GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
1. OLAĞAN ANKARA YENİMAHALLE İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Ankara il teşkilatımızın değerli başkanı, Yenimahalle ilçe teşkilatımızın değerli
başkanı,
Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili hemşehrilerim,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Yenimahalle ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.
*****
Sözlerimin hemen başında; Malazgirt Zaferi’yle, Anadolu’yu yurdumuz yapmanın önünü açan Sultan Alparslan’ı ve silah arkadaşlarını saygıyla, rahmetle, minnetle anıyorum.
Yine bu hafta biliyorsunuz; 30 Ağustos Zafer Bayramı. Büyük taarruzun yıl dönümünü yeni kutladık. Ülkemizi işgalden kurtaran, Kurtuluş Savaşı’nın komutanı Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını da buradan rahmetle ve minnetle anmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Gerçekten bu vatan, bu topraklar; çok büyük emekle kazanıldı, çok büyük emekle savunuldu, işgalden kurtuldu.
Çok şehit verdik. Gazilerimize minnettarız. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.
Ve biz bu 30 Ağustos Pazartesi Günü, Zafer Bayramı’nda; DEVA Partisi olarak tüm Türkiye genelinde şehit ve gazi ailelerimizi ziyaret edeceğiz.
Parti olarak çok kapsamlı bir program hazırladık. Tüm Türkiye sathında böyle bir faaliyeti ilk defa parti olarak gerçekleştireceğiz.
Şehitlerimize ve gazilerimize olan minnet borcumuzu aileleri nezdinde bu ziyaretlerimizle, çok cüzi miktarda da olsa belki karşılamış olacağız.
Değerleri arkadaşlar,
Şu anda Partimiz, Türkiye’nin 81 ilinde, 600’den fazla ilçesinde yoğun bir çalışma içerisinde her gün vatandaşlarımızla birebir temaslar kuruyor.
Yaptığımız saha çalışmalarıyla, DEVA damlaları her gün yeni mahallelere, yeni köylere ulaşıyor.
Her hafta, yeni görevlendirilen ilçe başkanlarımız kendi bölgelerinde hızla çalışmaya başlıyor.
Partimizle ilgili farkındalık, ülkemiz genelinde hızla yaygınlaşıyor.
Eylül ayının başından itibaren ülkemizin siyasi takvimi hareketlenirken, biz de hep beraber yoğun bir kongre ve açılış dönemine giriyoruz.
Bu dönemde, büyükşehirlerde yapacağımız saha çalışmaları, partimizin nihai başarısı açısından son derece belirleyici olacak.
Unutmayalım ki, nüfus sıralamasındaki ilk beş ilimiz, ülke nüfusunun yaklaşık %38’ini oluşturuyor.
Önümüzdeki hafta sonu itibarıyla, İstanbul programlarına başlıyoruz.
İstanbul’da çok sayıda ilçemiz açılış ve kongre planlamalarına başlamış durumda.
Başkentimiz Ankara’da, nisan ayında başlayan ilçe kongrelerimiz, başarılı bir tempoyla devam ediyor.
İzmir’de, haziran ayında başlayan ilçe kongrelerimiz olanca hızla devam ediyor.
Bursa’da, ilk ilçe kongremizi eylül ayında yapacağız ve bundan sonraki süreç seri bir şekilde ilerleyecek.
Antalya’da, haziran ayında başlayan ilçe kongrelerimiz de seri bir şekilde devam ediyor.
Böylece, nüfus büyüklüğü açısından ilk 5 ilimizde vatandaşlarımızla temasımız geometrik bir hızla artacak.
Tabii ki diğer illerimize, ilçelerimize ziyaretlerimiz devam edecek. Eylül ayıyla beraber yoğun bir açılış ve kongre programı hep beraber bizi bekliyor.
Ben mümkün olduğunca bu programlara iştirak etmeye çalışacağım, yetişemediğim yerlerde genel merkezden arkadaşlarımız, genel başkan yardımcılarımız, genel merkez yönetim kurulu üyelerimiz, kurucularımız, Türkiye’nin dört bir tarafında bu etkinliklerde görev alacaklar.
Ayrıca biliyorsunuz, 15 Ağustos-15 Eylül arası açıkladığımız bir ziyaret takvimi içerisinde de genel merkezimizden görevlendirdiğimiz arkadaşlarımız, tüm Türkiye’de tüm illerimizde eş zamanlı programlar yapacaklar. Böylece hep beraber yoğun bir saha çalışmasının içinde olacağız.
DEVA Partisi olarak özellikle medyayla ilgili kısıtlamaları da dikkate aldığımızda vatandaşlarımıza birebir dokunma, partimizin nihai başarısı açısından en belirleyici çalışma olacaktır.
