26 Ocak 2024 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Kocaeli Basın Toplantısı Konuşması

26 Ocak 2024

Ali Babacan Kocaeli Basın Toplantısı Konuşma Metni

DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,

Değerli il başkanımız, ilçe başkanlarımız,

Teşkilatımızın çok değerli mensupları,

Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarımızın değerli temsilcileri,

Sevgili basın mensupları,

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum,

Bugün burada bu büyük ve güzel ilimiz Kocaeli'nde düzenlemiş olduğumuz basın toplantısına hepiniz hoş geldiniz diyorum

*****

Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen vatandaşlarımıza da buradan, Kocaeli’den selamlarımı, sevgilerimi özellikle iletmek istiyorum.

*****

Değerli arkadaşlar,

Biz yola çıkarken “İnsan onuruna yaraşır bir hayat” dedik.

“Önce insan” dedik.

Nedir insan onuruna yaraşır bir hayat? Bunun içinde ne var?

Öncelikle herkesin gıdaya rahatça ulaşması var. Herkesin uygun şartlarda barınma ihtiyacının karşılanması var.

Tabii ki giyimiydi, kuşamıydı, en temel ihtiyaçların karşılanması var.

Yaşlılarımızın bir arada hayatı paylaşacakları tesisler var;

Çocuk işçiliğini önleyecek sosyal ve ekonomik tedbirler var;

Dar gelirliye uygun şartlarda barınma imkânı var.

İfade özgürlüğü var.

Gençlere istihdam var.

Girişimcilere dünyaya entegre olmuş yeni iş sahaları var.

Kadınlara, korkusuzca gezebildikleri caddeler;

Engellilere, her yere engelsiz ulaşabildikleri sokaklar var.

Belki de en önemlisi, hepsinden önemlisi; hukuk ve adalet var.

Arkadaşlar, biz bunlardan bir tane bile eksiğine razı değiliz.

Tek bir insanın bile dışarıda kalmasına razı değiliz;

Tek bir insanın bile mutsuz olmasına razı değiliz;

Bu yüzden buradayız;

Bu yüzden çalışıyoruz;

Bu yüzden gördüğümüz her problemi, her sıkıntıyı, hatayı, ihmali, yanlışı söylüyoruz ve söylemeye de devam edeceğiz.

*****

Arkadaşlar,

Popülist siyasetle meşgul olanlar, siyaseti laf üretmekten ibaret görenler, çözüm üretmeyenler; söylediklerimizden hoşlanmayacaklar.

İftiralarla, yaftalarla, etiketlerle bizi insanlardan uzaklaştırmaya çalışacaklar;

Biz onların yanlışlarını söyleyeceğiz.

Onlar bağırıp çağıracak;

Biz “Kimseyi ötekileştirmeyin” diyeceğiz.

Onlar hakaret, iftira sıralayacak;

Biz “Halkın geçim sıkıntısı var, vatandaş aç” diyeceğiz;

Onlar ayrıştıracak;

Biz “eşit vatandaşlık” diyeceğiz.

Bağırsalar da çağırsalar da ne yaparlarsa yapsınlar:

BİZ DOĞRULARI SÖYLEMEKTEN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ.

Türkiye’yi “Gidemeyenlerin Ülkesi” yapan bu otoriter iktidara her daim cevap vereceğiz ve her daim doğrulara işaret edeceğiz.

Bıkmadan, usanmadan tekrarlayacağız:

Bu ülkenin insanları iyi yaşamayı hak ediyor.

İnsan onuruna yaraşır bir yaşamı herkes kadar, herkesten çok bizim insanımız hak ediyor.

Buradan, özelikle genç arkadaşlarımıza da seslenmek istiyorum:

Gençler, bu ayrıştırıcı siyasetten hepinize gına gelmedi mi ya?

Siz bu fiyatlarla yeni telefon nasıl alırım diye düşünürken, her gün kafayı başka birine takan siyasetçilerden sıkılmadınız mı hiç?

Siz “Nasıl iş bulacağım” diye kaygılanırken her gün yeni bir krizin peşine takılanlardan usanmadınız mı?

