Saadet Partisi’nin çok kıymetli genel başkanı,
Değerli parti mensupları,
Bugün bu anlamlı programı şereflendiren kıymetli davetliler,
Değerli katılımcılar,
Değerli basın mensupları,
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, huzurlarınızda rahmetli Erbakan hocamızı sevgiyle, saygıyla ve rahmetle anıyorum.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın vefatının 10. sene-i devriyesi vesilesiyle düzelenden “yaşanabilir Türkiye” temalı bu etkinliğin hazırlanmasında emeği geçen herkese ve bizleri davet eden Sayın Genel Başkan Temel Karamollaoğlu’na teşekkürlerimi sunuyorum.
*****
Değerli konuklar, değerli katılımcılar,
“Yaşanabilir Türkiye” başlığı ile Necmettin Erbakan’dan bahsederken, günümüzün en yakıcı ve temel sorun alanlarından birisine, ifade özgürlüğüne, değinerek sözlerime başlamak istiyorum.
Türkiye’nin yakın tarihine baktığımızda, ülkemizin pek çok kez, “üste çıkanın alttakini ezdiği” bir zihniyetle karşı karşıya kaldı.
Yönetenler değişti ancak baskıcı anlayış maalesef sık sık yeniden tezahür ediyor.
Yönetime gelenler; “sen-ben / siz-biz” ayrımı yapmaya başlıyorlar. Kendinden olmayanların, itelediklerinin, ötekileştirdiklerinin haklarını çiğnemeye başlıyorlar.
Tam bu noktada, tarihimizin tozlu raflarına şöyle bir uzanmak istiyorum:
Bildiğiniz gibi, eski ceza kanunumuzda meşhur 141, 142 ve 163. Maddeler vardı. “komünizm propagandası” ve “din propagandası” gibi cezası çok ağır olan suç maddeleriydi bunlar.
1974 yılına geldiğimizde hapishaneler, sadece fikirlerini dile getirdiği için tutuklanan, hüküm giyen düşünce suçlularıyla dolup taşıyordu.
O günlerde iktidarda merhum Necmettin Erbakan’ın başında olduğu Milli Selamet Partisi ile merhum Bülent Ecevit’in başında olduğu CHP’nin kurduğu koalisyon hükümeti vardı.
O günkü iklimde ülke, bir bakıma “iki mahallenin koalisyonu” ile yönetiliyordu.
Üstelik Sayın Erbakan, siyasette ötelenen, dışlanan Anadolu insanının yönetime bir bakıma ortak olmasını da temsil ediyordu o zaman.
İşte bu koalisyonun hedeflerinden birisi, o yıllarda düşünce suçundan hüküm giyenlerin affedilmesini sağlamaktı.
O günkü başbakanın sözleriyle “toplumumuzdaki iç barışı kurmak üzere düşünce ve inanç suçlarını da kapsayan bir genel af” teklif edilmişti.
Bu maddelerin af kapsamına alınmasını istemeyenler tarafından meclis kürsüsünde özellikle Sayın Erbakan hedef alınmıştı; “senin affettiklerin yarın halk mahkemelerinde seni affetmeyecektir” bile denilmişti kendisine.
Bu baskılara bir an bile yenilmeyen Erbakan’ın tarihi konuşmasını bugün de hatırlamamız gerekiyor. Konuşmanın bir kısmını aynen okuyorum sizlere:
“O devir kapanmıştır artık. Anarşik olayları bahane ederek ‘benim istediğim gibi düşüneceksin’ oyunu sökmeyecektir. Bunu mutlaka sağlayacağız. Bu memlekette herkesin ‘ben böyle düşünüyorum’ deme hakkı olacaktır. Bütün batı memleketindeki fikir hürriyeti kadar hürriyet, Türkiye’de de olacaktır. Ancak fikir hürriyeti başka şey anarşi başka şey... Düşünceye düşünceyle karşılık verilecektir. Batıdaki tatbikat tıpı tıpına -ne bir gram fazla, ne bir gram eksik- aynen uygulanacaktır.
Artık ‘komünistleri affediyorlar’ sloganını bırakın. Türkiye’de fikirleri baskı altına aldığınız için bugüne geldiniz. Memlekete iç barış, hürriyet havası ile gelecektir. Kimsenin şiddete başvurmaya ihtiyacı kalmayacaktır. 141 ve 142’inci maddeler bir fikri açıklar; şiddetle, anarşi ile ilgili değildir. Ama tatbikatta başka uygulamalar yapılmıştır, bunun günahı fikirde değildir.”
