21 Kasım 2020 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Kastamonu İl Kongresi Konuşması

21 Kasım 2020

GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN KASTAMONU 1. OLAĞAN İL KONGRESİ KONUŞMASI

DEVA Partisi’nin değerli Genel Merkez Kurul Üyeleri, Kastamonu İl Teşkilatımızın çok değerli Başkanı, Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,

Sevgili Kastamonulu gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları, Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Kastamonu teşkilatımızın birinci olağan il kongresine hoş geldiniz diyorum.

***

Kurtuluş Savaşı’nda, çocuğunu kucağına alıp kış ortasında kağnıyla mermi taşırken şehit düşen Şerife Bacı’nın şehrinden;

Çocukluğumuzun neşesi Hababam Sınıfı’nın yazarı Rıfat Ilgaz’ı yetiştiren;

Muhteşem dağları, yaylaları ile
Aydos Kanyonu, Ilıca Şelalesi, Mantar Mağarası gibi doğal zenginlikleri ile meşhur Kastamonu’dan sesleniyorum sizlere.

***
Değerli arkadaşlarım,
Bu ülke Cumhuriyet Tarihi boyunca bir kısır döngü yaşadı.

Üste çıkanın altta kalanı ezdiği; ezilenlerin de bir gün üste çıkıp ötekileri ezmeye çalıştığı bir ülke oldu bu Türkiye.

Biliyorsunuz, şu anda iktidarda olan parti, bundan 18 yıl önce, “altta kalanlar” adına yola koyularak geniş bir toplum kesiminin desteğini aldı.

Peki geniş toplum kesiminin gerçekte istediği Türkiye acaba bugünkü Türkiye miydi?

Bugünkü Türkiye’nin hayalini mi kuruyordu iktidar partisini destekleyenler?

Mafyanın, çetelerin, suç örgütlerinin ulu orta tehditler savurduğu bir ülke miydi istedikleri?

Bakın, daha birkaç gün önce, küçük ortağın talebiyle cezaevinden çıkması sağlanan bir suç örgütü yöneticisi, bir siyasetçiyi hedef aldı.

Suçluluğu mahkemelerce sabit bulunmuş bir suç örgütü yöneticisi bir siyasetçiyi tehdit etti. Çok ağır hakaretlerde bulundu.

Ardından ne oldu? Her konuda hemen anında açıklama yapan Cumhurbaşkanından bir ses duydunuz mu?

Duymadınız.

Çünkü iktidarın küçük ortağı hızlı bir şekilde suç örgütü yöneticisine sahip çıktı. Açıkça suç işleyen birine arka çıktı.

Hakkı, hukuku, adaleti unuttuklarını biliyorduk da böyle apaçık şekilde suçtan yana, suçludan yana tavır alacaklarını düşünemezdik.

Bu ülke; mafya babalarıyla, suç örgütleriyle yönetilemez arkadaşlar. Çok açık söylüyoruz:

Meşru siyasi yollarla, halkın oylarıyla seçilmiş kişilerin tehdit edilmesine, hele hele böyle suç örgütü yöneticileri tarafından tehdit edilmelerine göz yummayacağız.

Biz kime, hangi partiye, hangi fikre yönelmiş olursa olsun, hiç fark etmez; siyaseti hedefleyen gayrimeşru müdahalelerin her zaman karşısında olacağız.

Çok değil bundan 7 sene evvel bugünkü Cumhurbaşkanı “çeteler dönemi, mafya dönemi bitmiştir” demişti, hatırlıyorsunuz. Ama ne oldu? Bugün illegal yapıların suça konu sözlerine kendisi tek kelime edemiyor. Niye edemiyor şöyle bir düşünün. Her konuda açıklama yapıyor. Yarın da buraya Kastamonu’ya gelecekmiş, dinleyeceğiz bakalım. O konuda bir açıklaması olacak mı, olmayacak mı?

İttifak bozulur kaygısıyla, ortağının suça sahip çıkmasına da ses çıkaramıyor Cumhurbaşkanı.

