6 Şubat 2022 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Adana Bursa İl Kongresindeki Konuşması

6 Şubat 2022

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
1. OLAĞAN ADANA İL KONGRESİ KONUŞMASI

DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurulu üyeleri,
Adana il teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruşlarımızın kıymetli temsilcileri,
Çok değerli Büyükşehir Belediye Başkanımız, Seyhan, Çukurova ve Akdeniz ilçe belediyelerimizin çok değerli başkanları,
Değerli muhtarlarımız,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili Adanalı gönüldaşlarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın kıymetli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız,
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, birinci olağan Adana İl Kongresi'ne hoş geldiniz diyorum.

Sözlerimin hemen başında bu sabah hayatını kaybeden değerli kurucumuz Genel Merkez Yönetim Kurulu üyemiz Nihat Ergün Bey'in babasına da Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun diyorum.

Değerli arkadaşlarım,

Ülkemizin yarınlarına damgasını vuracak olan biliyorsunuz tarım eylem planımızı dünya aleme ilan ettiğimiz şehirdeyiz bugün. Türk’üyle, Kürdü ile Arap’ıyla bir arada yaşamın nadide simgelerinden birisi olan bir şehirdeyiz. Kelimenin tam anlamıyla bir zenginlik ve bereket kentindeyiz.

Sadece toprağıyla değil, insanıyla da ülkemizin gurur şehirlerinden birindeyiz bugün. Bugün, Türkiye'nin kültürel tarihinde parlayan yıldızların aynı zamanda evindeyiz.

Dünyaca ünlü yazarımız Yaşar Kemal, vatandaşlarımızın bin bir türlü derdine tercüman olan sanatçımız Müslüm Gürses gibi daha burada ismini saymakla bitiremeyeceğim isimleri yetiştiren topraklardayız bugün. Çukurova'nın göz bebeği Adana'da siz değerli yol arkadaşlarımın huzurunda tüm Türkiye'yi buradan tekrar muhabbetle selamlıyorum.

Biraz önce İl Başkanımız Sadullah Bey'i hep beraber dinledik. Dün akşam demiştim ki; şu teşkilatımızda bir yaptığımız değerlendirme toplantısında, çoğu il başkanımızdan, ilçe başkanımızdan şu ifadeyi duyuyorum: "Kendi düğünümde bu kongre kadar heyecanlanmamıştım" diyen. İşte arkadaşlar bu büyük coşku, bu heyecan bu muhteşem birliktelik DEVA Partisi’ni DEVA Partisi yapan önemli tutkal. Adana'ya ne zaman gelsek, Adana'dan ne zaman geçsek, bu coşkuyla enerji doluyoruz. Sağ olun, var olun arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar,

Bizler 9 Mart 2020 günü bir yola çıktık. Hangi yola çıktık biliyor musunuz? Düşünen, konuşan, tartışan, eleştiren, birbirini dinleyen bir Türkiye için yola çıktık.

Biz ifade özgürlüğünü reddeden, fikirlerden korkan bu yönetim anlayışını komple reddetmek için yola çıktık. Bu nedenle parti programımızın ilk bölümüne özgürlükleri koyduk. Hak ve özgürlükler dedik, hak ve özgürlüklerin pazarlığı olmaz dedik. Öyle eksik gedik değil, tam demokrasi istedik. Tam demokrasi için yola çıktık.

Değerli arkadaşlar,

Şimdi sizlere sormak istiyorum. Tam demokrasi bayrağını Adana'nın dağlarından ovalarına kadar her yere taşıyacak mıyız? Deva Partisi'nin damlalarını Adana'nın ırmaklarıyla buluşturacak mıyız? Adana'nın sokaklarında bu demokrasi hareketini büyütecek miyiz?

Evet, inşallah hep beraber bunları yapacağız. Maşallah Adana hazır. Adana bu salondaki bu coşkuyla inşallah çok daha iyi bir Türkiye'ye hazır. Sağ olun, var olun diyorum. İnşallah seçim gecesi de böyle bir coşkuyla sonuçları hep beraber kutlayacağız arkadaşlar inşallah.

Değerli arkadaşlarım,

İktidardaki bu otoriter ortaklığın yaptığı gerçekten çok kötü şeyler var. Liste uzun tabii ama en kötüsü ne biliyor musunuz? Gençlerimizin hayallerini ellerinden aldı bunlar. Gençler bu otoriter ortaklık tarafından sistematik bir şekilde dışlanıyor.

Bu ülkenin gençleri harçlıklarıyla artık kitap alamıyor, kitap fiyatları olmuş ateş pahası. Kaç tane şehirde karşılaştım. Zaten okuma alışkanlığı öyle çok yüksek olan bir toplum değiliz ama gençlerden okumak isteyen kitap almak isteyen kaç tanesi önümü kesti dedi ki “Artık bizim kitaba paramız yetmiyor.” Gençlerimiz arkadaşlarıyla bir kafede oturamıyor. Bir kahve içmek artık lüks olmuş. Odalarından çıkamıyorlar, odalarından.

