30 Mart 2024 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın Van Basın Toplantısı Konuşması

30 Mart 2024

                                  

Ali Babacan Van Konuşması

DEVA Partisi'nin çok değerli genel merkez kurul üyeleri,

Çok değerli il başkanımız, ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız,

Çok değerli büyükşehir belediye başkan adayımız, ilçe belediye başkan adaylarımız,

Kıymetli basın mensupları, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum ve bugün kadim şehrimiz Van'da yapmış olduğumuz bu basın toplantısına hoş geldiniz diyorum.

***

Evet, bu aslında bir basın buluşması, basın toplantısı ama süremiz çok kısa olduğu için teşkilattan arkadaşlarımızla da bir arada olacağımız, hep beraber şöyle kısa bir değerlendirmeyi de yapacağımız buluşmayı burada bu saatte gerçekleştirmiş olduk.

Ben konuşmamı bitirdikten sonra basın mensubu arkadaşlarımıza bir soru cevap imkânı da olacak.

Bunu da ben baştan bir kendilerine belirtmiş olayım.

***

Evet, artık bugün seçimlerden sonraki tabloya şöyle baktığımızda seçimlerden sonraki tabloyu belirleme açısından baktığımızda son çalışma günümüz.

Çünkü bu akşam saat 18:00de seçim kampanyası tamamlanıyor ve kampanya açısından da seçim yasakları başlıyor.

Yani önümüzde son 6 saatimiz var.

Ben hemen sözlerimin başında başta Büyükşehir Belediye Başkan adayımız başta Erkan Bey olmak üzere cesurca Ben buradayım” diyen, bu ülke için Van için Buradayım” diye ayağa kalkan Hazırım” diyen ve hemen çalışmaya başlayan bütün adaylarımızı huzurlarınızda bir kez daha tebrik etmek istiyorum.

Aynı zamanda aday olduklarından bugüne kadar gösterdikleri olağanüstü çaba ve çalışma için de hem adaylarımıza hem de bütün bu adaylarımızın yapmış olduğu kampanyaya destek veren, onlarla beraber olan tüm teşkilat mensuplarımıza özellikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

***

Evet, son güne geldik.

Gerçekten Türkiye'de benim bu kampanya çerçevesinde ziyaret ettiğim şu anda 63’üncü ildeyim.

Ama özellikle son mesajı, vatandaşlarımıza tüm Türkiye'ye son mesajı Van'dan vermek istedim.

Kadim şehrimiz Van'dan vermek istedim.

Niye?

Çünkü Van şöyle bir Ankara'dan bakıldığı zaman ve Van'dan Ankara'ya bakıldığı zaman gerçekten bir unutulmuşluk söz konusu.

Hani “gözden ırak, gönülden ırak” meselesi var ya gerçekten özellikle hükûmet açısından, ülkeyi yönetenler açısından, iktidar açısından bir unutulmuşluk söz konusu.

Bunu nereden anlıyoruz?

İşte daha en son açıklanan ve Van'la ilgili gelir dağılımı, kişi başına düşen gelir rakamlarından anlıyoruz.

Şu anda Van değerli arkadaşlar sondan 5inci sırada. Daha doğrusu son 5 ilimiz içerisinde.

Yine bakıyoruz bir kültür ve turizm rotası açıklandı değil mi?

Rota niyeyse Van'a hiç uğramıyor.

Böyle bir şey düşünülebilir mi?

Türkiye'nin doğudan en önemli giriş kapısı olan, turizm deyince doğudan bakıldığında, doğu komşularımızdan bakıldığında ilk durak, ilk kapı olan Van'ın bu rota dışında bırakılması inanın ihmal ve unutulmuşluk.

Başka bir şey değil.

Sıkıntılar büyük.

Van Gölü bir tabiat harikası. Ama zamanında tedbirler alınmaması, göle pek çok kaynaktan atık suya izin verilmesi, yeteri kadar özen gösterilmemesi bu tabiat harikası değeri maalesef gün geçtikçe kirletiyor ve hem gelecek nesiller açısından hem de turizm açısından cazibesinin azalmasına sebep oluyor.

