Bağlar
1. Olağan ilçe kongresi
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Diyarbakır il teşkilatımızın ve bağlar ilçe teşkilatımızın çok değerli başkanları,
Siyasi partilerin çok kıymetli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili Diyarbakırlı gönüldaşlarımız,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın kıymetli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, bağlar teşkilatımızın birinci olağan ilçe kongresine hoş geldiniz diyorum.
*****
Beş aylık bir aradan sonra yeniden burada Diyarbakır’da olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Bu mutluluğumu bugün burada sizlerle paylaşmaktan kıvanç duyuyorum. Sağ olun, var olun.
Bağlar ilçe teşkilatımızda görev alan tüm yol arkadaşlarımı kutluyor, kendilerine üstün başarılar diliyorum.
*****
Değerli arkadaşlarım,
DEVA Partisi geçtiğimiz hafta birinci yılını doldurdu.
Gerçekten coşku dolu bir kutlama programı yaptık.
Bu sıradan salonlarda, kapalı yerlerde yapılan bir kutlama değildi.
1. yılımızı 81 ilimizde 600 ilçemizde binlerce mahallede eş zamanlı olarak halkımızla, vatandaşlarımızla buluşarak kutladık.
Bir bakıma partimizin ikinci yılının artık tamamen sahada geçecek esnafımızla, çiftçimizle, öğrencilerimizle, emeklilerimizle, memurlarımızla, işçilerimizle... Tüm vatandaşlarımızla buluşarak omuz omuza yürüyecek bir yıl olduğunu böylece tescil etmiş olduk.
Ben DEVA Partimiz için nice yıllara diyorum ve bu hizmet kervanının tüm ülkemiz satında damla damla yayılıp nehir olmasını ve halkımızla kucaklaşmasını gönülden temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlarım;
Biliyorsunuz, biz Diyarbakır'a gelince başka Diyarbakır'dan dönünce başka konuşanlardan değiliz.
Biz şöyle bir görünüp hemen kaybolup gidenlerden de değiliz.
Bizim özümüz sözümüz bir.
Ülkemizin her bir yanında dört bir köşesinde başımız dik yürüyoruz.
Biz yıllarca bu ülkede yaşayan hiçbir vatandaşımızın dini, kimliği, yaşam tarzı gibi sebeplerle ayrımcılığa uğramaması için mücadele ettik, Bunun için çalıştık.
Beş ay evvel buraya geldiğimizde ne demiştik?
“Bugünkü iktidar Kürt meselesini yeniden diriltti” demiştik.
Gerçekten bugünkü iktidar bütün kazanımlarımızı tüketti, tüketiyor. Türkiye’yi yeniden 90’lı yıllara götürmeye başladılar her açıdan.
Biz “Kürt meselesini dirilttiler” dedikten sonra Sayın Erdoğan ne dedi? “Ne Kürt sorunu ya! Bu ülkede Kürt sorunu yoktur” dedi.
Biliyoruz ki, iktidar ortaklarının halktan kopuk, ayrımcı, baskıcı, hukuksuz uygulamalarıyla ülkemizdeki her sorun maalesef her sorun tek tek dirildi, diriliyor.
Beş ay evvel Diyarbakır’a geldiğimde, gözleriyle hafızalarımıza kazınan, 12 yaşında hayatını kaybeden ceylan Önkol’dan bahsetmiştim.
Değerli arkadaşlarım 5 ay önce Ceylan kızımızdan bahsetmiştim burada.
Bakın, idare mahkemesi ne yaptı? Geçtiğimiz hafta, Ceylan’ın ölümünde ilgili bakanlığı yüzde 90 kusurlu buldu.
Kusurun yüzde 10’unu da evinden ot toplamaya çıkmış, Diyarbakırlı yoksul bir kızımızın üzerine bırakmış oldu.
Peki, o yüzde 90 kusur var da o kusurun bir sorumlusu açıklandı mı? Biz duymadık. Kusur var ama suçlu yok. Kusur var ama kusurlu yok.
Ama daha acısı, Ceylan’ın ailesi tam on iki sene boyunca adliyelerde mücadele etti.
12 sene.
Bu mudur adalet?
Bu mudur insan hakları?
5 ay önce Diyarbakır İl Kongresi vesilesiyle yaptığım konuşmada bu konuyu gündeme getirmezsek acaba yargı süreci böyle işler miydi?
Soruyorum şimdi sizlere.
İlla bizim hatırlatmamız mı gerekiyordu?
İlla bizim gündeme getirmemiz mi gerekiyordu?
Hukuk devleti böylemi olur, hukukun üstünlüğü buna mı denir?
12 sene böyle bir dava sürüncemede bırakılır mı?
Gerçekten arkadaşlarım içimiz cız ediyor, yüreğimiz yanıyor.
Bu ülkede her gün hukuk katlediliyor hukuk, her gün insan hakları ayaklar altına alınıyor.
Türkiye bunu hak etmiyor, bu ülke bunu hak etmiyor.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Hep söylüyorum; bugünkü iktidarın çok ciddi bir zihniyet sorunu var.
Bu öyle tedavisi zor bir hastalık ha, zihniyet sorunu çok ciddi bir hastalık.
