14 Mayıs 2025
Ali Babacan 14 Mayıs 2025 Haftalık Grup Toplantısı
Kıymetli Genel Başkanlarımız,
DEVA Partisi’nin, Saadet Partisi’nin ve Gelecek Partisi’nin çok değerli milletvekilleri, yöneticileri,
Kıymetli teşkilat mensuplarımız,
Sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin değerli temsilcileri,
Değerli basın mensupları,
Ekranları başında ve şu anda bizleri bu salonda izlemekte olan değerli konuklar,
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyor;
Yeni Yol grubunun 15. toplantısına hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.
Değerli arkadaşlar,
Biz ilk günden bu yana 1 Ekim sürecini “İhtiyatlı bir iyimserlikle” karşıladığımızı söyledik.
“Artık anaların ağlamayacağı, babaların gözyaşı dökmeyeceği, evlatların kara topraklara girmeyeceği bir Türkiye için, taşın altına elimizi koyarız” dedik.
“Bu sürecin başarılı olma ihtimali yüzde 5 dahi olsa, biz o ihtimali bile destekleriz” dedik.
Geçtiğimiz pazartesi günü, bu süreç bir aşama daha ileriye taşındı ve PKK fesih kararını açıkladı.
Bu açıklamada, bizleri son derece rahatsız eden ve kesinlikle reddettiğimiz pek çok unsur var. Hepsinin gayet iyi farkındayız.
Bizler doğruya doğru, yanlışa yanlış demeyi ilke haline getirmiş insanlarız.
Doğruya doğru diyeceğiz ki, yanlışlara karşı sesimizi yükselttiğimizde bir anlamı olsun.
İktidara çağrımız; toplumumuzun adeta sinir uçlarıyla oynayan bu açıklamanın işaret ettiği tehlikelerin farkında olması ve gereğini yapmasıdır.
Sürece baktığımızda, şimdi sırada; örgütsel bağlılık fark etmeksizin, bütün terör unsurlarının, fesih kararına uygun biçimde derhal silah bırakması vardır.
Silahların teslimi, kontrolü, envanterinin tutulması gibi hususlar; hiçbir tereddütte yol açmayacak usullerle yapılmalıdır.
Şunu da açıkça bilmemiz gerekir ki; önümüzdeki aylarda örgütün fesih süreciyle ilgili oldukça karmaşık gelişmelere şahit olacağız.
Meclis çatısı altında görüşülüp karara bağlanması gereken pek çok konu gündemimize gelecek.
Burada çok önemli bir hususa işaret etmek istiyorum.
Bu sürecin her aşamasında, ülkenin Cumhurbaşkanı toplumu ve meclisi doğrudan kendisi bilgilendirmelidir.
Cumhurbaşkanı, bu süreçte yapılacakların doğru olduğuna eğer kendisi inanıyorsa, her adımı açıkça bizzat sahiplenmelidir.
Bu işin şakası yok.
Aksi halde, sürecin başarıyla tamamlanması mümkün olmayacaktır.
Sayın Erdoğan’ın çok iyi bildiğimiz bir iş tutma usulü var.
Kendi değerlendirmesine göre, eğer önünde bir mayınlı arazi olduğunu düşünürse, önce başkalarının o araziden geçmesini ister. “Siz hele bir yürüyün bakalım” der.
İşler yolunda giderse, süreci sahiplenir.
Ama baktı olmuyor, hemen vazgeçer, yön değiştirir.
Buradan uyarılarımızı peşinen yapmak zorundayız. Bu iş ciddi bir iş, şakası yok.
40 yıllık devam eden terör sorunun eğer kalıcı olarak bitmesini istiyorsak;
İleride terörün tekrar hortlamasını engellemek istiyorsak;
Bundan sonraki her aşamada Cumhurbaşkanının yapılanları ve yapılacakları tam sahiplenmesi ve her türlü riski bizzat, şahsen üstlenmesi gerekir.
Özellikle dikkatinizi çekmek isterim ki, bu topraklarda bin yıldır var olan ve daha binlerce yıl devam edecek birlikteliğimize fitne ve fesat karıştıracak pek çok girişim olacaktır.
