30 Kasım 2020 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Manisa İl Kongresi Konuşması

30 Kasım 2020

Genel Başkanımız Ali Babacan’ın
1. Olağan Manisa İl Kongresi Konuşması

DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri, Manisa il teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,

Sevgili Manisalı gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları, Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Manisa teşkilatımızın birinci olağan il kongresine hoş geldiniz diyorum.

***

Bugün;

Antik çağlardan günümüze uzanan,

Üzüm bağlarıyla, zeytin ağaçlarıyla donanmış verimli topraklardan,

Ülke sanayimize can katan çalışkan insanların şehri Manisa’dan sesleniyorum sizlere.

***

Değerli arkadaşlar,

Ülkemiz, siyasi tarihinin oldukça sorunlu zamanlarından geçiyor.

Kimin nereyi yönettiği belli olmayan, nasıl yönetildiği anlaşılamayan bir devlet idaresi, bir hükûmet var.

Şöyle kısaca bir anlatayım;

Geçtiğimiz günlerde hazinenin başındaki akraba, sosyal medya hesabından bir istifa mektubu paylaştı.

Önce 24 saatten fazla sessizlik oldu. Yabancı basında bile haber oldu, Türkiye’deki yandaş basın sus pus. Devleti yönetenler sus pus. Kayınpeder sus pus.

Bu arada Merkez Bankasının başkanı da değişti.

Birden bir baktık, bizim aylardır söylediklerimizi tekrar etmeye başlamışlar. Son iki üç haftadır bakıyoruz tekrar.

“Güven olmadan ekonomi güçlenmez” diyorlar, “Ekonomi hukuk temeli üzerinde olur” diyorlar, “Reform” diyorlar...

Gerçekten bizde şaşırarak dinledik o günlerde. Biz yıllardır ne söylüyorsak, parti programımızda ne ortaya koyduysak şimdi başlamışlar tek tek bizim cümlelerimizden kopyala yapıştır, kopyala yapıştır.

Sonra biliyorsunuz, şu anda iktidarda olan partinin kurucularından bir isim, televizyon programında, hukukla ilgili bazı görüşlerini ifade etti. Muhtemelen bu başkanların, bakanların değişmesinden sonraki ortamda yeni bir iklim olacağı ümidiyle. Bazı sözler ifade etti. İnsan hakları ile ilgili, hukuk ile ilgili. İçten samimi sözler.

Önce küçük ortak saldırdı hemen. Ama ne laflar... Biliyorsunuz iktidarın bu küçük ortağı baya farklı şeyler söylüyor. Konuştuğu kelimeleri biz ağzımıza alamıyoruz; edep ve adabımıza uygun değil. Seviye yerlerde...
Bir de nasıl bağırıyor. Hâlbuki bu mikrofonu icat etmişeler değil mi? Duyuyoruz. Ekranlar başında da duyuluyor, salonda da duyuluyor. Ama o yine de bağırıyor.

Bir gün sonra ise Sayın Erdoğan hiddetle, partisinin kurucusunu, canlı yayında âdeta fırçaladı.

Anlıyoruz ki küçük ortak ne diyorsa o.

Hani diyorlardı ya “dava dava”, işte o “dava” dedikleri şeyin hepsi meğer ki, “şahsi dava”ymış. Buradan onu gördük.

Birlikte yola çıktığı 40 yıllık arkadaşlarını küçük ortağın hakaretleriyle harcadı. Sırf iktidarda kalmak için, yola birlikte çıktıklarını; yolda karşılaştığı, hem de birkaç sene öncesine kadar kendisine de hakaret eden bir kişiye, harcattı.

Sayın Erdoğan’a soruyorum: yola birlikte çıktığınız arkadaşlarınızdan kaç kişi kaldı yanınızda? Şöyle bir sağınıza solunuza dönün bakın, arkanıza dönüp bakın. Lafa gelince “yola çıktıklarımızı yolda bulduklarımıza değişmedik” diyorsunuz. Bu ilkesizlik olmasa bile vefasızlık.

Bu mu değişmeyen hâliniz? 40 yıllık arkadaşınıza önce küçük ortağın hakaret etmesine göz yumdunuz, ardından siz de sert ifadelerle yüklendiniz.

Bu ilkesizlik değil midir? Bu vefasızlık değil midir? “Kutlu dava” denilen şey de meğer sadece “iktidarda kalma davası” imiş. Bunu ayan beyan gösterdiler. İlke falan kalmamış.

Buradan açıkça büyük ortağa, Sayın Erdoğan’a güvenip 18 sene önce gönül veren, oylarını esirgemeyen vatandaşlarıma sesleniyorum:

Bu vatandaşlarımız 28 Şubat sürecini yaşadı. 2001 ekonomik krizini yaşadı. Ve gerçekten büyük bir umutla şu anda yönetimde olan partiye destek verdi. Bu vatandaşlarıma diyorum ki;

Sizlerin haktan, hukuktan vazgeçmediğinizi biliyorum.

Tüm bu adaletsizlikleri, tüm bu baskıyı sineye çekmediğinizi de biliyorum.

Sizlerin bu yoksulluğa layık olmadığınızı biliyorum.

Sizlerin bu çaresizliğe mahkûm olmadığınızı bilmenizi istiyorum.

Sizler bu ülkede yapılan haksızlıklara göğüs germiş insanlarsınız.

Sizler, verdiğiniz haysiyet mücadelesini zaferle taçlandırmış insanlarsınız.

Biliyorum, bir kez daha bu ülkede herkes için hak, herkes için özgürlük, herkes için refah diye ortaya çıkacak insanlarda yine sizlersiniz.

Sizler de çok iyi biliyorsunuz sevgili dostlarım;

Bugün yönetim yüzde onluk genel başkanda. Bir de en küçük ortak var. Yüzde bir bile oyu olmayan. 28 Şubat destekçisi. Bugün devleti de büyük ortağı da bunlar yönlendiriyor.

