9 Aralık 2020 DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın 1. Olağan Çankırı İl Kongresi Konuşması

9 Aralık 2020

Genel Başkanımız Ali Babacan’ın
1. Olağan Çankırı İl Kongresi Konuşması

DEVA Partisi’nin değerli genel merkez kurul üyeleri,
Çankırı il teşkilatımızın çok değerli başkanı,
Değerli ilçe başkanlarımız, teşkilat mensuplarımız,
Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının kıymetli temsilcileri, Sevgili Çankırılı gönüldaşlarımız,

Türkiye’nin farklı illerinden gelip bugün bizlerle beraber olan saygıdeğer konuklarımız,

Ulusal ve yerel basınımızın değerli mensupları, Ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımız;

Hepinizi en içten duygularımla selamlıyor, Çankırı teşkilatımızın 1. olağan il kongresine hoş geldiniz diyorum.

***

Bugün,

Kalesiyle, Hüyük Yeraltı Şehri’yle, medreseleriyle, türbeleriyle, Taş Mescidi ve Sultan Süleyman Camii’yle, Anadolu’muzun tarihten bugüne uzanan en köklü şehirlerinden birinden, Altı tekmil tuz madeni, üstü kavak ağaçlarıyla, söğütlerle bezeli, yarenler diyarı, Çankırı’dan sesleniyorum sizlere.

***

Bugün 43. il kongremizde birlikteyiz. 4 Ekim’den beri ülkemizi karış karış ge- ziyoruz.

Çorum’un selamını Erzurum’a, Diyarbakır’ın selamını Sinop’a, Manisa’nın se- lamını Kars’a taşıyoruz.

Kuzeyden güneye, doğudan batıya ülkemizi birleştirerek, Deva Partisi çatısı altında buluşturarak büyüyoruz.

Damla damla büyüyoruz, umudu yeşertiyoruz.

Bu su hiç durmaz arkadaşlar. Bu su hiç durmayacak.

***

Değerli dostlarım,

Gelin hep beraber, ülkemizin yaşadığı sıkıntıların bir fotoğrafını çekelim.

Gerçekten yüreğimiz acıyor, içimiz parçalanıyor.

Çeteler yeniden devlet yönetiminde söz sahibi olmaya başladı. Toplumsal ku- tuplaşma, ayrışma artıyor iktidar tarafında da adeta teşvik ediliyor.

Yanlış adamlar ve yanlış adımlar yüzünden ekonomimiz dibe vurdu.

Şu anki kötü yönetim ve onun küçük ortağı, ülkemizi iflasın eşiğine getirdi.

2018 yılının haziran ayında partili Cumhurbaşkanının göreve başlamasından ve yakın akrabasını da önemli bir göreve getirmesinden bu yana, hazinenin borcu iki yılda ikiye katlandı, ikiye.

Yani, koskoca cumhuriyet tarihi boyunca birikmiş borç kadar ilave borcu son iki senede yaptılar.

Ben ve arkadaşlarım ekonomi yönetimini bıraktığımızda, devletin bütçe açığı 24 milyar lira idi. Bugün açık 247 milyar liraya çıkmış durumda. Tam on misli, on.

Birkaç kişinin kötü yönetiminin bu memlekete maliyetinin ne kadar büyük ol- duğunu hesap edebiliyor musunuz?

Yanlış para ve maliye politikalarıyla ülkemizi derin bir ekonomik krize sürükle- diler.

Aynı dönemde Merkez Bankasının hem yedek akçelerini hem de döviz rezerv- lerini tükettiler.

Ben ve arkadaşlarım yönetimdeyken bu milletin alın teriyle, üretimiyle, lok- masından arttırıp ödediği vergilerle kara gün parası olarak biriktirdiğimiz ye- dek akçeleri bir çırpıda yok ettiler. 3-5 tane müteahhide dağıtıp bitirdiler.

Yetmedi; Merkez Bankasını bir de borca soktular.

130 milyar doların üzerinde gizli döviz satışıyla merkez bankası rezervi şu anda 48 milyar dolar ekside.

Bir ülkenin merkez bankası borçlu olur mu ya?

Bir ülkenin hazinesi borçlu olabilir mi arkadaşlar? Bir ülkenin Merkez Bankası- nın borçlu olması düşünülemez. Yine aynı iki yılda, yani partili Cumhurbaşkanı artı yakın akraba Bakan, aynı dönemde tam 130 milyar dolarlık gizli usullerle bu ülkenin döviz rezervine eritip bitirdiler. Bitirdikleri de yetmedi eksiye dü- şürdüler. Eksi nasıl olacak diyorsunuz? Şöyle oluyor; Merkez Bankası açıyor, gösteriyor kasasını "Bak diyor dövizim, altınım var" diyor ama bu dövizden, altından daha fazla piyasaya Bugün Merkez Bankasının borcu var. Aradaki fark da tam 48 milyar dolar. Biz bir zamanlar 30 milyar dolardan alıp 136 milyar dolara çıkartmıştık bu Merkez Bankasının rezervini. Ve Merkez Bankasının kendi has rezerviydi bu. Sattılar, sattılar, üstü örtülü operasyonlarla sattılar. Gizli gizli yaptılar. Böyle açık, şeffaf da değil ama sonunda tabii hesap ortada. Giren çıkan bakiye bir bakıyorsunuz eksi 48 milyar dolara şu anda Merkez Bankasının rezervi düşmüş durumda. Ama değerli arkadaşlar gerçekten bir trajik durum daha var.