Ev gençleri diye bir toplum kesimi oluştu Türkiye'de. Yazık günah. Bu son 3-4 yılda oldu bunların hepsi. Daha önce yoktu böyle bir şey. Bu ülkenin gençlerine reva görülen hayat standardı bu mu olmalı Allah aşkına?

Gençlerimizi hayattan izole, işsiz, arkadaşsız, eşsiz, dostsuz en fenası da umutsuz bir biçimde odalarına hapsetmek reva mı? Ehil kadroların iş başında olduğu, kararların ortak akıl ve istişare ile alındığı yılları hatırlayın. Gençler yazın şöyle bir iki ay çalışıp kazandıklarıyla yevmiyeleriyle gidiyorlardı en son model bir oyun konsolu alabiliyorlardı.

Gençler, biriktirdikleri harçlıklarla sırt çantalarını alıp Avrupa'da bir hafta, iki hafta trenle de olsa tatil yapabiliyorlardı. Mesleklerine yeni başlayan gençler, işe başladıktan birkaç ay sonra krediyle de taksitle de olsa bir araba alabiliyordu. Bunları bu ülke yaşadı. Ülkemize hem demokrasi de hem ekonomide altın yıllarını yaşattığımız zamanlar böyle zamanlardı. Peki bugün hangi noktadayız arkadaşlar?

Gençlerin şöyle harçlıklarını biriktirip iki ülke görmeye güçleri yetiyor mu? Yetmiyor. Bırakın başka ülkeyi yaşadıkları şehri bile gezemez hale geldiler. Oyun konsolu falan bunlar artık hayal. Üniversiteye başladım bilgisayar alamıyorum diyor gençler.

Kaç tanesiyle karşılaştık şehirlerde, “Üniversiteyi kazandım, dersim için en basitinden bir laptopa, bilgisayara ihtiyacım var” diyor alamıyor. "Para biriktiriyorum tam alacak gibi oluyorum fiyat artıyor, biraz daha biriktiriyorum yine alacak gibi oluyorum yine fiyat artıyor" diyor. "Yetişemiyoruz arkadan" diyor.

Maalesef yeniden eski günlerdeki gibi atari ilanları falan çıkmaya başladı, görmüşsünüzdür. Ekonomide, hukukta, adalette ülke yetmişli, seksenli yıllara götüren iktidar, çocukların, gençlerin oyunlarında 80 model cihazlara tekrar döndürüyorlar. Peki arkadaşlarım bu kahredici tabloyu partili medyada görebiliyor musunuz? Partili medyada Türkiye'nin bu gerçekleri var mı? Yok göremiyoruz.

Çünkü partili medya gençlerin yaşadığı bu yoksullukla, yoklukla ilgilenmiyor. Onların derdi başka; paralı asker. Patronlarını dinliyorlar. Patronları ne derse onu yazıyorlar. "Şunu yazma" diyor, yazmıyorlar. Bir sağa, bir sola çamur atmakla uğraştıkları için vatana, millete hayırlı tek bir iş yapmaya zamanları da kalmıyor.

Bakın bu partili medyada arkadaşlar adı pelikan mıdır, melikan mıdır, kuş sürüsü müdür nedir? Geçenlerde bana dönük bir kampanya başlatmışlar. Sebep? Gençlik yıllarında kendi imkanlarımla yurt dışına çıkmışım. Bu kuş sürüleri ve onların akıl babaları kamu kaynaklarını tepe tepe kullanmayı alışkanlık haline getirdikleri için herhalde şaşırdılar.

Değerli arkadaşlar;

Ben dünyayı gezip görmüş olmaktan, görgü ve bilgimi artırmış olmaktan gurur duyarım. Kendi imkanlarımla dünyayı tanımaktan, yeni bilgiler öğrenmekten niye utanacak mıyım? Siz utanın, siz.

Bu ülkenin gençlerinin en temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma düşürdüğünüz için siz utanın. Öyle kamu kaynaklarıyla, nereden geldiği bilinmeyen paralarla boğaz kenarlarından operasyon işleri yapanlar ve onlara bunu yaptıranlar anlayamaz bunu, anlayamaz.

İşte bu sözüm ona uçan kuş gazeteciliği yapanlar ve onların patronları bu ülkedeki her gencin yüksek kalitede bir hayatı hak ettiğini anlayamıyorlar. En ufak bir eleştiri getirene ne diyorlar? "Şu telefonunu göreyim" diyorlar. Ayıp ya...

Bugün o telefon dediğiniz cihaz aynı zamanda gençlerimizin dünyayla bağını kuruyor. Orada ders çalışıyorlar, orada kitap okuyorlar. Siz bir basit cep telefonunu bu gence lüks olarak sayıyorsanız, siz bu ülkeyi getirdiğiniz durumdan utanın.

