzun uzun nöbetlerden ve sağlıkta şiddetten yoruldular. Bin bir zorlukla biriktirdikleri bilgi ve tecrübenin değersizleştirilmesinden, popülist sağlık politikalarından bıktılar. Şu sayılara bakın, bir grafik daha göstereceğim. Bu ne biliyor musunuz? Bu Türk Tabipler Birliği verilerine göre kasım ayına kadar yani ocakla kasım arasında tam 1246 doktorumuzun ülkemizi terk etmek için gereken bir belgenin başvurusunda bulunduğunu gösteriyor. Ülkeden çıkmak ve başka bir ülkede doktorluk yapmak için Tabipler Birliği’nden bir belge almanız gerekiyor. Tabipler Birliği o belgeyi veriyor ki o belgeyle başka bir ülkede doktorluk yapmak için işe başlayabiliyorsunuz.

Rakamlara bakın, çok çarpıcı değil mi? Bakın işin ehli düzgün bir kadro varken, ülke istişareyle, ortak akılla yönetilirken ülkeden ayrılmak isteyen doktorların sayısına bakın. 90, 100, 150. 2016’da bir artmaya başlıyor. 2017’de ne oluyor?

Referandumda başkanlık sistemi kabul ediliyor. 2018’de ne oluyor? Partili taraflı cumhurbaşkanı, akraba bakan el ele verip ülkeyi yönetmeye başlıyor. Kaçan doktorların sayısına bakın. 100,150’den hemen 800’e çıkıyor. Bin. Pandemide tabii herkes evinde fazla trafik yok, uçaklar çalışmıyor, biraz düşüyor. Bu sene sadece kasım sonuna kadar 1246 tane doktorumuz bu ülkeden kaçıp gidip başka ülkelerde doktorluk yapmak için hazırlık içerisinde.

Çalışma koşullarındaki bu orantısız yük sebebiyle, aldıkları ücretlerin değersizliği sebebiyle ve belki de en önemlisi hekimlik mesleğinin itibarsızlaştırılması sebebiyle Avrupa'ya gidiyorlar, Amerika'ya gidiyorlar. Bakın bir başka taraftan da şu 18 ayda değerli arkadaşlar, son 18 ayda tam 8000 tane doktorumuz devlet hastanelerinden istifa etti, ayrılıyorlar. Bugün gidişle gerçekten yakında pek çok branşta uzman doktor bulmakta zorluk çekeceğiz. Daha da bitmedi. Bakın tıpta son sınıftaki öğrenciler artık TUS’a çalışmıyor. Yurtdışı denklik sınavlarına ve İngilizce, Almanca derslerine çalışıyorlar. Daha yeni mezun olacak öğrenciler, tıp fakültesini bitirecek öğrenciler bile yavaş yavaş başka ülkelere doğru gitmeye hazırlanıyor. Ülkeyi bu hale düşürdüler ya gerçekten çok üzülüyoruz.

Tıp alanında insanlar çok zor yetişiyor ve şimdi bu kötü yönetim sebebiyle de onca emekle yetiştirilmiş insan gücümüzü göz göre göre başka ülkelere maalesef hediye ediyoruz. Kendi vatandaşlarımızı bu tükenmişlik ve bu çaresizlik yüzünden maalesef kaybediyoruz. Çok yazık gerçekten çok yazık. Hem kaçanlar için üzülüyorum hem de 84 milyon vatandaşımızın artık sağlık hizmetlerinde daha büyük zorluklarla karşılaşacağı için üzülüyorum.

Sadece doktorlar değil arkadaşlar. Bakın bunlar sadece sağlık çalışanlarıyla ilgili rakamlar, teknikerler, mühendisler, hemşireler hepsi gitmek istiyor. Gençler, üniversite gençleri soruyorum yüzde 70,80’i üniversite bittikten sonra kendi hayatlarını başka ülkelerde kurmak istiyorlar. Ülkemizde yarınlarının çöktüğünü gören, imkanını bulan herkes gitmenin yolunu arıyor. Değerli arkadaşlar bu arada biliyorsunuz Sayın Erdoğan ile bu işlere bakan kabine üyesinin, bakanın geçen hafta gururla açıkladıkları bir şey vardı. Hekim ücretlerine zam dediler. Döndük dolaştık onun da balon olduğu ortaya çıktı. Meğer ki sadece döner sermayeden gelen o ek ödemeyle ilgili bir konu ve bir de ne oldu bu balon müjdeyi sadece hekimlere zam diye açıkladıklarında diğer sağlık çalışanları doğal olarak isyan ettiler. Ya sadece hekimler mi yoruluyor dediler. Hemşireler de yoruluyor. Teknisyenler de yoruluyor, hasta bakıcıları da yoruluyor.

