Ortahisar 1. Olağan İlçe Kongresi
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Trabzon il teşkilatımızın ve Ortahisar ilçe teşkilatımızın çok değerli başkanları,
Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili Trabzonlu gönüldaşlarımız,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Ortahisar teşkilatımızın 1. Olağan İlçe Kongresi’ne hoş geldiniz diyorum.
*****
Ortahisar ilçe teşkilatımızda görev alan tüm yol arkadaşlarımı kutluyor, kendilerine çalışmalarında üstün başarılar diliyorum.
*****
Değerli arkadaşlarım; Bugün 18 Mart.
Sözlerimin hemen başında, 106 yıl önce Çanakkale’de destan yazan, “Çanakkale geçilmez” diyerek ülkesini savunan, başta gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm kahramanlarımızı minnet ve rahmetle anıyorum.
****
Değerli arkadaşlarım,
Geçtiğimiz hafta partimizin birinci yaşını kutladık. Öyle kapalı salonlarda, biz bize değil; sokakta milletimizin arasında kutladık.
Sizler de Ortahisar’da, Trabzon’da halkımızın arasındaydınız.
Hep beraber aynı anda 81 il, 600 ilçe ve binlerce mahallede vatandaşlarımızla bir araya gelerek birinci yılımızı kutladık.
Bildiğiniz gibi, DEVA Partisi, henüz iktidara gelmeden, bu bir yıl içinde pek çok alanda etkili oldu.
DEVA Partisi;
Öncelikle siyasete yepyeni bir dil getirdi. Bağırınca haklı olduğunu zanneden, dilinden hakareti düşürmeyenlere karşı, nezaketini ve bilgisini konuşturdu.
Değerli arkadaşlarımı DEVA Partisi’ni diğer partilerden ayıran en önemli unsur ve en önemli konulardan bir tanesi dil ve üslup meselesidir. Söylediğiniz şey önemlidir ama nasıl söylediğinizde bir o kadar önemlidir. Buradan bütün teşkilat mensuplarımıza özellikle ifade etmek isterim ki DEVA Partisi nezaketinden, saygısından asla taviz vermeden siyasi iletişimini yapacaktır. DEVA Partisi’nin lügatında hakaret yoktur, kötü söz yoktur, hamaset yoktur. Bunlar bizim kırmızı çizgimizdir. Konuşacağız, söyleyeceğiz, bol bol anlatacağız. Vatandaşlarımızı ikna edeceğiz. Doğrular konusunda bizi destekleyenleri çoğaltacağız ama dilimize, üslubumuza çok dikkat edeceğiz.
DEVA Partisi;
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem için siyasi partilerle ikili bazda diyalog ve istişare sürecini başlattı.
Diğer siyasi partiler bize hayırlı olsun ziyaretine geldiğinde, biz onları ziyaret ettiğimizde dedik ki “Hepimiz parlamenter sistem diyoruz ama bunun biraz detayını çalışmamız lazım. Biz hazırız ama siz de hazırlığınızı tamamlayın, oturalım, konuşalım. Parlamenter sistem çalışan bütün siyasi partiler, bütün sivil toplum kuruluşları, parlamenter sisteme kafa yoran akademisyenler, meslek örgütleri kim var kim yoksa bunların tamamıyla biz konuşmaya hazırız” dedik, süreci başlattık.
Biz bunun açıklamasını yaptıktan tam dört gün sonra Cumhurbaşkanı dedi ki “Haydi gelin, yeni anayasayı konuşalım” dedi. İşte DEVA Partisi artık Türkiye’de gündem belirleyen, olayların akışını etkileyen, henüz iktidarda olmadan fikirleriyle, önerileriyle, projeleriyle ülkeye yön vermeye başlayan bir parti.
DEVA Partisi;
Dış politikanın ekseninin kaydığını söyledi. Bugünkü iktidar ne yaptı? Birden Sayın Erdoğan ‘U dönüşü’ yapıp, Şangay beşlisi dilinden dönüp, “Kendimizi Avrupa’da görüyoruz” demeye başladı.
DEVA Partisi;
Koronavirüs verilerini gizledikleri günlerde, daha 15 Kasım 2020 tarihinde, günde en az 30 bin vaka olduğunu söyledi. Dünyada maalesef ilk beşte olduğumuzu açıkladı. Bugünkü iktidar ne yaptı? İki hafta sonra açıklama yaptılar ve rakamları aynen kabul ettiler ve “Türkiye’de 29 bin vaka sayısı var” dediler. Biz 30 bin vaka sayısı dedikten 10-15 gün sonra istatistik ve veripaylaşımını değiştirip gerçeği itiraf etmek zorunda kaldılar.
