Genel Başkanımız Ali Babacan’ın
1. Olağan Kars İl Kongresi Konuşması
DEVA Partisi’nin değerli Genel Merkez Kurul üyeleri, Kars il teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Siyasi partilerin kıymetli temsilcileri,
Sevgili Karslı gönüldaşlarımız,
Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,
Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları, Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;
Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Kars teşkilatımızın birinci olağan il kongresine hoş geldiniz diyorum.
***
Türk’üyle, Azeri’siyle, Kürt’üyle, Terekeme’siyle,
Sünnisiyle, Şiisiyle,
Din, mezhep, köken farkı demeden,
Her bir canı bağrına basan;
Geçmişinde Sarıkamış’ın hüznünü yaşayıp,
Her yeni gün yurdumuza doğan güneşi karşılayan şehrimizde, Kars’ta olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.
***
Değerli arkadaşlarım,
Ülkemizde hukuk ayaklar altında. Bakın bugün divan başkanımız hukukçu, il başkanımız hukukçu, seçim işlerinden sorumlu genel başkan yardımcımız, gençlik politikalarından sorumlu genel başkan yardımcımız başka atladığım kimse var mı biliyorum ama epeyce hukukçu arkadaşımız var burada. DEVA Partisi’nin geneline baktığımızda il başkanlarımız ve teşkilat mensuplarımız arasında hatırı sayılı miktarda hukukçu arkadaşlarımız var. Bu hukukçu arkadaşlarımız niye şimdi DEVA Partisi çatısı altında? Çünkü ülkemizin en önemli kanayan yaralarından birisinin hukuk olduğunu gayet iyi bildikleri için, hissettikleri için, her gün yaşadıkları için bizlerle beraber bu uzun yola çıkmış durumdalar.
Değerli arkadaşlarım;
Bugün iktidarda olan partiler, senelerdir, hukuku sadece kendilerine hizmet eden bir araç haline getirmeye çalıştılar.
Yargının içinde bulunduğu durum içler acısı. Bugünümüzü, yarınımızı tehdit eden, halimizi ortaya koyan bir istatistiği paylaşacağım sizinle:
2016’dan 2020 Haziran ayına kadar Anayasa Mahkemesine yaklaşık 220.000 bireysel başvuru yapılmış.
Biliyorsunuz bu yeni bir uygulama. Bizim de destek verdiğimiz bir süreçte anayasa ile biz bunu gerçekleştirdik. Yasalar, düzenlemeler yapıldı ve artık vatandaşlarımız yargı yolunu tüketince direkt Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor.
220.000 başvuru olmuş Anayasa Mahkemesine. Bu başvuruların konusu hak ihlali.
Anayasa Mahkemesi, esastan incelediği başvurulardan yaklaşık %92’si için hak ihlali kararı vermiş.
Düşünebiliyor musunuz sayıyı? Esastan girdiği, esastan incelediği dosyaların, başvuruların %92’sinde “İnsan hakları ihlali vardır burada” demiş Anayasa Mahkemesi.
Bu ne demek arkadaşlar biraz izah edeyim.
Yani vatandaşımız mahkemeler önünde, yargıda mağdur ediliyor, son bir umutla Anayasa Mahkemesine gidiyor ve “Hak ihlal edildi” diye karar veriliyor. Anayasa Mahkemesi vatandaşımızı haklı buluyor.
Yani yıllar boyu mahkemelerde yaşadıklarının haksızlık olduğu tescilleniyor.
Peki, bu vatandaşlarımızın yıllarca yargı tarafından böyle mağdur edilmesinin bedeli ne olacak? Şu an bir bedel yok yapanın yanında kalıyor.
Haksız yere cezaevine giren vatandaşlarımızın dört duvar arasındaki günlerinin hesabını kim verecek?
Şimdi bir de biliyorsunuz Anayasa Mahkemesinin bu kararları büyük ortağı da küçük ortağı da rahatsız ediyor.
