Ali Babacan- 9 Temmuz 2025
Haftalık Grup Toplantısı
Kıymetli Genel Başkanlarımız,
DEVA Partisi’nin, Gelecek Partisi’nin ve Saadet Partisi’nin değerli milletvekilleri, yöneticileri,
Kıymetli teşkilat mensuplarımız,
Sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin değerli temsilcileri,
Kıymetli basın mensupları,
Ekranları başında ve bu salonda bizleri izlemekte olan değerli konuklarımız,
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyor;
Yeni Yol grubunun haftalık toplantısına hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.
Değerli arkadaşlar,
Sözlerime Pençe-Kilit Harekât bölgesinde şehit düşen 12 askerimizi anarak başlamak istiyorum.
Şehitlerimizin her birine Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve yakınlarına sabır diliyorum.
Tedavileri devam eden askerlerimize de acil şifalar temenni ediyorum.
Acı çok büyük gerçekten.
Milletimizin başı sağ olsun.
Allah bu millete, bir daha, böyle acılar yaşatmasın.
Bu hadiseyle ilgili kamuoyuna henüz tatmin edici bir açıklama yapılmış değil.
Olayın tüm yönleriyle incelenmesini ve aydınlığa kavuşturulmasını bekliyoruz.
Konuyu çok yakından takip edeceğimizi de özellikle ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Hafızamızda derin izler bırakan bir tarihin yıl dönümüne yaklaşmaktayız.
Bundan tam 9 yıl önce, FETÖ Terör Örgütü, hain bir darbe teşebbüsünde bulundu.
15 Temmuz 2016 akşamı, Gazi Meclis’imiz başta olmak üzere pek çok hedefe eş zamanlı saldırılar yapıldı.
Milletimiz demokrasiye ihanet edenlere “dur” dedi, kendi iradesine sahip çıktı.
Tek silahları, yüreklerindeki cesaret olan vatandaşlarımız; kadınıyla, genciyle, yaşlısıyla meydanlara indi, kendi egemenliğine sahip çıktı.
15 Temmuz gecesi, milletimiz bir oldu, dünyaya hep bir ağızdan haykırdı;
“Bu topraklarda irade milletindir” dedi.
“Güç namlunun ucunda, tankların üstünde değil; güç sandıktadır” dedi.
Köprülerin tutulduğu, silahların halkın üzerine çevrildiği o gece, korkuya teslim olmayan tüm vatandaşlarımızı buradan, Gazi Meclisimizin çatısından yürekten selamlıyorum.
15 Temmuz gecesi 251 şehit verdik. Hepsini tek tek saygıyla, rahmetle anıyorum.
Hiç şüphemiz olmasın:
Dün, nasıl ki darbelere karşı dimdik durduysak, bugün de, yarın da aynı kararlılıkla, milletimizin yanında olmaya ve demokrasiyi, özgürlükleri savunmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar,
Ülkemizde yargı yoluyla siyasetin dizayn edilmeye çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz.
Siyasetin gündeminde, her gün, soruşturmalar var, gözaltılar var, tutuklamalar var.
İktidarın hedefi gerçekten yolsuzlukla mücadele olsa, bu soruşturmaların adil ve tarafsız bir biçimde hem iktidar hem de muhalefet partilerini kapsaması gerekirdi.
Oysa sadece mart ayından bu yana yapılan işlemlere dahi bakacak olursak, muhalefet belediyelerinin hedeflendiği, iktidar belediyeleri ile ilgili hiçbir şey yapılmadığı bir süreci izliyoruz.
Gerçek adalet, ayrımcılık yapmaz.
Adalet, bir siyasi görüşe göre şekillenmez.
Adalet hakkı ve hukuku esas alarak işler.
Eğer bir iddia varsa, biz elbette ki bunun üzerine gidilmesini ve suçlu bulunanlardan hesap sorulmasını isteriz.
Bunun takipçisi oluruz.
Ancak, işletilen süreçlere ve uygulanan usullere baktığımızda, bir hukuk devletiyle asla bağdaştıramayacağımız bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bakın arkadaşlar,
Eğer devlet yönetiyorsanız, eğer temiz bir yönetim hedefliyorsanız;
İster merkezi hükümet olsun ister yerel yönetim olsun, iki ilkeye dikkat edeceksiniz:
Nedir bu iki ilke?