İllegal yapıların siyaseti dizayn etme çabalarına müsaade etmeyiz, edemeyiz. DEVA Partisi olarak bir kez daha sesleniyoruz. “Korkma Türkiye.”

Suç örgütlerinden, illegal yapılardan, ülkemizi 90’lı yıllara döndürmek isteyen bu karanlıktan “Korkma Türkiye!” diyoruz.

Bu ülke, tüm bu illegal yapılardan da illegal yapıların arkasına saklanan siyasetçilerden de büyüktür. Unutmasınlar.

Bir de bu kişiler “yerli ve milli” söyleminin arkasına saklanıyor. Yerlilik, millilik bu mudur? Suç örgütü yöneticilerine destek vermek midir? Onların insanları apaçık tehdit etmesine göz mü yummaktır, bu mudur?

Biz onların bu dar, içe kapalı, toplumu ayrıştıran, kendi içinde kutuplaştıran ve belli kesimleri ötekileştiren milliyetçilik tanımını reddediyoruz.

Milliyetçilik, rakip siyasi parti liderlerinin illegal örgütler tarafından tehdit edilmesini alkışlamak değildir.

Gerçek milliyetçilik bu ülkedeki herkesin hukuki güvenliğinin sağlanmasıdır. Gerçek milliyetçilik, bu ülkedeki herkesin haklarını savunmaktır.

Gerçek milliyetçilik, her bir vatandaşın kendi hak ve özgürlüklerini doyasıya yaşayabileceği bir ortam oluşturmaktır.

Gerçek milliyetçilik, bu ülkede yaşayan herkesin başını dik tutmasını sağlamaktır.

“Yerli ve milli” kılıfının altında her türlü yanlışı, her türlü hatayı yapıyorlar. Her türlü hukuksuzluğu bu ülkeye dayatıyorlar.

Gerçek milliyetçilik, vatandaşının çocuğunun geleceğinden kaygı duymadan başını yastığa koymasını sağlamaktır.

Gerçek milliyetçilik, “ulusal çıkar” gibi bahanelerle insanların sağlığıyla, canıyla alay etmek değildir.

Gerçek milliyetçilik, gençlerin hayallerini çalmak değildir.

Maalesef dostlarım, bugün ülkeyi yönetenler uyguladıkları politikaların başına “milli” gibi “yerli” gibi sıfatlar ekliyor ama yaptıklarının ne millilikle ne de yerlilikle alakası yok.

Bugünkü yönetim, kendi seçmen tabanını daha bağımlı hale getirmek için, diğer toplum kesimlerini tamamen öteleyerek devleti yönetiyor.

Sırf bu nedenle açık açık işlenen suçlara arka çıkıyor.

İnsanları siyasi fikrine, mensubu bulundukları toplumsal kesime, etnik kökenine, dinine, diline, cinsiyetine göre ayırıyor, ötekileştiriyor.

Biz bu anlayışı kabul etmiyoruz.

Biz çetelere, suç örgütlerine, mafyaya geçit veren, suça destek olan ve taviz veren bu anlayışı silmek için buradayız.

Biz DEVA Partisi olarak, bu ülkenin haysiyetli insanlarına yakışır, eşit, adil, özgür bir ülke inşa etmek için geliyoruz.

Biz hazırız, geliyoruz. Kastamonu hazır mı? ***

Değerli yol arkadaşlarım,
Ekonomimiz son 20 yılın en kötü döneminde. Milletimiz fakirleşiyor.
Enflasyon durdurulamıyor.

Merkez bankası rezervleri tükendi. Bu memleketin 130 milyar dolardan fazla dövizini, kendi şahsi inatları uğruna çöpe attılar, üstüne bir de 44 milyar dolar borçlandılar.

En son rakamlar arkadaşlar, Merkez Bankası’nın döviz rezervi eksi 44 milyar dolar, düşünün. Merkez Bankası açıyor kasayı gösteriyor “bak dövizim var” diye ama bu dövizden 44 milyar dolar daha fazla piyasaya borcu var.

Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası Başkanını değiştirdiler. Ardından Hazine ve Maliye Bakanı ortadan kayboldu. Şaka değil ha, hâlâ nerede olduğunu kimse bilmiyor. Bakan bir anda buharlaştı.

Tabii Cumhurbaşkanının yakın akrabası olunca, tek soru sorulamadan ne oldu ne bitti anlaşılmadan kaybolma lüksü de var.

Ama biz bunu kabul etmeyiz arkadaşlar. Önce ne oldu Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi Türkiye’de yürürlüğe girdi, uygulanmaya başlandı.

Yine aynı günlerde en yakın akraba hazinenin başına getirildi ve iki yılda ülkenin ne halden ne hale geldiğini, esnafımızın nasıl perişan olduğunu, emeklimizin, memurumuzun işçimizin, çalışanlarımızın gelir seviyesinin nasıl kaybolduğunu hep beraber görüyoruz, izliyoruz.

Devletin hazinesinin başında duran kişi, bir anda yok olamaz. Kaybolamaz.

Ekonomiyi batırdılar, şimdi de bir bakanı ortadan kaybedip bu işi unutturalım diyorlar.

“Bak, işte ekip değişti, merak etmeyin.”
Yahu durun! Nereye kayboluyorsunuz? Gitmenin de bir adabı, usûlü vardır.

İki senede ülkeyi iki kat borca soktuğunuzu gizleyip bakanı da gözlerden uzak tutup bu millete olanları unutturamazsınız.

Doğmamış çocuklarımıza kadar bu ülkeyi borca neden soktuğunuzu anlatmak zorundasınız.

Bakın, iki yılda hazinenin borcu 970 milyardan, 1 trilyon 860 milyara çıktı arkadaşlar, iki yılda. İki yılda ikiye katladı.

Partili Cumhurbaşkanı, yakın akraba bakan, ülkeyi düşürdükleri durum bu.

İki personel değişimiyle, bakanı ortadan kaybet, Merkez Bankası Başkanını değiştir. Bu ülkeye, bu millete ödettiğiniz bedel ne olacak? Bunu unutacak mıyız?

İki yılda bu devletin borcunu ikiye katladığını unutacak mıyız? Bunu mu bekliyorsunuz? Biz bunu unutturmayacağız arkadaşlar, sürekli konuşacağız, sürekli işleyeceğiz. Ta ki çıkıp bunun bir hesabını verene kadar, anlatana kadar. O kadar kolay değil.

Bir inat uğruna bu millete bu bedeli ödettiler, ödetiyorlar.

Ama yönetimin başında kayınpeder olunca, vasıf da sadece akrabalık olunca millete karşı bu sorumluluğu biz onlara unutturmayacağız.

Hep hatırlatacağız.

Faizle ilgili sözlerinizi de hatırlatacağız.

Evet arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz, Sayın Erdoğan hep ne diyordu “faiz sebep, enflasyon neticedir”

Ne diyordu, “enflasyonun anası da babası da faizdir” diyordu.

Peki iki gün önce ne yaptılar? Dünyadaki bütün Merkez Bankaları içerisinde en yüksek faizi uygulayan Merkez Bankalarından birisi şu anda bizim Merkez Bankamız arkadaşlar. Faizler sıfır, eksi bilmem ne, Türkiye’de tam %15 ödeniyor şu anda.

E hani faiz enflasyona sebep oluyordu? Ne oldu? Enflasyon düşük mü?