DEVA Partisi;
Rakamları ayarlama enstitüsünün (TÜİK) senelerdir vekâleten yönetildiğini söyledi. Bugünkü iktidar ne yaptı? Daha yeni, beş sene vekâlet döneminden sonra asaleten atama gerçekleşti.
DEVA Partisi,
“Ekonominin temelinde hukuk vardır. Önce temel sağlam olacak” dedi. Sayemizde, bugünkü iktidarın aklına bir anda hukuk geldi. İnsan hakları paketi açıkladılar. Gerçi ona da uymuyorlar.
Türkiye; Merkez Bankası’nın rezervlerinin başına bir iş geldiğini DEVA’dan öğrendi.
Merkez Bankası’nın rezervlerinin nasıl eksiye düştüğünü DEVA Partisi anlattı.
Taraflı Cumhurbaşkanı ile akraba bakanın el ele verip memleketin 130 milyar dolarlık döviz rezervini nasıl çarçur ettiklerini deva partisi anlattı.
DEVA Partisi;
Bu iktidarın doğmamış çocuklarımıza kadar bizi borçlandırdığını milletimize tek tek anlattı. Sonunda ne oldu? Birden bakan değişti, Merkez Bankası başkanı değişti.
İşte biz Türkiye siyasetinin dönüm noktasıyız arkadaşlar, dönüm noktası! O yüzden buradan açık yüreklilikle söylüyorum:
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var.
Milletimiz müsterih olsun, bundan böyle hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Artık Türkiye’de DEVA Partisi öncesi siyasetle DEVA Partisi sonrası siyaset birbirinden bambaşka siyaset olacak. Artık Türkiye’de siyaset hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Biliyorsunuz; bu aralar paket açıklamak pek moda oldu.
Önce bir insan hakları eylem planı dediler. “Avrupa Birliği’ni idare edelim” mantığıyla, Avrupa’nın bin yıl önce attığı adımları önümüze koydular.
Sonra bir paket daha açıkladılar. “ekonomide reform” yapacaklarmış. Hani “Pik yapıyor” dedikleri, “Şaha kalkıyor” dedikleri ekonomide reform yapacaklarmış.
Biz defalarca söyledik:
Pik yapıyor dediğiniz ekonomi dip yaptı.
Biraz önce arkadaşlarımızla birlikte sanayideydik. Oldukça da haraketli. Arıza yapan arabalar var, tamiri yapılan kamyonlar, iş makineleri var. Ama tek tek sorduğumuzda yüzü gülen bir tane esnafımız yok. “İşimden memnunum” diyen bir tane tamirci atölyesi yok. Maliyetler artmış, yedek parça fiyatları artmış ama vatandaşın satın alma gücü artmamış. Okul servisleri boş yatıyor. Uluslararası nakliyat çalıştıran araçların bir kısmı boş yatıyor. Bakım gerektiren, onarım gerektiren araç sahipleri o yedek parçaya artık gücünü yetiremiyor ve hükûmet ne diyor “Ekonomi pik yapıyor” diyor. Çok değil, birkaç gün çarşı, pazar gezseler anlayacaklar ama onu da yapamıyorlar, çıkamıyorlar halkın içerisine.
Şimdi de “Reform, reform” diyorlar. Ancak, daha neyin reformunu yapmaları gerektiğini bilmiyorlar.
Bilmiyorlar, çünkü sorunu doğru bir şekilde ortaya koyamıyorlar. Hastalıklarını kabul etmiyorlar. Hasta, hastalığını inkâr ediyor. Bu yüzden de, meseleyi bir türlü anlamıyorlar.
Ama anlamamakta da ısrarcılar ha.
Anlamıyorlar, çünkü inatçılar.
Anlamıyorlar, çünkü yanıldıklarını kabul etmiyorlar.
Sayın Erdoğan çıkmış hâlâ bize taraflı cumhurbaşkanlığı sistemini anlatıyor.
Bakın, ne diyor: “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin sağladığı koordinasyon ve yönetim kapasitesiyle proaktif, esnek ve etkili politikaları hayata geçirdik” diyor.
Böyle proaktifmiş, esnekmiş... Ağdalı lafları bir yana bırakalım. Bunları söyleyerek hakikati gizlemeye çalışmayın. Biz şimdi hakikati konuşalım.
Ne yapmaları gerektiği konusunda sürekli tavsiyelerde bulunuyoruz. Sürekli olarak öneri ortaya koyuyoruz.
Sayın Erdoğan ne diyor? “Kalkmış bir de bana ders vermeye çalışıyor” diyor.
Madem ders almıyorsunuz, çalışmaya niyetiniz yok, buyurun kopya verelim size diyoruz.
O kadar kopya veriyoruz, gene de gidip sıfır alıyorlar.
Gelin hep birlikte bu sınavdan neden sıfır aldıklarını tek tek, tane tane anlatalım. Şu verdikleri cevap kağıdına bir bakalım.