Ve belki de en önemlisi gençler, Vanlı gençler.

Genç işsizlik çok yüksek.

Gençler yarınlarını başka şehirlerde, başka ülkelerde arıyorlar.

Buna da çok üzülüyoruz.

Bir gencimizin doğduğu topraklarda değil, başka yerlerde yaşama arzusu gerçekten hükümete, ülkeyi yönetenlere şöyle başlarını iki ellerin arasına alıp, Ya biz nerede hata yapıyoruz, nerede hata yaptık” demelerine sebep olacak kadar çok önemli bir konu.

***

Bu sıkıntılar evet Van ile ilgili sıkıntılar ama bir de Türkiye'nin ortak sorunları var. Türkiye'nin pek çok ilini ilgilendiren ortak sorunları var.

Sadece Van'da değil pek çok şehirde değerli arkadaşlar kayyum uygulaması var.

Biz parti programımızı yazarken, bakın bugün ben Van'da olduğum için söylemiyorum bunu.

DEVA Partisi'ni kurduğumuz ilk gün 9 Mart'ta açıkladığımız parti programına çok açık şekilde bunu yazdık.

Bu yanlıştır. Demokrasilerde böyle bir şey kabul edilmez. Halkın iradesine idari bir kararla müdahale edilemez. Bu, vatandaşlarımızın demokrasiye olan inancını, demokrasiye olan bağlılığını, sandığa olan güvenli sıfırlar. Kayyum uygulaması, demokrasinin tam da kalbine saplanmış bir hançerdir.” Dedik.

Belediye başkanları hata yapabilir.

Belediye başkanları hukuk karşısında, kanun karşısında dokunulmaz da değildir.

Hataları varsa, yanlışları varsa tabii ki yasalar çerçevesinde yaptırımlar uygulanır.

Ancak bu kararı verecek olan sadece ve sadece bağımsız mahkemelerdir.

Siz idari bir kararla, keyfi bir şekilde, hükûmet olarak Ben seni görevden aldım” diyemezsiniz.

Birinci hata; “idari kararla görevden aldım” demek.

İkinci hata; belediye meclis üyelerinin içinden değil de dışarıdan bir belediye başkanı atanması da bir başka önemli hatadır.

Çünkü orada seçilmişler var.

Sen öyle o seçilmişlere bak. Seçilmişler içerisinden bir belediye başkanının seçilmesi esastır.

İki tane büyük hata ısrarla, inatla maalesef yapılıyor, gerçekleştiriliyor ama ben buradan tüm Van'daki vatandaşlarımıza, oy kullanacak herkese seslenmek istiyorum.

Asla demokrasiden vazgeçmeyin.

Asla “benim oyum kıymetsiz” demeyin.

Her bir oy çok kıymetli ve sandık günü gidip iradenizi mutlaka kullanın.

***

Bizim sadece belediye başkanı adaylarımız yok bakın.

İlde, büyükşehirde ve ilçelerde hem belediye meclisi için hem de il genel meclisi için adaylarımız var.

Dolayısıyla biz desteğinizi sadece belediye başkan adayları için istemiyoruz.

Biz desteğinizi aynı zamanda belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri için de istiyoruz.

Allah'tan yeni bir uygulamayla meclis üyelerinin yerine de vali yardımcıları, kaymakam yardımcıları falan inşallah atamayı düşmezler.

O da başka büyük demokrasi hatası olur.

Ama biz mücadele edeceğiz arkadaşlar.

Bize düşen mücadele, sonuna kadar mücadele ve meşru demokratik siyaset içerisinde mücadele.

Altını çizerek söylüyorum.

Çünkü bir yanlış, bir başka yanlışla düzeltilmez.

Bunlar yanlış yapıyor, hukuksuzluk” yapıyor. Ee? Ben de bir yanlış yapayım, hukuksuzluk yapayım ki onu düzelteyim”.

Öyle bir şey yok.

O zaman haklıyken haksız yere düşersiniz.

Haklıyken yanlış yere, haksız konuma düşersiniz.

Dolayısıyla biz DEVA Partisi olarak her daim hukuk içerisinde olacağız. Her attığımız adım meşru olacak.