Bakın, geçtiğimiz günlerde kadına şiddetle mücadele için kurulmuş bir “kadın destek uygulaması”nın duyurusu yapıldı değil mi? Kadına şiddetle mücadele uygulaması...
Fikir güzel sorun yok.
Daha sonra açıklandı ki farklı dillerde hizmet veriyor. A dedik ne güzel.
Hangi dillerde hizmet verdiği açıklandı.
Bakın arkadaşlar bu uygulamada Türkçe dışında tam beş dil var, Fransızca bile var. Hepsi olsun, güzel.
Bir zararı yok, faydası var.
Ama bu ülkede en çok konuşulan ikinci dil, Kürtçe yok arkadaşlar bu uygulamada.
Böyle bir ayrımcılık yapılabilir mi? Bu işin ucunda yaşam var. Kadınların canı var.
Şiddete uğrayan kadının konuştuğu dille kavga edilir mi ya?
Böyle bir şey olur mu?
Bu nasıl bir pervasızlıktır?
Bu nasıl bir vurdumduymazlıktır?
Kadına karşı şiddetle mücadele, gerçek bir ölüm kalım savaşıdır arkadaşlar ve hafife alınamaz, ayrımcılık yapılamaz.
Üstelik biliyorsunuz, son dönemde bir de ne yaptılar? Sokak ortasında kendi kendilerine ilan-ı aşk ettiler. Biliyorsunuz değil mi? Sağa sola her yere “Erdoğan’ı seviyorum” yazdırdılar.
Diyarbakır surlarına da bunun Kürtçesini yazdırdılar arkadaşlar. Siz biliyorsunuz, Diyarbakır surlarında bunun Kürtçesini gördünüz.
Demek ki neymiş? Bu milletin parasıyla, taraflı Cumhurbaşkanı’na sevgi gösterme kampanyası, sevgi gösterme propagandasına gelince akıllarına Kürtçe düşüyormuş.
Konu kadına şiddet gelince, konu kadına şiddet olunca, Kürtçe bilinmeyen bir dil oluveriyormuş maalesef.
Bu nedir, bu hissiyat nedir bunu en iyi sizler biliyorsunuz.
Bunları zaten burada bu salonda anlatmama gerek yok ama bu vesileyle tüm Türkiye duysun tüm Türkiye bilsin diye ben bunları dile getiriyorum.
Yoksa sizler zaten içinde yaşıyoruz bu durumu.
Bunun adı ayrımcılıktır, bunun adı ayrıştırmaktır.
Buradan iktidarın irili- ufaklı bütün ortaklarına sesleniyorum;
Bu ülkenin insanları birbirini çok seviyor. Bu sevgisini de öyle sağda solda reklam panolarına yazdırmaya gerek yok.
Bu milletin buna ihtiyacı yok. Bu millet birbirini seviyor siz merak etmeyin.
Yeter ki siz ayrıştırmayın, siz ötekileştirmeyin. Yeter ki siz sen ben diye ayırmayın.
Sizin bu ülkeyi ayırmanıza, vatandaşlarımızı ayrıştırmanıza biz müsaade etmeyeceğiz. Biz buna izin vermeyeceğiz.
Siz ne derseniz deyin ne kadar bazı kesimleri ötekileştirmeye çalışırsanız çalışın, nasıl olsa bunlardan oy gelmiyor artık diye ne kadar bazı vatandaşlarımızı düşmanlaştırırsanız düşmanlaştırın size rağmen size inat bu ülkenin insanları bir arada yaşama iradesini koruyacak. Size rağmen koruyacak.
Ülkemizin insanları bir arada olmak istiyor arkadaşlar, bir arada yaşamak istiyor.
Bu ülkenin nimetlerinden bu ülkenin refahından hep beraber herkes istifade etmek istiyor.
Sizin ayrımcılığınızı da bitmeyen kavgalarınızı da milletimizle beraber biz sona erdireceğiz.
Hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
*****
Değerli arkadaşlar,
Beş ay evvel bir şey daha demiştim. Hatırlarsanız yine il kongremizde “Kürtçe öğretmeni atanmıyor. Geçtiğimiz sene, sadece 1 kişi 1 öğretmen ataması gerçekleşti” demiştim.
“Demokratik devletler vatandaşlarının anadili ile ilgili ihtiyaçlarına çözüm üretmekle mükelleftir” demiştim. Burada da etkili olmuş arkadaşlar.
Bu konuda da sesimizi duymuşlar. Belli oluyor.
İnanmayacaksınız ama atanan Kürtçe öğretmeni sayısında tam %200’lük artış var. 1’di 2 daha eklemişler şimdi 3 olmuş. 3..
Koskoca Türkiye’de 3 öğretmen atandı, 3!
Şimdi buradan özellikle iktidarın büyük ortağa seslenmek istiyorum.
Gerçekten bu tablo komik bir tablo. Komik duruma düşüyorsunuz. İnsanların anadiliyle kavga edemezsiniz. İnsanların kimliklerini yok sayamazsınız.
Siz, kimliği ezilmiş, yok sayılmış insanların desteğiyle iktidara gelmiş bir partisiniz. Bunu unutmayın.
