29 Mart 2024 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Bitlis İftar Konuşması

29 Mart 2024

Ali Babacan Bitlis İftar Konuşması


DEVA Partisi’nin çok değerli genel merkez kurul üyeleri;

Çok değerli il başkanımız, ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız;

Çok değerli belediye başkan adayımız,

Değerli misafirler,

Bu program vesilesiyle bizlerle beraber olan sivil toplum kuruluşlarımızın, meslek örgütlerimizin değerli temsilcileri,

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum ve Bitlis teşkilatımızın düzenlemiş olduğu bu iftar programına tekrar hoş geldiniz diyorum.

***

Bugün burada sizlerle beraber olmak, aynı aşı paylaşmak bizim için büyük bir mutluluk.

Ramazan, böyle büyük sofralarla güzel.

Ramazan, ekmeğimizi bölüşüne bereketli.

Allah tüm milletimize böyle kalabalık, büyük sofralar nasip etsin ve Ramazan ayı ülkemiz için berekete vesile olsun diyorum.

***

Değerli arkadaşlar,

Sıkıntılı günlerden geçiyoruz.

Gerçekten ülkemizde her alanda sorunlar büyük ve gittikçe de büyüyor.

Şu andaki hükümet artık çözüm üretme kapasitesini tamamen kaybetmiş durumda.

Dikkat edin her alanda kötüleşme var.

Elle tutulur bir sağlık vardı bir zamanlar, vatandaşlarımız devletin sağlık hizmetlerinden memnundu.

Memnuniyet araştırmalarında fena gitmiyordu sağlık hatırlayalım o günleri ama son 4-5 yıldır orada da çok hızlı bir gerileme var.

Randevu kuyrukları, doktorlara ulaşamamak, bir yandan MR cihazları boş durur bir yandan 3 ay 6 ay sonraya gün alırsınız.

Gerçekten şu andaki yaşadığımız sorunların tamamen özünde kökünde kötü yönetim var.

Ülkeyi yöneten ehil ve dürüst kadroların çoğu dağılmış durumda.

Bir zamanlar pek çok alanda başarılı olan şu andaki iktidarın mensup olduğu siyasi parti, benim de zamanında kurucusu olduğum parti ilk kuruluşta gerçekten düzgün insanlarla, ehil dürüst insanlarla kurulmuştu.

Aramızda bizlerle beraber Medeni Yılmaz Bey var Muş milletvekilimizdi.

Şimdi İstanbul milletvekilimiz.

Kerem Altun Bey var. Van milletvekilliğimizi yapmıştı.

Gerçekten Medeni Bey ve Kerem Bey gibi düzgün insanların çok ağırlıkta olduğu bir yapı ile bir yola çıkmıştık.

Ve işi ehline teslim eden bir yönetim anlayışı da vardı o zamanlar.

Büyük bir ekonomik krizin tam ortasındaydık.

Tam 20 tane banka batmıştı ve batan bütün bankaların yükü hazinenin sırtına binmişti.

Merkez Bankası’nın kasasında 28 milyar dolar döviz vardı.

Sadece IMF'ye 23 milyar dolar borç vardı.

Yani çıkarsanız sadece IMF'in borcunu ödeseniz geriye 5 milyar dolar kalıyordu. Diğer borcu saymıyorum.

Ama ne yaptık? Düzgün bir kadro kurduk.

Her konuda işin ehli insanları birimlerin başına getirdik, açık olduk, şeffaf olduk, istişare ile yönettik ve adaletle yönettik.

Ve çok şükür güzel sonuçlar aldık.

3 bin 500 dolarlık milli gelirimizi 12 bin 500 dolara çıkardık.

Ne zaman?

Yıl 2013.

2023'e hedef koyduk. “25 bin dolarlık milli gelire ulaşacağız 2023'te” dedik.

Geçen sene 2023 yılında milli gelir 13 bin dolarda kaldı.

Ve bunu bir müjde olarak açıkladılar, hatırlarsanız Sayın Erdoğan çıktı, "Milli gelirimizi 13 bin dolara ulaştırdık" dedi.

Bundan 10 sene önce zaten biz 12 bin 500 dolara çıkarmışız. Siz geri gitmişsiniz.