Değerli arkadaşlar,

Bakın bu bir vizyon, bir bakış, bir zihniyet meselesi. Onlar insanların gençliğini sömüren bu otoriter ortaklığın kapı kulu oldukları için akılları beş karış havada ne yaparlarsa yapsınlar, bildikleri gibi yapsınlar.

Hamdolsun, bizim alnımız açık, başımız dik, biz çok rahatsız. Hiçbir şeyden korkmuyoruz. Bir tek Allah'tan korkarız, başka bizim hiçbir şeyden korkutamazlar. Hamdolsun, bugüne kadar ne bir hukuksuzluğa bulaştık ne de bir haram lokma yedik.

Hukuksuzluğun dibine kadar batmış olanlar, haram lokma yiyenler korksun bizim korkacak bir şeyimiz yok, hamdolsun. İşte bugün biz ne söylüyorsak haklı olmanın verdiği özgüvenle söylüyoruz ve diyoruz ki; hiçbir karalama kampanyası bizi yolumuzdan caydıramaz. Hiçkimsenin gücü bu ülkenin gençlerine sunacağımız özgürlüğü ve zenginliğe engellemeye yetmeyecek. Yetmez.

Değerli arkadaşlarım,

Bakın bu partili medya var ya? Ne yapıyor DEVA Partisi’ni hiç görmüyor, göstermiyor. Zannediyor ki; onlar göstermeyince bu milletin haberi olmayacak. Artık herkesin haberi var.

Çok şükür damla damla yayılıyoruz. Kulaktan kulağa büyüyoruz. İnşallah güçlü kadrolarıyla, dürüst ve işinin ehli kadrolarıyla DEVA Partisi geliyor, bunu görüyorlar, korkuyorlar.

Bazen bakıyoruz bir olumsuz bir haber yapmaya çalışıyorlar. Bir yerden böyle eleştiri girmeye çalışıyorlar. Aynı gün bir bakıyoruz bizim sosyal medyada takipçilerin sayısı artmış, web sitemiz hareketlenmiş, teşkilatlarımıza ziyaretler çoğalmış.

Olumsuz yaptıkları haberler, attıkları iftiralar bile dönüyor dolaşıyor bizim partimizdeki hareketliliği artırıyor. Hiç görmeyenler, o vesileyle görmüş oluyor. Ne yaptıklarını bilmiyorlar. Çünkü niyetleri iyi değil arkadaşlar. Niyetleri iyi değil. Niyet sağlam olmayınca asla başaramazlar, asla. Önce niyetleri sağlam olacak.

Değerli arkadaşlarım,

Bizler siyaseti laf kalabalığı olarak gören insanlardan değiliz. Siyasetin asıl amacının sorunlara çözüm bulmak olduğunu da gayet iyi biliyoruz. Bu bilinçle de daima gençlerin arkasından yürüyoruz.

Gençler önden gidiyor, biz onları takip ediyoruz. Dert, tasa dolu gözler umut dolana kadar gençlerin yüzüne kapanan kapılar açılana kadar biz gençlerimizin arkasındayız. Hep beraber gençlerimizle beraber Türkiye'nin devası olacağız.

Değerli arkadaşlarım;

Torpili olmadığı için devlet kapılarından reddedilen, işsizliğe mahkûm edilen gençlere yaşatılan bu adaletsizliği de sona erdireceğiz. İktidara gelir gelmez, liyakatsizliğin maskesi haline gelen mülakat sistemini kaldıracağız, çöpe atacağız. Yazılı sınav neyse o. KPSS, gerekirse alan sınavı. Yazılı sınav neyse o. Mülakat şu anda Türkiye'de fiilen işine gelmeyenleri, eleme aracı haline gelmiş durumda.

Gençlerin kaliteli, nitelikli, dünya standartlarında eğitim alması için köklü bir eğitim reformu da başlatacağız. Gençleri kalıplara sokmaya çalışan dar zihniyeti de tarihin karanlıklarına gömeceğiz. Gençleri, ailelerinden daha geride bir hayat yaşayacaklarını düşünmeye sürükleyen bu zorbalığa da son vereceğiz.

Gençlerimiz hayat standartlarının sürekli düştüğünü görüyor. "Ben, kendi annem, babam kadar rahat bir hayat yaşayamayacağım" diyor. "Onların bizi yetiştirdiği gibi ben kendi çocuklarımı yetiştiremeyeceğim" diyor. Yazık değil mi?

Lise çağında, üniversite çağında olan gençlerimiz, Türkiye'nin sürekli geriye gidişini gördü. Türkiye'nin yükselme yıllarını onlar yaşamadı. Son 7-8 yıldır ülke sürekli düşüyor. Merdiven basamağı gibi basamak, basamak aşağı iniyor. Liseli, üniversiteli arkadaşlarım "Bu ülkede adalet yok" dediği müddetçe hiçbirimizin özgür olamayacağını da gayet iyi biliyoruz.

