GENEL BAŞKANIMIZ ALİ BABACAN’IN
BİRİNCİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME TOPLANTISI KONUŞMASI
Değerli basın mensupları,
Değerli konuklarımız,
Demokrasi ve Atılım Partisi’nin değerli yöneticileri,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen değerli dostlarımız,
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bugünden itibaren her çarşamba yapacağımız haftalık değerlendirme toplantılarımızın birincisine hoş geldiniz diyorum.
Sözlerimin hemen başında, 24 Kasım öğretmenler günü vesilesiyle, başta kendi öğretmenlerim olmak üzere tüm öğretmenlerimizin, gününü kutluyorum.
*****
Değerli basın mensupları,
Bugünkü iktidar özellikle şu son günlere baktığınızda tam bir akıl tutulması yaşıyor.
Ülkemizi hızla, içe kapalı, baskıcı, otoriter rejimlere benzetmeye başladılar. Aklımız almıyor, havsalamız almıyor.
Tüm ülkeyi topyekûn yoksullaştırmak pahasına, akıl dışı bir ekonomik deneye kalkışmış durumdalar.
Kimsenin önünü göremediği, güvenin kaybolduğu, ağır bir ekonomik kriz ile ülkemizi karşı karşıya bıraktılar.
Kurdaki sıçrama ile gençler sosyal medyada, twitterda yorumlar yapıyorlar.
“Dolar 12 TL” başlığı var. Daha onlar 12 olacak mı derken piyasa ekranına bir bakıyorlar dolar 13’ü geçmiş. Gerçekten piyasalardaki öngörülemezliğin, oynaklığın bu kadar yüksek olduğu dönemleri Türkiye çok az yaşamıştır tarihinde.
İstatistiklerin yayınlanmaya başladığı ilk günden, 1994 yılından bu yana, Türk lirası nominal olarak da reel olarak da, en değersiz günlerini yaşıyor.
Paramız pul olmuş vaziyette.
Orta direk yıkılıyor.
Ülkedeki gelir adaletsizliği hızla artıyor.
Şu an geliri en iyi olan kesim ile, en yoksul kesim arasında tam 28 kat fark oluşmuş durumda.
Anlaşılan iktidar, ülkeyi “mutlak yoksullar” ve “kendi etraflarındaki zenginler” olarak iki gruba ayırmaya kararlı.
Kuru ekmek 4 lira olma yolunda ilerliyor.
Esnaf akşam sattığını, sabah sattığı fiyata dahi yerine koyamıyor. Göz açıp kapayana dek elindeki parası değersizleşiyor.
Zarar eden çiftçiler ürününü ekmekten vazgeçiyor. Asgari maliyetlerini bile karşılayamayacak hale geldiler.
Ülkede yoksulluk derinleşiyor ve yoksulluk intiharları gittikçe yaygınlaşıyor.
Ben şu an karşınıza, içi yanan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak çıkmış vaziyetteyim.
Aynı zamanda karşınıza, bu ülkenin ekonomisinin güçlü olduğu günlerde, ekonomi takımının başında olan bir arkadaşınız olarak çıktım.
Girilen bu yolun, ülke yararına olacağını iddia eden Sayın Erdoğan, ülkemize tarihi bir zarar veriyor.
Bunun ne kadar farkında, emin değilim. Yaptığının bedelini görmüyor, hesap etmiyor.
*****
Değerli arkadaşlar,
Yaşı 30 civarında ve üstünde olan arkadaşlarım hatırlar. Bizim ekonominin başında olduğumuz dönemde gençler, harçlıklarıyla akıllı telefon alıyorlardı. En iyisinden oyun konsolu alıyorlardı.
Burslarını biriktirip, trenle yurtdışına gezmeye gidiyorlardı.
Emeklilerimiz birkaç aylık maaşını biriktirip, yurt dışında tatile gidiyorlardı. Bunlar bu ülkede yaşandı. Türkiye’de yaşandı.
Şimdi sizlerle birkaç tweet paylaşmak istiyorum. Son dönemde gençlerin 5-10 sene öncesindeki gelir durumlarına dair anlattıklarına şöyle bir bakın:
Tweet kolajı
“Eskiden cüzdanda 200-300 tl taşıyınca kaybetme gerginliği olurdu artık o yok teşekkürler yeni Türkiye”
“Laptop eskiden 5 bindi para biriktirip alabilirdik. Şimdi 15 bin olmuş. Tebrikler ülke bitmiş. Bittik olmuşuz biz. Yakında ekmek bile satın alamayacağız bu gidişle”
“Eskiden para biriktirip bir yurtdışı seyahat hayalimiz vardı. Dolar olmuş 9 lira euro olmuş 11 lira. Maaş olmuş çıtır çerez. Artık kredi kartı limiti dolmadan bakkala gitsek kâfi. Dolar 10.”
