Akyazı 1. Olağan İlçe Kongresi
DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Sakarya il teşkilatımızın ve Akyazı ilçe teşkilatımızın çok değerli başkanları,
Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Değerli teşkilat mensuplarımız,
Sevgili Sakaryalı gönüldaşlarımız,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları,
Ekranları başında ve sosyal medya hesaplarımızdan bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Akyazı ilçe teşkilatımızın birinci olağan kongresine hoş geldiniz diyorum.
*****
Sözlerimin başında Akyazı ilçe teşkilatımızda görev alan ve görev alacak tüm yol arkadaşlarımı kutluyor, kendilerine çalışmalarında üstün başarılar diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, DEVA Partisi Türkiye'nin dört bir yanında çok hızlı bir şekilde teşkilatlanıyor. Biliyorsunuz geçtiğimiz yıl Kasım ayı itibarıyla yasalarda belirtilen 41 il sınırını geçerek Türkiye'de seçimlere girmeye hak kazanan siyasi partilerden birisi olduk ve şu anda Türkiye'de yaklaşık 20 siyasi parti bu hakkı elde etmiş durumda. 100’ün üzerinde parti var ama yaklaşık 20 kadar siyasi parti seçimlere girme hakkını kazanacak kadar bir teşkilat yapısına sahip. Mart ayında kurulup kasım ayında bu hakkı elde etmek, yani 8 ay gibi çok kısa bir süre içerisinde 2020’de üstelik pandemi şartlarında insanların uzunca süreler evinden çıkamadığı bir dönemde bu teşkilatlanma aşamasına gelmek gerçekten çok büyük bir başarı. Daha önce hiçbir siyasi parti bu kadar hızlı bunu gerçekleştirmemişti. Biz bunu yaptık ve o ilk yasanın da gösterdiği 41 ilden birisi Sakarya.
Ben burada huzurlarınızda değerli il başkanımız Mehmet Bey'e özellikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Gerçekten görevi aldığı ilk günden itibaren Sakarya'da hem niceliksel olarak yani ilçe sayısı ve üye sayısı açısından hem de niteliksel açıdan çok güzel bir teşkilatın kurulmasına ön ayak oldu. İnşallah bu güzel kadroyla beraber Sakarya'da çok çok iyi sonuçlar alacağımıza ben gönülden inanıyorum ve şimdiden hem Akyazı teşkilatımız ki biraz önce hizmet binasını da açtık. Ve Akyazı’nın DEVA kadrolarının Akyazı için Sakarya için hayırlı olmasını diliyorum.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Bildiğiniz gibi, 9 Mart 2020 tarihinde Türkiye’de siyasete yepyeni bir soluk kazandırdık.
Ülkemize DEVA Partisi’nin kuruluşunu müjdeledik. Çünkü Türkiye’nin yepyeni bir vizyona ihtiyacı vardı.
Ülkemiz her alanda kriz yaşıyordu. Ülkemizin her alanda doğru analizlere, iyi çalışılmış planlara, programlara ihtiyacı vardı.
İşte bizler partimizi kurarak tarihsel bir sorumluluk üstlendik.
DEVA Partisi’ni ortak akla dayanarak kurduk. Tek sesliliğe boğulmuş ülkemizin çıkış yolunun, çoğulculuktan geçtiği bilinciyle davrandık.
Halkımızın refahını yükseltme ve Türkiye’yi özgürlükler ülkesi yapma hedefiyle yola koyulduk.