Nihayetinde medya bir aracı. Bizim söylediklerimizi vatandaşlarımıza ileten bir araç. İşte teşkilatlarımızla biz, o aracıya ihtiyaç olmadan vatandaşlarımıza birebir dokunup partimizi anlatmak ve vatandaşlarımızı dinleme imkanını sonuna kadar kullanmak zorundayız.
Yıl sonuna geldiğimizde hem teşkilat boyutumuz hem de üye sayımız açışından çok farklı bir noktaya gelmiş olacağız.
Türkiye genelinde, böylesine yoğun bir çalışmanın içinde olan tüm il ve ilçe başkanlarımıza, yönetim kurulu üyesi arkadaşlarıma, üyelerimize ve gönüllülerimize teşekkürlerimi sunuyorum.
Türkiye’de her türlü sorunun hızla arttığı böyle bir dönemde; cesaretle, kararlılıkla, azimle, sebatla beraberce yol yürüdüğümüz tüm arkadaşlarıma buradan, Ankara’dan Yenimahalle’den gönül dolusu sevgilerimi, selamlarımı iletiyorum.
Sağ olun, var olun diyorum.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bugün Ankara’da bir anlamlı buluşma daha gerçekleşecekti.
Sağlık çalışanları, Ankara’da gerçekleştirecekleri bir mitingle feryatlarını, seslerini duyuracaklardı.
Neden biliyor musunuz?
Bugünkü iktidar, sağlık emekçilerimizin çalışma koşullarını kötüleştirdiği için, sözleşmelerinin feshini kolaylaştırdığı için, iş güvencelerini ortadan kaldırdığı için seslerini, feryatlarını duyurmak için bir miting yapacaklardı.
İfade özgürlüklerine maalesef ciddi bir engellemenin olduğu bir dönemdeyiz. Ve kendilerine dayatılan “Ceza yönetmeliğine” itiraz edeceklerdi.
Ama ne oldu?
İktidar, her zaman en iyi bildiği işi yaptı, bunu da engelledi. Anayasada güvence altında olan toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı, sudan sebeplerle engellendi.
Değerli arkadaşlar,
Sağlık çalışanlarımızın bir kısmı ülkeyi terk ediyor artık.
Mevcut koşullarda dahi çalışmak çok zor iken, hâlâ yeni zorluklar getirmeye çalışan bir zihniyet var yönetimde.
Ve kaçmak isteyen çok.
Ülkeden kaçan “Kurtuldum” diye seviniyor.
Oysa halkımızın kaliteli bir sağlık hizmetine ulaşması için tüm sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerekiyor.
Ve değerli arkadaşlarım,
Bugünkü iktidar yine yasaklıyor, engelliyor.
Bu zihniyet her alanda bize kötü yönetimin sonuçlarını yaşatıyor.
Biliyorsunuz, şimdi de gerekli önlemler alındı mı, alınmadı mı, belli olmadan 6 Eylül’de okulların açılacağını duyurdular.
Biz, DEVA Partisi olarak, yüz yüze eğitime çok önem veriyoruz.
Eğer bir yerler açılacaksa, bu yerin önce okullar olmasını düşünüyoruz. Bir yerler kapanacaksa da son kapanan yerlerin okullar olması gerektiğine inanıyoruz.
Ancak, alınan önlemler yüz yüze eğitim için yeterli mi? Yoksa yine “Oldu bitti” ye mi getiriliyor?
Milyonlarca insan; çocuk, genç, ebeveyn, öğretmen belirsizlik içinde şu anda.
Yaklaşık 350 bin öğretmenin ve personelin aşısız olduğunu duyuyoruz. “Aşısız olanlara iki günde bir test yapacağız” diyorlar.
Biz DEVA Partisi olarak, öğrencilerin etrafında virüse karşı çok ciddi koruma kalkanları oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu milletin hayatı iktidarın deneme tahtası değil. Bu ülkenin insanları da kobay değil.
Buradan iktidara sesleniyorum;
10 gün sonra başlayacak yüz yüze eğitim için, gereken tüm sağlık önlemleri derhal alınmalı ve açıklanmalıdır. Son dakikaya bırakılmamalıdır.
Bilimsel verilere dayalı olarak bu çalışmalar yapılmalıdır. Aşı kampanyaları düzenlenmelidir.
Okulların fiziki durumu pandemiye uygun hale getirilmelidir. Derslik sayısı mutlaka artırılmalıdır. Dersliklerdeki öğrenci sayısı azaltılmalıdır.
Okullar güvenli hale getirilmelidir.
Altyapısı yetersiz okullar geçici olarak EBA’ya yönlendirilmelidir.
Çocuklarımızın sağlığını ve eğitim hayatını güvence altına almak, bir hükümetin en önemli görevidir.
Buradan hükümete sesleniyorum: Görevinizi yapın!
Vatandaşın sağlığını korumak hükümetin en öncelikli görevidir. Hükümetin de bunu yapması gerekir.