Bizim hedefimiz büyük ve meşru bir hedef.

Ama o büyük ve meşru hedefe doğru yürürken attığımız her adım da meşru adımlardan olacak.

Şunu diyemezsiniz. Ya tamam benim o kadar çok önemli bir hedefim var ki dolayısıyla ben biraz sağdan soldan gayrimeşru yollardan yapayım. Gideyim o yollardan. O hedef çünkü önemli.”

Öyle bir şey yok.

Geçtiğimiz hafta İstanbul'da Sultanhamamda seyyar kestane satan bir esnafımız çok önemli bir söz söyledi. Dedi ki, Başkanım insanın ayak izleri çok önemlidir. Sadece nerede olduğunuz değil, o bulunduğunuz konuma yürürken hangi yollardan geçtiğiniz de önemlidir” dedi.

Seyyar kestane satıcısından baya hikmetli bir söz değil mi?

Ama hayatın içinde.

Sultanhamamda ticaretin içinde.

Görüyor, yanlışları görüyor, sıkıntıları görüyor.

İşte biz bütün bunlara çok dikkat eden, gerçekten her adımımızda büyük bir hassasiyetle hareket eden, her zaman vatandaşlarımıza doğruyu söyleyen, söz verince tutmak için büyük bir gayret içerisinde olan bir siyasi anlayışa sahibiz.

***

Bir devlet, bir hükümet niye var?

İnsan için var.

Önce insan.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyor değil mi? “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”.

İşte biz devletin varlığını ve gücünü bu ülkede yaşayan insanların hakkının, hukukunun korunmasından geçtiğini hep savunduk.

Vatandaşını ezen, vatandaşın hakkını, hukukunu gasp eden bir devlet güçlü bir devlet olamaz.

Çünkü siyasi meşruiyeti olmaz.

Halkta karşılığı zayıf olur.

İşte bunun içindir ki biz vatandaşlarımızın insan olmaktan kaynaklanan her türlü temel hak ve özgürlüklerini de çok önemseyen bir partiyiz.

Sadece önemsemeyen, hayata geçirmek için de her türlü gayretin içerisinde olan bir siyasi partiyiz.

Ben tam 3 yıl Avrupa Birliği Bakanlığı yaptım. 2 yıl Dışişleri Bakanlığı yaptım.

Ve Türkiye'nin her alanda ama özellikle de insan hakları alanında en yüksek standartlara ulaşması için büyük bir gayret içerisinde oldum.

Temel haklar deyince “ana dil” demeden geçemeyiz arkadaşlar.

Kimisi ana dil diyor, kimisi ana dili diyor.

Ama biz ne diyoruz?

Bir evde insanın annesinin konuştuğu dil diyoruz.

İşte onun için diyoruz ki, “madem ana dili evde insanın annesinin konuştuğu dil, ana dil, bir insanın annesinin ak sütü kadar helalidir” diyoruz.

Cumhuriyetimiz 100 yılını devirmiş, 101. yılın içindeyiz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, 104. yılın içindeyiz.

Ya hala bugün mecliste bu garabeti yaşıyoruz.

Bir milletvekilimiz çıkıp da meclis kürsüsünde iki üç kelime Kürtçe ifade kullandığında bu hala meclis kayıtlarına alınamıyor biliyor musunuz?

Elleri ayaklarında dolaşıyor.

Senograflar birbirine bakmaya başlıyor. Ben ne yapacağım, ne yazacağım şimdi” diye.

Kimi zaman yazdılar “bilinmeyen bir dil” diye. Kimi zaman X harfi koydular.

Şimdi de son zamanlarda galiba Türkçe olmayan ifadeler mi ne böyle bir şeyler.

Bir şeyler uyduruyorlar.

Ama bir gerçeği bir türlü teslim etmiyorlar ya.

Bu gerçeği artık görün.

Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde en çok konuşulan ikinci dile siz yabancı dil muamelesi yapamazsınız.

Bilinmeyen bir dil muamelesi yapamazsınız.

Meclis orada.

