8 Kasım 2020 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Zonguldak İl Kongresi Konuşması

8 Kasım 2020

Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’ın Zonguldak 1. Olağan İl Kongresi Konuşması

DEVA Partisi’nin değerli Genel Merkez Kurul üyeleri, Zonguldak İl Teşkilatımızın çok değerli başkanı, Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız, Sevgili Zonguldaklı gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları, Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor,
Demokrasi ve Atılım Partisinin, Zonguldak 1. Olağan İl Kongresine hoş geldiniz diyorum.

Bugün sizlere,
Cehennemağzı mağaraları, Filyos’u,
Binlerce yıllık porsuk ağaçları,
Harmankaya şelalesi,
Şu güzel sonbahar renklerine bürünmüş ormanlarıyla Zonguldak’dan sesleniyorum.

***

Kıymetli dostlarım,

Bildiğiniz gibi Demokrasi ve Atılım Partisi olarak 9 Mart tarihinde farklı kesimlerden, farklı dünya görüşlerinden, farklı kimliklerden 90 kurucu üyemizle yola çıktık. Siz değerli teşkilat mensuplarımız ve gönüllülerimizle binlerce onbinlerce kişilik büyük bir aile olduk.

Bu hızlı büyüme, ülkemizin DEVA Partisi’ne ihtiyacını gözler önüne seriyor. İhtiyaç vardı çünkü uzun süredir ülkemiz kötü yönetiliyor.

İhtiyaç vardı çünkü halkımızın dertlerini dinleyen, anlayan, bu dertlerin çözümüne talip olan kimse yoktu.

İhtiyaç vardı çünkü hukuk yerlerde sürünüyordu, demokrasi can çekişiyordu, ekonomi ağır bir kriz geçiriyordu. Eğitim, sağlık tüm alanlar kötüye gidiyordu.

İşte biz ülkemizin demokrasi ve atılıma şiddetle duyduğu ihtiyaç nedeniyle partimizi kurduk.

DEVA Partisi’ni Zonguldak’tan Antalya’ya, Elazığ’dan Balıkesir’e, Mersin’den Sinop’a varana dek geniş kesimlerin bize seslenmesiyle kurduk.

***

Kıymetli arkadaşlar,

Türkiye ekonomisi adeta uçurumdan aşağı doğru yuvarlanıyor.

Son yirmi senenin en kötü günlerini geçiyoruz.

Günbegün fakirleşiyoruz.

Günbegün cebimizdeki para değer kaybediyor.

Amerika’daki seçim süreci sonrasında, gelişmekte olan ülkelerin paraları dolar karşısında değer kazanırken Türk Lirası hızla değer kaybediyor.

Bunun tek nedeni var. Öyle dış güçlermiş, iç güçlermiş, lobilermiş, bunların hepsi palavra.

Tek nedeni; kötü yönetim.

Paramızı pul ettiler. Yok ettiler.

Sosyal medyada gençler gülüyor ağlanacak halimize.

Geçenlerde bir paylaşım gösterdiler bana. Artık kara mizah var.

Biliyorsunuz metal 2 euro’luk bozuk para var. Bir masanın üstüne bunlardan 5 tane demir koymuşlar üst üste.

100 lira ediyor. Çok acı arkadaşlar.
Paramız gözümüzün önünde eriyor.
Geçen Edirne’deydik, Edirneli esnafla sohbet ettik.

Eskiden Bulgaristan’dan Edirne’ye gelen turist bahşiş olarak Leva bırakırmış. Fakat o dönem Türk Lirası kıymetliyken, garsonlar o bahşişleri doğrudan çöpe atarlarmış.

Bırakın Euro’yu, Bulgaristan’dan gelen turistler Leva harcasın diye esnafımız dört gözle bekliyor.

Bugün 1 Leva, 5 Lirayı aşmış.

Hatırlayın, ben ve arkadaşlarım ekonomi yönetiminin başındayken alım gücümüz nasıldı, bugün nasıl?

Şimdi Türk Lirasının gözümüzün önünde eridiğini görüyoruz.