1. Şeffaf olacaksınız.
2. Her zaman hesap vermeye hazır olacaksınız.
Son 25-30 yılda çok sayıda uluslararası kuruluş, yolsuzlukla mücadele konusunda önemli çalışmalar yaptı.
Temiz yönetimin ilkeleri nedir, bunlar belirlendi.
Çünkü dünyada bunlar çok tartışılıyordu. “Acaba şunu yaparsam bu yolsuzluk mudur? Bunu yaparsam bu usulsüzlük midir? Şu olursa, şuna şöyle bir şey verirsem bu rüşvet midir?” diye bu konularda kafalar epey karışıktı.
Ama nihayetinde, Türkiye'nin de tam üyesi olduğu pek çok uluslararası kuruluş bir ve bunları açık bir şekilde tanımladı.
Ve bütün bu kurallar uluslararası anlaşmalarla bağlandı, imzalandı.
Avrupa Birliği yolsuzlukla mücadeleyle ilgili bir direktif yayınladı: Tarih 1997
Avrupa Konseyi, Yolsuzluğa Karşı Devletler Gurubu Sözleşmesini imzaladı: Tarih 1999.
Bakın; Türkiye Avrupa Konseyi'ne tam üyedir, kurucu ülkedir ve bu anlaşmanın altına imza yapmıştır.
OECD’nin Yolsuzlukla Mücadele Anlaşması: 1999’da imzalanmıştır. Türkiye OECD'ye tam üyedir, o anlaşmaların altında imzası vardır.
Birleşmiş Milletler bir “Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi” hazırladı. 192 ülkenin süzgecinden geçti ve 2003'te bu anlaşma imzalandı.
Türkiye'de bunun altına imzayı attı.
Yani; uluslararası toplum, yolsuzluk nedir, rüşvet nedir bunu tanımladı.
Bu bilinmeyen bir şey değil.
Yolsuzlukla mücadelenin yöntemleri konusunda mutabık kalındı.
Evet, kuralları kuruyoruz ama buna uymayanlarla nasıl mücadele edeceğiz? Bu da esaslara bağlandı.
Bu anlaşmaların detaylarına baktığınızda, kamu yönetiminde artık evrensel bir ahlak normu oluştuğunu görüyoruz.
Yani, hangi ülkeden olursa olsun, hangi kültürden, hangi dinden olursa olsun insanlığın bir ortak aklı oluştu bu konuda.
Türkiye zamanında gerekli şartları yerine getirdi ve bu anlaşmaların hepsine zamanında imza attı.
Hangi yıllarda Türkiye bunlara taraf oldu? Ağırlıklı olarak 2003-2006 yıllarında Türkiye bu anlaşmalara taraf oldu ve Meclis’te de bu anlaşmalar Türkiye'nin de taraf olduğu şekilde onaylandı.
Yani, ülkemizin ekonomisinin en parlak olduğu, demokraside, hukukta ilerlediğimiz yıllarda, bütün araştırmalar gösteriyor ki, Türkiye yolsuzluk algı endeksinde önemli mesafeler kaydetti.
Yani, 2013 yılına kadar Türkiye yolsuzlukla mücadelede olumlu ilerlemeler sağlandı ve bu yolsuzluk endeksinde Türkiye sürekli iyileşti.
Ancaaak, bir süre sonra ülkeyi yönetenler bu anlaşmalara uymamaya başladılar.
Ismarlama fetvalarla, “aslında bu rüşvet değildir”, ”şöyle yaparsan bu yolsuzluk olmaz” diye yeni tanımlamalar uyduruldular.
Yani, hiç utanmadan, yanlışların üzerine uydurmadan yapılmış din örtüsü örttüler.
Ne olduysa ondan sonra oldu memlekette.
Sonuçta baktığınızda, 2013 yılından bu yana, Türkiye uluslararası yolsuzluk endeksinde sürekli kötüye gidiyor.
Yani 2013’ten 2024’e kadar Türkiye’de yolsuzluklar sürekli artıyor.