Biz ise, başta Suriye odaklı tehlikeler olmak üzere, bundan sonraki tüm gelişmeleri dikkatle izleyeceğiz ve gerekli uyarıları yapmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar,
Şimdi Türkiye’nin önünde, tüm vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin ihya edilmesi için yeni bir fırsat penceresi açılmaktadır.
DEVA Partisi olarak, sorunların meşru demokratik siyaset zemininde çözülmesi ve insan haklarına dayalı bir hukuk devleti hedefine ulaşılması konusunda kararlılığımız nettir.
Bahsettiğim bu diyalog zemininin Türkiye’nin dört bir yanına yayılmasını ümit ediyorum.
Biz ilk günden bu yana, partimizi kurduğumuz ilk günden bu yana bunun için çalışıyoruz.
Birbirine kenetlenmiş, hiçbir ayrımı kabul etmeyen bir Türkiye için çalışıyoruz.
Fatih ile Harbiye’nin, Üsküdar ile Şişli’nin; Konya’yla Balıkesir’in; Hakkari’yle İzmir’in bir olduğu, beraber olduğu, birlik içinde olduğu bir Türkiye için çalışıyoruz.
Öte yandan bakıyoruz ve üzülüyoruz:
Silahtan, çatışmadan, savaştan beslenenleri görüyoruz.
Hamaset yaparak, bu topraklara düşmanlık ekerek, kendisine siyasi çıkar sağlamak isteyenleri gayet iyi görüyoruz, izliyoruz.
Millette bunların farkında.
Onlara sesleniyorum: Artık devir siyaset üretme devridir, siyaset üretme!
Ya siyaset üreteceksiniz; ya da bu milleti ayrıştırarak, kutuplaştırarak kazdığınız “siyasetsizlik” çukurunda yok olacaksınız.
Bu millet her şeyi gayet iyi takip ediyor, gayet iyi biliyor. Sağduyusu çok kuvvetli bir milletimiz var hamdolsun.
Ve bu kritik süreci hep beraber el ele vererek, kenetlenerek geçmek zorundayız.
Değerli arkadaşlar,
1 Ekim süreci sorunsuz ilerlerse, şüphesiz Türkiye için bir fırsat alanı açılacaktır.
Fakat; çok daha büyük bir tarihi fırsatı göz göre göre kaçırıyoruz, buna da inanın çok üzülüyoruz.
Batı’da pek çok ülke, Gazze’deki soykırımına ortak olarak, insan haklarına ve özgürlüklere dayandırdığı ahlaki üstünlüğünü çoktan kaybetmiş durumda.
Doğu’da pek çok ülkede, bu olan biteni sessiz kalarak dünyanın vicdanı muhasebesinden hak ettiği yeri şu anda bulmuş durumda.
Pek çok ülke şu anda kendi siyasi krizleriyle, iç siyasi krizleriyle boğuşup duruyor.
Dünyada büyük bir boşluk oluştu.
Türkiye bu fırsatı kaçıramaması gerekiyor.
Nasıl ki 2008-2009 küresel ekonomik krizden Türkiye güçlenerek çıktıysa;
Nasıl ki Batı’nın imrendiği, Doğu’nun ilham kaynağı haline gelen bir ülke olduysa; şu anda da böyle bir imkân var aslında.
O gün ekonomiyle dillere destan olan Türkiye, bugün de demokrasiyle, hukukla, insan hakları uygulamalarıyla bir başarı abidesi haline gelebilir.
İnanın bu çok uzak bir hedef değil, bir hayal değil.
Buradan ben iktidara tekrar sesleniyorum;
Yapılması gereken; muhalefetin üzerindeki bu siyasi operasyonları derhal sona erdirmek, AİHM ve Anayasa Mahkemesi almış olduğu kararlarını derhal defaten uygulamak ve demokratik bir hukuk devleti olmanın gereğini yerine getirmektir.
Türkiye, gündelik seçim hesaplarından, dar hesaplaşmalardan, bayatlamış mahalle kavgalarından çok daha büyük bir ülkedir.
Bu büyüklüğümüzü tüm dünyaya gösterebileceğimiz tarihi bir eşikteyiz aynı zamanda.
Türkiye, hukukun herkese eşit uygulandığı, her görüşten vatandaşın kendisini mutlu hissettiği bir anayasal demokrasi olmalıdır, bu mümkündür.