Sizi bu iktidara getirenler mazlumlardır, mağdurlardır, ezilenlerdir.
Yıllar sonra iktidar gücünü elinize geçirince zulüm edemezsiniz.
Yıllar sonra iktidar gücünü ele geçirince başkalarını ezemezsiniz. Öyle bir hakkınız yok.
Bu çağdışı, bu arkaik, bu köhne zihniyetle 2021 yılında bizlere; hele hele gençlere verebilecek artık hiçbir şeyiniz yok sizin. Bitti.
Artık Gölge etmeyin, başka ihsan istemiyoruz, Gölge etmeyin hiç olmazsa.
Biz bu kötü yönetimi ve bu köhne zihniyeti sona erdireceğiz arkadaşlar. DEVA partisi sona erdirecek.
İşte bu gençlik bu köhne zihniyeti sona erdirecek.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Lafa gelince “milletin iradesinin üstünde irade bilmiyorum” diyorlar değil mi? Fakat başlarını oy alamadıkları yerlere çevirince millet iradesini ezip geçiyor.
Bakın, bağlar’da yerel seçimler yapıldı, değil mi? Yüksek seçim kurulu da aday olmak isteyenlere “seçime girebilirsin” diye onay verdi. Yani adaylar bir bakıma Yüksek Seçim Kurulu’nun onayından geçti. Yani Yüksek Seçim Kurulu dedi ki; ‘Her şey hukuka uygun’
Seçimden sonra, sıra mazbataları vermeye geldi. İş mazbata alma aşamasına gelince, en çok oyu alan adaya “yok sen uygun değilsin” dediler. Mazbatayı seçimden birinci çıkana değil, birinci çıkanın ancak 3’te 1’i kadar oy alan başka birisine verdiler.
Seçimi yinelemek falan da yok, ikinciyle yönetmek diye yeni bir usul icat ettiler.
Durmadan zaten icat ediyorlar, durmadan yeni usuller icat ediyorlar.
Milletin iradesi tecelli etmiş, siz izin vermişsiniz, uygun görmüşsünüz seçimler olmuş, seçim sonucuna bakıp daha sonra tamamen aykırı bir karar almak.
Bu otoriterlik, bu “ben yaptım oldu” usulü böyle devam edemez arkadaşlar.
Demokrasi ile alay edemezsiniz, bu milletin iradesini yok sayamazsınız.
Hukuk ve demokrasi tüm ülke içindir. Diyarbakır içindir de Bağlar içindir de.
Değerli arkadaşlarım biz,
Seçmen kararını yok sayan, milletin iradesini ezip geçen bu yönetimi sona erdirip ülkemizi hukuk devletiyle taçlandıracağız. Hukuk devletiyle.
Kayyum atamalarıymış, seçim sistemini değiştirmekmiş… bunlar nafile.
İstedikleri kadar uğraşsınlar, oyunun kurallarını değiştirmeye çalışsınlar. Nafile. İstedikleri kadar zihni sinir projeleri hazırlasınlar. Nafile.
Biz bu zihni sinir projelerine gülüp geçeceğiz. Demokrasimizi en yüksek seviyeye taşımak için de hep beraber mücadele etmeye devam edeceğiz.
Şu anda ki iktidar değerli arkadaşlar, görüyor ki artık mevcut seçim mevzuatıyla, mevcut siyasi partiler yasasıyla, mevcut seçim yasalarıyla artık bir daha iktidara gelemiyor.
İşleri çok zor bunu görüyorlar.
Diyorlar ki madem oyunun bugünkü kurallarıyla biz bu seçimi kazanamayacağız bari oyunun kurallarını değiştirelim de bir sonraki seçimi öyle kazanalım diyorlar.
Beyhude.
Yakın siyasi tarihimiz göstermiştir ki hangi parti olursa olsun hangi iktidar olursa olsun artık seçim kuralları ile oynamaya başladıysa bilin ki onların gitme zamanı geldi.
Bunu tarihimizde çok gördük. Tarihimizde çok gördük.
Bunlar nafile.
Bakın ben şunu çok açık bir şekilde ifade etmek istiyorum.
DEVA Partisi'nin bu demokrasi sevdası karşısında, halkımızın bu desteği, bu heyecanı karşısında hiç kimse duramaz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bu iktidar, ülkemizi günbegün fakirleştiriyor, günbegün toplum olarak yoksullaşıyoruz.
İşsizlik her geçen gün artıyor ülkede.
Bakın en son açıklanan işsizlik rakamlarını gördünüz. Biz ne diyorduk? TÜİK bu rakamları düzgün açıklamıyor diyorduk, gerçek işsizlik değil diyorduk.
Ve nihayetinde TÜİK ilk defa Genişletilmiş İşsizlik Tanımı diye bir şey ortaya çıkardı ve %30 olarak açıkladı atıl işgücünü.
Yani yaşı, durumu müsait olup çalışabilecekken çalışamayan nüfusumuz şu anda 3’te 1.
Çok yüksek bir oran.
Hükümet tabii çırpınıyor ne yapsak? Ne etsek? Nasıl düzeltsek bunu.