Ama değerli arkadaşlar gerçekten bir trajik durum daha var o da varlık fonu. Ben 5 yıl direndim, izin vermedim. Çünkü niyetlerini iyi biliyordum. Bu fonu niye istediler iyi biliyordum. Ortada varlık yok. Orayı da tam 64 milyar (kat- rilyon) borçlandırdılar. Ve bu fon Sayıştay denetimine tabi değil, düzenlemesi- ni öyle yaptılar. Hiç kimse denetleyemiyor. Kamu ihale yasasına tabi değil. Yani birisinin babasından miras kalsa bu kadar rahat harcayamaz arkadaşlar. Böyle bir fon kurdular.

Bizim ilk işlerimizden biri doğmamış çocuklarımızı bile borca sokan, o borca batırdıkları sözde “varlık” fonunu kapatmak olacak.

Hiç olmaz ise zararı durduracağız zararı. Kara delik, oluk oluk para yiyor kara delik. Tam bir kara delik. Hiç olmazsa orada keseceğiz durduracağız.

Türkiye'yi getirdikleri nokta bu. Her üç kişiden biri işsiz veya atıl durumda. İn- sanlarımız iş aramaktan vazgeçmiş. “Artık iş bulamam bu saatten sonra” di- yorlar.

Çarşı pazar enflasyonu almış başını gitmiş.
Bu tablonun böyle kalmasına izin verecek miyiz arkadaşlar? Sizlere soruyorum;

Doğmamış çocuklarımıza kadar bizi borçlandıran bu kötü yönetime son verme zamanı gelmedi mi?

Bu iş bilmez yönetime son verme zamanı gelmedi mi?

Aziz milletimizden gerçekleri saklayan, köklü kurumlarımızın güvenilirliğini sarsan, insanımıza güven değil korku salan bu düzene son verme zamanı gelmedi mi?

Değerli arkadaşlarım,

Biz; Türkiye’nin yarınları için bu yola çıktık.

Biz; çocuklarımız için, gençlerimiz için yola çıktık.

Biz; bu ülkede damlayan her bir alın terinin hakkı için yola çıktık.

Biz; bu milletin çiğnenen onurunu yeniden ayağa kaldırmak için yola çıktık.

Biz; güven iklimini tesis etmek için, baskıya son vermek için, özgürlüklerimizi doyasıya yaşayacağımız bir Türkiye için yola çıktık.

Değerli konuklar, değerli yol arkadaşlarım,

Bize soruyorlar, “Neyine güveniyorsun?” diyorlar. “Korkmuyor musunuz?” di- yorlar.

Bu soruyu bir kez de Çankırı’dan yanıtlayalım:
Biz; haklı olmanın gücüne güveniyoruz arkadaşlar.
Biz; doğru olmanın gücüne güveniyoruz.
Biz; vatandaşlarımızın sağduyusuna, desteğine güveniyoruz.
Biz; hakikate olan sadakatimize güveniyoruz.
Dikkatinizi çekmek isterim; bizim sadakatimiz “hakikate”dir arkadaşlar.

Bakın, bizim verilmiş bir sözümüz var. Bu ülkenin çocuklarına, gençlerine, ka- dınlarına, çiftçisine, esnafına, emekçisine, tüm vatandaşlarımıza artık verilmiş sözümüz var. Asla geri dönmeyiz.

Yaptığımız işin ilkeli, düzgün ve dosdoğru olması için çalışırız.

Biz, gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz. Ve emaneti teslim almaya geliyoruz.

Biz, Türkiye’nin erdemli, namuslu insanlarıyla birlikte DEVA Partisi bayrağını en yükseğe taşımak için hazırız.

Biz Türkiye için hazırız.

Değerli arkadaşlar, haklı her zaman güçlüdür. Eğer doğru yaptığınızdan emin- seniz, kalbinizde böyle bir soru işareti yoksa, vicdanen rahatsanız sizden güç- lü kimse olamaz. Tabii ki en güçlü Allah. Diyecek hiçbir şeyimiz yok ama hak- lıysanız dosdoğru çalışıyorsanız biz şuna da inanıyoruz, Allah doğrunun yar- dımcısıdır.

Peki Çankırılı dostlarım, şimdi sizlere sormak istiyorum. Dürüst, ahlaklı ve işinin ehli bir yönetim için,
Çankırı hazır mı?
***

Değerli arkadaşlarım,

Bugünkü iktidarın çok kötü bir huyu var.

Gerçekleri gizlemeyi, halkımızın algılarıyla oynamayı bir huy haline getirdiler.

Durmadan propaganda makinesi çalıştırıyorlar. Durmadan algı çalışılıyorlar. İş üretmedikleri için laf üreterek bu işi götürebileceklerini zannediyorlar.

Onları bu kötü alışkanlarından vazgeçmesi için uğraşıyoruz ama olmuyor. Huy- lu huyundan bir türlü vazgeçmiyor.

Aranızda TÜİK’in açıkladığı rakamlara güvenen var mı? Yok.

