19 Şubat 2025
Ali Babacan 19 Şubat 2025
Haftalık Grup Toplantısı
Kıymetli Genel Başkanlarımız,
DEVA Partisi’nin, Gelecek Partisi’nin ve Saadet Partisi’nin değerli milletvekilleri, yöneticileri,
Kıymetli teşkilat mensuplarımız,
Sivil toplum kuruluşlarımızın ve meslek örgütlerinin değerli temsilcileri,
Kıymetli basın mensupları,
Ekranları başında ve şu anda bizleri bu salonda izlemekte olan kıymetli konuklarımız,
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyor;
Yeni Yol grubunun bu 5. toplantısına hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.
Değerli arkadaşlar,
Şu andaki iktidar, doğruları söyleyen, “bakın yanlış yapıyorsunuz” diye uyaran herkese karşı;
Eleştirene, çözüm sunana karşı;
Azıcık sesini çıkaran herkese karşı.
İktidar hakikate karşı.
Gerçekleri duymak istemiyorlar.
İktidarın hakikate alerjisi var.
Geçtiğimiz günlerde bu alerji bu sefer de TÜSİAD’a karşı nüksetti.
Hemen yargı sopasına sarıldılar, soruşturmayı başlattılar.
Çünkü, kendileri gibi düşünmeyen herkes ya hain ya da suçlu.
TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı, birtakım tespitlerde bulunmuş; ekonomi yönetimine dair, ülkedeki hukuk ve adalet uygulamalarına dair birtakım sorunları dillendirmiş.
Bakın ne diyor o tespitlerde…
“Depremlerde, yangınlarda, iş kazalarında çok sayıda vatandaşımızı kaybediyoruz. Demek ki hata, suistimal ve kayırmacılık çok yaygın” diyor.
Yahu, biz depremlerde, yangınlarda, iş kazalarında çok sayıda vatandaşımızı kaybetmiyor muyuz?
Sayın Erdoğan ve şürekasına sesleniyorum: Çıkıp bu yanlış, bu yalan diyebilir misiniz?
Başka ne diyor?
“Eleştirel ifadelere ve habercilik faaliyetlerine açılan soruşturmalar çok sıklaştı” diyor.
Elhak, doğru.
Her ses çıkarana soruşturma açılmıyor mu?
Gazeteciler ev hapsine tabii tutulmuyor mu?
Azıcık eleştirel yorum yapan, haber okuyan basın mensupları gözaltına alınmıyor mu?
Tutuklanmıyor mu?
Sayın Erdoğan ve çevresindekiler: Çıkıp bu yanlış, bu yalan diyebilir misiniz?
Bakın başka ne diyor…
“Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, artık şirket kurmaktan çok daha kolay oldu” diyor.
Yanlış mı?
Her köşe başında ayrı bir çete, her sokakta ayrı bir mafya yok mu?
Ülkede güpegündüz iş yerleri kurşunlanmıyor mu?
Sayın Erdoğan ve çevresindekiler: Çıkıp bu yanlış, bu yalan diyebilir misiniz?
Yıllardır söylüyoruz, bıkmadan usanmadan da tekrar tekrar söyleyeceğiz:
Farklı her sesi susturmaya çalışarak, soruşturmalar açarak, bu ülkeyi düzlüğe çıkaramazsınız.
Adaletten, hukuktan vazgeçerek ekonomiyi düzeltemezsiniz.
Soruyorum: Allah aşkına, bu şartlarda kim bu ülkeye yatırım yapar?
Kim bu ülkenin yönetimine güvenir de parasını Türkiye’ye getirir?
Değerli arkadaşlarım, onlarca iş insanını ben şahsen tanıyorum ki; şu anda yoğun bir şekilde başka ülkelere yatırım yapmanın derdindeler.
Buradaki yatırımı bir başka ülkeye taşımanın derdindeler ve bunu sessiz sedasız yapmaya çalışıyorlar, yoksa duyulduğu anda onlarında tepesine biniyorlar.
