17 Ağustos 2021 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın “Afet Eylem Planı” Projesı̇ Basın Toplantısı Konuşması

17 Ağustos 2021

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
“AFET EYLEM PLANI” PROJESİ BASIN TOPLANTISI KONUŞMASI

Kıymetli basın mensupları,

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli vatandaşlarımız,

Hepinizi saygıyla selamlıyor, partimizin Afet Eylem Planı’nın açıklanacağı bu basın toplantısına hoş geldiniz diyorum.

*****
Bugün buraya dün ziyaret ettiğimiz Kastamonu’daki yasla, acıyla geldik.

Bildiğiniz gibi dün genel merkezimizden, Kastamonu ve komşu teşkilatlarımızdan bir heyetle beraber sel felaketinin yaşandığı bölgedeydik.

Vatandaşlarımızla yan yana, omuz omuza acıları paylaştık.
Yaşanan büyük afeti ve kurtarma çabalarında yerinde bizzat, izledik.

Maalesef, son aylarda sıkça yaşanan afetlerde verdiğimiz kayıpların acısını yaşıyoruz.

Akdeniz ve Ege bölgelerindeki orman yangınları, Van’da ve Doğu Karadeniz’de Batı Karadeniz’de yaşanan bu sel felaketi ülkemizi yasa boğdu, boğuyor.

Sözlerime başlamadan önce, bu afetlerde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, vatandaşlarımızın yakınlarına da sabır diliyorum, baş sağlığı diliyorum. Gerçekten ateş düştüğü yeri yakıyor.

Dün özellikle Bozkurt ilçesinde izlediğimiz tablo, vatandaşlarımızla bire bir yaptığımız temas, görüşmeler felâketin boyutlarını bir kez daha gözlerimizin önüne sermiş oldu.

*****
Değerli basın mensupları,

Bildiğiniz gibi, bu ayın başında da, Antalya’daydık ve Antalya’daki orman yangınını, orman yangınının etkilediği köylerimizi bizzat yerlerinde ziyaret ettik ve oradaki felaketin boyutunu bizzat arkadaşlarımızla beraber gözlemledik.

1 Ağustos’ta, orman yangınlarıyla mücadele eden Antalya’da vatandaşlarımıza kulak verdik. Bütün bu saha gözlemlerimizde vatandaşlarımızla kurduğumuz temasta, edindiğimiz bilgide bizi en çok üzen konu aslında bu yaşanan sıkıntıların kısmen de olsa önlenebilir olması ve zararın da çok daha az olabileceği.

Tedbirler alınsa baştan uzun vadeli planlamalar yapılsa, doğal afetler konusunda hazırlıklar tam olarak iyi bir tedbir anlayışıyla yapılsa, bu yaşanan acılar bu kadar yüksek olmayacak.

Hayatını kaybeden vatandaşlarımız, yitip giden hayvanlarımız, yanan on binlerce hektar ormanlarımız, küle dönüşen evler, iş yeri balçık altında, çamur altında kalan yıkılan evler, iş yerleri. İnanın bunların birçoğu afete hazırlıksız yakalanmanın sonucunda olan şeyler.

Afet öncesi önleyici tedbirler yeterince alınmadığı için, öncelikler, ülkeyi yönetenlerin öncelikleri maalesef başka yerlerde olduğu için, afetle mücadelede, hızlı ve etkin müdahale konusunda da maalesef iyi bir sonuç alınamadığını görüyoruz.

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, kötü yönetim sebebiyle maalesef kapasitesini yitiren bir devlete dönüşüyor hızla.

Vatandaşlarımız ise selin ve ateşin karşısında çaresizlik içinde kalıyor.

*****

Değerli konuklar, değerli basın mensupları,

Türkiye, hakikaten çok ağır, çok zor günlerden geçiyor. Ülkemizin kuzeyi de güneyi de doğusu da batısı da aslında aynı göz yaşını döküyor.

İklim krizi uzun yıllardır tüm dünyanın baş etmeye çalıştığı büyük bir sorun ve aynı zamanda çok yakın bir tehlike, gittikçe de yaklaşan bir tehlike.

Bunu aynı zamanda bu alanda çalışması olan bir arkadaşınız olarak söylüyorum.

