GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN KADIKÖY İLÇE KONGRESİ KONUŞMASI
Değerli yol arkadaşlarım,
Saygıdeğer konuklar,
Çok değerli il başkanımız,
Değerli ilçe başkanımız,
Kadıköy'ün demokrasiye ve atılıma hasret kalmış kıymetli insanları, Siyasi partilerimizin ve sivil toplum kuruluşlarımızın değerli temsilcileri, Kıymetli muhtarlarımız,
Değerli basın mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız,
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyor; Kadıköy ilçe teşkilatımızın 1. Olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.
Bugün Kadıköy'deyiz binlerce yıllık kadim şehrimizde Kadıköy’deyiz. Boğaza Marmara Denizi'nin kavuştuğu, Anadolu'nun sesi Kadıköy... Tiyatrolarıyla sinemaları ile kitapçıları ile müzisyenleri ile kültür merkezi Kadıköy... Kafelerinde, sokaklarında günün her saati yaşamın attığı Kadıköy...
Çok mutluyuz. Bugün Kadıköy'ün orta yerinde bu coşkunun bir parçası olmaktan, hep beraber genel merkezden gelen arkadaşlarımızla beraber mutluyuz. Bu coşku değerli arkadaşlarım, tam demokrasinin sedasıdır. Bu coşku atılımın sesidir. Sağ olun var olun.
Değerli arkadaşlarım, Kadıköy, İstanbul'umuzun en eski ticaret merkezlerinden birisi. 100 yılı aşkın süredir üreten, ürettiği ile de ışıldayan şehrimiz Kadıköy... Fakat şimdi bakıyoruz ışıltısını biraz kaybetmiş. Sabahleyin şöyle biraz bu tarafa yürüyerek geldik o eski canlılık o eski hareketliliği maalesef bugün Kadıköy'de biraz zayıflamış gördük. Çünkü değerli arkadaşlar, artık bütün ülkede bir umutsuzluk var, bir karamsarlık var. Ticaret işlemiyor, üretim zorlaşmaya başladı. ‘Ben hammadde bulamıyorum, ürünüme fiyat koyamıyorum’ diye üretimden vazgeçen çok vatandaşlarımızla karşılaşıyorum. Çok sayıda sanayicimiz ile karşılaşıyorum. ‘Gübre fiyatları aldı başını gitti. Toprakta, tarımda, ekimde gübre kullanamıyorum. Gübresiz tarıma başladım’ diyen çok çiftçilerimizle karşılaşıyorum. Bakıyoruz esnafımıza fiyat etiketlerinde yabancı para birimlerini artık yeniden görmeye başladık. O günleri silmiştik ya o günler yoktu artık Türkiye'de. O etiketlere dolar-euro yazmak bitmişti. Fakat esnafımız ne yapsın? Kura yetişemeyince, sattığı ürünler de eğer böyle bir kura bağlı ürünlerse çareyi fiyat etiketlerine dolar-euro yazmakta buluyor artık esnafımız. Ülkeyi yönetenler tamamen paralel bir evrende yaşıyorlar. Ayrı bir evrende yaşıyorlar. Uydurulmuş gerçeklik dünyasında yaşıyorlar. Gerçekten memleketin ne halde olduğunun farkında değiller arkadaşlar değiller. Biraz önce değerli ilçe başkanımız -Boğaziçi'nde iktisat okurken şu anda uygulanan ekonomi politikalarına benzer bir şeyi hiç öğrettiler mi size bilmiyorum- dünyada yok arkadaşlar böyle bir şey yok.
Şu anda Türkiye'de uyguladıkları model diye dayattıkları dünyada böyle bir şey yok. İktisat biliminin tüm ilkelerini yok sayıp ülkeyi tam gaz bir felakete götürüyorlar. Aynı freni patlamış bir otobüsü yokuş aşağı bir de gaza basarak sürmek gibi bir şey bu. Yaptıkları bu. Onlar uydurulmuş gerçeklik dünyasında yaşıyor ama Türkiye gerçek bir ülke. Bu ülkenin insanları gerçek insanlar. Vatandaşlarımız gerçek vatandaşlar. Bunlar gerçek hayatı yaşıyor. Uygulanan bu politikalar ayrı bir evrende değil burada, Türkiye'de, İstanbul'da, Kadıköy'de hepimizin hayatına mal oluyor hepimizin.
Değerli arkadaşlar gerçekten ülkemizi mahvediyor bunlar ya perişan ediyorlar. Batıyoruz ülkece batıyoruz ancak Beştepe'de bu görünmüyor. Beştepe onların paralel evreni. Bilmiyorlar. Artık sokağa çıkmıyorlar. Vatandaşlarımızla buluşamıyorlar. Bizler gibi başı dik, alnı açık yürüyemiyorlar artık sokaklarda. Problem bu. Bakın daha geçtiğimiz perşembe günü tek bir günde arka arkaya iki tane açıklama geldi. Ben de Ankara'dan İstanbul'a karayolunda gelirken arka arkaya bu açıklamaları duydum. Yanlış kararlar silsilesinin duraklarından birisi o ilk açıklamaydı. Haberlerde ne izledik? Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplandı, politika faizini 100 baz puan düşürdü. Haber bu. Ne Merkez Bankası ya? Ne Para Politikası Kurulu? Desenize Cumhurbaşkanı talimat verdi, Merkez Bankası faiz düşürdü deyin. Şunun adını koyun.