Bir defa; sorunu doğru tespit etmeyi bile beceremiyorlar.
Sayın Erdoğan’a göre korona dönemini başarıyla atlatmışız, bunu da taraflı Cumhurbaşkanlığı sistemine borçluymuşuz.
Başarı neredeymiş? Bilen varsa anlatsın. Bu hükûmet, en büyük ekonomik krizini yaşadı mı? Yaşadı. On binlerce vatandaşımız hayatını kaybetti mi? Kaybetti. Türkiye, vaka sayısında dünyada ilk beşte miydi? İlk beşteydi. Aşı temininde ne oldu? Dedik ki “Bu ülkenin 200 milyon doz aşıya ihtiyacı var, bir yıl sürede.” Çünkü aşı altı ay etkili oluyor. Altı aylık aşıyı iki doz halindeyapıyorsunuz, altı ay sonra etki bitiyor. Altı ay sonra bir-iki doz daha gerekiyor. Toplam 200 milyon doz aşı gerekiyor. Şu ana kadar rakam ancak 10 milyon dozu yeni geçti. Geri kalan aşı ne zaman gelecek, ne zaman uygulanacak? Bilgi yok. Bir söylenen, bir başka söyleneni tutmuyor. Neresinden tutsanız dökülüyor.
Evet, şimdi notumuzu verelim. Sıfır. Kocaman bir sıfır.
Sayın Erdoğan;
Siz daha salgın yokken de ekonomi yönetiminde başarısızdınız. Daha salgın yokken, 2019 yılında, Türkiye ekonomisi yüzde 1 bile büyüyemedi.
2018’in ortasında Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi başladı, taraflı Cumhurbaşkanı göreve başladı, akraba bakan aynı anda göreve başladı, icraatın 1. yılında 2019 yılında büyüme %1 bile değil.
Salgın döneminde daha da başarısızsınız. Halkımızı günbegün açlığa, fakirliğe götürüyorsunuz.
Bu başarısızlığınızın en önemli sebebi de o çok övündüğünüz taraflı Cumhurbaşkanlığınız.
Ne yapmışlar arkadaşlar, biliyor musunuz? Kağıdı da tam doldurmamışlar, en önemli soruları boş bırakmışlar.
O boş bıraktıkları soruları da söyleyelim, o soruları bir kez daha soralım.
Soru 1: Yaklaşık 190 kez değişiklik yapılan Kamu İhale Kanunu’nu çıkış amacına uygun hale getirecek misiniz? Tüm ihaleleri açık, şeffaf ve fırsat eşitliğine dayalı hale getirecek misiniz? Yoksa yine sadece 3-5 kişiyi zenginleştirmeyi ülkeyi kalkındırmak sanmaya devam mı edeceksiniz?
Soru 2: Tüm kurumları Sayıştay denetimine açacak mısınız?
Soru 3: Harcamalarda önceliklendirme yapacak mısınız? Maliye politikanızda kurallarınız olacak mı? Hani vaktiyle bizim hazırladığım, sizin reddettiğiniz “mali kural” var ya, onu getirecek misiniz? Keyfiliği terk edecek misiniz?
Soru 4: Kara delik haline gelen Varlık Fonu’nu kapatacak mısınız?
Soru 5: Bir diğer kara delik olan Kamu Özel İş Birliği Projeleri ile ilgili ne
yapacaksınız?
Soru 6: Kanal İstanbul gibi rant projelerinden vazgeçecek misiniz?
Soru 7: Merkez Bankası’nı gerçekten bağımsız çalıştıracak mısınız? Yoksa yine canınız sıkıldıkça başkanı görevden almaya devam mı edeceksiniz?
Soru 8: Merkez Bankası bilançosundaki ihtiyat akçesini pervasızca harcamaktan vazgeçecek misiniz?
Bakın biz yıllarca Merkez Bankası’nın döviz rezervini biriktirdik. Bir de yedek akçe hesabını biriktirdik. “Bu memleketin kara gün parasıdır” dedik. Yıllardır biriktirilen yedek akçeyi 2018 yılında hükûmet kuruldu, taraflı Cumhurbaşkanı, akraba bakan el ele verdi ve 2019’ın Ocak ayında yıllarca biriktirilen yedek akçesini bir günde sıfırladırlar. 2019’un birikeni de 2020’nin Ocak ayında harcayıp bitirdiler. Ben şimdi soruyorum “Bu mirasyedilikten vazgeçecek misiniz?”
Soru 9: Döviz ve altın cinsinden iç borçlanmayı durduracak mısınız?