Bakın, özellikle bu Covid-19’un bazı versiyonlarının çocuklar üzerinde daha etkili olduğunu da görüyoruz. Eskiden küçük yaştakiler, çocuklar bu hastalığı daha hafif atlatırken, yeni versiyonları maalesef çocuklar üzerinde daha etkili olabiliyor.
Bunu da unutmamamız gerekiyor. Her türlü tedbiri alıp ondan sonra okulların yüz yüze eğitime açılması gerekiyor.
Yüz yüze eğitim derken illa herkes yüz yüze eğitim alacak diye bir şey yok. Bunlar gruplara ayrılabilir. Risk grupları oluşturulabilir.
Ve özellikle hazır olmayan okulların alelacele yüz yüze eğitime geçirilmemesi gerekir. Eğer okul hazır değilse o okulda acele etmenin anlamı yok. O okul hazır olana kadar EBA ile devam edilebilir.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bu iktidarın hakla ve hakikatle gerçekten hiçbir ilgisi kalmadı. İşleri güçleri, hemen her konuda “Hakikati nasıl saklarım” oldu.
Gerçekleri olduğundan farklı nasıl sunarım, nasıl anlatırım? Acaba bir hayal dünyası anlatırsam vatandaşlarımızın bir kısmı da olsa inanır mı? Tamamen dertleri bu.
Gerçekleri eğip büküyorlar. Sürekli algı operasyonu yapıyorlar. Böylece de milleti kandırabileceklerini zannediyorlar.
Çünkü bunları başarı hikayeleri tükendi.
Ne yapıyorlar? Sabah akşam, bizlerin iş başında olduğumuz dönemlerin başarısıyla övünüyorlar. Kendilerinin bir şey ürettiği yok.
Hele hele şu 2018 genel seçimlerinden sonra, partili ve taraflı Cumhurbaşkanıyla, akraba Bakan el ele verdikten sonra ülkenin neler çektiğini, ne hale düştüğünü görebiliyoruz, yaşıyoruz.
Nerede esnafımızla buluşsak, nerede emeklimizle dertleşsek, nerede çiftçilerimizle konuşsak bir dokunuyorsunuz bir ah işitiyorsunuz.
Bakın, bugün metroya bindik, birkaç durak arasında metrodaki vatandaşlarımız bize uzun uzun dertlerini anlattılar.
Metro durağının etrafındaki sekiz on esnafa uğradık; inanın zor ayrıldık, buraya zor yetiştik. Çünkü esnafımız çok dertli.
Hükümetin, Sayın Erdoğan’ın sunduğu ekonomik fotoğraf ayrı, vatandaşın yaşadığı, hissettiği ekonomik fotoğraf apayrı.
Bunlar gerçeklerden kopmuşlar.
Şu anda açıklanan verilerin çoğuna artık vatandaşlarımız güvenmiyor.
Bu sekiz on esnafın hepsine, aldığın malı geçen sene kaça alıp satıyordun, bu sene kaça alıp satıyorsun diye sordum.
Yüzde 30 diyen var, 40 diyen var, 50 diyen var, %100 diyen var. Rakamlar böyle. Ama devletin açıkladığı resmi enflasyon rakamı kaç? %16, 17 bilemedin 19.
Siz dalga mı geçiyorsunuz bu milletle? Çarşıya, pazara çıkan, evine en ufak alışverişi yapan tüm vatandaşlarımız gerçek enflasyonu görüyor, yaşıyor.
Siz ne açıklarsanız açıklayın. Ne kadar gerçekleri farklı sunmaya çalışırsanız çalışın.
Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan bu hafta çıktı yine uzun uzun ekonomi masalları anlattı. Dün de “Nereden nereye geldik” diye kampanya başlattılar.
Biz esnafımıza, çiftçimize, emeklimize, dar gelirlimize, işsiz gençlerimize sorduğumuzda, nereden nereye geldiğimizi onlar iyi anlatıyorlar bize. Siz ne derseniz deyin.
Ve Sayın Erdoğan çıktı, bazı veriler sundu. Neredeyse tüm ekonomik verileri çarpıttı. Gerçek ekonomik tablo iç karartınca, çareyi rakamları farklı sunmakta buldu.
O yanlışı konuşsa da biz ısrarla hakikati savunacağız.
Biz halkımıza doğruları olanca açıklığıyla söyleyeceğiz.
Bakın Sayın Erdoğan videoda ne diyor:
“Türkiye’nin yıllık ortalama büyüme oranını yüzde 1’in altından aldık; yüzde 5,1 seviyesine getirdik.”
Sayın Erdoğan,
Önce gelin, bir konuda anlaşalım.
Ben ve arkadaşlarımın iş başında olduğu dönemin başarılarıyla artık övünmeyi bırakın.
Sorumluluğu tümüyle üstünüze aldığınız şu son dönemi bir anlatın. Bu milletin ne bedeller ödediğini, ortaya bir koyun.
