27 Ocak 2024
Ali Babacan Sakarya Aday Tanıtım Toplantısı
Bu ne güzel coşku Sakarya!
Bu ne güzel heyecan!
Sakarya’nın dört bir köşesinden ilçelerinden, köylerinden bugün bizlerle beraber olan tüm hemşehrilerimize hoş geldiniz sefalar getirdiniz diyorum.
*****
Bugün sizlere bir hikâye anlatacağım.
Şah Cihan ve Mümtaz Mahal’in hikâyesi.
Babür İmparatoru Şah Cihan, çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal’i kaybetmiş.
Eşinin mezarının olduğu yere güzel bir türbe yaptırmak istemiş…
Eşine sevgisini gösterecek görkemli bir türbe.
Gitmiş, ülkedeki en iyi mimarları getirtmiş, ülkedeki en değerli taşları eşi için toplatmış.
Minareler kubbeler yükseldikçe, yapının azameti belirmeye başladıkça, Şah mest olmuş, kendinden geçmiş.
Şah, yapının azametinden öyle etkilenmiş ki, bu anıtı ne için yaptırdığını unutacak kadar kendini kaybetmiş.
Anıt büyüdükçe mezar küçük kalmış.
Kubbeler yükseldikçe, mezar ufacık kalmış.
Şah bir türlü tatmin olmamış.
Daha fazla sütun… Daha büyük bahçeler… derken, bakmış tabloda bir ahenksizlik var.
Bir şey var onu rahatsız eden.
Bir gün bu kubbelerden birinin üstüne çıkıp aşağı doğru bakmış;
Heyecanla "Buldum işte” demiş.
Eşinin ufacık kalmış mezarını işaret etmiş:
“Ahengi bozan şey bu. ATIN mezarı buradan.” (…)
Arkadaşlar, bu sadece Şah Cihan’ın hikayesi değil, bu aynı zamanda Erdoğan’ın da hikayesi.
Nasıl mı? Birazdan anlatacağım.
*****
Bakın arkadaşlar,
Biliyorsunuz ben 2001’de AK Parti’nin ilk kurucu heyetinde siyasete başladım.
Parti programıymış, tüzükmüş hepsini yazan değil, redakte eden iki üç kişiden birisinden oldum. Hepsinde emeğim var imzam var.
90’lı yılların eşitsizliği, adaletsizliği, haksızlıkları ve üstüne 2001’in ağır ekonomik krizinden çıkış için siyasette var olmam, aktif olmam gerektiğine karar verdim.
2002-2015 arasında hükümetlerde görev alarak memleketime hizmet ettim.
Ekonominin tüm yükünü, önceki hükûmetlerin yıllarca biriktirdiği o yükü sırtımda hissettim.
Yüklendim.
Ardından, Hazine Bakanlığıyla beraber Avrupa Birliği Başmüzakereciliğini de üstlendim.
Demokrasimizi ilerleterek, vatandaşlarımızın huzurlu, mutlu ve zengin olması için gece-gündüz çalıştım.
Gerçekten, gece-gündüz.
Yeri geldi bir günde üç ayrı ülkede toplantı yaptım.
Her gün sabahın 3’üne 4’üne kadar çalıştım.
Tüm kadromuzla beraber, böyle çalıştık.
Yoksa bir kişinin tek başına yapabileceği işler değil bunlar.
Çok şükür ki, çok çalıştık.
Ülkemiz için bir hedefimiz vardı, vatandaşlarımız için bir hayalimiz vardı…
Gerçekleştirmek için çok çalıştık.
Ve başardık.
Tarihimizin iki büyük ekonomik krizi, 2001 ve 2009 krizini çözen ekibin başında oldum.
Ama aynı zamanda, her alanda sayısız reformlar yapan bir takımdın da parçasıydım.
Bu sayede fert fert, birey birey zenginleştik.
2002’den 2013’e kadar milli gelirimiz tam 3,5 kat arttı arkadaşlar.
Her birimiz en az üç kat zenginleştik.
Ülkemizde mutlak yoksulluk diye bir şey kalmadı, sıfırladık.
Tüm dünyanın cazibe merkezi olduk.
Ve gözümüzü 2023’e, Cumhuriyetimizin 100. Yılına, çok daha büyük başarılarla girmeye diktik.
25.000 dolarlık milli gelir hedefledik.
500 Milyar dolarlık ihracat hedefledik.
Fakat, ne oldu arkadaşlar…
2023 geldi, milli gelir de ihracat da hedefin ancak yarısında kaldık.
Bakmayın bunların olanları allayıp pullayıp anlatmasına.
“Şöyle yaptık, böyle yaptık” demesine.
Rakamlar ortada. Türkiye 2023 hedeflerine ulaşamadı; çok gerisinde kaldı.
Bunlar unutturmaya çalışıyor, biz unutturmayacağız.
Biz 2011 yılında 2023 için hedefler koyduk.
2023 yılı geldi, hedeflerin yarısına dahi ulaşılamadı.
Peki ne oldu? Niçin böyle oldu? (…)
Çünkü, yola beraber çıktığımız Sayın Erdoğan, sözünden döndü.
Evet, sözünden döndü.
En başta milletimize beraberce taahhüt ettiğimiz ilkelerden; haktan, adaletten, eşitlikten vazgeçti.
Herkesin zenginleştiği bir Türkiye yerine, küçük çıkar gruplarının zenginleştiği bir yönetime doğru dümeni kırdı.