Kendileri çalıp, kendileri oynamaya başladılar. Koskoca TÜİK’e kurmuşlar bir tane ayarlama odası, rakamları eğip büktükten sonra kamuoyuna açıklıyorlar.

Bunlar kimi kandırdıklarını zannediyor?

Ben esnaflıktan gelen bir kardeşinizim. Esnafın derdinden anlarım, esnafın di- lini de iyi bilirim.

Esnaf alıp sattığı malın fiyatını bilir. Neydi, ne oldu? Bunu bilir.

Ben hep soruyorum “Şu aldığınız mal geçen sene kaçaydı, bu sene kaçaydı” diye. Esnafımız da biliyor, halkımız da biliyor enflasyonun ne olduğunu ama esnaf sürekli aynı malı alıp sattığı için hafızasında iyi yer tutar. Ben soruyorum “Geçen sene aldığınız malı kaça alıyordunuz, bu sene kaça alıyorsunuz?” diye. Bakkalına, manavına, cep telefonu satanına, gıda işiyle uğraşana, giyim işiyle uğraşana herkese soruyorum. “Enflasyon sizce kaç?” diyorum. “Alıp sattığınız mal son bir yılda yüzde kaç arttı?” diye soruyorum. Kimi diyor %30, kimi di- yor %40, kimi diyor %50. Hele böyle ithal ağırlıklı bir ürünse beyaz eşya gibi %100 diyor. Burada rakamları duyuyorum. Burada esnafımız az ama hepiniz satın alansınız, tüketicisiniz. Siz de verdiğiniz parayı biliyorsunuz fakat hükû- met enflasyonu kaç açıklıyor? %10 küsur...

Peki bunu niye yapıyorlar? Sadece vatandaşa şöyle bir moral olsun diye yap- mıyorlar.

Emekliye, memura, sabit gelirliye maaş zammını o açıkladıkları ayarlanmış enflasyon oranlarına göre yapıyorlar da ondan.

Asgari ücret şimdi gündem değil mi, asgari ücret. Asgari ücreti ne yapacaklar? O TÜİK’teki ayarlama odasından geçmiş enflasyon üzerinden, eğilip bükülmüş enflasyon üzerinden bir miktar da ekleyecekler diyecekler ki “Bakın işte biz asgari ücreti artırdık.” Değerli arkadaşlar bu milletin satın alım gücü çok çok düşmüş durumda. Sabit gelirliler, özellikle esnafımız bunu iyi görüyor. Çünkü satışı niye düşüyor? Vatandaşın satın alım gücü düştüğü için esnafın satış dü- şüyor. Bugün memurumuz emeklimiz, kamu işçimiz hep sabit gelirli ve bunla- rın satın alma gücü çok düştü arkadaşlar.

Oysa gerçek enflasyon almış başını gitmiş. Sokağa çıkan, pazara giden sizler çok iyi biliyorsunuz, görüyorsunuz, yaşıyorsunuz.

Vatandaşın cüzdanı yanılmaz arkadaşlar. Esnafın hesap kitap defteri yanılmaz.

Diyorum ya, bunlar gerçekleri halkımızdan gizlemeyi bir huy haline getirdiler.

Biz, öncelikle dürüst ve ilkeli bir yönetimi inşa edeceğiz. Halkımızdan gerçek- leri gizlemeyeceğiz.

Bu inanın çok kolay bir günde her şey değişir, bir gün de. Dürüst ve işin ehli kadro iş başına getirin bakın size nasıl gerçekleri olduğu gibi anlatıyorlar. Va- tandaşlarımıza nasıl bu ülkenin gerçeklerini anlatıyorlar, paylaşıyorlar. Biz hal- kımızdan gerçekleri asla gizlemeyeceğiz, şeffaf olacağız. Her an hesap verme- ye hazır olacağız. Niye? Çünkü doğru hesaptan kaçmaz. Bu da önemli bir ata- sözümüzdür. “Doğru hesaptan kaçmaz.” Hemen hesap vermeye hazır çalışır.

Biz, bu yoksulluğa, bu israfa, bu iş bilmezliğe bir son vereceğiz.

Halkımızı hak ettiği refah seviyesine yükselteceğiz.

***
Değerli arkadaşlar

Ekonomi yönetiminde rakamlarla oynadıkları yetmezmiş gibi, sağlık söz konu- su olduğunda bile gerçekleri paylaşmıyorlar.

Biliyorsunuz biz aylarca dedik ya şu rakamlar bakın doğru değil. Doktorları- mız, diğer sağlık çalışanlarımız işin içinde. Tabipler Birliği, bütün doktorlarımı- zın meslek örgütü, eczacılar birliği, hemşireler, diş hekimleri, bütün sektördeki insanlar diyor ki “Bu rakamlar doğru değil. Biz bu işin içindeyiz. Tek bir hasta- nedeki sayı, o ilin sayısından daha fazla biliyoruz” diyorlar. “Tek bir il için açık- lanan rakam Türkiye'nin toplamından daha fazla, bunu görüyoruz” diyorlar. Ama onlar ne yapıyor? Hemen ellerinde bir hain damgası var. Kendi açıklarını ortaya çıkaran, kendi yanlışlarını ortaya çıkaran, doğruyu söyleyen kim varsa hemen o hain damgasını vuruyorlar. Ha bir damga daha var o da terörist damgası. Baktılar olmuyor, bir de terörist damgasını yapıştırıyorlar. Bu kadar kolay değil. Bu kadar ucuz değil.