Bakın buraya gelmeden önce, Kastamonu merkezde şöyle bir esnafımızla selamlaştık, dolaştık. Lokanta sahibi, restoran sahibi arkadaşlardan duyduğum ifade şu; “Bir teneke yağ, tam iki katına çıktı fiyatı.” Enflasyon %11, %12 TÜİK öyle açıklıyor. Dalga geçiyorlar inanın. Esnafımız, TÜİK’in açıkladığı %11, %12 enflasyonla dalga geçiyor. “Kimi aldatacaklar?” diyorlar, “kime anlatacaklar?” diyorlar. “Biz yaşıyoruz, ben aldığım malzemenin fiyatını biliyorum, ödediğim parayı biliyorum.”

Onlar kendi evine artık alışveriş etmiyor olabilir ama vatandaşımız kendi evlerinin alışverişini kendileri yapıyor, onun için enflasyonu gayet iyi biliyor.

Kaç tane Merkez Bankası başkanını görevden aldınız, kaç bakana iftiralar attınız. Meydanlarda yuhalattınız. Şimdi neden faizi arttırıyorsunuz?

Enflasyon çok düşüktü de enflasyon daha da yükselsin diye mi faiz arttırdınız? Çünkü ne diyordunuz? Yıllardır inatla, ısrarla “faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur,” diyordunuz. Yani faizi düşür enflasyon da düşer. O zaman niye düşürmediniz faizi?

Bu üçüncü kendi adamları. Bizim ekibimiz ayrıldıktan sonra şu andaki üçüncü Merkez Bankası başkanı koyuyor, bakıyor, olmuyor. Bir de suçu atacak, faturayı kesecek birisi lazım.

Başarılı oldu mu kendileri, başarısızlık olduğu zaman hemen bir bürokrat bul, görevden al, “İşte bak suç ondaydı” de, devam et.

Bu milletin dövizini, sırf faizi arttırmamak için yaktınız, yok ettiniz de şimdi neden faiz arttırdınız?

Değerli arkadaşlar, ekonomi yönetiminde yangın küçükken, bir bardak suyla yangını söndürürsünüz.

Gerektiğinde, piyasa dalgalanmalarında, Merkez Bankası küçük faiz ayarlamalarıyla onu zaten dengeler. Ama siz inat ettiğinizde, bütün dünyanın dalga geçtiği teorinizi bastırdığınızda yangın büyüyor. Yangın büyüyünce de ne oluyor? Bir bardak suyla sönecek yangın, artık tankerler dolusu sularla ancak söndürülüyor, sonunda da arkaya koca bir enkaz kalıyor.

Değerli arkadaşlar, Merkez Bankasındaki döviz rezervlerimizi erittiler. O rezervler bir kişisel inat uğruna harcanacak kadar ucuz muydu?

O rezervler, bu milletin alın teriydi. Bu milletin helal kazancıydı. Bir inat uğruna öylece yakılabilir mi, kül edilebilir mi?

İki yılda, Partili Cumhurbaşkanı, yakın akraba beraberce yaptılar bu işi. Ama yaktılar, yok ettiler, kül ettiler.

“Ekonomimiz uçuyor” diyenlerin bizzat kendileri, ekonomiyi işte böyle şahsi inatları, hırsları uğruna dibe çaktılar.

Değerli arkadaşlar, bir başka önemli problem de israf. Bu devlet kaynaklarının israfı var ya, işte bu ülkeyi bu hale düşürdü.

Bakın ben ve arkadaşlarım bıraktığımızda, toplam bütçe açığı bu devletin 24 milyar liraydı, bu yıl ne kadar biliyor musunuz? 239 milyar lira. 10 kat bütçe açığı var bu ülkenin şu anda. Niye? Beceriksizlik, israf ve kötü yönetim.

Ağrı’dan, Balıkesir’e, Kırşehir’den Siirt’e, Bartın’dan Mardin’e her gittiğimiz yerde insanlar bize aynı şeyi söylüyor:

“Gelin, kurtarın bizi” diyorlar.

Bugün Kastamonu’da merkezde dolaşırken, aynı ifade tekrar etti. Hiç fark etmiyor bakın, bugün 25. İl kongremizi yapıyoruz. 25 ilimizin 25’inde de aynı ifadeyi vatandaşlarımızdan duyuyoruz; “Gelin, kurtarın bizi.”