Tıpkı en başta anlattığım Şah Cihan gibi:
Erdoğan, Milyarlarca liraya yaptırdığı külliyenin en tepesine çıktı ve “Yıkın bunu” diyerek, kendisini oraya taşıyan “demokrasiye” gözünü dikti. (…)
“Ne oldu” diye soranlara, ben hep bunu anlatıyorum. (…)
Bakın şimdi size bir video izleteceğim: Tarih 25 Şubat 2015
----
Sizleri yormamak için sadece bu tarihteki konuşmasını örnek olarak gösterdim.
Onlarca konuşması var böyle.
Bakın ne yapıyor? O dönem Merkez Bankası'nın ekonomi yönetiminin başında olan tertemiz, pırıl pırıl bürokratları hedef alıyor.
Aslında arkadaşlar videonun tarihi 2015 ama ta 2013’ten başladı bu. 2013’ten beri bozulmaya başladı.
Hatırlayın. O zamanlar bizler yoğun bir şekilde ekonomiyi güçlendirmeye demokrasiyi ayakta tutmaya çalışırken, Erdoğan beni ve ekibimi hedef alıyordu.
Kendi damadının kontrolündeki gazeteye her gün manşet attırıyordu benim ve arkadaşlarımızın aleyhine.
Hepsi kayıtlarda.
Ben başbakan yardımcısıyım yahu o da Başbakan. Bakın iş nerede, nasıl bozulmaya başladı? İyi anlayalım buraları.
Bağımsızlığı uğruna kendimi siper ettiğim Merkez Bankası'na sanki rakibiymiş gibi saldırmaya başladı.
Bir ülkenin başındaki kişi bağımsız bir şekilde çalışmasının ülke ekonomisi için mutlak zorunluluk olduğu bir kuruma saldırır mı ya?
Bu mu vatanseverlik? Bu mu ülke severlik?
Bu ülkede ne zaman Merkez Bankası hükümetin talimatıyla hareket etmiş, enflasyon düşmemiş arkadaşlar.
34 yıl boyunca bu ülkede enflasyon yüksek seyretmiş.
Ne zaman ki biz geldik, Merkez Bankası'nı gerçekten bağımsız çalıştırdık, enflasyon tek haneye indi ve yıllarca tek hanede seyretti.
Hatırlayın o günleri.
Ne zaman Merkez Bankası'nın iplerini eline aldı, enflasyon bir arttı, o gün bugündür de inmiyor, düşmüyor.
Ama dedim ya Sayın Erdoğan yola çıkarken hep beraber akitleştiğimiz kişi değil artık.
Bakın şimdi size Erdoğan'ın bu konuşmayı yaptığı sırada ülkenin ekonomik durumu nasılmış bir göstereceğim. Birkaç grafikle nereden nereye geldiğimizi göstereceğim.
Şöyle bir bakalım.
Şimdi yıl 2015.
Çekmiş kılıcı Merkez Bankası'na saldırmaya başlamış. Bana ve ekibime saldırmaya başlamış.
O gün dolar kuru 2 lira 48 kuruş arkadaşlar.
Bugün 30 lira 23 kuruş.
Hani her sözünü dinleyen kendisine bağlı Merkez Bankası var ya, 2017’den bu yana tam talimatla yönetiyor ya, kendisinin tam talimatla yönettiği Merkez Bankası döneminde döviz kuru nereye gelmiş bir görün.
Ha bu konuşma yapıldığında, dediğim gibi, 2013’ten beri her şeye müdahale eden, piyasaları ürküten, hukuk dışına çıkmayı deneyen bir Erdoğan var.
Ona rağmen biz 2.48’de tutuyoruz ha dolar kurunu, ona rağmen, kendine rağmen tutuyoruz onu.
Kendisine rağmen, Merkez Bankası doğruları yapmanın mücadelesini veriyor.
Kendisine rağmen, bizler, işlerin iyi gitmesi için çabalayan kişiler olarak ekonomiyi tutmaya çalışıyoruz.
Tabii o gün tek imzayla her şeyi yapamıyor. Benim imzam olmadan Merkez Bankası'na dokunamıyor.
O günkü sistem öyle bir sistem.
Bir yandan da çıldırıyor.
Ekonomi iyi gidiyor, her şey düzeliyor fakat bakıyor ki bunun kredisini tertemiz bir ekonomi yönetimi ekibi alıyor.
Sorunun özünde var.
Bakın gram altın. O gün Merkez Bankası'na saldırdığı gün 97 lira bir gram altın. Bugün 2.075 lira.
Yirmi kat artmış.
Tek yetkili olduğu, tek imzayla aklına gelen her şey yaptığı dönemde ülkeye getirdiği durum bu.
Hangi şehre gitsek emekliler etrafımızı çeviriyor diyor ki; “ben emekli maaşımla sizin ekonominin başında olduğunuz dönemde şu kadar çeyrek altın alıyordum, bugün şu kadar alabiliyorum” diyor.
Rakamlar ortada ya.
Üniversite öğrencilerinin KYK bursu… dolara çevirip mukayese ettiğimizde ki öğrencilerin çoğu harcaması dolar biliyorsunuz.
Defter kitap alacak, kalem alacak dolar. Kâğıt dolar, mürekkep dolar. Bilgisayar alacak dolar, akıllı telefon alacak dolar.
O gün KYK bursu 133 dolar.
Bugün 66 dolar.
Feryat ediyor gençler.