Her bir gencimizin hakkı hukuku için, ötekileştirilmemesi için biz aynı zamanda bu yolu yürüyoruz. Her birinin hayatın her alanında fırsat eşitliğine sahip olması için çalışıyoruz. Bakın arkadaşlarım; Batı'ya bakın, Asya’ya bakın.

Gençlerin önünde sınırsız bir hayal seti var. Umut var. Elin Batılısı Asyalısı bizim gençlerimizden daha zeki, daha kabiliyetli de onun için ve daha iyi hayatlar yaşayabiliyorlar? Hayır. Oralarda gençlere sunulan imkanlar farklı, özgürlük ortamı farklı. Asıl sebep bu.

İşte biz başta özgürlük olmak üzere hukuktan eğitime, ekonomiden dijital politikalara, sağlıktan çevreye kadar her alanda ama her alanda çalışıyoruz. Bugün gençler teknolojiye erişemiyor. Biz tüm ülkeyi geniş kapasiteli fiber optik ağlara kavuşturacağız. Ucuz ve hızlı internet hizmetini sunacağız. İnternet hızlı olacak hem de ucuz olacak.

Değerli arkadaşlar, teknoloji ürünlerini bir lüks tüketim olarak görmüyoruz biz. Bu ürünlerdeki vergi yükünü gençlerimiz için azaltacağız. Gasp edilmiş tüm özgürlükleri de teker teker iade edeceğiz. Bugün gençlerin hayatları çalınıyor. Biz onlara önce özgürlüklerini iade edeceğiz. Gençler üniversite bitirseler de lise bitirseler de iş bulamıyorlar.

Biz istihdam imkanlarını artıracağız. Gençlere hayallerini süsleyen iş imkanlarına erişme fırsatı sunacağız. Bakın arkadaşlar gençlerin umutsuzluğa sürüklenmesi, Türkiye'nin bir numaralı beka sorunudur, beka. Hani hükûmet, Cumhurbaşkanı hiç dilinden düşürmüyor ya her şeye beka, beka... Beka ne demek? Beka; ayakta kalmak demek. Gençlerin tek tek terk etmek istediği bir ülke ayakta kalabilir mi Allah aşkına ya?

Bugün gençler ne yazık ki, çareyi ülkeden kaçmakta arıyor. Ülkeden kaçamayanlar da ağır bir depresyon altında yaşıyor. Bu nedenle bizler Türkiye'yi gençlerin yaşamak istediği bir ülke haline getireceğiz, hem de sadece kendi gençlerimizin değil, başka ülkelerden gelen gençlerin de gelip bir süre eğitim almak istediği bir ülke haline getireceğiz.

Daha önce yaptık biraz önce gençler diyordu, "Yaptık yine yaparız" diye. Yaptık daha iyisini yaparız arkadaşlar daha iyisini. Ama bugünkü gibi Türkiye'nin parası pul olmuş, şöyle ucuz bir tatil yapalım diye gelenlerin çok faydası yok.

Hayatlarının bir kısmını yıldızlaşan bir Türkiye'de kaliteli eğitim almak için dünyadan gençler gelecek Türkiye'ye. İnşallah böyle bir Türkiye'yi kuracağız ve değerli arkadaşlar, hatırlayalım.

Avrupa'dan Erasmus ile gelen gençler için Türkiye yükselen bir ülkeydi. Yarışa giriyorlardı, kuyruğa giriyorlardı Türkiye için. Bunları yaşadık. Şu anda lisedeki, üniversite gençlerimiz belki o günleri görmediği için "Olmaz" diyorlar. "Bu ülke galiba hep kötüye gidecek" diyorlar.

Ama emin olun, daha iyisini yine bizler yapacağız. Hem de DEVA Partisi kadrolarıyla ülkemizi layık olduğu seviyeye hep beraber taşıyacağız. Türkiye'yi daha da güçlü bir şekilde daha da güçlü bir şekilde dünyanın cazibe merkezi haline biz getireceğiz.

Değerli arkadaşlarım,

Bir noktanın altını çizmek istiyorum. Dikkat ederseniz, Türkiye'yi terk etmek isteyen gençlerin hayalinde neresi var? Hep Avrupa ülkeleri var. Başka ülkelere gitmeyi hayal etmiyorlar değil mi? Çünkü gençler daha iyi demokrasi, daha geniş özgürlükler ve daha yüksek refah seviyesini istiyor. Avrupa modelini de bunun için tercih ediyorlar.

Hatta son yıllarda Amerika'ya gitmek isteyen de pek yok. Orada görüyorlar bazı işlerin yanlış olduğunu. Öyle Şangay Beşlisiymiş, oymuş buymuş. Gençlere hiçbir şey vaat etmiyor. Bir zamanlar biliyorsunuz Cumhurbaşkanı takmıştı, Şangay Beşlisi diye. Kafalarına esince, Avrupa'ya çatıp, Şangay Beşlisi diyorlar.