Ve Sayın Erdoğan’a çağrımdır:
Bu tarihi fırsatı kaçırmayın. Sadece kendi çıkarları ve ikballeri uğruna çıkmaz sokaklara rota çizenleri bir kenara bırakın.
Kendi tabanınız dahil, geniş kesimlerin vicdanında yankılanan seslere kulak verin.
Siz yapmazsanız, biz gelip yapacağız zaten.
Derdimiz, ülkenin zaman kaybetmemesi.
Derdimiz, insanlarımızın bu ülkeden umudunu yitirmemesi.
****
Bakın arkadaşlar yıl 2008-2009, en başarılı yılları Türkiye’nin. Bütün dergilerde manşetiz dünyada, gazetelerin 1. sayfasında haberiz. Türkiye başarılarla anıldığı yıllar.
O yıllarda hatırlayın; Sadece iki örnek vereceğim daha onlarca örnek verilebilir ama o yıllarda, ben Dışişleri Bakanlığı görevini yerine getirirken, Rusya- Gürcistan savaşı çıktı hatırlarsanız ve Rusya-Gürcistan savaşında biz çok hızlı hareket ettik.
Çok hızlı bir hareketle; Gürcistan'ın tamamını Rusya işgal etmeden araya girdik. Çok etkili bir diploması yaptık ve savaşın çok az kayıplarla bitirilmesini hızlı bir şekilde sağladık. Rus orduları Gürcistan'ı terk etti ve orada hızlı bir şekilde ateşkes sağlandı.
Rusya- Ukrayna savaşına bakın, yüz binlerce insan öldü, yüz binlerce insan.
Çünkü, Türkiye'nin sözünün gücü artık kalmamıştı.
Kendi kendine kriz üreten, kendi ekonomik ve siyasi krizleriyle çalkalanan bir ülkenin gidip de başka ülkelere; “arkadaş doğrusu şudur, bunu yapın, bunu yapmayın” deme gücü kalmadı.
Ne oldu?
İşte bugünlerde büyük müzakere konusu, Kırım Ukrayna’nın elinden gitti mi? Gitti.
Ukrayna topraklarının yaklaşık dörtte biri elinden gitti mi? Gitti.
Yüzbinlerce gencecik insan her iki taraftan öldü mü? Öldü.
Bakın iki ayrı tarih, benzer olaylar Türkiye’nin etkisi, etkili bir Türkiye ve pasif bir Türkiye.
Bir başka örnek; İran'la ilgili savaş riski yükselmişken ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine daimî üyesi beş ülke ile Almanya'nın oluşturduğu altı üyelik grup İran'la müzakere ederken işler çıkmaza girdi, nükleer programla ilgili müzakere.
Bugünkü Alman Cumhurbaşkanı Steinmeier beni telefonla aradı dedi ki; “Bu İranlılar size güveniyor. Biz de güveniyoruz, devreye girin ve bir şeyler yapalım” dedi.
Hızla çalışmaya başladık. Her iki tarafı da anlayan ama güvenilir bir arabulucu olarak devreye girdik. Süreç gayet saati işledi ve benden sonra Dışişleri Bakanlığı görevine alınan Sayın Davutoğlu döneminde de o meşhur nükleer anlaşma imzalandı ve bölgemizdeki büyük bir savaş riski gündemden düştü.
Şimdi yine benzer bir risk var ama bakalım Türkiye'nin sözü ne kadar geçecek? Türkiye'nin arabuluculuğu ne kadar güvenilir bir arabuluculuk olacak onu görmemiz gerekiyor.
Diyeceğim şu ki; tarihi bir fırsat var, bu fırsatı kaçırmayalım.
Değerli arkadaşlar,
Dün Tarım Bakanlığı Çaykur’un çay alım fiyatlarını açıkladı: 25 Lira 44 kuruş.
Eskiden Rize’de bizzat Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan çay fiyatı baktık bu sene bakanlığın sosyal medya hesabından sessizce ve mahcup bir şekilde yayınlandı.
Yani internette gösterdiler, kaçtılar.
Niçin böyle yaptılar?
Çünkü çay üreticisinin yüzüne bakacak halleri yok.