Hep eskiden yapılan şeyler. Eskiden olan bugün olmayanlar. Birkaç tane daha var, şöyle gösterelim.
Bunlar hep örnek. Geçenlerde bizim Youtube kanalımızın altındaki yorumlara bakarken birkaç tane yorum daha dikkatimizi çekti.
Bir gencimiz diyor ki ‘Ya çok değil bundan 7-8 sene önce bizim buzdolabımızı açtığımız zaman yere mutlaka bir şeyler dökülürdü” diyor. Doluydu almazdı diyor. Şimdi açıyorum buzdolabımızın iki rafı yarım dolu diyor.
Bunu gençlerimiz o günleri hatırlayarak ifade ediyor.
Hepsi bizim ekonomi yönetiminde olduğumuz günlerle mukayese.
Kahroluyoruz işte bunları gördükçe.
O günlerdeki emeklilere bakıyoruz, gençlere bakıyoruz, bir de bugüne bakıyoruz.
Şimdi emekliler eve hapsoldu. Gençler de evdeki odalarına hapsoldu. Ev gençleri oluştu Türkiye’de.
Böyle bir tabir yoktu bizim günlük hayatımızda. Ev gençleri var ve büyük bir kitle bunlar.
Bırakın yurtdışını, bırakın tatili, mahalle kahvesine gidip çay içmenin maliyetini hesaplıyor herkes.
Bu kadar hızlı bir kötüye gidiş olamaz.
Ama gittik geldik “kurtuluş savaşı” nidalarına hapsolduk.
Kendisine bağlı medyasıyla Sayın Erdoğan “ekonomik kurtuluş savaşı” diye bir şey uydurdu.
Sözüm ona, halkımıza vatan diyerek, ülke diyerek, toprak diyerek; yoksulluğa, açlığa göz yumun demek istiyor.
‘Savaştayız yokluğa razı olacaksınız, savaştayız açlığa mahkûm olacaksınız.’
Hangi kurtuluş savaşı?
Olan biten, sadece, hükümetin ekonomideki, dış politikadaki, hukuktaki, adaletlerin yanlışlarının bedelini bu millete ödettirmekten ibarettir. Başka bir şey değildir.
Yanlışı hükümet yapıyor ama hesabı millete kesiyor.
Kimseyi kandıramazlar.
Ha bu bir itirafsa bilelim. “Biz ülke ekonomisini 100 sene öncesine, işgal günlerindeki ekonomik seviyeye düşüreceğiz” diyorlarsa onu da açık açık söylesinler.
Maşallah çöküşte çok başarılılar ama, biz buna müsaade etmeyiz. Vatandaşlarımızın aldatılmasına göz yummayız. Ne aldanan ne de aldatan olacağız.
Biz bu ülkenin hukukunu ayağa kaldırdık. Ekonomisini canlandırdık. Vatandaşımızın refah seviyesini artırdık.
Bunları, bugünkü iktidar har vurup harman savursun diye yapmadık. Bunlar mirasyedilik yapsın diye yapmadık.
Merkez Bankasında yedek akçe biriktirdik, döviz rezervleri biriktirdik. Biz yaptık bunları ve hepsini kara günler için yaptık.
Ne oldu sonra?
Ve taraflı, partili cumhurbaşkanı, akraba bakanla el ele verip hepsini çarçur ettiler.
Neredeyse 3 yıl oldu, 130 milyar dolarlık döviz rezervini hala, nereye, ne zaman, nasıl sattıklarını hala açıklamadılar. Şeffaf değiller. Niye açıklamıyorsunuz? Niye korkuyorsunuz?
130 milyar dolar rezervini siz ne yaptınız? Bunu da söyleyin. 2021’in martında cumhurbaşkanı “pandemi için gerekiyordu kullandık” diyordu. Hemen arkasından birkaç hafta sonra “yerinde duruyor” dedi. Keçiören açılışımızda gösterim bunları. Sonra da “deprem oldu acil ihtiyaçlarımız için kullandık” diyor.
Ya pandemi bu ülkeye 2021’in martında geldi. Siz döviz rezervlerini ocak 2019’da satmaya başladınız. Pandemiden tam 15 ay önce satmaya başladınız. Kaça sattınız, niye sattınız? Niye gizli gizli yaptınız bunu?
Bunu öğrenmek bizim vatandaş olarak hakkımız. Çünkü o rezervler u ülkenin ekonomisinin ve finansal sisteminin en önemli koruma kalkanıydı. En önemli koruma aracıydı.