Gelişmekte olan ülkelerin paralarına bakıyoruz. Şu an hepsi değer kazanıyor, Türk lirası ise değer kaybediyor.

Hükümetin başını iki elinin arasına alıp “Biz nerede hata yapıyoruz” diye düşünmesi gerekiyor.

İthal edilen her şey Euro’yla, Dolar’la. Ama “biz kura bakmıyoruz” diyorlar.

Bakın; petrolü, doğalgazı, hammaddeyi, enerjiyi, teknoloji ürünlerini, pek çok tarım ürününü dışarıdan alıyorsunuz. Dolara bakmayıp da nereye bakacağız?

Neymiş, “biz zaten rekabetçi kur istiyorduk” diyorlar. Siz tam 130 milyar doların üzerindeki döviz rezervini sata sata eksiye indirdiniz. Kuru belli bir noktada tutmak için. Buna rağmen tutamayınca da “biz rekabetçi kur istiyorduk” diyorlar.

Rekabetçi kur, kurun yüksek olması demek.

Bizi, halkı cahil sanıyorlar ya, kur artınca sevineceğimize inandıracaklar bizi.

Siz kimi kandırıyorsunuz?

Kusura bakmayın, bu halkı cahil yerine koymaktır. Bu milletin gözleri açık, kalp penceresi açık. Her şeyi görüyor, bir kenara yazıyor.

Zamanı gelince, merak etmeyin, hesaplaşma günü sizi bekliyor.

Kusura bakmayın, biz üzülüyoruz. Kendi milli paramızın böyle adeta pul olmasına üzülüyoruz.

Kur artınca A’dan Z’ye her şeye zam geliyor. Elektriğe, benzine, mazota, ilaca, yeme zam geldiğini bu millet görmüyor mu zannediyorsunuz?

Peyniri, çocuk mamasını marketlerde kilitli kutularda satmaya başladılar. Düşünün, çocuk mamasına çalınmasın diye kilit takılan bir ülke haline gelmiş durumdayız.

Muhtaç olmayan vatandaşımız bunu yapar mı? Bunların “nerede hata yaptık” diye kendilerini hesaba çekmeleri lazım.

Market fiyatları neredeyse günlük, haftalık artıyor. Halkın cebi yanıyor. maaş yetmiyor. Siz neden memnunsunuz?

Enflasyon aldı başını gidiyor. Onlara sorsanız yüzde 10, yüzde 12. E biz sokağa çıkıyoruz. Vatandaş pazara, markete, alış verişe gidiyor. Aldığı ürüne gelen zam hiç de öyle yüzde 10 falan değil.

Esnafa enflasyonu soruyorum. Yüzde otuz, kırk, elli diyen var.

Vatandaş aldığı üründen, sattığı maldan biliyor enflasyonu. Birilerinin masa başında adeta “rakamları ayarlama enstitüsü” gibi çalışıp ilan ettikleri oranlardan değil.

Öyle bir hale geldik ki, zenginle fakir arasındaki gelir uçurumu büyüdü, büyümeye de devam ediyor.

Hayat pahalılığı can yakıyor, can alıyor.

Asgari ücret, sefalet ücretine dönmüş durumda.

Net asgari ücret 2.324 tl.

Oysa 4 kişilik bir ailenin zorunlu aylık harcamalarının ne olduğunu bu millet biliyor.

Vatandaşımız asgari ihtiyaçlarını karşılayamıyor.

Arkadaşlar bunun adı “alım gücü.” Vatandaş a-la-mı-yor.

Bakın Zonguldak’ta emeklilerimiz, işçilerimiz, sabit gelirli vatandaşlarımız çok. Maaşlara verilen zam, devletin açıkladığı enflasyon kadar. Bilemediniz, üzerine bir-iki puan koyun.

Peki gerçek enflasyon ne? Sokaktaki, pazardaki fiyat artışı ne? Yüzde 30, 40, 50 esnafımızın kendi telaffuz ettiği rakam.

Bu, aradaki fark kadar halkımız yoksullaşıyor demek. Satın alım gücü düşüyor demek.

Vatandaşımızın alım gücünü kuvvetlendirmek devletin asli bir görevidir. Ama bugünkü hükûmet tam tersine halkımızın alım gücünü zayıflatıyor.