Sadece hekimleri mi bu artışı vereceksiniz dediler. Hekimlerle diğer sağlık çalışanlarını böyle itinayla da birbirlerine düşürmeyi becerdiler. Sonunda bu saçmalığın içinden çıkamayacaklarını anlayınca da Meclis’te ilgili yasa maddesini geri çektiler. Son bir hafta 10 gündür yaptıkları bu. Yine ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Değerli arkadaşlar, biz sağlık çalışanlarını mesleklerinden soğutan bu koşulları işte ortadan kaldıracağız. Tedavi alanın da, vatandaşlarımızın da, tedavi sağlayanın da memnun olduğu bir sistem oluşturacağız. Bunu yapmak zorunda olduğumuzu ve yapabilecek bir kadroya sahip olduğumuzu çok iyi biliyoruz.

Çünkü arkadaşlar taraflı partili cumhurbaşkanı sistemine geçtiğimiz günden bu yana ülkemiz maalesef uçurumdan aşağıya yuvarlanıyor. İyiye giden hiçbir şey yok. Çözülen hiçbir sorun yok. Eski sorunlara yenisi ekleniyor. Mevcut sorunlar daha da derinleşiyor. Her şeyimizi kaybediyoruz. Bu kötü yönetim yüzünden önümüzü göremiyoruz. Aynı sisli bir havada araba kullanmaya benziyor. Şu anda Türkiye'nin hali göz gözü görmüyor. Her şey belirsiz. Sisli havada nasıl herkes yavaşlarsa işte ekonomik aktörler de yavaşlıyor. Yatırımcılar da yavaşlıyor. Sis var önümü göremiyorum diyor. Ben bu ülkeye yatırım yapmam diyor.

Kendi insanımız gidiyor, başka ülkelere yatırım yapıyor. Başka ülkelerin vatandaşlarına istihdam sağlıyor. Peki bütün bu olan bitene ülkenin yaşadığı bütün bu zorluklar karşısında Sayın Erdoğan ne diyor? Daha dün, evvelsi gün yaptığı konuşmayı dinleyelim.

Erdoğan: “Bizler Müslümanlar olarak dünya hayatını bir imtihan vesilesi olarak gören insanlarız. Rabbimiz Kuran-ı Kerim'de muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz sabredenlere müjdele bu şekilde buyurmaktadır.”

Ya artık gerçekten yeter diyoruz. Yeter. Yani bu milletin hassasiyetlerini istismar etmeyi bırakın artık ya. Halkımızın tertemiz dini duygularını, milli duygularını, şu şahsi siyasetinize alet etmeyin diyoruz. Bu ülkedeki korku iklimini siz ürettiniz. Bu ülkedeki yoksulluk, açlık sizin yanlışkararlarınız yüzünden meydana geldi. Ürünlerin eksilmesine sebep olan sizin yönetiminiz. Bütün bunlara siz sebep oluyorsunuz. Tüm bu açlığın, korkunun, yokluğun, yoksulluğun kaynağı Beştepe'de. Başka yerde aramayın.

Evet bizim inancımızda zorluk karşısında sabır vardır. Ama ben Sayın Erdoğan'a buradan sesleniyorum. Sebepler alemine bir bakın orada siz kendinizi göreceksiniz, başkasını görmeyeceksiniz. Değerli arkadaşlarım, tüm bu yoksulluk var ya tüm bu hayat pahalılığı, ilaçsızlık ucuz işgücü, göç burası tüm bu kötü tabloyu terse çevirmek, işini düzgün yapan bir yönetim kadrosuyla inanın mümkün. Çok kolay inanın çok kolay. Evet zor günlerdeyiz ve ben bazen böyle söylediğimde özellikle gençlerimiz diyor ki böyle lise, üniversite çağı ‘ya acaba düzelir mi’ diyor. Durum çok kötü diyor. Herhalde bu ülke bu durumdan kurtulamaz diyor. Gerçekten gençlerde çok karamsarlık var çünkü o yaştakilere ne oldu? Kendilerini bildik bileli ülke yokuş aşağı gidiyor değil mi? Son 6,7 yıldır ülkenin durumunu fark etmeye başladıktan bu yana o çağlardan başlayıp işte lise, üniversite yıllarında hep yokuş aşağı yuvarlanmayı görüyorlar yaşıyorlar.