“Dur arkadaş, hop. Sen ne yapıyorsun? Buradaki yatırımı sen nasıl sökersin başka ülkeye götürürsün?”
Onlarda; “Yahu sizin yüzünüzden kardeşim... Canımıza okuyorsunuz, yaptıklarımıza çöküyorsunuz. Her yatırım yapanın yanına bir tane zorunlu ortak veriyorsunuz” diyemedikleri için bunu sessiz sedasız yapmaya çalışıyorlar.
Açık ve net arkadaşlar:
TÜSİAD’a açılan bu soruşturma, kürsüye çıkıp, “Bu ülkeye yatırım yapmayın” demekten farklı değildir.
“Burada istihdam yaratmayın” demekten farklı değildir.
Sayın Erdoğan çıkıp gurup konuşmasında “Şurada, burada” ne derse desin, lafa bakılmaz fiiliyat önemlidir bu işlerde.
Diyor ki “Yeni yatırım yapın”.
İyi de siz yatırım yapanı konuşturmuyorsunuz, “Derdim var” diyeni susturuyorsunuz.
Üstelik eşe, dosta, ahbaba ne olduğu belli olmayan teşvikler veriyorsunuz.
Eskiden her ay sonu resmî gazetede yayınlanan “Teşvik Belgelerini” artık yayınlamıyorsunuz.
Takım elbise diker gibi, özel terzi gibi “Biz teşvik vereceğiz” dediniz, eşe dosta, ahbaba verdiğiniz o özel teşvikleri gizlemek için, şimdi kime ne verdiğinizi de artık yayınlamamaya başladınız.
Böyle bir ülkeye yatırım gelir mi?
“Ya benim meslektaşıma benden daha fazla teşvik verdiyse”… “Aynı yatırımı yapıyoruz ya o devletten daha fazla bir şeyler alıyorsa” diye dürüst düzgün yatırımcılar korkar.
Böyle bir iklime gelmez.
Yahu hiç mi açıp öğrenmediniz?
Bu ülkedeki ihracat 36 milyar dolardan 132 milyar dolara zamanında nasıl çıktı, hiç mi ders almadınız?
Bu ülkede yatırımın, üretimin, ihracatın artması Türkiye’nin en şeffaf olduğu dönemlerdedir.
Fırsat eşitliğinin en iyi uygulandığı dönemlerdedir.
Avrupa Birliği sürecinde hukukun, adaletin, demokrasinin yükseldiği dönemlerdedir.
Yahu kendi döneminizin, o başarılı yıllarından da mı hiç ders almadınız?
Çünkü değerli arkadaşlar anlamadılar.
“Bir şeyler oldu da biz geldik düzeldi” zannettiler.
Bakın değerli arkadaşlar,
Bu soruşturmayı, biraz önce bahsettiğim soruşturmayı açmak demek, “Benim sağım solum belli olmaz, ayağınızı denk alın, istediğim anda yargı yoluyla ya da vergi, SSK kontrolü falan filan yoluyla tepenize çökerim” demektir.
Başka bir şey değildir.
Bu soruşturma, yabancı yatırımcıya korku, yerli yatırımcıya gözdağı vermekten başka bir şey değildir.
İnanın bunlar bu ülkeyi yönetmeyi bilmiyor.
Sadece ekonomide değil, siyasetin her alanında ülkeyi çökertiyorlar.
Bir yandan yatırım, üretim, ihracat, istihdam deyip; diğer yandan iş dünyasını, sivil toplumu, meslek örgütlerini yargı yoluyla veya başka yollarla baskı alıyorlar.
-> “Ekonomiyi” ayaklar altına alıyorlar.
Bir yandan millî irade deyip demokrasi nidaları atıyorlar; diğer yandan seçilemedikleri yerlerde kayyum yoluyla belediyelere el koyuyorlar.