Ben ve arkadaşlarım boş aldığımız hazineyi dolu teslim ettik. Bizim hesabımız ortada, başımız dik.

Şu andaki hükûmet ne yaptı?

Hazineyi tüketti, kasa boş. Ülke borç batağında. Doğmamış çocuklarımıza kadar borçlandırdılar memleketi.

Biz ekonomi yönetimini bıraktığımızda bütçe açığı 24 Milyar Lira. Yıl 2015. 2020 yılında 239 Milyar Lira. Tam on misli.

Devletin faiz ödemeleri biz bıraktığımızda 53 milyardı. Meclis’ten gelecek yıl için 179 milyarlık bir faiz ödeneği istiyorlar.

Hani faize karşıydılar...

Soruyorum onlara;
Vicdanınız sızlamadan nasıl çarçur ettiniz bu milletin kaynaklarını? Har vurup harman savururken hiç mi durup düşünmediniz? Hiç mi vicdanınız sızlamadı?

Bir yandan israf edip, bir yandan da itibardan tasarruf edilmez diye farklı bir şekilde anlatmaya çalıştılar ama bu halk görüyor.

Arkadaşlar, bunlar yönetemiyorlar ve arkasından da halkımızın onuruyla oynuyorlar.

Üzülerek söylüyorum ki bu yönetim anlayışı ile Türkiye’nin sorunlarını çözmek mümkün değil.

Fakirleşiyoruz, korkarım ki bu zihniyet devam ederse daha da fakirleşeceğiz.

Allah korusun, bu günler iyi günler. Allah beterinden saklasın diyoruz ama kötü yönetimde ısrar bugünleri bile mumla aratır hale getirebilir.

Doğru politikalar, doğru adımlar ile sorunların çözümü mümkünken bugünkü hükûmet ısrarla, inatla hatalarına devam ediyor.

Artık yeter. Biz bu yanlışların bedelini ödemek istemiyoruz. Halkımız bunu hak etmiyor.

Ülkemizin sorunlarının çözümü ancak ve ancak bu milletin, çalışanların ve yatırımcıların geleceğe güvenle bakmasıyla mümkündür. Mevcut yönetimle güven ortamını sağlamak mümkün değildir.

Bu yönetim başta olduğu sürece yatırımcı yatırım yapmaktan çekinecek, yeni istihdam oluşmayacak, işsizlik sorunu artmaya devam edecek.

Bakın kendi vatandaşımız parasını başka ülkelere götürüyor. Yastık altında tutuyor. Korkuyor. Devlete güvenmiyor kimse.

Güven olmayan ülkede döviz kuru artar, işsizlik artar, yoksulluk artar, açlık artar.

Bu ülkenin vatandaşları, insan haysiyetini yok sayan, insan onurunu ayaklar altına alan bir ekonomi yönetimini hak etmiyor.

Bu ülkenin vatandaşlarına bu kötü yönetimin bedelini ödetemezsiniz. Kimse artık halkımızdan bunu beklemesin.

Kendileri yaşam standartlarından en küçük bir taviz vermezken, hiç kimse halkımızdan yokluk karşısında sabır göstermesini beklemesin.

Sizin göreviniz vatandaştan yokluk karşısında sabretmesini istemek değildir. Sizin göreviniz; bu ülkeyi topyekün zenginleştirmek, refahı arttırmaktır.

Zenginleşmeyi şöyle anlıyorlar: Üç beş tane zengin türerse, zenginleştik zannediyorlar. Ekonomi yönetiminin amacı üç beş tane zengin türetmek olamaz.

Ekonomi yönetiminin amacı bir ülkeyi topyekûn zenginleştirmektir. Refahın bana yayılmasını sağlamaktır.

Zengin ile fakir arasındaki uçurumun kapanmasını, gelir dağılımının daha adil olmasını sağlamaktır.

Bu bizim kaderimiz değil arkadaşlar. Bu kötü yönetim bu ülkenin kaderi değil. Biz, bu kötü yönetimi sona erdirmek için yola çıktık.
Ekonomiyi ehil olmayan ellerden kurtaracağız.
Biz ülkemizi zenginleştireceğiz.

