9 Aralık 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Yenice İlçe Kongresı̇ Konuşması

9 Aralık 2021

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN YENİCE İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI

DEVA Partisi'nin değerli genel merkez kurulu üyeleri,
Değerli Çanakkale il başkanımız,
Değerli Yenice ilçe başkanımız,
Siyasi partilerimizin ve sivil toplum kuruşlarımızın, meslek örgütlerimizin, odalarımızın çok değerli başkanları, temsilcileri,

Çok değerli muhtarlarımız,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın kıymetli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız,
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Yenice ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.

Değerli arkadaşlar Çanakkale il kongremizi yapalı aşağı yukarı tam bir yıl oldu. 25 kasımda yapmıştık. O zaman çok hızlı gidiyorduk. 41 ili bir an önce tamamlayalım şu seçime girme hakkını elde edelim diye. Ve çok şükür geçen yıl kasım ayında o 41 il sınırını geçtik. Aralıkta büyük kongremizi yaptık. Seçime girme ruhsatımızı cebimize koyduk ve bir yıldır DEVA Partisi, seçimlere girmeye hak kazanmış bir siyasi parti olarak yoluna devam ediyor.

Ama tabii teşkilatlanmamızı orada durdurmadık çok hızlı bir şekilde devam ediyoruz. Bugün itibarıyla 81 ilin tamamında il başkanlarını görevlendirmiş durumdayız. 973 ilçemizin de 680 tanesinde ilçe başkanımız şu anda görevinin başında. Tabii arayı biraz açtık bir yıl oldu en son geleli ama Çanakkale'de tekrar olmak gerçekten benim için çok büyük bir mutluluk. İl başkanımızın sıkı takibi sonucu Yenice kongremiz vesilesiyle burada sizlerle beraber olmak gerçekten bizler için çok güzel. Bu güzel ilimizde, Çanakkale’mizde, bu şehitler diyarında, merkezde Çan'da, Biga’da yoğun bir programı gerçekleştireceğiz. Çanakkale programımızın ilk adımını bu kongremizle başlatmış olduk ve Yenice'de bu güzel ilçemizde, bu yeşilin merkezinde bu coşkuyu, bu heyecanı salonda görmek bizleri de çok mutlu etti. Sağ olun var olun diyorum.

Değerli arkadaşlar, yarın 10 aralık İnsan Hakları Günü. 10 Aralık 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin de tam 73. Yılı. Bu bildiri İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda oylamaya açıldığında Türkiye de buna destek veren, evet diyen, oy veren ülkelerden birisi oldu. Hemen ardından iki yıl sonra, 1950’de de Avrupa Konseyi üyesi olan devletler arasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hazırlandı. Bakın ta 70 sene önceden bahsediyoruz. Ve Türkiye ilk imzacılar arasında yerini aldı. İnsan hakları meselelerinin dünyada ve Avrupa'da ilk imzacıları arasında bu ülke. Böylesine demokrasi ve insan hakkı kavramını bilen bir ülke burası. İnsan hakkının aynı zamanda kul hakkı olduğunu bilen bir toprak burası. Fakat bu girişi niye yaptım biliyor musunuz? Arkadaşlar bakın bugün Türkiye, kuruluşundan beri içinde yer aldığımız Avrupa Konseyi'nin yaptırımlarıyla karşı karşıya.

Avrupa Birliği ayrı, Avrupa Konseyi ayrı. İlk önce bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekiyor. Hükümet bunu sık sık karıştırıyor. Avrupa Birliği bizim henüz üye olmadığımız, üyelik yolunda zaman içerisinde çaba gösterdiğimiz bir konu. Ama Avrupa Konseyi, Türkiye'nin kurucu üyesi olduğu bir yapı. Kuruluşunda imzamız var. Avrupa Konseyi'nin öncülüğünde hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de imzamız var. Niçin arkadaşlar niçin gündeme getiriyoruz? Bakın ilk imzacılarından biri olduğumuz sözleşmeye tam 71 sene sonra Türkiye uymadığı için biz bunu bugün gündeme getiriyoruz. Peki Türkiye bu sözleşmeye niye uymuyor? İnsan haklarıyla ilgili sözleşmeye niye uymuyor?

Sadece ve sadece Sayın Erdoğan'ın keyfi yüzünden. ‘Uymuyorum’ diyor. Dinlemiyorum diyor, uygulamayacağım diyor. Kendi vatandaşımızın haklarını ihlal ettiğimiz yetmiyormuş gibi bir de bu ihlal tespit edildiğinde bağlı olan sözleşmeyi uygulamamaya, o sözleşmeye uymamaya inat eden bir yönetim zihniyeti var şu anda. Ya siz ta 71 sene önce bütün Avrupa’nın altına imza attığı, Türkiye'nin de ilk imzacılarından birisi olduğu sözleşmeye bugün uymuyorum derseniz güveni nasıl elde edeceksiniz?

Güven olmayınca bu ülkenin ekonomisi düzelmez. Bunu anlamıyorlar hala anlamıyorlar. Dün ne demiş bir de dünkü ifadesi, ‘Avrupa Birliği'nin şu isimlerle ilgili kararları tanımıyoruz, yok farz ediyoruz.’ Diyor. Karıştırıyor. Avrupa Birliği dediği aslında Avrupa Konseyi. Neyse kurumun adını yanlış söylüyor, onu geçelim. Ama Türkiye Cumhuriyeti dediğim gibi o konseyin kurulduğu günden beri üyesi. Sırf sizin hukuk tanımazlığınızın yüzünden sırf sizin yasaları vatandaşlarınıza baskı aracına çevirmeniz yüzünden şu anda Türkiye ile ilgili uluslararası toplum önünde Türkiye’yi küçük düşürecek bir ihlal süreci başlatıldı.