Bu milletin alnının teriyle, helal kazancıyla kuruş kuruş biriktirdiğimiz her şeyi hiç ettiler.
Bir hafta önce de Merkez Bankasına faizi indirsin talimatını “nas” ile verdi. Buna nas dedi ya.
Kutsal kitabın sayfalarını, mızrak ucuna takıp savaşanlar gibi mi anılmak istiyoruz?
Madem faize karşılar, madem faiz kötü, sıfırlasınlar faizi. Niye öyle bir iki puanla uğraşıyorlar. Madem nas kötü faizi sıfırla.
Kötü kötüdür. Kötünün azı çoğu olmaz. Hemen derhal sıfırlasınlar.
Ama maksatları, sık sık yaptıkları gibi, dinimizin kutsallarını günlük siyasete alet etmek. Bunu artık herkes anladı, anlıyor.
Bu iktidar her sıkıştığında ya milli duyguları ya dini duyguları istismar ediyor.
Bir gün çıkıyor nas diyor bir gün çıkıyor kurtuluş savaşı diyor. Milletimizin vicdanının, kalbinin en hassas noktalarına dokunup kaçıp gitmek. Öyle yok.
Bunu açıklayacaksınız, kaçamazsınız. Yeter artık, gerçekten yeter.
Bu iş bilmezlik, bu kötü yönetim, doğmamış çocuklarımızın yarınlarından çalıyor.
*****
Değerli arkadaşlar
Sayın Erdoğan bir de “tüm dünyada kriz var” diyerek, yaşadığımız krizi maruz göstermeye çalışıyor. Öyle bir şey yok.
Dünyada bizdekine benzer nitelikte bir kriz falan yok. Bizim yaşadığımız bambaşka bir şey.
Olan biten burada, sadece Türkiye’de biz bunu yaşıyoruz. Çünkü olan bitenin faili Beştepe’de. Ben daha önce de söyledim. Yine söylüyorum. Bu kriz ev yapımı bir kriz. El yapımı bir kriz. Bu kriz kendi kullandıkları tabirler yerli ve millî bir kriz.
Bakın çok basit istatistikler, ilkokul çocukları bile interneti açınca görüyor:
Grafik 1 : Dünyada en yüksek faizlerden birisi Türkiye’de
Türkiye şu anda politika faizinin en yüksek olduğu ülkelerden birisi dünyada.
Grafik 2: parası en fazla değer kaybeden ülkelerden birisiyiz.
Kendi içinde dolar kuru bizdeki kadar hızlı artan bir ülke yok. Dünyada kriz var bizde yaşıyoruz. Yok öyle. Hangi ülkede dolar kuru bu kadar hızla artmış? Var mı bunun bir örneği? Bunu sadece biz yaşıyoruz. Türkiye’de yaşıyoruz.
3. Makyajlanmış rakamlarla bile, tüketici fiyat endeksinin en çok arttığı, yanı enflasyonun en fazla olduğu ülkelerden birisiyiz.
Dünyayla mukayeselerde en yüksek enflasyona sahip ülkelerden birisiyiz.
4. Gıda enflasyonunda da durum aynı.
Bu da yine TÜİK’in makyajlanmış rakamı. İnansanız dahi yüzde 27 dünyadaki en yüksek enflasyon rakamlarından birisi. Avrupa’nın da en yükseği.
5. Elektrik fiyatlarının en çok arttığı ülkeyiz.
Türkiye açık ara dünya birincisi. Bizden çok fiyatların arttığı ülke yok.
6. Doğal gaz fiyatlarının en çok arttığı ülkeyiz.
Açık ara birinciyiz.
7. Bu yılın ikinci çeyreğinde, bizden daha hızlı büyüyen onlarca ülke var.
Dünyayla mukayese baktığımızda ortalamanın altındayız. Bu da rakamlar doğruysa. Ondan da biz emin değiliz. TÜİK’in açıkladığı hiçbir veriden emin değiliz. Bağımsız MB’ye talimatla iş yaptıran hükûmetin TÜİK’in bağımsızlığına saygı duyacağı konusunda bizim derin şüphelerimiz var.
8. İstihdam oranı bizden çok daha yüksek onlarca ülke var.
Rakamlar ortada. Türkiye istihdam oranının en düşük olduğu ülkelerden birisi.
*****
Sevgili arkadaşlar,
Bu yaşadıklarımız bir afetten, bir felaketten kaynaklansaydı, elbette “sabır gösterelim, fedakarlıkta bulunalım ve beraberce bu zor bugünleri aşalım” derdik.