Eğer TÜİK'in o da rakamlarına güveniyorsak 13 bin dolar.

Hedef 25 binde, ulaşılan rakam 13 bin dolar.

Şu anda Türkiye bunun tam 2 katı zenginliğe ve 2 katı gelir ulaşmış bir ülke olabilirdi çok rahat.

İnanın çok rahat o günlere ulaşabilirdik.

Fakat adaletten hukuktan uzaklaştılar.

Ehil, dürüst kadrolar bir tarafa itildi, yandaşlar emir kulu tipler ve iktidardan menfaatlenen insanlar oralara öbeklenmeye başladı.

Ve alınan kararlar milletimizin kahir ekseriyetinin menfaatine olan kararlar değil artık.

Dikkat edin alınan kararların çoğu sadece küçük bir zümrenin faydasına, onların yararına alınan kararlar.

Kaldı ki enflasyonu olduğundan küçük açıklayan TÜİK bundan 2 ay önce gelir dağılımı çalışmasını açıkladı.

Henüz muhtemelen iktidarın farkında değil ki TÜİK¹e "Ya bunu düzelt değiştir” diye bir talimat gelmedi.

Bu rakama göre son 5 yıldır ülkemizde yaşayan insanların sadece %5'ini geliri artmış durumda.

5 yılda sadece %5'inin gelir artmış.

%95'in gelir ya düşmüş ya sabit kalmış.

Tablo bu.

Geniş kitlelerin gittikçe yoksullaştığı, gençlerin yaşamak için bir başka ülke aradıkları, çiftçimizin, emeklimizin, asgari ücretimizin büyük bir feryat içinde olduğu bir ülkeye dönüştü şu anda Türkiye.

Gerçekten yazık oldu. Çok yazık oldu.

Bu büyük ve güzel ülke sadece ve sadece kötü yönetim yüzünden bu hale düştü.

Çünkü doğruluktan saptılar. Artık doğruyu söylemiyorlar.

Ticarette de siyasette de “Helalinden kazanmak” diye bir kavram var arkadaşlar.

Helalinden kazanmak.

Ticarette helalinden kazanmak nasıl olur?

Sattığınız ürünle ilgili doğruları söylersiniz. Ölçüde tartıda hile yapmazsınız. Değil mi?

E şimdi son beş yıldır Türkiye’ye dönüp de enflasyonu gerçeğinden çok daha düşük bir rakam olarak açıklattırmak doğruluk mu, dürüstlük mü?

Enflasyonu düşüremeyip, dönüp de TÜİK’e, “Kardeşim ben enflasyonu düşüremedim bari sen düşür” demek vatandaşa doğruyu söylemek mi?

Alışverişe çıkan herkes çarşıya, pazara çıkan herkes biliyor ki geçtiğimiz yıl enflasyon %130 civarında.

TÜİK açıkladı %65.

Aradaki fark %130 ile %65 arasındaki fark tamamen emeklimizin gelir kaybı arkadaşlar.

Çünkü emeklilerimizin maaşı TÜİK'in açıkladığı o düşük enflasyon oranı kadar arttırılıyor.

Oysaki gerçek enflasyon çok yüksek.

Sadece son bir yılda emeklimizin kaybı aradaki 65 puan.

5 yıldır arka arkaya bu yapılıyor.

Bir zamanlar emekli maaşı Türkiye'de asgari ücretin üstündeyken, 2 katıyken, 3 katıyken şimdi emeklerimizin maaşının kahir ekseriyeti asgari ücretin altında kaldı.

Emeklerimizin çoğunun aldığı rakam da 10 bin lira biliyorsunuz.

Hele 10 bin lira emekli maaşı geçtiğimiz yıl sadece yüzde 33 arttırıldı. 7 bin 500 liradan 10 bin liraya çıkarıldı.

Emeklimiz dedi ki, “Ya bir dakika, sizin kendi açıkladığınız enflasyon bile yüzde 65. Bana niye yüzde 33 veriyorsun?”

Ne dediler emeklimize?

“Ya biz maaşın köküne zam yaptık” dediler.

Maaşın kökü diye bir şey öğrettiler bu millete ya.

Sen kimi aldatıyorsun ki?

Emeklimiz eline geçen paraya bakar.