Bakın bu tarihimizde bir ilk arkadaşlar. Avrupa Konseyi kuruldu kurulalı ilk defa bir yaptırım süreciyle karşı karşıyayız. Ha bir ülke daha var benzer bir süreç yaşayan o da bir başka komşumuz Azerbaycan. Bir de darbe döneminde o askeri cunta döneminde Türkiye’nin üyeliği, askeri darbe süresinde bu ihtilal darbe süresinde askıya alınmış, üyelik askıya alınmış sonra demokrasiye Türkiye döndüğünde tekrar Türkiye üyeliğine devam etmiş ama sözleşmeye uymama sebebiyle. Sözleşmeye uymamakta ısrar ve inat sebebiyle ilk defa Türkiye’nin bir yaptırım süreci ile şu anda karşı karşıyayız. Değerli arkadaşlar, bakın Sayın Erdoğan'ın bu dürtülerine bağlı, şahsileşmiş dış ilişkiler uygulamasının maalesef sonuçlarını sürekli yaşıyoruz. Pek çok alanda yaşıyoruz. Onun bedelini haksız, hukuksuz yere cezaevinde kalan vatandaşlarımız ödüyor. Onun bedelini baskı iklimi içerisinde adeta açık hava cezaevine dönüşmüş ülkede nefes almaya çalışan 84 milyon ödüyor.

Ve üstelik tutarsızlığı da caba. Daha senenin başında, bu yılın başında ‘Türkiye'nin geleceğini Avrupa'da görüyoruz’ diyordu. Hemen peşinden ne yaptı? İnsan hakları eylem planı açıkladı. Mart ayında. Ya dedik hayırdır ne oldu, başlarına taş mı düştü bir şey oldu yani. Meğer öğrendik ki Avrupa Birliği’nden gelecek bir para varmış. O da o insan hakları eylem planına şart olarak bağlanmış. İşte o parayı kaçırmayalım diye o gün apar topar açıklamışlar. İnsan hakları eylem planı sözde. Şu anda da uygulamıyorlar. İnsan hakları eylem planının içinde pek çok madde var. Tarih verilmiş. Pek çok madde uygulanmıyor.

Bugün de ne yapıyor? Hak çiğnemekte ısrarcı olacağını açık açık söylüyor. Neredeyse övünüyor. İşin daha da vahim tarafı arkadaşlar, hiçbir muhatabı da Sayın Erdoğan'ın bu çalkantılı ruh haline artık şaşırmıyor biliyor musunuz? ‘Erdoğan bu yapıyor’ diyorlar. ‘Tamam bugün böyle, yarın öyle.’ İnanın dünyada bu hale düştük ya. Bu ülkenin cumhurbaşkanının uluslararası toplum karşısında böyle artık ciddiye alınmayan, bugün böyle konuşur, yarın başka türlü konuşur diye nitelenen bir cumhurbaşkanı olması bizi bu ülkenin vatandaşı olarak üzülüyor. Kim olursa olsun.

Bakın bir başka örnek daha göstereceğim. Bugünlerde biliyorsunuz Birleşik Arap Emirlikleri sürekli gündemimizde. Birleşik Arap Emirlikleri ile ilgili Sayın Erdoğan'ın şu son yıllarda ne söylediklerini beraberce videolardan izleyelim. Yalnız sağ üst köşedeki tarihlere özellikle dikkatinizi çekiyorum. Tarihlerle beraber dinlemenizde büyük fayda var.

Erdoğan: “Türkiye'de darbe girişimi olduğu zaman Körfez'de kimlerin buna sevindiğini biz çok iyi biliyoruz.”

“Medine korumasını yaparken Fahrettin Paşa, ey bize bühtanda bulunan zavallı senin ceddin neredeydi?”

Süleyman Soylu: “Bugün cumhurbaşkanımıza anti semi anti-semitist diye saldıranlar 15 Temmuz'un failini kendi ülkelerinde tutuyor. Ortakları da Birleşik Arap Emirlikleri.”

Bakın, son açıklama 16 Mayıs 2021. Ne zaman? Bundan daha 6 ay önce. Ne diyorlar? Bu ülkeyi açık açık 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünü desteklemekle suçluyorlar. Ağır bir suç değil mi? Suçladıkları ülke hangi ülke? Birleşik Arap Emirlikleri. Öyle affedilebilecek bir şey değil ha. Yani 15 Temmuz darbe teşebbüsünde bizzat yer alan, rol alan insanlara verilen cezayı biliyoruz. Elli defa, yüz defa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları söz konusu şu anda. İtham ne? Bu ülke, bu darbecilere destek verdi diye itham ediyorlar. Bunlar gösteriyoruz çünkü arkadaşlar unutturmaya çalışıyorlar.