Çözüm üretemeyip, her türlü değeri istismar ederek, sizi oyalamaya çalışanlardan;

Sizi oyun oynamaya değil, oynayanları izlemeye mahkûm edenlerden;

Gerçek sorunlarla değil, farazi düşmanlarla kavga edenlerden;

Sıkılmadınız mı?

Gençler, sizlere sesleniyorum:

Yeni ekran kartı almak için aylarca kafa yormak istemiyorsanız;

Yeriniz burası.

Sizi kılık kıyafetinize, saçınıza-sakalınıza, yediğinize içtiğinize göre yargılayanlardan, sizi bu şekilde yargılayanlardan eğer usandıysanız, bunaldıysanız;

Yeriniz burası;

“Ben şu marka ürün kullanmak istiyorum, bu lüks değil” diye haykırmaktan, fakat sesinizi duyuramamaktan yorulduysanız;

Yeriniz burası;

Sizin yeriniz burası, sizin yeriniz DEVA Partisi;

Biz, yurdun dört bir yanındaki gençlerimizin sesini duyurmaya; onlar için, onlarla birlikte çözüm üretmeye devam edeceğiz;

Gençler, içiniz rahat olsun:

Ne demiştik; biz gençlerle yan yana değil, gençlerin ardından yürüyoruz.

Gençler önden gidiyor biz onları takip ediyoruz.

*****

Bugün sabah programımıza başlar başlamaz ki Yalova'daydık. Merkez’de baktım şöyle üç dört tane moto kurye arkadaş oturmuşlar, bir şeyler atıştırıyorlar.

Şöyle bir sohbet ettim, baktım bir tanesi üniversitede grafik tasarım öğrencisi.
Dedi; “ben hem okuyorum hem moto kuryelik yapıyorum. Çünkü benim üniversite masrafımı ailemin karşılaması mümkün değil. Ama grafik tasarım pahalı bir okul. En ucuz, en basit bir bilgisayar 30 bin lira. Ve benim gücüm buna yetmiyor. Ben onun için çalışarak okumak zorundayım” dedi.

Bir başkası baktım hukuk öğrencisi, üniversite öğrencisi.

Dedi; “Benim ailem burada değil. Benim oturacak eve, kiraya bile para yetiştirmem mümkün değil ailemin bana gönderdiği parayla. Onun için moto kuryelik yapıp ancak okul masraflarını karşılayabiliyorum” dedi.

Ülkenin geldiği durum bu.

Eğer bir üniversite öğrencimiz kendi oturduğu şehirde değil de bir başka şehirde üniversiteyi kazandıysa, yurtta çıkmadıysa hali perişan. Ki geçen sene biliyorsunuz 100 binin üzerinde üniversite öğrencisi üniversiteyi kazandığı halde kayıt yaptırmadı, yaptıramadı.

Maddi imkansızlıklar sebebi.

Gerçekten Türkiye'nin neresine gitsek büyük bir feryat var, adımımızı sokağa attığımız anda…

Bugün iki il merkezi, düşünün Yalova merkezindeydik, İzmit'teydik. Kaç tane ilçeye uğradık. Arabadan adımızı atıyoruz, emeklerimiz etrafımızı çeviriyor.

Ve ne diyorlar? “Ne olur bizim sesimiz olun” diyorlar.

Feryat çok büyük, bildiğiniz gibi değil. Tabii çarşı pazar saatiyse elinde küçük bir torba, işte yarım kilo peynir almış işte 100 gram kıyma almış. Üç yumurta koymuş sepete. Evine boynu bükük dönüyor.

Çok enteresan, bugün bir kasaba uğradım. “Fiyatlar nasıl?” dedim, “sorma başkanım ya uçtu gitti.” dedi.

“Peki, kaç gramlık kıyma alıyorlar? Kaç gramlık et alıyorlar?” diye sordum. “Gram söylemiyorlar. Para söylüyorlar. ‘Bana 150 liralık bir kıyma ver’ diyorlar” dedi.

Demek ki emeklimiz gidiyor, sürekli 150 liralık kıyma alıyor ama 150 liralık kıyma gram olarak düşüyor, düşüyor, düşüyor, Ocak ayındaki 150 liralık kıymayla Haziran ayındaki 150 liralık kıyma belki yarı yarıya gramaj olarak azalıyor. Ülkenin geldiği durum bu.