Tüm dünya pandemiyle boğuşurken, bugünkü iktidarın aklı fikri manipülasyo- na çalışıyor.

Biliyorsunuz, salgına karşı yeteri kadar önlem almadılar, vaka sayılarını bile açıklamadılar.

Hazirana kadar tek tük önlem almışlardı. Hazirandan sonra tamamen bıraktı- lar. Sadece salgının yayılmasını izlediler.

Yüz binlerce insanımızın hastalanmasına adeta göz yumdular.

Şimdi de belli saatlerde ve günlerde sokağa çıkma kısıtlaması getirdiler. Uz- manlara göre bu yapılan kısıtlama salgını engelleyecek nitelikte değil.

Uzmanlar diyor ki “Bir süre tam kapanma şart” ama yapamıyorlar. Kapanma- nın ekonomik yükünü kaldıramayacakları için, hazineyi boşalttıkları için yapa- mıyorlar.

Ama bu kapanmanın tabii ekonomik yükü var, tam kapanmanın. Bu ekonomik yükü kaldıramayacaklarını bildikleri için tam kapanmaya da cesaret edemiyor- lar. Şu anda ekonomik kriz var ama bu ekonomik kriz Türkiye'de pandemi ile başlamadı ki. Geçen sene de vardı. 2019'da pandemi yok. 2019'da Türkiye'nin büyüme oranı sadece %0.9 arkadaşlar, %1 bile büyüyememiş, o da tabii yine TÜIK'in açıkladığı rakama inanıyorsak. O da ayrı bir hikâye. Geçen sene açık- lanan rakam 0.9. Bu yılın ikinci çeyreği için daralma açıkladılar, küçülme 9.9. Rakamlar da enteresan yani 0.9-9.9 Hani fiyat etiketler oluyor 14 lira 99 ku- ruş ona benzer rakamlar açıklıyorlar. Diyorum ya hep algı.

Bununla da yetinmiyorlar bu sokağa çıkma kısıtlamalarının cezalarıyla para toplamaya çalışıyorlar. Adeta bu cezalar bütçeye ilave gelir metodu haline gel- di. E bütçe açık veriyor.

Eskilerin tabiriyle “sadre şifa, derde deva” bir önlem alamıyorlar. Vatandaşımız can derdinde, onlar başka şeylerin derdinde..

Yatıp kalkıp Kanal İstanbul diyorlar ya memleketin sanki şu anda en önemli en acil ihtiyacı gibi. Ama niye? Çünkü orada rant var, rant. İşte o rant gözlerini döndürüyor. Bu ülkenin bu kadar büyük sulama yatırımına ihtiyacı varken, bu ülkenin bu kadar büyük depreme hazırlık yatırım ihtiyacı varken, Kanal İstan- bul’la yatıyorlar, Kanal İstanbul’la kalkıyorlar ve inadına ha inadına. Şimdi İs- tanbul’da kamuoyu yoklamaları yapılıyor. İstanbul’da yaşayanlara soruyorsu- nuz İstanbul “Ben bunu istemiyorum” diyor. Hiçbir kamuoyu yoklaması hiçbir ankette yüzde 50’den daha fazla bir destek yok. Yüzde otuzlar, kırklar o civar- da. Ama inadına. Bir de kutuplaştırmaya da meraklılar ya hani öteki beriki... “Sen Kanal İstanbul’dan yana mısın? Kanal İstanbul’a karşı mısın? diye hemen bir kutu başına parametresi haline de bunu getirmeye hazırlar.

Peki bu salgın döneminde ekonomik tedbir almak için ne yaptılar? Esnafa, küçük işletmelere ancak bir borç yapılandırması önerebiliyorlar.

Esnafa küçük işletmelere yaptıkları bugüne kadar sadece bir borç öteleme. Borç ötelerken de faiz alıyorlar. Hani bir zamanlar bu ülkenin tertemiz işini iyi bilen bürokratlarına faizci diyenler, faiz lobisinin adamı diye suçlayanlar, mi- ting meydanlarında yuhalatanlar bugün bu şartlarda esnaftan faiz almayı ih- mal etmiyorlar, dikkat edin. Merkez Bankası faizlerini %15'e çıkaranlar da kendileri. Üç kere Merkez Bankası başkanı değiştirdiler. Bizim asıl işin ehli ar- kadaşlar ayrıldıktan sonra görevlendirdikleri bir olmadı değiştiler, iki olmadı değiştirdiler, şimdi üçüncüsü... O da gelir gelmez faizi %15'e çıkarttı. Şimdi sormak lazım faizci kim, faiz lobisi kim? Sormak lazım.

Ya esnaf siftah yapamıyor siftah. Esnafımızın dükkânı çalışmıyor, para kazan- mıyor ama sayaç dönüyor. Kira, elektrik, doğal gaz derken sayaç hiç durmu- yor.

Vergi, SGK borcu olan vatandaşlarımız, esnafımız ne kazanacak da hangi bor- cunu ödeyecek?