Merkez Bankası faiz düşürdü diyorlar ya arkadaşlar faizi Merkez Bankası düşürmedi. Çünküülkemizde artık bağımsız bir Merkez Bankası olmadığı gibi bağımsız bir Para Politikası Kurulu da yok. Erdoğan talimat veriyor, Merkez Bankası da harfiyen uyguluyor. Eğer uygulamazsa da hemen görevden alıyor. Bu eylül ayında en son faiz kararlarını vermeye başlamadan önce ne yaptı Merkez Bankası'na? Tam 3 tane para politikası kurulu üyesini bir gecede görevden aldı. 3 tane yeni isim koydu. Ondan sonra da yokuş aşağı tam gaz ülkeyi götürmeye başladı. Devlet kadroları artık Erdoğan'ın oyuncağı oldu.
Gençlerin oynadığı Sims isimli bir oyun var. Oyun şöyle: Kurgusal bir mahallede sanal insanları yönetiyorsunuz. Oradaki karakterlerin tüm aktivitelerine karar veriyorsunuz. Kariyerlerinde, kıyafetlerine kadar hepsini de kendiniz tanımlıyorsunuz. Bilgisayar tuşunda hepsi. İşte Erdoğan koskoca Türkiye'yi Sims oyunu sanıyor. Zannediyor ki her şey parmağının ucunda. Merkez Bankası da çalışanları da Hazine’de çalışanları da artık Erdoğan’ın oyun alanı. O tek imza diyor ya imzayı atıyor işi bitiriyor. Beğenmediği an hop gece yarısı kararnamesi birini görevden alıyor, yerine koyuyor bir başkasını. Yenisini beğenmedi mi hop bir kararname daha. Hep de gece yarısı kararnamesi. Gündüzün aydınlığında çıkmıyor bunlar. Eskiden muhtıra günleri olurdu, muhtıralar hep gece yarısı yayınlanırdı. Muhtıra yönetimleri hep gece yarısı karar alır, aynen öyle. Niyeyse bu otoriterlik hep gece yarısı işleyen bir şey demek yani. Bu ülkenin ekonomisinden hayır gelmez artık. Böyle yönetilen bir ülkenin ekonomisinden artık siz bir şey beklemeyin olmaz.
Perşembe günü faizi düşürdüler değil mi? Ne oldu? Döviz kurunda artış daha da hızlanarak devam etti. Öte yandan dün baktık Merkez Bankası ne yapıyor? Habire döviz satıyor hala döviz satıyor. Kur etkilendi mi? Yok. Yani önce yangını körüklüyor sonra da sözüm ona yangını söndürmek için müdahale ediyor. Yangını çıkaran talimatla Erdoğan söndürmek için cayır cayır dövizleri harcayan Merkez Bankası. Üstelik bu döviz satışının da piyasa hiçbir faydası yok. Hiç etkisi yok. Aynı kızgın bir tavaya şöyle damlattığınızda nasıl anında buharlaşır... Böyle piyasa şartlarında döviz satışının hiçbir faydası olmaz. Anında buharlaşır. Harcadığınız dövizle de kalırsınız. Bu akıl dışı, saçma sapan müdahalelere harcanan para ne kadar biliyor musunuz? Şu son sadece aralık başından itibaren yaklaşık 6 milyar doların üzerinde. Tam açıklamıyorlar ama piyasa oyuncuları şöyle hesap ediyor bunlar aşağı yukarı görünüyor. 6 milyar doların üzerinde bir döviz satışı söz konusu. Peki bu döviz hangi döviz? Merkez Bankası'nın zaten borç aldığı dolar bunlar borç. Ne kadar dolar satarsa rezerv de o kadar daha eksiye iniyor.
En son 10 Aralık'ta açıklanan rezerv rakamı net döviz pozisyonu Merkez Bankası’nın 52 milyar dolar. 10 Aralık'tan bu yana. 10 Aralık'tan sonra sattığı her milyar dolar zaten eksi olan net döviz pozisyonunu daha da yerin dibine batırıyor, daha da eksiye iniyor. Sattığı döviz kendi dövizi değil arkadaşlar. Borç aldığı döviz borç. Kendi dövizini ta Mart 2019'da sıfırladı. Yerel seçimlere giderken sıfırladı. Yerel seçime giderken o akraba bakan ile partili taraflı Cumhurbaşkanı el ele verdi gizli saklı Merkez Bankası'nın dövizini arka kapı işlemleriyle satmaya başladılar. Mart 2019 yerel seçimi geldiğinde zaten sıfırı bulmuştu. Ondan sonra da eksi eksi aşağıya doğru iniyor. Gerçekten paramız pula döndü ya. Sosyal medyada görüyorsunuz değil mi? O elli kuruşları, bir liraları hurdaya veriyorlar. Ve hurdada daha çok para ediyor. Şu hale bakın ya rezil bir durumun ortasında kaldık. Bir devlet bunu yapmaz ya bunun hesabı, kitabı vardır. Darphane taa Osmanlı döneminden gelen darphane bu metal paraları basarken bunu hesap eder. Eğer o paranın maden değeri üzerinde yazan değerin üzerine çıkarsa bunun piyasadan toplanıp hurdaya satılacağını bilmiyor musunuz? Şu anda madeni para kalmaz bu piyasada kalmaz. Hepsi eritilir metale çevrilir. Bu kadar dengesini bozdular ülkenin. Millî paramız, yerli paramız dolar karşısında sadece şu son bir buçuk ayda 1 Kasım'dan bu yana yüzde altmış değer kaybetti. Yani dövizin kuru, dolar kuru yüzde altmış arttı. Bütün bunlar oldu da Hazine’nin borçlanma faizi ne oldu?