Bildiğiniz gibi Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin daveti üzerine, küresel sürdürülebilirlik çalışmaları yapan 20 kişilik bir heyetin içine ben de davet edilmiştim. Yaklaşık 1,5 yıllık bir çalışmadan sonra raporumuzu hazırladık ve Birleşmiş Milletlere sunduk.

Bu çalışmamız RİO+20 toplantılarında ana girdi belgesi oldu ve bu rapordaki önerilerimizin pek çoğu daha sonra Birleşmiş Milletlerin 2030 sürdürülebilirlik kalkınma hedefleri şekline dönüştü. Yani bugün sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden bahsedebiliyorsak o hedeflerinin oluşturulmasının hazırlık aşaması anlamında yapılan çalışmalarda benim de şahsen büyük emeğim var.

Bu çalışmadaki ana hedefimiz değerli arkadaşlar; mutlak yoksulluğu sona erdirmek, küresel adaletsizliğin ve eşitsizliğin önüne geçmek ve iklim değişikliği ile ilgili tedbirlerin alınmasını sağlamaktı. Biz bu çalışmaları o amaçla yaptık.

Ve yine bildiğiniz gibi geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler’in, iklim değişikliği paneli güncellenmiş bir rapor daha yayınladı. Pek çok bilimsel çalışmanın özeti olan bir rapor bu. Bu raporda da iklim değişikliğinin sebep olacağı tehlikeler kapsamlı bir biçimde dünya kamuoyuyla paylaşıldı.

Sürecin hızlandığı, eğer tedbir alınmazsa iklim değişikliğiyle ilgili tehlikelerin çok daha yakın bir zaman içerisinde ve çok daha büyük bir boyutta gerçekleşeceği, geçen hafta tüm dünya kamuoyunun belki de en çok ilgilendiği konu oldu.

Bilim bizi senelerdir uyarıyor. Tüm dünya yangınlar, seller, buzul erimeleri ve bütün bu olumsuz gelişmeler, afetler bütün dünyanın gözü önünde gerçekleşiyor.

Ve maalesef hükümetler bu sorunu henüz ciddiye almış değil.

Özellikle iklim değişikliğini büyük ölçüde etkileyen ülkeler, dünyanın diyelim ki bir numaralı ekonomisi, iki numaralı ekonomisi. Burada Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nden bahsediyoruz.

Ve aynı zamanda dünyayı en çok kirleten, karbon emisyonu en yüksek olan ve iklim değişikliğini en çok tetikleyen ülkeler aynı zamanda.

İşte bu ülkelerin de adım atması gerekiyor.
Biz daha önce de söyledik, bugün de ben tekrar ediyorum.
Biden yönetiminin Paris Antlaşması’na dönmesi yeterli değil.
Mutlaka bu konuda Amerikan yönetiminin ciddi kaynaklar ayırması gerekiyor.

Paris Antlaşması’nın uygulanmasıyla ilgili çok ciddi kaynaklar lazım. Ve bu kaynağın öncülüğünü de hala dünyanın bir numaralı ekonomisi olan Amerika Birleşik Devletleri’nin yapması lazım.

Dolayısıyla bizim buradan Biden yönetimine çağrımız, sadece anlaşmaya dönmeyin, bu işe ciddi miktarda kaynağı da hemen ayırın.

Üstelik Amerikan Merkez Bankası’nın bilançosunun 8 trilyon dolara çıktığı bir dönemde herhalde bir kaynak sorunundan söz etmeleri mümkün değil diye düşünüyorum.

Bakın, Avrupa Merkez Bankası, şu andaki yeni başkan Lagarde’ın gelişiyle ilk defa bir Merkez Bankası, çevre meselelerinde MB’nin para politikası uygulamalarını öncelikleri arasına aldı.

Bunlar çok önemli ve yeni gelişmeler.

Hükümetlerden yeterli kadar hareket gelmeyince, hükümetler eli kolu bağlı adeta oturunca bu tür meselelerde merkez bankaları öncü rol oynuyor.

Bunun uzun vadede doğruluğu veya yanlışlığı tartışılır ama en azından bir çaba var.

Bu çabayı biz bütün Avrupa Birliği hükümetlerinden bekliyoruz. Amerika’nın yeni yönetiminden bekliyoruz. Çin yönetiminden bekliyoruz.