Biliyorsunuz o en küçük ortak ne diyor, bizim fikirlerimiz iktidarda diyor. 2002’de, 28 Şubat süreci ve 2001 ekonomik krizi sonrasında sizi destekleyenler, oy verenler bugünün geleceğini görseler herhalde şöyle bir farklı düşünürlerdi.

Gün gelip de destekledikleri, gönül verdikleri partinin, %10’luk genel başkana ve yüzde 1 bile alamamış, 28 Şubat’ın karanlık koridorlarına destek vermiş bir başka partinin alanına, bir başka partinin yönlendirmesine gireceğini görseler herhalde çok üzülürlerdi. Ama şu anda iktidardaki partinin içine düştüğü durum bu.

“28 Şubat karanlığını üstümüzden alsın” dedikleriniz, 28 Şubatçılarla beraber yürüyorlar. Nereden nereye... Gerçekten çok üzücü.
Şimdi ben buradan bir kez daha, büyük umutlarla iktidara taşıdığı partisinin icraatlarından artık hicap duyan vatandaşlarımıza sesleniyorum:

Gelin eski mağdurların, yeni mağduriyetlere sessiz kalmayacağını gösterelim.

Gelin eski mazlumların zulüm etmeyeceğini gösterelim.

Gelin hakkı, adaleti herkes için hep birlikte isteyelim.

Gelin yepyeni bir birliktelikle ülkemize hizmet edelim ve tüm dünyaya umut olalım, DEVA olalım.

Unutmayın; DEVA Partisi varken kimse sizin hakkınıza göz koyamaz. Helal tek bir lokmanızı kimse elinizden alamaz. Biz bunun garantisiyiz bunu kefiliyiz.

Senelerce mücadele ederek kazandığınız hakların hepsinin teminatı biziz. Kimse artık bu ülkede bir başkasına üstünlük taslayamaz. Herkes bu ülkenin eşit vatandaşıdır.

***

Değerli arkadaşlar,

Ekonomimiz son yirmi yılın en kötü seviyesinde.

Her geçen gün fakirleşiyoruz.

Vatandaşımız kirasını ödeyemiyor, çocuğuna harçlık veremiyor, pazardan alışveriş yapamıyor. Ama onlara yokluğa karşı “sabredeceksin” diyorlar.

Vatandaşımıza “sabır” tavsiye edip kendilerine gelince Cumhurbaşkanlığı bütçesini tam %28 oranında arttırıyorlar.

Şu anda mecliste görüşülen bütçe de Cumhurbaşkanlığı bütçesindeki artış 2020’ye göre %28.

Sabit gelirliye, emekliye, memura zam yapılacağı zaman enflasyon oranının üstüne çıkmıyorlar. İşte yılbaşında göreceğiz memura, emekliye ne kadar zam verdiklerini. Ama kendileri için ayrılan bütçeye %28 artış yapıyorlar. Yani açıkladıkları enflasyonun yaklaşık 2,5 katı kadar artış yapıyorlar.

TÜİK enflasyon %11-12 olarak açıklıyor. Ama vatandaşa verilecek para olunca “TÜİK’e bakalım” diyorlar

TÜİK’in enflasyonu bu ama kendi harcamalarına gelince %28.

Bu arada TÜİK verilerine ne kadar güveneceğiz. Ne kadar inanacağız? Bugün yine büyüme rakamları açıklandı. Yüzde 7 küsur. Esnafımıza soruyoruz “Türkiye büyüyor mu bu ara?” diyoruz. “Sizin işiniz açıldı mı? İşleriniz çoğaldı mı? Cironuz çoğalıyor mu? Esnaf diyor ki; “İşler berbat. Siftah yapamıyoruz. Kiramı ödeyemiyorum. Borç taksitlerimi ödeyemiyorum. Vergimi ödeyemiyorum. Ailemi geçindirecek ekmek parasını eve götürmeye zorlanıyorum.” diyor esnaf. Bugün TÜİK çıkmış %7 büyüme açıklıyor. Kime inandıracaksınız bunu? Böyle bir şey olabilir mi? Artık rakamları makyajlamayı bırakın. Bakın bu makyajlı rakamlar yüzünden çok ciddi güven kaybediyorsunuz, çok ciddi.

Çünkü biz burada hep iddia ediyoruz ki ekonomide başarının temelinde güven var, güven, güven. Peki güven nasıl oluşur? Güveni nasıl kazanırsınız? Maddeler halinde sıralanabilir ama ben size önemli üç maddeyi sıralayayım. Güveni nasıl kazanacaksınız?

Bir, söz verince tutacaksanız. İki, söylediğiniz her şey doğru olacak. Üç, size bir şey emanet edildiği zaman ona gözünüz gibi bakacaksınız, emanete ihanet etmeyeceksiniz. Güven böyle kazanılır. Şimdi devletin açıkladığı rakamlara artık bu millet inanmıyorsa, bu millet güvenmiyorsa siz beyhude uğraşırsınız, beyhude. Bu ekonomiyi artık siz düzeltemezsiniz. Çünkü temelde güven vardır, güven. Şimdi bu aynı şuna benziyor. Dışarısı soğuk. Ekonomi de düşmüş siz artık eksi 15’e, eksi 20’ye vatandaş üşüyor, donuyor siz rakam açıklıyorsunuz, yok hava dışarıda 20 derece diyorsunuz. Buna inanır mı insanlar? Böyle bir ortamda ekonominin büyüdüğüne kim inanır Allah aşkına. Böyle bir şey var mı? Biz bağımsız bir TUİK kurduk, bağımsız. Niye bağımsız kurduk? Çünkü hükûmetin etkisi altında kalmasın diye, siyasetçilerin günlük dürtüleriyle o rakamlar etkilenmesin diye. Merkez Bankası niye bağımsız? SPK niye bağımsız? BDDK niye bağımsız? Çünkü günlük siyaset bu kurumları esir aldığında maalesef bu kurumlar yoldan çıkıyor. Bunun için bu kurumlar bağımsız.