Ve gerçekten bütün bunların sebebi sadece ve sadece kötü yönetim ya! Başka bir şey değil, inanın değil yani.

“Niye bu ülke bu kadar sorun yaşıyor?” diye baktığınızda temelinde ülkenin kötü yönetilmesi var.

Düzgün ve dürüst kadroların iş başında olmaması var.

Bu büyük ülke, bu güzel ülke, bu koca potansiyele sahip olan ülke maalesef yanlış ellerde, yanlış yöneticiler altında inim inim inliyor ya.

Bu işleri hiç yapmamış olsak sadece dışarıdan izlesek deriz ki; “ya devleti yönetenlerin bir bildiği vardır. Demek ki iş zor ki yapamıyorlar. Yapabilseler yaparlardı.”

Öyle değil arkadaşlar. Değil ya. Ben tam 11 yıl bu ülkenin ekonomisinin başında oldum. Öyle yok dış güçler, yok bilmem şu bu falan filan ekonomideki başarısızlığa gerekçe uydurmaktan kolay bir şey yok.

Bakın göreve başladık, yıl 2002 Kasım ayı, petrol fiyatları 20 dolar. Taa 150 dolara çıktı petrol ya! 150 dolara çıktı. Ve biz petrol fiyatları 7,5 kat artarken bu ülkede enflasyonu tek haneye indirdik.

Ben rahatla diyebilirdim; “Ya ne yapalım petrol fiyatları arttı 7,5 kat. Her şeye zam geldi. Bütün dünyada enflasyon var. Bizde de düşmüyor. Ne yapayım?” diyebilirdim değil mi? Ama başardık.

Nasıl başardık?

Tabii bir kişiyle olacak iş değil. Dürüst ve ehil kadrolar kurduk.

Hazinesinden Merkez Bankası'na, BDDK'sına, SPK'sına, TÜİK'inden her türlü kamu kuruluşuna kadar işi bilen ama aynı zamanda dürüst insanlar getirdik işin başına. Ve böylece Türkiye ayağa kalktı.

Onun için ben emeklilerimizin halini görünce, gençlerimizin hali görünce çok üzülüyorum ya. Çünkü hak etmiyorlar. Bu sıkıntıyı çekmelerinin sebebi sadece ve sadece ülkenin kötü yönetilmesi. Başka bir şey değil.

Ve ilk defa bir nesil kendinden sonraki neslin refahıyla ilgili büyük endişe içinde şu anda. Bu Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman olmamıştı.

Çünkü her zaman nesiller kendinden sonraki nesillerin daha iyi şartlarda yaşadığını gördüler.

Kendi arabası yoktu, çocuğunum arabası oldu.

Kendinin evinde buzdolabı yoktu, çocuğun evinde buzdolabı oldu.

Her nesil daha yüksek refaha sahip olarak Türkiye'de ilerledi.

Ama ilk defa şu anda bir nesil kendinden önceki nesle göre daha zor şartlarda yaşıyor.

Anne babalar “çocuklarım benim bulduğum imkânı yarın bulamayacak” diyorlar.

Gerçekten üzülüyoruz ama dediğim gibi aynı zamanda kızıyoruz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Türkiye’deki büyük sanayi işletmelerinden %13’ü Kocaeli’nde yer alıyor.

Kocaeli’nde sanayinin gelişimini de mutlaka hem merkezi hükûmetten hem de yerelden desteklemek şart;

Fakat biliyoruz ki bir şehre hizmet etmek, sadece yeni altyapı, yeni yollar, yeni binalar yapmak demek değil;

Aynı zamanda mevcudu da tabiatı da tarihi de korumak demektir.

Sanayi yatırımlarının, Kocaeli’nin doğasına, ağacına, denizine zarar vermeden yapılmasını sağlayacak bir belediyecilik anlayışı Kocaeli için son derece önemli.

Burada gerçekten tabiat harikası köşeler var.

Deniz var, dağ var, orman var, her şey var var ama bir yandan sanayi ilerlerken, gelişirken bir yandan da bu var olan tarih, kültür ve aynı zamanda doğa mirasını korumak gerekiyor. Gözümüz gibi bakmak gerekiyor.