Çünkü biliyorlar ki, çayın üretim maliyeti zaten kiloda 25 lirayı buluyor. İşçilik dahil maliyet 29 liraya çıkıyor.
Açıkladıkları fiyat; 25 lira 44 kuruş.
Ne kadar ince hesap yaptılarsa 44 kuruşta var.
Çaykur’un alım yapacağı fiyattaki artış: %33
TÜİK’in açıklamış olduğu enflasyon: %37
Yani, açıklanan alım fiyatındaki artış, resmi TÜİK enflasyonun dahi altında.
Sizin tarım politikanız bu mu ya?
Üretimi desteklemek, üreticiyi desteklemek bu mu?
Bakın bugün Dünya Çiftçiler Günü değil mi?
Tarım ve hayvancılığın herhalde en zor dönemden geçiyor şu anda ülkemiz. Hayvan popülasyonumuz düşüyor.
Daha geçen hafta 1 milyon ton mısırın ithal edilmesiyle ilgili karar alındı, tek imzayla resmî gazetede yayınlandı. 1 milyon ton mısır.
Yahu siz Avrupa'nın en büyük topraklarına sahip olun, en büyük tarım alanlarına sahip olun,
Avrupa'nın en büyük nüfusuna ve en genç nüfusuna sahip olun. Sonra bu ülkeyi hayvan ithalatına, et ithalatına, mısır ithalatına mahkûm edin.
Bu mu politika?
Bilmiyorlar arkadaşlar, bilmiyorlar.
Çiftçinin halini anlayan yok.
Tarım politikasından anlayan yok.
Bakın biz defalarca söylüyoruz, çözüm basit diyoruz.
Bu ülkede siz enflasyonumu düşürmek istiyorsunuz? Bu ülkede tarımsal üretimimi artırmak istiyorsunuz?
Çok basit diyoruz. Şu faize vereceğiniz paranın inanın dörtte birini çiftçiye verin, bu tarım ayağa kalkar diyoruz.
Gübrenin yarısının devlet tarafından karşılanması lazım diyoruz.
Yemin yarısının devlet tarafından karşılaşmaması lazım diyoruz.
Elektriğin ve mazotun daha uygun şartlarda çiftçimize temin edilmesi lazım diyoruz.
Ve bütün sulama yatırımlarının Türkiye'de 5 yılda tamamlanması mümkün diyoruz.
Bakıyoruz iki nehrin aktığı çukurlar şu anda susuz.
Konya Ovası su diye inliyor. Büyük büyük obruklar oluşuyor ovada. Üç yüz metre, dört yüz metreden su çekiliyor şu anda, Konya Ovası'nda.
Mavi Tünel Projesi on yılı geçti, on beş yılı geçti, adı var, kendi yok.
Her işi bırakın tarıma, sulamaya yatırım yapın.
Ve hesabını kitabını yaptık; Baraj, gölet, isale hattı, kapalı basınçlı dağıtım sistemleri, damlama sulama, yağmurlama tamamını tamamını toplayın, beş yıla bölün, beş yılın bütçesiyle bunu bitirmek mümkün.
Ama önce o irade lazım. Önce o kararlılığı ortaya koymak lazım. Önce çiftçinin üreticinin halinden anlamak lazım.
Değerli arkadaşlar,
Ülkenin Cumhurbaşkanı şu anda yönettiği ülkenin gerçeklerinden haberdar değil.
Hep diyoruz ya, o eski Erdoğan yok artık.
Milletle bağını kopardı, sırtını halka döndü.
Eskiden Keçiören’de bir apartman dairesinde otururken komşuları vardı. Arabaya inerken, binerken birilerini görüyordu. Bir Seyyar satıcıyla karşılaşıyordu. Ne zaman kendisi Külliye ’ye hapsetti, toplumla bağını kopardı.
Durmadan gençlere parmak sallıyor.
İkide bir gençlere “Neden evlenmiyorsunuz?” diye soruyor, fakat sonrasını dinlemiyor.
Dinlemeye sabrı da tahammülü de yok artık; 22 yıl olmuş, bu milletin derdini dinleye dinleye kulakları kapatmış.
Gençler “Geçinemiyoruz” diyor; Erdoğan duymuyor.