“Bu burslarla biz öğrenim hayatımızı sürdüremiyoruz” diyor.
Daha iki gün önce Yalova'da merkezde bir moto kurye baktım birkaç kişi oturmuşlar. Hepsi öğrenci, üniversite öğrencisi ama “moto kuryelik yapmadan biz üniversitede okuyamıyoruz. Ailemizin bize gönderdiği haçlık bizim eğitimimiz, öğretimimiz için yetmiyor” diyorlar.
Bir başka rakama bakalım. Mazot fiyatı. Merkez Bankası'na saldırdığı bana ve arkadaşlarımı meydanlarda yuhalattığı…
İşin garabetine bakın, başbakan, başbakan yargısının, Merkez Bankası'nın başkanı meydanlarda yuhalatıyor yani.
Bu dönemleri yaşadık arkadaşlar, unutmayalım.
O gün 3 lira 78 kuruş, bugün 40 lira.
40 lirayı da geçti.
Mazotun 40 lirayı geçtiği bir ülkede çiftçinin yüzü güler mi? Tarım ürünlerinin, gıdanın enflasyonu düşer mi?
Maliyet alttan bastırıyor, bastırdıkça fiyatlar yükseliyor.
Ekmek ucuzlar mı? Gıda ucuzlar mı?
Gelelim bir enflasyona bakalım.
O gün Merkez Bankası'na saldırdığı günlerdeki enflasyon %7,2.
Tek haneye indirmişiz ve tek hanede tutuyoruz, kendisine rağmen, Merkez
Bankası'na saldırmasına rağmen biz tek hanede tutuyoruz.
Bugün yüzde 65’e dayanmış.
Ha arada fark var, 25 Şubat'taki enflasyon o günkü TÜİK'in dosdoğru hassas terazide tarttığı enflasyon, bugünkü enflasyon TÜİK'in ayarı bozuk terazisinin gösterdiği enflasyon.
TÜİK diye bir şey kalmadı.
Terazisi bozuk bir “rakamları ayarlama enstitüsünden” ibaret.
Çarşıyı, pazarı her yeri dolaşıyoruz. Alışverişe çıkan bütün vatandaşlarımıza soruyoruz. “Enflasyon sana göre ne? Geçen sene peyniri kaç alıyordun? Bu sene kaç alıyorsun? Bir kilo kıymayı kaç alıyordun? Kaç alıyorsun” diye.
“%100’ün üzerinde” diyor vatandaş. “%100’ün altında” diyen yok.
Dün bir kasaba uğradık, Kocaeli'nin ilçelerinin birisinde, Kartepe'de. Kasap arkadaşa sordum: “Vatandaş kıymayı kiloyla mı alıyor, yoksa yarım kilo mu istiyor? Daha çok paket sararken ne büyüklükte paketler yapıyorsun” dedim.
“Artık gram söylemiyor emekliler, 150 liralık kıyma istiyor.” dedi.
“E fiyatlar artıyor” dedim.
“Tamam işte 150 liralık kıyma gittikçe gittikçe küçülüyor” dedi.
“150 liralık kıyma diyelim ki 6 ay önce yarım kilo alıyorsa bugün 300 gram alıyor” dedi.
“Emeklinin maaşı değişmiyor ki! Aynı maaşa aldığı kıymanın gramı düşüyor her ay” dedi.
O günlerde Erdoğan'ın sabah akşam dilindeki Merkez Bankası'nın politika faizi kaçtı? Bir de ona bakalım.
Saldırıyor ya %7,5. %7.5’e saldırıyor.
Şu anda %45.
Gerçekten arkadaşlar;
Rakamları görmeyince olayı anlatmayınca hem unutuluyor hem de hükûmetin elindeki bu propaganda makinesi var ya o propaganda makinesiyle başka bir Türkiye'ye inandırmaya çalışıyorlar insanları.
Ve Cumhurbaşkanı 2013’te, 2014’te, 2015’te bu ülkenin en başarılı bürokratlarını, bu ülkenin en temiz kurumlarını şaibeyle itham ederken, hani diyor ya; “başkalarından mı talimat alıyorsunuz” diye.
O gün faiz %7,5, Enflasyon %7,2, bugün kendine bağlı tam talimatla çalışan bir Merkez Bankası'nın olduğu dönemde faiz %45, TÜİK enflasyonu %65, halkın enflasyonu %100’ün üzerinde.
Rakamlar ortada.
Ben şimdi kendisine soruyorum: 8 aydır seçimden bu yana faiz konusunda konuşmuyorsunuz.
Alın doğrudan size bağlı bir Merkez Bankası da var işte. Gece yarısı kararnameleriyle bu gençlerin SİMS oyunu var biliyorsunuz, onun gibi, al birini görevden getir başkasını göreve oyun oynayıp duruyorsunuz bu Merkez Bankası'yla.
Ve kimse size mâni olamıyor.
Elini tutan hiçbir şey yok. Yani gece yarısı imza atacak da elini birisi mi tutuyor?
Yok.
Merkez Bankası Başkanı birisini kulağını tutuyor, atıyor, öbürünü geliyor, otur bakayım diyor, oturtuyor.
Böyle yönetiyor ülkeyi.
Unutmayalım.
5 yıldır, 6 yıldır böyle yönetiyor.
Ben diyorum ki kendisine şimdi ya hele bir anlatın şunu. %100’ü geçmiş enflasyonu bir anlatın. %45’lere ulaşmış bir faizi anlatın.
