GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
9. HAFTALIK DEĞERLENDİRME TOPLANTISI KONUŞMASI
Değerli basın mensupları,
Demokrasi ve Atılım Partisi’nin değerli yöneticileri,
Değerli konuklarımız,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor, haftalık değerlendirme toplantımıza hoş geldiniz diyorum.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bugün sözlerime kültür dünyamızda yaşanan bir kayıpla başlamak istiyorum.
Ne yazık ki, her alanda artan maliyetler, edebiyat, sanat ve kültür dünyamızı da derinden etkiledi.
Paramızın itibarını yitirmesi ve kâğıt tedarikinde yaşanan sorunlar nedeniyle Dergâh dergisi, şubat sayısıyla beraber yayın hayatına ara verdiğini duyurdu.
30 yıldan fazladır yayın yapan, pek çok ekonomik ve siyasi krizi atlatan dergi, bugünkü “yerli ve milli krizin” altında yok oldu gitti adeta.
Bu kayıp, Beştepe tarafından üretilen krizin kültürel birikimimizi tahrip etmesinin en yeni, en son örneği. Daha yüzlerce örneğini saymak mümkün.
Bu vesileyle; düşünce dünyamızı zenginleştiren, bakış açımızı genişleten ve hayata dair yaklaşımlarımızı derinleştiren faaliyetlerin korunmasının son derece önemli olduğunun özellikle altını çizmek istiyorum.
Üstelik bu tek değil.
Ülkemizin pek çok yerinde, özellikle yerel basınımız, artan ekonomik maliyetlerin altında can çekişiyor.
Zaten, bundan altı ay önce, biliyorsunuz, adına tasarruf tedbirleri denilen kararlarla, yerel basının mali imkanları ciddi miktarda kısıtlanmıştı.
Yerel basın, hükümetin radarına takılmadığı için, zor takip ettikleri için kestirme bir yöntemle tasarruf tedbirleri adı altında mali imkanlarını kısıtlayacak adımlar atmışlardı bundan yaklaşık 6 ay önce.
Hem siyasi baskı hem ekonomik baskı, bazı yerel basın kuruluşlarımızı faaliyetlerini sona erdirmeye mecbur bırakıyor bugünlerde.
Ama değerli arkadaşlar bizim umudumuz diri.
Az kaldı.
Dergâh Dergisi’nin de kapanan pek çok yerel yayın organının da yayınevlerinin de yeniden okurlarıyla buluşacağı tam demokratik ve zengin Türkiye’ye en kısa zamanda kavuşacağımızı biliyorum.
*****
Değerli arkadaşlar,
Şu an, otoriter ortaklığın son çırpınışlarını görüyoruz, şahit oluyoruz.
Geçtiğimiz hafta yayınlanan gece yarısı kararları, bu çırpınışın sadece bir parçasıydı.
Sayın Erdoğan, tıpkı askeri muhtıra dönemleri gibi, ülkemizi karanlıkta aldığı kararlarla yönetmeyi bir alışkanlık haline getirdi.
Biliyorsunuz, bir bakan daha gitti, yerine bir başka bakan geldi. Koskoca ülkeyi oyun oynar gibi yönetiyor.
Birini göreve getiriyor, baktı ki göreve getirdiği kişi yeterince itaat etmiyor, hop yenisini atıyor. Tek imza.
Yeni gelen de haklı veya haksız, doğru veya yanlış, tüm talimatlara harfiyen uyduğu sürece ancak görevinde kalıyor.
Daha kendi kabinesinde istikrar sağlayamayan bir cumhurbaşkanının, ülkede istikrarı sağlamasını düşünmek pek mümkün değil.
Aynı gece bir başka değişiklik daha oldu.
Enflasyon rakamları açıklanmadan bir hafta önce, rakamları ayarlama enstitüsü’ne yeni bir başkan atandı. Nam-ı diğer TÜİK’e.
Biliyorsunuz yarın ayın 3'ü. Enflasyon rakamları açıklanacak, belli ki orada da bir kriz olmuş. Ne olduysa çıkar ortaya. Er geç anlaşılıyor hepsi.
Biz dedik ocak ayı sonu itibarıyla TÜİK'in dahi enflasyonu yüzde 40'ın altında göstermesi mümkün olmayacak dedik. Çünkü artık mızrak çuvala sığmıyor dedik. Gerçek enflasyonun çok daha yüksek olduğunu halkımız biliyor ama TÜİK'in de bunu artık kamufle imkânı yok. Yüzde 40'ın üzerinde enflasyon demek ta 2001'den bu yana ülkenin yaşadığı en büyük enflasyon demek.
Aslında değerli arkadaşlar olan biten şu:
Dedim ya oyun gibi yönetiyor diye. Bu oyun karakterini de beğenmedi, o yüzden bir Adalet Bakanını değiştirdi baktınız bir de TÜİK başkanını değiştirdi.
Geçen haftalarda yaptığım bir konuşmada, TÜİK başkanlarının mevsimlik işçiye dönüştürüldüğünü, bir başkanın gelip birinin gittiğini ve böyle yönetilen bir TÜİK'in de asla ama asla bağımsız çalışamayacağını, etki altında kalacağını, gerçek rakamları değil, hükümetten hangi talimatı alırsa o rakamları açıklamak zorunda kalacağını söylemiştim.
Başkan kimmiş fark etmez demiştim, zaten her yeri, herkesi, her şeyi Erdoğan yönetiyor, yönettiğini zannediyor demiştim.
Ama aslında hiçbir şeyi yönettiği yok arkadaşlar. Şu anda bu ülke yönetilmiyor. Bu ülkeyi yöneten bir zihin yok, bu ülkeyi yöneten bir akıl yok. Bu yüzden de maalesef her alanda krizler çoğaldı, çoğalıyor.