-> “Demokrasiyi” ayaklar altına alıyorlar.
Bir yandan eşleriyle dostlarıyla köprülerde Filistin bayraklarıyla poz veriyorlar, diğer yandan İsrail’le ticarete tam gaz devam ediyorlar.
Gazze’ye el koyacağım diyen, Filistinlileri oradan kovup, oralara turizm tesisleri kuracağım diyen Trump’a “Yahu sen N’apıyorsun arkadaşa, haddini bil” diyemiyorlar.
“One minute” artık diyemiyorlar.
-> “Ülkenin itibarını” ayaklar altına alıyorlar.
Değerli arkadaşlar,
Bu iktidar kafasını kuma gömerek, milleti susturarak gerçeklerden kaçabileceğini zannediyor.
Yanlış politika ve uygulamaları eleştiren herkesi yargı sopası ile susturabileceğini zannediyor.
Buradan bir kez daha sesleniyorum.
Sayın Erdoğan, artık kafanızı kaldırıp şöyle bir etrafınıza bakmanın zamanı geldi.
Gerçeklerle yüzleşin.
Bu ülkede neler olup bitiyor?
Kulaklarınızı açın ve yanı başınızda duran menfaat şebekesini değil, sokağın gerçek sesini dinleyin.
İşte o zaman siz de milletin feryadını duyacaksınız.
Bakın arkadaşlar, en son ne zaman bir esnaf ziyareti yaptı?
En son ne zaman bir çarşı pazara gidip şöyle vatandaşlarla sohbet etti?
En son ne zaman gerçek anlamda halkın arasına karışabildi?
Yüzlerce koruma duvarının 50-60 tane araç konvoyunun arasından şöyle uzaktan da olsa Sayın Erdoğan’ın kendisini görebilen vatandaş artık diyor ki; “Nihayet uzaktan da olsa, 300 metre de olsa gördüm” diyor.
Kendi partilileri, menfaat şebekesi etrafında dolaşıyor olabilir. Ben gerçek milletten gerçek halktan bahsediyorum.
Bugün Türkiye’de yoksulluk arttı, fakir fukaralık diz boyu.
Emeklilerimiz, asgari ücretlilerimiz fitreye, sadakaya muhtaç.
Araba almak, ev sahibi olmak artık bir hayal oldu bu ülkede.
Geçtiğimiz günlerde genel merkezimizde emeklilerimizi ağırladık.
Onları dinledik, çözüm önerilerimizi kendileriyle paylaştık.
Türkiye’nin her yerinde emekliler kan ağlıyor.
Birkaç sene öncesine kadar ucuz et kuyruklarında bekleyenler, şimdi ucuz yemek kuyruklarında; ekmek kuyruklarında bekler oldu.
“Kiramızı ödeyemez haldeyiz” diyorlar; sokağa atılmaktan korkuyorlar.
Belli bir yaştan sonra çocukların evine gitmek zor gelir; yük olmaktan korkuyorlar.
Mağdur olmaktan, mahcup olmaktan ve en önemlisi de muhtaç olmaktan korkuyorlar.
Bu ülke için çalışmış; alnının teriyle, bileğinin gücüyle, helalinden çalışıp onlarca yıl prim ödeyerek emeklilik hakkını kazanmış yaşlılarımızdan söz ediyorum.
Ülkenin yaşlıları kan ağlarken yeni ekonomi yönetimi ne yapıyor söyleyeyim…
Kemeri vatandaşın boğazına kadar sıkıyorlar.
Biraz önce değerli genel başkanımız da söyledi.
Çıkıyor iktidardan birileri diyor ki, “Bunlara daha fazla para verirsek, giderler harcarlar, enflasyon artar” diyor.
Anlamamışlar, anlamamışlar.