Türkiye'yi Avrupa'dan uzaklaştıracak ne varsa yapmaya çalışıyorlar. Biliyorsunuz, geçen sene de bir gece yarısı aldıkları hukuksuz bir kararla öncüsü olduğumuz İstanbul Sözleşmesi'nden Türkiye'yi tek imzayla çıkardılar. Şimdi de ülkemizi kuruluşundan beri içinde yer aldığı Avrupa Konseyi'nin yaptırım kararlarıyla karşı karşıya bıraktılar.

Niçin? Sayın Erdoğan'ın keyfi öyle istedi çünkü. Almış yanına aynı zihniyetten iki ortak. Hukuku tanımadan, uluslararası sözleşmeleri umursamadan yürüyor. Kendi vatandaşımızın haklarını ihlal ettiği yetmiyormuş gibi bir de bu ihlal tespit edildiğinde bağlı olduğumuz sözleşmeyi uygulamamakla da inat ediyor.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin altında Türkiye'nin imzası var mı? Var. Çünkü Türkiye'de hem Avrupa'da hem Asya'da olan bir ülke olarak zamanında o sözleşme yapılırken, Avrupa'da olan bir ülke olarak gitmiş, onun altında Türkiye olarak imza atmış. İnsan hakları sözleşmesi, hangi insan hakkı?

Bizim insanımızın hakkı, kendi vatandaşımızın hakkıdır. "Biz bu sözleşmeye uyacağız" diye devlet taahhüdü verilmiş mi? Verilmiş. Kuruluşundan bu yana, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan yargıçlar görev yapmıyor mu? Yapıyor. Rahmetli Özal'dan bu yana bizim vatandaşlarımız gidip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurabiliyor mu? Başvuruyor.

Ortağı olduğumuz, bizim de içinde olduğumuz bir yapı. Biz ortağız orada. Avrupa Konseyi'nin kurucusuyuz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilk imzacısıyız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde ortağız, orada yargıçlarımız çalışıyor.

Yetmedi, taraf olduğumuz uluslararası anlaşma ve sözleşmelerin iç hukukumuzu bağladığı da kendi anayasamızın hükmü, Türkiye Cumhuriyeti devletinin anayasasının bir hükmü. Kimse getirip zorla bunu yaptırmıyor bize ve bütün bunların zamanında bizim kendi vatandaşlarımızın hakkını, hukukunu korumak için yapılmış işler olduğunu biliyoruz.

Rahmetli Özal ne yaptı? Niye AİHM'e başvuru hakkını getirdi bu ülkeye? Bir gün gelir de otoriter bir iktidar, siyasi seçimle gelmiş veya askeri vesayeti olan otoriter bir iktidar vatandaşlarımıza zulmetmeye başlarsa insanların nefes alacağı bir kapı olsun diye bu adımlar atılmış. Uzun vadeli bir vizyonla bu adımlar atılmış. Yazık gerçekten çok yazık.

Böyle bir devlet yönetimi olamaz arkadaşlar. Durmadan değişken, durmadan değişiyor ya, hava durumu musunuz? Bir öyle, bir böyle. Havayı bile öngörmek mümkün.

Ama mesele dış ilişkiler olduğu zaman mesele ciddi konular olduğu zaman, ekonomi olduğu zaman Erdoğan'ı öngörmek mümkün değil. Bir de ne diyor? "Avrupa yerel mahkemelerimizin kararlarını tanımıyormuş". Yine en iyi bildiği işi yapıyor. Meseleyi çarpıtıyor, çarpıtıyor.

Şimdi ben buradan Sayın Erdoğan'a soruyorum. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi onca yıldır bizim mahkemelerimize saygısızlık etmiyordu da şimdi mi ediyor? Eğer Türkiye, AİHM'e en çok şikâyet edilen ülkeler listesinde başlardaysa bunun sebebi de sizsiniz. Yine kendisine soruyorum.

Madem öyle, siz kendiniz niçin zamanında tam üç defa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdunuz? Kendisi zamanında üç defa başvurdu. Evet, bu ülkede yargının bağımsız ve tarafsız çalışmadığında yargının nasıl vahim hatalar yaptığını bir şiir okuduğunuz için hapse girdiğinizde siz de gördünüz. Hatırlayın, vesayet günlerinde size haksızlık yapıldığında sizde İnsan Hakları Mahkemesi'nin kapısını çaldınız; hem de 3 defa çaldınız.

Dönemin gazetelerine şöyle bakalım arkadaşlar. Biz bunları hatırlatmayınca unutuluyor. Bakın ne yazıyor, okuyalım ne yazıyor. Diyor ki; Anayasa Mahkemesi’nin milletvekili olamayacağı kararı verdiği AK Parti lideri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdu yazıyor.

O günün gazete kupürü bu. Şu anda "Tanımıyorum, uymuyorum, benim mahkemem varken onlara ne oluyor" diye meseleyi çarpıtan Sayın Erdoğan'ın kendisi sıkışınca, kendi haksızlığa uğrayınca gitmiş aynı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş. Hem de 3 kere başvurmuş. Sayın Erdoğan AİHM'e başvurunca sorun yok ama başkası başvurduğunda sorun var. Böyle bir şey olur mu, tutarlı olacaksınız tutarlı.