O yüzden de TÜİK; bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitiren güvenilmez bir kuruma dönüştü artık ve açıklanan rakamlara da hiç kimse bakmıyor, hiç kimse inanmıyor. İtibar da etmiyor.
Yarın açıklanacak göreceğiz: Yarın TÜİK'in açıkladığı rakama bakacaksınız muhtemelen rekor. Şimdiye kadar 20 yılın en yüksek rakamı ama o bile gerçek hayatı, gerçek enflasyonu yansıtmayan, örtmeye çalışan, kamufle etmeye çalışan bir rakam olacak.
Beştepe, yönetimi altındaki tüm kurumlarla beraber, adeta bir uydurulmuş gerçeklik dünyasında yaşıyor.
Bakın geçen cuma yaptığı konuşmada ne diyor:
Video 1 - Erdoğan 29 ocak 2022
“Faizle mücadelemi biliyorsunuz, faizi indireceğiz ve indiriyoruz. Bilin ki enflasyon da inecek, daha da düşecek.”
Arkadaşlar, yanlış duymadınız.
Sayın Erdoğan, “enflasyon daha da düşecek” diyor, sanki enflasyon düşmüş bir düşüş trendi var da daha da düşecek diyor.
Hatırlarsanız, bana hitaben, “bir de kalkmış ekonomi dersi veriyor” demişti.
Açıkçası, Erdoğan’ın bu sözlerini duyduktan sonra ona ekonomi dersi falan vermekten vazgeçmek lazım. Zaten anlamıyor, bilmiyor.
Çünkü kendisine önce alfabeden başlayarak bir Türkçe dersi vermek gerekiyor, sonra da, abaküsten başlayarak bir Matematik dersi vermek gerekiyor.
Belli ki sayı saymayı da bilmiyor.
Allah aşkına, enflasyonda bir düşme eğilimi var mı ki, “daha da düşecek” diyor? Hani düşer de enflasyon aylarca, düşer, düşer, daha da düşecek dersin. Sürekli artan, rekor kıran, son 20 yılın da rekorunu kıracak olan bir enflasyona daha da düşecek demek gerçekten bu ülkenin gerçeklerinden tamamen kopmuşluk başka bir şey değil.
TÜİK bile son sekiz aydır enflasyonun sürekli arttığını açıklıyor. Sürekli üzerine koya koya gidiyor. Hele hele çarşının pazarın gerçek enflasyonun en az yüzde 80-90 olduğunu cümle alem herkes biliyor bu ülkede.
Cumhurbaşkanı çıkıyor, “enflasyon daha da düşecek" diyor.
Allah akıl fikir versin...Ne diyelim yahu?
Ha bir de ne diyor: Faizi düşürdük daha da düşüreceğiz diyor değil mi?
Ben buradan kendisine soruyorum:
İhtiyaç kredilerinin, ticari kredilerin faizi fırlamışken, Hazine’nin borçlanma faizi patlamışken, artmışken, siz hangi faizi indirmekten bahsediyorsunuz?
Vatandaşın faizi arttı, vatandaşın faizi! Eylülden bu yana en az 5-6-8-10; cinsine göre. Vatandaşın ödediği her türlü faiz arttı bu ülkede. Düşürdük, daha da düşüreceğiz diyor.
Bugün bizim vatandaşımız bankadan borçlanırken, artık daha pahalıya borçlanıyor artık.
Faizi indirmek bu mu yahu?
Siz insanlarla dalga mı geçiyorsunuz? Kimi aldattığınızı sanıyorsunuz?
Allah göstermesin, insanın başına acil bir iş gelse, o anda bankadan alacağı bir miktar acil ihtiyaç kredisi çekmek zorunda kalsa, bu ihtiyaç kredisinin faizi patlamış durumda.
Vatandaşlarımız ihtiyaç için para gerektiğinde, daha fazla faiz ödüyor daha pahalıya borçlanıyor şu anda.
Attığınız yanlış adımlarla, iş bilmezliğinizle, esnafımızın, sanayicimizin ödediği faiz artı. Arttıran da sizsiniz. Başkası değil.
Eylülden bu yana sürekli enflasyon artıyorsa, sürekli fiyatlar artıyorsa vatandaşın faizi artıyorsa tek sebebi var. O da ekonomi bilmeyen bu yönetmekten artık aciz kalmış Cumhurbaşkanının kendisidir.
Devletin Hazinesinin borçlanma faizi arttı. Devlet borçlanmasının faizini kim ödüyor? Bütün vatandaşlardan toplanan vergilerle ödeniyor o faiz. O faiz artmış durumda.
Hangi faiz düşmüş.
Allah aşkına, bu faizlerin düşmüş hali bu diyorsa, hala faiz düştü, enflasyon düşmeye devam edecek diyorsa bu ülkenin gerçeklerinden kopmuş demektir. Ya da gerçekten ne konuştuğunu bilmiyor.
Erdoğan, vatandaşın ödediği faize hiç bakmıyor. Onun ilgisini çeken tek faiz, talimat verdiğinde iniyor dediği bankaların Merkez Bankasına ödediği faiz.
Bankalar da ne yapıyor? Çok mutlular ha bu ara, çok. Gidiyorlar Merkez Bankasından yüzde 14 ile parayı alıyorlar Hazineye yüzde 24-25 ile satıyorlar. Vatandaşa yüzde 30 ile satıyorlar. Halktan gelen, tabandan gelen, halkı temsil ettiğini iddia eden bir cumhurbaşkanının bu ülkenin gerçeklerinden koptuğunu düşünmek mümkün mü?