Yahu bu ülkede enflasyonun artma sebebi, “İnsanların hali vakti yerinde, para bol. Gidiyorlar çok alışveriş ediyorlar, onun için de fiyatlar yükseliyor” değil ki.
Bu ülkede enflasyonun asıl sebebi maliyetlerin artmasıdır.
Bu ülkede enflasyonun asıl sebebi büyük kur artışı dalgalarıyla; başta enerji olmak üzere bütün hammadde fiyatlarının artmasıdır.
Türkiye’deki enflasyonun ana sebebi maliyettir, arzdır. Talep değildir. Bunu anlamamışlar.
Yeni ekonomi yönetimindeki arkadaşlar da bunu anlamıyorlar.
İlk dalga kur dalgasıydı arkadaşlar, yüksek kur artışlarıyla bütün maliyetler arttı.
Arkadan “enflasyonu düşürelim” diye faizi artırdılar bu sefer bu yüksek faiz dalgası Türkiye’de maliyetleri yükseltti.
Çitçinin, esnafın, KOBİ’nin borçlu herkesin bugün en önemli maliyet kalemi faiz yahu.
Ayda %4-5 faiz ödüyor bu insanlar.
Onun için maliyetler artıyor, onun için enflasyon artırıyor.
Siz enflasyonun gerçek sebebini anlamamışsınız ki çözmeye uğraşıyorsunuz yahu!
Yapamazlar diyorum, bilemezler.
****
Değerli arkadaşlarım,
Vurmak bizim kültürümüzde yok.
Biz ne zaman vuracağız biliyor musunuz? O seçim günü, artık seçim konuşuluyor ya artık seçimin konuşulmasını önlemek mümkün değil.
Bu ülkede seçim konuşulur.
O günü geldiğinde oy pusulasını önümüze alacağız, o “Evet” mührünü öyle kuvvetli vuracağız ki o anda Külliye’nin duvarları sarsılacak zaten.
Asıl o zaman.
Bunlar rakamları vatandaştan gizlemeye devam ediyorlar.
TÜİK’in enflasyon sepetinde hangi ürün kaç para, hala açıklamıyorlar.
Onu da gizlediler.
Yahu milletin gördüğü domatesin, biberin, patlıcanın, peynirin, zeytinin fiyatını alışverişe giden herkesin gördüğü fiyatı TÜİK sepetine koyuyor ürünü “Ama fiyatını söylemem” diyor.
Yahu doğruysa söylesene arkadaş fiyatı.
Yıllarca TÜİK bunu açıklarken siz simdi niye gizliyorsunuz?
Niye damadın zamanındaki ayıbını örtmek için hala uğraşıyorsunuz?
Neyse ortaya açıklasın.
Yapılan maaş artışları gerçek enflasyonun altında kaldığı için, asgari ücretli de perişan, emekli de perişan, çalışanlar da perişan.
Tasarruf tasarruf deyip durdular değil mi?
Kamu alımlarından, bu ihalelere harcanan paralardan tasarruf yok; emeklinin maaşından tasarruf var.
Lüks araçlardan, özel uçaklardan tasarruf yok; emeklinin maaşından tasarruf var.
Faize ayrılan, kur korumalı mevduata ödenen paralardan tasarruf yok; emeklinin maaşından tasarruf var.
El insaf…
Açlık sınırı 22 bin lirayı geçti.
Bu 22 bin liranın içinde kira yok, faturalar yok, üst baş yok; çocukların eğitim masrafları yok. Ne var, sadece boğaz tokluğu için gereken para var 22 bin.
Aralık sonunda asgari ücreti açıkladılar, Ocak sonunda açıklanan açlık sınırı asgari ücretin üstüne çıktı.
1 ay dayanmadı yahu 1 ay.
En düşük emekli maaşı bugün sadece 14.469 lira.
Bakın açlık sınırı 22 bin, emekli maaşı 14.469.
Bu parayla bırakın kira ödemeyi, üst başı, karnını doyurmak bile mümkün değil.