Bakın arkadaşlar, rakamlar çok açık.
Bakın bu, Türkiye’nin büyüme hızını gösteren grafik.
2002-2007 arası, bu arkadaşınız ekibiyle beraber işin başına geldi. 2001 krizinden sonra aldık, bu 5 yıllık dönemde Türkiye’nin ortalama büyüme hızını tam yüzde 7’ye çıkarttık.
Daha sonra biz Dışişlerine, Avrupa Birliği işlerine bakmaya başladık. Küresel kriz geldi ve tabloyu görüyorsunuz.
2009’da “Ekonomi çok kötü sen tekrar gel ekonomiye bak” dediler. Tamam dedik. Ama biz istediğimiz ekibi kurarız dedik.
İstediğimiz insanlarla çalışırız. Yetkin, dürüst bir ekip kurarız ondan sonra tekrar bu ülkeyi ayağa kaldırırız dedik. Ve hamdolsun oldu.
Bakın, 2009’dan benim Bakanlığı bıraktığım 2015 yılına kadar ortalama büyüme hızı yüzde 7,3.
Peki, 2018 Haziran’ından sonra ne olmuş? Sayın Erdoğan, “Bu yetkiyi bana verin, ben her şeyi çözeceğim” dedi.
Yetkiyi aldı, yanına da akraba Bakanı aldı. Ne olmuş? Türkiye’nin ortalama büyüme hızı yüzde 2,9.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin karnesi bu.
Üstelik 2018’den bu yana özellikle o akraba Bakanın başladığı dönemden sonraki dönemde bu rakamların makyajlı olduğuna dair de yaygın bir kanaat var.
Çoğu bağımsız analist, bu rakamların gerçeği yansıtmadığını, asıl durumun bu açıklananlardan daha kötü olduğunu gösteriyor.
2018 sonrası her türlü istatistik bozuldu. Büyüme, işsizlik, enflasyon... Rakamlara güven yok artık.
Biz bunu sadece açıklanan resmi rakamlara dayanarak söylüyoruz. Gerçekler muhtemelen bunlardan daha kötü.
İşte siz, bu ucube yönetim sistemiyle beraber, ülkemizi düşük büyümeye mahkûm ettiniz.
Hatta, kendine has ekonomi tezleriyle, kendine has ucube fikirlerle gelir dağılımındaki uçurumu da büyüttünüz.
Zengin daha da zenginleşti. Yoksul daha da yoksullaştı. Aradaki fark 26 katı aştı.
Bir yandan bakıyorsunuz, pazarın kapanma saatlerinde vatandaşlar o tezgahların aralarına düşmüş, satılmamış, çürük sebze meyveyi topluyor.
Bir yandan da otomobil satış istatistiklerine bir bakın. Lüks arabaların, milyonluk arabaların en çok satıldığı dönemdeyiz şu anda.
Fakirin daha fakir, zenginin daha zengin olduğunu bundan daha iyi gösteren bir şey olmaz bize.
Ama rakamlarla ilgili çarpıtmalar keşke bu kadarla sınırlı olsaydı. Bakın arkadaşlar, Sayın Erdoğan başka ne diyor:
“Merkez Bankası rezervlerimiz şu an itibarıyla milyar seviyesindedir.” Arkadaşlar, rezerv hesabı öyle yapılmaz.
Merkez Bankasının net rezervine bakılır, net.
Kendi sahip olduğu dövizin miktarına bakılır. Başkasından emanet aldığı borç aldığı dövizlerin yığıp da siz bu döviz benim diyemezsiniz.
Bakın rakamlar ortada.
Ekrandaki grafik, Merkez Bankası’nın net rezervlerini gösteriyor.
2002’de biz devraldık. Bu arkadaşınız iyi bir ekiple çalışmaya başladı. Net rezervi 10 milyar dolardan aldık tam 60 milyar doların üzerine çıkarttık. Bu net ama.
Net ne demek? Merkez Bankası’nın elindeki dövizden Merkez Bankası’nın borcunu çıkartınca geriye kalan demek.
Bakın, ne zaman ki taraflı cumhurbaşkanı ve akraba bakan göreve başlıyor, tarihte ilk defa Merkez Bankası’nın rezervleri hızla gerileyip eksiye düşüyor.
Ben daha önce kullanmıştım ya adeta kibrit çalıp yaktılar diye. Olan bu. Şu anda Merkez Bankası’nın döviz rezervi eksi 55 milyar dolar
Çıkıyor bir de artırdık diyor, 109 milyar dolar diyor. Gidiyor daha çok borç alıyor. Biliyorsunuz, SWAP Anlaşmalarıyla borç alıyor. 109 milyar dolar döviz rezervi var diyor.
İyi de, niye o rezervin borç para olduğundan bahsetmiyorsun?