Bugün söylediklerini yarın ters düz edip eski söylediğini unutturmaya çalışıyorlar ve bu suçlamaya bakın. Tarihlere özellikle koydum. Tam 5 yıl boyunca sürdürüyorlar. Darbe teşebbüsü ne zaman? 2016. En son video 2021. 5 sene boyunca diyorlar ki bu ülke 15 Temmuz’un destekçisi. Bu ülke düşman. Ancak daha sonra bir baktık Sayın Erdoğan tam bir u dönüşü yaptı. Tam bir u dönüşü.

Erdoğan: “Birleşik Arap Emirlikleri’nin Türkiye’ye yönelik yatırımlar noktasında ciddi bir görüşme yaptık. Bizim Abudabi yönetimi ile attığımız bu adım, tarihi bir adım. Çatlasanız da patlasanız da biz hepsi ile de münasebetlerimizi çok daha iyi bir konumu inşallah getireceğiz. Çünkü bizim en önemli özelliğimiz bu.”

Evet, en önemli özellikleri u dönüşü yapmak, zikzak yapmak, yalpa yapmak. En önemli özellikleri bu. Ya ne diyor bir de ‘çatlasanız da patlasanız da’. Ya ilişkiyi bozan sizsiniz. Onları itham eden sizsiniz. 5 yıl boyunca 15 Temmuz’un bu ülke destekçisi diyen sizsiniz. Kim çatlıyor, patlıyor, tekrar ilişki düzeltiyorsunuz diye ya? Acaba şunu mu demek istiyor yyani 6 ay önceki Erdoğan çatlasa da patlasa da bugünkü Erdoğan, ben bu işi düzelteceğim mi demek istiyor? Ne demek istiyor anlamıyorum.

Biz Sayın Erdoğan'ın da etrafındaki pek çok insanın da tutarsız olduğunu biliyoruz. Bir sağa bir sola yalpaladığını, keskin dönüşler yaptığını, dün söylediklerini bugün unutturmaya çalıştığını da çok iyi biliyoruz. Tüm dünya bunu öğrendi artık ama biz unutturmayacağız. Arkadaşlar böyle göstereceğiz.

Hatırlatacağız ki insanlar olayın tümünü görsün. Bakın burada çok büyük bir vahamet var arkadaşlar ve buna bir cevap vermek zorundalar.

Birleşik Arap Emirlikleri ile ilgili sözlerinden hangisi doğru? Eğer bu ülke yakın tarihimizin en kanlı gecesinin 251 insanımızın şehit olmasıyla, binlerce insanımızın gazi olmasıyla sonuçlanan darbe teşebbüsünün arkasında olan bir ülke ise siz hangi hakla bu ülkeyi resmi törenle karşılıyorsunuz? Ya resmi tören bakın görüyorsunuz, siz 15 Temmuz darbe girişimini destekleyenleri böyle devlet töreniyle mi karşılayacaksınız? Yok eğer değilse o zaman da bunu çıkın bir açıklayın ya açık açık. “Biz doğruyu söylemedik ya da yanılmışız. Bu ülkenin Birleşik Arap Emirlikleri’nin 15 Temmuz’da hiçbir dahli yokmuş.”

‘Hem itham ettiğimiz o ülkeden hem de yanılttığımız milletimizden özür dileriz’ deyin. Yok eğer mesele paraysa onu da çıkın açıklayın. Eğer bu kadar ucuzsa darbe teşebbüsünü destekleyen bir ülkeden 3, 5 milyar, 10 milyar dolar para gelecek diye o ülkeyle birden ilişkileri sıfırlayıp hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorsanız, onu da çıkın söyleyin. Deyin ki ‘Öyle bir çaresiz duruma düştük ki denize düşen yılana sarılır. Bu ülkeden gelecek paralara o kadar çok ihtiyacımız var ki artık 15 Temmuz falan onu sünger çekiyoruz ve devam ediyoruz yolumuza.’ Bir şey deyin ya. Bu kadar büyük tutarsızlık yapıp bu kadar büyük yalpa yapıp hiçbir izahatta bulunmayıp, halkımıza hiçbir şey söylemeyip devam edemezsiniz. Bu millete bir cevap vermek zorundasınız. Bunu bilmek bu milletin hakkı ya. Yenice'deki vatandaşlarımızın hakkı.

Bakın değerli arkadaşlarım, 15 Temmuz, tüm halkımızın sokaklarda kazandığı bir demokrasi zaferidir. Bunu siz daha sonra yanardöner ilişkilerinizde kullanın diye çıkmadı o gece bu insanlar sokağa, siz bunu istismar edin diye o millet o gece sokağa dökülmedi. Bunun için canlarını feda etmedi 251 şehidimiz. Canı pahasına kurtardıkları demokrasimizi böylesine küçük düşürmeye sizin hakkınız yok ya.

Değerli arkadaşlar bakın bilmiyorum farkında mısınız? Bu Katarla da ilişkiler Birleşik Arap Emirlikleri ile olan ilişkiler hep dolar. Herhalde bu ülkelere bakınca Sayın Erdoğan’ın gözlerinde önce bir dolar işaretleri oluşuyor, öyle bakıyor bu ülkeye. Başka da gözü hiçbir şey görmüyor. Varsa yoksa para ya. Bu ülkenin onuru, haysiyeti var. Her şey para değil arkadaşlar. Buradan gelecek 15 milyar, 30 milyar dolar parayla bu ülkenin ekonomisi düzelmez asla düzelmez. Havuzun dibi delik, ne kadar para dökseniz delikten, çatlaktan kaçıyor gidiyor zaten. Havuz su tutmuyor. Buradan gelecek paralarla bu ülkenin ekonomisi asla düzelmez.