Hep söylüyorum, söylemeye devam edeceğim:
%5’in zenginleşmesi için, geri kalan %95’ten fedakârlık bekleyemezsiniz, sabır bekleyemezsiniz.
Bir yandan sosyal adaleti yok edip, diğer yandan ekonomiyi düzeltemezsiniz.
“Bunlara fazla maaş verirsek enflasyon artar” diyenler şunu da hatırlasın; Kur Korumalı Mevduat’ın kur farkını ödemek için Merkez Bankası’na 800 milyar lira karşılıksız para bastırıp bu ülkede enflasyonu düşüremezsiniz.
Niye bu gerçeği gizliyorsunuz milletten?
Kur Korumalıya değerli arkadaşlar, verdikleri kur farkı tamamen Merkez Bankası’nın karşılıksız bastığı parayla verildi, veriliyor yahu.
Asıl enflasyonun sebebi bu.
Kur Korumalı da parasını tutanın o kur farkını ödemek için milyonlarca insanın cebindeki paramızın değerini düşürüyor bunlar.
İktidarın yanındakiler, iktidarın içindekiler niye bu gerçeği saklıyorsunuz?
Niye konuşmuyorsunuz?
Utanmadan, “Maaşları artırırsak millet çok alışveriş eder, o da enflasyonu patlatır”
Bu mu sizin ekonomi yönetiminiz yahu!
Batsın böyle ekonomi yönetimi.
Adetsizliği, hukuksuzlukları görmeden, istihdam yaratacak kurumlara sopa göstererek ekonomiyi düzeltemezsiniz.
Çözüm basit arkadaşlar; çözüm basit:
Güçlü bir ekonomi mi istiyorsunuz?
Önce adil bir hukuk sistemi kuracaksınız.
Güçlü bir ekonomi mi istiyorsunuz?
Her konuşana soruşturma açmayacaksınız.
Güçlü bir ekonomi mi istiyorsunuz?
Her itiraz edeni susturmaya çalışmayacaksınız.
Rahmetli Özal ne derdi?
“Teşebbüs hürriyeti” derdi, “vicdan hürriyeti” derdi bir de “ifade hürriyeti” derdi değil mi?
Bakın, 3 hürriyeti beraber anardı.
Teşebbüs hürriyeti, yani insanların rahatça yatırım yapması, üretim yapması...
Vicdan hürriyeti, insanların inanması, inandığı gibi yaşaması...
Ve ifade hürriyeti, insanların konuşması, insanların rahat kendini ifade etmesi.
Bununla o dönemde de biliyorsunuz ekonominin düzeldiği yıllar oldu, Özal
Döneminde de.
Çünkü hürriyet olmayınca ekonomi olmuyor.
Hukuku ayaklar altına alarak ne ekonomiyi düzeltebilirsiniz, ne de bu ülkeye istikrar getirebilirsiniz.
Anlamadınız, anlamıyorsunuz!
Peki arkadaşlar,
Sıkıntıda olan sadece emekli ve asgari ücretliler mi?
Hayır!
Gençler umutsuz. Bir fırsatını bulup nasıl yurt dışına giderim derdindeler.
Sanal kumar ve bahis sitelerinde ömür tüketiyorlar bugün gençlerimiz.
KPSS’den 90, 95, 98 alanlar mülakatlarda eleniyor. Kendi canına kıyan gençler var bu yüzden.
Erdoğan’ın seçim taahhüttü olmasına rağmen, “Kaldıracağım” dedi değil mi seçimden önce?
Zulüm aynen devam ediyor.
Diyorum ya, söz verdi yapmadı, aldattı, kazandı ama helalinden kazanmadı, diye onun için sık sık söylüyorum ya.
Kadınlar çaresiz bu ülkede. Güvensizlik içinde, kendilerini yapayalnız hissediyorlar.