Bakın, bunlar durmadan sabah kalkıp “Milli, yerli” diyorlar. Sabah kalkıyorlar “Milli, yerli” diyorlar. Bizim sona erdirdiğimiz, bitirdiğimiz içeriden döviz ve altın cinsi borçlanmayı bunlar tekrar başlattılar ve bu son iki yılda oldu. Bir ülkenin, devletin kendi vatandaşı başka bir ülkenin parası cinsinden borçlanır mı? Hani millilik, hani yerlilik? Biz dedik ki “Bu iş yanlış. Zamanında kapattık,bitirdik böyle bir şey olmaz” dedik.
Ülkeye dışarıdan finansman sağlandığında illaki döviz olacak ama içeriden olmaz bu. Ne oldu? Vatandaşlardan altın borçlandılar. Altın kötü dışarıda. İki yılda da altın ikiye katladı mı? Devletin yakın tarihte hiçbir zaman ödemediği faizi ve farkını devlet şu anda altın cinsinden borçlanmasıyla ödüyor. Böyle bir şey olur mu? Bunlara hiç cevap yok.
Soru 10: Kamu bankalarını siyasi mülahazalarla kredi vermeye zorlamaktan vazgeçecek misiniz?
Soru 11: TÜİK kanununu değiştirecek misiniz? TÜİK’i tam bağımsız bir kurum haline getirecek misiniz? Kurumlar rakamlarla oynama alışkanlığını bırakacak mı? Yoksa vatandaşlara gerçekleri söylememeye devam mı edecek?
Soru 12: Eş-dost ve partili kayırmacılığına son verecek misiniz? Kamuda işe alımlarda mülakatı kaldıracak mısınız?
Bu soruların cevaplarını boş bırakmışlar arkadaşlar. Yanıt yok.
Sıfır. Sıfır. Sıfır.
Peki, Merkez Bankası’nın rezervleri konusunda bir açıklama yazmışlar mı?
“136 milyar dolar ne oldu?” diyoruz. Bu çok basit bir soru. Benim bakanlığım döneminde, Merkez Bankası’nın yaptığı bütün döviz işlemleri bugün anında web sitesinde ilan edilirdi. Devletseniz şeffaf olacaksınız, hesap vermeye hazır olacaksınız. Bu size miras kalmadı, babanızın malı da değil. Bu ülkenin, bu milletin rezervi bu. Bugün açın bakın Merkez Bankası’nın web sitesine en son döviz müdahale tarihi 2014 olarak görülüyor. Ben 2015 Ağustos’ta ayrıldım. Çünkü 2014’ten 2015 Ağustos ayına kadar Merkez Bankası hiç müdahale etmek zorunda kalmadı. Piyasa tamamen kendi halinde, kendi dengesinde yürüdü. Ama ondan sonra müdahale ettiler. Bunu Sayın Erdoğan’da söyledi. Dedi ki “Pandeminin olumsuz etkisi için bir miktar bir şey yaptık” dedi ama açık açık anlatmadı ne yaptıklarını. Niye anlatmıyorsunuz? Bu 130 milyar doları hangi metotla, hangi kurdan, hangi tarihte kime sattınız? Peki, 130 milyar sattınız da kuru kontrol altına alabildiniz mi? Bir yandan 130 milyar doları cayır cayır yaktınız bir yandan da kuru aşağıya indiremediniz. En son da tuttunuz faizi artırmak zorunda kaldınız. Niye? Çünkü iş biliyor bunlar. Bunlar ekonomi yönetmeyi bilmiyor. Bunlar ülkeyi yönetmeyi bilmiyor.
Rezervleri nasıl harcadıklarını, eksi 46 milyar dolara nasıl düşürdüklerini, bu milletin alın terini nasıl çarçur ettiklerini açıklamışlar mı? Hayır, bunun da yanıtı yok.
Yine sıfır.
Değerli dostlarım;
Diyeceksiniz ki; “Yahu, hiçbir soruyu mu doldurmamışlar?”
Doldurmuşlar, bakın bir tanesinde ne yazıyor:
Hem “Enflasyonu düşüreceğiz” diyorlar, hem de “Fiyat istikrarını bir kenara koyduk” diyorlar.
Ekonomi literatüründe fiyat istikrarları demek düşük ve öngörülebilir enflasyon demektir. Sayın Erdoğan “Fiyat istikrarını bir kenara bırakacağım” diyor, öte yandan da “Enflasyon düşüreceğim” diyor. Bundan anlayan varsa gelsin, bir anlatsın bakalım. Dersine çalışmayan kopya bile çekmeyibeceremeyen öğrenicinin verdiği cevap bu işte.
Verdikleri yanıtta, kuracakları “Fiyat İstikrarı Komitesi”nin Merkez Bankası’na müdahale amaçlı kullanılmaması için bir güvenceden de bahsetmiyorlar.
Buna da sıfır.