Halka gelince acı reçete diyorlar. “Acı reçeteye hazırlanın” diyorlar. Ama kendilerine acı reçete yok. %28 bütçe artışı var. Madem “Acı reçete” diyorsunuz vatandaşa, bende size acı reçete önereceğim şimdi. Bu acı reçete ile neler yapabilirsiniz?

Vatandaştan “acı reçete” istemeyin. Önce siz bir “acı reçete” uygulayın ki vatandaştan bunu isteyecek yüzünüz olsun. Hazırsanız başlıyoruz, buradan sesleniyorum şu anki hükûmete acı reçete çağrım;

Önce hukuk. Anayasa ve kanunlara bağlı kalın.

Sonra hemen tasarruf. Hani diyorlar ya “itibardan tasarruf olmaz” olur, olur olur bal gibi olur. Şu yurt içi yurt dışı seyahatlerinizdeki uçak sayılarını hele bir azaltın.

Ardından, kamu ihale mevzuatını değiştirin. Üç beş yandaş şirketi zenginleştiren ihale usulüne bir son verin. Şeffaf, açık ihale sistemiyle kamuya mal ve hizmet alımlarında yandaşlarınızın değil halkımızın kâr etmesini sağlayın.

Çok basit, inanın dünyanın tasarrufu yapılır, dünyanın tasarrufu.

Kanal İstanbul gibi rant projelerine artık bir son verin.

Varlık Fonunu kapatın. Zaten siz kapatmazsanız biz gelince kapatacağız onu.

Ve derhal tüm kurum ve kuruluşları Sayıştay denetimine açın.

Merkez Bankasının rezervlerini eksiye düşüren, bu milletin biriktirdiği ne var ne yok tüketen sizsiniz siz.

“Acı reçete” diyecekseniz siz kendinize uygulayın önce. Halkımıza hızla gelir sağlayacak, refah sağlayacak hizmetiniz ancak böyle olur.

Öyle yakın akrabayı ortadan kaybetmekle, üç beş adamı değiştirmekle enflasyonu düşüremezsiniz. Ülkemizi geliştiremezsiniz. Bu ekonomiyi büyütemezsiniz.

Son dönemlerde hukuk demeye başladılar. İnsan hakları diyorlar, hukuk diyorlar. Hatta ‘insan haklarını ekonomik aktörlerle konuşacağız’ diyorlar. İnsan hakları ekonomik aktörlerle konuşulacak iş midir? Bu ne demek “Ekonomi battı, çuvalladık. Ama şu bize yetecek kadar insan hakları söyleyince bir iki şey, onları yapmış gibi görünelim ekonomi belki düzelir. Yaklaşım bu. Eğer insan hakları konusunda bir şey yapmak istiyorsanız, önce suçsuz yere yıllardır tutuklu yargılanıp ondan sonra beraat eden şöyle üç-beş vatandaşımızı çağırın bir dinleyin. Ne demek suçsuz yere hapis yatmak. Eğer insan hakları konusunda bir şeyler yapmak istiyorsanız, Sadece attığı bir tweet yüzünden evine baskın yapılan karakolda sorgulanan bazen de hapse atılan, şöyle 8-10 tane lise öğrencisini, üniversite öğrencisini çağırın da bir dinleyin. Onlardan öğrenin insan haklarını. Ekonomik aktörlerle insan hakları konuşacaklarmış! Lafa bak...

Değerli arkadaşlar;

Bal bal demekle ağız tatlanmaz, şimdi kalkıp hukuk hukuk demekle de hukuk devleti olunmaz.

Hukuk devleti olmanın ilkeleri belli. Ama olmuyor. Huy edinmişler, yargı emirlerine uygun çalışsın istiyorlar.

Geçtiğimiz günlerde sayın Erdoğan hakim ve savcılara anayasanın bir maddesini hatırlattı. O maddede “yargıya talimat verilmez” yazıyor. Maddenin özü bu. Yargıya talimat verilmez. Yargıya talimat kim verir? Herhalde muhalefet partilerinin yargıya talimat verecek hali yok. Öyle bir güçleri yok. Milletvekillerinin gidip yargıya talimat verme hakları yok. Öyle bir şey de yok. Yargıya talimatı kim verir. Verse verse hükûmetin kendisi verir yargıya talimatı. Şimdi diyor ki o maddeyi hatırlatıyor, “Yargıya talimat verilmez” maddesini hatırlatıyor, onun devamında daha cümle bitmeden, aynı cümlenin devamında da hemen talimat yetiştiriyor yargıya. Gerçekten çok enteresan. Öyle bir alışkanlık haline gelmiş ki artık farkında bile değiller ne yaptıklarının.

Karşımızda derinleşmiş bir sistem krizi var. Partili Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi her anlamda iflas etti.

Keşke sadece sistem iflas etse, keşke şu an bizi yönetenler iflas etse. Memleket iflas ediyor, memleket. Biz ona üzülüyoruz gerçekten. Tabii sadece sistem de değil. Zannetmeyelim ki sistem değişecek, ama bu iktidar başta olacak birden toparlanacak. Öyle değil. Bakın o da büyük bir tuzak. Sistem değiştirelim, değiştirelim diyoruz ama istediğiniz kadar sistemi değiştirin zihniyeti değiştirmedikten sonra bu ülkde değişmez, toparlamaz. Şu anda biz aynı zamanda derin bir zihniyet sorunuyla karşı karşıyayız. En basitinden 2021 bütçesi bu zihniyeti açık açık ortaya koyuyor. Bütçede rakamlar olduğu için kafanın nerde olduğunu bütçeden okuyabiliyoruz. O zihniyetin ne olduğunu görebiliyoruz.