En önemli iki konumuz; özgürlükler ve refah. Ama önce özgürlük. ‘‘İşe özgürlükler ile başlayacağız’’ dedik. Bizim parti programında şöyle, bakın birinci sayfasında birinci bölümü değerli arkadaşlar özgürlükler ile başlıyor. İlk bölüm ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü. Böyle devam ediyor. Tabii ki inanç özgürlüğü, ibadet özgürlüğü, inancı gibi, inandığı gibi yaşama özgürlüğü. Bütün bunlar bizim parti programımızın tam merkezindeki kavramlar. Hukuk, adalet, işin temeli. Bunlar olmazsa olmaz. İşte bu sağlam temel üzerine de inşa edilmiş bir ekonomiden bahsediyoruz. Yani hukuk üzerine, adalet üzerine, temel hak ve özgürlükler üzerine, demokrasi üzerine inşa edilmiş bir ekonomik modelden bahsediyoruz. Temel sağlam olmazsa sağlam bir bina inşa edemezsiniz. Bina çabuk yıkılır, çöker. İşte o zemini sağlam tutmamız gerekiyor. Onun için ‘‘Önce adalet, önce hukuk’’ dedik ve yola çıktık.
“Kucaklayıcı olacağız” dedik.
“Kapsayıcı olacağız” dedik.
“Toplumumuzun farklılıklarını bir zenginlik olarak görüyoruz” dedik. Özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu bir demokrasi hedefiyle yola çıktık.
İşte bu nedenle;
İstişare kültüründen, özgürlük ve toplumsal barış hedefimizden hiçbir zaman şaşmadık. Bundan sonra da şaşmayacağız.
Toplumu bölenlere, ayrıştıranlara, kutuplaştıranlara çıkacağız.
Şu andaki hükûmet, bu ülkeyi kutuplaştırarak yönetmeye çalışıyor. Farklılıkları kaşıyarak yönetmeye çalışıyor. Bir yandan “Beka beka” diyor, bir yandan “Birlik beraberlik” diyor bir yandan da bu ülke için hiçbir başarı üretilmediğinde de “Öteki, beriki” diyerek siyaset yapmaya çalışıyor. Dikkat edin, sürekli düşman arıyor. Her dönem bir düşman arayışı içerisinde. Dışarıda düşman bulursa ona sarılıyor. Dışarıda düşmanın olmadığı dönemlerde, olmayan düşmanları düşman gibi içeriye gösteriyor. İçeride, toplumun farklı kesimini ötekileştirerek, adeta düşman ilan ederek ilgiyi, alakayı o tarafa yönlendirerek buradaki başarısızlığın üzerini yönetmeye çalışıyor. Bu ülkeyi şu andaki hükûmet böyle yönetmeye çalışıyor. Kendi başarısızlıklarının, kendi ürettiği krizlerin örtmek için, bizim bazı vatandaşlarımızın ötekileştirilmesine adeta bu ülke içerisinde yabancılaştırılmasına da yol açıyor.
Biz her zaman farklılıklarımızla birlikte, birbirimize saygı içerisinde, ortak yaşamı savunacağız.
Bunu önce kendi partimiz içinde yaşayacağız, göstereceğiz; ardından da tüm ülkemizde yaşatacağız.
Çünkü DEVA Partisi;
Toplumu ayrıştıranların değil, birleştirenlerin, Gerginliğin değil, huzurun,
Kavganın değil, barışın,
Diklenmenin değil, anlamanın,
Günlük rüzgârlara kapılmayacağız. Türkiye’de bu ayrıştırıcı dil, üslup, kutuplaştırma devletin kanalıyla, devletin yayın organıyla, hükûmetin sopayla yönettiği kanallarla sürekli ayrıştırıcı bir dil kullanılıyor, ayrıştırıcı bir dil. Hükûmet farklılıklar üzerinden, ayrıştırıcı bir dil üzerinden beslenen bir hükûmet oldu. Biz bunu reddediyoruz. Biz buna karşı bir duruş olarak DEVA Partisi’ni kurduk.
Geçmişte farklı siyasi tercihleri desteklemiş, farklı ideolojileri benimsemiş arkadaşlarımız, bugün DEVA çatısı altında toplandı, toplanıyor. Değerli arkadaşım Bu ülkemiz için çok değerli bir oluşum. Çünkü biz DEVA Partisi kurarken teşkilatlarımızı oluştururken vatandaşlarımızın geçmiş siyasi tercihlerini sorgulamadık. Geçmişte hangi ideolojiyi desteklediklerini de sorgulamadık. İyi insan mı? İşinde iyi insan mı? Biz ona öncelik verdik ve gerçekten evrensel ahlaki standartlarda düzgün insansa “Biz beraber yol yürürüz” dedik. Şu anda da Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Türkiye’nin ayrışmaya, farklılıkları kaşımaya, ayrılıklar üzerinden siyaset yapmaya ihtiyacı yok. Türkiye’nin 84 milyon nüfusuyla aynı yolu yürümeye ihtiyacı var.