Biz, vatandaşımız gece yastığa başını koyduğunda evinin kirasını, çocuğunun harçlığını dert etmeyeceği günler için çalışıyoruz.

Biz, bu milletin kaynaklarını küçücük bir zümrenin çıkarı uğruna heba eden anlayışa son vereceğiz.

Biz, devletin imkanlarını iktidar ve yandaşlarına değil; millete, sadece millete hizmet eder hale getireceğiz.

DEVA Partisi bu ülkeyi zenginleştirmek, her bir vatandaşımıza rahat bir nefes aldırmak için yola çıktı ve hep birlikte bunu başaracağız.

***
Kıymetli arkadaşlarım,

Dün biliyorsunuz Merkez Bankası Başkanı gece yarısı kararnamesi ile görevden alındı.

Yine tek kişinin imzasıyla. Bu sistemde her şeye tek kişi karar veriyor malum. Hep söylüyoruz Türkiye 1’den büyüktür.

Yok deseler de, ekonomi uçuyor deseler de lamı cimi yok; Türkiye’de şu an derin bir ekonomik kriz var.

Daha evvel de söyledim, bunun tek sebebi:
Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemidir, kötü yönetimdir.

Ortak aklı yok ettiler. Köklü kurumlarımızın itibarını sıfırladılar. Liyakatı ortadan kaldırdılar. Bugün hangi kurum, layıkıyla, korkmadan işini yapabiliyor?

Merkez Bankası Başkanı’nın bir gece operasyonuyla değiştirilmesi bunun yeni bir yansımasından ibarettir.

Bu sistem ve yönetim anlayışı değişmedikçe, kişileri değiştirerek sorunları çözmek mümkün değildir.

Sayın Cumhurbaşkanı ve ekonomi yönetimi, talimatlarını uygulayan kişileri değiştirerek ekonomide yaşanan çöküş tablosunun sorumluluğundan kaçamazlar.

O kadar kolay değil.

Bunun tek sorumlusu sizsiniz ve biz bunu size hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz!

Biz DEVA Partisi olarak Merkez Bankasının da, BDDK’nın da TÜİK’in de bağımsızlığını sağlayacağız. Bu kurumları yeniden ayağa kaldıracağız. Daha önce de söyledim, bunu bir ayda yapacağız.

Dürüst ve işinin ehli kadroları alacaksınız; organizasyon şemasını hızlıca gözden geçireceksiniz; açık hedefler vereceksiniz. Bağımsız kurullar kurmak için, “Siz doğrusunu, bildiğinizi yapın”.

Tabii ki genel çerçeve ve ortak hedefler olacak. Ama bir kurum bağımsızsa, o kurumun bağımsızlığına saygı göstereceksiniz. Niye o kurum bağımsız?

Günlük siyaset, kısa vadeli bakışa sebep olabiliyor.

Günlük siyaset, Merkez Bankasına dönüp “Para bas biraz” diye talimat verebiliyor.

Günlük siyaset, BDDK, TÜİK gibi kurumlara yanlış yaptırabiliyor.

Günlük siyaset, TÜİK’e dönüp, “Rakamlarla oyuna, biraz daha güzel göster rakamları” diyebiliyor.

İşte böyle olmaması için bu kurumlar bağımsız.

***
Kıymetli Zonguldaklı hemşehrilerim,

Zonguldak; şairin dediği gibi “kahrın ve zulmün önünde dimdik” duranların kara elmas diyarı...

Binlerce kardeşimizin yerin altında ter döktüğü şehrimiz.

İşçi hakları dendiğinde, en önce sesi yükselen, yıllardır hak mücadelesi veren Zonguldak, bugün işçinin, emeğin ne durumda olduğunu gayet iyi biliyor.

Geçtiğimiz günlerde Meclise getirdikleri torba yasayı gördünüz.

Çalışanlar sefalet ücretine mahkum olsun ama kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin uzatılsın dediler. Çalışanlar 1 yıl daha 1.168 liraya mahkûm edilsin dediler.