%14’e düşürmekle övündüğü faiz, ehil, dürüst bir kadronun iş başında olduğu günlerde kararların ortak akılla alındığı bir dönemde %4,5'a kadar inmişti. Ta yüzde 24’lere kadar artırdı önce, taraflı partili cumhurbaşkanı döneminde Merkez Bankasının faizi yüzde 24'e çıktı. Kendi artırdı. Kendi bilgisi dahilinde arttı o faiz. Yüzde 4.5'a düşmüş faizi yüzde 24'e artırıyor. Sonra 14'e ben indirdim diye bununla hava atmaya çalışıyor.
Resmen, en kötüsünü gösterip, sonra kötüyü pazarlayan reklamcı gibiler.
Tamamen algı üzerinden yürüyor her şey.
Çünkü artık, gerçeklerle bağı tamamen kopmuş durumda. Beştepe’de hayal görüyor. Vatandaşa da hayal satıyor.
Bir gün öyle, bir gün böyle konuşuyor. Süpermarket gibi, aradığınız her şey var. Hangi konuda olursa olsun, bu konuda ne demiş diye baktığınızda her türlüsü var. Aynı konuya siyah da demiş, beyaz da demiş. Aynı konuda tam birbirinden farklı açıklamalar yapmış hepsi var.
Bakın, geçen cuma günü “enflasyonu daha da indireceğiz” diyen Erdoğan, pazartesi ne diyor?
Buyurun:
Video 2 – Erdoğan 31 Ocak 2022
“Enflasyondaki belli döneme mahsus arızi yükselişin kamburunu maalesef bir süre taşımak mecburiyetinde kalacağız.”
Bakın arkadaşlar, 2 gün arayla. 29 Ocak’ta söylediğine bakın 31 Ocak’ta söylediğine bakın. 29 Ocak'ta “enflasyon daha da düşecek” diyor, 31 Ocak’ta “enflasyon yüksek gidecek” diyor. Bir dediği bir dediğini tutmuyor. Onun için diyorum bakın, artık bu ülkeyi yönetme melekeleriyle alakalı ciddi ciddi düşünmemiz gerekiyor. Bu kadar kopukluk olmaz. 84 milyon insanı ilgilendiren böyle bir konuda iki gün arayla birbirinden bu kadar farklı açıklama yapılamaz.
Tutmuş, “Ben hayat pahalılığını önleyemeyeceğim” diyor bakın. “Enflasyona alışın” diyor. “Bu kamburu daha taşıyacağız” diyor. Sebebi sensin, başkası değil ki. Bu enflasyonu, kuru patlatan yanlış yönetim yanlış kararlar. Ülkenin gerçekliğinden kopuk kararlar.
Ne oldu? Hani enflasyonu daha da düşürecektin?
Devletin en tepesindeki kişi, 84 milyonu ilgilendiren böylesine önemli bir konuda, bu kadar yalpa yapar mı? 2 gün arayla bu kadar farklı konuşabilir mi?
Böylesine gel git yapılır mı?
Biri de çıkıp Allah için “Ne oluyor yahu” demiyor ha. "Bu nedir?" diyen de yok ona da ben hayret ediyorum.
Biz bu videoları kayıtları gösteriyoruz. Bu çelişkilere işaret ediyoruz da öyle bir ortamdayız ki ellerinde devlet kanalları var. Sopayla, havuçla yönettikleri bir sürü medya kuruluşu var. Dikkat edin oralarda o gün ne konuşuyorsa o gün için o doğru diyorlar. Yarın tam tersini söylüyor. Yarın da tem tersini yayın yapıyorlar bugün de bu doğru diyorlar. Gerçekten yazık bu ülkeye çok yazık.
Zaten yanındakilere sorsanız, ortalıkta “Ocak ayında eksi enflasyon bekliyorum” diye dolaşanlar bile var. Beştepe'den bunu söyleyenler var. Ocakta enflasyonu eksi bekliyorum diyor, hala Külliye'de görevleri var bu insanların.
Yani adeta, Beştepe’ye bir harikalar diyarı kurmuşlar. Millet yoksullaşırken onlar sanal bir alemde eğleniyorlar.
Bakın arkadaşlar, İstanbul Ticaret Odası’na göre İstanbul’da sadece ocak ayında, aylık %13,8 artış açıkladı. Bu kurumun da ne kadar baskı altında olduğunu ne kadar eleştirmekten korktuğunu herkes biliyor. Buna rağmen yüzde 13,9 sadece ocak ayının enflasyonunu açıklıyor. Yıllık artışı bile İTO %50,9 açıklamak zorunda kalmış. Niye? Mızrak çuvala sığmıyor. Kamufle edemiyorlar. Örtemiyorlar. Halının altına süpüremiyorlar. Çünkü pislik çok büyük. Halı kabarıyor altında ne olduğunu herkes görüyor saklayamıyorlar.
Bu ne demek? Bir ayda İstanbul'da yaşayanlar için 516 liranın anında eksilmesi demek. Ocak ayı ile ocak sonu arasında “asgari ücretin satın alma gücü 516 lira daha eksildi” demek.
Hatırlarsanız asgari ücretin ilk açıklandığı gün aralık ayının ortasında ben kısa bir canlı yayın yapmıştım. Demiştim ki, bu rakam bugünden erimeye başladı. Daha çalışanların, işçilerimizin eline geçtiği gün, yani ocak ayının son günü bu rakam önemli ölçüde erimiş olacak demiştim. Aynısı gerçekleşiyor. Ocak ayında 516 lira İstanbul’da yaşayanlar için eridi gitti.
Olan bu.
Ama değerli arkadaşlar,
Sayın Erdoğan’a şimdi bir iyi, bir de kötü haberim var.
Önce iyi haberden başlayalım.
Türkiye’de enflasyon mutlaka düşecek. Tek haneli seviyelere gerileyecek. Çünkü yaptık, nasıl olur biliyoruz.
Hepimiz için iyi olan haber bu.
Ama kendisine bir de kötü haberim şu: Enflasyon düşük tek haneli seviyelere düştüğünde ülkenin cumhurbaşkanı artık Sayın Erdoğan olmayacak.