Bakın daha üç gün önce ekonomik reform paketi diye bir şey açıkladılar.
Pakete bakıyoruz;
Bir defa, çözmeleri gereken asıl sorunları ıskalamışlar. Görmezden geliyorlar, sorunları inkâr ediyorlar. Hasta hastalığını kabul etmiyor. Hatalığını kabul etmeyen, tedaviyi reddeden bir hasta nasıl iyileşecek ki.
Sorunun tam da özünde bu var. Sanki ilk defa iktidara geldiler. Tarz, üslup açıklama öyle.
Sayın Erdoğan’a göre korona dönemini başarıyla atlatmışız, bunu da partili cumhurbaşkanlığı sistemine borçluymuşuz.
Açıklamada bu da var biliyorsunuz.
Nasıl başarıysa benim aklım ermedi doğrusu. Bir başarı var diyor başarının sebebi de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diyor.
Zihniyet bu işte. Nereden, Neresinden tutsan dökülüyor.
Biz yine de işin doğrusunu tespit etmek zorundayız, işin doğrusunu söylemek zorundayız: Bakın henüz bu salgın yokken 2019’da. Dünyada da yok, Türkiye’de de yok. Ekonomi yönetiminde başarısızdınız, salgın döneminde de başarısız oldunuz.
Bunu cümle alem biliyor.
Bu millet biliyor.
Bunu başka türlü anlatmaya izaha hiç gerek yok.
Önce bir hastalığı kabul edin ki tedaviye başlayın.
2019 için, salgın daha yokken bile, açıkladığınız büyüme oranı, o da doğruysa tabi, %1.
Yıl 2019.
Eğer buna da inanıyorsak tabii.
Daha salgın yok pandemi yok.
Ne oldu da 2019'da Türkiye sadece yüzde bir büyüyebildi?
Bu da rakam doğruysa. Onu açıklayın.
Bu başarısızlığınızın en önemli sebepleri de işte o çok övündükleri taraflı cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile yanlış zihniyet.
Yönetenlerin yanlış zihniyeti.
Değerli arkadaşlarım, bakın açık konuşalım:
Bu hükûmetin sizin bizim anladığımız anlamda reform yapması mümkün değil.
Gördük işte İnsan Hakları Paketini de gördük, Ekonomi paketini de gördük.
Şimdiye kadar gerçekleştirdikleri sözüm ona “reformları” hep berber gördük değil mi?
Reform reform dedikleri, uyguladıklarına bakalım, ne yapmışlar?
Bu hükûmet, ülkemizin hem yönetim sistemini hem de ekonomi anlayışını maalesef değiştirdi.
Ve ne hale düşürdüğünü de hep beraber biliyoruz.
Onların anladığı, hayata geçirdiği sözüm ona reformların aslı bunlar işte.
Yönetim sistemini taraflı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine çevirdiler. Ekonomik sistemi de içe kapalı ve tamamen ranta dayalı bir sisteme çevirdiler.
İşin özü bu.
“Adil rekabet” yerini “müdahale”ye bıraktı.
“Fırsat eşitliği” yerini “kayırmacılık”a bıraktı.
“Verimlilik” yerini “rant”a bıraktı.
Kurumlarımız çökertildi arkadaşlar ve yerine tek bir kişinin keyfi konuldu.
Yaptıkları sözüm ona “reform” bu işte bundan ibaret.
Son açıkladıkları reform paketlerine gelince;
Belli ki eski defterleri şöyle bir karıştırmışlar, “2015 öncesinde bu bizim eski arkadaşlar ne yapmıştı ne yapıyorlardı da işler iyi gidiyordu” diye şöyle bir bakmışlar.
Son bir yıldır söylediklerimizi de satır satır okumuşlar. Onu anlıyoruz. Nereden anlıyoruz? Çünkü epey bir kopya çekmişler. Bizim cümleler bizim ifadeler.
Yahu sizden bakın bu millet bakın yazılı kitabe, dikit falan bekleyen yok. Siz icra makamındasınız, icra makamındasınız. “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Buyurun artık icraatınızı gösterin artık.
Açıklama, açıklama açıklama.
Zaten bir 4 ay geçti açıklayacağız dediler değil mi?
Ta Kasım ayında reform reform demeye başladılar. Aradan 4 ay geçti açıkladıklarının da ne olduğunu hep beraber gördük.
İnsan hakları reformu açıklıyorsunuz, düşünce suçluları hapiste.
Gazeteciler üzerindeki baskı aynen devam ediyor.
Ekonomi reformu diyorsunuz, hala atamaları eş dost ahbap çavuş ilişkisiyle yapıyorsunuz.
Liyakat yok.
Reform diye sayfalarca doküman hazırlayacağınıza şu varlık fonunu kapatın mesela. Doğmamış çocuklarımıza kadar borçlandırdınız ülkeyi. Sadece bu varlık fonu sebebiyle. Bir kapatın hele.
Reform hazırladık hazırlıyoruz diye bu milleti oyalayacağınıza, şu liyakatli kişileri göreve getirsenize bir an önce.
Bakın reçeteyi sunuyoruz akıl veriyoruz. Akıl almam diyorsanız ders almam diyorsanız hiç olmazsa kopya çekin. Bak kopya veriyoruz.