Şimdi gelelim puan aldıkları sorulara.
Kâğıda, bazı tasarruf tedbirleri yazmışlar. E siz daha dün diyordunuz ki “İtibardan tasarruf olmaz.” 50 araçlık, 100 araçlık konvoylarla gezen, 8 uçaklık, 10 uçaklık yurt dışı seyahatleri yapan, bunu yapan kim? Bu milletin böyle bir gücü yok. Bunu siz yapıyorsunuz. Kimin parasıyla yapıyorsunuz? Bu ülkenin kıt kaynaklarıyla, bu ülkenin vatandaşlarının şu zor durumda dahi ödediği vergileri topluyorsunuz, onunla yapıyorsunuz bu harcamaları. Ama en azında tasarruf akıllarına gelmiş. Bugünlerde çıkıp Sayın Erdoğan desin bakalım kolaysa “İtibardan tasarruf olmaz” diye. Diyemez. Ekonomi iyiyken, o bizim zamanımızda diyordu. O babayiğitlik ekonomi iyiyken. Vatandaş şimdibu yoksul duruma düşsün, esnaf perişan, çiftçi perişan çıksın “İtibardan tasarruf edemem” desin. Böyle bir şey var mı? Ekonomik programda yazmışlar “Tasarruf edeceğiz.”
Verimsiz yatırımlar, transfer harcama kalemleri, bütçenin gelir tarafıyla ilgili bir şey var mı? Yok. Eksik bırakmışlar.
Haydi, buna sıfır vermeyelim; gidiş yolundan bir, iki puan verelim.
Cari açıkla ilgili, teşvike dayalı bir, iki tedbir akıllarına gelmiş, onları da yazmışlar “Yatırımı teşvik etmek zorundayız.” Demek ki yatırımın gerektiğini biliyorlar. Bu işsizliğin ancak yeni yatırımlarla çözüleceğini biliyorlar ama bu yatırımlar için önce güven gerektiğini, önce hukuk devleti olmak gerektiğini, bunları daha öğrenmeleri gerekiyor. Teşvik diyorlar da “Yatırım için hukuk gerekir, öngörebilir gerekir” demeyi daha öğrenememişler. Demek ki yine on üzerinde bir, iki puan not verebiliriz.
Değerli arkadaşlar,
Maalesef bu hükûmet her alanda olduğu gibi ekonomide de sınıfta kalıyor. Her alanda olduğu gibi ekonomide de sınavdan çaktı, çakıyor. Bunca kopya vermemize rağmen durum bu. Niye? Dökme suyuyla değirmen dönemez de onun için. Dışarıdan gelen önerilerle, dışarıdan gelen verilerle, kopyalarla olmuyor. Öncelikle öğrencinin kendisinin çalışması lazım, çalışkan olması lazım. Öncelikle bu ülkeyi yöneten kadrolarının dürüst ve işin ehli bir kadro olması lazım. Eğer işi yöneten kadro dürüst değilse, işin ehli değilse mümkün değil. Ne yaparsanız yapın başarılı olmazsınız. Bu anlattıklarını da reform olarak kabul etmemiz, bu ülkenin ekonomisine çare olacağını kabul etmemiz mümkün değil. Kaldı ki ne oldu? Tam dört aydır “Reform reform” dediler.Kasımın başında açıkladılar. Ancak martın başında ilan edebildiler. O gün, bugündür piyasa göstergelerinde hiçbir düzelme yok. Reform paketi açıkladılar da kur mu düştü? Reform paketi açıkladılar da faiz mi düştü? Reform paketi açıkladılar da yatırımcılar “Aa çok iyi artık Türkiye düzelecek” diye yatırım mı yapmaya başladı? Hiçbiri yok. O süslenmiş cümlelerle anlattıkları şeyler kurumların olağan işlerin içerisinde zaten olması gereken şeyler. Yeni hiçbir şey yok. Bu söylenenler geçmişte de çok gündeme gelmiştir. Kalkınma planları, orta vadeli programlar, diğer resmi dokümanlar... Bunların hepsi önceden gündeme gelmiştir. Biz de yaptık ama biz arkasındadurduk. Biz uyguladık, bizim açıkladığımız hiçbir program lafta kalmadı. Arkasına güçlü bir irade koyduk. Hatta açıkladığımız programların içinde hemen hemen üç-beş kalem, on kalem hemen uyguladık. Hemen uyguladık ki güven oluşsun. Aksi halde her şey lafta kalır.
Reform diye açıkladıkları dokümanı biraz incelediğimizde 2015’ten önceki dönemde, yani bizim dönemizde “O dönemdeki arkadaşlar acaba ne yapmışlar” diye biraz karıştırmışlar. Çünkü yazdığımız cümlelerin aynen tekrarını görüyoruz. Bizim dönemde yapılması gerekenlerle ilgili altı sene sonra tekrar etmişler, altı sene ve önceki dokümanlardan bir miktar kopya da var cevaplarda. Ama önemli değil. Bir, iki puan verdik oralardan.