Geçmiş üzerinde anlaşmamız her zaman kolay olmaz.
Ancak, ülkemizin yarınları için mutabakata varmak çok daha kolaydır.
İşte biz, ülkemizin yarınları için bir araya gelen, aynı Türkiye vizyonuna sahip, aynı Türkiye hayali ve hedefi etrafında kenetlenenlerin partisiyiz. Bunun için kurduk DEVA Partisi’ni. Çok araştırmalar yaptık, çok incelemeler yaptık, çok istişareler yaptık. Farklı farklı siyasi tercihi olan vatandaşlarımıza sorduk. ‘‘Nasıl bir Türkiye görmek istiyorsun, nasıl bir ülkede yaşamak istiyorsun?’’ diye sorduk. İnanın toplumumuzun kahir ekseriyeti nasıl bir ülkede yaşamak istediğini tarif ederken hep aynı Türkiye'den bahsetti. Bir fark yok. Bu ülkede yaşayan 84 milyonun ileride yaşamak istediği Türkiye aynı Türkiye, aynı ülkeyi tarif ediyorlar. “Benim hakkım, hukukum korunsun” diyor insanlarımız "Ülkede adalet olsun, fırsat eşitliği olsun" diyor. "Benim yaşam tarzıma kimse karışmasın" diyor. "Ben inandığım gibi yaşayayım" diyor. Hele gençlerimiz"Ben birey olarak kıymetliyim" diyor. "Ben fert olarak kıymetliyim. Bu eğitim sistemi beni dar bir kalıba sokmasın" diyor gençlerimiz. Tornadan çıkmış gibi birbirine benzeyen gençlerden oluşan bir toplumu zaten gençlerimiz görmek istemiyor. Bugünün şartlarında bilgi çağında zaten imkânsız, bunu yapamazsınız, boşuna uğraşmayın.
Ve değerli arkadaşlarım; geçmişte bu topraklarda nice acılar yaşandı, nice göz yaşları döküldü.
Kuşkusuz tarihten ders alacağız. Ancak, siyasetçilerin asli görevi ülkenin yarınlarını inşa etmektir.
Tarih diye bir bilim dalı var. Kıymetli tarihçilerimiz, bilin insanlarımız geçmişte olan olayları kuşkusuz irdeleyecektir, bakacaktır. Bu çok uzun zaman önce olan bir geçmiş olabilir, yakın tarih olabilir, yakın geçmiş olabilir. Kuşkusuz her şey irdelenecektir ama bizlerin, siyasetçilerin işi geçmişi bilmek, ancak asıl vakti ve emeği gelecek için harcamaktır.
Her birimizin farklı hassasiyetleri var. Birbirimizi dinleyeceğiz, anlayacağız. İlişkilerimizde her zaman özenli hareket edeceğiz.
Demokrat bir duruş, farklı düşüncelere saygı demektir. Diğerini anlama gayretidir.
Demokrat olmak demek; aynı zamanda saygı demektir, müsamahadır, katlanmaktır, diğerkâmlıktır.
Parti programımızda ortaya koyduğumuz ilke ve değerler hepimizindir. Bu ilke ve değerler DEVA Partisi’nin tüm mensupları için bağlayıcıdır.
******
Değerli arkadaşlarım;
Partimizi kurduğumuz günden bu yana çok sayıda alanda hükûmete yol gösterdik.
Onlar yanlış yaptı, biz doğrusunu söyledik.
Sadece eleştirmekle yetinmedik. Yol haritalarımızı önlerine koyduk. Uyarılarımızı günü gününe yaptık.