Reform yapalım diye 4 aydır uğraşacağınıza, Avrupa Birliği’nin, 28 ülkenin uyguladığı kamu alım mevzuatını alın aynen uygulayın! Kamu ihalelerini 3-5 kişinin zenginleşmesine alet etmeyin.
Bunun için de reforma falan ihtiyaç yok. Çok basit.
28 ülkenin uyguladığı ortak bir mevzuat var. Bu ülkeler gelişmiş ülkeler. Durmadan altyapı yatırımı yapıyorlar, refah sağlıyorlar vatandaşlarına.
Bunlar kamu alımlarını ihaleleri nasıl yapıyorlarsa getirin aynı kuralları Türkiye'ye koyun.
Bu kadar basit.
Niye yapmıyorsunuz?
Niye kaçıyorsunuz?
Bunu bir söyleyin önce.
Ne diyorlar? Basit usulde defter tutan 850.000 esnafa vergi muafiyeti getireceğiz diyorlar. Değil mi?
Reformun en büyük bakın manşet bu 850. 000 esnaftan artık vergi almayacağız.
Arkadaşlarımız hemen açtı baktı ya bu 850.000 esnaf kim? Ve ne kadar vergi ödüyorlar diye.
850.000 esnafımız basit usulde defter tutulan esnaf. Bunlardan toplam vergi tahsilatı bütçeden 234 milyon. 234 milyonu 850 bine bölün esnaf başına 275 Lira yılda..
Yılda 275 lira ...
Vergi almayacağız dedikleri var ya zaten bir yılda ortalama alınan vergi bir asgari ücretin onda biri.
275 lira.
Vergi almayacağız dedikleri rakam o rakam ha.
Reform paketinin en büyük manşeti 850.000 esnaftan artık vergi almayacağız.
Yani esnaf başına 275 liralık katkı vereceğiz diye övünüyorlar.
Katkı bu.
Güler misiniz ağlar mısınız?
Bunu esnafa hitap ederek söylüyorlar.
Paket açıklandığı gün biz Amasya’daydık.
Merzifon, Suluova’daydık.
En az 100 tane esnafımıza girdik çıktık. Ben sordum, hayırlı olsun dedim gözünüz aydın dedim. Paket esnafa ya...
İnanın hepsi gülüyor arkadaşlar.
Esnafımız, ‘Ya bunların bizden haberi yok, ne yaptığını bilmiyor bunlar’ diyor. Esnafımız bana bunu söylüyor.
‘Bunlar bizi tanımıyor, bizim derdimizi bilmiyor. Basit usulde defter tutanlar zaten o kadar az bir vergi ödüyor ki, ondan vergi alsalar ne almasalar ne asıl esnafın derdi başka’ diyor.
Esnafın derdi başka diyor.
Esnaf için hazırlanan pakete esnaf gülüyor.
O kadar kopmuşlar ki...
Bu ülkenin gerçeklerinden, bu ülkenin vatandaşlarından o kadar kopmuşlar ki...
Tamamen hayali projeler, hayali paketler, işe yaramayacak reformlar...
*****
Değerli arkadaşlarım,
Bu ülkenin tam 130 milyar dolarlık döviz rezervini bunlar çar çur etti.
Ben ekonomiden sorumlu bakan olduğum gün 2002’de, Merkez Bankası'nın 28 milyar dolarlık döviz rezervi vardı.
Bu rakamı tam 136 milyar dolara çıkardık. 136 milyar dolar...
Nasıl çıktı?
Bu ülke üretti, çalıştı, ihraç etti, ihracatın karşılığında döviz elde etti.
Bu ülkedeki çalışanların, üretenlerin, ihraç edenlerin alın teridir o döviz.
Tam 136 milyar dolara çıkardık o rezervi.
Ve bugün itibarıyla Ne oldu arkadaşlar En son 5 Mart tarihli açıklama, brüt rezerv 92 milyar ama net -46 milyar.
- 46…
-46 ne demek?
Merkez Bankası kasasını açıyor, gösteriyor bak dövizim var altınım var diyor, Sayın Erdoğan da diyor bak rezervimiz var diyor ama aynı Merkez Bankası'nı borca batırdıklarını, borcu düştükten sonra- 42 milyar dolar Merkez Bankası'nın açığı olduğundan bunlar bahsetmiyorlar arkadaşlar.
Bu neye benziyor biliyor musunuz? Cüzdanındaki parayı acıyor, gösteriyor ‘Bak param var’ diyor ama aynı cüzdandaki kredi kartının o paradan çok daha fazla borçlu olduğunu bu millete açıklamıyorlar, söylemiyorlar.
Düşünebiliyor musunuz?
O döviz sizin kendi malınız değil ki. Bu milletin.
Ve bu millete hesabını siz vermek zorundasınız.
Bu sizin siyasi sorumluluğunuz.
Bakın arkadaşlar bir de Merkez Bankası'nın yedek akçe hesabı vardır.
Yedek akçe nedir?
Merkez Bankası her sene bilançosundaki karının bir kısmını tutar. Ne olur ne olmaz diye, kara gün parası der.