Bakın Erdoğan akşam yatıyor sabah kalkıyor ‘Ben faizle mücadele edeceğim. Bu nas’ diyor. Merkez Bankası'nın faizini de1 Eylül'den bu yana yüzde 19'dan aldı yüzde 14'e indirdi. Tam 5 puan indirdi. Ama aynı dönemde ne oldu biliyor musunuz? Bu belirsizlik, piyasalarda artan risk, enflasyonun ileriye doğru yükseleceği beklentisi Hazine’nin borçlanma faizini tam yüzde 23,9’a çıkarttı. 1 Eylül'de kaçtı? Yüzde 17. Şu işe bakın ya... Yani Merkez Bankası’nın faizine kafayı takıp, onu düşürüp kuru patlatınca, enflasyonu patlatınca Hazine’nin borçlanma faizleri yüzde 17’den yüzde 23,9'a çıktı. Yani yaklaşık 7 puan arttı. Merkez Bankası'nın faizini 5 puan talimatla indirdi yine kendisine bağlı hazinenin borçlanma faizi sonuç olarak 7 puan arttı. Sonuç bu. Peki ben buradan kendisine soruyorum: Ya Merkez Bankası'nın faizi ile ilgili nas var da acaba Hazine’nin borçlanma faizi ile ilgili nas yok mu? Bunu bir açıklasın. Üstelik Merkez Bankası'nın faizi kısa vadeli faiz. Gecelik, haftalıktır. Merkez Bankası’nın faizi böyle çalışır. Ve Merkez Bankası piyasaya fonlar, piyasadan faiz alır. Yani Merkez Bankası'nın aldığı faizdir o. Oysaki Hazine’nin faizi bu devletin bütçesinden ödediği faizdir. Ben diyorum; bunlar var ya gitsinler bir bakkal dükkanına iki ayda batırırlar ya.
Merkez Bankası’nın geçen yaptığı şu. Aynı gün. Gidiyor bankalara borç para veriyor, gecelik, haftalık yüzde 15, 16 ile neyse. O gün itibarıyla söylüyorum faizi. Geçen hafta salı oluyor bu. Aynı gün ülkenin hazinesi aynı bankalardan yüzde yirmi üç ile borçlanıyor. Hesaba bakın ya. Yüzde 16 ile Merkez Bankası piyasaya borç para veriyor. Aynı gün piyasadan hazine yüzde yirmi üç ile borçlanıyor. Üstelik 5 yıllık borçlanmak ne demek? 5 yıl arka arkaya bu faizi ödemek demek. Yani 100 lira borçlanıyorsa 5 yıl arka arkaya 23,23,23,23,23 ödeyecek demek. Böyle devlet yönetilir mi ya? Hesap bu kadar açık. Bir de model diyorlar. Batsın modeliniz ya. Ülkeyi batırıyor şu anda. Bu hazinenin ödediği faiz var ya bütçeden ödeniyor. Yani vatandaşlardan toplanan vergilerden ödeniyor.
Bütçenin görüşmeleri dün tamamlandı. Bu bütçedeki gelecek senenin bütçesine koydukları faiz ödeneği ne kadar biliyor musunuz? 240 milyar lira. Aynı bütçede tarımsal destek ne kadar? 25 milyar lira. Çiftçimize yapılan bütün desteği topluyorsunuz topluyorsunuz 25 milyar. Aynı bütçede sadece faize ayrılan ödenek 240 milyar. Ben buradan Erdoğan'a soruyorum: Faizle mücadele bu mu ya? Üstelik o da yetmeyecek çünkü 240 milyar lira ödeneği koyarken hazinenin borçlanma faizi yüzde 17, döviz kuru 8. Çok eski gibi geliyor değil mi? Daha eylülün başında dolar kuru 8.30 arkadaşlar. Aralık’tayız 16’lardan, 17’lerden bahsediyoruz.
Dün meclisten geçmiş olan bütçe bugünden artık kadük kalan bir bütçe. Kesinlikle uygulanmayacak bir bütçe. Bütçenin ne gelir tarafı artık tutar ne de gider tarafı tutar. Zaten ne yapacaklar? Bu bütçe geçti ya arkadan birkaç maddelik kanunla ya biz bunları bütçede yazdık ama gene de başka şeyler de yapmalıyız diye bir sürü yetki maddesi geçirmek zorunda kalacaklar. Çünkü bu bütçeyi uygulayamayacaklar. Koydukları 240 milyar lira eski parayla 240 katrilyonluk faiz ödeneği yetmeyecek yetiştirmeyecekler. Birde ne diyorlar? Bütün dünyada kriz var diyorlar. Başka bir söylem de o. Sadece biz yaşamıyoruz ki bütün dünyada kriz var.
Arkadaşlar bakın Avrupa'da bizim yaşadığımız türden bir kriz yaşayan bir ülke yok. G20 ülkeleri arasında buna benzer bir krizi yaşayan yok. Biz Beştepe yapımı bir kriz yaşıyoruz şu anda. Ülkenin cumhurbaşkanının bizzat ateşe körükle gittiği bir kriz yaşıyoruz. Bir yangını yaşıyoruz şu an. Altında Erdoğan'ın imzası olduğu bir kriz yaşıyoruz. Kimse başka yerde aramasın. Kimse vatandaşı aldatmasın dünyada kriz var diye yok öyle bir şey. Çok sevdikleri bir tanımla bu krizin adı millî ve yerli bir kriz. Sık sık kullanıyorlar ya millî ve yerli bir kriz, bunu başardılar.