Daha önce, 2002 ve 2008’de nasıl iki defa bu ülkeyi krizden biz çıkartıp ayağa kaldırdıysak, bugün yaşadığımız krizden çıkartmak da yine bize nasip olacak.
Müsterih olsun. Sapasağlam, emin adımlarla geliyoruz. Hep beraber yürüyoruz. *
****
Değerli arkadaşlar,
Bugün malzeme çok. Epey görüntümüz var. Sağ olsun, her konuşması bir başka faul, her konuşması bir başka skandal artık. 30 dk. konuşmayı izlediğinizde çok fazla malzeme çıkıyor. Çelişkiler, yanlışlar, yanılmalar her şey var...
Devam edelim. Bakın başka ne diyor:
Video 3 - Erdoğan 29 Ocak 2022
“Nasıl demokrasimizi, güvenliğimizi, altyapımızı, bölgesel ve küresel siyasi gücümüzü iftihar verici bir seviyeye çıkardıysak inşallah yakında ekonomide de benzer bir başarıya hep birlikte imza atacağız.”
Aklınca “Ekonomiyi düzelteceğim” mesajı veriyor.
“Demokrasimizi, uluslararası itibarımızı nasıl yükselttiysek” diyor. Ya demokraside lig arkasına düştük. Türkiye'deki demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerinin uluslararası mukayeselerde nerelerde olduğunu herkes biliyor. Uluslararası itibarımızın 5 paralık olduğunu herkes görüyor, biliyor. “Nasıl demokrasimizi yükselttiysek, uluslararası itibarımızı yükselttiysek ekonomimizi de yükselteceğiz” diyor. Ne dediğini anlasa, kötü bir şeyden bahsettiğini fark edecek.
Demokrasimiz can çekişiyor can!
İşte ekonomiyi de o seviyeye indireceğiz diyor. Zaten ekonomi olmadan, demokrasi olmadan mümkün değil bu ülkede insanların yüzü gülmez. Ekonomi de can çekişiyor, demokrasi neyse ekonomi de can çekişiyor.
Neyse o kısım başka.
Peki düne kadar neler diyordu?
Şöyle art arda izleyelim.
Video 4 - Erdoğan
7 Ağustos 2020- “Türkiye adeta bir uçuşun içerisinde. Türkiye olarak bu kalkınmamızı, bu tırmanışımızı yüksek oranda devam ettiriyoruz, devam ettireceğiz. Kimse halkımızı yanıltmaya çalışmasın.”
12 Eylül 2020 – “Şu anda Türkiye ekonomide pik yapıyor, dibe değil tavana.”
18 Kasım 2020 – “İnşallah ülkemiz hazırlık devrini geride bırakıp artık şahlanış dönemine giriyor.”
16 Ağustos 2021 – “Türk ekonomisi toparlanma sürecini geride bırakarak atılım ve şahlanışdönemine girdiğini ispatlamış oldu.”
Tüm yetkiyi elinde topladığından bu yana, sürekli olarak “Ekonomi uçuyor, kaçıyor, pik yapıyor, şahlanıyor” diyor. Hala “Ekonomide başarılı olacağız” diyor. Neredeyse dört yıl oldu. 2018 seçimlerinden bu yana neredeyse dört yıl oldu.
Açıkça kendisine soruyorum:
Artık masal anlatmayı bırakın da ne yapacağınızı anlatın.
Bir ara “Döviz kurunu yükseltip ihracatı artıracağız”, “İthalat düşünce, cari açık kapanacak” diyordunuz. “Çin modeli” diyordunuz. Anında Çin modelinden dönüverdiler. Çin modeli neydi? Kur yükselsin, iş gücü ucuzlasın, çok ihracat yapalım.
Birkaç gün 18 liraya çıkan kuru 13 liraya düşürdük diye övünüyorlar. Sürekli hayal tacirliği yapıyorlar. Daha eylül ayında dolar kuru 8.30'du ya. 5 ay sonra 13,5 liralık kur ile karşı karşıyayız. 8.30'dan 13.50'ye çıkmış. Bu bahsetmiyor. Kuru patlattığından, patlayan kurun bütün fiyatları artırdığından, enerji fiyatlarından tutun da hayatımızın her alanını maalesef olumsuz etkilediğinden bahsetmiyor. Sürekli “Uçacağız, kaçacağız”. Şahlandı, şahlanıyor, şu, bu.
Bırakın artık hayal tacirliğini de bunları açıklayın.
Sayın Erdoğan, ne diyorsunuz? Hele çıkın bir anlatın. Daha eylül ayında açıkladınız orta vadeli programda 2022 yılı için dolar kuruna siz 9.30 kuruş demiştiniz. Eylül de açıkladı. O gün 8.30 ya, 2020 yılında 9.30. Resmî gazetede yayınlandı bu. Hem de tek imzayla, kendi imzasıyla yayınlandı.
2023'te 9.80, 2024'de 10.30. Bu mu program? Aklınızdakini açıklayın. Ekonomi programım şu diye ortaya koyun. Deyin ki 3 yılda uygulayacağımız ekonomi politikasında çerçevemiz şudur. Para politikamız şudur. Maliye politikası budur. Şu şu reformları çıkaracağız diye bir açıklayın. Hiçbir şey yok, dikkat edin. Boş, bomboş. Bir politika, ekonomi programı yok. Günlük, anlık, ayaküstü atılan adımlar var, gece yarısı yayınlanan kararnameler var. Çıkan kararnamelere bakın. Bu kararnamelerin çoğu önceki kararnamelerin düzeltme kararnamesi. Ne yaptıklarını bilmiyorlar.
Nedir sizin ekonomi politikanız?