Bir bakıyorsunuz mahkeme üyeleri açıkça tehdit ediliyor, bir bakıyorsunuz kürsülerden had bildiriyor.
Arkadaşlar, bunlar adalete inanmıyorlar. Yargı sadece onların beklediği, istediği kararı alırsa memnun oluyorlar. Aksi halde derhal iftira, tehdit, her türlü yıpratma ve yıldırma başlıyor. Kendi yandaş gazetelerine manşet attırıyorlar. Yüksek yargı mensuplarımızı töhmet altında bırakacak, neredeyse hakarete varacak manşet attırıyorlar. Adil değiller ve olmak da istemiyorlar.
Onlar için yargı, vatandaşları terbiye etmek için kullanmak istedikleri bir sopa âdeta.
Siz Karslı dostlarım yargının nasıl sopa olarak kullanıldığını çok iyi biliyorsunuz.
Kars’ın seçilmiş belediye başkanını, daha evvel tutuklandığı, hatta bu tutukluluğa Anayasa Mahkemesi tarafından “hak ihlali” kararı verildiği bir dosyadan yeniden tutukladılar.
Bakın, iş Anayasa Mahkemesine gidiyor. Anayasa Mahkemesi “Hak ihlali vardır burada” diyor. Tekrar Anayasa Mahkemesinin bu kararına rağmen o dosyadan tutuklanıyor.
Sadece bu olaya baktığımızda bile, ortada bir hukuk devletinden söz edilebilir mi? Hukuk güvenliğinden söz edilebilir mi?
Seçilmiş belediye başkanını aldılar, tutukladılar, yerine de atama usulüyle bir görevlendirme yaptılar.
Demokrasimiz ayaklar altında. Halkın iradesi, seçme ve seçilme hakkı yok sayılıyor. Seçimler adeta anlamsız hale gelmiş.
Süreçteki hukuksuzluğu bir an için kenara koyup, izlenen yönteme bakacak olsak, orada da yine başka bir hukuksuzluk var.
Diyelim ki zorunlu ve hukuka uygun bir sebeple belediye başkanı işten el çektirildi. Bu durumda, belediye meclisinin kendi içinden seçim yaparak, yeni bir başkan belirlemesi gerekir. Yani, yeni başkanın seçilmişler içinden seçilmesi gerekir.
Burada basit bir demokrasi kuralından söz ediyoruz. Yeni belediye başkanları da kendilerini halka karşı sorumlu hissetmelidir.
Yeni başkanlar kendilerini atayanlara karşı sorumlu hissetmemelidir. Seçilmiş olmanın zaten özelliği budur. Seçilmiş olmak. Seçilmiş olanlar ister belediye başkanı olsun ister meclis üyesi olsun kendilerini kim seçtiyse ona karşı sorumlu hissediyor. Ama atananlardaki hissiyat, kendisini atayana karşı sorumlu hissediyor. Dolayısıyla vatandaş ile olan o bağ zayıflıyor. Bazen kopuyor.
Öte yandan bakıyoruz, işlerine gelen yerlerde, bazı belediyelerde, bu usulü de uyguluyorlar.
Sonuçta, seçimle kazanamadıkları belediyelere kayyum atıyorlar.
Çoğu ilimizde, sadece belediye başkanları görevden alınmıyor, belediye meclisleri de çalışmaz hale getiriliyor.
Ankara’dan alıştılar ya! Nasıl artık Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin fonksiyonu önemli derecede azaldı. Meclisin hükümet üzerindeki denetim etkisi nasıl neredeyse sıfırlandıysa aynı illerde de bunun küçük modelini oluşturmaya çalışıyorlar.
Vatandaş oy vermiş, birilerini meclise seçmiş, birilerini başkan seçmiş; umursamıyorlar!
Şunu açıkça görüyoruz: İktidarın kayyum politikası, seçimlerde kazanamadıkları yerlerde belediyeleri başka yollarla ele geçirme aracına döndü.