Bu toplam yolsuzluk. İktidar muhalefet ayrımı yok burada.
Ülkenin gelene baktığınızda yolsuzluk azalıyor. Ölçü bu.
Tam 11 yıldır arkadaşlar, 2013-2024, sürekli kötüye gidiyoruz.
Peki, bunu ölçüp yayınlayan kim? Uluslararası Şeffaflık Örgütü ve onu da referans alarak bizim de tam üyesi olduğumuz OECD.
Şu anda bu büyük ve güzel ülke, bütün dünyada yolsuzluklarla anılan bir ülke haline geldi ya.
Sanıyor musunuz ki; bu son Mart ayından bu yana olan operasyonlar sadece Türkiye basında yer alıyor.
Bütün dünya basında yer alıyor.
Sanıyor musunuz ki; Türkiye'nin bu yolsuzlukla ilgili konuları sadece Mart'tan bu yana değil ta 2013'ten bu yana artan yolsuzluklar sadece Türkiye'de konuşuluyor. Hayır. Bütün dünya bunu konuşuyor.
İnanın, derin bir hicap duyuyorum.
Nüfusunun kahir ekseriyetinin Müslüman olduğu bir ülkenin, tüm dünyada yolsuzluklarla beraber anılmasından hicap duyuyorum.
Üstelik bu olanlar, muhafazakâr kimliğini sürekli olarak insanların gözüne sokan, sürekli dünyada bu işlerin sözü mana öncülüğünü yapan, dinimizin kutsallarını sürekli olarak günlük siyasette malzeme yapan bir iktidar döneminde oluyor.
Bakın arkadaşlar, Türkiye’de olup bitenler yüzünden dünyada insanlar “Müslümanlık” kavramı ile “yolsuzluk” kavramını yan yana anıyor.
Bunun ne kadar büyük bir vebal olduğunu düşünebiliyor musunuz?
İktidardakiler altına girdiğiniz vebalin ne kadar büyük bir vebal olduğunu anlıyor musunuz?
Hatırlarsınız, zamanında çok uyardık. “Yolsuzlukla mücadelede gerekenler yapılmıyor” dedik. Yıl 2013, 2014, 2015 hatırlayın o günleri.
“Bu partinin adını ‘AK’ koyup da, yolsuzluklara mücadelede sağlam bir irade ortaya konulmazsa, bu bir beka meselesi haline gelecek” dedik. Onlarca defa söyledik bunu.
Söylediklerimin hepsi kayıtlarda, hepsi sağlam arşivlerde.
Uyarmakla da kalmadık. Her konuda yasal düzenlemeler hazırladık.
Siyasi etik ve yolsuzlukla mücadele yasasını hazırladık.
İmar rantlarıyla ilgili yasalar hazırladık.
Avrupa Birliğinde 28 ülkenin uyguladığı kamu ihale mevzuatını Türkiye’de uygulamanın mücadelesini verdik.
Ancaak, bütün bu çalışmalarımız reddedildi.
Reddeden kim?
Sayın Erdoğan. Bizzat.
Hangi yıllar?
2014-2015.
Yani, dikkat edin Türkiye yolsuzluk algı endeksinde artık 2013'ten sonra kötüye gitmeye başlıyor ya. Biz bunu hemen anlıyoruz ya, hemen müdahale ediyoruz ya. Fakat beyhude hiçbirini kabul etmedi.
İşte arkadaşlar, o gün bugündür Türkiye kötüye gidiyor.
Hatırlarsanız o dönemde basına da yansıdı, biz bunlarla uğraşırken, yani “ya artık Türkiye'de bu işleri düzeltelim. Bu ülkede hak yerini bulsun. Gelin bu ülkeyi şeffaf yönetelim, adil yönetelim” diye mücadele verdiğimizde, imar rantlarıyla ilgili, yolsuzlukla ilgili yasa tasarladıklarını hazırlayıp da önüne koyduğumuzda benim de içinde olduğum o geniş heyeti ne dedi? “Ya arkadaşlar” dedi, “bunları yaparsak partiye il başkanı, ilçe başkanı bulamayız” dedi. Düşünün. Bunları yaşadık.