Allah aşkına oturun. Bir uzlaşma komisyonu kurun. Deyin ki Bu Türkiye'nin gerçeği ya bunu artık bir kabul edelim, önce bu hakkı bir teslim edelim. Daha sonra da meclisin iç çalışma kuralları gereği nasıl bir yöntemi izleyelim, ne yapalım?” Bunu oturun bir konuşun.

Bakın bu gerçeklerden kaçıldığı sürece bu sorun çözülmez.

Kürt sorunundan kaçtığınız sürece Kürt sorununu çözemezsiniz.

Biz bakın partimizi kurarken daha henüz 9 Mart tarihinden önce en çok zamanı en çok gayreti ve düşünce eforumuzu bu meseleye ayırdık.

Özel çalıştaylar yaptık.

Sorun nedir? Çözümler nedir?

Ve korkmadan bütün açıklığıyla parti programına yazdık.

Bir temel haklar eylem planı açıkladık ya 354 madde.

Bazıları tereddüt ediyordu.

Çoğu parti dokunmaz bu meselelere. Ya elimizi yakar, başımıza iş açarız” falan.

Ya bu ülkenin ihtiyacı mı arkadaş?

İhtiyacı.

Sen bu ülkeyi yönetmeye talip misin?

Talipsin.

O zaman korkmadan bu ülkenin meselelerinin üzerine gitmek zorundasın ve çözüm yönetmek zorundasın.

***

Şu anda Türkiye'de siyaset kolayı bulmuş.

Kimlik siyaseti, kimlik siyaseti.

Diyor ki; Ben şucuyum, sen de şucusun, onun için bana oy ver”.

Diyor ki; Ben falancayım. Sen de falancasın, onun için bana oy ver.”

Bu bazen kültür bazında, bazen inanç bazında oluyor, bazen etnik bazında oluyor, bazen siyasi hamaset bazında oluyor, bazen düşmanlıklar üzerinde oluyor.

Ama dikkat edin o kimlik siyaseti yapanlara, bu ülke için hiçbir çözümleri yok.

“Ben şucuyum, bucuyum” diyen partilere diyeceksiniz ki, Tamam arkadaş ben senin neci olduğunu anlıyorum da bu ülke için senin çözümün ne arkadaş? Koy bir ortaya, bir görelim.”

İşte biz DEVA Partisi olarak çalışmışız.

Tam 23, 23 ayrı fasikülde çözüm üretmişiz.

Her şey var burada.

Sağlık da var, eğitim de var, ekonomi de var, sanayi de var, ticaret de var, kültür de var. Var, var, var, var.

Hepsi akıl teri.

Hepsi emek ürünü ve uzmanların, Türkiye'yi bilenlerin katkısıyla yapılmış çalışmalar.

Siz de koyun ortaya.

Yok.

Bakın şu anda mecliste bulunan siyasi partilere bakın.

Milletvekili sayısı olarak da başlayın.

En çok milletvekili sayısı olandan başlayın. Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü sırayla gelin.

Hepsine de sorun.

Arkadaş sizin eğitimle ilgili çözümünüz nedir ya? Bir koyun ortaya.”

Yok.

Ana muhalefeti var, yavru muhalefeti var.

Hepsi var var var. Hepsi var yani.

Biz işte çözüm üreten, çözümleri hazırlayan ve gerçekten bu ülkeyi yönetmeye talip olan bir siyasi partiyiz.

İşte DEVA Partisi'nin herhalde diğer tüm siyasi partilerden en önemli ayrımı bu.

***

Bakın, yerel seçimler geliyor diye değil tam iki sene önce biz belediyecilik, şehircilik eylem planımızı açıklamışız. İki sene önce.

Karınca duası gibi yazılarla belediyecilik nedir, şehircilik nedir, yerinden yönetim anlayışı nedir?

Tek tek açıklamışız.

Son haftalarda dikkat edin, pek çok siyasi parti yerel yönetimlerle ilgili seçim beyannamesini açıklıyor.

Yeni mi aklınıza geliyor ya?

31 Mart'ta seçimin olacağı 5 sene önceden belli.

Bugüne kadar niye beklediniz?