Size sizin sözlerinizle soralım:
Ülkenin menfaatlerini korumaktan vaz mı geçtiniz?
Diyor ya; “Merkez Bankası başkasına mı bağlı çalışıyor” diyor. “Faiz %7,5” diyor. O dönemin Merkez Bankası başkasına bağlı çalışmıyordu.
Kendi bilimine, aklına, ilmine, vicdanına bağlı çalışıyordu.
“Acaba” diyorum “Bugünlerde ülkeyi yönetenler mi başkalarına bağlı hale geldi ki faiz %45’e çıktı” diyorum.
Arkadaşlar bakın gidiyor daha dün katil dediği Veliaht Prens'e sarılıyor “bana borç para ver” diyor.
Doğru mu?
Gidiyor, daha dün 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün finansörüdür dediği ülkenin Emrine gidiyor sarılıyor “bana para ver” diyor.
Ve bu ülkeler borç veriyor.
Kaç lira veriyor? Gizli.
Yüzde kaç faizle veriyor? Gizli.
Bu borcun karşılığında ne alıyorlar? Gizli.
Hiçbir şey açıklanmıyor bakın.
Rusya'ya doğal gaz borcu ödemelerini bizim dönemimizde gün şaşmazdı ya. Son kuruşuna kadar gününde öderdik.
Her yaştan genç de biz bu ülkenin inşallah dertlerine çare bulacağız. Tabii ki büyüklerimizin tecrübeli, akil büyüklerimizin tecrübesi ışığında onların bize verdiği aktardığı tecrübeler ışığında bunları yapacağız.
*****
Bakın arkadaşlar,
Cumhuriyet 100 yaşında; benim de kurucusu olduğum, zamanında kurucusu olduğum parti tam 22 yaşında.
Cumhuriyetin beşte biri, süre olarak Sayın Erdoğan’ın yönetiminde geçmiş.
Vaktiyle benim ekonomi ekibinin başında olduğum dönemde gençler interrail’le, trenle Avrupa’yı geziyordu, bugün bir kahve içemiyor.
Aylıklarıyla geçinebilen, yılda bir de olsa tatil yapabilen emeklilerimiz bugün emekli maaşlarıyla kirasını dahi ödeyemiyor.
İnsanlar fikrini söylemekten korkuyor. Ortaokul yaşındaki çocuklar “Silivri soğuktur” diyor, susuyor.
Yazık değil mi bu ülkenin körpecik çocuklarını, gençlerini böylesine ağır bir baskı ikliminde yetiştirmek, bu şartlarda okutmak...
Cumhuriyetimizin 100. Yılında; sözüm ona Erdoğan’ın ustalık dönemindeki Türkiye bu.
Çünkü Erdoğan sözünden döndü.
Aynı Şah Cihan gibi; Külliye’nin tepesine çıktı ve artık “demokrasi”, “hak”, “adalet” onun için ahengi bozan minik ayrıntılar haline geldi.
Külliyenin tepesine çıkınca artık öyle görüyor.
Tıpkı Mümtaz Mahal'in eşinin mezarını gördüğü gibi.
”Adalet”, ”ortak akıl”, ”istişare”, ”çoğulculuk”… Hepsi; ahengi bozan küçük ayrıntılar artık onun için.
Yola çıkarken kendisine milyonlarca insan destek vermişti.
Ama o, yola ne için çıktığını unuttu.
İnsanların kendisine niçin destek verdiğini unuttu arkadaşlar.
Sokakta iki kişi toplansa müdahale ettirdi.
Farklı tüm sesleri kıstırdı, kıstırıyor.
Demokrasi bu mu ya?
Seçimlere müdahaleyi meşru kıldı.
O kadar ileri gitti ki kaybettiği seçimleri tekrar ettirdi.
Demokrasi bu mu?
Geldiği yeri unuttu; kendini unuttu; mahallesini eşrafını unuttu;
Çevresindekileri bir bir uzaklaştırdı, yok etti;
Her köşeye emir kulu, dirayetsiz insanlar yerleştirdi;
Etrafına bir menfaat şebekesi kurdu.
Demokrasi bu mu?
Evet arkadaşlar;
Kendini unuttu, ülkeyi de fakirleştirdi.
Ülkenin demokrasisi ona ahenk bozan detaylar olarak görünmeye başladı.
O kulesinden, Külliye’sinden, kendisin göre ahengi bozan, işleyen parçalara bir bir seslenmeye devam ediyor.
Yetmedi Merkez Bankası'nın kontrolünü eline geçirdiği yetmedi bakın.
Ne yapıyor?
Anayasa Mahkemesi’ne had bildiriyor.
Ne yapıyor?
Sivil topluma parmak sallıyor.
İş dünyasını sindiriyor.
Ekonomi yönetiminin üzerine tamamen korku salmış durumda.
Ya bakanlar “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla” demeden laf edemez hale geldiler ya.
Arkadaş sizin hiç kendi ürettiğiniz bir şey yok mu?
Siz robot musunuz ki Cumhurbaşkanı düğmenizde basınca hareket edip de iş yapıyorsunuz.
Ve o seslendikçe hukuk, adalet çökecek.
O seslendikçe insanlar üzülerek söylüyorum, fakirleşecek, enflasyon, döviz yükselecek, bu kaçınılmaz.
Ülkeyi uçurumdan aşağı işte böyle böyle sürüklüyor arkadaşlar. (…)
Ve arkadaşlar, işte Erdoğan’ın Şah Cihan’a dönüşme hikâyesi bu.