Bir şeyleri düzeltirken, başka şeyleri bozmamak gerekiyor.

Belediyeciliğin sorunlarının farkındayız; kimi ilçelerimizde insanlar gece karanlığında okula, işe gidiyorlar;

Öğrenciler gecenin karanlığında okula gidiyor;

Merkezi hükûmetin garabet kalıcı yaz saati uygulamasına, yerel yönetim de sokak lambalarının bakımını düzgün yapmayarak destek çıkıyor;

Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi, başıboş sokak hayvanları da Kocaeli’de en büyük sorunlardan bir tanesi.

Ama tabii ki bu işi de insanca çözmemiz lazım:

Büyüyen sorunları görmezden gelirsek, makul yollarla çözmezsek, biri gelir kendi usulünce çözmeye çalışır:

Biz bu işi modern barınaklarla, kısırlaştırma yöntemleriyle ve belediyenin konuya ayırdığı özel kaynaklarla çözeceğiz;

İnsanî bir şekilde, insana yakışır bir şekilde çözeceğiz.

Bir diğer meselemizse, tabii ki arkadaşlar, her ilimizde olduğu gibi ama özellikle Kocaeli'nde 99 depremlerini de dikkati alarak deprem meselesi, deprem tehlikesi.

Kocaeli gibi deprem yüzünden sevdiği insanları toprağa vermiş insanların olduğu bir şehre;

Fay hatlarına yakın bir şehre, çok özel bir dikkat gerekiyor, çok özel bir çalışma gerekiyor.

Biliyorsunuz biz parti olarak daha kurulduğumuzdan hemen sonra Afet Eylem Planı açıkladık.

İşin en başında açıkladık. Ne zaman? 17 Ağustos 2021’de açıkladık. 17 Ağustos depremlerinin yıldönümünde.

Ve burada afet yönetimiyle ilgili neler yapılması gerekiyorsa tek tek tek tek sıraladık bakın. İnce ince yazılı hepsi. Her şey hazır.

Merkezi hükûmet ne yapacak? Yerel yönetimler ne yapacak? Ta muhtarlara kadar burada yapılacak işler var. Hepsinin planı programı hazır.

Kentsel yenileme tabii ki çok çok önemli. Ve biz bu işi hem yapmak zorundayız hem de hesaplı yapmak zorundayız.

Kentsel yenileme ödemelerinin kolay olması lazım. Kira ve ödeme desteklerinin iyi olması lazım.

Yerelde öyle çözümler üreteceğiz ki, merkezi hükûmete örnek olacağız.

Diyecekler ki; “ya bu Kocaeli’nde belediyeler neler yapıyor ki halk bu kadar memnun? Nasıl çözümler buluyorlar, gidelim biraz buradan öğrenelim” diyecekler inşallah.

“Böyle de yönetilebiliyormuş” diyecekler;

“Mülakatlarda torpil bulmadan evlatlarımız belediyelerde işe girebiliyormuş demek ki” diyecekler;

“Belediyenin kaynakları çarçur edilmeyince hizmet her yere erişebiliyormuş, her soruna çözüm bulunabiliyormuş” diyecekler;

İktidara bir şehir nasıl yönetilir göstereceğiz ki, ülke nasıl yönetilir anlasınlar.

Ve bununla ilgili değerli arkadaşlar;

Bütün hazırlıklarımız tamam. Bakın demin afet ile ilgili gösterdim. Yerel Yönetimler ve Şehircilik iki sene önce açıkladık.

Seçim geliyor diye apar topar hazırlanan şeylerden değil bu. İki sene önce hazırız biz. Yerel yönetim nedir? Şehircilik nedir? Belediyecilik nedir?

Bütün detaylarıyla çalışılmış işler bunlar.

Dolayısıyla biz diyoruz ki; “belediyeyi biz iyi yönetiriz, düzgün yönetiriz. Ama aynı zamanda biz belediyeyi temiz yönetiriz” diyoruz.

Türkiye'de ilk defa bir siyasi parti “Etik Kurallar Bildirgesi” açıkladı.

Daha önce örneği yok. Hiç kimsenin aklına gelmemiş.