Ama değil. Tüm bu yaşananlar tek bir kişinin keyfi bir biçimde ve inatla attığı adımların sonucu yaşanıyor.
Tüm bu yaşananlar tek bir kişinin ve etrafındaki danışman takımının hiçbir bilimsel veriye dayanmayan ucube ekonomi teorilerinin sonucu.
Tüm bunların bedelini milletimiz alın teriyle ödedi, ödemeye devam ediyor.
2018 yılında “bu kardeşinize yetkiyi verin” dedi, enflasyon da faiz de nasıl düşürülür göstereceğim dedi. Tek yetkili oldu, hemen ardından ülkemizin 130 milyar dolarlık döviz rezervi çarçur edildi.
Temmuzda hükûmet kuruldu. 5 ay sonra dövizleri cayır cayır satmaya başladılar. Gizli saklı yaptılar. “Benim alanım ekonomi” dedi, MB’nin yıllarca biriktirdiği yedek akçesini ocak 2019’da sıfırladılar.
2019 içinde biriken yedek akçeyi 2020 ocak ayında yine sıfırladılar. Tam 52 milyar lira. Eski parayla 52 katrilyon. Bir anda sıfırladılar ya. Bir kalemde sıfırladılar.
Sonuçta ülkede enflasyon yeninden dirildi.
Kur sıçradı. Korkarım ki; bizim paradan attığımız altı sıfırı bunlar eğer uzarsa iş tek tek sıfırları eklemeye başlayacaklar ki bir sıfır eklediler bile.
Dolar 10 lira geçince ne demek? Al sana bir sıfır eklemek demek. Yıllarca bir küsurlarda gitti dolar kuru. Şu anda 10’u geçmiş artık her gün çalkalanıp duruyor.
Ve değerli arkadaşlar, Hazinemizi yani ülkenin gelecek nesillerini de şimdiden ipotek altına soktular. Bu ülkenin Hazinesinin ve özel sektörünün yüksek miktarda dış borcu var. Kur attığında aynı oranda o borç artıyor.
Siz hangi ekonomik modelden bahsediyorsunuz? Hangi denemeden bahsediyorsunuz? İlkokul çocuklarına sorun bunu söyler. Döviz borcu çok olan bir özel sektöre sahip olan, döviz borcu çok olan bir Hazineye sahip olan ülkede kur çok artarsa o ülkenin borcunun artacağı, o ülkenin borcunun ödemesinin zorlaşacağını herkes bilir. Çok basit matematik bu. Ama maalesef bunu da yaptılar ve kurdaki artış ülkenin dış borç ödemeleri üzerinde çok ağır bir ilave yük oluşturmak durumunda.
Buradan Sayın Erdoğan’a sormak gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten bütün bunlara değdi mi? Çok istediğiniz tek yetki sahibi olmak ve üç buçuk yıllık ortaya koyduğunuz performans ortada. Değdi mi gerçekten?
*****
Değerli arkadaşlar,
Dün ülkemizin çeşitli şehirlerinde bazı küçük eylemler yapıldığını basından gördüm.
Hemen peşinden ne oldu; iktidar medyası ve vekilleri, bazı dar çevrelerin düzenlediği bu eylemi, sanki büyük bir saldırı varmış gibi, ülke güvenliği tehdit altındaymış gibi abarttı da abarttı.
Ya Allah aşkına kendinize gelin. Savaş mavaş yok, ayaklanma yok, şiddet yok, saldırı yok.
Propaganda aygıtından sorumlu kişileri var bunların biliyorsunuz. Bunlar maaşlı devlet memuru. Maaşlarını alıyorlar propaganda aygıtlarını çalıştırıyorlar.
Kendileri devlet memuru ama halka değil, sadece bir kişiye hizmet ediyorlar. Bir ucundan tutmuşlar, parti-devlet el ele hep birlikte “vazgeçmeyeceğiz” demeye başlamışlar.
Yahu sakin olun, size kimse bu hamaset oyununu oynatmaz. Kimse bu “yalandan mağdur” pozlarına girmenize müsaade etmeyecek. Bu oyunu defalarca yaşadık, çok gördük. Kimse inanmaz.
“Bağımsızlık mücadelesi” falan diyerek halkımızı kandırmaya çalışmayın. Geçti o günler. Artık bu millet uyanıyor. Bu millet gerçeklerin farkında gayet iyi varıyor. Siz ne derseniz deyin.
Alışverişe çıkan, çarşıya pazara, markete bakkala uğrayan her vatandaşımız bu ülkenin gerçeklerini apaçık görüyor. Siz ne derseniz deyin. Konuşun. Boş konuşuyorsunuz konuşmaya da devam edin.