Esnafımız bakarken gözü yaşlı bakıyor bize artık. Kolay değil.

“Bu çaresizlikten, bu yoksulluktan, bu açlıktan, bu beceriksizlerden artık bizi kurtarın” diyorlar.

Aziz milletimiz müsterih olsun;

Bu kötü yönetim asla kaderimiz değil.

DEVA kadroları hazır, umudun kadroları hazır.

Bu kötü yönetimi sona erdirmek için damla damla tüm Türkiye’de büyüyoruz.

Bu milletin çalışkan ve fedakâr evlatları, DEVA Partisi’nin genç kadroları, ehliyet ve liyakat sahibi kadroları bu ülkeyi layık olduğu şekliyle yönetecek.

Türkiye’de hukukun üstünlüğünü tesis edecek kadroların DEVA Partisi kadroları olduğunu tüm Türkiye biliyor. Bugünkü iktidar da biliyor.

Türkiye’de toplumsal barışı sağlayacak kadroların DEVA Partisi kadroları olduğunu da tüm Türkiye biliyor. Bugünkü iktidar da biliyor.

Türkiye’nin ekonomisini düzeltecek kadroların, DEVA Partisi kadroları olduğunu tüm Türkiye biliyor. Bugünkü iktidar da biliyor.

Bugünkü iktidar, ekonominin ve hukukun iyi dönem örneklerini verirken hep bizim işin başında olduğumuz günlerden bahsediyor.

Kimse merak etmesin, ülkemizin doğru ve iyi yönetimi için, halkımızı refaha erdirmek için, DEVA Partisi hazır!

***
Değerli arkadaşlarım,

Tüm dünya gibi Türkiye de Koronavirüs salgınının şu anda etkisi altında. Partimizin kurulduğu günden beri hükûmete defalarca çağrı yaptık.

Hızla önlem almalarını istedik, gerekli tüm desteklerin esnafımıza, memurlarımıza, çiftçimize, gündelikle geçinen vatandaşlarımıza sağlanmasını açık bir şekilde önerdik.

Biliyorsunuz şimdi bir önlem genelgesi açıkladılar. Sırf önlem aldık demek için sonuç getirmeyecek, salgınla mücadeleyi sağlamayacak bir genelge yayınladılar.

Salgınla mücadele etmek için değil de sanki sadece ceza kesmek için genelge çıkartmışlar. Zaten Kastamonu’da da gördük. Bir haftada tam 60 bin liralık vatandaşa ceza kesmişler.

Biz size önlem alın dediğimizde, milletimize ceza keserek, oradan gelir elde etme gibi bir yöntem önermedik ki. Halkın sağlığı için önlem alın dedik.

Ama maalesef arkadaşlar, bugünkü yönetimde böyle bir zihniyet yok. Hangi kararı, nasıl ve neye göre aldıkları da belli değil.

Bilim Kurulu var diyorlar. Kurulda toplumun ilgili sivil toplum örgütlerinin temsili sağlanmıyor. Sosyolojik ve siyasal boyutuyla ilgili temsiliyet sağlanmıyor.

Daha da garibi arkadaşlar, kurul üyelerinden biri geçen hafta açıkladı: Vaka sayılarını biz de bilmiyoruz.

Sırf bu salgınla mücadele etmek için oluşturduğunuz Bilim Kurulu’na, oradaki bilim insanlarından da mı gerçekleri saklıyorsunuz?

TÜİK’den alıştılar ya, verilerle oynamaya, rakamları gizmeleye aynısını hadi sağlıkta yapıyorlar anladık da. Bilim Kurulu’ndan veriler saklanır mı?

Sırf bu salgınla mücadele etmek için oluşturduğunuz Bilim Kurulu’na, oradaki bilim insanlarından gerçekleri saklayamazsınız.

Çok açık söylüyorum; koronavirüs salgını, pandemi dönemi bu ülkenin her alanda iflas ettiğini çok acı şekilde bize gösteriyor.