Bunlar artık sınıfta kaldı. Artık bu hükûmetin, bu ülkenin problemlerine çözüm üretme imkânı, kapasitesi yok.
Ama diyorum ya arkadaşlar;
O kadar kopya verdik, yine sınıfta kaldılar.
*****
Değerli arkadaşlar;
Bu iktidar ülkemizin yönetim sistemini taraflı Cumhurbaşkanlığı’na çevirdi.
Tek bir kişinin her konuda karar verdiği, hem partisini hem ülkeyi yönettiği bir sisteme çevirdi.
Ekonominin başına da en yakın akrabayı getirdi. Ekonomiyi de içe kapalı, ranta dayalı bir sisteme çevirdi.
Güzelim Trabzon’a şöyle bir bakıyorsunuz dağ, taş toprak 10 kat, 15 kat, 20 kat binalarla doldu. Hepsi rant projesi; 3 katlı binalar, 5 katlı binalar, 2 kat yüksek yapsan gelir belediye ceza yazar, yıktırır. Yanına dikiyorlar 20 kat, 30 kat kimse bir şey demiyor ve ciddi rant oluşuyor. O rant da kayıt dışı bir şekilde paylaşılıyor.
Cumhurbaşkanı ne diyor “Biz yatay mimariden yanayız.” Gelsin, görsün bakalım buraları mimari yatay mı olmuş, dikey mi olmuş? Bu dikey mimari kimin zamanında oldu? Ben soruyorum şimdi Sayın Cumhurbaşkanı’na “Kimi kime şikâyet ediyorsunuz?” Ben yatay mimariden yanayım diyen, siz İstanbul’da 25 yıl vardınız, siz yönettiniz. İstanbul’da yatay mimari, dikey mimariye kimin zamanında döndü? Bu rant projeleri kimin zamanında yapıldı? Kimi kime şikâyet ediyorsunuz? Gerçekten yazık, bu ülkeye de yazık, bu ülkenin tabiatına da yazık ve bu ülkenin ekonomisine de yazık. Çünkü ülkenin gerçek kalkınması üretimle olur, alın teriyle olur, ihracatla olur. Büyüme, kalkınma böyle gerçekleşir. Tabii ki gayrimenkul piyasası önemlidir ama gayrimenkul piyasası refahın bir sonucudur. Önce kazanırsınız, hak edersiniz ondan sonra daha güzel şartlarda daha güzel konutlarda oturursunuz. Kazanırsanız, hak edersiniz ondan sonra daha güzle yerlerde alışveriş edersiniz. Ekonomide öncelik üretimdedir, ihracattadır. Önce bunu yaparsınız, oradan kazandığınızı da gayrimenkul piyasasını geliştirirsiniz. Fakat bu rant var ya rant, gözleri öyle bir kör ediyor ki kısa zamanda bir an önce büyük projeler, bir an önce büyük yatırımlar... Kanal İstanbul’la yatıp, kanal İstanbul’la kalkıyorlar. Niye? Rant, rant, rant...
Bunun sonucunda;
Adil rekabet yerini müdahaleye bıraktı.
Fırsat eşitliği yerini kayırmacılığa bıraktı.
Verimlilik yerini ranta bıraktı.
Kurumlarımız çökertildi, kurumların yerine tek bir kişinin “keyfi” konuldu.
Onların zihniyeti bu işte. “Ben, ben, ben” diyerek ülke yönetmeyi reform zannediyorlar.
Şimdi böyle bir zihniyetten ekonomiyi düzeltmesini bekleyebilir misiniz? Mümkün değil.
****
Değerli arkadaşlarım;
Asıl konu dürüstlük meselesidir, güven meselesidir.
Ekonominin olmazsa olmazı güvendir, dürüstlüktür, şeffaflıktır, hesap verebilirliktir.
Aylardır soruyoruz; Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini ne yaptınız?
"Pandemi döneminde vatandaşımıza destek olduk” diyorlar. Yine en iyi bildikleri işi yapıyorlar, milletimizden gerçekleri saklıyorlar.
Biz doğrusunu söyleyelim:
Rezervler vatandaşlarımıza destek amacıyla kullanılmadı. Üstelik rezervlerin erimesi de pandemiden önce başladı. Diyor ki “Pandemi ile mücadelede harcandı.” Öyle değil, rakamlar ortada. Açın Merkez Bankası’nın rakamlarına bakın. Döviz rezervlerindeki azalma pandemiden önce başlamış.