Günlük geçimini sağlayamıyor; bir de eski borcunun yeni taksitlerini mi öde- yecek? Nasıl ödeyecek?

Geçtiğimiz martta erteledikleri SGK primleri vardı ya, kasımda, aralıkta onla- rın da ödemesi geldi.

Hatırlayın, pandeminin başında bütün ülkeler kendi vatandaşlarına karşılıksız destek veriyor. Bunlar pandemi başlayınca ne yaptılar hatırlayın, IBAN. He- men vatandaşa IBAN verdiler vatandaştan para istediler. Akıllara durgunluk verecek bir şey bu.

Bütün dünya vatandaşa destek destek verirken bunlar vatandaştan destek is- tediler. Niye? Çünkü kasa boş, bütçe açık veriyor. Merkez Bankasının rezervle- ri boş, yedek akçeler tüketilmiş. İşte ellerinde artık kaynak kalmadığı için, çarçur ettikleri için, israf ettikleri için, kötü yönettikleri için bu pandeminin et- kisini ne öteleyecek, etkisini azaltacak bir ekonomik programda bugüne kadar uygulayamadılar uygulayamıyorlar.

Vatandaştan para istediler. E bu milletin senelerdir ödediği vergiler ne oldu? kara gün paralarımız ne oldu?

Salgın nedeniyle canının derdiyle uğraşması gereken vatandaşlarımızın adeta yakasına yapışıyorlar “vergi vergi” diye.

Biz dedik ki o 17 Mart açıklamamızda “Bakın şu elektrikti, doğalgazdı bunların tahsilatını pandemi bitene kadar erteleyin” dedik. “Ve bu dağıtım şirketlerine de bankalardan finansman sağlayın, o şirketlerin de açığı o şekilde olmaz” de- dik. Bunun hepsini söylüyoruz, reçeteyi yazıyoruz ama ders almıyorlar. Hatta ne diyorlar biliyorsunuz. Bizim bu bir, iki, üç deyince Cumhurbaşkanı çıktı beni kastederek “Bir de çıkmış dedi bana ders vermeye çalışıyor.” Tabii ki derse ih- tiyacınız var, bunu vermek zorundayız. Eğer bizden ders almıyorsanız şu olan- lardan ders alın, milletin düştüğü durumdan ders alın.

Böyle olmaz arkadaşlar! Böyle devlet yönetilmez!
Bu milletin ne halde olduğunu bilmeyenler devleti yönetemez!

Hep söylüyorum, iki ay bir bakkalın yanında çıraklık yapmış bir insan bunların yaptığı hataları yapmaz.

Çünkü bilir, hayatı yaşar. O ödemesini denkleştirmek için, kirasını denkleştir- mek için bir bakkal, bir manav nasıl çaba gösteriyor? O ödeme günü geldiğin- de nasıl sırtından inen ter damlalarını hissediyor, bunu bilir. Ama bunların artık toplumla maalesef bağı kalmamış durumda. Etrafındaki yandaş kalabalığı za- ten Türkiye’yi görmelerini engelliyor. Arabada giderken konvoyda kimi zaman 50 araba kimi zaman 100 araba. Arabanın camından da ancak diğer siyah arabaları görüyorlar. Vatandaşı görmeleri de mümkün değil.

Arkadaşlar, yıllarca ekonomiyi yönetmiş bir kardeşiniz olarak söylüyorum; Yapılacak şey çok açık:

Derhal ama derhal küçük işletmelerin tüm vergi ve SGK prim ödemelerini pandeminin etkisi bitene kadar erteleyin. Hatta stopajı hiç almayın.

Şu pandemi bitene kadar esnafın yakasından düşün. Pandemi sonrasında da bu ödemeleri uzun vadeye yayın.

Vatandaşlarımıza uzun vadeli ve en az bir yılı geri ödemesiz olmak üzere faiz- siz kredi verin. Yeniden yapılandırmalarda da bu metodu izleyin.

Ancak böyle bir yeniden yapılandırma esnafımızı rahatlatır.

Esnafımıza, küçük işletmelere, kapalı kaldıkları dönem boyunca kira desteği sağlayın.

Çünkü bu salgının maliyetini tek başına vatandaşın üzerine yıkamazsınız. Bugün esnafımız diyor ki;

“Bu virüs sadece bizim dükkânda mı bulaşıyor? Vatandaşın fabrikaya giderken bindiği otobüste, metroda virüs yok mu?” diyor.

“Virüse karşı önlem dedikleri, meğer bizi bitirmekmiş” diyor.

Cefakâr esnafımız “Tamam, herkes sağlıklı olacaksa biz bitelim” diyor. Ama o da yok.

Bitirdiler arkadaşlar bitirdiler.
Halkımızın nefesini de vergisini de tükettiler.

***
Değerli arkadaşlar,

Doğruları anlatmaktan dilimizde tüy bitti. Ancak biz yılmayacağız, bizi yıldıra- mayacaklar. Doğruları anlatmaya devam edeceğiz.
Çünkü doğruları anlatmayı, toplumsal ve ahlaki sorumluluğumuz olarak görü- yoruz.

Onların rahatları kaçsa da, kulaklarını kapatsalar da, ders almak istemeseler de anlatmaya devam edeceğiz.