İşte, Erdoğan’ın güçten zehirlenmesinin;
Yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değişmesinin hikâyesi bu.
*****
Ve arkadaşlar,
Bir zamanlar derdi ki, “Aldanan da olmayacağız, aldatan da olmayacağız” derdi değil mi?
Bunu bir zamanlar sık duyardık kendisinden.
Peki, şimdi sizlere soruyorum. Yıl 2004.
Yerel seçimlere gidiyoruz, aynı bugünlerdeki gibi. Yine Mart'ın sonunda seçimler var ve yerel seçimlere doğru gidiyoruz.
Ve o zamanda akaryakıt fiyatlarını biz hazinede belirliyoruz. Daha serbest piyasa yok o zaman.
Petrol fiyatları 20 dolardan başlamış 150 dolara doğru gidiyor dünyada. Ve ara ara fiyat ayarlaması gerekiyor tabii.
Ben dedim ki; “Yine petrole zam geldi, petrol fiyatları arttı. Dolayısıyla bizim ne yapmamız lazım? Akaryakıt fiyatlarında bir ayarlama yapmamız lazım. Seçime de yaklaşıyoruz.”
Dedi ki “ya şimdi eğer zam yapmamız gerekiyor da biz bunu seçimlerden sonraya ertelersek bu doğru olmaz, milleti aldatmak olur” dedi.
Ben dedim ki “ya helal olsun, ne kadar düzgün bir yaklaşım.”
Ve biz zamları yaptık.
Ama ondan sonra seçime giderken, o yerel seçimlere her seçim meydanında bunu anlattı.
Dedi ki “bakın akaryakıta ben zam mı seçimden sonra da yapabilirdim. Ama seçimi beklemedim, şimdi zam yaptım. Çünkü biz aldatan olamayız” dedi.
Ve seçim meydanlarında millet bunu alkışladı.
Zammı alkışlamadı. Dürüst yaklaşımı alkışladı değil mi?
Yıl 2004.
20 sene sonra şimdi 2024 seçimlerine gidiyoruz.
Geçen 2023’te de genel seçimler oldu değil mi?
Peki, genel seçimlerden önce ne dedi?
2023 seçimlerine giderken Merkez Bankası'nın faizini %8.5’e indirtti. Ondan sonra dedi ki “ben iktidarda olduğum sürece faiz artmaz, iner daha da inecek” dedi.
Seçimlerden hemen önce meydan meydan gitti bunu söyledi.
Seçimlerden hemen sonra ne yaptı? 8 ayda 8 kere Merkez Bankası'nın faizini arttırdı. %8,5 faiz çıktı % 45’e.
Peki ben şimdi size soruyorum;
Seçimden önce “faizi %8,5’den inecek, daha da inecek” deyip meydan meydan bunun sözünü verip, seçimlerden sonra faizi % 45’e çıkartmak halkı aldatmak değil mi?
Seçimlerden önce çiftçinin kullandığı mazotu 20 lira gösterip, seçimden sonra 40 liraya çıkartmak halkı aldatmak değil mi?
Seçimden önce doları 18 liraya bastırıp -yeni bakan diyor ben söylemiyorum- “Doları bastırmışlar tutmuşlar” diyor, seçimden önce 18 lirada tutup seçimden sonra 30 liranın üzerine çıkartmak halkı aldatmak değil mi?
Onun için diyorum ki nereden nereye? Nereden nereye?
Şimdi arkadaşlar problem şu.
Biz AK Parti'nin kuruluşunda, akitnamesinde üç dönem dedik. “Genel başkanın süresi üç dönem” dedik.
Niye yazdık bunu?
Kendi de gayet iyi biliyor. Ve bunu her yerde anlattık.
Çünkü uzun süre aynı görevde kalmak insanları bozuyor.
Güç zehirlenmesi denen bir gerçek var. Ülkeyi yönetme gücü yozlaştırıyor. Çok uzun süre kullanılırsa yozlaştırıyor. Hele hele mutlak güç mutlaka yozlaştırıyor.
Ne zaman ki üç dönemi doldu 2014, 2015’ten sonra kendi de raydan çıktı ama hadi bir kişi neyse de koskoca ülkeyi rayından çıkardı ya.
Yazık oluyor bakın.
O gün bugündür insanlarımızın yüzü gülemiyor. O gün bugündür ülke fakirleşiyor. O gün bugündür emeklimiz, çiftçimiz her sene her sene daha zor şartlarda yaşıyor.
İlk defa bu ülkede bir nesil kendinden sonraki neslin daha zor şartlarda yaşadığını görüyor.
Böyle bir şey hiç olmamıştı ki.
Her nesil bir önceki nesle göre daha iyi şartlarda yaşamıştı Türkiye'de.
Evinde buzdolabı yoktu, oğlunun kızının evinde buzdolabı oldu.
Diğerinin arabası vardı ya da yoktu, çocuğunun arabası olduğunu gördü.
Şimdi annenin, babanın arabası var; “Fakat benim oğlum kızım dürüstçe alnının teriyle kazanıp herhalde hayatı boyunca bir araba alamayacak” diyor.
Hele hele ev almak hayal oldu.
Bunu ilk defa Türkiye'ye bunu yaşattılar.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa nesilden nesile geçerken bir refah kaybıyla geçiyoruz.
Neneler dedeler torunlarının yarınlarından endişeli.