Bakın arkadaşlar, bunlar önce, ucuz iş gücü üzerinden ihracat politikası uydurdular. Başımıza yüksek enflasyonu ve yüksek kuru sardılar. Bunların hepsi eylülden bu yana oldu.
Sonra da ekonomiyi tamamen dolarize edecek adımlar attılar. Kendi paramızın tasarruf aracı olma işlevini bile tamamen dolara bağlıyorlar. Ve bunu TV reklamlarıyla, sanayicilere, bankacılara baskıyla yapıyorlar. Ülkenin ekonomisini tamamen dolarize etme çabası içerisine girdiler.
Rahmetli Özal'ın “Kendini uyanık zannedenlerin dalaveresi” diye tanımladığı bir uygulamayı başlattılar.
Özal’ın “Gelecek nesiller sakın böyle bir hataya düşmesin” dediği uygulamayı, her türlü devlet kaynağıyla pompalıyorlar.
Reklam filmleri bile çekmişler.
İşte o 20 Aralık gecesi, resmen, devleti batırma kampanyasına başladılar. Ne yaptıklarını bilmiyorlar.
Bu kampanyada, kumanda ekonomisinin tüm araçlarını devreye soktular.
Devleti batırma kampanyasına destek vermeleri için banka çalışanlarına ve şirketlere yoğun baskılar yapıyorlar.
Ben Türkiye'nin her yerini dolaşıyorum. Bankacılarla görüşüyorum. Banka şube müdürlerine talimat gitmiş durumda. Şu kalan Türk lirası hesapları var ya, o Türk lirası hesaplarını da dövize endeksleyin, ne kadar çok dövize çevirirseniz size o kadar takdir edeceğiz diye şirketlere baskı yapıyorlar. “Mevduatınız varsa Türk lirası, onu hemen dövize endeksleyin; o listeye adınız girsin, yarın o liste lazım olur”. Cumhurbaşkanının talimatına uyan şirketler listesine girin diye söylüyorlar. Zaten banka mevduatının sadece 3'te 1'i TL idi. 3'te 2'si zaten dövize dönmüştübunların yüzünden.
Kendi millî, yerli paramıza güven kalmadığı için vatandaşımızın 3’te 2'si gidip mevduatını dövize çevirmişti zaten. Bunların yaptığı şu son kalan 3’te 1'i de dövize endekslemeye çalışmak ya. İnanın akla hayale sığmıyor. Ne yaptıklarını bilmiyorlar diye o yüzden diyorum.
Şimdi de bu kampanyada yeni aşamaya geçtiler. Kendi vatandaşımız yetmiyor. Yurtdışındaki vatandaşlarımızın döviz birikimlerini de bu kampanyaya dahil ediliyor. Gelin size de dövize endeksli hesabı açalım diyorlar.
Devleti, yabancı paraya endeksli bir biçimde, daha da borçlandıralım diye uğraşıyorlar. Bu apaçık gerçeği biz böyle anlatmasak, söylemesek bunlar propaganda makinesiyle bambaşka şekilde anlatacaklar. İyi bir şeymiş gibi vatandaşa aktaracaklar.
Yahu bu para, garanti verdikleri para, devletin parası. Hazinenin parası. Hazinenin kaynaklarından bu garantiyi veriyorlar. Merak etmeyin, TL faizi yetmezse doların farkını da ödeyeceğim diyor.
TL faizinin de üzerinde bir garantiyi size vereceğim diyor.
Faizle mücadele bu mu? Ben size soruyorum:
Faizle mücadele TL banka hesaplarının faizi yetmezse, kur daha çok artarsa farkını ben size ödeyeceğim demek mi? Zamanın tertemiz bürokratlarına ne diyordu. Daha faizler yüzde 6-7 iken, bunlar faizci diyordu. Yüksek faizi savunmak vatana ihanettir diyordu. Kendi ifadeleri bunlar. Peki yüksek faizi savunmak vatana ihanet ise TL hesaplarındaki faiz yetmezse kur farkını ödeyeceğim demek ne oluyor?
Bakın arkadaşlar, bu Hazinenin kaynakları, babanızdan size miras kalmadı. Hazinenin kaynağı demek, bu milletin alın terini, çiftçisinin, işçisinin, memurunun vergisini, doğmamış çocukların hakkını temsil eder. Nasıl böyle çarçur edersiniz? Nerede bulacaksın kur farkını? Gidip yine bu milletten vergi toplayıp ödeyeceksiniz.
Buradan uyarıyorum. Tarihe not düşmek için söylüyorum: Bu proje, Hazineyi batırma, devleti batırma projesidir.
Ekonomi yönetiminde ehil kişilerin işin başında olduğu, ortak akıl ve istişarenin egemen olduğu dönemi şöyle bir hatırlayın:
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın Merkez Bankası’nda yeni döviz mevduatı hesabı açmasını bırakın, var olan hesaplar da o dönemde yavaş yavaş kapanmıştı. Çünkü o memleketin 70 sente muhtaç olduğu günlerde, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın dövizine muhtaç kaldığı için çok yüksek bir faizle o dövizleri Merkez Bankası’na cezbetmeye çalışıyorlardı. O dönemleri yaşadı Türkiye.
Ama biz ne yaptık? Dedik yazıktır günahtır. Bu kadar yüksek faizle yurtdışında yaşayanların dövizini cezbetmek... Kim ödüyor? Bu faizler kimin cebinden çıkıyor, yazıktır dedik. Güzel bir planlamayla o uygulamayı bitirmiştik.
Şimdi onu tekrar başlatıyorlar. Tarihte yapılmış, eskiden yapılmış ne kadar kötü iş varsa yeniden başlatıyorlar. Yeni bir icat gibi sunuyorlar bir de reklam kampanyalarıyla anlatıyorlar.