Devlet olarak sen de bütçeye koyduğun paraya bakarsın.

Yok, şöyleymiş de böyleymiş de, köküne zam yapmış da, şuymuş da, buymuş da.

Ama artık feryat çok büyük.

Hangi şehre gidersek gidelim, arabamızdan, otobüsümüzden, adımımızı şöyle kaldırıma attığımız andan itibaren emekliler etrafımızı sarıyor.

“Geçinemiyoruz” diyorlar.

Bakın bugün öğlen, cuma vakti Bingöl merkezdeydik.

Cuma’dan çıktığımızda ilk yanımıza gelenler emeklilerdi.

Ondan sonra kimler geldi biliyor musunuz?

Gazze'de olanlara isyan eden vatandaşlarımız geldi.

Evet, Türkiye'de emeklimiz de çiftçimiz de çok zor şartlarda yaşıyor ama asıl feryadın büyüğü arkadaşlar Gazze'den geliyor.

32 bin insan öldü bugüne kadar.

Bunların 20 bini kadın ve çocuk.

Bakın 32 bin ölen var, 20 bini kadın ve çocuk.

Yiyecek kıtlığı var, yiyecek kuyruğunda bekleyen insanların tepesine bomba yağdırıyorlar.

Bizim hükûmet ne yaptı? İktidar ne yaptı?

İsrail, Gazze'ye saldırmaya başladığından bu yana ne yaptı?

Somut hangi adımı attı?

Hamaset yapmaktan kolay bir şey yok.

İnsanları meydanlara topla, ee? Bağır, çağır, konuş, ee? Sonuç?

Sıfır.

Somut hangi adım?

Yok.

Bakın ta uzaklardaki Malezya ne yaptı?

“İsrail'le ben ticareti kesiyorum” dedi.

“İsrail'e mal getirip götüren gemiler benim limanlarıma uğrayamaz bile." dedi.

Türkiye ticaretle ilgili en ufak bir tedbir aldı mı?

Tam gaz devam ediyor.

Ve iki üç gündür sürekli sürekli yalan söylüyorlar, yalan söyledikçe de ayaklarına dolanıyor.

Neymiş? Giden malın çoğu aslında Filistinlilere gidiyormuş.

Bugün rakam açıklandı, yüzde %4'.

İsrail'e giden ihracatın sadece %4'ü Filistin'e, %96'sı İsrail'e, rakam ortada.

Ne diyor? Ticaret Bakanı çıkmış, “Biz devlet olarak satmıyoruz ki özel sektör satıyor, biz ne yapalım” diyor.

Ya arkadaş, sen kimi kandırıyorsun ya? Özel sektör senin iznin olmadan bir tane çorap gönderebilir mi oraya?

Bir kutu ürün gönderebilir mi?

Hepsi devletin izniyle olan işler.

Ben buradan Sayın Erdoğan'a çağrı yapıyorum. Hemen bu akşam at imzayı, durdur ticareti.

Bu kadar basit, inanın.

Bir imza atacak, Resmî Gazetede yayınlanacak, ticaret bitti.

Ama yapmıyorlar yapmıyorlar, dikkat edin.

Hadi paradan vazgeçemiyorlar, anladım.

Hadi İsrail'e ticarette bir sürü yandaş var, şu var, bu var, onu da anladım.

Ya peki, hiçbir hukuk işlemi de yapamaz mısınız?

Elin Güney Afrika Cumhuriyeti, ta uzaklardaki Meksika, Şili. Bunlar uluslararası mahkemelerde arkadaşlar dava açtı.

Uluslararası mahkemelere suç duyurusunda bulundu.

“İsrail hükümeti soykırımı yapıyordur” dedi.

İsrail Başbakanı “Savaş suçu işliyor” dedi.

Güney Afrika yapıyor, Meksika yapıyor, Şili yapıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin iktidarının şu ana kadar uluslararası mahkemelerle ilgili İsrail'e karşı tek bir adım attığı yok.

Yok.

Para bu kadar mı tatlıymış ya? Hayret ediyorum yani.

Ha diyeceksiniz “Ya para için olmaz bu kadar herhalde”.

Peki, para için olmaz da ne için olur?

Ben Sayın Erdoğan'a yine buradan soruyorum. Acaba çekindiğiniz bir şey mi var? Korktuğunuz bir şey mi var?