Arkadaşlar; seçimlere ve seçim sonuçlarına saygı gösterilmesi, demokrasinin temelidir.
Bir seçilmişin görevden alınma kararını, ancak ve ancak bağımsız ve tarafsız yargı verir.
Bakın biz bunu parti programımızda çok açık yazdık, çok açık yazdık. Aksi halde seçimlerin anlamı yok. Siz o zaman yerel seçimleri niye yaptınız? Madem işinize gelmeyen yerlerde atamayla görevlendirme yapacaksınız, seçimin anlamı yok. Vatandaş bundan sonra sandığa niçin gitsin? Verdiği oyun anlamı kalmıyor ki. Oy veriyor, birisini seçiyor, 6 ay sonra baktı yok yerinde yeller esiyor. Ne olmuş? Hükümetin işine gelmemiş. Bakın bunlar idari kararla... İdari karar ne demek? Hükümet kararı. Hükümet ne demek? İktidar partisi demek. Adeta bir parti kararıyla bu veriliyor. İşte hatanın en büyük, en büyük noktası da tam burası.
Bizim sözünü verdiğimiz Türkiye’de, bağımsız ve tarafsız yargıdan başka hiç kimse, seçilmiş bir insanı görevden alamayacak.
Çünkü seçilmişlerin güvencesi, seçmen iradesinin güvencesidir.
Biz, seçmen iradesinin her türlü iradeden üstün olduğuna inanıyoruz. Seçmen iradesi gasp edilemez!
Biz, demokratik zemini daraltanlara, meşru siyaset kanallarını tıkayanlara karşı ısrarla siyaseti savunacağız.
Meşru olmayan adımlar atılabilir, bazıları meşru çizginin dışına çıkabilir ama bir yanlış bir başka yanlışla düzeltilemez. Biz DEVA Partisi olarak her zaman meşru çizgide hareket edeceğiz. Hep haklı olacağız. Çünkü biliyoruz ki haklı olan güçlüdür. Güçlüler haklı değildir. Haklı olan güçlüdür.
Biz çocuklarımızı çatışmasız, şiddetsiz, terörsüz şehirlerde büyütmek için canla başla çalışacağız.
Biz oyunuza, iradenize ve tüm seçtiklerinize sahip çıkmak için buradayız! Biz, seçmen iradesine kayyum atanmaması için buradayız!
Değerli arkadaşlarım, özellikle vurgulamak isterim ki, biz, şiddeti yöntem olarak seçen, ölümden beslenen terör örgütüne de sonuna kadar karşıyız. Bununla da mücadele edeceğiz.
Biz hukuka aykırı bir şekilde siyaset yollarını kapatan herkese karşıyız. Biz demokratik siyaset için hazırız.
Biz hukuku ayağa kaldırmak için, tarafsız ve bağımsız yargıyı tesis etmek için hazırız, buradayız.
***
Değerli arkadaşlar,
Ekonomimiz son yirmi yılın en kötü seviyesinde. Korkuyorum ki bu günler daha iyi günler.
Kişi başına düşen milli gelir 14 sene öncesine döndü. Düşünebiliyor musunuz? Kişi başına düşen milli gelir bu ülkede şu andaki rakam tam 14 sene önceki rakam. Biz zaten 14 sene önce bu rakamı yakalamıştık. Daha da yükselttik fakat son zamanlarda maalesef hızlı bir şekilde Türkiye yoksullaşıyor. Bu yönetim devam ederse daha da gerilere gidecek, görüyoruz.
Her geçen gün yoksullaşıyoruz. Her geçen gün işsizlik büyüyor.
Vatandaşımız kirasını ödeyemiyor, çocuğuna harçlık veremiyor, pazardan alışveriş yapamıyor.
Ama bugünkü iktidar tüm bu olumsuzluklara karşı vatandaşımıza sadece “Sabredeceksin!” diyor.