Yıl 2019'un ocak ayı. Partili Cumhurbaşkanı ve akraba bakan daha göreve başlayalı 6 ay olmuş.
Yılların biriktirilen yedek akçesini 2019'un ocağında bir çırpıda sıfırladılar biliyor musunuz?
Bir gün de dağıttılar, bitirdiler o parayı.
2019 içinde biriken yedek akçeyi de 2020'nin Ocağında yediler bitirdiler.
Tam bir mirasyedilik. Tam bir mirasyedilik.
Ve ne oldu? Pandemide gelince artık millete verecek dağıtacakları para falan kalmadı.
G-20 içerisinde vatandaşına doğrudan destek veren ülkeler içerisinde sonuncu sırada Türkiye.
Böyle bir şey olabilir mi?
Ülkenin bütün kaynaklarını tükettiler.
Pandemi de gelip vurunca işte o kara gün gelince artık destek verecek imkânları kalmadı.
Bir de tuttular 2020 yılı için pandemi yılı için yüzde 1,8’lik büyüme açıkladılar. Büyüdük dediler.
TÜİK yüzde bir onda 8 büyüme açıklıyor, ekonomimiz büyüdü diyor.
Aynı TÜİK diyor ki çalışanların sayısı azaldı.
2020’de aynı TÜİK diyor ki çalışanlar daha az çalıştı. Çalışma süresi kısaldı.
Bir yandan da yine aynı TÜİK ekonomimiz büyüdü diyor.
Bu hesabın içerisinden çıkabilen varsa beri gelsin.
Böyle bir şey yok.
Çalışan sayısı 3 milyon düşecek, çalışanların çalıştığı saat, süre azalacak, ekonomi büyüyecek.
Ne diyorlar? Milli gelir arttı diyorlar değil mi? Yüzde 1, 10’da 8 milli gelir arttı.
Ben esnafa soruyorum gelirin arttı mı? Diyorum. Yok. Azaldı diyor.
Çiftçiye soruyorum gelirin arttı mı? Diyorum. Azaldı diyor.
Memurun reel olarak satın alma gücü düştü, gelir azaldı.
İşçinin öyle, emeklinin öyle.
Peki, bu ülkede yaşayan herkesin geliri düşüyor da hangi milli gelir artıyor?
Burada ciddi tutarsızlık var.
Değerli arkadaşlarım,
Bakın bir sorunu çözmek için kök sebeplere inmeniz lazım, kök sebeplerine.
Ülkenin içine düştüğü bu ekonomik tablonun kökünde hukuksuzluk vardır, kökünde özgürlüklerle ilgili kısıtlamalar vardır.
Kurumların itibarının yok edilmesi vardır.
Kurallardan uzaklaşılması vardır.
Şeffaflıktan uzaklaşılması vardır.
Öngörülebilirlikten uzaklaşılması vardır.
Bu ülkenin sorunlarının kökünde bu sistem vardır.
Taraflı Cumhurbaşkanlığı sistemi vardır ve yanlış zihniyet vardır.
Bu kök sebeplere inip bunları çözmeden bu ülkenin sorunlarına çözüm üretemezsiniz.
Mümkün değil.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Bizim en temel önceliklerimizden birisi, ülkemizin her bir bölgesinin kendi potansiyelini gerçekleştirmesini sağlamak ve bölgeler arası gelişmişlik farklarını asgariye indirmektir.
32 OECD ülkesi arasında yapılan bir çalışmaya göre arkadaşlar bölgeler arasındaki sosyo-ekonomik gelişmişlik farkının en büyük olduğu bölgeler sıralamasında Türkiye maalesef sondan 1’inci.
Gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkeler arasında tam 4 kat refah farkı var. 4 kat...
Bu 32 OECD ülkesi içinde sondan 2’inciyiz.
Biz bölgesel gelişmenin temeline insanı yerleştireceğiz.
Öncelikle eğitimde fırsat eşitliğine önem vereceğiz.
Bunu altyapı temininde fırsat eşitliğiyle destekleyeceğiz.
Dağıtımda, paylaşımda ve yaşam kalitesinde hakkaniyeti esas alacağız.
Özellikle gençler ve kadınlar için iş, istihdam, eğitim ve finansmana erişim imkanlarını artıracağız.
Üniversitelerin eğitim planlamaları ile, yerel insan gücü talebini uyumlu hale getireceğiz.
Biz, bölgesel kalkınmayı yerel bilgiye, yetkinliklere ve kurumsallaşmaya dayalı hale getireceğiz.
Yerel inisiyatiflerin, kalkınma platformlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve iş örgütlerinin bölgesel kalkınma süreçlerinde daha aktif rol almalarını sağlayacağız.
Yerel idarelerin kalkınma alanındaki yetki, görev ve sorumluluklarını artıracağız.
Kalkınma ajanslarının yerel marka oluşturma konusunda daha fazla destek olmasını sağlayacağız.
Sınır kentlerimizin, başta komşu ülkelerle olmak üzere, uluslararası ticaretin sağlayacağı imkanlardan daha fazla yararlanmalarını temin edeceğiz.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Bakın bugün biz Bağlar’dayız. Değil mi? Bağlar’dayız. Bakın onlar buralara gelebiliyor mu? Gelemezler.