Ve küresel iklim değişikliğiyle ilgili sorunların çözümü ancak küresel iş birliğiyle mümkün.

Değerli arkadaşlar,

Biz daha önce de açıkladık. Bununla ilgili Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanlığımızla açıkladık. Biz Paris Antlaşması’na direkt de belki birkaç işaret var, özellikle Türkiye’nin hangi ekonomi grubunda yer almasıyla ilgili, onunla beraber Paris Antlaşması’nı derhal yürürlüğü sokacağımızı daha önce açıkladık.

Bunun da bir an önce yapılmasını düşünüyoruz. Çünkü imzalamasına rağmen onaylamayan 7 ülke var.

Bunlar; Eritre, Irak, İran, Libya, Güney Sudan ve Yemen.

Türkiye’nin bu konudaki duyarlılığını ve bilincini biz bu ligde görmek istemiyoruz. Başka bir ligde görmek istiyoruz.

Biz iklim kriziyle ilgili tedbirleri temel bir öncelik olarak görüyoruz. Çünkü işin ucunda insan var, can var, doğa var, yaşam var ve nesiller arası adalet var.

Nesiller arası adalet, çok önemsediğimiz bir konu. Bugün ‘Ne olursa olsun, biz aklımıza geleni yaparız, bir an önce menfaat elde ederiz, geri kalan meselelere de sonraki meselelere de onlar nasıl bir yerde yaşarsa yaşasın.’, böyle bir şey diyemeyiz.

Biz bugün ne kadar kendi önceliklerimizi düşünürsek, bizden sonraki nesillerin de daha yaşanabilir bir dünyada olmasını savunmalıyız. Bunun için bir ortam hazırlamalıyız.

Onun için nesiller arası adaleti çok çok önemsiyoruz.

Biz DEVA Partisi olarak, ister iklim değişikliği kaynaklı olsun, ister deprem veya orman yangını olsun, sel olsun, her türlü doğal afetin yönetimiyle ilgili bir eylem planı hazırladık.

Daha önce ilk kapsamlı eylem planımızı tarım alanında açıklamıştık. Bugün de afet yönetimiyle ilgili kapsamlı bir eylem planını şimdi sizlerle paylaşıyoruz.

Yerel Yönetimler ve Şehircilik Politikaları Başkanlığımız ile Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanlığımızın ortak çalışması sonucunda oluşturduğumuz 54 maddelik eylem planımız tamamlandı.
İktidarımızın ilk 90 ve 360 gününde uygulamaya koymak üzere hazırladığımız planının detaylarını, birazdan Sayın Candan Karlıtekin ve Sayın Evrim Rızvanoğlu açıklayacak.

Ben sadece Afet Eylem Planımız çerçevesinde atacağımız adımlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Afet Eylem Planımızda felaketlerin etkisini en aza indirmeyi amaçladık. Ancak bununla sınırlı kalmadık.

İklim değişikliğiyle ilgili, doğa hakları ve çevrenin geneliyle ilgili ayrı bir eylem planımız olacak.

Bugün sadece odaklandığımız konu: Afet yönetimi.

Afet öncesi, afet anında ve afet sonrasında yapılması gerekenlerle ilgili bugünden hazırlıkları nasıl yapmalıyız. Ve seçimlerden sonra kurulacak hükümetin ilk 90 gününde ve ilk 360 gününde hangi adımları atacağımızı sizlerle paylaşacağız.

Bu detaylı bir çalışma. Bunun uygulanması için seçimleri beklemek gerekmiyor. Biz arzu ederiz ki bugünkü yönetim içinden hemen kopya çeksin ve bir an önce uygulasın, ülkemiz için faydalı işler olsun.

Hükümete çağrımız; biz bunu seçimlerden sonra uygulayacağız diye açıklıyoruz ama bunu hükümetin alıp hemen uygulamasının önünde hiçbir engel yok.

Memleketin, milletin faydasına olacak her şeyin biz bugünden yapılması için her şeyi söylüyoruz ve kamuoyuyla detaylı olarak paylaşıyoruz.