Ülkenin bir gün gelip de toparlanacağı dönemi yaşları yetmiyor hatırlamıyorlar ama biz bunu daha evvel yaptık. Bakın ekonomimiz 1994 ve 2001 krizlerinde mahvolmuştu. Demokrasimiz de tamamen çökmüştü. Ekonomi yönetimini kadrolarımızla beraber devraldık. Çok sürmedi o kadar batık bir durumdan Türkiye’yi iki senede çıkarttık. O büyük krizi çözdük. Tüm dünya 2008-2009 krizi ile mücadele ederken biz o krizi ustalıkla yönettik ve 6 ayda durumu toparladık. Hatırlayalım o günleri. Ya IMF, uluslarası para fonu geldi, bizden borç para istedi. Sizin durumunuz iyi ama başka ülkelerin paraya ihtiyacı var. Bir destek havuzu oluşturuyoruz. Bu havuza siz de kaynak sağlar mısınız dedi bize. Biz de tamam dedik. IMF ile borç sözleşmesi imzaladık. Onlara bir kredi hattı açtık. İhtiyacınız olursa size şu kadar yardım edebiliriz dedik. Bunları Türkiye Cumhuriyeti yaptı. Başka bir ülke yapmadı ya bunları yaşadık.

Komşumuz Yunanistan’a bile destek teklifinde bulunduk. O dönemden size bir karikatür gösteriyorum. Bu karikatürü biraz sonra biraz anlatacağım. Türkiye'nin gücünü çok net gösteren bir konu bu. Bu nerede yer alıyor? Bir Alman gazetesi hem de en çok okunan ve en itibarlı gazetelerden birisi. Kısaltılmış adı FAZ. Komşumuz krizin tam ortasında büyük bir buhran içerisinde; Almanya'da, Avrupa Birliği’de Yunanistan'ın durumundan endişe ediyor. O günlerde Yunanistan, Avrupa'dan destek bekliyor ancak Almanlar başta olmak üzere Avrupalılar destek verme konusunda biraz tereddütteler.

Ben o gün Atina’dayım. Zaten ben o gün Atina'da olduğum için Alman gazetesi bu haberi yapıyor, bu karikatürü yayınlıyor. Biz ne yaptık o gün? Yunanistan hükûmetine dedik ki bu kriz zor iştir bizim de başımıza geldi. Ama bizim durumumuz iyi. Zor dönemlerde komşu dayanışması önemlidir. Eğer bizden bir desteği kabul ederseniz rakam da önemli değil biz destek vermeye hazırız. Bunu bilin. Ben size bunu tebliğ etmek için geldim Atina'ya dedim. O günün hükümetine. Başbakanlığa 4 tane bakanla görüştük. İşte bu karikatür bu Alman gazetesinde benim Yunanistan ziyaretimin olduğu gün yayınlandı. Ne yazıyor söyleyeyim. Bu balonun içine söyleyeyim önce diyor ki Gertrud diyor yanındaki adamın adı öyle mutluyum ki Türkler Yunanistan'ı kurtardı ve böylelikle bizim paramız elimde kaldı diyor. Karikatürün altındaki yazıda diyor ki iyi haber Yunanistan'ın iflası önlendi. Ortadaki kulübede de herhalde benim ismime nazire olsun diye Ali’nin bir a döneri diyor. Bir a demek 10 numara demek Alman kültüründe. Ve Atina'nın merkezindeki Akropol'ün tepesine de bizim bayrağımızı koymuşlar. Çünkü niye Alman gazetesi ya Yunanistan'a da çok kızıyor ya o kızgınlıkla bu karikatürüyapmışlar. Tabii komşumuzu bir miktar rencide eden bir karikatür bu. Yani bizim gönlümüz razı gelmez. Ne kadar da zor duruma düşse böyle bir karikatür bizim gönlümüz razı gelmez. Ama bunu gösteriyorum çünkü bu böyle başka bir ülke değil Türkiye. Çok eskiden de değil. Bundan yaklaşık işte 10, 12 sene önce olan olay bu.

Ama arkadaşlar bakın biz bunları başardık. Bunları başaran ekip biziz, biziz. Bazıları ne diyor, ‘Ben imza atmasaydım yapabilir miydi’ diyor. Ben de diyorum ki ya keramet imzadaysa şöyle at bir imza da şu krizi çöz diyorum ya. Bakın değerli arkadaşlarım, koskoca ülke yönetiyorsunuz, 84 milyonluk ülke. Avrupa’nın en büyük toprakları, Avrupa'nın en büyük nüfusu ve Avrupa'nın en genç nüfusu. Bu kadar büyük bir ülkede hiç kimse ama hiç kimse tek başına bir şey yapamaz. Tek başına hiç kimsenin gücü yetmez. Hiç kimse kerameti kendinden ya da imzasından aramasın. Başarının formülü belli. Bakın işin ehli kişilerle, çalışkan insanlarla dürüst bir ekiple, ortak akılla ve istişare ile oldu bunlar. Başka bir şeyle değil.