Vaka sayısı açıklanmıyor. Kaç kişini her gün bu hastalığa yakalandığı bilgisi kimseyle paylaşılmıyor. Dünyada böyle bir ülke daha yok arkadaşlar.

Üzülerek bir kez daha tekrar ediyorum:
acil ve etkili tedbirler alınmadıkça daha kötü günler bizi bekliyor.

Arkadaşlar; hazineyi boşaltıp, ülkeyi borç batağına soktukları için, pandeminin zararlarını telafi etmek için ekonomik önlem de alamıyorlar.

Gelişmiş ülkeler gibi "siz yeter ki sağlığınızla ilgilenin" diyerek hibeler, destekler veremiyorlar.

Bildikleri sadece borç vermek. Esnafın zaten borcu var, vergi ödemesi var. Vadeler çok kısa, ilave kredi veriliyor faiz var ve vadeler çok kısa.

Bu eski borçların, özellikle küçük işletmeler için eski borçların çok uzun vadeye yayılması lazım. Üstelik ilk 1 yıl, 2 yıl hiç ödeme olmaması lazım.

Madem kasayı boşalttınız, bütçeyi sıfırladınız, paranız yok ki destek veremiyorsunuz. Hiç olmazsa şu alacaklarınızı biraz zamana yayın, esnafımız biraz nefes alsın.

Bakın, bugün çarlşıda dolaşırken esnaflarımızdan bir kısmı durumu anlatırken gözleri yaşardı. Onların gözlerinde ben çaresizliği gördüm. Esnaflık yapmış, ticaretten gelen birisi olarak hallerinden gayet iyi anlıyorum, bakışlarından anlıyorum. Karamsarlık, ümitsizlik, çaresizlik. Bu çok zordur. Ülkenin milyonlarca ailesinin geçim kaynağıdır bu.

Kastamonu’nun en eski berberi dedi ki; “artık hiç müşteri gelmez oldu,” dedi. Boynu bükük, omuzları düşük. Kolay mı aile geçindirmek? Siftah yapmadan hem eski borçları ödeyeceksin, hem elektrik parası ödeyeceksin, sosyal güvenlik ödeyeceksin, kira ödeyeceksin, stopaj ödeyeceksin ve siftah olmadan da aileni geçindirmeye çalışacaksın. Kolay değil ama halden anlayan bir yönetim yok ki şu an Türkiye’de. Toplumdan koptular. Artık başka bir evrende yaşıyorlar. Türkiye’nin gerçeklerden koptular.

Bakın, kongreler yapıyorlar, fotoğrafları görüyorsunuz. Bakalım yarın Kastamonu’daki kongrelerinde izleyeceksiniz nasıl yapıyorlar. Önce bir grup seçkin, aralarında ikişer metre mesafeli, arkada da halk, vatandaş yığılmış, sosyal mesafe sıfır değil eksi çünkü baskıyla birbirlerine sıkışmış duruyorlar.

Tam bir sınıfsal ayrımı şu anda iktidar partisi kongrelerinde açık açık görüyorsunuz.

Yazıktır, günahtır.

Toplumla bu kadar büyük mesafeniz varken, artık siz bu ülkenin sorunlarını çözemezsiniz, çözemeyeceksiniz.

Çünkü daha bu salgın ortada yokken, geçen sene ülke zaten krizdeydi. Salgından önce boşalttılar devletin ceplerini. Sağ cep, sol cep, arka cep hepsini boşalttılar.

Hiç değilse vergi, stopaj elektrik gibi yükümlülükler ötelenebilir, ertelenebilir. Elektrik ödemeleri ertelenir. Muafiyet tanınabilir.

Bakın Giresun’da geçen bir sel felaketi oldu. Hemen alelacele oradaki esnafa 50’şer bin lira hibe dağıtıldı. Esnafımızın hakkıdır ama madem orada bunu yapıyorsunuz, esnaf sadece Giresun’da değil ki, Türkiye’nin her yerinde.