Değerli arkadaşlarım, bakın aynı gün ne yaptılar? Yeni asgari ücreti açıkladılar. Ve ne zaman bir müjdeli haber verecek olsa Sayın Erdoğan bu haberi Külliye’de vermeyi tercih ediyor. Normalde işveren kesimle oturuyor anlaşıyor hükûmet temsilcisi başka mekanlarda. Ama niye müjdeli haber ya %50 zam verecek ya Külliye’de yapıyor toplantıyı ve kendi bizzat açıklıyor. Birkaç ay sonra ‘Keşke ben bunu açıklamasaydım’ diyecek. ‘Nereden de açıkladık biz onu’ diyecek. Onu ben biliyorum. Çünkü biz o videoları göstereceğiz. Çok değil birkaç ay sonra 4 bin 250 lira yaptık videosunu göstereceğiz. Bir de o günden sonra enflasyon nasıl seyretmiş kur nereden nereye gelmiş onu da göstereceğiz. Pişman olacak bunu kendi açıkladığına.
Değerli arkadaşlarım, olup bitenden sonra döviz kurundaki patlama ve enflasyondaki bu olağanüstü artıştan sonra çalışanlarımızın kayıplarının kısmen de telafi edilmesi iyi bir şey. Asgari ücretin zaten artması gerekiyordu ancak dünyanın gelişmiş ekonomilerine bir bakın ya. Şöyle bir tarayın. Hiçbirinde böyle bir şey görmezsiniz. Ülkemiz ekonomisinin düştüğü rezilliği daha iyi gösteren çok az şey var arkadaşlar. Kurdaki, enflasyondaki, asgari ücretteki artışlara baktığımızda artık Türkiye'nin kronik yüksek enflasyon dönemine girdiğini görüyoruz. Döviz kuru bir yılda artıyor.
Değerli arkadaşlarım, hiç endişeniz olmasın. Hep beraber bu ülkenin tüm sorunlarına çözüm bulacağız hep beraber. Bu ülkenin dertlerine deva olacağız. Hiç endişeniz olmasın.
Değerli arkadaşlar, ülkemiz gerçekten o 1970'lerin, 80'lerin, 90'ların 2 haneli 3 haneli enflasyon dönemine tekrar döndü. Böylesine bir dengesizliğin olduğu ülkede zenginlik olmaz, topyekûn zenginleşme olmaz. Tek tek zenginler türer ama topyekûn zenginleşme olmaz. Sadece yoksulluk olur. Asgari ücreti %50 artırdılar ama yine de asgari ücretle alınabilecek temel gıda ürünlerine bir bakın. Bu yılın başındakinden daha azını alabiliyorsunuz.
Bu yılın başındaki asgari ücretle şu son açıklanan asgari ücreti karşılaştırdığımızda ekmek, yumurta, süt, un gibi temel ürünlere baktığınızda neredeyse yarı yarıya satın alma gücü düşmüş durumda. Yani ocak ayındaki eski asgari ücretin satın alma gücü şu anda yeni belirlenen asgari ücretin bugünkü satın alma gücünden çok daha fazla. Temel gıda ürünleri açısından baktığımızda. Asgari ücret artık mutlak yoksulluk sınırının altında. Çünkü değerli arkadaşlarım, ekonomi kötü çünkü alım gücü dibinde dibinde. Çünkü artık enflasyon uçtu gidiyor. Bugünkü iktidar yüksek kur istiyor değil mi? Rekabetçi kur diyor, benim modelim bu diyor. Düşük faiz, yüksek kur modeline geçtik diyor. Yüksek kurun enflasyonu azdıracağını hala görmüyorlar mı ben hayret ediyorum Döviz kuru artınca bu ülkeden a'dan z'ye her şeye zam geldiğini, geleceğini görmüyorlar mı?
Ülkeyi tam gaz batırıyorlar. Başka bir izahı yok bunun. Geçen sene bugün tam bugün dolar kuru 7,70 iken bugün 16 liranın üzerinde arkadaşlar. Yani tam 12 ayda yaklaşık yüzde 110 bir artış var kurda. İlkokul çocukları bile dolar artınca her şeyin fiyatının artacağını biliyor. İşte geçen gün sosyal medyada sizde karşılaşmışsınızdır. İlkokul çocukları ya minik bir arkadaşımız bir çikolata alsam 5 lira, çitos 10 lira diye çocuklar isyan ediyor. Bunlar 10-11-12 yaşındaki çocuklar. Bunlar bile biliyor dolar arttığında her şeye zam geldiğini, geleceğini bunlar bile biliyor. Ama Sayın Erdoğan bir türlü öğrenemedi. Varsa yoksa algıları yönetmeye çalışıyor. Varsa yoksa o. Ne yapıyor? Asgari ücrete %50 zam verdik diye kendi çıkıyor açıklıyor. Niye hazine faizlerinin %17'den %24'e çıktığını acaba kendisi açıklamıyor? Bir tane konuşma metninde var mı? Asgari ücretle ilgili bir önemli konu da şu; daha aralık ortasındayız değil mi? Açıklanan asgari ücret vatandaşlarımızın, işçilerimizin eline ne zaman geçecek? Aralık’ın sonunda geçecek, daha 45 gün var.