Kaldı ki defalarca açıklamalar yapıyorlar değil mi? Katar'dan para gelecek, Birleşik Arap Emirlikleri’nden para gelecek diye. Piyasa üzerinde en ufak bir etkisi var mı? Dolar kuru üzerinde en ufak bir etkisi var mı? Normalde insanlar inansa ha evet bu ülkelerden para gelecek ve ekonomimiz düzelecek dese anında dolar kuru düşer, anında faiz düşmeye başlar. Hiçbir etkisi yok. Çünkü biliyorlar ki havuzun dibi delikken getireceğiniz doldurulan suyun hiçbir kıymeti harbiyesi yok.

Bir de ben şuna üzülüyorum arkadaşlar, koskoca Türkiye Cumhuriyeti sağdan soldan para dilenir duruma düştü ya. Bakın daha üç beş gün önce bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanının ve sonrasında Cumhurbaşkanının yapacağı ziyaretten önce bir gazeteci, bir basın toplantısında ne söylüyor, dinleyin.

Gazeteci: “Türkiye'nin yaşadığı ekonomik kaosu aşması için acaba siz Katar'a bir mali destek mi talep etmeye geldiniz?”

TRT dikkat edin TRT. Aslında kem küm ve TRT yayını kesiyor. Dikkat edin, bakın ne diye soruyor, kaos diyor, Türkiye diyor, ekonomik kaos diyor. Ya bunu Katar’daki, oradaki bir gazeteci bu iki ülkenin dışişleri bakanlarına soruyor? Gazeteci ne diyor? ‘Acaba siz Katar’a mali destek talep etmeye mi geldiniz?’ diye soruyor. Daha cevap gelmeden tercüman kem küm derken TRT yayını kesiyor, işi bitiriyor. Çünkü ne söyleyeceğinden emin değiller.

Koskoca Türkiye’yi ya 84 milyonluk ülke. Katar'ın arkadaşlar bir ucundan bir ucuna arabayla yarım saatte varıyorsunuz. Biz Çanakkale’den çıktık. Yenice'ye bir saat 15 dakikada geldik. Katar'ın bir ucundan bir ucuna arabayla 30 dakika sürüyor. Bu kadar. Nüfusu 1 milyon yok. Koskoca Türkiye’yi bu hale düşürüyorlar ya yazıktır günahtır ya gerçekten yazık. Bakın bu arada hiç somut yatırım planı falan duymuyorsunuz. Bakın yeni yatırım, sıfırdan yatırım falan yok. Geçen hafta biliyorsunuz Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri'ne cumhurbaşkanının ziyaretinde ne yaptı? 80 tane uçak satacağız dedi ve 7000 kişilik bu yeni bir istihdam oluşturacaktır dedi. Yüksek teknoloji satıyor bakın.

Yüksek teknolojiyi, Birleşik Arap Emirlikleri'ne satmak için Fransa’ya gidiyor. Peki Sayın Erdoğan'dan bunları duyuyor muyuz? Sadece swap anlaşması, dolar, para ver diyor. ‘Bir an önce para ver.’ Veya ne diyor? ‘Kanal İstanbul yapacağız, oraya para getirin’ diyor. İmar rantı, imar rantı başka bir şey değil. Katma değeri olmayan ülkemize kalıcı zenginlik getirmeyecek, vatandaşlarımıza refah sunmayacak konulardan bahsediyoruz. Veya daha tehlikelisi en stratejik tesislerimize küçük bedeller karşılığında bu ülkeleri ortak etme niyetinden bahsediyoruz. Gerçekten yazık ediyorlar çok yazık. Dış politikadaki saygınlığımızı gün geçtikçe yitiriyoruz. Hak çiğneyen, kendi vatandaşının hukukunu tanımayan, içeriye, dışarıya sözünü tutmayan, tamamen günlük dürtülerle hareket eden, her alanda tavizler veren bir iktidar var şu anda bu ülkenin başında.

Bakmayın siz anlattıkları masallara arkadaşlar. Sözüm ona tüm dünyaya meydan okuyorlar. ‘Hikâye’. Yok öyle bir şey. Sen tüm dünyaya meydan okuyacaksan öncelikle ekonomin güçlü olacak ekonomin. Gidip de başka ülkelerin önünde boynunu eğerek, para isteyerek bu ülkede, bu dünyada itibar sahibi olamazsın. Mümkün değil. Dün 15 Temmuz’un faili dediklerine bugün devlet töreni yapıyorlar ya. Kafa bu.

Bakın arkadaşlar biliyorsunuz ben ülkemizin ilk Avrupa Birliği Bakanıyım. İlk Başmüzakereciyim, daha sonra Dışişleri Bakanlığı yaptım. Ama o dönemde ekibimizle birlikte neler neler yaptık. Tüm Ortadoğu ülkeleriyle, Avrupa ülkeleriyle, Asya’yla, Afrika ile Amerika ülkeleri ile eşitler seviyesinde ilişki geliştirdik. Pek çok ülke için ilham kaynağı olduk. O günlerin uluslararası basını Türkiye’yi başarı örneği olarak sunuyordu. Türkiye'den öğreneceğimiz çok şey var diye sunuyordu.