Şimdi şu son olanları “sadece bir yolsuzlukla mücadele” diye kimse bize yutturmasın.
Yani zamanında bu kadar biz mücadele verirken bizi engelleyenler tutup da, “bakın işte yolsuzlukla mücadele ediyoruz” diye kimseyi kandırmaya da kalkmasın.
Bu mesele öyle sadece yolsuzlukla mücadele meselesi değil.
Biz gayet iyi tanıyoruz bunları.
Bunların dertlerinin ne olduğunu da gayet iyi biliyoruz.
Evet, yolsuzluk iddiası varsa sonuna kadar gidilmeli.
Ama şu anda yapılanlar sadece bundan ibaret değil.
Şu anda yapılanlar karşısında gördüğü muhalif kim varsa bir şekilde elimle etmenin çabasıdır arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar sizlere bir örnek vermek istiyorum;
Bazen deniyor ya, “artık milletimizin etik yapısı, ahlaki yapısı başka bir yöne doğru gitti. Artık bu ülkede dikiş tutturmak zor” gibi değerlendirmeler de ara ara duyuyorum. Ve bunlara katılmıyorum açıkçası.
Böyle bir şey yok.
Bir örnek vermek istiyorum. Bizim Avrupa'ya ihracatımız var değil mi? Her gün her gün binlerce tır Türkiye'den yola çıkar, Avrupa'ya doğru mal götürür, ürün götürür Avrupa pazarlarına satar.
Bu tır şoförlerinin bir Türkiye'de araba kullanış tarzları vardır. Bir de Almanya hudutları içine girdikten sonra Almanya'da araba kullanış tarzları vardır.
Türkiye'de bazen şeritlere dikkat edilmez. Radar yoksa hız yapılır. Hatta radar varsa birbirine uyarı gönderirler. “Dikkat et” selektörler falan olur biliyor musun? “Aman içerde radarlar var bas frene” falan diye.
Ancak aynı tır aynı şoför, Almanya sınırlarına girdikten sonra bakarsınız şeritlere tam riayet, hız sınırlarına tam riayet, kurallara tam riayet.
Neymiş? Demek ki; mesele insanlarımızda değilmiş. Mesele sistemdeymiş, mesele kurallardaymış.
Çözümün adı çok basit.
1. İyi çalışılmış, doğru kurallar koyacaksınız.
2. Tarafsız ve bağımsız denetim sistemini kuracaksınız.
3. Kurala uymayana adil ve etkili yaptırım uygulayacaksınız.
Bu kadar.
Ve herkes de bilecek ki kurallar herkese işliyor. Kurallardan sıyıran yok.
Kim kuralı çiğnerse adil ve etkin bir yaptırımla da karşı karşıya kalıyor.
İnanın çok kolay. Çok kolay.
Bakın bu ülkede ben Hazine Bakanı olduğumda ziraat bankası çiftçi alacaklarının %40'ını tahsil edemiyordu biliyor musunuz?
Çiftçimizin %60'ı gününde ödüyordu, %40'ı gününde ödemiyordu ya da ödeyemiyordu.
2004 yılında, bir yıl sonra bu oran %99'a çıktı. Yani çiftçimiz bu borcunu %99 oranında tam ve gününde ödedi.
Daha çok örnek verebilirim. Yeter ki; kuralları doğru koyun, denetimi şeffaf yapın ve herkes bilsin ki bu kural herkes için geçerli.
Kurala uymayan bir menfaat sağlamıyor. Bu kadar basit.
Yeter ki; o irade olsun irade.
Ben hazine bakanı oldum. İlk birinci ay içerisinde, “ya bu kayıt dışıyla ilgili ne yapacağız?” dedim. Dünyada bu işin uzmanlarını araştırdım. İyi de bir uzman önerdiler. Görüşüyoruz. Dedim “biz yeni bir hükümet kurduk. Ben de hazine bakanı olarak başladım ama bizde de kayıt dışı çok. Bununla ilgili ne yapmalıyız? Nasıl mücadele etmeliyiz?”