Değerli katılımcılar,
Bu sözleri duyduğumuzda, zamanının çok ötesine uzanan bir bilgelik görüyoruz. Erbakan hoca, zarif bir şekilde “günah fikirde değildir” demiş.
Aradan yıllar geçti. Demokrasimiz o günlerden sonra 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, 27 Nisan’da ve 15 Temmuz’da büyük yaralar aldı.
Bu arada sayısız nöbet değişimleri yaşandı. Ama günahın fikirlere yüklendiği günler geride kalmadı.
Nöbeti devralanlar ellerindeki damgayı değiştirdiler ama fazla bir süre geçmeden kendilerinden öncekiler gibi fikirle kavga etmeye başladılar.
Gücü ele geçirenler, kendi fikirlerini dayatıp, tek tip insan görmeyi arzu ettiler. Farklı bir görüş dile getirenler kendilerini yine karakolda bulmaya başladılar.
Böylesine bir yönetim zihniyeti, ülkemizi renksizleştiriyor, çoraklaştırıyor, kuraklaştırıyor. Siyasetin tadı tuzu kaçıyor, memleketin tadı tuzu kaçıyor.
Bir zamanlar zalimin karşısında mazlumdan yana duranlar, devlet gücü ellerine geçtiğinde zulmeden olmamalıdır.
Bugün, rahmetli Necmettin Erbakan’ın siyasi nezaketine, diğer partilerle diyalog zemininden kopmayışına, saygı sınırlarını ihlal etmeyen siyasi mücadele üslubuna, her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.
İlkelerden vazgeçmeden; hamasete, popülizme kaçmadan; haktan, hakkaniyetten yana durmaya ihtiyaç var.
Ülkemizin sorunlarının çözümünü sadece “meşru demokratik siyaset” zemininde aramaya ihtiyaç var.
Güçler ayrımını ve hukukun üstünlüğünü tartışmasız bir şekilde yaşatmaya ihtiyaç var.
Hem şiddete karşı, hem de hak ihlallerine karşı; tavizsiz, net bir duruşa ihtiyaç var.
Bugün, meşhur “garson devlet” şiarını yaşatmaya ihtiyaç var.
Bugün uluslararası ilişkilerde “D8” örneğinde gördüğümüz gibi çok taraflılığa önem veren bir stratejiye ihtiyaç var.
Ekonomik büyümede “ağır sanayi hamlesi” gibi teknolojiye ve üretime önem veren bir iktisat perspektifine ihtiyaç var.
İşte bu yüzden, Saadet Partisi’nin düzenlediği bu programı, bahsettiğim ihtiyaçlara yönelik kıymetli bir çaba olarak değerlendiriyorum.
*****
Değerli konuklar, değerli katılımcılar,
Biz de DEVA Partisi olarak, yeni bir siyasi parti olarak farklı seslerin zenginlik olduğuna inanıyoruz. Saygı prensibinden vazgeçmeyeceğiz. Bir arada yaşama arzumuzdan şaşmayacağız.
Biz, demokrasi ve atılım diyoruz.
Bizim “demokrasi” anlayışımız, katılımcı ve çoğulcu bir demokrasidir.
Biz, güçlendirilmiş parlamenter sistemden yanayız.
Biz; adalet, eşitlik, liyakat, şeffaflık, hesap verebilirlik ilkelerinden bir an dahi vazgeçmeden; halka hizmet bilinciyle hareket edeceğiz.
Bizim “atılım” anlayışımız güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyümedir.
Verimlilik esaslı, teknolojiyi ve dijital dönüşümü önceleyen, adil rekabete dayalı, sosyal programlarla desteklenen bir ekonomik modeli savunuyoruz.
Herkesin insan onuruna yaraşır bir hayat sürmesi için elimizden geleni yapacağız.
*****
Değerli katılımcılar,
Sözlerimin sonuna gelirken tek tipçiliğin adeta dayatıldığı bir dönemde, farklı fikirleri buluşturma amacıyla bizleri bu programa davet eden Saadet Partisi’ne ve değerli genel başkanına tekrar teşekkür ediyor,
Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı bir kez daha saygıyla, sevgiyle ve rahmetle anıyorum.