Kendi işine gelince başvur, işine gelmeyince de başvuranlara şöyle böyle de. Oradan çıkan kararlara de ki; "Benim kendi mahkememin kararı var". E sizinle ilgili, kendi mahkemenizin kararını beğenmediğiniz için gerçekten haksızlığa uğradığınız için siz başvurmadınız mı zamanında? Niye bugün laf ediyorsunuz? Niye bugün tam 180 derece dönüp o gün yaptığınızın bugün tam tersini savunuyorsunuz.

Bakın arkadaşlar, burada mesele AİHM veya Sayın Erdoğan falan değil. 84 milyonun hakkını, hukukunu ilgilendiren, ülkemizin uluslararası itibarını belirleyen bir konudan bahsediyoruz. Türkiye'nin gençleri Avrupa'ya gitmek isterken, Avrupa'dan kopmak için adeta gereken her şeyi yapan bir yönetim felaketinden bahsediyoruz şu anda.

Ama arkadaşlar hiç şüpheniz olmasın. Biz bu yanlış istikameti durduracağız, bunu durduracağız. Biz, önce insan diyeceğiz. Önce insan dediğimiz için kendi vatandaşlarımıza AİHM'de hakkını aramak zorunda bırakan bu otoriter yönetime son vereceğiz. Türkiye'yi dünyada saygın, sözünün eri, güvenilir bir muhatap haline getireceğiz.

Ülkemizi Avrupa Birliği'ne tam üyelik rotasına sokacağız. Günün birinde üye oluruz olmayız o ayrı mesele. Ama onlar alır, almaz; biz isteriz, istemeyiz bu ayrı mesele. Fakat Türkiye'nin uzun vadeli bir hedefe ihtiyacı var. Önemli olan bu istikamettir.

Önemli olan, kendi vatandaşlarımız için nasıl bir Türkiye istediğimizi tarif etmektir. İşte biz bu istikamete doğru ilerledikçe vatandaşlarımız her alanda en yüksek standartlara kavuşacaktır.

Biz Avrupa Birliği müktesebatına uyum için yol aldıkça bundan 84 milyon istifade edecektir. Bunu biz kendimiz için yapacağız, başkası için değil. Bu kapsamda, ilk olarak şu bozulan siyasi diyaloğumuzu mutlaka yeniden tesis edeceğiz.

Gümrük Birliğini genişletmek için derhal kolları sıvayıp çalışmaya başlayacağız. Bundan ülke olarak hep beraber biz istifade edeceğiz, başkası değil. Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki vize uygulamasının kalkması için de çalışacağız.

Böylece bizim insanımız Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes pasaportunu masaya koyduğunda ona kapılar açılacak. Bunu gerçekleştireceğiz. Avrupa ülkelerinden ülkemize akacak doğrudan yatırımların artmasını sağlayacağız.

Değerli arkadaşlarım, DEVA Partisi’nin şöyle bir parti programına bakın, şöyle bir işin özüne bakın. Bizim istikametimiz, vatandaşlarımızı Avrupa Birliği standartlarına yükselen bir imkana ulaştırmak. Amacımız bu. Bu istikametle beraber, ülkemiz hem demokraside hem hukukta hem de ekonomide Süper Lig'e böylece yükselmiş olacak. Zor koşullar yaşandığında vatandaşına IBAN veren değil, aynı Avrupa'da pek çok ülkede yapıldığı gibi vatandaşına doğrudan destek veren, sorumluluk sahibi bir yönetim olacağız.

Beştepe’nin etrafına kümelenen, dar bir grubun kamu kaynaklarını kendi arasında paylaşmasına son vereceğiz. Onun yerine, halkımızın yararı için Avrupa Birliği'nde geçerli olan 28 ülkenin uyguladığı kamu ihale mevzuatını Türkiye'de uygulayacağız. Bunların iki lafın başı ettiği o milli ve yerli kelimeler var ya... Yaptıkları her türlü yanlışın üzerine kapatmak için o değerli terimleri kullanıyorlar.

İki lafın başı millî, yerli. Millî, yerli diye diye, Türk tipi başkanlık sistemi diye diye ne yaptılar? Memleketi son 20 yılın en büyük krizinin içine soktular. Yaptıkları akıl dışı, bilim dışı her türlü işi kapatmak için bu bize özel diyorlar.

Millî, yerli diyorlar. İnsanları susturmaya çalışıyorlar. Biz susmayacağız, yanlışlarını yüzlerine vuracağız. Millî diyerek, yerli diyerek, Türk tipi diyerek bu insanların aldatılmasına da artık müsaade etmeyeceğiz.

Evet arkadaşlar şimdi ben Adana'ya sormak istiyorum.
Zenginleşen bir Türkiye için hazır mıyız arkadaşlar?
Hukukun üstünlüğüne inanan bir yönetim için hazır mıyız?
Özgürlüklerin doyasıya yaşandığı tam demokratik bir Türkiye için hazır mıyız? Siz hazırsanız biz hazırız inşallah.

