BATMAN 1. OLAĞAN İL KONGRESİ
Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’ın Batman 1. Olağan İl Kongresi Konuşması:
DEVA Partisi’nin değerli Genel Merkez kurul üyeleri, Batman il teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Sevgili Batmanlı gönüldaşlarımız,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Değerli basın mensupları,
Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Batman teşkilatımızın birinci olağan il kongresine hoş geldiniz diyorum.
Ailemle birlikte yaptığımız gezilerde büyülendiğim Hasankeyf’i barındıran Batman’da olmak benim için tarihi bir an.
Evet, bunu söylerken dahi içim burkuluyor.
Maalesef, dünya harikası Hasankeyf artık sular altında. Tarihi 12 bin yıl öncesine uzanan güzelim Hasankeyf’i dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri sular altına gömüldü. Çok üzücü. Birçok medeniyetin ev sahibi artık sular altında.
Kültürümüze, tarihimize Batman’da değer veremedik. Ama bir şeye daha değer verilmiyor arkadaşlar, bir şeye daha. Bu harikulade şehirde yaşayan insanlarımızın canına da değer verilmiyor.
Evet, kıymetli dostlarım, tüm dünyayı saran Koronavirüs salgını ile mücadelede hükumetin süreci yanlış yönetimi, bize insan hayatını ne kadar değersiz gördüklerini gösterdi.
Biliyorsunuz, bundan bir süre önce, ailemle birlikte bu hastalığa yakalandık. Yaşadığım tecrübeye de dayanarak söylemeliyim ki basit bir hastalıkla karşı karşıya değiliz.
Batman da salgından en çok etkilenen şehirlerimizden biri. Salgın karşısındaki yetersiz sağlık kapasitesine çare bulunamadı. Çözüm bulunamadı. Batmanlılar çaresizce hastalığa terk edildi.
Yaklaşık 600.000 nüfuslu Batman’a 358 yatak kapasiteli Batman Bölge Devlet Hastanesini yeterli görüldü. Çevre illere de hizmet verdiği için normal zamanda bile yetersiz olan bu hastane pandemide de yeterli olamadı.
Geçtiğimiz günlerde Batman Sağlık Emekçileri Sendikası Başkanı’nın açıklamaları yansıdı basına. 15 bin civarında pozitif vaka, 40 bin civarında temaslı olduğunu söyledi. 5 bin 100 sağlık çalışanından 700’ünün enfekte olduğunu söyledi.
19 Eylül’de Sağlık Bakanlığının yaptığı açıklama da Batman’ın yüzde 76 doluluk oranı ile Türkiye’deki yatak doluluğu en yoğun ikinci il olduğunu gösterdi.
Hükûmetin artık herhangi bir şeyi yönetebildiğini söylemek imkansız. Pandemiyi de yönetemiyorlar. Üstelik halkımızın sağlığını umursamadan, sayıları değiştirdiklerini ilan ettiler.
Zaten Türk Tabipleri Birliği aylarca “sayılar yanlış, bunları beşle çarpın, onla çarpın” diye feryat ediyordu. Ama hükümet hastalıkla mücadele yerine hakikati söyleyen doktorlarla mücadele etmeye girişti. Onları susturmaya çalışmayı tercih etti.
Hatırlayın, küçük ortak hemen Tabipleri Birliğini ihanetle suçladı, kapatılsın dedi. Zaten beğenmedikleri bir fikirle karşılaştıklarında, açıkları ortaya çıktığında, doğruyu söylemedikleri ortaya çıktığı başlıyorlar hain demeye. Saymaya bi başlasak onlara göre ülkenin yarısı hain damgası yemek üzere.
Fakat sonra ne oldu? Türk Tabipler Birliği doğru söylüyormuş meğer. Meğer, hükûmet aylardır gerçek sayıları gizliyormuş. Meğer halkımızın sağlığı onların çıkarlarına uymuyormuş.