Gençler “Kiralık ev dahi bulamıyoruz, bir ev döşemek; kirasıyla depozitosuyla dünyanın parası” diyor; Erdoğan duymuyor.
Sayın Erdoğan, gençlere bir kulak verin ya.
Siz bu ülkede, en temel ihtiyaç olan karın doyurmayı, barınmayı bir lüks haline getirdiniz.
Sayenizde gençler, ailelerinin ev kirasına destek olmak için çalışıyor; ama kendi ayrı bir hayat kuramıyorlar, imkanları yok.
İşte dün rakamlar açıklandı:
Bakın çok ibret verici rakamlar arkadaşlar;
2024’te doğan bebek sayısı 937.000’e düşmüş.
Bir zamanlar yılda 1.350.000 bebek doğuyordu bu ülkede, 1.350.000. Geçen sene 937.000.
Kadınların doğurganlık hızı, tarihi en düşük oranda: 1,48
Geçen seneden de aşağıya inmiş.
Bu 1,48 demek Avrupa’daki 8 ülkeden daha düşük demek.
Bakın hani Avrupa diyoruz ya artık gelişmiş, nüfus yaşlanıyor, nüfus artışı durmuş. Şu anda Avrupa'da 8 ülkedeki doğurganlık hızı Türkiye'nin üzerinde.
Daha zenginleşemeden yaşlanan bir nüfusumuz olacak maalesef.
Nüfusun sadece kendisini yenileme için gereken doğurganlık hızı 2,1’dir arkadaşlar. Bilimsel bir rakam bakın bu.
Türkiye'de nüfusun sadece kendisini yenilemesi için gereken doğurganlık hızı 2,1’dir.
Şu anda 1,48 düştü.
Şöyle bir istatistiklere bakın; Son 20 yıldır doğan bebek sayısının istatistiklerine bakın, ne zamanki ülkeye gelmiş ekonomik kriz vurmuş doğan bebek sayısı düşmüş. Ne zamanki ülke ekonomide ayağa kalkmış doğan bebek sayısı artmış. Birebir korelasyon var.
Bir de bunlara gençlere destek paketleri sunuyorlar:
“İlk çocuk için tek seferlik 5 bin TL size yardım edeceğiz” diyorlar.
Sayın Erdoğan bir paket çocuk bezi kaç lira oldu haberin var mı? Ben biliyorum, çünkü uzmanlık alanım.
Siz insanlarla dalga mı geçiyorsunuz?
Sizin aklınız belli ki paramızın bereketli olduğu eski günlerde kalmış.
Size hatırlatayım:
Türkiye, ekonominin liyakatli kadrolarla yönetildiği o eski Türkiye değil.
Türkiye, emeklilerin maaşlarıyla yurt dışı seyahati yaptıkları; gençlerin ev sahibi, araba sahibi oldukları o eski Türkiye değil.
Geçen hafta söyledim; yine TÜİK rakamı inanırsanız.
Barınma enflasyonu %74, eğitimde enflasyon %79 bu ülkede.
Ev, aile, çocuktan bahsediyoruz değil mi? Doğum oranlarından bahsediyoruz. Ya ortalama enflasyonun %38 olarak açıklandığı bir ülkede, eğer konut, barınma enflasyonu %74’se, eğitim enflasyonu %79’sa, bu insanlar nasıl yarınlara güvenle bakıp evlensinler, çocuk sahibi olsunlar.
Sebebi sizsiniz siz. Başka suçlu aramayın.
Türkiye’de okuyup çalışarak, alın teriyle ev almayı imkânsız hale getiren sizsiniz.
Türkiye’de alın teriyle çalışarak kira ödemeyi imkânsız hale getiren sizsiniz.
Bu ülkeyi, gençlerin yarınlara dair umut besleyemediği bir ülke haline getiren sizsiniz.
Gençlerin, “itirazım var” dediğinde kendisini hapiste bulduğu bir ülke haline getirdiniz Türkiye’yi.
Sayın Erdoğan;
Milletin iradesini susturamazsınız. Gençlerin sesini kıstıkça onlar daha da yüksek sesle konuşurlar.
Adalet talebi, baskı altına alındıkça büyür.
Demokrasi talebi, bastırdıkça büyür.