Değerli arkadaşlarım,

Bugün Çukurova'dayız. Evet şimdi tarıma ve çiftçimize geliyoruz. Tarım eylem planımızı duyurduğumuz Adana'da, Çukurova'da, tarımın kalbindeyiz. Çiftçimizin artan girdi fiyatları karşısında çok büyük zorluklar yaşadığını gayet iyi biliyoruz, görüyoruz.

Öyle ki ürettikçe zarar eden, zarar ettiği için üretimden vazgeçen çiftçilerimizin her gün sayısının arttığını da gayet iyi görüyoruz. Kendi üretimimiz azaldıkça tarım ürünlerinin ithalatı artıyor, fiyatlar artıyor. Avrupa'nın en büyük tarım topraklarına sahip, Avrupa'nın en büyük nüfusuna sahip, Avrupa'nın en genç nüfusuna sahip olan Türkiye, gittikçe tarımda daha çok dışarıya bağlı hale geliyor.

Çünkü arkadaşlar tarım ithalatı var ya, tarım ürünleri ithalatı, onların lobileri var. Onlar Beştepe'ye çabuk giriyorlar. Telefon açtıklarında karşılarında hemen muhatap buluyorlar fakat bizim çiftçimizin Beştepe'de muhatabı yok. Derdini anlatamıyor, duyuramıyor.

Gübrede, mazotta, tohumda, ilaçta, elektrikte yaşanan bu fahiş fiyat artışları tüm Türkiye'ye dönüyor yüksek kronik enflasyon, hayat pahalılığı, zam olarak yansıyor. Peki bütün bu zor şartlarda gübre fiyatlarının üçe dörde katladığı, elektrik fiyatlarının katlanarak arttığı, tohumun, mazotun her gün fiyatına zam geldiği bir Türkiye'de çiftçiye destek var mı?

Rakamlar ortada. 2022'nin bütçesi Meclis'e sunulduğunda bütün tarımsal desteklerin toplamı ne kadardı biliyor musunuz? 25 milyar. Alt alta yazın çarpın, toplayın 25 milyar TL. Aynı bütçede faiz ödemesi ne kadardı? 240 milyar lira, 240. Biz bunu dillendirince, sürekli yüzlerine vurunca ne yaptılar? 25 milyarı şimdi 29 milyara çıkarttılar. 29 milyar da olsa, bir 29 milyara bakın bir de 240 milyara bakın. 8 kat fark var.

Şu anda ki hükûmet, şu andaki Cumhurbaşkanı "Ben faizle mücadele edeceğim" diye gelmedi mi? "Bana yetkiyi verin, enflasyon da faiz de nasıl düşer göstereceğim" demedi mi? 4 yıl oldu. Sonunda geldiği noktada bütçeye bir bakın tarıma verdiği desteğin tam 8 katını faiz olarak ödüyor bu devlet. 8 katını. Yazık günah.

Niye? Çünkü bilmiyorlar arkadaşlar. Faiz nasıl düşer bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar. Bilenlerle de çalışmıyorlar. Zannediyorlar ki ben Merkez Bankası'na talimatı vereceğim, o da bankalardan aldığı faizi düşürecek.

Bütün piyasada faiz düşecek. Yok öyle bir şey. Bu kadar kolay değil ya. Talimatla ekonomi yürümez. Ekonomi güvenle yürür, güvenle. Siz güveni oluşturacaksınız, istikrarı oluşturacaksınız.

Ne oldu? Merkez Bankası'nın bankalardan aldığı faizi düşürdü ne oldu? Aynı devletin Hazinesi gidiyor şimdi aynı bankalardan yüzde 17 yerine yüzde 25'le borçlanıyor. Bu mu faizin düşmesi? O ödediği faizler işte 240 milyarlık bütçedeki faiz. Bizim esnafımız, sanayicimiz, ticari kredi için bankaya başvurduğunda şu son 4 ayda artık yüzde 6, 7, 8, 9 daha fazla faiz ödüyor.

Herhangi bir vatandaşımız gidip bankadan ihtiyaç kredisi istediğinde şu son eylül ayına göre yüzde 6, 7, 8, 9 daha fazla faiz ödemek zorunda kalıyor. Hani faizi düşürecektiniz? Hani yüksek faiz vatana ihanetti?

Hani yüksek faize siz faizcilik diyordunuz, daha faizler yüzde 6, 7 iken o dönemin tertemiz bürokratlarını meydanlarda yuhalatıyordunuz. Faizci diyordunuz. Yüzde 6, 7 faizcilikse yüzde 25, 30, 35 faizin adın ne? Bunu da siz koyun diyorum. Kendisine soruyorum, siz koyun bunlardan diyorum.