Vatandaşımıza “sabır” tavsiye edenler, kendilerine gelince Cumhurbaşkanlığı bütçesini tam %28 oranında arttırıyorlar.
Sabit gelirliye, emekliye, memura zam yapılacağı zaman düşük açıklanan resmi enflasyon oranlarının üstüne çıkmıyorlar, ama kendileri için ayrılan bütçeye %28 artış yapıyorlar.
Bakın şimdi pandemi nedeniyle kısıtlamalar getirildi. Biz bunun karşısında değiliz. Aksine vatandaşımızın sağlığı için, canı için gereken her şeyin yapılması için aylardır çağrıda bulunuyoruz.
Ama vatandaşa “İşyerlerini kapat. Sokağa çıkma. Evde otur” diyorsanız, o vatandaşın geçimini nasıl sağlayacağını da açıklamak zorundasınız.
Bunun tedbirini de almak zorundasınız.
Günlük kazandığıyla geçimini sağlayan milyonlarca vatandaşımız aylardır bir gelir elde edemiyor.
Gelişmiş ülkeler “Siz yeter ki evde durun, sağlığınızı koruyun parayı dert etmeyin, alın size şu kadar dolar, euro” diyor.
Bizim esnafımız ise işletmesini açamıyor. Dükkanlar kapalı ama kira işliyor, faturalar işliyor, vergi işliyor, SGK işliyor, sayaç durmuyor.
Bir de devlet “vergi vergi” diye yakasına yapışıyor.
Anladık kasayı, hazineyi boşalttılar ama görüyoruz işte, kendilerine gelince para var. Bilmem kaç uçakla seyahatler yapılabiliyor. Büyük ihaleler alelacele, yangından mal kaçırılırcasına yapılıyor. Oralarda hiç yavaşlama yok. Dikkat edin, hızlı bir şekilde devam ediyor. Kanal İstanbul diye kafaya taktılar biliyorsunuz. Dünyanın parası harcanacak oraya. Bu kadar memleketin yatırma ihtiyacı varken. Ama niye? Orada rant var.
Yine arkadaşlar aynı yere geliyoruz: Çarpık bir yönetim zihniyetiyle karşı karşıyayız. Bugünkü iktidar, halkı önceleyen, vatandaşının canını önceleyen bir yönetim anlayışına sahip değil artık.
Halkımızın sağlığı için gereken her tür kısıtlamaya gidilebilir ama bunu vatandaşımızı yokluğa mahkûm ederek yapamazsınız.
Buradan tekrar sesleniyorum:
Derhal ama derhal esnafımıza uzun süre geri ödemesi olmayan ve faizsiz kredi desteği sağlayın.
Vergi ve SGK borçlarının tamamını pandeminin etkileri bitene kadar öteleyin, faiz de almayın. Hani faize karşıydılar. Zamanında tertemiz bürokratlarımızı “faizci” diye, “faiz lobisi” diye suçladılar. Döndüler şimdi Merkez Bankası’nın faizini %15 e çıkarttılar daha yeni. Arkasından esnaf kredisi gibi bu kadar yaygın ve küçük miktarlarda verilen krediden bile faiz, faiz, faiz istiyorlar.
Hele hele stopajı hiç almayın. Kira için de esnafımıza destek olun.
Bunların hepsi doğru politikalar uygulandığında kaynağı bulunabilecek destekler. Şu andaki hükümet ise, kaynakları başka yerlere sarf edince, halka “acı reçete” diyor.
Değerli arkadaşlarım;
Ekonomisi sağlam olan ülkelerin tamamı bu süreçte vatandaşlarına doğrudan destek verdi, doğrudan. Karşılıksız destek. Küçük işletmelere, esnafa, günlük geçinenlere, geliri birdenbire kesilenlere, örneğin sanatçılara doğrudan destek verdi ve karşılıksız bu. Bunu nasıl verdiler? Ekonomileri, hazineleri güçlü olduğu için verdiler. Ama bunlar ülkenin kaynaklarını özellikle şu son iki yılda çok hızlı bir şekilde tükettiler, çok hızlı.
Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi ve yakın akraba Bakan göreve geldikten sonra Türkiye'nin hazinesinin borcu tam ikiye katlandı. Yıl 2018 Haziran Hazine'nin iç dış borcunun toplamı 970 milyar şu anda 1 trilyon 935 milyar arkadaşlar, tam ikiye katladı. Merkez Bankası'nın rezervleri tükendi. Tam 130 milyar dolarlık rezervi tükettiler.
Şu anda Merkez Bankası eksi 46-47 milyar dolardı. Merkez Bankası'nın döviz rezervinden daha fazla Merkez Bankası'nın piyasaya döviz borcu var şu an. Düşünebiliyor musunuz? Kötü yönetiyorlar, yanlış yönetiyorlar, kaynakları tüketiyorlar... En çok ihtiyacımız olduğu dönemde diyorlar ki “kaynak kalmadı” ve vatandaşa diyor ki “acı reçete.”
Şimdi burada duralım.
Burada bir acı reçete uygulaması gereken varsa, önce hele siz bir uygulayın.
Ne demişler? Önce iğneyi kendine batıracaksın, sonra çuvaldızı başkalarına batıracaksın.
Esas biz size bir acı reçeteyi yazalım. Kaleminiz kağıdınız hazırsa başlıyorum:
Önce hukuk: anayasa ve kanunlara bağlı kalın.
Sonra hemen tasarruf. Hani diyorlar ya “İtibardan tasarruf olmaz” diye. Olur, olur olur bal gibi olur. Şu yurt içi yurt dışı seyahatlerinizdeki uçak sayılarını hele bir azaltın. Konvoylarınızdaki araç sayısını azaltın.
Ardından, kamu ihale mevzuatını değiştirin. Üç beş yandaş şirketi zenginleştiren ihale usulüne bir son verin. Şeffaf ve açık ihale sistemiyle kamuya mal ve hizmet alımlarında yandaşlarınızın değil halkımızın kâr etmesini sağlayın.
Kanal İstanbul gibi rant projelerine artık bir son verin.
Varlık fonunu kapatın.
Ve derhal tüm kurum ve kuruluşları Sayıştay denetimine açın.
Ne demişler? “Doğru hesaptan kaçmaz.” Doğruysanız her an hesap vermeye hazır olmanız lazım. Hiçbir kurumu Sayıştay’ın denetiminden kaçırmayın.
Bu kadar basit.
Bu reçeteyi uygulayın, bakın nasıl düzelmeye başlıyor işler.
Bakın, tekrar hükümete sesleniyorum;
Vatandaşımızın canı risk altındayken, bütün bu salgının ekonomik yükünü vatandaşa yükleyemezsiniz.
Önce siz hele bir’ kendinize “acı reçete” uygulayın, sonra biz de hep beraber keyif çayı içebileceğiz inşallah.
Değerli arkadaşlar, bakın 2021 bütçesi açıklandı. Bunu incelediğimizde önceliklerinin ne olduğunu açık açık görüyoruz.
Kamu özel iş birliği projeleri var biliyorsunuz. Yap, işlet, devret vesaire...
Akılcı, rasyonel ve halkı önceleyen bir tutum alınırsa bu projeler ülkemize bir zenginlik yaratabilir.
Ama arkadaşlar, bu projeler yarışmaya açık ve şeffaf bir biçimde ihale edilmediği için çok yüksek rakamlara mal oldu. Bu projeler bugün artık halkımızın fakirleşme sebeplerinden biri haline geldi.
2021 bütçesinde bu projelerin garantilerine tam 31 milyar lira ayrılmış. Kur yükseldikçe bu rakam daha da artacak.
Bunlara 31 milyar lira ayrılmış da tarıma ne kadar ayrılmış? 22 milyar lira. Geçen senenin aynısı.