Değerli arkadaşlar,

Afet yönetim politikalarını, ekonomik atılım yönünde yapacağımız hamlelerin ön adımı ve ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Bunu önce öyle görmek gerekiyor. Ekonomi politikalarının bütününde bunu görmek gerekiyor.

Bu sayede afet riskini azaltmaya yönelik eylemlerimizi, şehirlerimizin nitelikli bir altyapıya kavuşması için de bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylüyoruz.

*****
Değerli arkadaşlar,

Yetkiyi tek merkezde toplayan taraflı cumhurbaşkanlığı sisteminin afet yönetiminde başarısız olduğunu geçtiğimiz birkaç ay içerisinde bütün açıklığıyla gördük.

Bütün kararların tek elde toplanması adeta koskoca sistemi, merkezi hükümetle, yerel yönetimlerle kilitliyor.

En basit konularda, en tepeden talimat alınmadan hareket edilemediği için koskoca ülke kilitlenip kalıyor.

Kimi belediye başkanlarının da afet sonrası çalışmalarda uzakta, kenarda tutulduğunu görüyoruz.

Particilik yapıldığını da maalesef görüyoruz. Ortada bir başarı varsa o başarı merkezi hükümetindir, bir başarısızlık varsa da diğer partilere mensup belediyelerindir.

Maalesef böylesine düz bir yaklaşımla bu acıların büyük olduğu bir dönemde, günlük siyasi popülist eylemleri sıkça görüyoruz bugünlerde ve bu bizi çok üzüyor.

Vatandaşlarımız can derdindeyken, afetlerin bir siyasi rekabet konusu haline gelmesi asla kabul edilir bir şey değil.

Ve biz; merkezi hükümetin Türkiye’nin sorunlarına vakıf olamayacağını ve her sorunun merkezden asla çözülemeyeceğini düşünüyoruz.

Türkiye, büyük bir ülke. 84 milyonluk. Ve içinde bulunduğumuz coğrafyanın en büyük topraklarına sahip olan bir ülke.

Dolayısıyla bu kadar büyük bir ülkenin tek bir merkezden tek bir kişinin imzasıyla yönetilmesinin mümkün olmadığını düşünüyoruz.

Bunun içindir ki, merkezi hükümetin afet yönetimiyle ilgili yetkilerinin mutlaka ‘Yerinden Yönetim’ yaklaşımıyla tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Böylece tüm yükü AFAD ve Valiliklere bırakmayacağız. Bu işin sorumluluğunu da yetkisini de yerel yönetimlerle paylaşacağız.

Bununla ilgili ne kadar düzenleme gerekiyorsa hepsini yapacağız.

Bu doğrultuda; afetin türü, büyüklüğü ve etki alanına göre ‘Bölgesel ve yerel’ bazlı yeni görevlendirmeler yapacağız.

Her kademedeki yönetim birimlerinin ve yerel yönetimlerin rollerini yeniden tanımlayacağız.

Belediyelere yerel afet tehlikesi ve risk haritaları hazırlama sorumluluğu getireceğiz.

İmar planlarının, belediyelerin yapacağı bu çalışmalarla uyumlu olmasını yasal zorunluluk haline getireceğiz.

Dün Bozkurt’ta gördük. Binlerce yıldır o coğrafyanın bir su akış hattı var. Dağlık coğrafyada su geliyor ve bir şekilde denize ulaşıyor.

Ve bu denize ulaşma hattının üzerinde siz imar planları yaparsanız, yapılaşmaya hem de çok katlı yapılaşmaya izin verirseniz, bugün olmaz yarın olmaz, on sene, yirmi sene sonra olmaz ama elli sene sonra yüz sene sonra öyle bir felaket gelir ki; işte geçen hafta yaşadığımız gibi büyük acılara sebep olur.

Bunun içindir ki, bu risk haritalarını hazırlamak gerekiyor, bunları uzun vadeli hazırlamak gerekiyor. Ve doğal afetlere göre uyumlu bir imar planı ve yapılaşma sistemi mutlaka gerekiyor.

Yine muhtarlıkların yetkilerini ve sorumluluklarını artırmayı düşünüyoruz.

Erken uyarı, erken müdahale, erken insan tahliyesi gibi ihtiyaçlarda muhtarlarımız etkin roller üstleneceği ve bu konuda iyi bir eğitim sonrası yetkiye sahip olacağı bir yapıyı da mutlaka uygulamaya geçireceğiz.