Bakın arkadaşlar,

Biliyorsunuz biz seçimlerden sonraki ilk 90 günde ve ilk 360 günde yapacaklarımızı adım adım açıklıyoruz. Tarım Eylem Planını gerçekleştirdik. Çünkü biz "Zamanı gelince bakarız" diyen bir parti değiliz. Atacağımız her adımı hesap ediyoruz. Takvimleştiriyoruz ve açıklıyoruz.

İşte bu kapsamda çiftçimize vereceğimiz desteği artıracağımızı söyledik. Destek miktarlarını ekim dikim döneminde açıklayacağız. İş işten geçtikten sonra değil ve destek ödemelerinde aynı yıl yapacağız. Bir sene sonra değil çiftçimizin kredi borçlarını iki yıl ödemesiz olmak üzere sıfır faizle taksitlendireceğiz.

Ziraat Bankası'nı yeniden çiftçinin bankası yapacağız. Bir yandan eski borçları uzun vadeye yayarken, bir yandan da yeni finansman imkanıyla çiftçimizin dertlerinin en kısa zamanda çözeceğiz. Gübre maliyetinin tam yarısını biz karşılayacağız. Taahhütüt ettik.

Gübre kaç para? Yüz lira mı? Yüzde 50'sini devlet ödeyecek. Ne kadar 12 bin lira mı? 6 binini devlet ödeyecek. Bir adımı da sulamada atacağız. Çiftçimiz için ayrıca ayrıcalıklı düşük fiyattan ayrı düşük bir elektrik tarifesi uygulayacağız.

Standart tarife değil, düşük bir tarife uygulayacağız. Mevsimlik tarım işçilerinin konaklama, sağlık, umumi ve kişisel temizlik olmak üzere hayat standartlarını iyileştireceğiz. Tarım emekçilerinin çocukları eğitim ihtiyacını karşılasın diye de gerekli her türlü desteği sunacağız.

Biliyorsunuz iklim değişikliği nedeniyle ekim ve hasat zamanları değişti. Pamukla anılan bölgemizde artık ürün deseni farklılaşıyor. Kuraklık önemli bir sorun. Ülkemizdeki bütün sulama yatırımlarını alt alta yazın toplayın değerli  arkadaşlar, bir Kanal İstanbul parası etmiyor. Bütün barajlar, göletler, irsale hatları, basınçlı su sistemleri, yağmurlama, damlama, sulama...

Bütün Türkiye'deki yatırımları toplayın Kanal İstanbul kadar para yetmiyor. İşte biz söz verdik. İktidarımızın ilk beş yılında Türkiye'deki tüm tarımsal sulama projelerini tamamlayacağız. Ne var ne yoksa hepsini.

Bu iş öncelik meselesi arkadaşlar öncelik. Öncelik toprak mı, tarım mı, çiftçi mi yoksa öncelik rant mı? Şu anda bunların önceliği rant. Ne diyor "500 bin kişilik şehir kuracağız Kanal İstanbul'un orada" diyor. Niye? Gayrimenkul, rant. Maalesef... İşte biz değerli arkadaşlarım, inşallah toprağı suyla buluşturacağız.

Değerli arkadaşlar,

Adana denilince tabii bizim aklımıza güneşli günler geliyor. Güneş enerjisi potansiyeli çok yüksek olan Adana'da yenilenebilir enerji konusunda da çok ciddi potansiyel var. Sağlıklı ve sürdürülebilir toprak yönetimini oluşturarak, düşük verimli alanlarımızı olabildiğince güneştarlalarıyla değerlendireceğiz.

Yenilenebilir enerji alanında topyekûn bir atılım gerektiğine inanıyoruz. Şu an ülkemizde lisanssızlarla birlikte 8000 megavat olan güneş enerjisi santral kapasitesinin iki katına çıkartmak mümkün. Ama güneşe güneş gözlükleri değil rant gözlükleriyle bakanlar bunu görmüyor.

Adanalı sanayicimiz de yakından takip ediyor ki birkaç yıl sonra Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında Avrupa Birliği'ne ihraç edilen ürünler üretimde salınan karbon emisyonuna göre vergilendirilecek.

Bakın bu ihracatımızı etkileyecek çok önemli bir konu. İşte biz, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği atılımlarımızla bu konuda da ihracatçılarımızın yanında olacağız. Bu süreçte ihracatçımız olumsuz etkilenmesin diye çalışacağız.

Değerli arkadaşlarım. Şimdi sizlere son olarak tekrar sormak istiyorum. Adana, Atılım için hazır mısınız?

Tarımı ayağa kaldırmaya hazır mısın Adana? Demokrasi için hazır mısın Adana?

Fabrikada, işçinin, tarlada, çiftçinin, caddede, esnafın, kurumlarda, memurun yüzünügüldürmeye hazır mısın Adana?

Güzel, hep beraber hazırız. Biz, Türkiye'nin haysiyetli insanlar için buradayız. Artık Türkiye'nin devası var. Adana'nın devası var. Hepinize çok çok teşekkür ediyorum, sağ olun var olun diyorum.