Bana baktı baktı şöyle yaşı da ileri bir kişiydi. Çok tecrübeli biri. Dünyada kaç ülkede bu işlerle uğraşmış. Dedi ki gözümün içine baka baka, “sizin patron bunu istiyor mu?” “Yani gerçekten kayıt dışı bitsin istiyor mu istemiyor mu sizin patron? Bir ona bak” dedi. “Bu iş tepeden olur” dedi. “Siyasi iradenin en üstünde bu kararın verilmesi gerekir” dedi. “Üzülerek söylüyorum, bakanların yapacak fazla bir şey olmaz mı konuda” dedi. “O irade var mı yok mu?” dedi. “Siz onu bir de kontrol edin bakın. Eğer patron ‘evet ben bu ülkede kayıt dışı ekonomi istemiyorum’ derse, o zaman detaylarını konuşalım.” Dedi.
İşte yaşadığımız sorunların temelini herhalde anlıyorsunuz değil mi?
Niye çözülemediğini anlıyorsunuz değil mi?
Ben buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum:
Siz yolsuzlukla mücadelede samimi misiniz, değil misiniz?
Derdiniz gerçekten yolsuzluklarla mücadele mi etmek?
Yoksa, bunu bahane edip, muhalefeti mi yok mu etmeye çalışıyorsunuz?
İşte size samimiyet imtihanı:
Gelin Avrupa Birliği’nin kamu ihale yasasını meclisten geçirelim.
Bakın, enflasyonla mücadele ediyoruz değil mi? Değerli Genel Başkanımız rakamlar vererek anlattı.
Bakın, arkadaşlar enflasyonla mücadele sadece faizle arttırarak olmaz. Devletin tasarruf etmesi gerekir.
Son iki yılda hangi konuda ne tasarrufu etti bunlar ya?
Tasarruf etmenin de en kestirme yolu ve en etkili yolu Türkiye'de kamu ihale yasasını değiştirmektir. Ve bunu Avrupa Birliği standartlarıyla uyumlu hale getirmektir.
28 ülke şu anda bu mevzuatla devlete mal alıyor, bu mevzuatla devlet yatırımı yapıyor.
Siz neden korkuyorsunuz?
Neden kaçıyorsunuz?
Niye bunu uygulamıyorsunuz?
Hazır yasa tasarrufu hazır. Ben biliyorum ki; şu andaki ekonomi yönetiminin masasında da hazır bu yasa tasarrufu. Niye getiremiyorlar Meclis’e?
Sayın Cevdet Yılmaz, Sayın Mehmet Şimşek o masanızın üzerinde hazır olan kamu ihale mevzuatını niçin Meclis’e getiremiyorsunuz?
Çünkü patron, dedim ya patron.
Sayın Erdoğan'a sesleniyorum: Gelin şu imar rantlarını bir düzene sokalım ya.
Biz Türkiye'nin en genç partilerinden birisi olarak 81 il başkanını, 650 tane ilçe başkanı nasıl bulduk? Bizim bir tane belediyemiz mi var? Bizim imar rantı diye bir meselemiz mi var? Nasıl bulduk?
Korkmayın ya siz de bulursunuz. Bulamazsanız biz size isim de tavsiye edebiliriz. O kadar sıkıntıya düştüyseniz.
Samimiyseniz gelin siyasi etik, şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele yasasını hep beraber Meclis’ten geçirelim.
Hodri meydan.
İşte bizim belediye başkanları için hazırladığımız “Etik Kurallar Sözleşmesi”.
Türkiye'nin en genç siyasi partilerinden birisi olarak hepsini hazırladık. Bakın, hepsi belli. Bunu uygulayın korkmayın. İktidarıyla, muhalefetiyle, belediye başkanlarınız şu kurallara uysun, hiç sorun yaşamazsınız korkmayın.
Kimse bir şey bulamaz. Kimse hakkınızda bir şey de uyduramaz. İşinizi sağlam yapın, korkmayın.
Bakın, bunun yasa teklifi üzerinde de arkadaşlarımız çalışıyor şimdi.
Bugün grup başkan vekilimiz Mehmet Ekmen Bey ile de görüştük.
Yeni yol grubu olarak bu yasa teklifinin üzerindeki son çalışmalar yapılabilir, son rötuşlar yapılabilir ve gelin bunu biz teklif olarak sunalım, bakalım iktidar bunu destekliyor mu, desteklemiyor mu? İşte size samimiyet testi.