Evet sevgili vatandaşlarım, kandırma gerekçesine “ulusal çıkar” dediler. Ulusal çıkarlar sözkonusuysa rakamlar da doğruyu söylemeyebiliriz gibi bir ifade bile kullandılar. Halkımız ölüyor, ölüyor. Bunun şakası yok. Bundan daha büyük ulusal çıkar olur mu?
Aklımızla dalga geçer gibi “Vaka ayrı, hasta ayrı” açıklaması geldi. Ama her hastayı da hasta olarak görmediklerini söylediler. Testi pozitif çıkacak, hastanede yatacak, semptomları gösterecek. Sadece bu kişiler tablolara girdi. Bunların biri bile yoksa, diyelim ki ateşi yok, bu kişi tabloda da yok. Diyelim ki bu kişi hastanede yok, o zaman tabloda da yok.
Toplum sağlığı açısından bunun neye sebep olacağını öngörememek akıl alır şey değil arkadaşlar.
Problemi küçük göstererek onu yok edemezsiniz. Sayıları daha az göstererek halkı yanıltırsanız, olayı önemsizleştirirseniz, insanlar gevşek davranabiliyor, tedbir almadan sokağa çıkabiliyor, sosyal mesafeye uymayabiliyor.
Şu anda rakamlar net olarak ortaya konulmalı ki, problemin gerçek büyüklüğü ortaya koyulmalı ki herkes kendisine ve çevresine daha çok dikkat etsin.
Başka çaresi yok, gerçeği olduğu gibi paylaşmaktan başka bir çıkar yol yok. Ekonomide de gerçekler açıklanmıyor. Hükümetin açıkladığı enflasyon oranına bakıyoruz yüzde 11-12 civarında. Ben esnafa soruyorum aldığın mal geçen sene kaçaydı, bu sene kaça diye, kimi yüzde 30 diyor, kimi yüzde 40 diyor, kimi yüzde 50 diyor. Zam geldi diyor. Esnafın kendi alıp sattığı mal ile ilgili kendi beyanı, enflasyonun yüzde 30, yüzde 40, yüzde 50 gibi rakamlarda dolaştığını gösteriyor.
Devlet kaç açıklıyor? Yüzde 11... Buna vatandaş inanıyor mu? Halk inanıyor mu? Esnaf inanıyor mu? Çiftçi inanıyor mu?
Buraya gelirken bir pamuk tarlasına uğradık. Sordum çiftçilerimize. Geçen sene ilaç kaç paraydı bu sene kaç para? Geçen sene mazot kaç paraydı? Bu sene mazot kaç para? Geçen sene gübre kaç paraydı? Bugün gübre kaç para? Öyle yüzde 10, 11, 12 artan hiç bir şey yok bu memlekette. Halkımızın tespiti doğru. Bu ülkenin gerçek enflasyonu vatandaşın gördüğü bildiği enflasyondur.
Bir ev hanımını düşünün. Çarşıya, pazara, markete gitti. Alışveriş yapıyor. Geçen sene kaç paraya alıyordu, bu sene kaç paraya alıyor, bilmiyor mu?
Biz ekonomik verilerde bunu görüyorduk bir süredir. Enflasyon gibi, işsizlik gibi, toplam milli gelir gibi verilerin gerçeği yansıtmadığını görüyorduk, biliyorduk.
Ama değerli arkadaşlar bu sağlık, bu işin içinde can var. Bunun şakası makası yok.
İnsanların canıyla dalga geçemezsiniz, insanların sağlık verileriyle oynayamazsınız. Sağlıkla ilgili bir durumu, vatandaşa olandan farklı yansıtamazsınız.
Dürüst bir yönetim bunu yapmaz. yapamaz. Tablo açıklıyorlar ya, o tablodaki sayıların her birisi bir insan, bir can, kuru istatistik değil onlar.
Haydi, ekonomideki verilere istatistik gözüyle baktınız, ama konu cansa, insansa, sağlıksa, her bir rakamın altında atan bir kalp varsa, bir can varsa bununla oynayamazsınız.
Bu Covid salgını başladıktan hemen sonra Türkiye’de açıklanan ilk vaka partimizin kuruluş gününe denk geldi. Şimdi yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Türkiye’de ilk vaka şubat ayında görülmüş ama ne hikmetse açıklanmamış. Bizim partimizin kuruluş günü ilk vaka açıklandı.