İçleri de bakın, inanın boş.

Bunun hepsinin arkası dolu.

Biz bununla da yetinmedik.

Bir de belediyecilikle ilgili bir Etik Kurallar Bildirgesi hazırladık.

Yani bizim belediye başkanlarımızın hangi ahlaki kurallara göre belediyeyi yöneteceğinin bütün detaylarını yazılı hale getirdik ve adaylarımız bunu beyan ve taahhüt etti bu kurallara uyacağını.

Ondan sonra adayımız oldu.

Türkiye'de bir ilk.

Bakın, 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde, 70 yıllık çok partili hayatta, 4 yaşında bir siyasi partinin aklına geliyor siyasi ahlak, siyasi etik.

Niye?

Çünkü belediyecilik deyince çoğunun aklına rant geliyor, belediyecilik deyince çoğunun aklına Eurolar, dolarlar geliyor.

Halbuki biz belediyecilik deyince hem etkin belediyecilikten bahsediyoruz hem de temiz, dürüst belediyecilikten bahsediyoruz.

Bu iki sütun üzerinde bizim belediyecilik anlayışımız yükseliyor.

***

Bir başka önemli konu arkadaşlar bakın Van'dayız.

Depremin acısını en derinden yaşayan büyük kayıplar veren bir şehrimizdeyiz.

Biz afetlerle ilgili çalışmamızı bundan tam 3 sene önce açıkladık.

3 sene önce.

Tarih 2021.

Hala geçerlidir. Pırıl pırıl.

Afet yönetimi nasıl yapılmalı? Yerinden yönetim anlayışımız, afet yönetimi çerçevesinde nasıl? Neler yapılmalı? Muhtarlara kadar daha fazla yetki ve imkân nasıl olmalı?

Hepsini zamanında açıkladık.

Ve baktığımızda geçen seneki Kahramanmaraş depremlerinden sonra yapılanlara baktığımızda maalesef hükûmet çok büyük bir aciziyet içerisinde.

Tam, dikkat edin arkadaşlar, 14 ay geçti, 14 ay depremden bu yana.

Sayın Erdoğan ne dedi?

Geçen sene Şubat'ta deprem oldu, Mayıs'ta seçim var.

Mart'ta çıktı dedi ki: 312 bin konut inşa edeceğiz” dedi.

Bir yılda 312 bin konut.

Ben dedim ki ya bir dakika. Bir dakika dur.

Atıp tutmak kolay.

TOKİ'nin yıllık konut üretme kapasitesi belli. Yıllık 50 bin civarında konut üretebiliyor.

Siz bu 312 bin konutu nasıl yapacaksınız?

Hangi teknik kapasiteyle ve hangi parayla yapacaksınız?

Önce onu bir açıklayın bakalım.

Nitekim toplamda söz verdiklerinin %10'unu bile yapamadılar arkadaşlar.

Deprem Kahramanmaraş merkezde değil mi?

Kahramanmaraş'ta söz verdiklerinin %10'unu bile teslim edemediler bugüne kadar.

Konuşmak kolay, laf üretmek kolay.

Seçim geliyor diye aldatmak da bazen kolay.

Biz ne yaptık?

6 Şubat depremlerinden sonra 6 Mart'ta detaylı bir rapor çıkarttık.

Hem durumu analiz ettik hem de depremden çıkışla ilgili çok detaylı bir çalışma yaptık.

Bakın, açtım depremin yol açtığı mali yükün finansmanı.

Para nereden bulunur? Bu konutlar nasıl finanse edilir?

Bizim işimiz.

Hepsini yazdık.

Ama bunların uygulanması için önce güven lazım, güven.

Güven olmayınca olmaz.

Siz güven olmayınca kaynak üretemezsiniz.

Ne yaptılar?

Parayı tükettiler. Merkez Bankası'nın rezervini, yedek akçelerin hepsini tükettiler. Sonra döndüler Merkez Bankası'na karşılıksız para bastırmaya başladılar.

Geçtiğimiz seçimlerden bu yana ki yeni hükûmet kurulduktan hemen sonra Merkez Bankası'na talimat gitti.