Yolsuzlukla mücadelede gerçekten bir irade ortaya koyuyor musunuz, koymuyor musunuz? Görelim.
Gelin hep beraber yapalım.
Sayın Erdoğan, siz bu yolsuzluklarla ilgili konuları, sözüm ona yargıya havale edip sorumluktan kaçamazsınız.
Asıl sorumluluk sizde.
Son 11 yıldır bu ülkede yolsuzluklar sürekli arttıysa, bu, sizin zamanında gerekli tedbirleri almamanız yüzündendir.
Bakın aramızda çok sayıda tıp doktoru var değil mi? İşte İrfan Bey var, Seyit Bey var, başka eminim çok sayıda tıp doktoru var.
“Önleyici tıp” denen bir alan vardır biliyorsunuz, ”önleyici tıp.”
Nedir bu?
Hastalıklar ortaya çıktıktan sonra tedavi etmektense, baştan hastalanmayı engellemek demektir.
İşte Medeni Bey de tıp doktoru, o da aramızda. Kani Bey aramızda tıp doktoru. “Önleyici tıp”ın ne kadar önemli olduğunu bilirler.
Yani, hastalık olmadan tedbir alıp, hastalığı önlemek.
Yolsuzlukları önlemenin yolu da, baştan tedbir almaktır, arkadaşlar. Baştan önleyici tedbirler almaktır.
Tır şoförüne örnek verdim değil mi? Tırlara örnek verdim değil mi? Bak aynı tır aynı şoför. Türkiye'de hastalanıyor ama Almanya'da bir şey olmuyor. Niye? Önleyici tedbir var.
Sayın Erdoğan: Siz gerekli tedbirleri almadınız.
Yıllarca, defalarca uyarmamıza rağmen, kılınızı kıpırdatmadınız.
Çözüm için yaptığımız hazırlıkların hepsini reddettiniz.
Şimdi de, sadece muhalefet belediyelerinin üzerine giderek sözüm ona yolsuzlukla mücadele ediyorsunuz.
Külahımızı anlatın külahımıza. Başkaları yutsa da biz yutmayız, çünkü biz sizi biliyoruz. Samimiyet testi ortada.
Bir imtihan daha, bir samimiyet imtihanı daha:
Samimiyseniz, gelin Meclis’te bir “Yolsuzlukları araştırma komisyonu” kuralım.
Meclis’in bir denetim yetkisi vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece Külliye ’de hazırlanan altındaki imzaların bile Külliye ‘de uydurma atıldığı bakın, daha dün arkadaşlar bir örnek verdi; Bir milletvekilinin imzası var. Kendi eli değil başka eliyle imza atılmış çünkü kendi imzası değil. Berbat bir durum yani.
Evet, çünkü yazan kendisi değil. Milletvekili kendi eline yanlış yazar mı ya?
Bir bakmışlar arkadaşlar her teklifin altında farklı farklı imzalar.
İmza bile Külliye ‘de atılıyor buraya gönderiyor. Şu işe bakın.
Meclis’in görevi sadece yasama değildir. Meclisinde çok önemli bir denetim yetkisi vardır, denetim. Bu denetim yetkisini şu anda Meclis etkin kullanamıyor.
Gelin korkmuyorsanız, belediyelerinizden eminseniz iddiaları olan belediyelerle ilgili konuları kuracağımız bu Meclis araştırma komisyonunda çalışalım.
Sayıştay sayıştay kimin adına denetim yapar?
Sayıştay Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapar.
Sayıştay'dan uzmanları getirelim. Sayıştay uzmanları Meclis’teki komisyon için çalışsın. Bu komisyonun emrine verelim onları, Raporlar hazırlasınlar.
Ancaaak, bu komisyon hem muhalefet hem de iktidar belediyeleriyle ilgili iddiaları değerlendirmek için çalışsın.
İçişleri Bakanlığı’nın keyfine göre, şu belediyeye soruşturma izni verdim, bu belediyeye izin vermedim gibi bir garabeti de ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Böyle bir şey yok. Böyle bir şey yok. Bu idari kararlı olamaz.