Biz kuruluşumuzdan 7 gün sonra bir tedbir paketi açıkladık. 1 ay sonra daha geniş bir tedbir paketi açıkladık. Neyin yapılması gerektiğini söyledik. Çünkü bizim güçü bir ekibimiz var. Her konuda yetişmiş insan gücümüz var. Her konuyu şu andaki hükümetten çok daha iyi yönetecek ekiplerimiz var. Ben kolay kolay iddialı konuşmam. Hep temkin payı bırakırım.
Bizim Türkiye genelindeki Genel Merkez Kurul üyelerimize bakın, ki 94 kişi var, bugüne kadar görevlendirdiğimiz 75 il başkanımıza bakın, kurucu heyetlerimize bakın, yönetim kurullarımıza bakın, bütün bu ekibimizle şu anki hükümetten çok daha iyi 10 tane hükümet çıkartırız. Çok daha iyi 10 tane hükümet çıkartırız. Bakın iddialı konuşuyorum.
...
Kıymetli misafirler,
Maalesef siyasal iktidar, kuru hamasetle ülkeyi yönetmeye çalışıyor. Fakat bu esnada hukuku yok sayıyor. Başarı üretemiyorlar, sonuç üretemiyorlar, bir çözüm yok. Sorunlar sürekli büyüyor, hükümetin hiçbir konuda çözümü kalmadı. Türkiye’nin başarılı olduğu tek bir alan kalmadı.
Peki başarı ortaya koyamayınca millete ne anlatacaksınız? Boyuna hamaset... Şu düşman, bu düşman... Ötekileştirme ve kutuplaştırma. Bu toplumu sürekli negatif duygularla yükleme... Umut değil, korku salma.
Artık bu hükümetin bu memleket için, bu memleketin insanı için umut üretme imkanı kalmadı.
Umut üretemeyince, gelecek için bir umut veremeyince, bu ülkeyi korkutarak yönetmeye çalışıyorlar.
Düşmanlarla korkutuyorlar, kolluk güçleri ile korkutuyorlar, yargıya siyasi amaçları için maalesef kullanarak korkutuyorlar. Yargıyı siyasi amaçları doğrultusunda kullanarak korkutuyorlar ama bu çıkmaz bir yol. Biz bunu gördüğümüz için, yepyeni bir siyasete ihtiyaç olduğunu gördüğümüz için DEVA Partisini hep beraber kurduk.
Ülkede insan hakları ayaklar altında.
İfade özgürlüğü kalmadı. Fikrini söyleyenler işten atılıyor.
Sosyal medyada eleştiri yapan gençler tutuklanıyor. Gazeteciler tutuklanıyor, işten attırılıyor. Hükümetin işine gelmeyen bir haber mi yaptı, yorum mu yazdı? Hemen telefon, “şu adamı istemiyoruz, atın işten”. Onu gören diğer medya mensupları ister istemez otosansür uyguluyorlar.
Anayasa Mahkemesi üyelerine bile tehditler savruluyor. Halbuki en yüksek mahkeme. Güçler ayrımı gereği hükümetin gücünün yetmemesi gereken bir kurum...
Bakın son bir örnek: Osman Kavala için bir dosya daha yetiştirilmiş. Bir hukuk garabeti devam ediyor. Tam süre doluyor, beraat. Arkasından pat diye yeni bir iddianame. O toparlanıyor, hemen bir başka dosya. Bu bir örnek. Yargımızın siyasi amaçlara hizmet eder hale getirildiğinin acı örnekleri bunlar. Doğru bir, adalet bir, hak bir, hukuk bir.
Bizim yargımız bağımsız ve tarafsız olmak zorunda. Yargıçlarımız sadece evrensel hukuka, Anayasamıza ve yasal düzenlemelere bakacak. En sonunda da kendi vicdanının sesini dinleyip ona göre karar verecek. Telefonla verilen talimatlarla, gönderilen pusulalarla değil. Aracıların gidip yargıyı tehdit veya teşvik etmesiyle değil.