Cumhurbaşkanlığının bütçesine %28 artış yapıyorsunuz, tarım geçen seneyle aynı. Enflasyon kadar bile artış yok.
Akılları üretmekte değil, ülkenin topyekûn zenginleşmesinde değil.
Dedim ya kamu özel iş birliği projelerine 31 milyar ayrılmış diye, peki sanayinin geliştirilmesine ne ayrılmış? 15 milyar lira. Kadınların güçlenmesi programına ne ayrılmış? 425 milyon lira. İnsan haklarına da 71 milyon lira.
İşte bu tablo şu andaki yönetimin önceliklerini açıkça ortaya koyuyor. Bütçeye de bakarken hemen rant gözlüklerini takıyorlar.
Üretimin, gelişimin, büyümenin, zenginleşmenin gerektirdiği ne varsa, aksini yapıyorlar.
Sonra da oturup bir odada verilerle oynuyorlar. Makyajlı enflasyon verileri hazırlayıp inanmamızı bekliyorlar.
Enflasyonu kaç açıklıyorlar? %10, 11, 12... Peki siz alışverişe gittiğinizde, çarşı pazara gittiğinizde gerçeği görüyorsunuz. Böyle %10, 11 artan bir tane ürün var mı? Ben esnafa soruyorum “Alış fiyatım %50, 60, 70 arttı. Satış fiyatım %30, 40, 50 arttı” diyor. Bunların enflasyon açıklığı 10-11. Sonra dönüyorlar emekliye, memura, işçiye açıkladıkları düşük enflasyon oranda zam veriyorlar. Ondan sonra satın alma gücü düşüyor tabii. Emeklilerimiz Türkiye'nin her yanında feryat ediyor. “Biz artık geçiremiyoruz ne oldu? Elimize geçen para artık çarşıya, pazara alışverişe yetmiyor” diyor. Çünkü ellerine geçen para makyajlanmış enflasyon oranında artırılıyor. Asıl sebep bu.
Yahu verilerle oynayacağınıza işinizi düzgün yapsanıza. Kamu bütçesini düzgün yönetsenize.
Yazık.
Bu ülkede işsizlik almış başını gidiyor. Gençlerimiz iş bulamıyor. Sokaklarda evsiz insan sayısı her geçen gün artıyor.
Ama çözüm basit arkadaşlar. Çünkü biz buradayız. Biz bu zihniyete son vereceğiz.
Deva Partisi, ülkemize hak ettiği refahı sağlayacak.
Önce şu Partili Cumhurbaşkanlığı sistemini değiştireceğiz. Tek kişilik yönetime son vereceğiz. Hep söylüyoruz, 84 milyon birden büyüktür. Türkiye birden büyüktür.
Devletin, sadece ve sadece halkına hizmet etmesini sağlayacağız. Önce insan, önce vatandaş diyeceğiz.
Hakkı da hukuku da sağlam temellere oturtacağız.
Şeffaf olacağız, denetlenebilir olacağız, hesap verebilir olacağız. Biz ilkelerimizden bir gün bile vazgeçmedik.
Emaneti teslim almaya geliyoruz arkadaşlar!
***
Sevgili Serhatlı arkadaşlarım,
Eşine az rastlanan bir güzelliğe ve zengin bir tarihe sahip olan Kars’ımızın sorunlarını da görüyoruz, duyuyoruz, biliyoruz.
Kars halkına hiç hak etmediği şeyler yaşatılıyor.
Kars halkının sandık iradesinin yok sayıldığı yetmezmiş gibi, şehrin ekonomik ve kentsel sorunları da çözülemiyor.
Kars çok önemli bir hayvancılık şehrimiz. Arıcılık, büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvan varlığı açısından son derece zengin bir şehrimiz.
Karslı çiftçi kardeşlerimiz marka üretiyor, marka. Kars balı, Kars kaşarı, Kars gravyeri, Kars kazı, Kağızman uzun elması üretiyor.