Hani “G-20 ülkeleri arasında en çok büyüyen ikinci ülkeyiz” diyorlar ya. Türkiye, G-20 ülkeleri içinde vatandaşına doğrudan destek veren sondan ikinci ülke, sondan.
Başından beri söyledik, “Vatandaşa doğrudan destek vermelisiniz” dedik. Ama onlar ne yaptılar? Vatandaşı borçlandırdılar.
Esnafın durumu belli, çitçinin durumu belli. Diyorlar ki “Ekonomi büyüdü” diyorlar. “Milli gelir %1, 8 arttı” diyorlar. Ekonominin ne durumda olduğunu çarşıya, pazara giden bütün vatandaşlarımız görüyor. Esnafımız görüyor, çiftçimiz görüyor, emeklimiz görüyor, gençlerimiz görüyor. İşsiz vatandaşlarımız görüyor ekonominin ne olduğunu. Gelir arttı diyorlar. Ben soruyorum “Gelir arttı mı?” Yok. Emekliye, memura maaş artışından çok daha fazla fiyat artışı olmuş. Reel anlamda geliri düşmüş. Peki, herkesin geliri düşüyor da milli gelir nasıl artıyor?
Bir de ne diyorlar? “Ekonomi büyüdü” diyorlar. Türkiye’de ne büyüdü biliyor musunuz?
Bütçe açığı büyüdü,
Hazinenin borcu büyüdü,
Esnafın borcu büyüdü,
Küçük işletmecinin borcu büyüdü,
Çiftçinin borcu büyüdü.
Cari açık büyüdü,
Gelir dağılımı arasındaki uçurum büyüdü,
Çarşı, pazar enflasyonu büyüdü,
İşsizlik büyüdü.
Peki, bunları hiç duyuyor musunuz onlardan? Yok, duyamazsınız.
Buradan sesleniyorum, Sayın Erdoğan;
"Faizi ve enflasyonu düşüreceğim” dediniz; faizi de enflasyonu da yükselttiniz. Şimdi ikisi de çift hanelere demir attı.
“Bari rezervleri satayım” dediniz, kuru yine dengeleyemediniz.
“Faizi artırayım da bari kuru düşüreyim” dediniz. Kuru da düşüremediniz. Bir ara da "Biz zaten rekabetçi kur, yüksek kur istiyoruz” diye yalpaladınız.
Ne demişti akraba bakan? “Ben kura bakmıyorum” demişti.
Hayatı pahalandıran, vatandaşın alım gücünü yok eden “Kur artışına bakmıyoruz” bile dediniz.
Olan bu millete oldu. Bu milleti fakirleştirdiniz. Bu milleti yoksulluğa mahkûm ettiniz.
Merkez Bankası’nın net döviz pozisyonunu eksi 46 milyar dolara kadar gerilettiniz. Döviz rezervlerin düştüğünü görüyoruz rakamlardan ama dövizin nereye gittiğini açıklamıyorlar. “Ya bu depo doluydu, şimdi boşalmış. Nereye gitti? Diye soruyoruz. Cevap yok. Merkez Bankası’nın rezervi eksi olabilir mi? Nasıl eksi olur? Merkez Bankası’nın elindeki döviz ve altından çok daha fazla Merkez Bankası’nın şu anda piyasaya döviz borcu oluşmuş durumda. Merkez Bankası’nın dövizi o yüzden eksiye düşüyor. Eskiden Merkez Bankası kasayı açıp gösterirdi “Altınım var, dövizim var ve bu benim malım” derdi. Şimdi siz oradakinden çok daha fazla Merkez Bankası’nı piyasaya borçlandırılmış durumdasınız. Bu ülkenin hazinesinin borcu olabilir ama Merkez Bankası’nın rezervlerini eksiye düşmesi felaket durumdur. Onun için ülke bu durumda. Onun için bir türlü istikrarı sağlamıyorlar.
Hazinenin borç yükünü patlattınız. İki yılda, ikiye katladınız. Bu milletin sırtına büyük bir borç yüklediniz. Bu, gelecek nesillerin sırtına yük. Bunlar sadece bu ülkenin refahını çalmadılar, gelecek nesillerin refahından da çaldılar. Bizim çocuklarımızın, torunlarımızın refahından çaldılar.
Faiz oranında da Avrupa’da birinciliğe, dünyada dokuzunculuğa kadar taşıdınız.
*****
Değerli arkadaşlar,
11 yıl bu ülkenin ekonomisini yönetmiş,
Milli geliri 3 bin 500 dolardan 12 bin 500 dolara çıkartmış,
Merkez Bankası’nın kasasını dolu teslim etmiş bir kardeşiniz olarak söylüyorum:
Sayın Erdoğan çıkmış, hâlâ döviz satışlarını savunuyor.