Aile kurumu saldırı altında. Ev kurmak, çocuk sahibi olmak ateş pahası. İktidara yakın kanalların sabah kuşağı yayınları, diziler ahlaki yozlaşmayı tam gaz teşvik ediyor bu ülkede.
Çiftçi üretemiyor. Ürettiğini değerinde satamıyor.
Esnaf, KOBİ, sanayici perişan. Kapanan şirket sayısı rekorlar kırıyor bu ülkede.
Sağlık çalışanları şiddetle tehdit ediliyor.
Bakın, iktidar burada çok ince bir oyun oynuyor arkadaşlar dikkat edin.
Aslında sağlık politikası diye bir şey kalmadı.
Sağlık Türkiye’de çöktü ama kendi sebep olduğu çöküşü, vatandaşlara sağlık çalışanlarını çarpıştırarak örtmeye çalışıyor.
Vatandaşın sağlıktan şikâyeti mi var? Doktoru, hemşireyi, oradaki hasta bakıcıyı hedef gösteriyor.
Onun için sağlıkta şiddet artıyor.
Siz, “Biz bu işi beceremedik, sağlık politikasını oluşturmadık” deyin çıkın mertçe açıklayın.
Niye gecesini gündüzüne katarak, her türlü fedakârlık içerisinde insanlara sağlık hizmeti vermeye çalışanlarla vatandaşı siz bir birine düşürüyorsunuz yahu.
Böyle şey olur mu?
Ve 2 gün önce açıklandı arkadaşlar, 20 yılın en mutsuz Türkiye’sini şu anda hep beraber yaşıyoruz.
Üstelik bu TÜİK’in kendi itirafı.
TÜİK bile “mutluluk” konusunda böylesine düşük bir oran açıklıyorsa, gerçek durumu varın siz değerlendirin.
Kayyum uygulamaları hız kesmeden devam ediyor.
Son olarak Van Büyükşehir Belediyesi’ne de kayyum atandı.
Seçilmiş bir belediye başkanını atanmış bir kişinin imzasıyla görevden almak, demokrasinin kalbine hançeri saplamaktır.
Bağımsız ve tarafsız bir yargı kararı olmadan seçilmiş bir belediye başkanı görevden alınamaz.
Meclis içinden seçim yapılmadıkça, dışarıdan belediye başkanları atandıkça, hak yerini bulmaz, milletin iradesi tecelli etmez.
Bakın arkadaşlar, olan biten bizim için çok net:
İktidar, sandıkta kazanamadığı belediyeleri kayyum uygulamasıyla ele geçirmeye çalışıyor.
“İktidar benim, bu ilde veya ilçede beni oynatmıyorsanız, ben de sizi oynatmıyorum” diyor; mızıkçılık yapıyor.
Üstelik cezalandırılanlar yalnızca belediye başkanları değil, belediye meclisleri de işlevsiz hale getiriliyor.
Diyecekler ki “Siz bilmezsiniz, bunların şöyle suçu var”.
Şöyle bir suçu olduğunu bırakın bağımsız yargı karar versin.
Niye korkuyorsunuz?
İşte Meclis açık. Gelin burada düzenleme yapın deyin ki, “Bir belediye başkanının görevden alınması bağımsız bir yargı kararıyla olabilir” diye hemen bir cümlelik bir madde, bir kanun yahu.
Eğer gerçekten bunların suçları varsa siz, “Bunlar suçlu” demeyin tek başınıza.
Bir bakanın imzasıyla bunu demeyin.
Yargıya gitsin, yargı bağımsız bir şekilde bunların suçuna karar versin.
Halk oy kullanmış, temsilcilerini seçmiş… İktidarın umurunda değil.
Buradan açık ve net söylüyorum:
Atanmışlar, seçilmişler adına karar alamaz, bu biiir.
Milletin iradesinin üzerinde hiçbir güç olamaz, bu ikiii.