Çalışan arkadaşlara dedim ki; “diğer siyasi partilerin çalışmalarına bir bakın. Kim ne yapıyor bu konularda?” Döndüler “Başkanım boş, hiç kimse bir şey yapmamış.”

Daha önce yapan var mı? Yok. Oturduk kendimiz sıfırdan yazdık. Beyaz kağıtlara yazdık.

Tam üç sayfa boyunca Ahlaki Kurallar Bildirgesi, Etik Kurallar Bildirgesi yazdık.

Bizim her adayımız önce bunu imza ediyor, ondan sonra adayımız oluyor.

Dolayısıyla biz ne diyoruz? “Biz belediyeciliği hem etkin yaparız, düzgün yönetiriz, hem de temiz yönetiriz” diyoruz.

DEVA Belediyeciliği bu iki sütun üzerinde yükseliyor.

Düzgün ve temiz yönetim sütunları üzerinde yükseliyor.

*****

Değerli arkadaşlar,

Bu seçimler, yerel seçimler, belediye başkanlarımızı seçeceğiz.

Meclis üyelerini seçeceğiz ve yerel yönetimlerle ilgili demokratik hakkımızı sandıkta kullanacağız

Ancak bu seçim aynı zamanda merkezi hükûmete, iktidara da bir uyarı imkânı veriyor bize;

Eğer merkez hükûmetten, iktidardan memnun değilseniz;

İktidar yanlışlar yapıyor diyorsanız;

Bu seçim iktidara “Aklını başına al” deme seçimidir.

“Yanlış yoldasın, yaptıklarından memnun değilim” deme seçimidir.

Yani bu seçim aslında değerli arkadaşlar iktidara bir “sarı kart” gösterme seçimidir.

Diyeceğiz ki; “hatalısın, yanlış yoldasın, kendine gel.”

Yaptığımız tercihler, kullandığımız oylar sadece belediye başkanını seçmekten ibaret değil. Kullandığımız oylar aynı zamanda iktidara bir mesaj.

Benim sadece bugün içerisinde en az otuz kırk emeklimizden dinlediğimiz; “ya ne olur bizim sorunumuzu bir dillendirin. Ne olur bizim sesimizi duyurun.”

Ben de emeklilerimize dedim ki; “biz duyuralım. Meclis’te, Ankara'da Türkiye'nin her yerinde dillendirelim” ama yani emeklerimize “eğer hükûmet gerçekten mesajı alsın meseleyi anlasın istiyorsa” dedim, “hep beraber bu sarı kartı gösterelim.”

Çünkü başka türlü anlamıyorlar. Duymuyorlar.

DEVA’nın adaylarını destekleyerek hem hükûmete sarı kart göstereceğiz;

Hem Kocaeli iyi yönetilsin, düzgün yönetilsin ve temiz yönetilsin diyeceğiz.

Bugün Kocaeli, yarın tüm Türkiye:

Bu seçimde sarı kart, gelecek seçimde kırmızı kart.

Ve inşallah kazanacağız, Kocaeli kazanacak, Türkiye kazanacak.

*****

Değerli arkadaşlar,

Biz bütün bunları söylerken, “biz belediyeleri iyi yönetiriz” derken diyebilirsiniz ki “DEVA Partisi yeni bir parti ve ilk defa seçime giriyor. Peki nereden biliriz ki acaba iyi yapabilecekler mi bu işi?”

Size hemen bir örnek vereceğim.

6 Şubat'ta deprem oldu değil mi? Geçen sene. Biz 6 Şubat öğlen üstü bütün teşkilatlarımıza kısa bir WhatsApp mesajı gönderdik, bütün il başkanlarımıza. Buraya Kocaeli’ye de gelmiştir.

Dedik ki; “deprem bölgesinde bir, iki, üç, dört, beş, on tane acil malzeme ihtiyacı var. Dolayısıyla teşkilatlarımız kendi imkanlarıyla eğer bu malzemeleri toplayıp hazırlarlarsa memnun oluruz.”

Pazartesi öğlen mesaj atıyoruz.

Salı akşamı 100 tır malzeme hazırdı. Düşünün ki bütün Türkiye'den DEVA Partisi'nin il başkanları, ilçe başkanları hemen organize oldular ve 100 tır hazırladılar.