Dediler ki: Kur korumalı mevduatın kur farkı için artık hazinede para kalmadı. Merkez Bankası'na sen öde.”

Merkez Bankası: Nasıl ödeyeyim?”

Para bas öde. Bir yerden bul kardeşim.”

1 trilyon lira arkadaşlar.

Geçtiğimiz seçimden bugüne kadar tam 1 trilyon lira karşılıklı para bastılar ve Kur Korumalı Mevduat sahiplerinin kur farkına ödediler.

Yani kime ödediler? Zaten bankada parası olana 1 trilyon daha ödediler.

1 trilyon ne kadar büyüklük bir para?

Karşılaştıralım.

Tarım desteğinin tamamı Türkiye'de 91 milyar. Milyonlarca çiftçiye verilen bütün destekleri topla, topla, topla, topla, hayvancılık dahil.

Sadece çiftçilik, tarım anlamayın. Bitkisel üretim anlamayın.

Hayvancılık dahil toplamı 91 milyar.

Sadece bankada parası olana karşılıksız para basıp da ödedikleri 1 trilyon, 11 katı.

Bu senenin bütçesine koydukları faiz ödeneği 1 trilyon 254 milyar.

Bu yılın bütçesine tarıma koydukları 91 milyar.

Bu ülkede tarım ayağa kalkar mı?

Bu ülkede enflasyon düşer mi?

Sen tutacaksın Merkez Bankası'na karşılıksız para bastıracaksın. Ondan sonra da faizi yükselterek enflasyonu düşürmeye çalışacaksın.

Olmaz ya. İnanın bilmiyorlar.

Fakat daha da önemlisini biliyor musunuz arkadaşlar?

Sadece mesele ekonomi yönetimi de değil.

Ben hep söylüyorum.

Hukuk ve adalet olmadan ekonomi düzelmez.

Ne kadar hukuk, o kadar ekonomi. Ne kadar adalet, o kadar ekonomi.

Bu kadar açık.

Bakın eğer şu anda Türkiye'de gerçekten hukuka, adalete saygılı bir iktidar olsaydı gerçekten Van'da, Van'ın derdiyle dertlenen yerel yönetim anlayışı olsaydı, gerçekten hükümet sadece sağındaki, solundaki, etrafındaki o çıkar odaklarının menfaatine değildi, tüm ülkenin menfaatine çalışsaydı, bugün Van hayal edemeyeceğiniz kadar ilerlemiş, hayal edemeyeceğiniz kadar büyük bir cazibe merkezi olmuş bir ilimiz olacaktı.

Uluslararası ilişkilerde komşularla ilişkisini düzgün tutan, itibarlı, güvenilir bir aktör olan Türkiye ancak hudutlara yakın olan illerimizin kalkınmasını sağlayabilir.

Siz dış ilişkileri bozarsanız, her gün bir başka düşman üretirseniz bundan en çok bizim sınırlara yakın olan illerimiz etkilenir.

Bir küs, bir barış, bir düşman bir kucakla, bu güven oluşturmaz.

Güven olmayınca da yatırım olmaz. Yatırım olmayınca da İslam olmaz, şehir kalkınmaz.

***

İşte biz evet, bu seçimlerde Van Büyükşehiri ve ilçe belediyelerini yönetmeye talibiz.

Belediye meclislerine talibiz.

Ama bir sonraki seçimlerde de arkadaşlar ülkeyi yönetmeye talibiz.

Ve bunun için hazırlanıyoruz.

Kadrolarımıza hazırız, planlarımıza, programlarımıza hazırız.

Çünkü bu hükûmet artık yönetemiyor.

Büyük bir feryat var ya, büyük bir feryat.

Ama en çok da feryat emeklilerimizden geliyor biliyor musunuz?

Yakın tarihimizde emeklilerimiz hiçbir zaman bu kadar perişan olmamıştı. Her yıl arka arkaya, 2018'den bu yana özellikle her yıl arka arkaya enflasyonu gerçeğinden düşük açıklıyorlar. Emekliye o kadar artış veriyorlar.