Biraz da artık sakinleyin ya, biraz yavaşlayın. Çünkü artık ineceğiniz durağa gelmek üzereyiz. Artık müsait bir yerde inmeye de yavaş yavaş hazırlanın.
*****
Değerli arkadaşlar,
Bu ülkenin bir ferdi olarak, ülkemiz için, hepimiz için biz hazırız.
Tüm bilgimizle, birikimimizle, ekibimizle, arkadaşlarımızla biz hazırız.
Tüm çalışmalarıyla ve güçlü kadrolarıyla DEVA Partisi hazır.
Topyekûn bir değişim ile bu kabustan uyanacağız.
Bizim bir davetimiz var. Tüm Türkiye’ye bir davetimiz var:
Biz, vatandaşlarımızı, tam demokratik, özgür ve zengin bir Türkiye’ye davet ediyoruz.
Önce bu tek kişilik yönetime ve zihniyetine son vereceğiz. Ortak akıl ve istişare ile güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceğiz.
Hukuk devletini inşa edeceğiz. Yargıçların tehditle korkuyla yaşamasına son vereceğiz.
Siyasal iktidarın sopasını yargıçların üzerinden kaldıracağız. Yargının da vatandaşlarımıza sopa olarak kullanılmasına son vereceğiz.
Hak ve özgürlüklerden bir adım dahi geri atmayacağız. Gasp edilmiş tüm hakları da aynen iade edeceğiz.
Kurallar egemen olacak. Hukuk çalışacak. Kurumlarda liyakat ve ehliyet geçerli olacak.
Güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme stratejisi ile hızla atılım yapacağız.
Bu strateji ne demek biliyor musunuz; ranta dayalı büyümeden katma değeri yüksek ve uluslararası rekabet gücü yüksek olan sektörlere geçmek demek.
Büyüme yatırım ve ihracatla olacak.
Ekonomi büyürken halkımız fakirleşmeyecek.
Ve bu büyümeden tüm vatandaşlarımız adil bir şekilde yararlanacak. Eğitim bütçesini artıracağız.
3 yaşından itibaren başlatacağımız eğitim sürecinde, en doğudan en batıya, en güneyden en kuzeye; fırsat eşitliğini sağlamak üzere yoğun bir şekilde çalışacağız.
Bu kapsamda fiber ağlarla internet erişimini yurdun her köşesine sağlayacağız. Çağdışı yavaş ve pahalı internet hizmetini sileceğiz.
Eğitimin en önemli unsuru olan öğretmenlerimiz için öğretmenlik meslek kanunu çıkaracağız.
Öğretmenlik mesleğini hak ettiği gibi itibarlı bir meslek haline getireceğiz.
Çünkü iyi biliyoruz ki nitelikli eğitimin yolu nitelikli öğretmenlerden geçer. Meslek içi eğitimlerle sürdüreceğimiz öğretmen politikamız ile eğitimde geri kalmışlık ile mücadele edeceğiz. Öğretmenler günü vesilesiyle de vurgu yapmak istiyorum. En önemli meselemiz.
Bakın, yıl ta 2012, 2013. Açın basın arşivlerini bir tarayın. Defalarca söyledim. Defalarca uyardım. Millî gelirimizin zirve yaptığı 12.500 dolara ulaştığı yıllarda söyledim. Dedim ki; eğitimde ve hukukta bu ülke gerekeni yapmazsa Türkiye Cumhuriyeti orta gelir tuzağına düşecek dedim. Hepsi basın arşivlerinde hepsi kayıtlarda. Ve eğitimde de gereken yapılmadı, hukukta da gereken yapılmadı. Ve ülkemiz 12.500 dolarlık zirveden düştü geçen sene 8 bin dolarlara. Merdiven basamağı gibi iniyoruz.
Bu iktidar bu kafayla giderse bu basamaklardan daha aşağı doğru basamak basamak inmeye devam edeceğiz.
*****
Değerli arkadaşlar,
Şu salondaki herkes, ekranları başındaki herkes, kaygıyla ülkemizdeki gelişmeleri takip ediyor biliyoruz.
Duygularınızı paylaşıyorum ama, çözümün çok kolay olduğunu, ülkemizi defalarca krizden çıkarmış bir takımın başındaki arkadaşınız olarak açık yüreklilikle söylüyorum.
Asla karamsarlığa yer yok. Asla olumsuzluğa yer yok. Bakın bizim 2001-2002 krizini çözmemiz iki yıl sürdü. Ağır bir krizdi. 20 tane banka batmıştı. Ülke millî gelirin üçte birini kaybetmişti. Hazine faizleri yüzde 66’ydı. O kadar derin bir krizden iki senede ülkeyi çıkarttık hep beraber.