Bitmedi.

İkinci gün tam akşamüstü ben AFAD'daydım. Cumhurbaşkanı Yardımcısı orada, eski AFAD Başkanı. Dedim ki; “Ya biz bir çağrı yaptık teşkilatlara. 36 saatte 100 tır yardım toplandı. Ama biz bunları dağıtamayız, biz bir siyasi partiyiz. Dolayısıyla bize adres verin, tırın plakasını verelim. İçindeki dokümanı da var o tırda, size listeyi verelim. Tırın içindeki malzemelere bakın, plakasına bakın, bize adres gösterin, tırımız oraya insin.”

Çarşamba günü oldu, ses yok.

Perşembe ben İslâhiye’deydim. Bizim Gaziantep il başkanımız, baktı ki ses yok, adres yok, bir tane depoyu tutmuş, tırlar o depoya iniyor, dağıtmaya başlamış yardımları.

Cuma günü, daha depremin beşinci günü, Malatya'daydım, Kahramanmaraş'taydım.

İl Başkanlarımız depoları tutmuşlar. Yardımlar depolara geliyor ve oradan dağıtılıyor.

11 ilimizde, depreme maruz kalan 11 ilimizde de bizim teşkilatlarımız anında dağıtım sistemini kurdu.

Beşinci günün akşamı toplanan yardım 250 tır, beşinci günün akşamı.

11 tane depremden etkilenen ilde de dağıtım deposu ve dağıtım sistemi. Düşünün ya.

Koskoca devletin kurumları varken AFAD'ıydı, Kızılay'ıydı, bakanlıklarıydı, şuydu buydu… Daha üç yaşındaki bir siyasi partiye mi düşecekti bunları yapmak?

Ama bunu niye anlatıyorum biliyor musunuz bu örneği?

Çünkü bizim insan kaynağı yapımız böyle. Yani bizde becerikli, işini iyi yapan, dürüst, düzgün insanlardan oluşan bir kadro var.

Deprem gibi gününü, saatini bilmediğimiz bir büyük felaket olduğunda, beş iş günü içerisinde 81 ilden yardım toplanıyor, 11 ilde yardım dağıtılıyor.

Demek ki düzgün, dürüst insanları işin başına getirdiğinizde, görevi verdiğinizde o iş oluyor, yürüyor.

Şu anda Türkiye'nin tam da en büyük sorunu bu işte.

Devleti yöneten kademelerde dürüst, düzgün ve işini iyi yapan insanların sayısı çok çok az.

Çoğu kurumun inanın hali perişan, kurumlar rezil durumda ya.

Bugün Merkez Bankası'nın buradaki şubesinin önünden geçtik. İzmit’teki şubesinin önünden.

Baktım binaya bir şeyler giydirmişler. Dedim “Bu niye duruyor?”

İşte İzmit ilçe başkanımız var. İzmit Belediye Başkan Adayımız Ercan Bey var. Dediler “Efendim binadan bir şeyler dökülüyor. Onun için bunu giydirdiler binaya.”

Ya bunun yöntemi bu mudur Allah aşkına ya? Dedim “Biz Ankara'daki Merkez Bankası'nın döküldüğünü biliyoruz ama İzmit'teki Merkez binasının dışındakinin duvarının da döküldüğünü bilmiyorduk yani.”

Ya kur iskeleyi arkadaş, tamiratını yap, bitir. Bu nedir yani?

Elbise giydirir gibi tel bir şeyler giydirmişler binaya. “Dökülenler şöyle olmasın, böyle olmasın” yani. Gerçekten inanılır gibi değil ya. İnanılır gibi değil. Çok yazık. Çok yazık.

Bu ülkenin pırıl pırıl, en güçlü olması gereken binalarını ve pırıl pırıl, en güçlü olması gereken kurumlarını maalesef rezil ettiler bunlar ya.

Ülkenin en çok güvenilmesi gereken kurumlarının itibarını beş paralık ettiler.

Bugün ülke genelinde yargıya işi düşüp, davalık olup “ben mahkemeye giderim ve mahkeme benim hakkımı verir” diyen insanların sayısı yok gibi bir şey artık.