Burada hiç toplantı yaptılar mı? Yapamazlar. Sokaklarında gezdiler mi?
Gelemezler, gezemezler.
Halkın arasına çıkacak cesaretleri yok artık arkadaşlar.
Ben buradan sayın Erdoğan ve sayın Bahçeli’ye sesleniyorum;
Buyurun gelin bağlar sokaklarında yoksulluğu görün.
Eğer bir hayal aleminde yaşıyorsanız bulunduğunuz yerde, oturduğunuz saraylarda gelin buraya görün.
Ekonomik kriz ne demekmiş burada görün.
Eserinizi görün, eserinizi! Eserinizi görün.
Bakın buradan çağrı yapıyorum. Geçen 5 ay önce Diyarbakır İl kongresinde yaptığımız konuşmayı takip etmişler ki, gelişmeler oluyor arkadan bunu da izleyeceklerdir, takip edeceklerdir. Buradan sesleniyorum;
Diyorum ki korkmayın, bu millet size, sizin onlara davrandığınız gibi davranmaz. Bu millet sizi de baş göz üstüne ağırlar. Endişeniz olmasın. Korkmayın gelin buraya.
Ama buraya geldikten sonra da öyle “abartıyorsun” deyip keyif çayı atmayın insanların üstüne. İnsanların onuruyla dalga geçmeyin.
Siz kimsede keyif de bırakmadınız, huzur da bırakmadınız.
Değerli dostlarım;
Ülkemizin bu yoksulluğa artık daha fazla tahammül gücü yok.
Bu hükümetin halkımızı önce yoksulluğa mahkûm edip, sonra da yaptıkları cılız sosyal yardımları bir lütufmuş gibi sunmasına tahammülümüz yok artık.
Bakın bizim çok somut bir projemiz var somut bir proje.
Nedir bu asgari gelir desteği?
Bir ailenin farklı kanallardan gelebilecek gelirine bakacağız. Bir de o ailenin kaç kişiyse asgari ihtiyacına bakacağız. Eğer o ailenin geliri asgari ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa aradaki farkı biz devlet olarak ödeyeceğiz. Asgari gelir desteği bu demek.
Bu sosyal yardımlar, destekler arkadaşalar vatandaşlarımızın hakkıdır.
Devletin verdiği bir lütuf değildir.
Devlet bu sosyal destekleri verirken zaten vatandaşlardan topladığı vergilerle yapmaktadır bunu.
Bu devletin görevidir, halkımızın hakkıdır.
Tıpkı aile hekimlerinde olduğu gibi, her bir aile için görevlendirilecek sosyal destek uzmanları; aile-aile, fert-fert vatandaşlarımızı yakından takip edecek ve tüm eksiklikleri telafi edecek. Daha vatandaşlarımız talep etmeden bu yardımı nereden nasıl alırım demeden, iktidar partisinin üyelik kartını alıp göstermek zorunda kalmadan o desteklere vatandaşlarımız artık ulaşacak.
Bu bizim görevimiz.
Ayrıca vatandaşlarımız bu sosyal desteği almasın diye çalışacağız. Sosyal destek almak zorunda olan vatandaşlarımızın sayısını azaltmak onları üreten, iş gücüne katılan vatandaşlar yapmak için çalışacağız.
Biz, kalkınma demenin, ekonomik büyüme demenin öyle üç beş kişinin zenginleşmesi anlamına gelmediğini biliyoruz.
Kalkınma, ülkemizin topyekûn zenginleşmektir. Hep beraber büyümektir. Refah içinde yarınlara güven içinde yarınlara güven içerisinde yürüyebilmektir.
Bizim anladığımız ekonomik büyüme; vatandaşa daha iyi eğitim, daha iyi sağlık hizmetleri sunmaktır.
Bizim anladığımız ekonomik büyüme; büyümenin nimetlerinden tüm halkımızın adil bir şekilde faydalanmasıdır.
*****
Bağlar’da yaşayan değerli vatandaşlarımız,
Sizlerin sorunlarını biliyoruz, yakından da takip ediyoruz.
Kayyum uygulamasının prensipte ne kadar yanlış olduğundan az önce bahsettim.
Ancak, kayyum uygulamasını şöyle biraz kazıyıp baktığımızda başka yanlışları da görüyoruz.
Gerçekten hayret ediyorum gerçekten.
Bakın, şu anda belediyedeki pek çok önemli pozisyona, çok uzak şehirlerden gelen insanların görevlendiriyorlar biliyor musunuz? Ve bunun oluşturduğu rahatsızlığın da gayet iyi farkındayız.
Yahu koskoca Diyarbakır, koskoca bölge.
Buralarda liyakatli hiç mi insan bulamıyorsunuz da Türkiye’nin ücra yerlerinden uzak yerlerinden insanları getirip bu belediyelerde görevlendiriyorsunuz.
Gerçekten değerli arkadaşlar izliyoruz, hayretler içinde izliyoruz.
Kayyum meselesi gerecekten zor bir mesele. Gerçekten vatandaşa sorumlu olmak ayrı, kendini seçmene karşı sorunlu hissetmek ayrı mesele.