Bildiğiniz gibi;
Türkiye’deki ilk Koronavirüs vakası, partimizin kurulduğu gün açıklandı. Artık her ne hikmetse o güne denk geldi.
Biz bunun spekülasyonunu yapmıyoruz. Ancak “Madem vakayı açıkladınız, o halde şunları uygulayın” diye bir reçete yazdık.
Bu reçeteyi daha kuruluşumuzdan bir hafta sonra, Koronavirüs nedeniyle yaşanacak kayıpları önlemek amacıyla yazdık.
Salgının, sağlık yönünden ve ekonomik açıdan etkilerinin en aza indirilmesini amaçladık.
Bir süre sonra çıktı Sayın Erdoğan ne dedi “Ya bir de çıkmış bana ders vermeye çalışıyor” dedi. Ama derse ihtiyacınız var, yapamıyorsunuz, yönetemiyorsunuz. Ülkeyi, bir krizler ülkesi haline çevirdiniz. Ülkede bir hukuk krizi var, adalet krizi var. Bir ekonomik kriz var, bir eğitim krizi var. Bunları yaşıyoruz, görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, ancak bu iktidar salgın yönetiminde uzunca bir süre sınıfta kaldı.
Açık ve şeffaf davranmadılar. Bu milleti çarpıtmalarla oyaladılar.
Biz uyardık. Vaka sayısını gizledikleri günlerde gerçek sayıyı duyurduk; aradan 1-2 hafta geçince kabul etmek zorunda kaldılar.
Doktorlara soruyoruz, hastellere soruyoruz. Bir hastanede ki vaka sayısı o il için açıklanan vaka sayışından fazla. Bir ilden gelen vaka sayısı Türkiye için açıklanan toplam vaka sayısından fazla. Tabii vaka sayısını küçük açıklayınca aşı tedarikinde de zorluk çektiler. Aşı tedariki yapan ülkeler bakıyor “sizde vakalar az niye bu kadar çok aşı istiyorsun?” diyor. Rakamları belki de onun için biraz yükseltmek zorunda kaldılar.
Bu iktidar, sağlık meslek örgütlerine kapısını kapattı. İktidar ortakları sağlık çalışanlarımızı hedef gösterdi.
Biz sağlık çalışanlarımıza kapımızı açtık. Uzmanları, sağlık sendikalarını, sağlık meslek odalarını genel merkezimizde ağırladık.
Sayıların gerçek olmadığını, uygulamadaki hataları tek tek halkımızla paylaştık.
Salgına karşı tedbirlerde, kapanmada geciktiğimiz her gün, aşılamada geciktiğimiz her gün yaşadığımız can kayıpları ‘önlenebilir kayıplar’ dı.
“Bu insanlar ölmeyebilir” dedik, “Bu kayıpların hesabını veremezsiniz” dedik.
Bu iktidar aşı tedarikini bir bilmeceye döndürdü. O gün de çağrımızı yaptık. “Bu milletin en öncelikli ihtiyacı aşıdır” dedik.
Avrupa ve Amerika’da aşılama hızla ilerlerken bizde aşı yapılmıyordu. “Bu milletin aşısı nerede?” dedik.
Şimdi o günlere tekrar dönüp uzun uzun anlatmayacağım... Biz hep hakikati söyledik.
Salgını başından beri ciddiye aldık.
Yapılması gerekenleri günü gününe söyledik.
Başından beri milletimize karşı sorumluluğumuzu layıkıyla yerine getirdik.
Değerli arkadaşlarım; aylarca aşı anlaşmasını beceremedikleri için milletimiz aşı olamadı.
‘‘Kasım’’ dediler, ‘‘Aralık’’ dediler, ocak, şubat, mart...
Binlerce insanımızı kaybettik.
Sonradan anlaşıldı ki, gelişmiş ülkelerin ulaştığı, etkisi kanıtlanmış aşılara biz daha önce ulaşabilirmişiz ama beceriksizlikler nedeniyle geri çevirmişiz.