“Allah düşürmesin” diyor herkes. “Bir mahkemeye işim düşerse, tamam” diyor. “Yıllar sürer ve çıkacak karar da adil olmaz” diyorlar.

İşte ortada, bizim kendi Anayasa Mahkememizin hak ihlalleriyle ilgili verdiği karar.

Anayasa Mahkemesi'nin web sitesinde bütün bu istatistikler yayınlanıyor arkadaşlar.

Bizim kendi Anayasa Mahkememiz bireysel başvurularda esastan incelediği dosyalarda %95 oranında hak ihlaline karar veriyor, %95.

Bu ne demek biliyor musunuz?

Vatandaşımız gidiyor diğer mahkemelere hakkını arıyor, alamıyor. Üst mahkemeye gidiyor, alamıyor. Mahkeme kapıları yüzlerine yüzlerine kapanıyor vatandaşın.

Anayasa Mahkemesi'ne gittiği zaman da Anayasa Mahkemesi diyor ki her 100 vatandaşın 95’ne “ya sen haklısın, mahkeme haksız” diyor.

Şu hale bakın ya. Yazık değil mi bu insanlara?

Yıllarca süren hukuk mücadeleleri... O da hakkını alabilirsen.

İşte bir başka kurum Merkez Bankası. Ya ülkenin Merkez Bankası sadece seçimlerden Aralık sonuna kadar 7 ayda 800 milyar lira karşılıksız parayı bastı. Kur Korumalı Mevduat’ın kur farkını ödedi.

Ondan sonra emeklerimiz diyor ki “ya benim param eridi” diyor, Cüzdanını çıkarıyor “paranın değeri kalmadı” diyor.

“Maaşımla alışveriş yapamıyorum” diyor.

E tabii yapamaz. Merkez Bankası cayır cayır karşılıksız para basarken enflasyon üretirken bu ülkede emeklinin yüzü gülmez ya. Bu kadar basit.

O kadar dedik “bu iş yanlış, Kur Korumalı iş yanlış” dedik. “Yapmayın şunu” dedik.

Yaptılar, ülkenin başına en büyük ekonomik felaketi getirdiler “Kur Korumalı Mevduat” diye.

İnanılır gibi değil yani.

Ne yaptıklarını bilmiyorlar.

“Seçimden önce faiz iner, daha da inecek” diyor. “Nass” diyor.

Seçimden sonra 8 ayda 8 kere faiz arttırıyor ya. Böyle bir şey olur mu?

Yazık değil mi bu insanlara?

Seçimden önce Yunanistan'a “bir gece gelirim ha” diyor “ansızın gelirim” diyor. Seçimden sonra gidiyor Atina'ya “Ya ben onu sizin için söylememiştim” diyor. Böyle bir şey olur mu?

Bakın istismar, istismar, istismar.

İnsanların dini inançlarını istismar ediyor “Nass” diyerek.

İnsanlarımızın milli hassasiyetlerini istismar ediyor.

“Ülkenin güvenliği” diyor. “Beka” diyor. “Bir gece ansızın gelirim ha Yunanistan'a” diyor.

Ondan sonra bir gece ansızın değil, davul zurnayla gidiyor, resmi ziyaret yapıyor. “Ben onu size söylememiştim” diyor.

Ne değiştiyse arada…

Dert çok, sorun çok. Ama hep söylüyoruz, ülkemiz çok daha iyi yönetilmeye layık bu ülke ve inşallah bunu yapacağız.

Ve nasıl yapacağımızı da ilk bu belediye seçimlerinde inşallah seçilen belediye başkanlarımızla göstereceğiz. Arkasından da genel seçimlerde inşallah bu ülkeye nasıl demokrasi yaşatılır, gerçek hukuk devleti nasıl inşa edilir, fırsat eşitliği nasıl sağlanır, “Önce insan” kavramı nasıl yerleştirilir ve 85 milyona insan onuruna yaraşır bir hayat standarttı nasıl sağlanır? Bunu inşallah hep beraber göstereceğiz.

*****

Değerli arkadaşlar,

Biliyorsunuz biz Kocaeli'nde iki belediye başkan adayımızı daha önce Ankara'da yapmış olduğumuz lansman programında ilan etmiştik.