2008,2009 krizi küresel krizdi, büyüktü. Avrupa’da kaç tane ülke battı iflas etti. Ard arda çözdük. Çözdük yine çözeriz.
Bu kriz bugün itibarıyla dahi henüz 2008 krizine göre de 2001 krizine göre de daha kolay çözülebilecek bir kriz. Ama bugün itibarıyla. Yarın ne olacağını bilemeyiz. Bir ay iki ay sonra daha da kötüye gitmiş işler bilemeyiz. Ama bugün itibarıyla dahi 2001 krizinden de 2008 krizinden de daha kolay çözülebilecek bir nitelikte şu anda. Sebebi de bu krizin el yapımı, ev yapımı olması. Bu krizin kötü yönetim sonucunda oluşması.
Kötü yönetim sonucunda oluşan bir krizi düzgün bir yönetimle çözersiniz. Sebep sonuç ilişkisi çok açık. Onun için bunu gönül rahatlığıyla ifade ediyoruz.
Tabii ki krizi çözmek için sadece ekonomi politikası yetmez. Biz özgür bir Türkiye hedefliyoruz. Biz zengin bir Türkiye hedefliyoruz. Kimsenin kaygısı, kimsenin endişesi olmasın. Bu yokluk günleri de sona erecektir.
Her alanda, kapsamlı şekilde hazırlanmış ve seçimlerden sonra kurulacak hükümetin ilk 90 ve 360 gününde yapacaklarımızı anlattığımız eylem planları sürekli olarak yayınlanıyor, kamuoyuyla paylaşılıyor. Bugüne kadar tam dört tane açıkladık. Önümüzdeki hafta beşincisini açıklayacağız. 20 alanda bu eylem planlarını ortaya koyduk, koyuyoruz.
Her bir eylem planında ortalama 50 madde var. Her maddenin bütçesini hesap ediyoruz. Her maddeyi de takvime bağlıyoruz. Çok ciddi bir hazırlık yapıyoruz. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş derinlikte, detayda ve kapsamda bir hazırlık yapıyoruz seçim sonrası için.
Ülkemizi, merkezinde insan olan; kapsayıcı, çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü demokrasiye ulaştırmak için var gücümüzle çalışacağız.
*****
Değerli arkadaşlar,
Şu anda yaşadığımız sorunların kaynağı tamamen siyasi niteliktedir. Kötü yönetim sonucudur. Çözüm de bu siyasi anlayışın ve bunu besleyen sistemin değişmesindedir.
Halkımız bu ucube yönetim sisteminden ve bu kötü yönetimden kurtulmadıkça sorunların kalıcı olarak çözülmesi mümkün değildir.
DEVA Partisi olarak, ekonomide yaşanan sorunların kalıcı bir biçimde çözülebilmesinin, ancak topyekûn bir değişim ile mümkün olabileceğine inanıyoruz.
Bu kapsamda, ekonomide kalıcı bir iyileşme sağlayabilmek için, aşağıdaki yapısal adımların atılmasını çok önemli görüyoruz. Bu açıklayacaklarım hemen bugünden yapılabilecek işler. Hükûmetin hemen bugün alıp uygulayabileceği işler. Yapmazlarsa da seçimden sonra bizim hemen uygulamaya başlayacağımız işler. O nitelikte adımlar.
1.Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilmelidir.
2. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı tam olarak tesis edilmelidir.
Hukuk, adalet zemini sağlam olmazsa üzerinde sağlam bir ekonomi inşa edemezsiniz. Bir hayal.
3. Kuralların, kurumsal yönetim anlayışının, ehliyet ve liyakatin hakim olduğu bir kamu yönetimi hayata geçirilmelidir.
4. Parti programımızda yer alan “güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme” stratejisine hızla geçilmelidir.
Ekonomik büyümenin yapısı imar rantlarına dayalı bir yapıdan, katma değeri ve uluslararası rekabet gücü yüksek sektörlere (tarım, sanayi, hizmetler) kaydırılmalıdır.
Büyüme, tüketim ve kamu harcamaları yerine, yatırımlara ve ihracata dayalı hale getirilmelidir.
Büyüme sürekli kredi pompalanmasına bağlı olmaktan çıkarılmalı, büyümenin nimetlerinden tüm vatandaşlarımızın adil bir biçimde faydalanması sağlanmalıdır.
Bir yandan bu yapısal dönüşüm gerçekleştirilirken, hızla atılması gereken adımlar da ayrıca bulunmaktadır.