Kim ne derse desin biz, insan haysiyetini, hak ve özgürlükleri, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Biz, bu ülkedeki her bir bireyin eşit ve özgür vatandaşlığını savunuyoruz! Biz, insan onurunun her şeyin üstünde tutulması gerektiğini savunuyoruz! Biz hazırız. Türkiye’nin DEVAsı bunları gerçekleştirmek için hazır. Saygıdeğer konuklar,
Altı sene önce yaşanan Kobani olayları var biliyorsunuz. 2014 yılında yaşanan ve 53 kişinin ölümüne yol açan şiddet olaylarının soruşturulmasına kimsenin itiraz etmesi mümkün değil. Ama yargıdaki dosyalar da ülkeyi yönetenlerin elinde, işlerine gelince rafa kaldırıp ihtiyaç duyduklarında raftan indirip kullanacakları baskı ve şantaj malzemeleri değildir. Bu iş oyuncak değildir.
Seçilmiş siyasetçilerden bahsediyoruz, o seçilmişlerin arkasında halkın iradesi var. Bunu yok sayarak bir adım atamazsınız bu ülkede sandık anlamsızlaşır, seçimler anlamsızlaşır. Seçim oluyor vatandaş gidip oy veriyor. Üç ay sonra, altı ay sonra idari kararla seçilmiş belediye başkanı indiriliyor yerine atanmış birisi getiriliyor, o zaman seçimi neden yaptınız?
Cesaretiniz varsa, “bundan sonra seçim yapmayacağız" deyin. Adaylık için başvurduklarında neden gereğini yapmadınız?
Hangi parti olursa olsun hukuksuzluk karşısında Türkiye topyekûn ayağa kalkmalıdır. İlkeli bir tutum gösteriyoruz. Kim zulme uğradıysa, kim haksızlığa uğradıysa biz onun partisine, etnik kökenine, dinine, mezhebine bakmıyoruz. Kim haksızlığa uğradıysa dimdik yanında yer alıyoruz. Hukuksuzluğa karşı çıkıyoruz.
Türkiye’nin çıkışı, demokrasi içinde işleyen bir siyasetle mümkün. Biz her birinizin iradesine, oyuna ve seçtiklerinize sahip çıkmak için buradayız.
Biz, bu topraklara ölümü layık görenlere, siyaset yollarını kapatanlara karşı buradayız.
Biz, bu ülkenin gencecik evlatlarını dağa çıkmaya zorlayan, şiddetle özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgemizin kalkınmasına, gelişmesine engel olan terör örgütüne de sonuna kadar karşıyız.
Biz devletin terörü ve terör örgütünü gerekçe gösterip yaptığı her tür hukuksuz uygulamaya da karşıyız.
Terör örgütünün de farklı gerekçeleri gösterip uyguladığı şiddete de karşıyız. Biz bu halkı hukuksuz baskı politikaları ile terör örgütü baskısı arasına
sıkıştıranlarla mücadele etmek için buradayız. Biz demokratik siyaset için hazırız. Buradayız. İl Teşkilatımız, Batmanlılar siz hazır mısınız? ...
Değerli konuklarımız,
Sizler, 12 Eylül günlerinin, 90lı yılların ağır işkence ve hak ihlallerini çok iyi hatırlıyorsunuz. Batman Barosu 90lı yıllarda sadece Batman’da işlenen faili meçhul cinayetlerin sayısının 513 olduğunu açıklamıştı. Bu; yüzlerce eş demek. Yüzlerce baba yüzlerce anne demek. Yüzlerce kardeş demek.
2002 sonrasında gerçekleşen en önemli değişiklik, faili meçhul cinayetlerin son bulması ve işkencenin sıfırlanmasıydı.
Ancak şimdi durum değişti.
İki sene evvel Van’da mantar toplayan köylülere işkence uygulayan ve “terörist” diye anlatanlar, yargının köylülerin masumiyetini ispatlaması karşısında özür bile dilemedi.