Anneler babalar çocuklarının yarınlarından endişeli.
Gerçekten problem büyük.
*****
Değerli arkadaşlar,
Ama bakın hepimiz buradayız.
Adalet için, hak için; sevdiklerimiz, ailemiz, milletimiz için buradayız, bu salondayız.
Hep beraber damla damla büyüyerek, yolumuzu aça aça ilerlemeye devam edeceğiz;
Hiç merak etmeyin, DEVA olduğu sürece;
Gidilecek daha çok yol, görülecek daha çok güzel günler olacak inşallah.
Biz hep beraber bunu başaracağız.
*****
Sakarya'dayız. Bu güzelim topraklardayız.
Marmara'nın Çukurova'sı Sakarya ki Çukurova hani tarımla daha çok anılır ama Marmara'nın Çukurova'sı da Sakarya'dır aslında.
Bu Verimli topraklarıyla; hayvancılıkta, süs bitkisinde gerçekten Sakarya lider il oldu.
Ama Türkiye'nin her tarım ilinde olduğu gibi Sakarya'nın da çiftçilere zorluk çekiyor;
Tarıma gerekli destekler verilmiyor, maliyetler çok çok artmış durumda.
Az evvel söylediğim gibi mazot 40 lirayı geçti ve bu iktidar iş başında olduğu sürece tutabilene aşk olsun.
Gübrenin fiyatı katlana katlana gidiyor. Öyle yüzde üçlük, beşlik, onluk zamlarla değil, katlaya katlaya gidiyor.
Yem desen öyle, ilaç desen öyle...
O sebeple yerel yönetimlerin çiftçimizin bu halini anlaması gerek ve çiftçimizin sorunlarını çözmeye öncelik sağlaması gerek.
Sadece tarım değil; hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız da şu anda gerçekten çok sıkıntıda.
Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımıza, üreticilerimize bakıyoruz; Hayvanlarından birini kesiyor, yem parası yapıyor, diğer hayvanlarına yediriyor.
E bunun matematiği nasıl tutacak?
Sonuçta bakıyorsunuz büyük resme, tabloya, her sene her sene Türkiye'de hayvan popülasyonu azalıyor.
Küçük başta da azalıyor, büyük başta da azalıyor.
Ve hep söylüyorum: Çiftçiye, hayvancıya gerekli desteği vereceğiz ki gıda enflasyonu düşsün.
Şimdi burada Sakarya'da on tane çiftçi toplasın. Cumhurbaşkanı gelsin otursun. “Ben faizi 45’ e çıkarttım. Merak etmeyin. Gıda fiyatları düşecek” desin. “Bu enflasyon düşecek” desin.
Bir anlatsın da göreyim ya.
Gıda fiyatlarının artmasının sebebi maliyetinin artmasıdır. Asıl sebep budur.
Siz maliyete destek vermeden çiftçinin gübresine, yemine, ilacına, elektriğine, mazotuna gerekli desteği vermeden gıda fiyatlarını bu ülkede tutamazsınız, düşüremezsiniz.
Bu kadar basit.
Halk ucuz gıdaya, ucuz yiyeceğe ancak böyle ulaşır.
Ama anlamıyorlar, bilmiyorlar arkadaşlar, bilmiyorlar ya.
Bakmayın “Ben ekonomistim, alanım, ekonomi” dediğine falan bakmayın ya. Bilmiyor ya. Bilmiyor, bilenler daha çalışamıyor.
Zaten bir de kalite düşmanlığı var mı? Nitelik düşmanlığı var mı?
Yani böyle çok iyi yetişmiş nitelikli insan pek haz etmiyor onlardan yani.
Gayet iyi biliyoruz.
*****
Değerli arkadaşlar,
DEVA Partisi, bu yola “insan onuruna yaraşır bir hayat” diyerek çıktık.
“Önce insan” diyerek yola çıktık.
Bu hayatı el birliğiyle, sizlerle, sizin desteğinizle inşallah hep beraber sağlayacağız.
Sakarya’da ve diğer illerimizde, ilçelerimizde, beldelerimizde;
Çalışacağız, kapı kapı dolaşacağız, “insan onuruna yaraşır bir hayatı” anlatacağız insanlara;
Kamu imkanları nasıl adil kullanılır, fırsat eşitliği nedir, inşallah biz bunu göstereceğiz.
Çünkü unutuldu bunlar. O unutulan güzel değerleri yeniden hatırlatacağız insanlarımıza.
Öğrenciler, tıkış tıkış yurtlarda değil; temiz, hijyenik, modern yurtlarda yaşasın diye;
Günler öncesinden yer kapılan kütüphanelerle değil, odalarında, masaları başlarında çalışsınlar diye;
İlkokul ortaokul çağındaki çocuklar, yedikleri simidin hesabını yapmasınlar diye;
Dedeler ninenler torunlarının yarınlarına dair endişe duymasın diye;
Çok çalışacağız.
Ve Sakarya’nın bu eşsiz tabiatını koruyacağız.
Sanayi, imar derken doğayı katletmeyeceğiz.
Çünkü hepsi gelir geçer.
Şu etrafınızda gördüğünüz beton yapıların tamamının maksimum ömrü 100 yıl.
100 sene sonra bunların hiçbiri ortada kalmayacak.
Ama eğer biz tabiata, doğaya zarar verirsek, yeşile, maviye, su kaynaklarına zarar verirsek gelecek nesiller çok daha kötü bir Sakarya'da yaşamak zorunda kalacaklar.