Oturduğumuz her masada vatandaşlarımızın, ülkemizin çıkarlarını sonuna kadar savunuyorduk. Halkımızın çıkarlarından asla taviz vermiyorduk asla. İddialı ve itibarlı bir ülkeydik. Sözümüzün gücü vardı. Sözün gücü nedir? Sözün gücü; güvenilir olursunuz, itibarlı olursunuz, güçlü olursunuz. Ne ekonomik gücünüzü ne de askeri gücünüzü kullanmaya gerek kalmadan bu gücün ve itibarın etkisi ile sadece konuşarak etkili olursunuz. Sözün gücü budur.

Bakın bir örnek... Ben başbakan yardımcısı iken yani Dışişleri Bakanlığı’ndan tekrar o ekonomik kriz sonrası ekonomiye döndüğümde, 2008 krizinden sonra biliyorsunuz komşumuz Yunanistan iflasın eşiğine gelmişti. Hatta daha sonra da gerçekten borçlarını ödeyemedi. O dönem ise bizim ekonomik gücümüz yerinde. IMF geldi bizden borç para istedi hatırlıyorsanız. ‘Ya sizin durumunuz iyi, paraya ihtiyacı olan ülkeler var. Böyle bir havuz oluşturuyoruz. Eğer durumunuz uygunsa biz uygun olduğunu biliyoruz. Güçlü olduğunu biliyoruz. Bu havuza para verin.’ Yani bize, IMF’in havuzuna borç para verin diye bizden para istedi. Tamam dedik. Ne kadar ihtiyacınız? Dediler ki; işte sizin hani IMF’teki hisseniz yüzde 1. Bunun karşılığında da o yüzde 1'in karşılığında bir borç. Hani o nispette bir havuz oluşturuyoruz ama tabii her ülkede katılamıyor. Dolayısıyla hissenizden de daha fazla miktarda katkıda bulunmanız gerekebilir. Ama şunu istiyoruz, biz size bir sözleşme imzalayalım siz kredi hattını açın gerektiğinde biz acil olarak bu parayı sizden istiyoruz. Tamam dedik anlaşma imzaladık. Biz IMF’e kredi hattı açtık bakın arkadaşlar.

Ve o günlerde benim bir Atina ziyaretim oldu. Sayın Papa, o günlerde başbakan. Eski tanıdığımız, bildiğimiz bir arkadaş. Ben Atina'ya indim. İndiğim gün Alman gazetelerinde büyük haberler çıktı. Türkiye Yunanistan'a yardım etmeye geldi diye. Yazan, Alman. Boy boy, çarşaf çarşaf. Biliyorsunuz o ara Almanya ile Yunanistan gergin. Yunanistan diyor ki ‘Ya ben Avrupa Birliği’ne üyeyim. Zor duruma düştüm. Bana yardım edin’ diyor. Almanya'da o günün ekonomisi güçlü ama bir sürü şart ileri sürüyor. Şunları şunları yaparsanız ancak destek veririz diyor. Biz gittik dedik ki ya bizim de başımıza geldi. 2001-2002 krizini yaşadık. Bu konu zor. Eğer ihtiyacınız varsa yani iç siyasette de hani yönetebilirseniz bizim imkanlarımız da var, rakam da hiç önemli değil ama konuşalım. Biz komşumuza yardım etmeye hazırız dedik.

Aynı gün bir önemli bir Alman gazetesinde koca bir karikatür. Benim Atina'yı ziyaret ettiğim gün. O gün karikatürde ne yapmışlar? Atina şeyi var, elle çizilmiş resim Akropol. Akropol'ün tepesine de Türk bayrağını çizmişler. Demişler ki; Türkiye, Yunanistan’a yardım etmeye geldi. İyi ki geldi yoksa Almanlar olarak biz para ödeyecektik. İyi ki Türkler yardım ediyor diye. Arkadaşlar bakın bunlar daha bundan 10 sene önce olmuş işler. Şimdi hayal gibi geliyor değil mi? Bugünküşartlara baktığımızda gidip işte hangi ülkelerden para isteklerine baktığında bu anlattıklarım hayal gibi geliyor. Bunların hepsini yaşadık ya hepsini yaşadık. Ben şimdi buradan Sayın Erdoğan'a sesleniyorum. Nereden nereye diyorum, nereden nereye?

İşler iyiye giderken, bizler işin içindeyken, liyakatli kadrolar işin başındayken ortak akıl ve istişare varken, Türkiye başarı üretirken çıkıp diyordu kendisi değil mi? ‘Nereden nereye’ diye. Onun ifadesi. Ehliyetli, liyakatli kadroları, düzgün kadroları siz saf dışı bırakın, ortak aklı, istişareyi bırakın. Ben tek imza ile aklıma gelen her şey yapacağım deyin, ülkeyi bu duruma düşün. Ben de şimdi buradan tekrar kendisine söylüyorum. Nereden nereye diyorum. Bir zamanlar Yunanistan’a finansal destek verecek denilen Türkiye şimdi başka ülkelerden gidip destek isteyecek hale düştü. Bunu bunlar yaptı arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım bakın, biz DEVA Partisi olarak çok net bir vaatte bulunuyoruz. Çok net. Bu milletin haklarının, hukukunun birilerinin dürtüleriyle  çarçur edildiği günleri sona erdireceğiz inşallah. Bu günler bitecek. Yeniden eskiye göre o başarılı yıllara göre çok daha iddialı ve çok daha itibarlı bir ülke olacağız. Biz ne yaptık? Milli geliri aldık, 3500 dolardan 12500 dolara çıkarttık mı? Çıkarttık. 2023 hedefi olarak ne koyduk? 25000 dolar koyduk. Şimdi bunların hedefi ne biliyor musunuz? 2023 hedefi. 10700 dolar ya. Eylülde kendi imzaladığı orta vadeli programda bunu açıkladı. O da daha dolar kuru 9,30 iken 8,30 iken bunu açıkladı. Mümkün değil şu anda bu dolar kuruyla 10000 dolar falan hikâye. 2023’te yılında 10000’i bile bulamazlar, mümkün değil.