Hatta birkaç hafta evvel yine Van’da, helikopterden atıldığı iddia edilen vatandaşlarımız hastaneye kaldırıldı. Gözaltına alınanlardan Servet Turgut, yoğun bakımdan çıkamadan ne yazık ki vefat etti.
Yetkililer olayın soruşturmasının sürdüğünü söylüyor. Dosya hakkında gizlilik kararı olduğu için soruşturmanın hangi aşamada olduğunu bilmemiz mümkün değil.
Ama sorarım size, bildiğimiz kadarı bile, bize çok şey anlatmıyor mu?
Servet Turgut’un başına gelenler, 90’lı yılların karanlığında karakolların kapısından canlı girip bir daha çıkamayan kurbanları çağrıştırmıyor mu?
Çok açıkça söylüyorum: İnsan hayatı her şeyden önemlidir. Bunun hiçbir şekilde ‘ama’sı, ‘fakat’ı olmaz. Kamu görevlilerinin işlediği tüm suçlar tespit edilmelidir. Hukuki ve idari işlemler sonuna kadar adalete uygun olarak yürütülmelidir.
Bu halk, bu şehir, bu bölge, bu ülke bunu hak etmiyor.
Türkiye’de yaşayan her bir bireyin tüm haklarının güvencesi olmak için biz
hazırız.
Bu ülkede kimse kimliğinden, siyasi fikrinden, düşüncesinden ötürü, hiçbir
koşulda kötü muamele göremez, görmeyecek!
...
Saygıdeğer dinleyiciler, sevgili arkadaşlarım,
Hatırlayın, iktidar partisi iktidara gelir gelmez gündeme getirdiği konuların başında yerel yönetimin güçlendirilmesi geliyordu.
Muhalefetin engellemesi yüzünden o düzenleme o gün yapılamadı. Biz samimi olarak yerinden yönetime inandık.
O gün de inanıyorduk, bugün de inanıyoruz. Türkiye 84 milyonluk, çok bir coğrafya. Tem bir merkezden, dar bir kadroyla, tek bir karar merciinden yönetilemeyecek kadar büyük bir ülke burası.
Peki o günlerden bugüne geldiğimizde ne görüyoruz?
Seçilmiş belediye başkanlarına tahammül edemiyor, atanmış kişilerle şehirleri
yönetmeye çalışıyor.
Hem de bir- iki değil. 48 belediyeye kayyum atanmış. 6’sına da kazandıktan sonra YSK mazbata vermemişti zaten. Biz seçimleri önemsiyoruz. Ama iki seçim arasında sivil toplumun, medyanın problemleri dillendirmesi, sorunları tespit etmesi, yönetimi ikaz etmesi demokrasinin geleneğinde vardır. Katılımcı, özgürlükçü, gerçek bir demokraside olmazsa olmazdır.
Seçilmiş, halkın iradesini temsil eden insanın görevden alınması ancak ve ancak bağımsız ve tarafsız bir yargı kararıyla olmalı. Aksi takdirde halkımızın demokrasiye olan güveni sarsılır.
...
Sevgili dostlarım,
Bu yönetim ve küçük ortakları Kürt Sorununu yeniden oluşturuyor. diyorum ya, Kürtçe’ye yönelik baskılar da geri geldi. Batman’daki tabela yapbozunu hep beraber takip ettik.
Bir devletin uğraştığı şey, vatandaşının dilini engellemek olabilir mi arkadaşlar, sorarım size, devletin görevi Kürtçe’yi, Zazaca’yı, Lazca’yı engellemek midir?
Bu topraklarda konuşulan her bir dil, her lehçe bizim zenginliğimizdir. Bu nedenle, dil de dahil olmak üzere eğitime erişim ve eğitimde fırsat eşitliğinin önündeki her türlü engeli kaldıracağız.
Anadillerin kullanımı ve geliştirilmesi için demokratik bir hukuk devletinde gereken her türlü çalışma yapılmak zorundadır.
Biz DEVA partisi olarak deklare ediyoruz ki, bütün temel hak ve özgürlükler tanınıp yasal ve anayasal güvenceye bağlanıncaya kadar bu mücadelenin neferi olacağız.