1. Türkiye’nin başarılı olduğu dönemde ekonomide alınan karar ve uygulamalara yön veren şeffaflık, kurala dayalı bir yönetim anlayışı, öngörülebilirlik, sorunların yapısal nedenlerine odaklanma, veri ve analize dayalı yaklaşım gibi temel ilkelere mutlaka dönülmeli ve mutlakauygulanmalıdır.
2. Merkez Bankası yasası derhal değiştirilerek banka tam bağımsız hale getirilmelidir.
3. Merkez bankası üst yönetimi, TBMM plan ve bütçe komisyonu tarafından kamuya açık biçimde değerlendirmeye tabi tutularak, liyakat ve ehliyet sahibi kişilerden seçilmelidir.
4. TÜİK yasası derhal değiştirilerek kurum tam bağımsız hale getirilmelidir.
5. TÜİK üst yönetimi, TBMM plan ve bütçe komisyonu tarafından kamuya açık biçimde değerlendirmeye tabi tutularak liyakat ve ehliyet sahibi kişilerden seçilmelidir.
Madem bağımsızlar, insanların tanıması, değerlendirmesi gerekiyor ki Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız bir kurumunun başına bu insanlar görevlendirilsin.
6. TÜİK istatistikleri akademisyen ve uzmanlardan oluşan komisyonlar tarafından düzenli bir biçimde kalite ve güvenilirlik testine tabi tutulmalıdır.
7. Bir kara delik haline gelen varlık fonu ve ne işlev gördüğü belli olmayan kurullar (cumhurbaşkanlığı politika kurulları gibi) derhal kapatılmalıdır.
8. Stratejik planlama ve koordinasyondan sorumlu yeni bir kurum kurulmalıdır.
Şu anda yok böyle bir şey. Hepsi ortadan kaldırıldı. Plan, program yok böyle bir şey. Sabah uyandığımda aklıma geleni yapıyorum sistemi şu andaki. Sistem diyoruz ama aslında tam bir sistemsizlik içindeyiz.
9. Kamuda yeni bina, araç, temsil, ağırlama gibi giderler acilen durdurulmalıdır.
10. Kamu-özel iş birliği projeleri eksiksiz bir biçimde Sayıştay denetimine açılmalıdır.
11. Kaynaklar rant projelerinde değil, ülkemizin rekabet gücünü artıracak alanlarda kullanılmalıdır. Bu çerçevede, Kanal İstanbul projesi gündemden düşürülmelidir.
12. Yeniden birer arpalık haline getirilen ve sürekli zarar ettirilen kit’lerdeki kan kaybı da acilen durdurulmalıdır.
Bunlar sadece Merkez Bankasının rezervlerini eksi 50 milyar dolara düşürmediler. Sadece yedek akçeleri sıfırlamadılar. Her bir kit, devletin, Hazinenin ortak olduğu her bir kurum şu anda kan kaybediyor. Çoğu zararda.
Görünmeyen, saklanan bir sürü yanlış var. Bir sürü zarar var. Bunlara acilen son vermek gerekiyor.
13. Kamu ihale kanunu sil baştan yeniden yazılmalı, kamu alımlarında adil rekabet ve fırsat eşitliği sağlanmalıdır.
14. Kamu bankalarının siyasi mülahazalarla kredi vermelerine operasyonları artık durdurulmalıdır.
Bunlardan çok çekti bu ülke ya. Çok görev zararı ödedi bu ülkenin Hazinesi. Bu milletin alın teriyle toplanan vergiler bu görev zararlarına yıllarca ödendi. Hepsini bitirmiştik. Hepsini durdurmuştuk. Hepsi yeniden başlamış durumda şu an.
15. Kamu görevine alımlarda mülakat uygulamasına son verilerek kamudaki tüm atamalar yazılı sınavlar sonucunda ehliyet ve liyakate dayalı hale getirilmelidir.
16. İmar değişikliklerinden kaynaklanan rantlar etkin bir biçimde vergilendirilmelidir ki sanayi ile gayrimenkul sektörü arasında denge kurabilsin. Sanayi yeniden cazip olabilsin.
17. Asgari ücret, memur, işçi ve emekli maaşları, geçmiş kayıplar, gıda enflasyonu ve dar gelirli kesimlerin tükettiği mal sepetindeki fiyat artışları dikkate alınarak yükseltilmelidir. Yeniden belirlenmelidir.