Zammı ocak sonunda ödenecek asgari ücret için yaptılar. Ocak sonunda doların kaç para olacağını, enflasyonun ne olacağını tahmin edene aşk olsun. Öyle hızlı artıyor ki ve 1 Kasım'dan bugüne kadar son 45 gündür bu yüzde altmışlık dolar artışının ocak-şubat-mart-nisan ayında çok yüksek enflasyon olarak piyasaya yansıyacağı kesin. Çünkü ne oluyor? Kur artınca hemen bir, iki, üç, dört aya bütün fiyatlar artıyor. Yani bugün zam yaptıkları asgari ücret, yeni asgari ücret ilk günden itibaren zaten erimeye başladı. Unutmayalım bu asgari ücret artışı değerli arkadaşlar, geçmiş enflasyonu telafi etme çabası. Aralık, ocak, şubat derken bundan sonra her ay yükselecek enflasyon bu yeni asgari ücret içinden de parçaları koparıp götürecek. Öte yandan bugünkü kurla söyleyelim bu açıklanan asgari ücret dahi Avrupa'nın en düşük asgari. Dün avro yaklaşık 18 buçuk ile kapattı. Bir kere daha asgari ücreti komşumuz Bulgaristan ile yani Avrupa'nın nispeten küçük ekonomilerinden birisiyle bir mukayese edelim. (mukayese grafiği)
Bakın bu yükselmiş asgari ücret bugünkü kurla. 230 avro. Şu anda tespit edilen asgari ücret dünkü kurla 18 buçuk ile hesap ettiğimizde 230 Euro. Bizler ekibimizle beraber ekonomi yönetiminden ayrıldığımızda 425 euro’ymuş. 425 euro'dan 230 Euro'ya düşmüş. Diyorlar ki; ‘Bizim paramız Türk lirası.’ İyi de Bulgaristan'ın parası da leva değil mi? Bulgaristan'ın asgari ücreti ne olmuş aynı dönemde bakın. 2015'te 194 levaymış. Türkiye'deki asgari ücretin yarısının altındaymış. Bugün 332 euro. Hesap ortada. Bulgaristan'ın da kendi parasını Türkiye'nin de kendi parası var. Cumhurbaşkanı asgari ücreti açıklarken ‘Bizde dolar-euro hesabı olmaz’ diyor. İyi de fakirleşiyoruz arkadaşlar.
Niye Bulgarlar akın akın gelip bizim sınır illerimizden, Trakya'dan alışveriş ediyorlar. ‘Batan Türkiye'nin malları bunlar’ diyorlar. Kapış kapış alıyorlar. Geldiğimiz nokta bu Ocak'ta muhtemelen düşecek bu 230 ya. Euro kuru arttıkça 18 buçuğun üstüne çıktıkça bu 230 aşağıya doğru inecek. Yıl sonu kaçla bitirir bilmek mümkün değil. Bu hayat pahalılığı ile bu zamlar ile bu kur ile sen asgari ücreti artırınca fazla bir işe yaramıyor. Önemli olan asgari ücreti artırmak değil enflasyonu düşürmek. Enflasyonu düşürerek bu satın alma gücünü artırmak. Sen aynı gün yanlış bir karar alıyorsun; kuru da enflasyonu da tekrar patlatıyorsun, arkadan asgari ücreti artırıyorsun. Ne anladık?
Bizim dönemimizde bu artışlar arkadaşlar enflasyon zaten tek haneye inmişti, faizler tek haneye inmişti, maaş artışları bazen tek hane oluyordu bazen refah payı olarak çift haneye çıkardı ama makul rakamlardı ya. Şimdiki rakamlardan bahsediyoruz kur artışı yüzde 60 bir buçuk ayda, yüzde 110 bir yılda. Asgari ücret artıyor %50. Bunlar aynı o 1970'lerin, 90'ların fotoğrafı. Aynı o günlere geri döndük. Tek başına asgari ücreti yükselterek hiçbir şey düzelmiyor. Asıl olan enflasyonla mücadele. Bu enflasyon tam 34 yıl boyunca Türkiye'de 2 haneli oldu, 3 haneli oldu. 2004'e kadar. Yani 1970'ten 2004'e kadar Türkiye tek haneli enflasyon görmedi.
Hükûmetler geldi geçti, biri geldi biri gitti. Hiç kimse yapamadı çünkü enflasyonla mücadele zor bir mücadeledir. Bütün iktisat politikaları alanlarını eş zamanlı ve doğru kullanmamız gerekir. Akılla, bilimle ülkeyi yönetmeniz gerekir. Bize diyorlardı ki ya hiç kimse düzeltemez, hiçuğraşmayın. Hatta biraz enflasyon iyi gelir, enflasyon büyüme için iyidir diyorlardı. Biz dedik ki yok öyle bir şey ya. Bunun bu ülkenin artık kaderi olmadığını göstereceğiz dedik ve yaptık. Kimse düşünemedi biz iki yılda 2003-2004’de enflasyonu tek haneye indirdik. Paradan 6 sıfırı da o zaman attık.
Ne diyor Erdoğan? ‘Paradan 6 sıfırı attınız da onun altında kimin imzası var, ben imzalamazsam atabilir miydiniz’ diyor. Ya iş başına geldi geleli bu ülkede enflasyon 2 hane ve gittikçe yükseliyor. İmza aynı atsın bir imzayı da tekrar tek haneye düşürsün görelim. Madem hikmet imzada ‘ben imzaladım da enflasyon düştü, ben imza attım da 6 sıfır attık’ diyorsa atsın ve düşürsün. Üç buçuk yıl oldu ya üç buçuk. 2018'in Haziran'ında tek yetkili cumhurbaşkanı olarak göreve başladı, bütün yetkiyi elinde topladı, üç buçuk yıldır aklına gelen ne varsa yapıyor. Ama ülke de kötüye gitmeye devam ediyor.