Siz hala anlamadınız mı?
Bu ülke artık korku duvarlarını yıkıyor. Şu faize vereceğiniz paranın dörtte birini çiftçiye verin bu tarım ayağa kalkar diyoruz. Gübrenin yarısının devlet tarafından karşılanması lazım diyoruz. Yemin yarısının devlet tarafından karşılanması lazım diyoruz. Elektrik ve mazotun daha uygun şartlarda çiftçimize temin edilmesi lazım diyoruz.”
Ve yıkılan bu duvarlar altında kalacak olan siz olacaksınız. Ve o tarihte çok uzak değil.
Genç Kardeşlerim;
Biliyorum öfkelisiniz;
Demokrasi ve adalet talebiniz yok sayılıyor.
Ama umutsuzluğa kapılmayın. Bizim lügatımızda umutsuzluğa yer yok.
Çünkü biz biliyoruz ki, bu ülkenin gençleri ne zaman ayağa kalksa, tarih yeniden yazılır.
Bu düzen değişecek inşallah.
Kendini milletten üstünde görenler gidecek, milletin tamda kendisi iş başına gelecek.
Unutmayın, bu ülkenin asıl sahibi sizlersiniz gençler.
O sandıklar sizin için kuruluyor.
Yarınlar sizin ellerinizde şekilleniyor.
Biz, “gençler yarınlarımızdır” demiyoruz. Öyle meseleyi erteleyecek durumumuz yok.
Gençler bugünümüzdür.
Biz, gençlerin göç etmek zorunda kalmadığı, fikrini söylediği için yargılanmadığı, kendilerini bu toprağa ait hissettiği bir Türkiye inşa etmek için mücadele veriyoruz.
Üniversitelerin baskı altında olmadığı, fırsat eşitliğinin sağlandığı bir Türkiye’yi hep beraber kuracağız.
Bu yüzden sizlere düşen, karamsarlığa değil, cesarete sarılmak…
Biz buradayız, yanınızdayız, önünüzde değil arkanızdayız.
Ve sizlerle beraber omuz omuza yürümeye hazırız.
Çünkü biz, demokrasiye inanan, bu ülkeyi seven, milyonlarca insanız.
Ve unutmayın:
Zulmün karşısında susan değil, adaletin yanında duran kazanır.
Ve kazanacağız inşallah.
Adaletle, demokrasiyle, özgürlüklerle kazanacağız.
Genç Kardeşlerim,
Biz bu ülkeyi yorgun ve yozlaşmış iktidarlardan kurtarırken; beceriksiz ve vizyonsuz bir muhalefete de teslim etmek istemiyoruz.
Çünkü milletimiz iki seçenek arasında sıkıştırılmak isteniyor, iki tarafında işine geliyor.
İki kutup olsun, iki tarafta memnun olsun.
Biri baskıcı, diğeri hazırlıksız.
Biri kutuplaştırıyor, diğeri bir yön gösteremiyor.
İşte bizim buna itirazımız var!
Milletimizi iktidar ile ana muhalefet arasında bir tercihe zorlayan bu çarpık siyaset denklemine karşıyız.
Türkiye bu kısır döngüyü hak etmiyor.
Gençlerimiz bu vasatlığa mahkûm değil!
Bu nedenle diyoruz ki:
Artık yeni bir yol var. Yeni bir umut var. (…)
Genç Kardeşlerim,
Gelin, bu çürümüş düzeni birlikte değiştirelim.
Gelin, korkmadan konuşanların, cesaretle üretenlerin, adaletle yürüyenlerin çatısı altında buluşalım.
Gelin, Türkiye’yi hep beraber ayağa kaldıralım.
Gelin, umudu yeniden yeşertelim.
Gelin, ülkemizin her karış toprağına adaleti getirelim.
Yeter ki dosdoğru çalışalım, iyi niyetle çalışalım.
Hedefimizden şaşmayalım.
Bu büyük ve güzel ülkeyi hak ettiği yarınlara kavuşturalım.
Daha önce başlardık, inşallah yine başaracağız.
Sözlerime son verirken;
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımızı şimdiden kutluyor;
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşlarını saygıyla anıyorum.
Hepinizi tekrar saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun, var olun diyorum.