Niye zamanında 60 milyar dolara çıkmış net rezervi eksi 55 milyar dolara düşürdük demiyorsun?
Ülkeyi yönetenlerin doğruyu söylemesi lazım arkadaşlar.
Merkez Bankası’nın 109 milyar dolarlık elinde dövizi var doğru ama aynı Merkez Bankası’nın 164 milyar dolar borcu birikti. Onun için net rezervi eksi 55’e düşüyor.
109 milyar dövize karşı 164 milyar dolar döviz borcu var Merkez Bankası’nın.
Bir ülkenin Hazine’sinin borcu olur da Merkez Bankası’nın borcu olur mu ya? Para basan kurumu borca batırdılar.
Öyle bir kişi düşünün ki cüzdanında 100 lira parası var, diyor ki bakın benim param var. Ya iyi de aynı cüzdanındaki kredi kartına da sen 164 lira borç yapmışsın.
O kredi kartındaki 160 lira borçtan bahsetmiyorsun. O 100 lirayla millete param var diye övünüyorsun.
Bu dürüstlük mü ya? Bu millete doğruyu söylemek mi?
Cüzdanındaki parayı gösterip borcunu gizleyen, ortada ben zenginim diye dolaşan insan, çevresine doğruyu mu söylüyor, yoksa çevresini aldatıyor mu?
Hesap bu kadar basit. Önemli olan net rezervdir, net. Ve değerli arkadaşlar,
Biz bu milletin emanetine gözümüz gibi baktık. Tek bir kuruşuna, tek bir dolarına zarar gelmesin diye çalıştık.
Ve Merkez Bankası’nın döviz rezervini gerçekten kendi sahip olduğu rezerv olarak artırdık. Onun için ülke güçlendi. Onun için ülke zenginleşti. Onun için memleket topyekûn bir refah artışı yaşadı.
Ve şu anda ülkemiz maalesef çok sıkıntılı bir durumda. Ve bunlar bu milletin alın teriyle biriktirdiği rezervleri, akraba bakanla el ele verip, arka kapıdan çarçur ettiler.
Rezervlerimizi eriterek, Türk liramızı korumasız bıraktılar. Onun için şu anda kuru takip edemiyorlar. Onun için döviz kuru fırladı gitti. Onun için alışveriş pahalılaştı.
Neye el atsanız, el yakıyor. Döviz kurundaki artış A’dan Z’ye bütün ürünlerin fiyatını artırdı.
Paramız maalesef pul oldu.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Ekonomiyle ilgili çarpıtmalar bununla sınırlı değil.
Bakın Sayın Erdoğan başka ne diyor:
“Türkiye, son 19 yılda 9 milyon vatandaşına iş bulmuş; bir başka ifadeyle, istihdamını 9 milyon artırmış bir ülkedir.”
Bakın, o son 19 yılın ilk 13 yılında bizler vardık. Başarı başarı diye anlattığı her şey o dönem.
Niye istihdamla ilgili kendi son dönemini anlatmıyor?
Çünkü 2018 seçimlerinde ne dedi: “Bütün yetkiyi bana verin, ben bütün sorunları çözeceğim” dedi. “Faizi de düşüreceğim, enflasyonu da düşüreceğim” dedi. Ve kimseyi dinlemedi.
Bütün yetkiyi eline aldıktan sonraki istihdam durumuna grafikte görelim.
Bakın, 2018 Haziran, partili taraflı Cumhurbaşkanı, akraba Bakan beraberce çalışmaya başlıyorlar ve diyorlar ki, “Kimseyi biz karıştırtmayacağız ve bu işi biz yapacağız.”
İstihdam düşmeye başlıyor. 2019’da daha pandemiye gelmemişken. Pandemiyi mazeret olarak gösteriyorlar.
Pandemi ne zaman geldi? 2020’nin Mart’ında. İstihdam ne zaman düşmeye başlıyor? 2019’un başında.
Çalışan sayısı 2018 seçimlerinde 28 milyon 700 bin iken düşmeye başlıyor.
Evvelsi günkü konuşmasında ne diyor? 19 yılda istihdamı 9 milyon artırdık diyor. Bunu biz artırdık biz. Siz istihdamı düşürdünüz. Sonuç ortada.
Hangi iş olursa olsun bakın, ehil bir kadro olmadıktan sonra, dürüst ve işini bilen bir kadro işin başında olmadıktan sonra başarı elde edemezsiniz.
Bu iki vasıf tek kişide buluşacak ve her elemanınız, görevlendirdiğiniz her insan; tek tek dürüst ve işinin ehli olacak.
Başka türlü sorunları çözemezsiniz. Bu ülkeyi bu yükün altından kaldıramazsınız.
Üstelik istihdamla ilgili rakamlar da makyajlı rakamlar. İstihdam ve işsizlikle ilgili açıklanan rakamlara da artık güvenilmiyor.