Bakın kamu özel iş birliği projeleri var biliyorsunuz. Akılcı, rasyonel ve halkı önceleyen bir tutum alınırsa bu projeler ülkemize bir zenginlik yaratabilir.

Ama arkadaşlar, bu projeler yarışmaya açık ve şeffaf bir biçimde ihale edilmedi. Onun için çok yüksek bedeller ödeniyor. Onun için bu projeler artık bütçede çok büyük problemler haline geldi. Bu projeler bugün artık halkımızın fakirleşme sebeplerinden biri haline geldi. Çünkü fahiş fiyatlara yapıldı. Çok pahalıya mal oldu. Niye? Yeterince yarışma olmadı. Hep 3-5 kişi arasında bölüşüldü projeler. Onun için pahalıya mal oldu.

Bakın 2021 bütçesinde bu projelerin garantilerine 31 milyar lira ayrılmış. 31 milyar lira yap işlet devret projelerine garanti ödemeleri için. Ki bu biliyorsunuz kura bağlı çoğu rakamlar. Bugünkü 31 milyar kur arttıkça da artacak.

Bunlara 31 milyar lira ayrılmış da diğer kalemler ne olmuş bir bakalım:

Tarımsal desteklemeye ayrılan tutar 22 milyar lira, bu yıl 22 milyar liraydı gelecek sene yine 22 miyar lira ayırmışlar tarımsal desteklere. Şimdi Manisa için tarım çok önemli. Gelirken yolda çiftçilerimizle karşılaştık. Ahmediye’ye uğradık Ziraat Birliği Odası başkanıyla konuştuk. Salihli, Turgutlu pek çok ilçe tarım ilçesi. 2020’deki tarım desteği 22 milyar, 2021’deki tarım desteği 22 milyar. Açıkladıkları %10-11 enflasyon oranında bile artırmıyor tarım desteğini. Ama Cumhurbaşkanlığı bütçesi olduğu zaman %28.

Sanayinin geliştirilmesi, üretim ve yatırımların desteklenmesi programına ayrılan tutar 15 milyar lira.

Araştırma, geliştirme ve yenilik programına ayrılan tutar 7 milyar lira. Rakam düşüyor. Mamelektin en önemli ihtiyacı AR-GE, yenilikçilik asıl oradan bu ekonomi canlanacak. Oradan katma değer üreteceğiz.

Şehircilik ve risk odaklı bütünleşik afet yönetimi programına ayrılan tutar 3,7 milyar lira,

Gençlik programına ayrılan tutar 744 milyon lira,
Kadının güçlenmesi programına ayrılan tutar 425 milyon lira, İnsan hakları programına ayrılan tutar 71 milyon lira.
İşte bu tablo şu andaki yönetimin önceliklerini ortaya koyuyor.

Bütçeye de bakarken hemen rant gözlüklerini takıyorlar arkadaşlar. Böyle olur mu? Aradaki farka bakın, bu ülkenin gençliğine 744 milyon, ama kamu özel iş birliği projelerine 31 milyar. Niye? Çünkü rant orada. İsraf da orada. Sanayiye, tarıma, gençlere, kadınlara, insan haklarına ayrılan bütçeye bakın, bir de projelere ayrılan bütçeye...

Yazık. Bu ülkede işsizlik almış başını gidiyor. Gençlerimiz iş bulamıyor. Sokaklarda evsiz insan sayısı her geçen gün artıyor.

İstanbul’daki halk ekmek büfelerinin önünde sırf 75 kuruş daha ucuz diye uzun kuyruklar oluşuyor.

İşte bu yüzden ben ısrarla şu andaki Türkiye’nin problemini, yönetenlerin bu zihniyet sorunundan kaynaklandığını söylüyorum. Sistem sorunu var ama yönetenlerin zihniyet sorunu da var. Onun için diyoruz ki topyekûn bir siyasi revizyon olmadan topyekûn bir iktidar değişikliği olmadan bu ülkenin sorunlarının çözümü artık imkansızdır. Onun için DEVA Partisini kurduk.

Ama çözüm basit arkadaşlar. Çünkü biz buradayız. Biz bu zihniyete son vereceğiz.

DEVA Partisi, ülkemize hak ettiği refahı sağlayacak.

Önce şu Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemini değiştireceğiz. Tek kişinin tüm ülkeyi yönetmesine son vereceğiz. Hep söylüyoruz, 84 milyon birden büyüktür. Türkiye birden büyüktür.

Devletin, sadece ve sadece halkına hizmet etmesini sağlayacağız. Önce insan, önce vatandaş diyeceğiz.
Hakkı da hukuku da sağlam temellere oturtacağız.
Şeffaf olacağız, denetlenebilir olacağız, hesap verebilir olacağız. Biz ilkelerimizden bir gün bile vazgeçmedik.