Ama ürettikleri bu değerli ürünler, üreticilerimizi geçim sıkıntısından, yoksulluktan kurtaramıyor.
Çünkü bugünkü hükümet, enflasyonun yükünü çiftçi kardeşlerimizin sırtına yüklüyor. Sanki enflasyonun sorumlusu kendileri değilmiş gibi.
Her türlü üretim maliyeti hızla artıyor, çoğu da dövize bağlı artıyor. Döviz kuru ne kadar arttıysa mazot artıyor, gübre artıyor, ilaç artıyor. Yeme gelen zammı biliyorsunuz. %65’e varan zamlar var ama üreticimizin satış fiyatı döviz kadar artamıyor. Çünkü vatandaşımızın alım gücü o kadar artamıyor. Artan maliyetlerle artmayan satış fiyatı arasında bizim üreticilerimiz sıkışmış durumda.
Mesela süt fiyatını sabit tutuyorlar. Destek priminin sözünü veriyorlar, ama ne zaman ödeneceği belirsiz. Teşvikleri seçim takvimine göre belirliyorlar.
Üreticimizin emeği heba ediliyor. Enflasyonun faturası fedakâr çiftçimize ödetiliyor. Hayvancılık sektörünün en büyük girdi kalemi olan yem fiyatlarındaki artış son bir yılda %65’e dayandı. Kurlardaki artış çiftçilerimizi zarara uğratıyor.
Biz buna son vereceğiz. Yanlış para politikalarının bedelini Kars’ın fedakâr çiftçisi ödemeyecek.
DEVA Partisi olarak; tarımın ve hayvancılığın gelişmesi bizim en öncelikli hedeflerimiz arasında yer alıyor.
Bu amaçla Kars’ı modern üretim teknikleriyle destekleyeceğiz. Karslı arıcımızın, kaz yetiştiren çiftçilerimizin yanında duracağız. Hayvan yetiştiricimizi sahipsiz desteksiz bırakmayacağız.
Örgütlü üretim, sözleşmeli üretim, elektronik kontrol, kayıt tutma, izleme, sigorta gibi araçlarla, hayvancılıkla uğraşan ancak mali gücü yeterli olmayan ailelere hibe ve ucuz kredi sağlayacağız.
Hayvan yetiştiriciliğinde aile işletmelerinin kaliteli üretim yapmaları için teknoloji kullanımlarını destekleyeceğiz.
Hayvancılık politikalarını, kayıtlılığı arttırarak doğru veri ve projeksiyonlara dayalı olarak oluşturacağız.
Kars için hayvancılık desteklerini bu coğrafyaya uygun hayvan türlerinin geliştirilmesini sağlayacak biçimde uygulayacağız.
Kars’ın yayla potansiyelinin en üst düzeyde kullanılmasını sağlayacağız.
Yaylaların sınırlarını belirleyerek gerekli etüt çalışmalarını yapacağız. Gelişme planlarını hazırlayacak, ulaşım, elektrik, barınma gibi altyapı ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılayacağız.
Biz Kars’ın çalışkan üreticilerinin oluşturduğu tüm bu markaları hak ettiği seviyeye taşıyacağız.
Değerli arkadaşlar,
Kars’ın sanayisi de büyük ölçüde bu değerli ürünlere, Kars’ta üretilen tarım ve hayvancılık ürünlerine dayanıyor.
Tarım ve hayvancılığa dayalı organize sanayi yatırımlarını geliştireceğiz.
Kars’ta gıda sanayisinin gelişmesi ve üretilen ürünlerin sadece başka illere değil, başka ülkelere de ihraç edilir hale gelmesi gerektiğine inanıyoruz.
Ta Edirne’den Kars’a ulaşan demiryolunun modernize edildiğini düşünün.