Ve önce o iki adayımızı ben bir davet edeyim.

Karamürsel adayımız Yunus Kati'yi şöyle bir davet edeyim.

Kendisi enerji sektöründe ve inşallah ilçemizi en iyi şekilde yönetecek, en iyi şekilde vazifesini yerine getirecek bir arkadaşımız.

Kartepe, Yusuf Nuhoğlu’nu davet edelim;

Kendisi inşaat sektöründe. Ama inşaat deyince aklına haksız rant gelenlerden değil, öylelerinin bizim aramızda zaten işi yok.

Yine bugün aslında Kocaeli'nde bir ilki gerçekleştiriyoruz.

Çünkü ilk defa Ankara dışında, yerinde altı tane adayımızı sizlerle tanıştıracağız.

Yani bu Kocaeli için gerçekten önemli pozitif ayrımcılık onu söyleyeyim. Ama ben hep söylüyorum. Kocaeli bizim şampiyon ilimiz. Onun için şampiyon Kocaeli’nden, değerli il başkanımız Zeynep Hanım'dan böyle bir talep gelince “tamam” dedim. “Her yerde yapamayız ama Kocaeli’nde yaparız” dedim inşallah.

Ve şimdi alfabetik sıraya göre davet edeceğim. İlçe isimlerine göre.

Darıca Belediye Başkan Adayımız Muhammet Ali Ünsür’ü bir davet edelim.

Muhammet Bey, ilahiyat mezunu, maden-inşaat alanında faaliyet gösteren bir şirkette yönetici. Darıca doğumlu, “Darıca Belediyesi'ni kendisine Darıcalılar emanet etsin” istiyoruz.

Dilovası, Ali Çelik;

Ali Bey, işletme mezunu. Birçok firmada yöneticilik yaptı. Ve kendisi inşallah Dilovası'na DEVA olacak.

Gebze, Mükail İzgi;

Kendisi 35 yıldır iş hayatında, şimdilerde kendi işini yapıyor. STK ve derneklerde de aktif bir arkadaşımız. Gebze adayımız. Kendisine de hayırlı olsun diyoruz.

İzmit, Ercan Aktan;

Kendisi çeşitli odalarda, derneklerde görev almış, mali müşavirlik yapıyor. 88 doğumlu, genç bir arkadaşımız ve inşallah İzmit'e layık, bu güzel merkezde olan ilçemize layık bir başkanlığı yapacak kendisi.

Kandıra, Kadir Özdemir;

Kadir Bey memurluktan emekli ama esnaf. Hem memurun halini hem esnafın halini biliyor ve insanların derdiyle dertlenen, her gün insanların sıkıntılarını dinleyen ve iş hayatını zorluklar içerisinde gören, bilen bir arkadaşımız.

Körfez, Orhan Bozkurt.

Orhan Bey de mali müşavir. Dikkat ederseniz bizim arkadaşların çoğu bir şekilde hayatın ve ekonominin içinden insanlar yani.

Birçok sivil toplum kuruluşunda görev aldı. Başkanlıkları var, onursal başkanlık görevleri var ve inşallah Orhan Bey de Körfez'e çok yakışacak.

Ben bütün adaylarımıza güveniyorum.

İnşallah 31 Mart günü bütün bu ilçelerimizde oy pusulası vatandaşlarımızın önüne geldiğinde ne diyoruz? “Damga damlaya oylar DEVA’ya” diyoruz.

Ama o mührü inşallah vurunca, o damgayı vurunca inşallah göreceksiniz biz de DEVA belediyeciliği damgasını bütün bu ilçelerimize vuracağız.

Ve tabii ki Kocaeli Büyükşehir'le alakalı değerlendirmelerimiz son aşamalarına geldi. Aday adaylarımızla ilgili değerlendirmeler yapıyoruz şu anda. Onu da inşallah en kısa zamanda açıklayacağız. Geri kalan ilçelerimizi de önümüzdeki haftalarda sizlerle paylaşacağız.

Adaylarımızı da böylece tüm Kocaeli genelinde belirlemiş olacağız.

Ben tekrar bugün bizlerle beraber olan tüm basın mensubu arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Sağ olun, var olun diyorum.