Biz devlet gücüyle, iktidar gücüyle sınanmış kişileriz. Ben ve pek çok arkadaşım zamanında elinde çok geniş yetkiler olan insanlardık. Ama biz bu yetkilerin hepsini bu millet için, bu vatan için, tüyü bitmemiş yetim çocuklar için kullandık. Ancak bu uzun süre güç kullanımı var ya, uzun süre devlet gücü kullanımının getirdiği bir yozlaşma var. Dünyada bu tecrübe ile sabit. Siyasi gücün, devlet yönetme gücünün mutlaka hukukla ve süreyle sınırlandırması lazım. Süre çok uzun olunca ne olur? Bu vatandaşın bize verdiği emanet hissi ortadan kalkıyor. Ne oluyor? Bu benim hissi ağır basmaya başlıyor. Oturduğum koltuk benim, kullandığım masa beni. Oturduğum binalar benim, kullandığım arabalar benim, bu ülke benim adeta şahsileşmiş bir yönetim tarzına eviriliyor. İşte onun içindir ki artık bunların gitme zamanı geldi. Onun içindir ki biz diyoruz ki sınanmışız. Hem de vakti, zamanı dolduğunda alınımız akıyla, başımız dik görevi teslim etmişiz. Boş aldığımız kasayı, boş aldığımız hazineyi dolu teslim etmişiz. Boş aldığımız Merkez Bankasını dolu teslim etmişiz. Çok büyük borç devir almışız, bu borcu azaltıp teslim etmişiz. Onun için biz bugün caddelerde, sokaklarda başımız dik yürüyebiliyoruz. Onun için Salihli’de Manisa merkezde yürürken balkonlarda, camlardan, arabaların içinden sokaktan vatandaşlarımız bize sevgi gösterisini gösteriyor. Bizi ilgi ile karşılıyor. Çok şükür Allah utandırmasın.

Mevlana’nın dediği gibi “Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir”

***
Değerli arkadaşlar

Şu anda ülkemizde beyan edilen ücretlerin %42’si asgari ücret; asgari ücretin iki katı kadar rakamla geçinen vatandaşlarımız toplam sayısı da asgari ücretin iki katı ve aşağısı %82.

Yani çalışanların kabaca yüzde 80’i, ayda 5 bin lirayı hiçbir zaman göremiyor. Vatandaşımız çalışıyor, çabalıyor, gecesini gündüzüne katıyor. Ama eline 5 bin lira geçmiyor.

Türk-İş’e göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.517 TL, yoksulluk sınırı ise 8.198 TL.

Yani evine sadece bir asgari ücret giren aileler, açlık sınırının altında yaşıyor. Bunu zaten her ilimizde görüyoruz. Bu ne diye böyle oldu.

Onlar zenginleşme demekten sadece üç beş kişinin zenginleşmesini anlıyorlar. Onlar zenginleşirken bu halk fakirleşti. Onlar zenginleşirken bu halk sosyal yardımlara muhtaç hale geldi.

Bu sosyal adalet anlayışı değil, bu zenginleşen Türkiye de değil.

Bizim zenginleşmekten anladığımız üç beş kişinin zenginleşmesi değil. Ülkenin topyekûn zenginleşmesi. Vatandaşlarımızın topyekûn zenginleşmesi. Üstelik bu asgari ücret, tüm dünyanın “ucuz işçilik” gözüyle baktığı Çin’in bile gerisine düştü. Çin’de bile asgari ücret daha yüksek. Ve Çin’in kişi başına düşen millî geliri de Türkiye’yi geçti. Bir zamanlar kalabalık ama fakir ülke, kalabalık çok insan var ama geri kalmış ülke dediğimiz Çin, bugün kişi başı düşen millî gelirde Türkiye’yi geçti. Asgari ücrette Türkiye’yi geçti. Halkımız açlık sınırında, biraz şanslıysa yoksulluk sınırında yaşıyor. Ötesine geçemiyor.

Bir de büyük ortağın partisine mensup bir vekil kalkmış “ülkede kriz yok, işsizlik yok, bu vatandaş iş beğenmediği için iş yok” diyor. İşsizlikten de vatandaşlarımızın açlığından da haberleri yok.

Yazıktır, günahtır. Yatırımları bitirdiniz. İstihdamı azalttınız. Milleti fakirleştirdiniz, insanlar açlığa mahkûm oldu. Bir de kalkıp halkımızı suçluyorsunuz.

Sokaklara çıkın hele bir. Gelin şu Manisa’nın sokaklarında bir dolaşın.

Ama öyle “eve ekmek götüremiyorum” diyene, “abartma al keyif çayı iç” demeyeceksiniz. Vatandaşı dinleyeceksiniz.

Hele bir halkımızı dinlemeye başlayın. Dinleyin de öğrenin. Dinleyin de ülkeyi düşürdüğünüz durumu bir görün. Vatandaşlarımız tek tek anlatacak. Hangi şehir olursa olsun, hangi cadde, sokak olursa olsun gitsinler şöyle bir saat otursunlar. Yoldan geçeni çağırsınlar konuşsunlar. Gerçek durumu görecekler. Yoksulluğun geldiği noktayı, açlığı görün.

Görmüyorlar değerli arkadaşlar. Göremiyorlar.

Etraflarındaki kalabalık yandaş grubundan, konvoylar dolusu arabalardan halkı göremez oldular artık. Kendi partilerinin kongrelerinde bile halkla aralarına uzun bir mesafe var. Fotoğraflara dikkat edin. Kürsü var, seçilmişler var, seyrek seyrek oturmuş. Arkada koca bir bariyer onun arkasında bir araya gelmiş, toplanmış vatandaşlarımız iç içe programı izliyorlar.

Ama biz görüyoruz, biliyoruz.

Biz, günlük kazandığıyla geçinen vatandaşlarımızın aylardır nasıl bir yokluk çektiğini biliyoruz.

Sanatçılarımızın aylardır nasıl yokluk çektiğini görüyoruz.

Güvencesiz ve günlük kazançla geçinen vatandaşlarımıza derhal destek sağlanmalı. 17 Mart’ta açıkladık biz bunu. 17 Mart’ta Koronavirüs ilk vakası açıkladıktan tam 7 gün sonra, bizim partimizin daha 1 haftası yeni dolmuştu ve iki sayfalık bir açıklama yaptık. Hükûmete tavsiyeler verdik. “Sağlık yönetiminde şunları yapın, ekonomi yönetiminde de şunları yapın” dedik. Partimizin internet sitesinde duruyor. Tarih 17 Mart neredeyse 9 ay geçmiş aradan.