Bu hakların tanınması insan onuruna saygının gereğidir.
Bu haklar kimseyle müzakere edilemez. Bu haklar bekletilemez; zamana, zemine, “ülkenin koşullarına” bağlanamaz. Bu hakların birileri tarafından talep edilmesi de beklenemez.
Vatandaşlarımızın analarından emdikleri ak süt kadar helal olan bütün hakları koşulsuz, pazarlıksız, müzakeresiz bir biçimde ve tek taraflı olarak derhal tanınmalıdır.
Tablo iç yaralayıcı bir tablo. İktidar partisi ve küçük ortağı bu ülkedeki barışı, birliği, beraberliği bozuyor. Belli kesimi ötekileştirerek bir başka kesimin oylarıyla ayakta kalmaya çalışıyorlar. Düşmanlaştırmayla iktidarlarını sürdürebiliyorlar. Ama halkımız gerçekleri biliyor. Hiç kimse vatandaşlarımız bilmeyen, görmeyen, söylenen her şeye inanan insanlar olarak görmesin. Bir kandırırsınız, iki kandırırsınız, üçüncüsünde insanlar gerçeği görür.
Sürekli yalanlarla, bir algı yönetimiyle götüremezsiniz. Er ya da geç gerçekler ortaya çıkar. Gerçeklerin öyle bir huyu vardır. Bu zaman meselesidir. Belli bir süre sonra gerçekler mutlaka ortaya çıkar.
Biz, etnik, dini, mezhebi ve kültürel çeşitliliğimizi dikkate alarak toplumdaki tüm farklılıkları kapsayacak ve kuşatacak bir vatandaşlık anlayışını savunuyoruz.
Biz, güçlü bir vatandaşlık anlayışı ile ayrımcılığı yok edeceğiz. Herkesin kendini bu ülkenin eşit ve özgür bir vatandaşı hissetmesini sağlayacağız.
Demokratik bir hukuk devletine yaraşır biçimde özgür ve müreffeh bir ülke inşa edeceğiz.
...
Değerli arkadaşlarım,
Ekonomimiz kötü yönetiliyor. Gittikçe daha geniş kesimler olumsuz etkileniyor. Pandemiden önce de ekonomimiz kötüydü.
Şimdi yeni bir gerekçe buldular: “Bütün dünyada salgın var biz ne yapalım?” Öyle değil. Geçen sene Türkiye’nin büyüme oranı yüzde 0.9. Yüzde 1 bile değil. Daha salgın hastalık yok.
Kötü yönetim daha da kötüleşti. Pandemi döneminde çok sayıda esnafımız iş yerini kapatmak zorunda kaldı. Küçük işletmeler büyük bir borç yükü altında. Hükümetin küçük işletmelerle ilgili yaptığı tek şey borç ötelemek.
Borcu öteliyor ama üzerine faizi ekleyip öteliyor. Mart ayındaki ödelemeri Eylüle ertelediniz, işte Eylül geldi, Ekim geldi. Zaten bu ayın ödemeleri var. Bir de o aydan ertelemeler geliyor. İki katına çıkıyor.
Halbuki demokrasinin iyi işlediği güçlü ülkelerde küçük işletmelere, çiftçiye, esnafa hükümetler direkt hibe şeklinde yardım yaptı. Dükkanı kapalı, geliri kesilmiş, üretim yapamıyor, gelir hanesi sıfır; siz hâlâ üzerine borç veriyorsunuz. Para kazanmıyor ki. Sadece borç yükünü arttırıyorsunuz o işletmelerin.
“Biz döviz kuruna bakmıyoruz, ilgilenmiyoruz” diyorlar.
Döviz kurunu belli bir noktada tutabilmek için Merkez Bankasının 120 Milyar Dolarını adeta kibrit çakıp yakarcasına tükettiler. Hiçbir işe yaramadı. Sonra Merkez Bankasına dönüp, bari faiz arttır, dediler. Ne oldu? Hem kur arttı, paramız pul oldu. Hem arkasından faiz arttı. Şu anda kapı kapı dolaşıyorlar, bir yerlerden döviz bulabilir miyiz diye.