Kars’ın ilçelerinin demiryolu bağlantılarının kurulduğunu, hava limanının tam kapasite çalıştığını ve tüm bu ulaşım ağı ile Kars’ın ürettiği ürünlerin doğuya, batıya, kuzeye ve güneye taşındığını bir düşünün.
Karslı üreticimiz ürünlerini Türkiye’nin dört bir yanına kolaylıkla gönderebilecek, ürünlerini tüm dünyaya rahatlıkla ihraç edebilecek.
Kars’a büyük hedefleri hak ediyor sevgili arkadaşlar. Kars’ın zenginlikleri ve Kars’ın üretkenliği; yeni bir vizyonu, yeni amaç ve hedefleri, yepyeni bir yönetim anlayışını hak ediyor.
Değerli arkadaşlar,
Kars’ın merkezine şöyle bir baktığımızda, ne yazık ki, hızlı ve çarpık bir kentleşme olduğunu görüyoruz.
Kentin altyapı sorununun birikmesi, yemyeşil Kars’ın tahrip edilmesi, tarihsel dokunun zedelenmesi hepimizi çok üzüyor.
Kars’ın afete dayanıklı ve tarihsel dokusuna uygun bir şekilde dönüştürülmesi gerektiğine inanıyoruz. Kentin altyapısını güçlendirecek adımları atacağız.
Kars, Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden birisi. Nobel ödüllü değerli edebiyatçımıza ilham kaynağı olmuş bir şehir.
Kars’a gelmenin en güzel yolu Doğu Ekspresi. Biliyorsunuz birkaç senedir gençlerimizin en gözde aktivitelerinden birisi Doğu Ekspresi ile Kars’a gelmek.
Çünkü Kars, gelenleri yazın ayrı büyüler, kışın ayrı...
Kars, turizmde de neredeyse hiçbir tanıtım faaliyeti olmadan, destek alamadan son yıllarda marka haline geldi.
Sarıkamış, dünyada eşine az rastlanan kristal kar kalitesiyle harika bir kayak merkezi.
Ani Antik Kenti, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, farklı kültürlerin izlerini taşıyan çok özel bir yer.
Kars’ın şu tarihi mimarisini görüp de büyülenmemek mümkün mü?
Kışın ağır ağır yağan karın altında kazım Karabekir Caddesi’nden yürüyen, Baltık mimarisinin en güzel örnekleri olan binaları, Fethiye Camii’ni gören; Kars Kalesi’ne çıkıp bembeyaz bir örtü ile kaplanmış Kars’ı, ovaları, dağları seyreden birisi bu gördüklerini bir daha aklından çıkartamaz.
Yakın tarihimizin en hüzün verici kayıplarını, Sarıkamış şehitlerimizi anmak için,
Yazın göz alabildiğine yeşil yaylalara çıkmak, Çıldır Gölü’nün etrafındaki olağanüstü doğayı görmek için,
Kışın donmuş Çıldır Gölü üzerinde yürümek, Cirit Festivali’ne katılmak için,
Kars’ın mutfağını tatmak için gelinir Kars’a...
Biz DEVA Partisi olarak Kars’ın bu güçlü potansiyelinin bilincindeyiz.
Kış turizmini, kültür turizmini, inanç turizmini, alternatif turizmi destekleyeceğiz.
Daha hızlı ulaşıma, daha modern demiryollarına, karayollarına ihtiyaç olduğunu biliyoruz. Doğu Ekspresi’nin de hizmet kalitesinin, olanaklarının artırılarak, Kars turizminin bir parçası, önemli bir parçası olarak korunması gerektiğini düşünüyoruz.
Biz Kars için hazırız arkadaşlar. Kars’ın devası hazır.
Şimdi soruyorum;
Kars hazır mı?
***
Saygıdeğer arkadaşlar,
DEVA Partisi, kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;
Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız. Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.
Toplumu kutuplara ayırmayacağız.
Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var.
Kars’ın DEVA’sı var ve biz hazırız.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.