Ama biz ne diyoruz. Bakın 25000 dolarlık hedefimiz bizim sapasağlam duruyor. Çok kısa zamanda biz o 25000 doları geçeriz inşallah bunu yaparız. Bunu DEVA kadroları olarak gerçekleştireceğiz. Değerli arkadaşlarım, biraz önce Mehmet Emin Bey'in söylediği gibi pasaportumuz yeniden değerlenecek. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak öyle 250000 dolara satılan bir belge olmayacak. Şu anda bunu yapıyorlar ya, bu kadar düştü mesele. Parayı bas vatandaşlık al. Olur mu öyle bir şey. Biz ne iddiamızdan vazgeçeceğiz ne de itibarımızdan vazgeçeceğiz. Türkiye böyle Bulgarların, şunların bunların ucuz tatil için geldiği bir ülke değil. Gelişmiş bir ülke olarak, kalkınmış bir ülke olarak, bir sanayi merkezi, tarım merkezi, kültür ve turizm merkezi olacak.

Bunu nasıl yapacağını bilen deneyimli bir kadroyla beraber olmaktan beraberce çalışmaktan gerçekten ben gurur duyuyorum. Az kaldı inşallah bunu hep beraber gerçekleştireceğiz. Bunu en çok da değerli arkadaşlar gençlerimiz için gerçekleştireceğiz. Gençlerimiz... Gerçekten en çok da gençlerimize şu anda üzülüyorum. Buraya gelirken baktım gençler kaldırımda yürüyorlar, sordum Berkan Bey’e, il başkanımıza dedim, bu gençler yürüyorlar ise herhalde evet dedi bunlar lise öğrencisi. Pırıl pırıl gençler. Fakat içim burkuldu, kim bilir iç dünyalarında neler yaşıyorlar. Ne kadar ümitsizler.

Bakın geçtiğimiz gün arkadaşlarımız bana bir başvuru formu gösterdi. Başvuru formunu şöyle bir yansıtalım arkadaşlar. Bakın dikkatinizi çekiyorum. Çalışma durumunu soruyor. Başvuru formunda bilgisayar ekranında böyle bu birkaç sayfalık bir form. Çalışma durumunda seçenekler öğrenci, yeni mezun çalışıyor, çalışmıyor, ev genci. Görüyor musunuz? Yanlış duymuyorsunuz, yanlış görmüyorsunuz. Bu bir kurumun hem de çok bilinen bir kurumun başvuru formu. Bizim literatürümüze, bizim sözlüğümüze maalesef bunu da eklediler. Ev genci ifadesini eklediler. Literatüre bu kavramı sokmak da işte bu iktidara nasip oldu. Çünkü gerçekten arkadaşlar, böyle bir kitle var.

Ülkemizde şu an evde yaşayan, gündüz genelde dinlenen, gece ayakta olan, daha çok sosyal medyada takılan, gündüz başkalarıyla da çok da muhatap olmayan, anne babasıyla da fazla muhatap olmak istemeyen gençler var. Okulda değiller, iş yok çalışamıyorlar da. Sokağa çıkıldığı an zaten her şey ateş pahası.

Şöyle arkadaşlarla buluşup bir kahve içseler, dünyanın parası. Cepler boş. Hele sokağa çıkıp ta bir sokak röportajına falan denk gelirlerse eyvah. Hemen çıkar telefonunu göster diyen birileri oluyor etrafında. Hiç şikâyet etme diyorlar. Çıkar telefonunu göster... Onlar da ne yapıyor, evlerine kapanıyor. Bizim zamanımızda değerli arkadaşlar, bakın biriktirdikleri harçlıkla Avrupa turuna çıkan gençlerimiz vardı. Bu KYK’lar var ya KYK bursları, 5, 6 aylık KYK bursunu biriktirip 15 gün Avrupa'da gençler tatil yapabiliyordu. Türkiye’ydi burası başka bir ülke değil.

Bakın bizim youtube sayfamızda youtube kanalımızda yorumlar var her bir videonun altında. Geçen oraya bir gencimiz yazmış diyor ki; 30 yaşındayım, sizin döneminizde diyor bizi kast ederek size ekonominin başındayken diyor, 1 ay mısır tarlasında çalıştım, yevmiyemi biriktirdim ve en son model 1 oyun konsolu aldım diyor. Mısır tarlasında çalışarak bir ay biriktirdiği yevmiyeyle. Şimdi diyor bir doktorun bir aylık maaşı yetmiyor diyor. Refahtaki düşüşü görüyorsunuz değil mi? İnsanların satın alma gücü ne kadar düştü görüyorsunuz değil mi?