Dövize bakmıyoruz diyorlar da, döviz artınca benzin artıyor, mazot artıyor, elektrik fiyatları artıyor. Siz bakmıyorsunuz ama vatandaş bakıyor, görüyor.
Hayat pahalılığını, işsizliği görüyorsunuz.
Türkiye’nin en önemli sorunu işsizlik. Genç nüfusumuzun yoğun olduğu
illerimizde en önemli ekonomik ve sosyal problem.
Gençlerimiz iyi eğitim alamıyor. Hele bu pandemi döneminde uzaktan eğitimle beraber evinde internet bağlantısı olmayan ya da internet bağlantısı için o ücreti ödeyemeyen, o internete bağlanacak cihazı elinde olmayan yüz binlerce öğrencimiz var.
Bakıyoruz, Kanal İstanbul gibi bir rant projesi olunca hemen ihale, hazırlıklar, kaynak. Ama en önemli ihtiyacımız olan eğitim olunca, öğrenci sayısının çok çok altında hazırlıklar.
Yakın tarihimizde hiçbir zaman durumu iyi olan ailelerle durumu zayıf olan ailelerin öğrencileri arasındaki eğitim fırsat eşitsizliği bu kadar büyük bir uçuruma ulaşmamıştı. Çok büyük bir haksızlık ve adaletsizlik var.
Geçtiğimiz günlerde Batman Barosu Başkanı bu tabloyu apaçık ortaya seren bir açıklama yapmıştı. Hakimlik ve savcılık için işe alımlarda yazılı sınavda Batman Barosu’na kayıtlı 8 meslektaşının yüksek puanlar aldığını, başarılı olduğunu, fakat hepsinin mülakatlarda elendiğini söylemişti.
Önce bakıyorlar, hangi partiye üye? Sonra bakıyorlar, kimin tanıdığı? Bir daha bakıyorlar, hangi toplum kesiminden, Türkiye’nin neresinden gelmiş? Sadece işe alımlarda da değil, terfi ve üst düzey atamalarda da yakın tarihte hiçbir zaman bu kadar büyük bir ayrımcılık yapılmamıştı.
...
Saygıdeğer arkadaşlarım, sevgili Batmanlılar,
Biz DEVA Partisi olarak hep birlikte çok çalışacağız. Türkiye için, Batman için çalışacağız.
Batman sadece petrol kenti değil. Birçok alanda potansiyele sahip.
Batman’da geniş bir organize sanayi bölgesi kurulmasına öncülük edeceğiz.
Dicle Nehri, balıkçılık için çok uygun bir yapıya sahip.
Batman insanının rahat bir nefes alması için sosyal alanlar kuracağız.
İluh Deresi, Batman'ın kanayan yarası, en büyük ayıplarından biridir. Onlarca hükûmet, yüzlerce seçim gören bu derenin ıslahını tamamlayacağız.
Batman, hava kirliliği açısından maalesef oldukça kötü.
Batman’da tekstil üretimi var ancak bir marka oluşturabilmiş değil. Bunlar iyi yönetim meselesi. Batman’ı iyi anlayıp gerekli destek ve teşvikleri verme meselesi.
Biz Batman’ın dertlerini biliyoruz görüyoruz.
Son olarak;
Siyasette genç ve kadın sayısını artırmak için elimizden geleni yapacağız. Daha evvel de söyledim: Siyaset, sadece erkeklere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir.
Özellikle kadın konuklarımıza sesleniyorum.
Arkadaşlarınız, akrabalarınız, eşiniz, dostunuz. Konuşun, davet edin.
Bu ülkenin çıkışı sadece siyasette.
Sadece şikayet etmeyeceğiz, hep beraber haksızlığa hukuksuzluğa karşı
çıkacağız.
Bizler demokrasi, adalet ve eşitlik için yola çıktık. Her bir vatandaşımızın
hakkını korumak için yola çıktık.
Allah hepimizin yardımcısı olsun diyorum. Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.