Gerçi “Bana ders vermeye kalkıyor” diyorlar ama bakıyoruz gizli gizli bizden kopya çekiyorlar.

Ekonomi dibe vurunca, akraba Bakan da ortadan yok olunca herhalde birileri “Ya bu DEVA Partisi’nden bazı tavsiyeler var. Ali Babacan bazı şeyler söylüyor, arkadaşları bazı şeyler söylüyor” deyip konuşma metinlerine bakıyoruz bizim ifadelerimizden böyle kopyala yapıştır bazen yapıyorlar onu görüyoruz.

Sıkıştıklarında reformdan bahsediyorlar, reformdan bahsettiklerinde de “Deva Partisi ne demiş?” diye bakıyorlar.

Defalarca fiyat istikrarının, Merkez Bankasının bağımsızlığının, mali disiplin ve yapısal reformların altını çizdik.

Kamu ihalelerinin açık ve fırsat eşitliğine dayalı hale getirilmesi gerektiğini söyledik.

Aksi halde “Bu parayı çarçur edersiniz” dedik. “10 liralık işi 20 liraya, 30 liraya mal edersiniz” dedik. “Şu ihaleleri şeffaf yapın, açık yapın” dedik.

Hukukun üstünlüğünün, insan haklarının önemini anlatıp durduk.

Dış politikada diplomasiden ve sözün gücünden bahsettik. “İtibarlı olun itiba- rın gücüyle etkili olun, sorunları böyle çözün” dedik.

Duvara çarpınca akıllarına bizim tavsiyelerimize bakıp onları tekrarlamak gel- di.

Ne diyelim arkadaşlar?

Biz, yaptıkları bunca hatadan sonra, utanıp da geri dönemedikleri o doğru yo- lun yolcularıyız.

Biz doğru yoldan sapmadık. İlkelerimizden, değerlerimizden sapmadık. Değerli arkadaşlar,

Ama bakıyoruz, bugünkü büyük ortağa... Öyle bir prangaları var ki, küçük or- taktan izin almadan tek kelime edemiyor.

Yolda karşılaştıkları küçük ortağın keyfini kaçırmamak için, yola birlikte çıktık- ları 40 yıllık arkadaşlarını terk ediyor.

Bir de bize ne diyor? “Siz gemiden indiniz” diyor.

Yine yanılıyorlar.

Biz, dürüst ve ilkeli seyreden bir gemiden hiçbir zaman inmedik.

Hatırlatalım: iktidarın bir üçüncü ortağı var biliyorsunuz. Daha geçen hafta ne dedi bu ortak?

“Geminin rotasını biz çiziyoruz” dedi.

Biz, 28 Şubat karanlığının destekçisi olan bu ortağın rotasını çizdiği gemiye hiçbir zaman binmedik ki!

Arkadaşlar, müsterih olun.

Biz hiçbir zaman, mafyayla, çetelerle, 28 Şubatçılarla, vesayet kalıntılarıyla aynı gemiye binmeyiz!

***

Değerli dostlarım,

Biz, bu ülkenin dürüst, namuslu, işini iyi yapan insanlarıyla aynı gemideyiz.

Biz, bu ülkede yarınlarını hak ettikleri gibi kurmak isteyen fedakâr gençlerle aynı gemideyiz.

Biz, ülkede adil yargılanma hakkı gaspedilen, haksızlığa uğrayanlarla aynı gemideyiz.

Biz, bu kötü yönetimin yükünü çekmek zorunda kalan esnafımızla, çiftçimizle, işçimizle, emeklimizle aynı gemideyiz.

Bizim rotamızı hakikat ve hakkaniyet çiziyor. 28 Şubatçılar çizmiyor. Bugünkü iktidara soruyorum:
Şimdi siz söyleyin.

Siz hangi gemide olduğunuzun farkında mısınız? Farkında değilseniz, zahmet etmeyin, ben söyleyeyim:

Sizin geminizin dümeninde küçük ortak oturuyor, rotayı da küçüğün küçüğü ortak çiziyor!

İşte sizin reislik yaptığınız gemi bundan ibarettir!

Bu geminin yolu da yol değildir!

***

İzlediğiniz rota memleketi 1990’ların karanlığına götürür. Bu rota toplumu ay- rıştırır, kutuplaştırır. Bu rota ülkeyi yalnızlaştırır. Bu rota halkı yoksullaştırır.

2015 seçimlerinde, 2018 seçimlerinde size destek veren, iktidar partisine des- tek veren, gönül veren vatandaşlarımız;

Tutup da rotayı 28 Şubatçılara çizdirin diye bu desteği size vermedi ki. Gemi- nin dümenine başkasını oturtun diye size oy vermedi ki.

Bu ülkenin sağduyulu insanları rahatsız ve bu ülkenin iktidarda olan ve Cum- hurbaşkanına destek veren arkadaşlarımız, vatandaşlarımız son derece rahat- sız. Emanetlerinin ehil ellerde olmadığının gayet iyi farkındalar. Henüz konu- şamıyorlar, henüz bazen gönül bağından bazen baskı sebebiyle kendilerini ifa- de edemiyorlar ama durumu gayet iyi biliyorlar. Bu geminin nereye gittiğini gayet iyi hissediyor.

Ve günü geldiğinde, sandık önlerine konduğunda gereğini yapacaklar. Hiç en- dişeniz olmasın.