Bakın bir başka veriyi paylaşayım sizinle:
2018’in Haziran’ında, partili taraflı Cumhurbaşkanıyla akraba Bakan el ele veriyor ve geniş tanımlı işsizlik oranı hemen yükselmeye başlıyor.
O zaman da daha pandemi yok. Ve işsizlik artıyor Türkiye’de.
Güveni kaybettiler. Güven olmayınca yatırım olmuyor, yatırım olmayınca yeni istihdam oluşmuyor ve işte böyle işsizlik artıyor.
İşte değerli arkadaşlar,
Bakın yüzde 17’den şu anda yüzde 27’ye çıkmış bir atıl iş gücü var. Son 3 yılda oldu.
Hükümetin de Sayın Erdoğan’ın da karnesi bu.
Öyle dönüp de bizlerin iş başında olduğumuz ve açıkça söyleyeyim, doğru bildiğimizden şaşmadan çalıştığımız, yanlış talimatları asla yerine getirmediğimiz bir dönemde elde edilen başarılarla ta yıllar sonra bugün övünüyor.
Yine taraflı cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte;
3 yılda 3 milyon insan, günde 50 liranın altında yaşamaya mahkûm oldu. Ülkemiz yoksullaştı.
Çarpıtmalar keşke bu kadarla sınırlı olsaydı. Arkadaşlar, bakın Sayın Erdoğan ne diyor:
“Ülkemizde yapılan yatırımların tutarını yıllık 70 milyar lira seviyesinden 1,4 trilyon liraya çıkarttık.”
Yahu, yatırımları eksiye düşürdünüz, eksiye. Tarihte ilk defa oluyor böyle bir şey.
Şu net doğrudan yatırımlara bir bakın.
Biz neredeyse sıfırdan aldık, 22 milyar dolara çıkarttık.
Ve 2018’den sonra ne olmuş? İniyor ve eksiye düşüyor. Bu tarihte bir ilk.
Yani Türkiye’den dışarı çıkan doğrudan yatırım, Türkiye’ye gelen yatırımdan daha fazla.
Türkiye’ye ne kendi insanımız ne uluslararası yatırımcılar artık yatırım yapmayı tercih etmiyor. Bu rakam onun için ekside.
Bu Merkez Bankası’nın web sitesinden alınmış rakamlar. Bunlar Merkez Bankası’nın ödemeler dengesi hesabında her ay yayınladığı istatistikler.
Resmi rakamlar neyse onları koyuyoruz. Resmi rakamlar dahi yatırımın eksiye düştüğünü gösteriyor.
Kendi insanımız, kendi sermayedarımız gidiyor; başka ülkede yatırım yapıyor, başka ülkenin insanlarına iş sağlıyor.
Bu mu ekonomi yönetimi, övündüğünüz tablo bu mu?
*****
Ben tekrar buradan Cumhurbaşkanına seslenmek istiyorum:
Siz, o 2018 Haziran seçim kampanyasında “Bana yetkiyi verin, faizle nasıl uğraşılır görün” dememiş miydiniz? Bu söylemle milletten oy istemediniz mi?
Şimdi ne oldu? Merkez Bankası’nın politika faizi tam %19. Laf dinlemiyor diye kaç tana MB Başkanı değiştirdi. Demek ki bu laf dinliyor ki kalıyor. Ama faiz hala %19.
Avrupa’nın en yüksek faizi. Dünya sıralamasında yedinci yüksek faiz. Hani faizle mücadele edecektin ne oldu?
Bu ülkenin bütçesinden faize ödenen rakam gelmiş geçmiş en yüksek seviyeye çıktı.
Şu grafiğe bir bakalım.
Taraflı cumhurbaşkanlığı sistemine kadar 50 milyar lira civarında olan yıllık faiz ödemesi, 2021 yılında 180 milyar liraya çıkmış.
Faiz ödemeleri son üç yılda 3 buçuk kat artmış.
Sayın Erdoğan,
Faizle uğraşmak bu mu ya?
Niçin bu faizi indiremiyorsunuz? Ne oldu?
Merkez Bankası faizlerinin %6-7 olduğu dönemde, bu ülkenin tertemiz bürokratlarını vatan hainliğiyle suçlayan siz değil miydiniz? Bu insanları meydanlarda yuhalatan siz değil miydiniz?
Yüzde 6-7 yüksek diye o dönemin ekonomi bürokratlarının meydanlarda yuhalatıldığını gördük, vatan hainliğiyle suçlandığını gördük.
O dönem Merkez Bankası bağımsızdı, karışamıyorlardı. Nasıl burayı da ele geçiririz diye kıvranıyorlardı.
Biz teslim etmedik ve başarıları öyle elde ettik.
Ne oldu? Merkez Bankası’nı teslim aldık da ne oldu? Tablo ortada.
“Faiz sebeptir, enflasyon sonuç” diye bir tez tutturan siz değil miydiniz?