Bakın bu aşıyı Almanya'da bulan iki bilim insanı, bizim insanımız biliyorsunuz. Burada değil, Almanya'daki laboratuvarlarda bu aşıyı buldular ve o günlerde açıklama yaptılar. Dediler ki "Türkiye'nin bizden bir talebi yok. Türkiye bizden talep etmedi." Baktık, Çin aşısının peşinden koşuyorlar. "Ya burada Almanya’da güvenilir, bizim insanlarımızın üstelik keşfettiği bir aşı var. Bunu niye temin etmiyorlar, bunu niye almıyorlar?" diye sorduk. Aylar geçti, aylar. Çok sonra anlaşma yaptılar. Daha yeni, yeni... Daha yeni anlaşma yaptılar. Yeni o ikinci aşı, BionTech aşısı Türkiye’ye gelmeye başladı. Peki, ben buradan soruyorum: 6 aydır siz bu aşıyı niye temin etmediniz? Tabii bir dedikodu da var, söylentiler var. Doğru mu, yanlış mı bilmem ama hükûmetin çıkıp bunu açıklaması lazım. Söylenti nedir, söylenti? Çin aşısında aracı vardı. Onun için iş hızlı yürüdü. Bu firma aracı kabul etmediği için, "Doğrudan devletle ben çalışırım" dediği için, aracı sokamadıkları için bu anlaşmayı yapmadılar. Aylarca biz burada can kaybı verdik. Böyle bir söylenti var. Bu doğru mu, yanlış mı? Hükûmetin çıkıp açıklaması lazım. Yanlışsa "Böyle bir şey olmadı" demeleri lazım. Yok, eğer böyle bir şey olduysa gerçekten arkadaşlar bunların yatacak yeri yok, böyle bir şey olmaz. Böyle bir şey kabul edilemez. Her alanda oraya ortak sok, oraya aracı sok. Bu can ya aşıdan bahsediyoruz aşıdan.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Tam da bu noktada, çok önemli bir hususun altını çizmek istiyorum.
Koronavirüs ile mücadelede kalıcı başarı sağlamak için gerekenleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakın, ağustos ayına yaklaşıyoruz. Ağustos ayı çok kritik bir tarih.
Risk altındaki 65 yaş üstü vatandaşlarımız ile sağlık çalışanlarımıza mutlaka 3. doz rapel yapılmalıdır.
Rapel nedir? Pekiştirme aşısıdır. Pekiştirme aşısı.
Bu pekiştirme aşıları da mutlaka RNA aşılarından olmalıdır. Yani mesela, gurur kaynağımız olan, bizim insanımız iki doktorun Almanya’da ürettiği aşılardan olmalıdır.
Çünkü bildiğiniz gibi, ilk grup aşılamalar, Sinovac ile yapıldığından, yeni mutantlara karşı koruyucu değil. O nedenle diğer aşıyı olanlara bir an önce RNA aşısı yapılmalı.
Bu çok önemli bir husus.
Bu pekiştirme aşılarına neden en geç ağustos ayında başlanmalı? Çünkü 2. doz aşının ardından 6 ay geçmiş olacak. Aşının etkinliği azalacak.
Altını tekrar tekrar çiziyorum; ağustos ayında risk altındaki vatandaşlarımız ve sağlık çalışanlarımız öncelikli olmak üzere mutlaka pekiştirme aşılamasına başlanmalıdır.
Bunun önemini Sayın Erdoğan’ın da bildiğini gördük.
Biliyorsunuz katıldığı bir televizyon programında 3. doz aşısını olduğunu söylemişti.
Üstelik o dönemde daha halkımızın çoğu birinci doza ulaşamıyordu.
Ülkenin Cumhurbaşkanı, kendine hak gördüğünü, bu milletten esirgememeli.
Bugün için bu millete hizmet demek öncelikle aşı sağlamak demek. Bu, devletin, iktidarın görevi.
*****
Değerli arkadaşlar,
Salgını tam anlamıyla kontrol altına almak istiyorsak, yapılması gerekenler bununla sınırlı değil.