Hani bir dua vardır Allah gördüğünden geri koymasın diye. O refaha yükselip sonra onun altına düşmek çok yıkıcı oluyor. Ülke hep fakir olsa o çok derin, fakirlikten böyle yavaş yavaş kurtulan bir ülke olsa insanlara belki çok dokunmuyor. Ne diyorlar? Çin modeli diyorlar değil mi? Ülkeyi batırdılar, Çin modeli diyorlar. Ya Bangladeş, Çin bunlar çok fakirlikten böyle kademe kademe refahın arttığı ülkeler. Siz 12500 dolarlık milli gelire ulaşmış bir ülkeyi bu ülkenin vatandaşlarını bu ülkenin gençlerini tekrar 5000 dolara razı ol diye ikna edemezsiniz. Ya ekonomimiz büyüyecek, siz fakirliğe razı olun diyemezsiniz. Böyle bir şey yok. Demokratik bir ülkede böyle bir şey yok. Ha eğer Çin min derken başka bir rejimden bahsediyorlarsa o ayrı bir şey.

Demokrasinin olmadığı, insan haklarının yok sayıldığı, sendikaların olmadığı, çalışanların haklarının sayılmadığı, ayaklar altına alındığı bir yönetim modelinden bir rejimden bahsederek ona da uygun bir ekonomik modelden bahsediyorsanız o ayrı. Ama Türkiye kusura bakmayın demokrasisiyle güçlü bir ülke. Halkımızın demokrasi bilinci çok yüksek. O insan hakkını, demokrasi hakkını bir kere yaşamış bu toplumu tekrar siz öyle sürünmeye razı edemezsiniz. Böyle bir şey yok. Gençlerimiz ne diyor? ‘Hele bir Avrupa’ya kapağı atayım’ da diyerek kasiyerlik, kuryelik yapmaya razı bir şekilde gidiyorlar. İlk buldukları imkanla uçak, otobüs neyse gidiyorlar. Kurucularımızdan Gülay Göktürk Hanım'ın 28 Şubat'ta kullandığı bir ifade var. O dönemin atmosferinde diyor ki ülke diyor, gidemeyenlerin ülkesi oldu diyor. Şu anda maalesef Türkiye’de adeta gençler için gidemeyenlerin ülkesi. Giden gidene mühendislerimiz gidiyor, işçilerimiz gidiyor, doktorlarımız gidiyor.

İnanın ülkeyi kuruttular ya. Emeğimizin böyle heba edilmesine gerçekten çok üzülüyoruz. Ama değerli arkadaşlar bir o kadar da bu ülkenin çabuk toparlayacağına inanıyoruz. Bir o kadar da bu ülkede işlerin çabuk düzeleceğine biz inanıyoruz. Ben yurtdışına giden arkadaşlarımıza şunu söylüyorum, bazıları ne diyor ya gitmeyin kalın diyor. Biz öyle demiyoruz, gitmeyi tercih edenlerin fikirlerine saygı duyuyoruz diyoruz. Karar sizin arkadaşlar ama zaten merak etmeyin. İlk seçimlerden sonra işleri yoluna koymaya başladığımızda hemen geri gelmeye başlayacaksınız. Bunu biz biliyoruz diyoruz. İnşallah olacak bu ülkede olacak.

Değerli arkadaşlarım hiç endişeniz olmasın. Biz ülkemizde gidenlerin geri geleceği bir iklimi yeniden oluşturacağız. Bunu yapacağız. Rant yatırımlarıyla 3-5 kişinin zengin olduğu değil, üreterek topyekûn zenginleşmiş bir ülke olacağız. Topyekûn. Öteki beriki demeden, kimseyi ayrıştırmadan, fikirleri sansürlemeden özgürleşen bir ülke olacağız. Nitelikli eğitimle çağın ötesine geçeceğiz. Dijital dönüşümle ülkenin uzun süredir beklediği o atılımı gerçekleştireceğiz. Emeklilerimizi, sabit gelirlilerimizi insan onuruna yaraşır bir ücretle gelir seviyesine buluşturacağız. Sağlıkta sadece plansızlık ve programsız nedeniyle yaşanan ve gittikçe artan bu krizleri sona erdireceğiz. Sağlık çalışanlarımızın çalışma standartlarını yükselteceğiz. Bilimin özgürce yapılabilmesi için üniversiteleri iktidarın baskısından kurtulacağız. YÖK'ü kapatacağız. Başka çaresi yok.

Şeffaflığa aykırı tüm iş ve işlemleri derhal sonlandıracağız. Çıkar amacıyla yapboza dönen ihale mevzuatını sıfırdan yeniden yazacağız. Karadeliğe dönen bu Varlık Fonunu da kapatacağız. Hani Cumhurbaşkanının kendi kendini atadığı başkan olarak atadığı bir fon var ya ondan bahsediyoruz. Bir kararname yayınladı, diyor ki ben diyor Cumhurbaşkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan'ı Varlık Fonu Başkanı olarak görevlendirdim diyor altına imza atıyor. Bu Resmi Gazetede. Sonuç ne? Varlık Fonu şu anda tam 70 katrilyon lira borca batmış durumda. Ayrıca yurtdışından 1 milyar 250 milyon avro borçlanmış durumda. Döviz. Onu da çarptığınızda 20 katrilyon da o ediyor. Tablo bu; kara delik, batak. Başkanı kim? Cumhurbaşkanı. Değerli arkadaşlar, bakın bizim hedefimiz vatandaşın devlete ulaşabilmek için uğraşacağı değil devletin her daim vatandaşına amade olacağı bir ülke. İşte bu nedenle biz sosyal yardımları, sosyal destekleri hak temelli yapacağız. Devletin lütfu değil, vatandaşın hakkı. En önemlisi de vatandaşlarımızı işte bu sosyal destek, sosyal yardım almak, istemek durumundan kurtaracağız. Mutlak yoksulluğu, sıfırlayacağız. Sıfırlamıştık tekrar geldi. Yine sıfırlayacağız.