Bu amaçla afet esnasında kullanılacak araç ve gereçleri de tüm yerele dağıtmak gerekiyor.

Ülkemizin en ücra yerlerine kadar alet, edevat, donanım konusunda hazır edilmesi gerekiyor.

*****

Değerli arkadaşlar,

Afete müdahale konusunda envanterdeki araçlar çok önemli bir konu.

Özellikle orman yangınları gösterdi ki, devletin yangınlara erken ve havadan müdahale etme kapasitesi neredeyse yok.

Olan kapasite de çürümüş, terk edilmiş.

İşte bu nedenle orman yangınları ile mücadelede, havadan erken müdahale ve kurtarma amacıyla milli bir filo kurulmalı.

Daha önce de söyledik. Bunlar büyük paralar değil. Atalar demiş, “iş bilenin, kılıç kuşananın.”

Bu ülkenin kaynakları var, yeter ki doğru kullanılsın, doğru yere harcansın.

Bu ülkenin 20 uçaklık, 50 uçaklık bir yangın söndürme filosunun olması işten değil.

Ama yönetim kötü olunca, pek çok konuda bir türlü karar alınamayınca, ülke böyle hazırlıksız yakalanabiliyor.

Bu filoya katacağımız helikopter ve uçaklarla hem ateşi büyümeden söndürecek hem de afet sırasında vatandaşlarımızın güvenle tahliye edebileceği bir sistemi kurmamız gerekiyor.

Arama kurtarma faaliyetlerinin daha etkin ve hızlı olması amacıyla bir “İtfaiye Genel Müdürlüğü”nün kurulması gerektiğini düşünüyoruz.

AFAD bünyesindeki arama kurtarma ekiplerini itfaiye teşkilatına katacağız.

Bu arada, itfaiye ve arama kurtarma ekiplerimizin de çalışmalarını sahada kahramanca sürdürürken gördüğümüz bir manzaranın da bizi üzdüğünü buradan ifade etmek istiyorum.

Bir yandan gerçekten vatandaşlarımız büyük bir çaba içerisinde, arama kurtarma çalışması var. Bunu hem Antalya’da gördük hem Kastamonu’da Bozkurt’ta gördük.

Fakat afet sırasında manipülasyon maksadıyla yapılan bazı haberlerin de hızla yayıldığını gördük.

Hem manipülasyon olabiliyor hem resmi makamlardan açıklanan verilere bir güvensizlik var. Bakın bu da çok acı.

Dün Bozkurt’ta en az 50 ayrı vatandaşımızla oturduk, kısa veya uzun sohbet ettik.

Resmi makamların açıkladığı rakamlara hiç kimse inanmıyor. Yok diyor, mümkün değil diyorlar. Rakamlar çok daha yüksek diyorlar.

Bunu biz bilemiyoruz. Belki de resmi rakamlar doğru olabilir ama böyle büyük bir sel felaketi yaşayan ilçemizde eğer o ilçede yaşayan vatandaşlarımız, resmi rakamlara güvenmiyorsa, ölü sayısına ve kayıp sayısına güvenmiyorsa herhalde şu andaki hükümetin başını iki elinin arasına alıp şöyle bir düşünmesi lazım.

Ben nerede hata yaptım, nasıl oldu da böyle büyük bir güvensizliği oluşturdum diye düşünmeleri lazım.

Bir devletin, bir hükümetin resmi rakamlarına vatandaşın güvenmemesi gibi bir şey söz konusu olabilir mi?

Nasıl oldu da koskoca ülkeyi bu hale getirdiler, inanına çok üzülüyoruz.

Uzaktan izleyenler tamam ama bizzat Bozkurt’ta yaşayan vatandaşlarımızın bu rakamlara inanmaması, güvenmemesi beni bu ülkeye, en azından 13 yıl bakanlık hizmeti yapmış, bu ülkenin devlet yönetiminde üst düzey görevler almış bir insan olarak çok çok üzdü.

Koskoca ülke bu koskoca devlet bu hale düşmemeliydi. İşte veriye güven, rakama güven, güvenli haber gerçekten çok çok önemli.