Milletten korkana, millet gün gelir cevabını verir, bu da üüüç.
Ben buradan Sayın Erdoğan’a seslenmek istiyorum:
Bir zamanlar karşısında mücadele verdiğiniz “vesayeti” şimdi kendi ellerinizle yeniden kurdunuz;
Her türlü vesayet aracını bizzat artık kendiniz kullanıyorsunuz.
“Neredeeen nereye” değil mi?
Bir zamanlar vesayet odaklarının mağduru şimdi vesayet odaklarıyla iç içe onları kullanır hale geldi.
İşte uzun süre devleti yönetmenin, uzun süre devleti yönetme gücünü elinde tutmanın getirdiği hastalıktır arkadaşlar bu.
Güç zehirlenmesidir.
Bütün dünyada da tarihte de tescil edilmiş bir bilimsel gerçektir.
Bizim hayal ettiğimiz Türkiye’de, “seçilmişlerin güvencesi”, aslında” millet iradesinin güvencesidir”.
Onlar ne düşünür bilmem ama şunu bilsinler ki; milletin iradesi her şeyden üstündür.
Bu irade yok sayılamaz.
Değerli arkadaşlarım,
Evet, dert çok. Sorunlar büyük.
Ama karamsarlığa asla yer yok.
Bizim lügatımızda, umutsuzluk, karasızlık, karamsarlık diye kelimeler yok.
Biz umudumuzu sapasağlam ayakta tutuyoruz ve canla başla çalışmaya devam edeceğiz.
Her yeni gün, yeni bir doğuştur, yeni bir mücadelenin başlangıcıdır.
Biz mücadeleye devam edeceğiz. Bu yüzden bu çıktık yola.
Engellemelere, dik yokuşlara aldırmadan ilerlemeye devam ediyoruz.
Çünkü biliyoruz ki, her karanlığın ardında bir aydınlık vardır.
Hep birlikte, omuz omuza, ortak akılla, daha güzel yarınlar inşa etmek mümkündür.
Yeni Yol’un da zaten tam da ruhu budur.
Hep beraber birlikte, bir arada, omuz omuza bu yolu yürümektir.
Gün gelecek, bu büyük ve güzel ülke adaletin hâkim olduğu bir ülke olacaktır.
Bu büyük ve güzel ülke refahın ve mutluluğun arttığı bir ülke olacaktır.
Evet, bu büyük ve güzel ülke emekliler için, asgari ücretliler için, tüm çalışanlar için, öğrenciler için, gençler için, kadınlar için huzur dolu bir ülke olacak.
O günler çok uzak değil.
İnanın çok kolay.
Yeter ki ülkeyi yöneten demokrat bir zihniyet olsun,
Yeter ki ülkeyi yöneten özgürlükçü bir zihniyet olsun.
Ve inanın çok kolay,
Yapılacak tek şey, ülkeyi ehil ve dürüst bir kadroyla yönetmek; adaletten ve istişareden sapmamak;
Konuşunca doğruyu söylemek, söz verince tutmak, emanete hıyanet etmemek;
Şeffaf olmak ve her zaman hesap vermeye hazır olmak.
Bu kadar.
Bizler, her vatandaşımızın, tüm Türkiye’nin oyunun güvencesi olacağız.
İnsanların konuştukları için yargılandıkları değil, konuşup gerçekleri söyledikleri için takdir edildikleri bir Türkiye hedefleyeceğiz.
Demokrasinin sadece sandıktan ibaret olmadığını; evet sandık demokrasinin kutsalıdır ama demokrasinin aynı zamanda özgürlüklerin ve hukukun yaşandığı bir Türkiye’de gerçek anlamda yaşanabileceğini de hiçbir zaman unutmayacağız.
Tüm bu duygular içerisinde; demokrasiye, milli iradeye olan inancımı bir kez daha tekrarlayarak konuşmamı sonlandırıyorum.
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun, varolun.