***
Değerli arkadaşlarım,

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tarihi boyunca en çok ifade özgürlüğü ihlali kararı verdiği ülke Türkiye.

Hani derler ya, tuz koktu diye. İşte arkadaşlar, yargıda tuz koktu.

Bakın bugüne kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ifade özgürlüğüyle ilgili başvuruda bulunup da ihlal kararı verilen birinci sırada Türkiye, ikinci sı- rada Rusya ve Rusya'daki ihlal, kararda Türkiye'nin dörtte biri, dörtte biri.

Yani açık ara lig birincisiyiz, açık ara. Ama hangi ligin birincisi ifade özgürlü- ğünün kısıtlandığı baskı altına alındığı ülkeler liginde, açık ara birinciyiz.

Biz önce hukuku ayağa kaldıracağız.
Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını tesis edeceğiz.

Yargıçlarımız; anayasaya, evrensel hukuka ve vicdanlarının sesine aykırı ka- rarlar vermek zorunda kalmayacaklar.

Türkiye, mahkemelerinde adaletsizlik yapılan bir ülke olmayacak.

Yargı sistemimiz insan haklarını koruyacak. Öngörülebilir olacak. Tarafsız, ba- ğımsız, adil ve hızlı bir şekilde işleyecek.

Bunları yapmak inanın çok kolay. Yargı ile sorunların yarısı bir anda çözmek kolay bir anda. Ben bunları ilk ifade etmeye başladığımda “İnanın bu kadar kolay” dediğimde bazıları dedi ki “Ya öyle olur mu?” İnanın olur. Yapacağınız bir açıklama, diyeceksiniz ki “Ya artık bizden size telefon gelmeyecek. Artık size pusula göndermeyeceğiz.” Yargıçlara, savcılara hitaben “Bildiğinizi yapın” denecek. Bu kadar basit. Ve daha sonra da tabii bu telefon defterlerinden o telefonları silmeleri gerekecek. Çünkü eski huylar depreşip de yeniden elleri telefona gittiğinde hiç olmazsa hâkimleri, savcıları tekrar arayamasınlar diye.

Adalet sisteminin DEVA’sı olmak için biz hazırız arkadaşlar.

***

Şimdi buradan tüm vatandaşlarımıza seslenmek istiyorum;

Bizi arayıp bulmak isteyenlere bir koordinat verelim. Hani gençler diyor ya, bir konum atalım.

Biz;

“Borcumu ödeyemiyorum” diyen, “Ne yapacağımızı şaşırdık” diyen çaresiz va- tandaşımızın yanındayız.

Yoksulluğa terk edilen, artan maliyetlerle boğuşan fedakâr çiftçimizin yanın- dayız.

Çocuklarının yarınlarından kaygı duyan annelerin, babaların yanındayız.

Güvenli bir hayat kurmak isteyen gençlerimizin, hakkını arayan öğrencilerimi- zin yanındayız.

Senelerce okuyup yazılı sınavlarda yüksek not almasına rağmen, mülakatlar- da haksızlığa uğrayan gençlerimizin yanındayız.

Yargının beraat kararı verdiği halde hakkı iade edilmeyen, zulme uğrayan KH- K’lıların yanındayız.

Her gün ölüm korkusuyla yaşayan, çığlığını tüm dünyaya duyurmaya çalışan kadınların yanındayız.

“Ölüyoruz” diye feryat eden, zor şartlar altında çalıştırılan sağlık çalışanlarımı- zın yanındayız.

Bunca yıl çalışmasına rağmen, huzurlu bir hayat yaşayamayan emeklilerimizin yanındayız.

Yeni nesillere yaşanabilir bir çevre bırakmak için mücadele edenlerin yanında- yız.

Canlı ve cansız tüm doğa varlıklarının; şiddet gören hayvanların, börtünün, böceğin, ağacın, yeşilin yanındayız.

Bizim konumumuz budur, koordinatlarımız budur.
Nerede olduğumuzu görmek isteyenleri işte bu konuma davet ediyoruz.

Kimlerle beraber olduğumuzu merak edenleri, vatandaşımızın yanına davet ediyoruz.

Fakat bunların konumu belli. Konum atınca bir bakıyorsun yanlarında bir sürü yandaş var. Attıkları konuma bir bakıyorsun yanlarında daha düne kadar ken- dilerine hakaret edenler var. Ortak etmişler. Bunların konumuna bakıyorsun yanlarında 28 Şubat’ın o karanlığında dolaşmış, o zihniyette olmuş, destekle- miş ortakları var. Onların koordinatı, onların konumu belli.

Biz zulmedenlerden değiliz. Zulme göz yumanlardan değiliz. Bizim alnımız açık, başımız dik.

Vatandaşlarımızın yüzünü güldürmek, derdini dinlemek için buradayız.

***
Değerli Çankırılı dostlarım,
Biz Çankırı’nın sorunlarını da görüyoruz, duyuyoruz, biliyoruz.

Çankırılı çiftçimiz perişan olmuş durumda. Giderek yoksullaşıyorlar.

Çünkü gübre, tohum, ilaç fiyatları dövize bağlı olarak artıyor. Ürünler için açık- lanan taban fiyatlar ise ürün maliyetini karşılamıyor. Destek miktarları ya makyajlı enflasyon oranlarına göre artıyor, ya da hiç artmıyor.