Yani her konuda esip gürleyip İsrail söz konusu olduğu zaman bu kadar tutukluk, bu kadar pasiflik niye? Soruyorum. Niçin?

Paradan mı vazgeçemiyorsunuz? Yoksa korktuğunuz, ürktüğünüz, çekindiğiniz bir şeyler mi var?

Yoksa bir yerlerden talimat mı geliyor?

Evet, maalesef, yıllar sonra arkadaşlar iktidarın geldiği durum, geldiği tablo bu.

Bu güzel ve büyük ülke her alanda zafiyete uğradı, her alanda.

Bir zamanların itibarlı Türkiye'si, bir zamanların güçlü Türkiye'si, o Erdoğan'ın çıkıp da “one minute” dediği yılların Türkiye'si artık çok zayıf duruma düştü.

Hatırlayalım o “one minute” dediğinde ben Dışişleri Bakanı'yım.

Ekonomimiz zirvede.

Yer neresi?

Yer, Davos.

Türkiye'yi yere göğe sığdıramadıkları dönemdeyiz.

Bütün dünya kırılıyor, ekonomi krizden 2008-2009 krizi malum, Türkiye sapasağlam ayakta, dimdik ayakta Türkiye'nin ekonomisi, onun verdiği güce sırtını yaslıyor, “one minute” diyor.

Hadi şimdi desin de görelim.

İşe yarıyor mu, işliyor mu?

Yok.

Siz bu ülkeyi bu kadar zayıflatın, ekonomisini çökertin, her alanda itibarını zayıflatın ama olan Gazze'ye oluyor.

Bir önceki seçimlerde ne diyordu hatırlayalım.

“Biz kaybedersek Gazze düşer” diyordu.

Milletimiz de temiz duygularla gitti destekledi, 52'yi verdi.

Ama Gazze işte düştü düşüyor ve bir şey yapamıyor.

Bu millet bu desteği size niye verdi?

Gazze düşmesin diye verdi. Gazze konusunda dik dur diye verdi.

Sadece laf üretme, lafla peynir gemisi yürümez. İş üret, somut bir adım at diye bu desteği verdi.

Gerçekten yazık oluyor.

Evet, sıkıntılar büyük ama değerli arkadaşlar, inanın Türkiye'nin her konuda çözümü hazır.

Bu büyük ülke, Avrupa'nın en büyük nüfusuna ve en büyük topraklarına sahip olan ülke, Avrupa'nın en genç nüfusuna sahip olan ülke, bu sorunları rahatça aşabilecek güce sahip.

Ama nasıl?

Baştan da söylediğim gibi ehil ve dürüst kadrolarla. Ehil ve dürüst kadrolarla.

Nasıl?

Adalet ilkesinden asla sapmadan.

Her konuda adaletle, şeffaflıkla hareket ederek.

Ama nasıl?

Ehil ve dürüst kadrolarla, liyakatli kadrolarla işi ehline teslim ederek.

Üç tane temel ilke var arkadaşlar. Devlet yönetiyorsanız üç tane temel ilke.

Bizim inancımızın gereği devlet yönetiminde üç tane ilke vardır.

Bir, adalet,

İki, ehliyet liyakat,

Üç, istişare.

Bu üç ilkeyi uygulayın, korkmayın.

Ne zamanki uyguladık, yükseldik.

Ne zamanki bu ilkelerden saptık, Türkiye inişe geçti, çöküşe geçti.

Ne diyor?

“Dipsiz kuyu” diyor. “Dipsiz kuyu” diyor enflasyona.

E bu dipsiz kuyuyu kazan sizsiniz.

Merkez Bankası'na karşılıksız parayı bastırırsanız enflasyon olur bu ülkede.

Gizli saklı yapıyorlar bakın.

Biz açıklamasak inanın örtbas etmeye kalkacaklar.

Nasıl zamanında o meşhur 128 milyar doları ilk ben açıkladım bir genel başkan olarak canlı yayında, bakın şimdi diyorum ki tam 1 trilyon lira karşılıksız para bastılar geçtiğimiz seçimden bu yana.

Basmadılarsa çıksınlar açıklasınlar. Bu kadar karşılıksız paranın basıldığı ülkede enflasyon düşer mi?