Yüksek faiz, yüksek enflasyonun sebebiyse, niçin bu faizleri indirmiyorsunuz? Niçin indiremiyorsunuz?
84 milyonun yaşadığı bir ülke. Küçülmüş haliyle bile dünyanın en büyük 20 ekonomisinden birisi Türkiye.
Böylesine vurdumduymazlıkla, hesap vermez bir zihniyetle bu ülke yönetilemez. Hesap vermek zorundalar.
Bu millete en azından bir açıklama borcunuz var.
Bu milletin aklıyla alay etmeyin. Bu millet söylenen her şey inanıyor sanmayın.
Bu millet bekliyor, o seçim günü gelsin. Bütün bunların hesabını seçim gününde milletimiz görecek ve gerekeni yapacak. Hiç kuşkunuz olmasın.
Yazık değil mi şu ödenen faize? 180 milyar lira arkadaşlar.
180 milyar lira. Dile kolay.
Eski parayla 180 katrilyon.
Bugünkü kurlarla 20 milyar doların üzerinde bir paradan bahsediyoruz.
Bu nasıl bir para biliyor musunuz?
Mesela, bu parayla tam 3.000 tane yangın söndürme uçağı alabilirsiniz.
Mesela, bu parayla tanesi 200.000 liradan tam 800.000 otomobil alabilirsiniz.
800.000 otomobil... bu para, böyle bir para. Paranın büyüklüğüne bakın.
Türkiye, son 20 yılda böyle bir faiz ödemedi. Faizle savaşacağım diyen Sayın Erdoğan, bugün niye Türkiye’nin son 20 yılının en yüksek faizini ödüyor.
Ben sadece DEVA Partisi’nin genel başkanı olarak değil, bir vatandaş olarak bunu soruyorum ve cevabını bekliyorum.
Bu cevap benim hakkım. Çünkü bu salondaki herkes gibi ben de vergi ödeyen bir vatandaşım. Ve bunu öğrenmek istiyorum.
Bizlerin ödediği vergilerden niye bu kadar yüksek faiz ödeniyor, ben bunu bilmek istiyorum.
Cevabını onlar veremez ama ben söyleyeyim: Bilmiyorlar. İşi bilmiyorlar. Ekonomi nasıl yönetilir bilmiyorlar, biliyoruz zannediyorlar. Bilmediklerinin bile farkında değiller.
Bizim dönemimizde sonuçlar iyiydi. Zannettiler ki, “Biz geldik ortalık toparlandı.” Öyle değil, o kadar kolay mı?
Yüzde 66 faizle teslim aldık biz. Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi teslim aldığımız gün yüzde 66 faiz ödüyordu.
Bu ta yüzde 4,6’ya düşürdük. Dile kolay.
Niye şimdi düzeltilmiyor, bütün yetki elinde, elini tutan mı var?
Yargı mı engelliyor, Anayasa mı engelliyor? Tek imzayla yapamadığı şey yok, düzeltsin hadi ekonomiyi, indirsin faizleri.
İşsizliği düzeltsin. Yok ama ekip yok. Bugünkü iktidar artık yorgun bir iktidar. Olmuyor.
Daha fazla bunu uzatmanın da anlamı yok. Yazık, bu ülkeye de yazık, bu millete de yazık.
Biz diyoruz ki artık bir an önce bu emaneti devretmek gerekiyor. Daha fazla bu ülkeye bu zulmü yapmamak gerekiyor.
Artık genç, yeni, pırıl pırıl bu kadroların bu ülkenin yönetimini devralması gerekiyor. Çözüm buradan geçiyor.
*****
Değerli arkadaşlar,
Özet bu.
Ekonomide çarpıttıkları tablo böyle.
Peki hak ve özgürlüklerde durum nasıl? Zaten ekonominin temelinde hak var, hukuk var, adalet var.
Siz o temeli sağlam tutmazsanız üzerine sağlam bir ekonomiyi asla inşa edemezsiniz.
Bakıyoruz, Sayın Erdoğan hak ve özgürlüklerde nereden nereye geldiğimizi hiç açıklamıyor.
Bu konulardan hiç bahsetmiyor.
Çünkü orada karneyi uluslararası kuruluşlar veriyor. Orada karne kötü.
Türkiye, basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 153. Sıraya geriledi.
Hukukun üstünlüğü sıralamasında 128 ülke arasında 107. Sırada.
Teşkilat İşleri Başkanımız Sayın Sadullah Ergin’in Adalet Bakanı olduğu dönemde, tutuklu yargılama %45’ten %14’lere kadar geriletilmişti.
Şimdi tutuklu yargılama esas, tutuksuz yargılama istisnai oldu.
Nereden nereye?
Bizler, hükûmetteyken devraldığımız olağanüstü hali kaldırdık.