Ama gerçek enflasyon çok yüksek olduğu için emeklimizin geliri reel anlamda sürekli düşüyor ve emeklimiz her geçen yıl yoksullaşıyor.

Her geçen ay yoksullaşıyor.

Beş senedir sistematik olarak yapılıyor bu.

Özellikle şu son 1 yılda bakın, sadece 1yılın rakamını vereyim.

Gerçek enflasyon %130. Türkiye'nin açıkladığı enflasyon %65.

Emeklilere de %65 zam veriyorlar.

Aradaki 65 puan, 130 ile 65 arasındaki fark kadar emekli yoksullaşıyor.

Hele hele 10 bin lira maaş alanlara verdikleri zam sadece %33.

7 bin 500den 10 bine çıkarttılar.

%33.

Emeklimiz dedi ki: Arkadaş gerçek enflasyon %130. Sen TÜİK'e bile 65 açıklattırmışsın. Niye bana 33 zam veriyorsun?”

Dönüp emeklimize dediler ki: Ya biz senin aslında maaşına enflasyon kadar zam yaptık.”

E nerede hani?”

“İşte maaşın köküne zam yaptık ya.”

Maaşın kökü diye bir şey öğrettiler millete.

İnanılır gibi değil.

Ve ne diyor şimdi Sayın Erdoğan? Enflasyon dipsiz kuyu. Ne kadar maaş artırsak yetmiyor” diyor.

Ya bir dakika arkadaş.

Dipsiz kuyuyu gelip de elini adamı mı kazdı?

O dipsiz kuyuyu kazan sensin.

Merkez Bankası'na karşılıklı para bas diye talimatı veren sensin.

Dışarıdan birileri gelip yapmıyor bu enflasyonu.

Diyor ki Dünyada enflasyon var.”

Ben diyorum ki hop dur bir dakika dur dur dur. Dünyada enflasyon.

Bir dakika dur orada.

Geçen sene Dünyadaki gıda enflasyonu % -10.

Dünyada gıda fiyatları %10 düşmüş.

Türkiye'de TÜİKe göre % 70 İstanbul Ticaret Odasına göre %120 artmış.

Hani nerede?

Bir de ne yapıyor?

Enflasyon yükseldi ben faiz artırıyorum” diyor.

Van'da çiftçilikle, hayvancılıkla uğraşan şöyle 10 tane vatandaşımızı Sayın Erdoğan bir çağırsın. Hani ara ara çağırıyor ya muhtarları falan.

Van'dan gerçekten ama eli nasırlı olacak. Böyle oturduğu yerden para kazanan değil.

Elini kontrol edeceksin, eli nasırlı olacak.

Gerçek çiftçi, gerçek hayvancılıkla uğraşan olacak.

Şöyle bir oturtacak, bir anlatacak, diyecek ki Arkadaşlar gıda enflasyonu yükseldi ya. Ben şimdi faizi artırdım. Onun için şimdi artık sizin enflasyonunuz düşecek.”

Bir anlatsın nasıl işliyormuş bu.

İnanın bilmiyorlar ya.

Türkiye'de gıda enflasyonunu düşürmenin yolu, çiftçimize verilen destekten geçer.

Biz tarım eylem planımıza yazdık bakın, bu kitaptaki 1 NO'lu eylem planı.

İlk adımı toprağa attık.

Dedik ki, gübrenin yarısını devlet karşılamalıdır.

Yemin yarısını devlet karşılamalıdır.

Mazot, elektrik çiftçiye çok daha uygun şartlarda ayrı bir fiyattan verilmelidir.

Türkiye'deki bütün yatırımlar, sulama yatırımları 5 yılda tamamlanmalıdır dedik.

Ve bunu yapacak imkânı vardır bu ülkenin dedik.

Ben tam 11 yılın bütçesini yaptım. 11 ayrı yılın bütçesini yapan heyetin başkanı bendim.

Bütçe nasıl yapılır biliriz.

Bunu bu ülke yapabilir.

Ama mesele öncelik.

Senin önceliğin faize mi, kur korumalı mı yoksa çiftçiye mi?

Önce onu bir söyle.