Ve inşallah biz;
Sakarya’yı DEVA Belediyeciliği’yle buluşturacağız.
*****
Hazırız.
Seçim geliyor diye değil, iki sene önce Yerel Yönetimler ve Şehircilik Eylem Planımızı açıkladık biz.
Bakın tek tek tek tek hepsini sıraladık.
Bizim genel başkan yardımcımız Candan Karlıtekin'in koordinasyonunda hazırlandı bu, 2 sene önce.
Karınca duası gibi içinde ince ince yazılarla plan, program, her şey hazır. Her şey hazır.
Bununla da yetinmedik, bir de ne yaptık?
DEVA Belediyeciliğinin etik kurallar bildirgesini hazırladık.
Bu da bir ilk.
Bir dedim ki “başka partiler ne yapmış ne etmiş biraz bakalım. Daha önce kim nasıl çalışmış bakalım.”
Bana dediler ki işte Candan Bey, Cem Bey o İbrahim Bey bizim o arkadaşlar o grup hazırladı, “Böyle bir şey yok.”
Peki ne var?
İşte GRECO gibi Birleşmiş Milletler ‘in sözleşmeleri var. Avrupa Birliği'nin OECD'nin temiz yönetim ilkeleri var ama Türkiye'de hiçbir siyasi parti bugüne kadar bir etik kurallar bildirgesi hazırlamamış.
Kimsenin aklına gelmemiş ne hikmetse.
Çünkü belediye deyince insanların aklına dört harfli bir kelime geliyor.
Rant.
Belediyecilik deyince çoğunun gözünün dolar işaretleri oluşuyor.
Tük lirası kıymetini kaybettiği için dolar işaretleri oluşuyor.
Biz onun için ne diyoruz? “Belediyeciliği hem etkin, düzgün yaparız, hem de temiz yaparız” diyoruz. “Bu iki sütun da DEVA Belediyeciliği yükselecek” diyoruz.
Ve bizim adaylarımız aday olmadan önce bu üç sayfalık bildirgeyi okuyorlar, imzalıyorlar, taahhüt ediyorlar ve ne diyorlar?
“Ben belediye başkanı seçildiğimde işi kitabına uydurmayacağım. Ben belediye başkanı seçildiğimde yasaları, kuralları böyle eğip, büküp, esnetip kendime veya başkalarına çıkar sağlamayacağım.”
Ne diyorlar?
“Biz belediyeciliği kitabına uygun yapacağız” diyorlar.
İşte bunun için bu Etik Bildirge yani Ahlaki Kurallar Bildirgesine sadık kalarak yola çıkıyorlar.
Biz de genel merkez olarak seçimlerden sonra belediye başkanlarımızın sadece kanunlara uygun değil bu ahlaki kurallara da uygun belediyeleri yönetmeleri için takipçileri olacağız.
Genel merkezden sürekli kendilerini izleyeceğiz.
*****
Evet, arkadaşlar,
Bu seçim belediyelerin seçimi; bu seçim yerel seçim.
Belediye başkanlarımızı, meclis üyelerimizi seçeceğiz.
Ancak bu seçim aynı zamanda merkezi hükûmete, iktidara bir uyarı yapmak anlamına gelecek.
Eğer merkez hükûmetten memnun değilseniz;
“İktidar yanlışlar yapıyor “diyorsanız;
Bu seçim aynı zamanda iktidara “Aklını başına al” deme seçimidir.
“Yanlış yoldasın, yaptıklarından memnun değilim” deme seçimidir.
“Seni uyarıyorum” seçimidir.
Yani aslında bu seçim değerli arkadaşlar, hükûmete “sarı kart” gösterme seçimidir.
Sarı kartı göstereceğiz ki hatalarını anlasınlar.
Yoksa sandıklar açıldı. Baktılar ki “aa millet gayet memnunmuş. Biz aynı kafayla devam edelim. Hukuksuzluğa, adaletsizliğe aynı kafayla devam edelim. Türkiye'de ekonomi gittikçe. Aklımıza geleni yapalım. Çevremizdekilerini kalkındıralım. Ülkenin geri kalanı ne olursa olsun.”
Sandıktan çıkan sonuç bu olmamalı arkadaşlar.
Sandıktan çıkan sonuç “ya biz nerede hata yaptık” diye şöyle bir kafalarını iki ellerinin arasına alıp onları düşündürme sonucu olmalı.
Onun için biz bu seçimde sadece belediye başkanlarımızı seçmeyeceğiz. Biz bu seçimde aynı zamanda inşallah hükûmete bir “sarı kart” göstereceğiz.
Hep beraber yapacağız bunu.
*****
Değerli arkadaşlarım, bugün Sakarya'dayız.
Sakarya iyi yönetilsin, düzgün yönetilsin, temiz yönetilsin istiyoruz. Ve bunun için de karşınıza pırıl pırıl işini bilen, düzgün, güvenilir adaylarımıza inşallah çıkıyoruz.
Evet, şimdi “Mehmet Erdoğan”ı Büyükşehir Belediye Başkan Adayımızı şöyle ben tekrar sahneye davet edeyim.
Biliyorsunuz Mehmet Bey bizim kurucu il başkanımız.
Dört senedir Demokrasi ve Atılım bayrağını hakkıyla taşıdı. Ve DEVA çatısı altında memleketimiz için Sakarya için gecesini gündüzüne kattı.