Şimdi ne yapıyor Sayın Erdoğan sonuç itibarıyla, ülkeyi şapkadan çıkarttığı 1970 model tavşanla, 70 sente muhtaç olduğumuz günlere götürüyor. Bakın bu söylediklerimin hepsi kayıtlara geçiyor.
Zamanı gelince çıkıp hepsini göstereceğiz.
Biz demiştik, uyarmıştık. Niye doğrusunu yapmadınız diyeceğiz.
Niye bu devleti batırma projesini reklam kampanyalarıyla tanıtarak, üstelik her hafta çıkıyor rakam açıklıyor büyük başarıymış gibi. Şu kadar mevduatı dövize endeksli hale getirdik diyor değil mi? Her televizyon programında söylüyor. 180 milyara 200 milyara çıkarttık diyor. E iyi halt ettiniz. Hazineyi, devleti batırma projesini büyütüyorsunuz. Büyütmekle övündüğü rakam daha çok dolara endeksli hesap. Millî, yerli paramız dururken elin parasını bizim sistemimizin içine doğru entegre etmek demek.
Bir kere daha altını çiziyorum. Adını “Kur korumalı Türk lirası vadeli mevduat hesabı” diye koydukları şey; devleti batırma projesidir.
Bunun adı budur.
Buradan çok açık ifade etmek istiyorum.
İş başına gelir gelmez bu devleti batırma kampanyasına son vereceğiz. Bitireceğiz bunu.
İlk gün yapılacak işlerden bir tanesi. Çünkü zararın neresinden dönersek kârdır diyeceğiz. Vatandaşımız Türk lirasına güveniyorsa Türk parası mevduatında tutacak.
Üstelik biz bunu isteriz: Kendi millî ve yerli paramıza vatandaşımız güvensin isteriz. Kendi yerli ve millî paramızı pul ettikten sonra elin parasına endekslemeye çalışıyorlar.
Birikim imkânı olan sınırlı sayıda mevduat sahibine garanti verilsin diye, yükün dar gelirli vatandaşlarımızın sırtına yıkılmasına izin vermeyeceğiz.
Az sayıda varlıklı mevduat sahibi, kendileri bile talep bile etmediği halde, döviz kuruna karşı korunsun diye, faturanın her gün yoksullaşan milletimize ödetilmesine izin vermeyeceğiz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Hazinesini de düşürüldüğü bu bataklıktan hızla kurtaracağız. Daha önce bu memleket bunu yaşadı. Bu ülkeyi maalesef kötü yönetimler, iş bilmez yönetimler defalarca iflasın eşiğine getirdi. Ama şu son 20 yılda en önemli iki krizden, bataklıktan Türkiye çok şükür çıktı.
Ehil ve dürüst kadrolarla, ortak akıl ve istişareye dayanan bir yönetimle çıktı yine çıkar.
Bakın, önceki gün, Türk-İş açlık ve yoksulluk sınırını açıkladı.
4 kişilik bir ailenin sırf karnını doyurması için gereken para 4 bin 250 lira.
Asgari ücret, bir ailenin sadece gıda alışverişini bile zor karşılar durumda şu an.
Giyimdir, kuşamdır, barınmadır, ulaşımdır, eğitimdir, sağlıktır derken yoksulluk sınırı 13 bin 844 liraya ulaşıyor.
Yeni bir ev tutacak olsa vatandaşımız ödeyeceği kiraya bakın. Elektrik, doğal gaz faturalarına çocuğu okula gidiyorsa kırtasiye masrafına bakın, yol parasına bakın. Öğlen yemeği, akşam yemeği parasına bakın üniversitede okuyan öğrencileri olan aileye.
Yazık değil mi bu ülkeye?
Her şey ateş pahası. Ama ücretler reel olarak geriliyor.
Tüm bunların yanı sıra haneler, gelen elektrik ve doğal gaz faturalarıyla boğuşuyor.
Ancak bakıyoruz, Beştepe ekonomiyi yönetmeyi bir kenara bırakmış zaten yönetemiyor. Algıları yönetmekle oyalanıyor. Sürekli propaganda makinası.
Ülkeyi koca bir deney laboratuvarına çevirdiler. Sürekli dene-yanıl, dene-yanıl “Ya tutarsa” formülü.
Çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar, önlerine çıkan tüm düğmelere basıyorlar ya biri çalışırsa diye.
Yılbaşında yaptıkları fahiş elektrik zamlarının üstünden daha 1 ay geçmeden, kademeli faturalarda aylık limiti 210 kilovata yükselttiler.
Faturaları önce 140 lira artırdılar kabaca. Sonra da 40 lira indirim yaptılar.
Fakat dikkat ederseniz zamların yapıldığı gün partili medyaya bakın, zam haberiyle Erdoğan’ın fotoğrafını yan yana gören oldu mu hiç? Sanki dışarıdan bir el gelmiş zamları yapmış. Zamlar oldu bir şekilde yapıldı. Kimin yaptığı meçhul. Ama kilovat ayarlamasını yaparken ki haberlerin yanında Erdoğan'la fotoğraflar.
Zam yapan sanki başkası, güzelliği yapan Cumhurbaşkanı.
Siz kimi aldatıyorsunuz? Zam yapan o arkadaşlar. Bu ülkede, elektriğe, doğal gaza, A'dan Z'ye her şeye zam yapan Cumhurbaşkanının kendisi başkası değil. Öyle zam olduğu zaman kenara çekil görünme, yandaş medya göstermesin. Ölümü gösterip sıtmaya razı ederken de gelsin kahraman gibi fotoğrafları ortaya çıksın. Çok büyük güzellik yapmış.
Önce adeta milletin bacaklarını kırıyorlar, sonra da yürümesi için koltuk değneği sunuyorlar. Alın kolay yürüyün diye. Yaptıkları bu.
İnanın arkadaşlar bir de insanların aklıyla dalga geçiyorlar.