Dolayısıyla eğer mesele afet yönetimiyse halkımızın doğru ve güvenilir bilgiye erişme hakkını korumak amacıyla, bu tür yanlış bilgilerin çabuk yayılabilmesi veya verilere olan güvensizliğin önlenmesiyle ilgili de mutlaka ciddi adımlar atmak gerekiyor.

AFAD ile medya kuruluşlarını, sivil toplumu ve yerel yönetimleri beraberce işin içine alacak doğru bir enformasyon, bir bilgilendirme, güvenilir bir bilgilendirme, bilgi toplama ve kamuoyunu bilgilendirme sisteminin de mutlaka kurulması gerekiyor.

Vatandaşlarımızın doğru bilgiye en hızlı şekilde ulaşmasını sağlayacak altyapının mutlaka kurulması lazım.

Tabii ki ülkeyi yönetenlerin şu andaki ülkeyi yöneten ortaklığında bu güvensizliği önlemek için bir an önce ne yapılması gerekiyorsa yapması gerekecek.

Pandemiyle ilgili sayılar açıklanıyor, vatandaşlarımız güvenmiyor. Tabipler Birliği en az iki mislidir bu rakamlar diyor.
İlk defa Türkiye’de ölüm istatistikleri yayınlanmadı.

TÜİK, 2020 ölüm istatistiklerini yayınlamadı. Nüfusu yayınlıyor. Dönem başı dönem sonu nüfus sayılarından dolambaçlı hesaplardan ölüm sayısını hesap edebiliyorsunuz ama yıllardır düzenli olarak yayınlanan ölüm istatistiğini 2020 yılı için TÜİK açıklamadı.

Niye açıklamadınız diye ben şimdi buradan soruyorum.

Acaba gizlediğiniz bir şeyler ortaya çıkacak diye mi korktunuz, onun için mi açıklamadınız diye soruyorum şu an.

Enflasyon rakamları açıklanıyor hiç kimse inanmıyor. Sayın Erdoğan işsizlik rakamlarını düşürmekle övünüyor.

Biz il il, ilçe ilçe dolaşıyoruz. Vatandaşlarımız bu açıklanan işsizlik rakamlarına güvenmiyor.

Bizim gördüğümüz tablo o değil diyor. Benim komşumun, arkadaşımın çocukları, üniversite mezunları işsiz diyor. Onlardan iş bulan olmadı ki nasıl işsizlik düşsün diyor.

Vatandaşlarımızın tepkisi bu. Vatandaşımızın ortaya koyduğu tablo bu.

Dolayısıyla hele hele afet sırasında açıklanan veriye güvenilmemesi gerçekten bir başka afet bir başka felaket.

Bununla ilgili mutlaka sağlam bir altyapının oluşturulması gerekiyor ve devletin güvenini ve itibarını yeniden oluşturmak gerekiyor.

Biz, daima hakikatin yanında yer alanların partisi olarak, RTÜK’ün haberciliği sansürleyen yasakçı anlayışına da son vereceğiz.

RTÜK’ün görevi vatandaşın doğru haber almasını sağlamak. Hükümetin işine gelmeyen haberleri sansürlemek değil. Şu anda RTÜK bunu yapıyor.

Hükümet işine gelmediği ya da başarısızlığının ortaya çıktığı konularda hemen yayın yasağı getirmeye çalışıyor.

RTÜK’ün görevi vatandaşı doğru bilgilendirmesi, vatandaşın doğru bilgiye ulaşması.

RTÜK’ün mevcut hükümetin ayıplarını kapatmak, yanlışlarını saklamak ve o yönde basın kuruluşlarını zorlamak gibi görevi olamaz.

İşte bunların hepsini biz olması gerektiği şekilde yeniden kuracağız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Ülkemizdeki afet mevzuatının da yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.

Bir ‘Afet Çerçeve Kanunu’ çıkaracağız. Bununla ilgili genel çerçeveyi oluşturduk ve eylem planımız içerisinde bunu ana hatlarını görüyorsunuz.

Afet eylem planımızla afet bölgesindeki vatandaşlarımızın da haklarını koruma altına alacak yeni bir perspektif ortaya koyacağız.

Hak sahibi tanımını yeniden yapacağız.