Depremden etkilenen illerimiz var. İzmir daha yeni deprem geçirdi. Elazığ, Van geçen hafta oralardaydık. Bunların hepsi doğal afet geçiren illerimiz. Sordum buralarda bir şeyler var mı, yok. Halbuki devlet bir destek verecekse ilkeler kurallar bazında olmalı, devletin vereceği destek adil olmalı. Herhangi bir konuda kurallı yönetim, ilkeli yönetim artık kalmadığı için olay, olay karar veriliyor. Bir gün bir felaket oluyor, yerel yönetim kilitlenip kalıyor. “Bakalım Külliye’den ne gelecek?” Zaten Külliye dediğin 1200 oda ama Külliye’de bir kişi var, gerisi boş.

Şimdi hangi kararı, neye göre nasıl yöneteceksiniz koskoca ülkede?

“Hep ben karar vereyim, hep her şey bana gelsin” dediğinizde işte yönetemiyorsunuz, memleketi de bu hale düşürüyorsunuz.

Halkı yoksulluğa mahkum ettiler ama "bir şey yapmadık gibi de gözükmesin" diye göstermelik önlemler açıkladılar.

Ülkeyi öyle bir fakirleştirdiler ki, halkın sağlığını kurtarcak önlemleri alamıyorlar.

Merkez Bankasındaki rezervlerimize kadar her şeyi tükettikleri için tek bir önlemin bile maliyetini üstlenemiyorlar.

Biz “insanı yaşat ki devlet yaşasın” kültürüne sahip bir milletiz. Ben buradan sesleniyorum;

Durum çok vahim. Önce gerçekleri bir an önce halkımıza açıklayın. Sağlık bakanlığı elindeki tüm verileri halkımızla şeffaf bir şekilde paylaşsın.

Günlük vaka sayılarının 30-40 binleri geçtiğini halkımıza söyleyin. Şeffaf olun. Sonra da derhal ama derhal, etkili önlemler almaya başlayın.
Önlem diye açıkladıklarınızla halkımızın hayatını zorlaştırmaya çalışmayın. Tüm taraflarla oturun, istişare edin ve kolay anlaşılır, net önlemler açıklayın.

Arkadaşlar öyle önlemler açıklıyorlar ki, oturuyorlar, matematikçiler, bilgisayar programcıları o önlemlerin grafiklerini çiziyorlar, bilgisayar programlarını yazmaya çalışıyorlar ki anlayabilsinler diye. 20 yaş altı, 65 yaş üstü, hafta içi, hafta sonu derken bu alınan önlemlerin vatandaşın anlaması mümkün değil.

Bakın, dün gece vatandaşlarımızın çoğu sokağa çıkma yasağı olduğunu zannediyor. Öyle bir şey yok. Öyle karmaşık, anlaşılması zor bir çerçeve çiziyorlar ki bu önlemlere faydası da kalmıyor.

Çünkü artık halkın dilini unuttular. Halkın hangi konuyu nasıl, daha kolay anlayacağını unuttular.

Bu salgının ekonomik yükünü tek başına vatandaşın omuzuna Yıkmayın.

Salgının daha fazla yayılmasını önlemek için gerekenler her ne ise hemen yapın.

Sizin göreviniz bu ülkede yaşayan insanların yaşam hakkını gözetmek. Yaşam hakkını korumak. Derhal önlem alın!

***
Kıymetli Kastamonulu hemşerilerim,

Kastamonu tarih boyunca bu toprakların en güzide şehirlerinden biri oldu. Ama bugün sahipsiz, kimsesiz.

Kastamonu da bu kötü yönetimi iliklerine kadar hissediyor.

Tosya pirinci, Taşköprü sarımsağı tüm şanına rağmen yanlış politikalar yüzünden ithal ürünlerle mücadele etmek zorunda kalıyor.