Dedik ki;

Esnafımıza, küçük işletmelerimize derhal destek çıkın. Bakın, bugün ne yapılmalı? Mutlaka faizsiz yeninden yapılanma olmalı. Ve bu eski borçlar yeniden yapılandırılırken pandeminin etkisi bitene kadar olan sürede hiçbir taksit ödemesi olmamalı. Taksitler pandeminin etkisi bittikten sonra zamana yaygın olmalı ve sıfır faiz uygulanmalı. Zaten biz anlamıyoruz bunu. Yıllarca en temiz çalışma arkadaşlarına, en yakın bürokratlarına faizci deyip, faiz lobisi deyip şimdi dönüp bu kadar sıkışıklıkta darlıkta, esnaftan faiz alarak borç yapılandırmalarını ben anlamıyorum. Kopmuşlar gerçekten.

Ayrıca, iş yerlerinden alınan kira stopajlarını almaktan vazgeçilmeli. Vergiymiş, SGK primiymiş devlet tüm bu alacaklarını pandemi etkisi bitene dek faizsiz olarak ötelemeli.

Dükkân kapalı, gelir yok, iş yok, vatandaş ekmek alamıyor. Bir de devlet yakasına yapışıyor vergi vergi diye. Bir de eski borçları şimdi yapılandırmak için getirmişler. Ocakta ilk taksit başlıyor. Bu nasıl yapılandırmaysa. Ocak ayı dediğin geldi. Esnafın işleri düzelmedi ki, işleri açılmadı ki, pandemi bitmedi ki, ne taksiti istiyorsunuz? Şimdi bunlar kasayı boşalttığı için aslında vatandaşımızın yakasına yapışarak bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Ekonomisi sağlam ülkelere baktığımız zaman, hep şunu görüyorum ki doğrudan destek veriyorlar, doğrudan. Böyle günlük kazanan, günlük harcayana, esnafa küçük işletmelere doğrudan karşılıksız destek veriyorlar. Böyle atlatıyorlar büyük krizi. Ve şu anda Türkiye gelişmekte olan ülkeler içerisinde baktığımız zaman, doğrudan desteği en düşük olan ülke. Millî gelire oranla esnafa, küçük işletmelere doğrudan desteği en az veren ülke. Niye? Boşalttılar. Bütçeyi boşalttılar, kasayı boşalttılar, hazineyi boşalttılar, Merkez Bankasını boşaltılar da ondan. Veremiyorlar. Ama baktığımızda kredi imkânı, kredi uygulamalarında yüksek rakamlarda olduğunu görüyoruz. Yani zaten yüksek borcu var vatandaşımızın daha çok borç yüklüyorlar insanların başına.

Defalarca ülkemizi krizden çıkarmış bir kardeşiniz, arkadaşınız olarak söylüyorum: Bir krizden böyle çıkılmaz. Siz rakamlarla oynayarak, enflasyonu gerçekten küçük göstererek, büyümeyi gerçekten yüksek göstererek sanal bir alem sunuyor olabilirseniz vatandaşa. Ama sunduğunuz o sanal rakamlar arazideki gerçekleri değiştirmiyor. Termometreniz artı 25 derece gösteriyor ama vatandaş eksi 15, eksi 20 derece soğuğu hissediyor. O termometrenin ne gösterdiğine bakmıyor. Sizin yanlışların ne gösterdiğine.

Bu şekilde ancak var olan kriz daha da derinleşir, vatandaşımız fakirleşmeye devam eder.

Değerli arkadaşlar, bu bizim kaderimiz değil. Bu kötü yönetim, bu ülkenin kaderi değil.

Biz, bu kötü yönetimi sona erdirmek için yola çıktık. Devleti ehil olmayan ellerden kurtarmak için yola çıktık. Bu ülkeye sahip çıkmak için yola çıkık. Bakın daha bir saat önce Manisa’da ana cadde de yürüyoruz geldi bir vatandaş yanımıza dedi ki “Allah aşkına bu ülkeye bir sahip çıkın” dedi. Ülke çok sahipsiz dedi. Ve yapacaksanız bunu da siz yapacaksınız bunu da biliyoruz dedi. Canlı örnek. Sokakta yeni gördük. Yeni yaşadık. Gerçekten ülke sahipsiz. Keşke şu anda yönetenlerin beyinlerini açıp içini bir okuyabilsek. Bir gün boyunca kafadan geçirdikleri konuların, yüzde kaçı memleket meselesi. Yüzde kaçı şahsı meseleler. Keşke açıp bir okumak mümkün olsa. Bir gün belki o da icat edilir ama. İnanın sorunun tam da temelinde bu var. Memleket bekası değil iktidar bekası. Şahsi sürdürülebilirlik bekası. Tamamen kafa buralarda artık.

Biz bu ülkeyi içinde bulunduğu bu durumdan kurtaracağız. Emaneti teslim almaya geliyoruz.

DEVA Partisi olarak biz, devletin imkânlarını iktidar ve yandaşlarına değil; millete, sadece millete hizmet eder hale getireceğiz.

***

Değerli Manisalı dostlarım,

Manisa’nın potansiyelini de sorunlarını da yakından takip ediyoruz.

Manisa bir sanayi kenti. Hem de katma değeri yüksek ürünlerin üretildiği bir sanayi kenti.

Manisa Organize Sanayi Bölgesi hem ülke hem de bölge açısından önemli bir kapasiteye sahip. Türkiye’nin ihracatına katkısı yüksek.

Ama dostlarım, Manisa sanayisi de sahipsiz, desteksiz. Manisa sanayisinin tüm Türkiye’ye örnek olacak biçimde desteklenmeye ihtiyacı var.

Biz DEVA Partisi olarak, Manisa sanayisinin inovasyon kapasitesini yükselteceğiz. Yeni alanlara açılması ve ürün çeşitliliğinin artırılması için gereken teşviği, desteği vereceğiz.