Birikmiş bir gerçek enflasyon var. TÜİK’in makyajlanmış enflasyonu var bir de gerçek enflasyon var. Bu gerçek enflasyon, özellikle dar gelirli vatandaşlarımızın harcadığı tüketim sepeti ki gıdanın ağırlığı çok burada bunu dikkate alacaksınız. Birikmiş farkı da ödeyeceksiniz. Ve üzerine de büyümeden mutlaka bir refah payı koyacaksınız.
18. Gübre, tohum, ilaç, mazot, yem başta olmak üzere girdilerdeki artışları dengeleyecek ve çiftçilerimizi koruyacak özel bir destek programı oluşturulmalıdır.
19. Dar gelirli kesimleri gıda, elektrik, doğalgaz, kömür ve benzeri temel ihtiyaç maddelerindeki enflasyona karşı koruyacak özel bir destek programı oluşturulmalıdır.
20. Esnafımız için de özel bir doğrudan destek, kredi ve garanti programı oluşturulmalıdır.
21. Orta vadeli program ve bütçe, yukarıda yer alan hususları yansıtacak şekilde derhal revize edilmelidir.
Ne Eylül ayında açıklanan orta vadeli programın bir hükmü kalmıştır ne de şu anda Meclis’te görüşülen bütçenin hükmü kalmıştır. Dolar kuru alıp başını gidince bütçede dövize bağlı pek çok gider kalemleri artık anlamsızlaşmıştır. Özellikle de bütçenin faiz giderlerini buradan Sayın Erdoğan’a seslenmek istiyorum, derhal hükûmet güncellemelidir.
Bugünkü döviz kuruyla ve bugünkü yükselmiş Hazine faizleriyle bir çarpsınlar bölsünler 2022 yılında, bu devletin Hazinesinden, bütçesinden ne kadar faiz ödemek zorunda kaldıklarını, kalacaklarını görsünler; ondan sonra Sayın Erdoğan dönsün desin ki ben faizle mücadele ediyorum. Bir görsünler, 2021’de ne faiz ödedik bütçeden. 2022’de ne kadar faiz ödeyeceğiz bir görsünler. Ondan sonra 2022’nin faiz mücadelesini de şu milletimize bir anlatsınlar.
*****
Değerli basın mensupları,
Bu adımlar, temel ekonomik kurumlara olan güveni tesis etmek ve basiretli politikalara dönüleceğini göstermek açısından önemlidir.
Hem parti programımızda hem de açıkladığımız ve önümüzdeki dönemde açıklamaya devam edeceğimiz eylem planlarında ülkemizin yapısal ve konjonktürel sorunları için çok daha kapsamlı çözümleri ortaya koyuyoruz.
Bunları ülkemizin sorunlarının bir an önce çözüme kavuşturulması için şeffaf bir biçimde kamuoyu ile paylaşıyoruz. Açıklarken diyoruz ki; biz seçimlerden sonra kurulacak hükümetle beraber düğmeye basıp bunları hemen uygulamaya başlayacağız diyoruz. Açıklıyoruz. Keşke hükümette gelip bunların içerisinden birkaç tanesini alıp bugün uygulamaya başlasa. Biz bundan mutlu oluruz. Kıskanmayız.
Memleketimizde hemen üç beş konuda düzelme başlar. Onun için kamuoyuna açıklıyor, kendimize saklamıyoruz. İyilik yapıyoruz, denize atıyoruz. Balık bilmezse günü gelince inşallah biz bunları uygulamaya başlayacağız.
Ülkemizin daha fazla fakirleşmemesi, halkımızın daha fazla yoksullaşmaması için, iktidarı, ortaya koyduğumuz çözüm önerilerini dikkate almaya davet ediyoruz.
4 tane ana yapısal reform çerçevesi ortaya koydum. 21 tane de somut daha detaylı adımları bugün açıklamış olduk. Bunlar ağırlıklı ekonomi ile ilgili konular. Ama hep söylüyorum; Türkiye’nin ekonomik sorunları artık sadece ekonomi politikalarıyla düzelmez. Türkiye’nin dış politikasının olmaması geliyor ekonomiyi vuruyor. Türkiye’nin bir hukuk ve adalet politikasının olmaması geliyor ekonomiyi vuruyor. Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesinin yerle bir edilmesi, Türkiye’de yargının tarafsız ve bağımsız çalışamaması geliyor ekonomiyi vuruyor. Öncelikle bütün bu diğer alanlarda yapılması gerekenleri yapmak gerekiyor. Eş zamanlı olarak ekonomide bu tedbirleri almak gerekiyor. Ancak ondan sonra biz bu sorunları çözebiliriz. Ondan sonra hep beraberülkemizin yarınlarına daha güvenle bakabiliriz.
Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyor, çok çok teşekkür ediyorum.