Enflasyonu düşürmek, tek haneye indirmek böyle her babayiğidin harcı değil. Yapamazlar. Asgari ücreti %50 artırsan da bir işe yarıyor mu? Sokakta, çarşıda, pazarda özellikle de gıdada enflasyon %100’ün üzerinde ya. Vatandaşlarımız sayı ile biber alıyor bu ülkede. 50 kuruş ucuz ekmek almak için yağmur altında saatlerce bekliyor. Gerçekten 1970'lerde gördüğümüz görüntüler bunlar. Abartı değil arkadaşlar eski arşivlerden birkaç gazete haberi göstereceğim. 27 Eylül 1973'de ekmek kuyruğu. Fotoğraf Amasya Merzifon. İşte bu kuyruklar şimdi her mahallede karşımıza çıkıyor. Bir ekmek 3 lira oldu ya. Ne satan memnun ne alan. Satan diyor ki un fiyatı arttı ben zarar ediyorum diyor, hükûmette yok yok daha fazla fiyat artıramazsın diyor. Alan 1 liralık ekmeği 3 liraya alıyorum diyor, yetişmiyor param diyor.
Ülkenin tarihinde ne kadar yoksulluk fotoğrafı varsa hepsini dirilttiler. Yoksulluğu, enflasyonu, hayat pahalılığını, açlığı tekrar bu ülkede maalesef fotoğraf haline getirdiler. Başka bir tarihe geçelim. Devalüasyon. Tarih 10 Ağustos 1970. Rakamlara bakın. Şeker, benzin, gaz ve mazot fiyatlarına ani zam yapıldı. Biz o dönemi kapatmıştık ya. 50 sene önce (gazete). 50 sene önce Türkiye bunları yaşıyordu ama biz bugünkü Türkiye'ye, bugünkü gençlerimize bunları yaşatmak istemiyoruz. Gençlerimiz, çocuklarımız bunları görsün istemiyoruz. Bakanlar Kurulu diyor değil mi? Ha şimdi adı değişti kabine oldu ama kabine ne demek? Cumhurbaşkanı tek imza ama yanında, sağında solunda talimatını yerine getiren emir erleri başka bir şey değil. O da boş. Aslında kabine kelimesi yerine kabile kelimesi daha doğru arkadaşlar. Bakıyoruz Merkez Bankası'nın alacağı kararı ilgili bakanın abisi bir gün önce açıklıyor. Bunlar işte hep kabilelerde olan şeyler. Hep akraba, tanıdık kabile işi. Reis reis dedikleri de şu anda maalesef bir kabile devletinin reisi şu anda. Geldikleri nokta bu. Her şeyin altında imzası var her şeye o karar veriyor.
Değerli arkadaşlar, bakın 70'li yıllardaki paramızın değerinin yüzde 66 düştüğünün haberi değil mi? Bakın ne dedik işte 1 Kasım'dan 15 Aralık’a kadar da yine yüzde 60 civarında kurda artış var. Ne kadar benziyor ne kadar. 50 yılın öncesinin haberini bugün tekrar yaşatıyorlar bize. Diyecek söz yok gerçekten. Berbat bir manzara ile karşı karşıyayız. Biraz daha yakın tarihlere gelelim 1990'lı yıllara. 17 Ağustos 1995'te ne diyor? Ücretli kiraya çalışıyor. “Beş buçuk milyon lira olan yeni asgari ücret en yüksek semtlerdeki gecekondu kirasına bile yetmiyor” Ben Kadıköy'e şimdi soruyorum? Arkadaşlar siz neye çalışıyorsunuz? Şu anda Caferağa Mahallesi'ndeyiz değil mi? Dün internetten arkadaşlarımız şöyle bir baktılar tek göz odalı dairenin kirası 4000 lira. Asgari ücrette 4250 lira. Aynı hikâye aynı. Kiralar uçuyor. 6, 8, 10 bin limiti yok. Bir de ne diyor? “Ne olacak ekonomide kriz çıkarsa olsa olsa siz enflasyonun altında edilirsiniz ama ben her şeyimi kaybederim” diyor. Zihnin gerisine bakın. Yani bu ne demek? Ekonomi yönetiminin zihninin gerisinde varlıklıların varlığını koruma çabası. O gözle baktığımızda doğru. Herhalde şu anda en mutlu olanlar kıyıda köşede dövizi, altını olanlar, yani varlıklı olanların çok şikâyeti olmasa gerek. Ama sabit gelirle geçinmeye çalışanlar, asgari ücretle geçinmeye çalışanlar, emeklilerimiz, işçilerimiz, memurlarımız değerli arkadaşlar işte onlar enflasyon altında eziliyor. Ezilen bunun ancak ne olduğunu biliyor.