O kadar başarılı olduğumuz günlerde Erdoğan'dan hiç dış güçler hikayesi duyuyor musunuz? Dış güçlerden şikâyeti var mıydı? Neredeydi o dış güçler? Türkiye bu kadar başarılıyken, bütün Avrupa'da, bütün dünyada başarı öyküsü olarak herkes birbirine Türkiye'yi anlatırken dışgüçler var, düşmanlar var duyuyor muydunuz? Dış güçler hep var, Türkiye aleyhine çalışanlar hep var. Önemli olan sizin ne yaptığınız ya siz ne yapıyorsunuz? Siz bu ülkenin en önemli finansal savunma hattı olan, bu ülkenin kalesi olan, suru olan 130 milyar dolarlık döviz rezervlerini cayır cayır yakın bütün savunma hattını yerle bir edin kendi elinizle döviz rezervini eksi 50 milyar dolara yerin dibine indirin ondan sonra deyin ki ekonomimiz bozuldu, dış güçler, saldırı altındayız. Ne diyor, ekonomik istiklal savaşı veriyoruz diyor. Sen kime karşı veriyorsun bu savaşı ya? Karşındakini bir söyle, kime karşı bu savaşı veriyorsun?

Kendileri düşürdü bu hale. Kendi yanlışları yüzünden ülkemiz bu halde. Öyle ekonomik kurtuluş savaşı deyip de milleti açlığa razı olacaksın, yokluğa sabredeceksin, savaş halindeyiz diye kandırmayın kimseyi. Böyle bir şey yok değerli arkadaşlarım. Bakın işte biz yine yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Her alanda ama her alanda 90 günlük 360 günlük eylem planları hazırlıyoruz. Her alanda ne yapacağımızı planlıyoruz. Demokrasiyle, hukuk bazlı yönetimle ülkemizi hızla toparlayacağız. Ülkemiz vatandaşlarının hakkını çiğnemeyen bir devlet yapısına kavuşacak, ülkemiz yatırımcıların koşa koşa geldiği bir yer olacak. Ülkemiz göç eden doktorların, gençlerin yeniden evine döndüğü bir ülke olacak. Başka ülkelerde yaşayan gençlerin ya keşke şöyle 3 ay, 6 ay bir Türkiye'de yaşayabilsem dediği bir ülke olacak. Gençlerimiz bu günleri hatırlayamıyor olabilir. Bunu yaşadık. Avrupalı Amerikalı gençler ya şöyle bir 3 ay 6 ay bir Türkiye’de yaşasam, Türkiye'nin bir suyunu içsem, havasını solusam diyordu. Böyle bir ülkeydi burası. Daha evvel yaptık yine yapacağız. Paramıza yeniden itibar kazandıracağız. Güven gelecek arkadaşlar. Güven gelecek.

Faizler güvenle ve itibarla düşecek. Faizler talimatla değil doğru politikalarla düşecek. Bu kötümuameleyi insan onuruna aykırı hayatı bu ülkeden sileceğiz. Hayat pahalılığını gündemden çıkaracağız arkadaşlar. Daha evvel mutlak yoksulluğu ülkemizde nasıl yok ettiysek yine yok edeceğiz. Değerli arkadaşlarım hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu kabustan hızla uyanacağız ve derin bir nefes alacağız. Hep beraber hiç merak etmeyin. Emanet emin ellere kavuşacak. Önce hukuku ve kurumları ayağa kaldıracağız. Güveni tesis edeceğiz. Türkiye’yi hızla refaha ve huzura kavuşturacağız. Kimseyi ezdirmeyeceğiz. Güçlü, sürdürebilir ve kapsayıcı bir büyüme ile topyekûn zenginleşeceğiz. Gençlerimizin kaçmak değil, yaşamak istediği bir Türkiye için çalışacağız.

DEVA Partisi,

Kadınlarla gençlerle çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla, eşitlik için adalet için yola çıktı. Adalet. Biraz önce emeklilikte yaşa takılan arkadaşlarımız vardı. İzmir derneği. Çalışıyoruz. Adalete dayanan, finansal sürdürülebilirliğe dayanan bir çözüm için çalışıyoruz. Türkiye Platformuyla da istişare içerisindeyiz. Her konuda değerli arkadaşlar ama her konuda bizim çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız. Ayrışmayacağız ayrıştırmayacağız, toplumu kutuplara ayırmayacağız. Hep beraber Türkiye'nin yaralarını saracağız. Biz Türkiye'nin haysiyetli insanları için buradayız.

Hiç endişeniz olmasın. Artık Türkiye'nin devası var. İzmir'in devası var, Torbalı’nın devası var ve biz hazırız. Hepinize çok çok teşekkür ederim.