Şimdiki iktidar ise koskoca Türkiye’yi yeniden OHAL’le yönetmeyi alışkanlık haline getirdi. 3 ay diye başladılar 2 yıl sürdü.
OHAL’i kaldırdık dediler, öyle yasal düzenlemeler yapıldı ki, o yasal düzenlemelerle OHAL, öyle olağanüstü hâl değil normal hâl uygulamasıyla devam etti.
Daha geçenlerde 1 sene 3 sene daha uzattılar OHAL’i. Nereden nereye, değil mi?
Sosyal medya paylaşımları nedeniyle insanlar emniyet kapılarında, adliye koridorlarında sürünüyor.
Bir de mahkeme sayısını arttırarak, adalet teşkilatını güçlendirdiklerini söylüyorlar
Bununla övünüyor. Değerli arkadaşlar,
Adaleti güçlendirmenin yolu sadece mahkeme sayısını arttırmak, hakim-savcı sayısını arttırmakla olmaz.
Adaleti güçlendirmek için önce güçler ayrılığını sağlayacaksınız.
Adaleti güçlendirmek için en başta o ülkenin Cumhurbaşkanı, Anayasayı çiğnemeyecek.
Adaleti güçlendirmek için; yargıya talimatlar verilmesine engel olacaksınız. Adaleti güçlendirmek için; insan haklarına saygı duyacaksınız.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Erdoğan hani “Nereye geldik?” diye soruyor ya. Kendisi hiç zahmet etmesin, biz yanıt verelim.
Yolun sonuna geldiniz, yolun sonuna.
3Y ile mücadele için; yasaklara, yolsuzluklara, yoksulluğa karşı mücadele etmek vaadiyle, bu milletten destek isteyerek iş başına gelmiştiniz.
Ben buradan AK Parti’ye bir dönem gönül vermiş vatandaşlarımıza da seslenmek istiyorum. İddia bu değil miydi arkadaşlar?
Yasaklarla, yolsuzlukla ve yoksullukla mücadele edeceğiz iddiasıyla iş başına gelmedi mi?
Şimdi yasaklar yok mu bu memlekette? Hem de nasıl.
Yolsuzluk yok mu? Hem de nasıl.
Yoksulluk yok mu? Hem de nasıl.
Korkarım ki, yine aynı 3Y ile gideceksiniz.
Çok acı bakın. Bu işi tadında bırakmayı bilmek lazım.
Siz müsait bir yerde ineceksiniz, biz de emaneti teslim alacağız. Hiç kimsenin şüphesi olmasın!
Türkiye’yi en kısa sürede refah ve özgürlük rotasına sokacağız.
Herkesin can güvenliğinin, hak güvenliğinin, mal güvenliğinin garantisi bizler olacağız.
Önce hukuku tesis edeceğiz, ardından ekonomimizi ayağa kaldıracağız.
Güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyümeyle topyekûn zenginleşeceğiz.
Sağlıkta “Önce can” diyeceğiz.
Dış politikada “Önce barış” diyeceğiz.
Tarımda “Önce bolluk” diyeceğiz.
Eğitimde “Önce kalite” diyeceğiz.
Kutuplaşmaya artık bir son vereceğiz.
Türkiye’nin yaralarını hızla saracağız.
Gençlerin kaçmak değil, yaşamak istediği bir Türkiye için çalışacağız.
Yürekten inanıyorum ki;
DEVA Partisi’nin damlalarını Türkiye’yle mutlaka buluşturacağız.
Çünkü biz çok iyi biliyoruz ki: yoksulluk, işsizlik, umutsuzluk, hukuksuzluk kaderimiz değil.
Başka bir Türkiye mümkün!
Memleketimiz için, çocuklarımız için, gelecek nesiller için bu önemli yolculukta DEVA Partisi’nin tüm üyelerini, tüm gönüllülerini buradan bir kez daha selamlıyorum.
DEVA Partisi çatısı altında yaptığımız çalışmalar, şu anda ülkemizin en büyük ihtiyacı. Çünkü biz sadece bugünün yanlışlarına işaret etmiyoruz.
Biz yarınların doğruları içinde çalışıyoruz. 90 günlük 360 günlük eylem planlarımızla her alanda hazırlanıyoruz. Tüm planlarımızı, programlarımızı, kadromuzu hazırlıyoruz.
Türkiye’de muhalefetin maalesef bir geleneksel alışkanlığı var. Yanlışı konuşmak.
Ama biz sadece yanlışı konuşmakla sorumlu değiliz. Biz zamanı geldiği zaman doğruyu yapmak zorundayız ve doğruların hazırlığını da bugünden yapmak zorundayız.
Bu duygu ve düşüncelerle;
Bu yolculuğumuzda el ele verdiğimiz Yenimahalle ilçe teşkilatımıza, Ankara il teşkilatımıza tekrar başarılar diliyor;
Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. Sağ olun, var olun.