Bugün tek maaş giren bir ailenin artık kira ödemesi neredeyse hayal haline geldi. Eğer bir haneye bir maaş giriyorsa o maaş o zaman kiraya dahi yetmiyor. Ne kadar kötü manzara varsa hayatımıza maalesef tekrar soktular bunlar. Ama size bir fotoğraf daha göstereceğim. Tanıdık birisi. Arşivi karıştırırken arkadaşlar karşılaşmışlar. Bakın ne diyor? Faiz artı Bahçeli eşittir gerilim. Değişmiyor aynı tarih tekerrür ediyor çünkü tarih tekerrür eder ifadesi doğrudur ama tarih ders almayanlar için tekerrür eder siz tarihten ders alıp doğruları yaparsanız işte o zaman bu ülkenin kaderini değiştirirsiniz. Tarihten ders almazsanız aynı hataları tekrar tekrar işlerseniz. Formülü söylemişler. Gerilimin formülü çok açık çok belli. Sayın Erdoğan da bu işi biliyor. Faizi de aldı Bahçeli'yi de aldı yanına ülkede alın size bir gerilim ortamı tekrar dirildi. Kaç sene sonra tam 20 sene sonra. 20 sene sonra aynı şey tekrar ediyor.
Tabii ben böyle Bahçeli'nin ismini krizlerle beraber andığımda kızıyor ama Bahçeli gerçekten krizlerin ortağı. Arşivlere bakıyoruz kriz arşivine her kriz arşivinde ismi çıkıyor karşınızda. Çeyrek 100 yıllık genel başkanlık kariyerine ülkenin en büyük krizlerini sığdırmayı da başardı yani. Çözümlerin, refahın, özgürlüğün hiçbirisinde adını görmüyoruz. Bir yerde bir sorun mu çözülüyor ülkede bir refah mı var, bir başarı mı var? Yok. Nerede kriz orada Bahçeli. Hani mağazaların üzerinde yazar ya ‘şu tarihten beri bilmem neyin adresi’ diye Sayın Bahçeli de bu konuda gerçekten marka: 99'dan beri krizlerin adresi Bahçeli.
Değerli arkadaşlarım bakın çok kötü bir dönemde olduğumuzu biliyorum. Bu iktidar yönetimde kalmaya devam ettikçe üzülerek söylüyorum iyi günleri göremeyeceğimizi de biliyorum. Hatta şunu üzülerek söylüyorum ki bu iktidarla devam ettikçe Allah korusun daha kötüsünü de görürüz, görebiliriz. Bugün her alanda eşitsizlik var, her alanda adaletsizlik var. Dört bir yanımızda hukuksuzluk var. Fakat bir yandan da asla ümidimizi kaybetmeyeceğiz. Bu ülkeye olan güvenimizi asla yitirmeyeceğiz. Halkımız müsterih olsun çünkü artık biz buradayız artık DEVA Partisi var. Rahat olsun herkes. Ben şimdi Kadıköy'de arkadaşlarıma sormak istiyorum: Bu yoksulluğa bu yüksek enflasyona bu yüksek kur artışlarına hep beraber son verecek miyiz arkadaşlar?
Önümüzdeki ilk seçimde bu iktidarın ortaklarını müsait bir yerde indirecek miyiz? Özgürlük ve zenginlik için iş başına geçecek miyiz? Evet arkadaşlar çok az kaldı çok. Sayılı gün çabuk geçer. Seçim gelecek ilkbaharda da olsa gelecek sonbaharda da olsa en geç 2023'ün Mayıs'ında, Haziran'ında da olsa artık günler sayılı. Hiç kaygınız olmasın. Biz bu karanlık günleri sona erdireceğiz. Türkiye'nin şu anda çok önemli bir eşiğin önünde duruyor. DEVA Partisi Türkiye'deki değişimin ve atılımın öncüsü olacak.
Bu toplum değerli arkadaşlar, çok büyük bir değişimi gerçekleştirecek. Ve DEVA Partisi bu yeni düzeni seçimlerden sonraki düzenin asli bir aktörü olacak. İşte bizler ülkemizi barış, refah ve adalet limanına sağ salim yanaştıracağız İnşallah. Ülkemizin tüm sorunlarını meşru demokratik siyaset zemininde çözeceğiz. Ülkemizi özgürlük ve zenginliğe kavuşturacağımızı çok iyi biliyoruz. Nasıl ki 2002 sonrasında ortak akılla, istişare ile dürüst ve kadrolarla hızla demokratikleşme hamlelerini yapıp ekonomimizi nasıl ayağa kaldırdıysak yine yapacağız. Zamanında nasıl hak ve özgürlüklerden taviz vermeden özgürlüklerin alanını daha da genişleterek zenginleştiysek yine zenginleşeceğiz. Ülkemize yüzü gülenlerin memleketi yaptıysak, mutlu insanların ülkesi yaptıysak yine İnşallah hepimizin yüzü gülecek. Kadın-erkek, genç-yaşlı bu ülkenin her bir vatandaşını eşit ve onurlu vatandaş yapana dek çalışacağız. Ülkemizi merkezinde insan olan kapsayıcı, çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü tam demokrasiye ulaştırmak için var gücümüzle çalışacağız.
Değerli arkadaşlarım, bunların anlamadığı şu. Bunlar ekonomide başarının sırrını çözememişler. Anlamamışlar. Yıllardır bizi izlemişler öğrenememişler. Ekonomide başarının temelinde hukuk var, adalet var, demokrasi var, özgürlükler var, insan hakları var. Siz hukuku, adaleti yok sayarsanız insan haklarını yerlerde süründürürseniz, ülkenin demokrasisini üçüncü lig demokrasi haline getirirseniz ekonomiyi asla düzeltemezsiniz. Bu hayal olur. Türkiye gibi bir ülkenin ekonomisini düzeltmenin tek yolu güvendir güven. Güven oluşturmadan ülkenin ekonomisini düzeltemezsiniz. Bana ne diyor? ‘Bir de kalkmış bana ders vermeye çalışıyor’ diyor. Kusura bakmasın o dersi tekrar tekrar vereceğim.