Ve gizli saklı bakın.

Merkez Bankası'nın arka kapısından sattıkları döviz miktarı sadece son 5 haftada 25 milyar doları geçti.

Ya doğru hesaptan kaçar mı?

Niye gizli saklı yapıyorsun? Niye açıklamıyorsun?

Tam 13 yılda biz 8 milyar dolar satmışız.

Şeffaf, açık, hala bugün Merkez Bankası'nın web sitesinde açıklanmış durumda.

Girin bakın Merkez Bankası döviz satışları diye bizim dönemi görürsünüz.

Son 5 yıldır gizli saklı yapıyorlar.

Sadece son 5 haftada 25 milyar dolar.

Niye?

Seçim geliyor ya, döviz artmasın.

“Şu dövizi millete bir düşük gösterelim, seçimi kazanalım, ondan sonra yine patlatırız kuru.”

Geçen seçimlerde yaptılar, hatırlayalım.

Şu andaki Hazine Bakanı ne dedi? Bir önceki seçimlerden sonra göreve geldi.

“Benden önce dedi, seçimlerden önce kuru bastırmışlar” dedi.

Yine yapıyorlar.

Peki, seçimden önce kuru düşük gösterip seçimden sonra patlatmak halkı aldatmak değil mi?

Seçimden önce Mazotu 18 lira gösterip seçimden sonra 45 lira çıkartmak, halkı aldatmak değil mi?

Seçimden önce “Faiz indi daha da inecek” deyip seçimden sonra 9 kere faiz arttırmak, halkı aldatmak değil mi?

İşte onun için dedim ya bir helalinden kazanmak diye bir kavram var. Seçimi kazandı ama helalinden kazanmadı.

Oysa biz her zaman doğruyu söyledik.

Halkımızı hiç aldatmadık.

Olabilecek şeye olur dedik, olamayacak şey de olmaz dedik.

Ve onun için bugün çok şükür, alnımız açık, başımız dik, milletimizin karşısındayız.

Hamdolsun.

Bizim çekinecek, korkacak bir şeyimiz yok.

Şu anda hükûmete yakın duranlar, hükûmetin talimatıyla hareket edenlere dikkat edin ister ticaret tarafı olsun ister sanayi tarafı olsun, ister siyaset tarafı olsun, hükûmet ya korkutuyor, öyle boynunu büküyor, ya da teşvik veriyor, dümen suyuna sokuyor.

Tehditle ya da teşvikle etraflarında tuttukları insanlar var oralarda, dikkat edin.

Ya tehditle ya da teşvikle.

Ya menfaat var ya korku var.

O yüzden çok şükür biz onların korkutamadıkları insanlarız ve hiçbir teşvikle de cezbedemeyecekleri insanlarız.

Çünkü biz bu ülkeyi çok seviyoruz, bu milleti çok seviyoruz ve bu ülkenin sorunlarının sadece ve sadece adaletle, ehil dürüst kadrolarla ve istişareye dayanan bir yönetim anlayışıyla çözüleceğini gayet iyi biliyoruz.

***

Ben tekrar bu akşam bu iftar programını düzenleyen Bitlis İl Başkanımıza, Bitlis Belediye Başkanı adayımıza çok teşekkür ediyorum.

Allah milletimize böyle geniş sofralar nasip etsin diyorum.

Ve şöyle hem il başkanımızı hem de belediye başkan adayımızı şöyle bir sahneye davet edeyim beraberce olalım.

Bu arada şöyle bir şöyle bir şey yapalım. Bir fotoğraf çektirelim. Ondan sonra programımızın geri kalan kısmına devam edeceğiz.

Ben değerli adayımız Fikret Bey'e başarılar diyorum.

Bu kısa süre içerisinde gerçekten il başkanımızın da büyük katkısıyla ve büyük organizasyon çabasıyla güzel bir kampanya yaptılar.

Herhalde Bitlis'te bilmeyen kalmamıştır, duymayan kalmamıştır diye tahmin ediyorum.

Bizim işimiz gayret.

Sabırla, sebatla çalışmak ve gayret etmek.

Gayret bizden, takdir milletimizin, takdir Allah'ın diyorum.

Tekrar hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Sağ olun, var olun.