Ona göre bütçene bak nasıl tarım ayağa kalkıyor.

Tarıma siz desteği verin, maliyetleri düşünün hem çiftçinin yüzü gülecek hem de bu ülkede gıda fiyatları bu kadar artmayacak.

Çözüm bu kadar basit.

Basit yani.

Faizi artıyor, faizi arttırınca da devletin faiz ödemesi artıyor.

Sen faize ödediğinin onda birini bir tarıma ver, bak nasıl tarım ayağa kalkıyor.

Tarıma destek verdiğin zaman da zaten enflasyon düşecek, senin faizi arttırmana gerek kalmayacak.

Bu kadar basit inanın ya.

Bu kadar basit ama bilmiyorlar. Bilmediklerinin de farkında değiller.

Akılları, güçleri rantta.

Gerçekten üzülüyoruz. Çünkü bu ülke buna layık değil yani.

Bir de çıkıyor şimdi tehdit ediyor. Hatay'da.

Benim belediye başkan adayıma oy vermezsen Hatay’da bir şey olmaz” diyor.

11 tane deprem ili var şu son depremden etkilenen. Bir tanesinde muhalefet belediyesi var. 10 tanesinde de kendi belediyesi var.

Hatay'da bir şey olmadı da Kahramanmaraş'ta mı oldu mu?

Adıyaman'da oldu mu?

Oralarda da olmadı.

İstismar, tehdit, aldatma üzerine bir artık siyaset var maalesef.

Türkiye'nin bir an önce bu girdaptan çıkması lazım. Bir an önce bunları aşması lazım.

***

Onun için değerli arkadaşlar bu yerel seçimlerde sadece belediye başkanlarımızı, belediye meclis üyelerimizi seçmeyeceğiz bu seçimlerde aynı zamanda hep beraber hükûmete yanlış yoldasın diyeceğiz, hatan var, yanlışın var, hukuk çiğniyorsun, faul yapıyorsun diyeceğiz ve bu “sarı kartı” inşallah göstereceğiz.

Bu sarı kartı göstermezsek inanın hukuksuzluk, adaletsizlik artarak sürecek.

Bu sarı kartı göstermezsek enflasyon, hayat pahalılığı, yoksulluk artarak devam edecek.

Kırmızı kart da cepte hazır.

Genel seçimlerde de inşallah hep beraber millet olarak kırmızı kartı göstereceğiz ve Türkiye'de arzu ettiğimiz iktidar değişikliğini gerçekleştireceğiz.

Ehil ve dürüst kadrolarla Türkiye'nin yönetileceği bir dönemi inşallah başlatacağız.

***

Ben tekrar bugün bizlerle beraber olan değerli basın mensubu arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Bütün Van teşkilatımıza buradan özellikle sizlerin aracılığıyla selamlarımı gönderiyorum.

Biliyorum ilçelerinde şu anda yoğun çalışma içerisinde gayret içerisinde olan çok arkadaşımız var.

Biz dedik onlara Ben merkezde olacağım ama siz Uhud tepelerini boş bırakmayın. Son gün. Dolayısıyla oralarda son dakikaya kadar son saate kadar çalışın.”

Dolayısıyla arkadaşlarımızın bir kısmı da sağ olsunlar kendi seçim bölgelerinde akşam 18:00a kadar yoğun bir çaba içerisinde olacaklar.

Ve inşallah bu seçimler ülkemiz için bu kadim güzel şehrimiz Van için hayırlı sonuçlar getirecek deyim ve basın mensubu arkadaşlarımızdan soruları alacağız ama ondan önce ben hem Erkan Bey'i hem ilçe belediye başkan adaylarımızı, il başkanımızı, Kerem Bey'i, Medeni Bey'i şöyle bir sahneye davet edeyim sağıma soluma.

Çünkü sorular sadece bana değil, arkadaşlarımıza da olabilir.

Onun için şöyle hep beraber bir huzurunuza çıkalım.

Ama belki şunu yapalım, ben arkadaşlarımıza şöyle bir, Erkan Bey kısa bir sözü aldı açılışta ama diğer adaylarımızın da şöyle bir sesini duyalım.

Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.