Değerli arkadaşlar, güven nasıl kazanılır, bir ülkede güven ortamı nasıl oluşturulur duysunlar, öğrensinler. Bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar. Biliyoruz zannediyorlar onun için olmuyor. Bir; konuşunca doğruyu söyleyeceksin. İki; söz verince tutacaksın. Üç; emanete hıyanet etmeyeceksin. Dört; her daim hukukla, adaletle hareket edeceksin. Beş; kararını ortak akıl arayışıyla istişare ile alacaksın. Altı; dürüst ve liyakatli kadrolarla çalışacaksın. Yedi; her işini planlı, programlı yapacaksın. Planını, programını açıklayacaksın ki insanlar senin ne yapacağını bilsin. Gece 2'de kararnamelere imza atıp ülkeyi yönetmeyeceksin.
Eylül ayında orta vadeli program açıklayıp dolar kurunu 2022 için 9.30 açıklayıp 2023 için 9,80 açıklayıp ertesi ay 16 lirayı 17 lirayı bulmayacaksın. Planlı programlı çalışacaksın. Sekiz; şeffaf olacaksın. Her an hesap verebilir halde çalışacaksın, denetime açık olacaksın. Doğru hesaptan kaçmaz. Şeffaf olacaksın, hesap verebilir olacaksın. Bir dakika 8 madde. Bunu sık sık söyleyeceğiz belki öğrenirler, belki duyarlar, belki televizyonu karıştırırken denk gelirler. Ama tabii hep kendi yandaş kanallarını, hep devletin sahip olduğu kanalları gece gündüz onları izliyorlarsa hiçbir şey öğrenemezler. Çünkü o kanallar sadece kendileri hoşuna gitsin diye yayın yapıyor. O kanallara kendilerinin hoşuna gidecek yayınları yaptırıyorlar. Paralel evren dediğimiz o. Uydurulmuş gerçeklik oralarda zaten. Onun için anlamıyorlar.
Değerli arkadaşlarım bakın işte biz tüm ülkemizi bu birlikteliğe davet ediyoruz. Davetimiz, Türkiye'nin tüm demokrat seslerinedir. Kimliği, inancı, ideolojisi her ne olursa olsun vatandaşlarımızı DEVA çatısı altına davet ediyoruz. Fikirlerden kaçmayan, konuşmaktan korkmayan bir ülkeye davet ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, değerli gençlerimiz, buradan biz tüm Türkiye'yi tüm vatandaşlarımızı cesur, özgür ve zengin bir ülkeye davet ediyoruz. Buraya davet ediyoruz. Tüm vatandaşlarımızı hukuku, adaleti, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri esas alan yeni bir toplumsal sözleşme yapmaya davet ediyoruz. Davetimizi il il, ilçe ilçe, mahalle mahalle, sokak sokak, kapı kapı ulaştıracağız. Ülkemizin dört bir yanında herkesle buluşacağız. Vatandaşlarımızla birebir temas edeceğiz. Çalışmalarımızı korkmadan, yılmadan, usanmadan sürdüreceğiz. Ülkemiz için gecemizi, gündüzümüze katmaya devam edeceğiz. Demokrasi ve atılım için durmadan yorulmadan hep beraber çalışacağız.
Şimdi ben Kadıköy’e tekrar sormak istiyorum. Değerli arkadaşlar, bugün eşitlik için barış için çalışmaya var mısınız? Hak ve özgürlüklerin doyasıya yaşandığı bir Türkiye için var mısınız? Adaletin, hukukun Türkiye'sini kurmaya, inşa etmeye var mısınız? Siz varsanız biz de varız. Hadi hayırlı olsun.
Değerli arkadaşlarım, hep beraber yapacağız bunu hep beraber. Ve inanın çok ama çok kısa zamanda yapacağız. Öyle uzun zamana ihtiyaç yok. Bu kriz ev yapımı, el yapımı bir kriz. Kötüyönetimin sonucu çıkmış bir kriz. Düzgün yönetildiğinde kriz çok hızlı bir şekilde çözülecektir. Kimsenin endişesi olmasın.
Hep beraber ekip olarak yönetim kuruluyla, üyelerimizle, gönüllülerimiz ile koşacağız arkadaşlar. Artık zaman yürüme zamanı değil. Artık zaman koşma zamanı. Kaybedecek bir günümüz yok, bir saatimiz yok, bir dakikamız yok. Gün sayılı aman ha boşluk vermeyelim iyi çalışalım. Bu hükûmet zaten müsait bir yerde inecek ama bizim o bayrağı ülkeyi yönetme bayrağını teslim almamız için çok çalışmamız gerekiyor. Vatandaşlarımıza ulaşmamız gerekiyor. Yarın bir gün İstanbul'da ya keşke 3 kapı daha çalsaydık bir milletvekili daha fazla çıkarırdık diye sonra üzülmeyelim. Çok çalışalım ve hep beraber inşallah ülkemizin hak ettiği, ülkemizin layık olduğu o düzgün yönetim için iyi yönetim için kol kola omuz omuza yarınlara doğru koşalım. Hepinize tekrar teşekkür ediyorum. Kadıköy İlçe kongremizin İstanbul'a ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Sağ olun, var olun.