Biliyorsunuz, kapalı mekân kısıtlamaları gevşetildi. Açılma süreci 1 Temmuz’da daha da genişleyecek.
Bu dönemde salgının yayılmasında yeniden bir artış gözlenmesini hiçbirimiz arzu etmiyoruz.
Bu nedenle;
Kapalı mekânlara giriş için aşı zorunluluğunun getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bu işin rehaveti olmaz arkadaşlar. İşin ucunda can var, can. Bizler;
Özgürce, serbestçe hareket edebilmeliyiz.
Bu esnada gereken tedbirlerin alındığından da emin olmalıyız.
Böylece kendimizi güvende hissetmeliyiz.
Ancak bizler serbestçe hareket ederken, özellikle uluslararası bazı geliş- gidişlere de dikkat etmek gerekiyor.
Biliyorsunuz; bu virüsün ‘delta’ diye bir varyantı var. Bu varyantın kaynağı Hindistan. Bu varyantın en çok yayıldığı ülkelerden birisi ise Rusya.
Peki, hükûmet ne yaptı?
Rusya’dan girişleri serbestleştirip karantina uygulamasını kaldırdı.
Her gün bir başka genelge çıkıyor.
İşi ciddiye alarak değil, bilime dayanarak değil, anlık kararlarla yönetiyorlar. Çocuk oyuncağına çevirdiler.
Salgını kontrol etme yolunda ilerlerken, bu kararı, turizm gelirlerini önceleyen kararı da rehavet çerçevesinde alınmış bir karar olarak değerlendiriyoruz.
Anlamakta güçlük çekiyoruz.
Aylardır dilimizde tüy bitti, ‘‘Önce can, önce vatandaş, önce halkımız’’ diye diye.
Ama onlar ekonomiyle ilgili konularda, hele hele turizmle ilgili konularda aceleci davrandılar. Pandemi öncesi bu ülkenin kaynaklarını tükettiler. Pandemi öncesi ülkenin Merkez Bankası döviz rezervlerini sıfırladılar. Pandemi öncesi bir günde Merkez Bankası'nın yedek akçelerini de tükettiler, tek bir günde. Pandemi başladığı anda Türkiye'de Merkez Bankası’nın döviz rezervleri de sıfırlanmıştı. Yıllardır biriktirdiğimiz yedek akçeler de sıfırlanmıştı. Onun için vatandaşımıza gerekli desteği veremediler. Çiftçimiz, esnafımız günlük kazanıp günlük harcayanlarımız, yevmiye ile bahşişle geçinenlerimiz hepsi çok çok mağdur oldu Türkiye'de. G-20 ülkeleri içerisinde vatandaşına en düşük desteği veren, en az desteği doğrudan destek olarak veren ülke, Türkiye oldu. Ne demişler "Ak akçe kara gün içindir." Bir Merkez Bankası’nın döviz rezervleri kötü günler içindir. İyi günde biriktirirsiniz kötü günlerde kullanırsınız. Ama siz hovardalık yapıp, har vurup harman savurursanız, mirasyedilik yaparsınız kendiniz kazanmayıp hazırdan harcayıp bu ülkenin kaynaklarını tüketirseniz tam da pandemi gibi felaket gelip ülkeyi vurduğunda böyle çaresiz kalırsınız. Ondan sonra ne diyor? "Pandemi oldu, ne yapalım" diyor. Pandemi olabilir, Allah korusun doğal afet olabilir. Doğal afetlerde takdir Allah'ındır biz buna inanırız ama tedbir almak da insanların görevidir. Tedbir almak, kulun görevidir. Siz önce tedbirinizi alın, ondan sonra takdiri Allah'a bırakın. İşte, ekonomide de tedbirli olmak gerekir. İşler iyiyken, ekonomi hızlı büyürken, gelirleriniz varken kötü günler için birikim yaparsanız, kötü günler geldiğinde de o birikiminizi harcarsınız. Devlet böyle yönetilir.