Bağlar’ın bir başka sorunu, Kaynartepe mahallesiyle ilgili kentsel dönüşüm hazırlıkları.
Kentsel dönüşüm önemli. Düzgün yapıldığında adil ve şeffaf bir biçimde yapıldığında önemli.
Fakat bunun mağduriyetlere yol açılmadan yapılması lazım.
Diyarbakır’da bir sur örneği var ki vatandaşlarımızı gerçekten korkuttu, ürküttü.
Acaba yine benzer şeyler olacak mı diye haklı olarak vatandaşlarımız çekiniyor, merak ediyor.
Biz ne diyoruz? Şeffaf olun diyoruz, adil olun diyoruz ve öngörülebilir olun diyoruz.
Kentsel dönüşümü bu ilkeler çerçevesinde yapın diyoruz.
Biz Diyarbakır’da, il genelinde, çiftçilerimizin yaşadığı sorunların da gayet iyi farkındayız.
Çiftçimizin maliyetleri çok arttı. Döviz kuru arttı bütün maliyetler arttı. Yem, mazot, gübre, ilaç, tohum. Korkunç artışlar var burada.
Ve çiftçimizin sattığı ürünün fiyatları bu kadar artamadı.
Çiftçimiz artık daha az kazanıyor bazı ürünlerde zarar ediyor. Daha çok ürettikçe daha çok zarar ediyor.
Ve tarımsal üretimler düşüyor arkadaşlar. Bakın, tarımsal üretimler düşüyor.
Bu ülke için büyük bir problemdir bu.
Kendi kendine gıda açısından yeterli olan bir ülkenin tarımsal üretimin düşmesi ve temel pek çok ürünü ithal etmek zorunda kalması büyük bir aciziyet. Büyük bir iş bilmezlik.
Çiftçimizin borçları artıyor. İlk defa hiç görmediğimiz duymadığımız şeyler oluyor.
Çiftçimizin traktörüne biçerdöverine haciz koyuluyor.
Siz döviz kurunu patlatıyorsunuz, çiftçinin maliyetini patlatıyorsunuz, yanlış tarım uygulamalarıyla çiftçiyi mağdur duruma düşürüyorsunuz, borç altında eziyorsunuz arkasından sen borçlusun ödemiyorsun diye elindeki malına mülküne, traktörüne el koyuyorsunuz.
Böyle bir şey olmaz. Buna tarım politikası denilemez.
Üstelik sulamada kullanılan elektriğin maliyeti de çiftçimiz için büyük problem.
Bakın sulama yatırımları çok önemli arkadaşlar. Tarım demek sulama demek, özellikle damlama sulama demek.
Şimdi biz tarımda suya ihtiyaç var diyoruz, sulama kanallarına ihtiyaç var diyoruz onlar yatıyor kalkıyor Kanal İstanbul diyor. Yatıyorlar kalkıyorlar Kanal İstanbul.
Niye?
Çünkü Kanal İstanbul’da rant var rant. O rant gözlerini kör ediyor.
Ülkenin bu kadar sulama yatırımına ihtiyaç varken Kanal İstanbul ile uğraşmanın zaten kıt olan rant projelerine yönlenmesinin bir anlamı yok.
Yanlış yapıyorsunuz diyoruz.
Ve tüm bunlar arkadaşlar maalesef yanlış zihniyetin ve taraflı Cumhurbaşkanlık Sisteminin bir ürünü.
*****
Değerli arkadaşlarım;
Biz, ülkemizin her bir yanında; Diyarbakır’da, Samsun’da, Edirne’de, Kars’ta, Zonguldak’ta, Manisa’da, gittiğimiz her yerde sürekli açıklamalar yapıyoruz, reçetelerimizi açıklıyoruz.
Ders veriyoruz, kopya veriyoruz. Yeter ki alsınlar uygulasınlar diye
Biz, insan haklarına dayalı, birinci sınıf bir hukuk devletini mutlaka inşa edeceğiz. Kimse kendisini ikinci sınıf vatandaş hissetmeyecek bu ülkede.
Biz, güven ve istikrarla büyüyen refah devletini mutlaka inşa edeceğiz. Kimse yoksullukla boğuşmayacak, hiçbir anne baba, çocuğunu yatağa aç koymayacak.
Bizler il il, ilçe ilçe gezip, hakikatin sesi olacağız. Bütün teşkilatlarımıza bakın buradan seslenmek istiyorum. Diyarbakır İl teşkilatımıza bütün teşkilatlarımıza seslenmek istiyorum.
Kapı kapı çalacağız, cadde cadde, sokak sokak gezeceğiz. Bu milletin aklıyla, onuruyla, gururuyla alay eden zihniyeti gittiğimiz her yerde milletimize anlatacağız.
Aziz milletimize kulak vereceğiz, milletimizi dinleyeceğiz. Toplumun gerçek gündeminden asla sapmayacağız.
Biz DEVA partisi olarak bu ülkenin tek umudu olduğumuz bilinciyle çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz.
Çünkü DEVA partisi;
Kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;
Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız.
Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız. Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var. Bağlar’ın DEVA’sı var. Ve biz hazırız.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.