Tek akıllı siz değilsiniz. Bu ülkede 84 milyon sağduyulu insan yaşıyor. Herkes ne olup bittiğini görüyor merak etmeyin, herkes anlıyor. Herkes sabrediyor. Niye sabrediyor? Sandık geldiğinde ben söyleyeceğimi söyleyeceğim diyor. Onu bekliyor.
Son bir yılda 76 tane ile gittim, yüzlerce ilçeye gittim. İnsanların sabrı buraya kadar gelmiş. Dokunsanız patlamak üzereler. Ama nasıl olsa sandık gelecek diyor. Ben söyleyeceğimi söyleyeceğim diyor. Siz çalışın merak etmeyin biz sözümüzü sandıkta söyleyeceğiz diyor.
Bir başka büyük yalan, hayret; artan enerji maliyetlerini vatandaşa yansıtmadıklarını söylüyorlar.
Şimdi ben soruyorum buradan: Son bir yılda elektrik tarifelerini esnaf için yüzde 162, çiftçiler için, yüzde 124, meskenler için yüzde 103 artıran kim?
Sanayicinin doğal gaz faturası, bir yılda 4 buçuk katına çıktı. Şimdi bunları yapınca maliyetleri yansıtmamış mı oluyorsunuz? Bu fiyat artışları ne? Bu enerjiye niye bu kadar zam geliyor? İnsanları bu kadar akılsız yerine koymayın, yazık.
Aynı dönemde doğal gaz faturası konutlarda yüzde 47 artığında -ki konutlarda zammı tutmaya çalışıyorlar geniş kitlelere yansımasını önlemeye çalışmak sözüm ona- onda bile yüzde 47 artış var. Şimdi yüzde 47 doğal gaza zam yapınca siz maliyetleri yansıtmamış mı oluyorsunuz?
Gerçekten yazık, çok yazık.
Artan enerji maliyetlerini vatandaşlara yansıtmadığınızı söylemek, apaçık yalan değildi mi?
Arkadaşlar, ülkemiz, bu otoriter ortaklık döneminde tarihindeki en büyük enerji krizini yaşıyor. Böyle bir şey Türkiye görmedi.
Bu yönetim hala, gerçekleri saklamakla meşgul.
Neymiş? Doğal gaz sorunu, İran kaynaklıymış. Günaydın.
Yahu İran'dan alınan doğal gazın her kış, bir miktar azaldığı, özellikle kışın sert geçtiği yıllar İran'ın bu gazı önce vatandaşı için kullandığını artanı bu ülkeye verdiğini bilmiyor musunuz? Yeni mi öğreniyorsunuz. 20 yıldır Türkiye'nin başında başkası var da bu yıl, yeni mi işe başladınız da "Ya İran kaynaklı böyle bir şey oldu" diyorsunuz. Her kış yaşanan bu sorundan hiçders almadınız mı?
Yeni mi İran meselesi? Her kış az ya da çok bu sorun yaşanıyor. İran diyor ki "Sınırlı üretimimiz var fazlasını tabii ki satarız, ama kış soğuksa benim vatandaşım üşürken ben sana doğal gazı az veririm” diyor. Yıllardır tekrar eden bir şey, her kış.
Ama 20 yıl boyunca bizim sanayimiz, hiç böylesine bir darboğaz yaşamadı.
Sanayide doğal gaz tamamen kesiliyor, elektrikler kesiliyor. Karanlığa gömüldü.
On binlerce fabrika hep beraber kapatılıyor. Böyle bir şey yaşamadı Türkiye. Enerji Bakanının yaptığı açıklamaya bakın:
Her ay, her ay çıkıyor, eylül, ekim, kasım aralık "Enerji krizi yok, doğal gaz krizi yok, her şey kontrolümüzde diyor.
Hangisi kontrolünde?
Döndün, 2 gün kala alelacele panik halde yazı gönderiyorlar "Elektrik kesilecek, doğal gazı keseceğiz ona göre üretiminizi düşürün ayarlayın" diyor.
Şu hale bakın. Ülkeyi yönetmek bu mu?
Ortak aklın egemen olduğu, ehliyetin ve liyakatin işlediği dönemde bu ülke, böyle bir sorunu hiç yaşamadı.
Kışın doğal gaza talebin artacağı “2 kere 2 eşittir 4” kadar bir gerçek. Her kış hava soğuyor. Daha çok doğal gaz gerekiyor. Herkes bunu biliyor. Hal böyleyken kışa herhangi bir önlem almadan nasıl girersiniz?
Zamanında o doğal gaz depoları niçin yapıldı? Biz niye bütçeden doğal gaz depolarına para koyduk?
1.Kışın yoğun taleplerde yedeğimiz olsun diye.
2.Doğal gaz tedarik ettiğiniz ülkelerle ikili ilişkilerle sıkıntı olabilir diye. Yüzde 3-5 azaldığında panik olup sanayini kapatıyorsun. Allah korusun vana sende değil. Allah korusun doğal gaz tedariki yaptığınız ülkelerle ikili ilişkilerde olası sıkıntılara karşı da doğal gaz depolaması önemli.
Onun için daha çok yatırım yapılması gerekiyor. Onun için Türkiye'nin dört bir yanına doğal gaz depolama tesislerinin daha fazla kullanılması gerekiyor. Onun için eğlence tesislerinin acil durumda likit doğal gazın Türkiye'ye getirilip sisteme verilmesi ile ilgili yatımlarının yapılması gerekiyor.
Şimdiye kadar niye yapmadınız bunları?
Niçin o depoları doldurmanız. Anlaşılıyor ki o depolar kışa girerken tam dolu değildi? Niye doldurmadınız.
Kışın havanın soğuyacağı belli, risk var niye o depoları doldurmadınız? Süresi dolan anlaşmaları niçin zamanında yenilemediniz?