Manisa’ya baktığımızda, geleceğin “dijital sanayi şehri” olarak yıldız gibi parladığını görüyoruz. Silikon vadisi gibi bir inovasyon alanı, bir girişimcilik merkezi kapasitesi görüyoruz.

Bizim bu potansiyeli gerçekleştirecek planlarımız, bu planları hakkıyla uygulayacak, işini iyi bilen, liyakatli kadrolarla Manisa’nın çehresinin değiştirilebileceğine inanıyoruz.

Türkiye’nin, katma değeri yüksek teknolojik ürünlerin sadece tüketicisi değil, aynı zamanda üreticisi, geliştiricisi, ihracatçısı olması için çalışacağız. Bunun yolu Manisa’da yeni teknoloji geliştirmekten geçiyor. Teknoloji hazır alıp kullanmak değil, Yeni teknoloji geliştirmek ve daha yüksek katma değerli, daha da yüksek teknolojili üretim. Hedef bu olmalı.

Manisa’nın var olan ürünlerini küresel rekabete uygun hale getirmek için destekleyeceğiz. Girişimcilerimizin önünü açacağız.

Sanayicimiz desteklenirken, tabii ki işçilerin de sosyal haklarının, iş güvencelerinin ve iş güvenliklerinin kesinlikle iyileştirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Sosyal devlet anlayışı gereği kalkınacağız, büyüyeceğiz, daha çok üreteceğiz, ama emekçi arkadaşlarımızın da hem sosyal güvenliğini hem de iş güvenliğini çok daha yüksek standartlara çıkararak bunu gerçekleştireceğiz. Çok yakın zamanda Soma’da yaşanan felakette 301 madencimizi kaybettik. Buradan işverenlerimize de seslenmek istiyorum: İş sağlığı ve güvenliğinden taviz vermek diye bir şey asla olmamalı. Çünkü candan daha kıymetli bir şey yok.

Değerli arkadaşlar,

Pandemi döneminde Manisa’da da bazı işten çıkarmalar oldu. Özellikle bu pandemi gibi özel dönemlerde, devletin işvereni desteklerken, işçiyi de koruması gerekiyor.

Ama bakın bugün bu destek de yok. Bu koruma da yok. Neden?

Çünkü bu yönetim alması gereken önlemleri almıyor. Akılları fikirleri, “var olan kaynakları rant projelerine nasıl yönlendiririz?” derdinde.

Merkez Bankasının yedek akçe hesabını, kara gün parasını bile boşalttılar. Yıllardır biriken yedek akçeyi 2019’da bir çırpıda müteahhitlere dağıtıp bitirdiler. Geçen yılın biriken yedek akçesini de 2020’nin Ocak ayında hemen harcadılar tükettiler.

Bugün pandemi koşullarında işverenlerini destekleyen, işçilerini koruyan ülkeler varsa, bunun en önemli sebebi bu ülkelerin ekonomideki güçleridir. Ve bu ülkelere bakın bu ülkelerin çoğu mali kural uygulayan ülkelerdir. Mali kural.

Sizlerin de hatırlayacağı gibi, biz 2008-2009 krizinden sonra, bir daha öyle bir kriz yaşanmasın diye mali kurar getirdik. Hazırladık. Meclisten, plan bütçe komisyonundan da oy birliğiyle geçti, oy birliğiyle. Muhalefet partilerinin tam desteği ile geçti. Herkes dedi ki “Gerçekten bu Türkiye için büyük bir şans. Bunu uygulayalım ki ülkenin uzun vadeli istikrarının ve uzun vadeli refahının, zenginliğinin temelinde bu olsun. Almanya bunu yaptı. Avrupa Birliği, EURO bölgesi topyekûn EURO bölgesi olarak mali kural yaptı. Üstelik bizden sonra yaptılar. Bizim o girişimimizden sonra yaptılar. Fakat bizim çabamız engellendi. Her işi bitirdik mecliste onaylanmasına 3 saat kala

o günün Başbakanı’ndan, birkaç bakanın da yönlendirmesiyle, meclise telefon geldi ve durdurdular. Niye? Çünkü yeterince ihale yapılmasının önünü engelliyormuş. Yüksek miktarda ihalelerin önüne engel koyuyormuş. Mali kural ne diyordu? “Önce kazan sonra harca” diyordu. “Har vurup harman savurma” diyordu. İsraf etme diyordu. Mali kuralın özü buydu. Fakat engellediler. Ne oldu? Şimdi de ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu dönemde devlet vatandaşına gerekli desteği veremiyor.

O gün bugündür de dikiş tutmuyor ülke.
Biz, işverenimizin de işçimizin de mağdur edilmesinin önüne geçeceğiz. Değerli dostlarım,

Manisa üretim konusunda tek bir kıstasla tanımlanamayacak bir şehrimiz. Manisa bir sanayi şehri olmasının yanında bir tarım şehri.

Manisa’nın tadına doyulmaz üzümünü, incirini, zeytinini, kavununu bilmemek mümkün mü?

Fakat Manisalı çiftçimiz de son yıllarda desteksiz, sahipsiz kaldı.

Biz, Manisa’nın tarım arazilerinin verimliliğini artıracak ıslah ve sulama projelerini hayata geçireceğiz. Manisa tarımının can suyu olan Gediz Nehri’ni ıslah edip, kapalı sulama sistemlerini iyileştireceğiz.

Manisa için önem arz eden beyaz et üretimini ve ihracatını destekleyeceğiz.