Hatta bizim ticaretle ilgili mevzuatımız da bir ‘müdebbir tüccar’ kavramı vardır arkadaşlar müdebbir tüccar. Yani bir bakkal dükkânı açan, bir manav açan, bir pazarda sergi açan vatandaşımızdan müdebbir olması beklenir. Siz esnafınızdan, küçük işletmelerinizden tedbirli olmalısınız bekleyin kanunlarınızla, koskoca devleti tedbirsizlikle yönetin, vurdumduymazlıklayönetin. Böyle bir şey kabul edilebilir mi?
Ve değerli arkadaşlarım; bakın biz çalışıyoruz, her konuda hazırlık yapıyoruz. Her konuda eylem planları hazırlıyoruz. Eylem planı bizim için şu demek; seçimlerden sonra kurulacak hükümetin ilk 90 gününde ve ilk 360 gününde neler yapacağımızı detaylarıyla açıklıyoruz. İlk eylem planımızı tarımla ilgili açıkladık. Tarım ve hayvancılıkla ilgili. Oldukça kapsamlı bir hazırlık. Çok kısa özetini böyle 7-8 sayfalık broşürler haline getirdik ve tüm Türkiye'de çiftçilerimle paylaştık ve ilçe başkanımıza sorduğumda "Geldi mi size tarım broşürlerimiz?" diye, "Geldi ve kırsal alana dağıttık" dedi. Çiftçimize, hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımıza bu broşürlerin dağıtılması çok önemli. Çünkü biz kendimizi duyurmak ve anlatmak zorundayız. Bizim için ve ülkemiz için bunu yapmak zorundayız. Tam 56 madde ve üstelik iç tutarlığı sağlanmış, istişaresi yapılmış Ziraat Odaları Birliği ile ve kendi bünyemizde tarımla, çiftçilikle uğraşan tüm arkadaşlarımızla beraber akademisyenlerin bilim insanların da katkı verdiği bir çalışma bu. Ve üstelik bütçe çalışması dayapılmış bir hazırlık, bütçe. 56 madde tek tek hesap edilmiş durumda.
Bu arkadaşınız tam 11 yıl bu ülkenin ekonomisini yönetti. 11 yıl ben bu ülkenin tüm bütçesini hazırlayan ekibin başında oldum. Bu işi biliyoruz. Açıkladığımız her şey ayağı yere basan işler. Hesabı kitabı yapılmış, bütçesi hesap edilmiş. Biz öyle boşa atıp tutmuyoruz, bol keseden dağıtmıyoruz. İş yapıyoruz ve bugün de yarın da 3 sene sonra da 5 sene sonra da yinevatandaşlarımızla yüz bakacağımızın bilinciyle hareket ediyoruz. Allah utandırmasın. Biz az sayıda söz veriyoruz ama verdiğimiz sözlerden de asla dönmüyoruz. Üstelik sözler uçuyor, yazı kalıyor. Bunun için biz eylem planlarınızı yazılı hale getirip vatandaşlarımızla paylaşıyoruz. "Alın, saklayın, günü gelince bizden hesap sorun" diye bunları yazı olarak dağıtıyoruz. Bu büyük bir sorumluluğun gereği ama aynı zamanda büyük bir hesap verme hissiyatı gereği.
*****
Değerli arkadaşlarım,
Bizler il il, ilçe ilçe gezip, hakikatin sesi olacağız. Bu milletin aklıyla, onuruyla, gururuyla alay eden zihniyeti gittiğimiz her yerde milletimize anlatacağız.
Milletimize kulak vereceğiz, toplumun gerçek gündeminden asla sapmayacağız.
Biz deva partisi olarak, bu ülkenin tek umudu olduğumuz bilinciyle çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz
Çünkü DEVA Partisi;
Kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla; Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız.
Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız. Toplumu kutuplara ayırmayacağız. Kutuplaştırmadan yana olan siyasetçilerden olmayacağız. Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz, Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız. Artık Türkiye’nin DEVA’sı var. Akyazı’nın DEVA’sı var.
Vakit, demokrasi ve atılım vaktidir değerli arkadaşlar. Hepinize çok teşekkür ediyorum.