Bakın arkadaşlar, burada açıkça bir kez daha ifade etmek istiyorum:

Dünya çapında yaşanan pandemi krizi bir kez daha gösterdi ki tarım çok kilit bir sektör. Artık bir ülkenin geleceği, kendi kendine yeterli bir tarım sektörün- den geçiyor.

Türkiye, bu konuda olağanüstü bir potansiyele sahip. Çankırı olağanüstü bir potansiyele sahip.

Sadece kendi kendine yeten değil, tüm dünyaya tarım ürünlerini, tarıma da- yalı sanayi ürünlerini, gıdayı ihraç edebilecek bir potansiyelimiz var.

Biz;

İnsana, toprağa, çevreye saygılı; üretici ve tüketicinin haklarını koruyan, sağ- lıklı ve sürdürülebilir bir üretimi esas alıyoruz.

Veriye ve bilime dayalı; yüksek katma değer üreten, rekabetçi, yenilikçi bir tarım sektörü oluşturmak istiyoruz.

Çiftçiyi desteksiz, sahipsiz bırakıp, tarıma da “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” diye bakarsanız; çiftçimiz de aç kalır, bütün memleket de aç kalır.

O yüzden önce çiftçilerimize sahip çıkmak, onların gelirlerini, yaşam standart- larını düzeltmek zorundayız.

Biz, sulanabilir alanların genişletilmesine yönelik yatırımlara öncelik vereceğiz.

Biz iktidara geldiğimizde temeli atılan barajlar bitecek.

Barajlar, Devrez Kızlaryolu Barajı gibi kaybolmayacak.

Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızın sorunları da çığ gibi büyüdü. Yem fi- yatlarındaki artış son bir yılda yüzde 65’e dayandı.

Büyük özveriyle ve neredeyse kâr etmeden üretime devam eden besicilerimi- zin, üreticilerimizin yanında olacağız.

Küçük ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde aile işletmelerinin kaliteli üretim yapmaları için teknoloji kullanımlarını destekleyeceğiz.

Çankırı’nın hem kırsal hem de kentsel alanda altyapı sorunları hâlâ devam ediyor.

Projeler arasında koordinasyon yok. Bu projelerin yaygınlaşması için bir çaba da yok.

Arkadaşlar, Çankırı’nın üniversitesinde veterinerlik fakültesi yok. Ziraat fakül- tesi yok. Tıp fakültesi yok.

Bu sorunlar saymakla bitmez...

Oysa Çankırı’ın sorunları çözülemeyecek sorunlar değil. Çankırı’nın Üniversite- si var, Çankırı‘nın çalışkan insanları var.

Çankırı’da tarımın teknolojiyle buluşması, ürün çeşitliliğinin artırılması, bilinçli tarım yapılması, tarımsal destek ve sübvansiyonların tarımsal üretime akta- rılması gerekiyor.

Çankırı’da sanayi de yeterince gelişemiyor.

Oysaki bugün biz Ticaret ve Sanayi Odası’na uğradık. Orada sanayicilerimize de şöyle bir sohbet ettik. Gerçekten Çankırı'da çok farklı sektörlerde çok güzel sanayi tesisleri oluşmuş durumda. Demek ki topraklar nasıl bereketli ise sa- nayi konusunda da Çankırı'nın bereketi hazır bekliyor. Yeter ki güven olsun. Yeter ki siz o güven iklimini oluşturun. Çankırı'da üretilenlerin yine Çankırı'da işlenip satılacağı, katma değerin Çankırı'da kalacağı tarıma ve hayvancılığa dayalı sanayinin yine elimiz için çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

Çankırı’da üretilenin Çankırı’da işleneceği sanayi tesisleri kurulması gerekiyor. Ama devletin yatırım yapmadığı yere girişimci niye yatırım yapsın?

Yatırımcımız da sizler gibi, altyapı sorunlarının çözülmesini bekliyor. Kentleşme sorunlarının çözülmesini bekliyor. Hastane sorununun çözülmesini, eğitim so- rununun çözülmesini bekliyor.

Çankırı’yı sosyal olanaklarıyla, spor tesisleriyle, tarihine yaraşır, cazip bir şehir haline getirmemiz gerekiyor.

Çankırı’nın demokrasiye ihtiyacı var, atılıma ihtiyacı var. Çankırı’nın DEVA’sı hazır.
Şimdi de size sormak istiyorum:

Çankırı hazır mı?

***

Saygıdeğer arkadaşlar;

DEVA Partisi, kadınlarla gençlerle, çiftçilerle, emeklilerle, öğretmenlerle işçi- lerle, esnafla;

Eşitlik için, adalet için, özgürlük için yola çıktı.
Çözüm haritamız belli. Çözümün sözcüsü bizler olacağız. Ayrışmayacağız, ayrıştırmayacağız.
Toplumu kutuplara ayırmayacağız.
Hep beraber Türkiye’nin yaralarını saracağız.
Biz Türkiye’nin haysiyetli insanları için buradayız.
Artık Türkiye’nin DEVA’sı var,
Çankırı’nın DEVA’sı var ve biz hazırız.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.