El insaf arkadaşlar. El insaf.

Günlük 40 lira yapıyor bu. Tek başına bir kişinin bile geçinemeyeceği bu tutarla insanlar aile geçindirmeye çalışıyor. İnsaf.

Diyelim ki daha yüksek maaşla iş buldu bu çalışan, “Haydi tazminatlarımı alayım da geçeyim” diyebiliyor mu? Yok, o da mümkün değil.

Önceki varlık barışı uygulamalarında varlıklar üzerinden %1, %2 gibi oranlarda vergi alınırken, bu düzenlemede varlıklar üzerinden herhangi bir vergi alınmayacağı yer alıyor. Sıfır. Oysa sıradan vatandaştan yüksek ÖTV ve KDV ödemeleri altında eziliyor maalesef.

Yahu sizin bu vatandaştan istediğiniz ne? Derdiniz ne? Parası olana vergi muafiyeti, tanıdıklarınıza vergi affı ama gariban halka düşük gelirle yaşamaya çalışıyor.

Bu böyle olmaz arkadaşlar. Bu ülkede çalışan herkes alnının terinin karşılığını almalı. DEVA Partisi iktidarında alacak.

Bu ülkedeki herkes insan onuruna yakışır bir hayat yaşamalı. DEVA Partisi iktidarında yaşayacak.

Emek dünyamızın bir diğer önemli sorunu sendikal haklar...

Biz sendikal hakların AB ve ILO standartlarına uygun hâle getirilmesini önemsiyoruz.

Çalışanların sendikal haklarından yararlanması sağlanmalı ve sendikalı iş yerlerinin de rekabet gücü korunmalıdır.

Devlet, sendikal haklardan korkmaz, bunları güçlendirmek toplumu güçlendirmektir. Ekonomiyi güçlendirmektir.

Değerli arkadaşlar, Alaplı’nın fındığının değeri, kıymeti bilinmiyor. Fındık üreticisi zorlanıyor. Nasıl zorlanmasın? ülkemizde üreticiler desteklenmiyor ki.

Çiftçilerimiz zorlanıyor. Geçinemiyor. Harcadıkları emek, kazançlarına değmiyor.

Bir de üstüne artan kurla maliyetleri artıyor. Daha da mağdur oluyor.

Mazota, gübreye, ilaca, tohuma, zam üstüne zam yapılıyor. Hani dolara bakmıyorlardı ya. Ama çiftçimiz bakıyor.

Hayvancılıkla geçinen halkımız desteklenmiyor. Süt üreticileri de desteklenmiyor. Maliyetler artıyor, süt fiyatları değişmiyor.

Teşvik takviminin belirlenmemesi üreticimizi korumasız bırakıyor.

Arkadaşlar Zonguldak’ta büyük bir üretim imkanı var. Bundan yararlanabilmek için tarıma ve hayvancılığa dayalı organize sanayi bölgeleri kurulmalı ve özellikle organik tarım desteklenmelidir.

Yem üretimi için etüt çalışmaları yapılmalıdır.
Biz üreticimizin, çiftçimizin sesini duyuyoruz, dertlerini görüyoruz.

Zonguldak’taki tersanelerin durumuna baktığımızda da durum iç açıcı değil. Tersanelerde çalışanların sayısında hızla azalma görüyoruz.

Tersanecilik gün geçtikçe zayıflıyor.

Yine, Filyos liman projesi var meşhur... Biliyorsunuz. Sürekli gündemde, sürekli şov yapılıyor ama proje yerinde sayıyor.

Zonguldak gibi büyük bir Karadeniz şehri için limanlar da yetersiz. İhracatı güçlendirecek, üretimi arttıracak, ekonomiyi canlandıracak böyle bir imkandan faydalanmamak Zonguldak’ı geride bırakıyor.

Zonguldak’da demiryolu da eksik, trenlerle ilgili sorunlar var. Hem demiryolu olan, hem deniz kıyısı olan şehri karayoluna mahkum etmek akılcı değildir arkadaşlar.

Bu şehrin ticaret için kullanabileceği ağları çok geniş, biz tüm bunların rasyonel politikalarla, çözüleceğini biliyoruz.