Bu nasıl bir bilgisizliktir, bu nasıl bir başarısızlıktır, bu nasıl bir bilinçsizliktir. Akıl alır gibi değil.
“Damat kadar taş düşsün başınıza” diyor.
Başımıza yeterince taş düştü zaten. Esnafın, çiftçinin, işçinin, işsizin emeklinin
başına taş düştü.
Bu taş ekonominin başını kırdı.
Unutmayalım arkadaşlar “Damat, damat” diyorlar da ben hiç o ifadeyi kullanmıyorum, ben hep “Akraba” diyorum. Çünkü mesele tek bir kişi meselesi değil. Bugün o akraba olur, yarın başka bir akraba olur. Buradaki yanlışlık yakın bir akrabayı böyle kritik bir devlet görevine getirmek ve ikiyakın akrabanın aynı sistemde beraber çalışıyor olması. İşin özü bu, yanlış burada. Bunun adına “nepotizm” denir. Nepotizm hastalığıdır bu, problem orada.
Bir kişiyi hedef alıyorlar “Damat aşağı, damat yukarı.” İyi de şunu unutmayalım Sayın Erdoğan seçilmeden önce ne demişti? Demişti ki “Bu kardeşinize yetkiyi verin, faiz de enflasyon da nasıl düşer görürsünüz” demişti.
Halk da bu yetkiyi verdi. “Madem çok istiyorsun, al yetkiyi” dedi.
“Hem enflasyonu hem faizi düşüreceğim, yetkiyi verirseniz” dedi. Şimdi ne oldu? Hem enflasyon arttı hem faiz artı hem de kur arttı.
Sevabıyla, günahıyla tek sorumlu şu anda Sayın Erdoğan’dır.
Hiç de öyle sorumluluğu akraba bakana yıkarak kendilerini kurtarmaya çalışmasınlar. Ülke eğer başarılı olursa mükâfatı ona yazılacaktır ama bütün başarısızlıkların sorumlusu da kendisidir. Bu sorumluluktan kaçamaz. Öyle lafı dolandırmaya gerek yok. Etrafını da kendi oluşturdu, bu sistemi de kendi istedi. Çok istedi vatandaşlarımız “Al bakalım görevi ne yapacaksın?” dedi veyapamadı, yapamayacak da.
Sayın Erdoğan;
Bu millet sizden somut adımlar atmanızı bekliyor.
Reform diye sayfalarca doküman hazırlayacağınıza kapatsanıza ya bu varlık fonunu? Doğmamış çocuklarımızı bile borçlandırdınız. Kapatsanıza.
Reform diye sayfalarca doküman hazırlayacağınıza bıraksanıza sağa sola akraba, eş, dost atama yapmayı. Liyakatli kişileri atasınıza.
Reform diye sayfalarca doküman hazırlayacağınıza ihale mevzuatından elinizi çeksenize. Kamu ihalelerini 3-5 kişinin zenginleşmesine alet etmesenize. Avrupa Birliği’nin kamu alım mevzuatını getirin, aynen uygulayın. 28 ülke kamu alınımı böyle yapıyor. İhale alınımı buna göre yapıyor. Bu ülkenin hepsinin milli geliri Türkiye’nin üzerinde. Bu ülkenin hepsi altyapı yatırımı yapıyor. 28 ülke tek bir mevzuat uyguluyor. Alın o mevzuatı, aynen getirin. Uğraşmayın reform yazacağız diye. Reçete belli, kopya veriyoruz. Hemen alın uygulayın.
*****
Değerli arkadaşlarım;
Biz, ülkemizin her bir yanında; Trabzon’da, Diyarbakır’da, Edirne’de, Kars’ta, Zonguldak’ta, Manisa’da, her gittiğimiz yerde reçetelerimizi açıklıyoruz.
Biz, insan haklarına dayalı, birinci sınıf bir hukuk devletini mutlaka inşa edeceğiz. Kimse kendisini ikinci sınıf vatandaş hissetmeyecek.
Biz, güven ve istikrarla büyüyen refah devletini mutlaka inşa edeceğiz. Kimse yoksullukla boğuşmayacak, hiçbir anne baba, çocuğunu yatağa aç koymayacak.
Bizler il il, ilçe ilçe gezip, hakikatin sesi olacağız. Bu milletin aklıyla, onuruyla, gururuyla alay eden zihniyeti gittiğimiz her yerde milletimize anlatacağız.
Aziz milletimize kulak vereceğiz, toplumun gerçek gündeminden asla sapmayacağız.
Biz DEVA Partisi olarak bu ülkenin tek umudu olduğumuz bilinciyle çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz
Çünkü DEVA Partisi;
Kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;
Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız.
Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız. Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var. Ortahisar’ın DEVA’sı var. Ve biz hazırız. Hepinize çok teşekkür ediyorum.