Şu anda yıkılan ve ağır hasar gören binada mülkiyet hakkı afetzede vatandaşlarımızın olmayabiliyor veya tüzel kişiliğe sahip olduğu için sahibi kabul edilemeyebiliyor.

İşte bu tanımları bir engel olmaktan çıkartmamız gerekiyor. Ve afetzedelerin illa mal mülk sahiplerinin olması gerektiği anlayışını da değiştirmemiz gerekiyor.

Konut veya işyeri edinebilmeleri için de alternatif çözümleri üretmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar,

Biliyorsunuz bugün 17 Ağustos, aslında biz bugün basın açıklamamızı, Afet Eylem Planı’mızı 17 Ağustos’un yıl dönümünde yapmayı çok önceden planlamıştık.

Daha sonra Batı Karadeniz’deki sel felaketleri meydana geldi. Ancak biz bu tarihi değiştirmedik. Dünkü Bozkurt ziyaretimiz sonrasında önceden planladığımız gibi yapmaya karar vermiştik. Şu anda gerçekleştiriyoruz.

Tabii 17 Ağustos depremi deyince aradan tam 22 yıl geçti. Dile kolay ama 22 yıldır bakıyoruz İstanbul başta olmak üzere bir sonraki büyük depreme hazırlığın son derece zayıf ve son derece kısıtlı bir hazırlık olduğunu görüyoruz.

Son haftalarda yaşadığımız yangın ve sel afetleri şunu çok açık gösterdi ki, Allah korusun, olası bir İstanbul depreminde şu andaki yönetim zihniyeti gerçekten bunun altından kalkamaz.

Şu anda ülkeyi yöneten ortakların böylesi bir felaketin altından kalkması mümkün değil.

Bilim insanlarının senelerdir uyardığı İstanbul depremi için afet eylem planımızda özel bir proje hazırladık.

Bu projenin adı: “Hayat İstanbul”
"Hayat İstanbul” projesinin amacı, İstanbul’da kentsel yenilenmeyi deprem ve sel gibi afet risklerini bertaraf etmek üzere uygulamaktır.

“Hayat İstanbul” projesi ile uygun şehir planlama, mühendislik ve finans ortamını İstanbul’a sağlayacağız.

Bu süreçteki tüm kentsel yenilenme faaliyetlerinde şeffaflık, hesap verebilirlik, tarafsızlık, bilimsellik, verimlilik ve çevreye uyum ilkelerine bağlı kalacağız.

Kentsel yenilenmede, meselenin sosyo ekonomik ve sosyo kültürel boyutlarının farkındayız.

Bu konuda afet tehlikesi, nüfus ve finansal gereksinim ölçülerini esas alarak hareket edeceğiz.

Çünkü değerli arkadaşlar, biz, deva partisi olarak, “Önce insan” diyenlerin partisiyiz ve güvenli konutta yaşama hakkını en temel insan hakkı olarak görüyoruz.

Gerçekleştiğimiz tüm eylem programlarıyla ekonomimizi topyekûn güçlendirerek, güvenli bir konutta yaşamayı hayal olmaktan çıkartmak için çalışacağız.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bir diğer önemli konu da DASK, deprem sigortası.

Bu deprem sigortasının kapsamını başka doğal afetleri de kapsayacak şekilde genişletecek bir çalışmayı da yapacağız.

Afet riskinin hangi bölgede, hangi konuda nasıl olduğunu dikkate alan bir çalışmayla sadece depreme değil, başka doğal afetleri de içine alan bir perspektifle DASK düzenlemelerini yeniden gözden geçireceğiz.

Öte yandan, binaların afete dirençli hale getirilmesiyle ilgili de hem mühendislik hem de finansman açısından özendirici teşvikler mutlaka hazırlayacağız.

Bu işi finansal olarak rahatlatacak çözümleri de bu çalışmanın bir parçası olarak ortaya koyacağız.

54 maddelik ‘Afet Eylem Planı’mızın ana çerçevesi böyle. Ben ana çerçevesini sizlerle paylaştım ama konu çok kapsamlı.

Şimdi sözü, detayları sizlerle paylaşması için DEVA Partisi Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı Evrim Rızvanoğlu ve Yerel Yönetimler ve Şehircilik Politikaları Başkanı Candan Karlıtekin’e bırakıyorum.