Çiftçilerimizin, sanayicilerimizin, esnafımızın üreten ve emeğinin gücüyle geçinen herkesin yanında olacağız. Hepsini güçlendireceğiz. Çiftçilerimizin sorunlarını iyi biliyoruz. Eylem planımızı 6 ay önce açıkladık. İlk 90 günde ilk 360 günde neler yapacağımızı ortaya koyduk. Çiftçimizin yanında olacağız. Borçları iki yıl ödemesiz, sıfır faizle zamana yayacağız. Borçları donduracağız. 2 yıl ödemesiz dönem ve ondan sonra uzun vadeye yayacağız. İhtiyacı olan çiftçimize yeni kredi açacağız. Gübre maliyetinin tam yarısını devlet olarak biz destekleyeceğiz. Yeme yüzde elliye yakın destek vereceğiz. Elektrik, çiftçimiz için özel düşük bir tarife olacak ve sulama yatırımları tamamlayacağız.

Bir Kanal İstanbul parasına değerli arkadaşlar, Türkiye'deki bütün sulama yatırımlarını bitirebiliyorsunuz. Artıyor bile. Yani Türkiye'deki bütün sulama yatırımlarını toplayın, toplayın, toplayın, barajlar, göletler, irsale hatları, basınçlı sistem, kapalı sistem, yağmurlama, damlama sulama ne kadar yatırım varsa bütün Türkiye’de toplayın bir Kanal İstanbul parası etmiyor. Biz önceliği tarıma vereceğiz, suyla toprağı buluşturacağız. Suyun ulaştığı her yerde biliyoruz ki bizim çiftçimizin geliri iki katına üç katına çıkıyor. Bu gerçek ve bunu yapacağız. Önceliğimiz bu olacak. Önceliğimiz imar rantı olmayacak. Bunların yaptığı gibi.

Ve değerli arkadaşlarım, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceğiz. Kim olursa olsun, kim olursa olsun. Tek kişinin keyfi yönetiminin eseri artık olmayacağız. Milletimizin meclisini güçlendirip söz sahibi yapacağız. Hukuk devletini inşa edeceğiz. Yargı sadece milletimize hizmet edecek. Önce vatandaş diyecek, önce hak diyecek, hukuk diyecek. Yargı önce anayasa, yasa diyecek, vicdan diyecek. Yargıyı hükümetin baskısından, talimatından kurtaracağız. Bu ilk 90 dakikada yapılacak bir iş. Çok basit. Döneceksiniz hakimlere, savcılara diyeceksiniz ki artık size bundan sonra hükümetten baskı yok, teşvik de yok, tehdit de yok. Ya siz şu adaletin gereği neyse onu yapın, başka bir şey istemiyoruz. O kadar.

Ne diyor cumhurbaşkanı inadına diyor, bıraktım bırakacağım diyor, bırakmam diyor. Ya hapisteki insanlar için söylüyor bunu. Bağımsız yargının yapması gereken konularda olur olmaz diyor, yaparız, yapmayız diyor. Yürütme; yani hükümet milletin meclisine hesap verecek. Gizli kapaklı işler olmayacak. Böyle 130 milyar dolarlık merkez bankası rezervlerini cayır cayır satıp hiçbir şey yokmuş gibi kimseye hesap vermeden bir hükümet yoluna devam edemeyecek. Parlamenter sistem bu demek.

Değerli arkadaşlar, bakın biz öyle eksik gedik değil, yarım yamalak değil tam demokrasi ile ülkemizi buluşturacağız. Bizim demokrasi hayalimiz herkesin eşit vatandaş olduğu bir ülke. İnsanın hepsine, vatandaşlarımızın hepsine eşit vatandaş olarak bakan bir ülke. İnansın ya da inanmasın, mezhebi ne olursa olsun, etnik kimliği ne olursa olsun, yaşam tarzı ne olursa olsun hiç fark etmez. Bu ülkenin vatandaşı ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ise eşit vatandaştır. Birinci sınıf vatandaştır. Biz böyle bakıyoruz. Ülkemizi merkezinde insan olan kapsayıcı, çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü bir demokrasiye ulaştırmak için var gücümüzle çalışacağız. Özgür zengin ve tam demokratik bir ülke için çalışacağız. Çünkü değerli arkadaşlar, biz bu ülkenin haysiyetli insanları için buradayız. Biz buradayız, hiç korkmayın, hiç endişe etmeyin. Çünkü artık Türkiye’nin DEVA’sı var. Artık Çanakkale’nin DEVA’sı var. Artık Yenice’nin DEVA’sı var ve biz hazırız. Hepinize çok çok teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.