Ulaşımı canlandırmadan, lojistiği kolaylaştırmadan Zonguldaklı nasıl üretsin? Biz hepsine DEVA olacak projelerimizle geliyoruz arkadaşlar.

İşsizlik Zonguldaklıların da canını yakıyor. İş bulamayan gençlerimiz göç etmek zorunda kalıyor.
Bir deniz şehri olmasına rağmen balıkçılık geliştirilmiyor. Yine büyük bir potansiyelden Zonguldak mahrum bırakılıyor.

Hava kirliliği, Zonguldak’ın bitmeyen, kapanmayan yarası. Bu yüzden de içinden geçtiğimiz Covid-19 sürecinde maalesef Zonguldak en çok kayıp veren şehirlerimizden biri. Bu çok temel bir insan hakkı, devlet halkımızın sağlığını gözetmek ve havayı temiz tutmak zorunda.

Zonguldak, bir doğa harikası olmasına karşın turizmden gerekli katkıyı alamıyor. Çünkü burada da doğru politikalar uygulanmıyor.

Çaycumasıyla, Alaplısıyla, Devreğiyle, Kilimlisiyle, Gökçebeyiyle, Kozlusuyla, her bir köşesiyle benzersiz bir şehir bunları hak etmiyor.

Bunlar şehrimize yakışmıyor.

Biz Zonguldak’ın dertlerini biliyoruz, görüyoruz. Zonguldak’ın derdi çok ama devası hazır.

Biz, Zonguldak’ın şelaleleriyle, mağaralarıyla, eşsiz ormanlarıyla, deniziyle, tarihiyle turizmden gelir elde edeceği politikalar üreteceğiz.

Biz, gençlerimizin göçünü önleyecek imkanları şehre getirmek için çalışacağız.

Doğalgaz altyapısını güçlendireceğiz, başta enerji olmak üzere yatırım maliyetlerinin azalması için çalışacağız.

Zonguldak’ın demokrasiye ihtiyacı var. Zonguldak’ın atılıma ihtiyacı var. Zonguldak’ın DEVA’ya ihtiyacı var.

Biz Zonguldak’a DEVA olmaya, Türkiye’ye DEVA olmaya hazırız. Soruyorum şimdi. Zonguldak hazır mı?
...
Değerli arkadaşlar,

Ülkemizdeki, şehrimizdeki gençler zorlanıyor.
Gençler mutsuz. Daha da kötüsü gençler umutsuz.
Gençler yarınlarının hayalini kuramıyor.
Gençler bir hayat inşa edebilecek güce sahip olacağını düşünmüyor.

Devlet onlara hizmet, eğitim, iş götürmediği için gençlerimiz oldukları şehirlerden göç etmek zorunda kalıyor, başka yerlere gitmek zorunda kalıyor. Zonguldaklı gençlerimiz de göç ediyor.

Köylerdeki, ilçelerdeki ve küçük şehirlerdeki gençlerimiz büyük şehirlere; büyük şehirlerdeki gençlerimiz ise fırsat yakaladığında yurtdışına göç ediyor.

Değerli dostlarım,

Bizim hedefimiz;
gençlerimizin her birinin dünyadaki yaşıtlarıyla eşit seviyede eğitim alabileceği,
eşit hayat yaşayacağı,
eşit ekonomik koşullara kavuşacağı,
ama en önemlisi de benzer hayaller kuracağı,
bir ülke.

Biz bunun için hazırız, biz gençlerle birlikte ülkemizin geleceği için hazırız.

***
Saygıdeğer katılımcılar, değerli arkadaşlar;

DEVA Partisi, kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle, işçilerle, esnafla;
eşitlik için, adalet için yola çıktı.

Çözüm haritamız belli.

Çözümün sözcüsü bizler olacağız.

Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.

Toplumu kutuplara ayırmayacağız.

Hep beraber türkiye’nin yaralarını saracağız.

Biz türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.

Artık türkiye’nin DEVA’sı var zonguldak’ın DEVA’sı var ve biz hazırız.

Hepinize çok teşekkür ediyorum.