Artan maliyetler çiftçimizi eziyor. Üreticilerimiz ve ürünlerimiz korunmuyor.

Döviz kuru arttıkça girdi fiyatları artıyor. Çiftçilerimizin maliyetleri artıyor, ama ülkeyi yönetenler destek yerine çiftçilerimizi daha çok borçlandırarak kredi batağına sokuyor.

Biz DEVA Partisi olarak, çiftçilerimizin gelirlerini öngörülebilir ve istikrarlı kılmayı hedefliyoruz.

Tarımda kendi kendimize yetebilmeyi sağlayıp ihracat yaparak çiftçimizi refaha erdirebileceğimizi biliyoruz.
Nitelikli tarım faaliyetleri ve verimli meralarda yapılacak hayvancılık ile hem bölgemizin hem de ülkemizin kalkınmasını sağlayacağız.

Biz, öncelikle bu bereketli toprakların endemik bitkilerini, hayvan türlerini, balık türlerini tespit ve ıslah etmeyi hedefleyeceğiz.

Çiftçi, sanayici ve üniversitenin iş birliği ile tarım ve hayvancılığı teknoloji ile buluşturacağız.

Tarımı, hayvancılığı, sebze ve meyve üretimini koruyacağız, destekleyeceğiz, teşvik edeceğiz.

Rasyonel, bilime dayanan ekonomi yönetimiyle ve sizlerin desteğiyle Kastamonu’yu ve Kastamonu ürünlerini sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya tanıtacağız.

Kastamonu, sanayide de merkezi hükumetten gerekli desteği göremiyor. İnebolu Limanı’nın aktif olarak kullanılamaması nedeniyle mal üretiminde ulaşım sorunu yaşanıyor.

Zengin ormanlarına rağmen ormancılıkta da yeterli gelir elde edilemiyor.

Orman endüstrisi, tekstil, makine ve metal sanayisinin üretim yapabilmesi ve ürünlerini pazara ulaştırabilmesi için liman önem taşıyor.

Yine Kastamonu’nun hem tarihi dokusu hem doğası turizm açısından yeterli seviyede değerlendirilmiyor.

İnanç turizmi, deniz turizmi, yayla, kış, kültür turizmi gibi her alanda imkân varken maalesef yeterli destek sağlanmadığından, tanıtım yapılmadığından Kastamonu turizm geliri elde edemiyor.

Yine ülkemizin her köşesinde olduğu gibi, maalesef Kastamonu’daki gençlerimiz de umutsuzluk içerisinde.

Gençler iş bulamıyor ve bu nedenle şehirlerinden göç ediyor.

Biz öncelikle yereli güçlendirmeyi hedefliyoruz. Şehirlerimizde yeni istihdam alanları oluşturarak, gençlerimizin bulundukları yerde gelir elde etmesini, gelişmesini ve ülkemizi kalkındırmasını hedefliyoruz.

Bu nedenle sanayi yatırımlarını arttırmak, organik tarım faaliyetlerini desteklemek, tarım liseleri açmak, turizm alanında teşvikler sağlamak, gelişen dijital dünyaya uygun internet altyapısı sağlamak Kastamonu’daki gençlerimize iş imkanı sağlayacaktır.

Kastamonu’nun derdi çok. Biliyoruz, dinliyoruz.

Kastamonu’nun demokrasiye ihtiyacı var, atılıma ihtiyacı var. Kastamonu’nun DEVA’ya ihtiyacı var.

Biz Kastamonu için hazırız.
Soruyorum tekrar şimdi: Kastamonu hazır mı?

***
Saygıdeğer arkadaşlar;

Deva partisi, kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle işçilerle, esnafla
Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.

Çözüm haritamız belli.

Çözümün sözcüsü bizler olacağız.

Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.

Toplumu kutuplara ayırmayacağız.

Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.

Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.

Artık Türkiye’nin DEVA’sı var, Kastamonu‘nun DEVA’sı var ve biz hazırız.

Hepinize çok teşekkür ediyorum.