Bizim yol arkadaşlarımız vardır ama bir de bu öyle uzun yol arkadaşlarımız vardır.
Mehmet Bey bizim uzun yol arkadaşımız.
Kendisi makine mühendisi. Uzun yıllardır kendi işinin başında. Sakarya Ticaret ve Sanayi odasında, sanayi bölgelerinde çeşitli görevler üstlendi.
Bu ilimizi çok iyi tanıyan, yaşayan arkadaşımız.
Kendisini seviyoruz, ona güveniyoruz.
Mehmet Erdoğan, Sakarya’ya, büyükşehrimize DEVA olacak inşallah diyoruz;
*****
Adapazarı Belediye Başkan Adayımız, “Ercan Başnuh”.
Ercan Bey, bizim Sakarya İl Teşkilatımızda genel seçimlerden önce il başkanlığı bayrağını Mehmet Bey'den devraldı hakkıyla dalgalandırdı.
Ve şimdi de adaylığıyla beraber bayrağı Kerem Bey'e il başkanımıza devretti.
Ercan Bey bankacılık sektöründen, özel sektörden gerçekten çok uzun yıllar tecrübeli bir arkadaşımız. Kendisi de zamanında benim artık yeter diye siyasete girdiğim gibi ilk defa DEVA Partisi'yle siyasete başladı.
Ve çok da güzel tecrübe kazandı.
İnşallah Adapazarı’nı çok çok iyi yönetecek diyoruz. Kendisine inanıyoruz, güveniyoruz. Adapazarı için hayırlı olsun diyorum.
*****
Arifiye Belediye Başkan Adayımız, “Selen Özyıldırım”.
Selen Hanım hukukçu; avukat. Genç bir arkadaşımız, genç bir siyasetçi. İnşallah Arifiye’ye dinamizm getirecek, çok iyi yönetecek. Biz inanıyoruz, güveniyoruz.
*****
Erenler Belediye Başkan Adayımız, “Sedat Aslanboğa”.
*****
Ferizli Belediye Başkan Adayımız, “Yakup Kotaman”.
Yakup Bey, inşaat sektöründe. Ayrıca Ferizlispor’da yöneticilik yaptı. İnşallah artık Ferizli Belediyesi'nde yöneticilik yapacak hem de en tepe yönetici olacak inşallah orada.
Şimdiden hayırlı olsun diyelim.
*****
Hendek Belediye Başkan Adayımız, “Bilal Emre Taşkın”.
Bilal Bey, özel sektörde çalıştı; hem yurt dışında, hem yurt dışında teknisyen olarak hizmet verdi. Şimdilerde kendi firmasında yönetiyor. İnşallah Hendek’i DEVA Belediyeciliğiyle tanıştıracak arkadaşımız.
*****
Karasu Belediye Başkan Adayımız, “Abdullah Çatalbaş”.
Evet, Abdullah Bey de ilk günden bu yana sağ olsun bizimle. Tarım ve sanayi sektörlerine emek verdi, şimdilerde inşaat işlerine ve Karasu’ya layığıyla hizmet edeceğine biz inanıyoruz inşallah.
*****
Kaynarca Belediye Başkan Adayımız, “Ünal Özturhan”.
Kendisi SEDAŞ’a uzun yıllar hizmet verdi, belediyelerde çalıştı. Otuz dört yıllık bir emekçi. Şimdi Kaynarca için emek vermeye devam edecek inşallah.
*****
Pamukova, “İrfan Metin”.
Biz İrfan Bey'i aslında Ankara'daki lansman programımızda tüm Türkiye'ye tanıtmıştık ama burada bugün tekrar Sakarya'da huzurlarınızda tüm adaylarımıza beraber tekrar bir takdim etmek istedim.
Kendisi ticaretle uğraşıyor. Aynı zamanda Sakarya Spor Adamları Derneği başkan vekili. Pamukova’ya en iyi hizmeti sunacağına biz inanıyoruz.
Kendisine güveniyoruz.
*****
Söğütlü Belediye Başkan Adayımız,” Murat Aktürk”.
Murat Bey, çeşitli sivil toplum kuruluşlarında görev aldı. Kendisi özel sektörde yöneticilik yapmakta ve Söğütlü ilçemize DEVA olabilmek için yola çıktı. Kendisine hayırlı olsun diyoruz.
*****
Evet, değerli arkadaşlar,
Adaylarımız, Sakarya için, her bir ilçemiz için, mahalle mahalle, sokak sokak çalışacaklar; inanıyorum.
Siz de 31 Mart günü şöyle oy pusulalarınızı önünüzde aldığınızda ki, Mehmet Bey söyledi 3 tane pusula gelecek önünüze, o 3 pusulada da DEVA’nın adaylarını göreceksiniz. Büyükşehir, ilçe ve meclis pusulaları.
“Evet” mührünü alıp “evet evet” diye damgayı damlaya vuracaksınız ve inşallah hep beraber Sakarya’ya DEVA olacağız ve inşallah adaylarımızı hep beraber belediye başkanı yapacağız.
Bugün Sakarya kazanacak, yarın tüm Türkiye kazanacak.
Biz kazanacağız, Sakarya kazanacak, Türkiye kazanacak.
Hayırlı uğurlu olsun diyorum;
Hepinizi saygıyla muhabbetle selamlıyorum.
Ailenize dostlarınıza, gönül dolusun sevgilerimi ve selamlarımı iletiyorum.
Sağ olun var olun diyorum.