Manisalı çiftçimiz, artan girdi fiyatları karşısında şu an çaresiz. Çünkü girdi fiyatlarının hepsi döviz kuruna bağlı. Gübreydi, mazottu hepsi döviz. Hani ortadan yok olan bakan var ya “biz dövize bakmıyoruz” diyorlardı. Ama Manisalı çiftçi bakıyor. Fakat sattığı ürün fiyatı da artamıyor. Niye? Çünkü vatandaşın satın alma gücü o kadar artmıyor. Artan maliyeti vatandaşa yansıtamıyor. Arada kar sıfırlanıyor çoğu zamanda eksiye düşüyor.

Sevgili arkadaşlar;

Günümüzde inovatif üretim, gıda ve tarımsal teknolojilere doğru uzanıyor. Manisa sadece enformasyon teknolojileri üretiminde değil, tarımsal teknolojilerin üretiminde de bir merkez olabilir. Hem tarımda hem de saniyede güçlü olduğu için Manisa, bu ikisinin kesişme alanı Manisa için çok çok önemli. Sadece Türkiye’nin önemli bir merkezi değil, tüm Avrupa’nın, Ortadoğu’nun bir merkezi olabilir.

Bunun gerçekleşmesi için tarım ve hayvancılığa dayalı organize sanayi bölgeleri kuracağız.

Bunlar hiç zor değil sevgili arkadaşlar. Manisa’nın var olan potansiyeli yanında bu bahsettiklerimiz hiç zor değil.

Yeter ki doğru politikalar, doğru destekler, teşvikler yapılsın.

Yeter ki bu politikaları hayata geçirebilecek liyakata, vizyona sahip kadrolar işbaşında olsun.

Yeter ki bu ülkenin insanını, bu ülkenin gelişmesini hedefleyen, rantı değil insan yaşamını önceleyen bir yönetim anlayışı iktidarda olsun.

Biz DEVA Partisi olarak hazırız.

Şimdi Manisalı kardeşlerime sormak istiyorum. Manisa hazır mı?

Başarı için, gençlerimizin dinamizmi ile enerjisi ile mutlaka tecrübeyi harmanlamamız gerekiyor. Tecrübenin de kıymeti büyük ama sırf tecrübe de olmaz. Tecrübe ile heyecan bir araya gelecek harmanlanacak ve başarıya hep beraber koşacağız. Başarının formülü de bu.

Hazırsak devam edelim arkadaşlar. İşler bununla bitmiyor. Manisamız için yapacak çok işimiz var.

Manisa’nın kentsel olarak da gelişmesi gerektiğini, şehrin altyapı sorunları olduğunu biliyoruz. Manisa’nın trafik sorunu var.

Manisa’nın trafik sorununu çözeceğiz. Çalışanların üretim alanlarına ulaşımını kolaylaştıracak adımları atacağız. Bu kapsamda Manisa’yı her yönüyle incelememiz gerekiyor. Raylı sistem Manisa için çok önemli. İlçeler arasındaki bağlantıyı sağlayacak demiryoluyla buluşturmak için çalışmalar yürüteceğiz.

Akhisar, Salihli ve Turgutlu organize sanayi bölgelerinin en kısa sürede demiryoluna bağlanması gerekiyor. Bu çok önemli bir proje.

Değerli arkadaşlar,
Nüfusu hızla artan Manisa’da yeni konut alanlarına ihtiyaç var.

Planlı ve afete karşı dayanıklı bir şekilde kentleşmeyi sağlayacağız. Deprem gibi afetlerde can ve mal kaybı riskini en aza indireceğiz.

Manisa için önümüze koyduğumuz atılım planımızın en önemli noktalarından birisi de kentin doğasını korumak.

Manisa’nın havasının, suyunun, topraklarının kirlenmemesi, enerji ihtiyacının en uygun biçimde ve çevre ile dost bir şekilde karşılamak.

Manisa’yı sürdürülebilir bir gelişme modeliyle, çevreyle uyum içinde büyüteceğiz.

Manisa’nın verimli tarım arazilerini tehdit etmeyen, turizm potansiyelini yok etmeyen, yaşam kalitesini artıran bir kalkınma modeline ihtiyacımız var. Manisa’nın sadece komşu illerden değil, tüm Türkiye’den, dünyadan turist çekmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Çünkü Manisa, Hititlerden bugüne tüm Anadolu uygarlıklarının izlerini taşıyor.

İlk parayı kullanan Lidya krallığının başkenti, Manisa sınırları içinde yer alıyor. Osmanlı döneminde devlet işlerinde tecrübe kazanmak ve eğitim almak için şehzadeler Manisa’ya gönderilmiş, burada şehzade mektebinde eğitim almış.

Manisa böyle bir tarihi mirasa sahip.

Spil Dağı, Ağlayan Kayası, Adala Kanyonu, Manisa Lalesi gibi doğal güzellikleri ile,

Artemis Tapınağı’nın kalıntıları, Aaigai Antik Kenti, Philadelphia Antik Kenti, fosil ayak izleri, Kybele heykeli gibi arkeolojik mirası ile,

Muradiye Medresesi, Sart Harabeleri, Muradiye Camii, Sultan Camii gibi tarihi eserleri ile,

Kula evleri, mesir macunu ve şenlikleri gibi geleneksel özellikleri ile,

Manisa sadece Türkiye için değil Avrupa için bir turizm merkezi olmayı da hak ediyor.

Manisa’yı tarih ve kültür turizminde en yüksek seviyeye taşıyacağız. Değerli arkadaşlar, kısacası,
Manisa’nın da tüm Türkiye gibi demokrasiye ihtiyacı var. Atılıma ihtiyacı var. Manisa’nın DEVA’sı olmak için biz hazırız.

Tekrar soruyorum şimdi, Manisa hazır mı?

***

Saygıdeğer konuklar;

DEVA partisi, kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;

Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız. Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.
Toplumu kutuplara ayırmayacağız.
Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.

Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız. Artık Türkiye’nin DEVA’sı var.
Manisa’nın DEVA’sı var ve biz hazırız.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.