Niçin vakitlice tedbir almadınız?
Bakın bizim eski Türk Ziraat Kanununda bir tabir vardır, hukukçu arkadaşlar bilir. Der ki, "Devlet müflis tüccar gibi hareket eder" Yani, tedbirli. Bir tüccarın devletin örnek alacağı eski Cumhuriyet kanunlarımızın en önemli ifadelerinden biridir. Devletin tüccar gibi önlem alması gerekir. Siz bunu bile yapamıyorsunuz.
Arkadaşlar,
Eksik olan şey, doğal gaz kapasitesi değil, eksik olan yönetim kapasitesi.
Öyle ki, enerji krizinin sebebi; havaların kışın soğuyacağını, yazın ısınacağını dahi öngöremeyen bir yönetim anlayışıdır. Bu tam bir skandaldır.
Siz bütün yetkiyi tek elde toplayın. "Tek başına yönettiğimde bütün sorunların içinden çıkarayım" deyin. Aradan 4 yıl geçsin. 4 yıl sonra Türkiye'yi önemli bir enerji krizinin içine saplayın.
Enerji bakanıymış, Enerji bakanlığıymış hepsi hikâye. Karar tek bir merkezden çıkıyor.
Bakanlar eski bakanlar gibi değil. Eski bakanlar gibi yetkisi yok, hareket edemiyorlar.
Şunu yapsak fırça yer miyiz, şu adımı atsak gece kararnamesiyle kovulur muyuz? Sürekli bu korkuyla yaşıyor bakanlar. O yüzden adım atamıyorlar. Her şey tek bir noktaya gidiyor; imza için şunu yapalım, bunu yapalım.
Koskoca ülkenin bütün meselelerini nereden anlayacaksın? Anlamadığın meseleleri nasıl çözeceksin?
Koskoca ülkenin bütün meselelerini nereden anlayacaksın?
Anlamadığın meseleleri nasıl çözeceksin?
84 milyon ülkenin Avrupa'nın en büyük nüfusuna, topraklarına sahip olan bir ülkenin bütün sorunlarına nereden hâkim olup da nasıl çözeceksin tek başına? Yapamazsın, yapamıyorsun.
Hesabınızı, kitabınızı iyi yapamazsanız, tedbir almazsanız olacağı bu.
Hem üretime darbe vurup ağır zararlara yol açtınız, hem de vatandaşları ağır enerji faturaların yükünün altına soktunuz.
Beceremiyorsunuz. Yönetemiyorsunuz. Artık sizin gitme zamanınız geldi.
Bu millet sizi müsait bir yerde indirecek. Yakın, zaman çok yakın.
*****
Değerli arkadaşlar,
Evet, zor bir dönemden geçiyoruz.
Bir çoklu kriz ortamındayız aynı çoklu organ yetmezliği gibi çoklu krizin ortamındayız. Her konuda kriz yaşadığımız gibi enerji konusunda da kriz yaşıyoruz. Ve göreceksiniz daha pek çok alanda kriz, kriz, kriz çıkacak, daha da büyüyecek.
Şu anda yaşadığımız sorunların hiçbirini çözemeyecekler. Asla.
Çünkü artık o vizyon yok, artık o farkındalık yok, yönetim kapasitesi yok.
Ancak umudumuzu asla yitirmeyeceğiz.
Biz bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına güveniyoruz.
Bu ülke her türlü zorluğu aştığı gibi, her türlü krizi çözdüğü gibi bu krizi de inşallah çözecektir.
Bugünlerden bir kabustan uyanır gibi uyanacağız.
Önce Türkiye’yi sağlam bir hukuk zeminine kavuşturacağız.
Adalet Bakanın da hiçbir yargı mensubunun da kimsenin emir eri olmayacağı bir Türkiye hedefliyoruz.
Ve ardından ülkemizin “DEVA ekonomisi” ile güçlü sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyümesini hedefliyoruz.
Deva ekonomisi ne demek?
Deva ekonomisi; adil rekabete, fırsat eşitliğine, özel sektör öncülüğüne ve verimliliğe dayalı bir ekonomik sistem demek.
Deva ekonomisi; kaliteli bir büyüme demek. Büyümenin nimetlerinden tüm toplumun istifade etmesi demek. Büyümenin adil bir paylaşımla vatandaşa dönmesi demek.
Deva ekonomisi; tutarlı, öngörülebilir, ortak akla dayanan, şeffaf ve hesap verebilir politikalar demek.
Deva ekonomisi; her bir vatandaşımızın insan onuruna yaraşır iş, gelir ve refah içinde olması demek.
Biz, bu ülkede, insanların yatağa aç gitmediği, yarınlarından endişe etmediği bir refah seviyesi hedefliyoruz.
Esnafın kepenk kapatmadığı, faturalarını ödeyebildiği, emeklilerin saygın bir gelir elde ettiği bir ülke hedefliyoruz.
İşte biz, umudunu asla yitirmeyenlerin partisi olarak diyoruz ki; Bu milletin daha fazla fakirleşmesine müsaade etmeyeceğiz.
Halkının geçim sıkıntısını bilen, işinin ehli kadrolarla sorunları teker teker çözeceğiz.
Çok yakında, makro ekonomi, finans ve istihdam alanlarında, 90 ve 360 gün içinde yapacaklarımızı adım adım taahhüt ettiğimiz eylem planımızı açıklayacağız.
Çünkü biz “Zamanı gelince bakarız” diyen bir parti değiliz. Her konuda, detaylı hazırlıklar yapıyoruz.
Kimsenin şüphesi olmasın; önce güveni tesis edeceğiz, ardından topyekûn zenginleşeceğiz.
Özgür ve zengin bir ülke olacağız.
Ben şimdilik sözlerimi burada noktalıyorum. Katılımınız için hepinize çok teşekkür ediyorum.