Yargı denetimi de meclis denetimi de idarenin vesayetine bağlanamaz.
Sayın Erdoğan!
Hodri meydan, hodri meydan.
Samimiyseniz, gelin bunları yapalım.
Gerçekten yolsuzlukla mücadelede kararlıysanız çözümü budur.
Çözümü öyle uzaktan kumanda yargıya bu işe havale ederek değildir. Gelin bu işe sahip çıkın.
Böyle bir çalışmaya Ana Muhalefet Partisi’nin de umarım ki itirazı olmaz.
Hep söylüyorum;
Doğru, hesaptan kaçmaz. Doğru, hesap vermekten kaçmaz. Nokta.
Değerli arkadaşlar;
Gerçekten ülkemiz adaletsizliğinin, hukuksuzluğunun çok ileri boyutlara geldiği bir dönemden geçiyor.
Türkiye'de bir başka garabet de bu KHK uygulamalarıyla ilgili garabettir.
KHK uygulamasıyla görevinden alınan, işten çıkarılan binlerce, on binlerce vatandaşımızın yargı süreçleri işledi.
Savcılıkların takipsizlik kararı verdiği binlerce dosya var.
Mahkemelerin beraat kararı verdiği binlerce dosya var.
Savcılar, hakimler diyor ki; “bu insanın hiçbir suçu yok.”
Ancak, KHK ile eğer görevden ihraç edilirse tekrar eski görevine dönmesi fiilen uygulanmıyor.
Bu da bir başka hukuk garabetidir. Bu haksızlıkla derhal düzeltilmelidir.
Bununla ilgili biliyorsunuz bizim DEVA Partisi olarak 8 nolu eylem planımızda çok kapsamlı bir hukuk çözümü var.
Her durumdaki insanımızı inceleyen ve ona göre çözüm üreten bir hazırlığımız var.
Bugün Meclis’e sunulup derhal yasalaştırılabilecek bir hazırlık.
Ancak, Meclis’te bu konuların bir araştırma komisyonu ile de ele alınmasında büyük bir fayda görüyoruz ve inşallah sanırım Yeni Yol Grubu olarak bununla ilgili bir hazırlık da tamamlandı. Bugün de bu araştırma komisyonuyla ilgili teklif Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığına sunuldu.
Gelelim hep beraber bu adaletsizliği, bu haksızlığı da önleyelim.
Çünkü adalette hukukta böyle bir şey yok.
Kendinizden olmasa da hatta kendinize düşmanlık yapmış olsa da onlara karşı olanlara bile adaletle hükmetmek herhalde devlet yönetmenin en önemli ilkelerinden birisi.
Adalet, bir siyasi görüşe göre değil, hakkı ve hukuku esas alarak işler, arkadaşlar.
Eğer adaletin terazisi şaşarsa, o zaman toplumda ne güven kalır ne de huzur…
Ama buradan ilan ediyoruz: İnşallah biz bu düzeni değiştireceğiz!
Korkunun değil, özgürlüğün egemen olduğu bir Türkiye’yi hep beraber kuracağız!
Adaleti, hukuku, demokrasiyi hep beraber onaracağız, ayağa kaldıracağız!
Çünkü bu millet, korkuyla değil; adaletle, umutla, özgürlükle yönetilmeyi hak ediyor!
Biz bu ülkeyi, bu aziz milleti, gönülden seviyoruz.
Bu toprakların bereketini, bu milletin alın terini, bu ülkenin insanlarının iman dolu yüreklerini seviyoruz.
Ve biliyoruz…
Bugün sokakta umut arayan nice insanımız var.
Bir lokma ekmek için gece gündüz helal kazancın peşinde olan babalar var, analar var.
Borç yükü altında ezilen, hayalleri yarım kalan gençlerimiz var.
Emekliliğinde huzur arayan, ama ay sonunu getiremeyen yaşlılarımız var.
Şunu unutmayalım:
Allah’ın izniyle bu zor günler geçecek.
Biz buradayız. Bir aradayız.
Omuz omuza, el ele, gönül gönüle, bu büyük ve güzel ülkeyi onarmak için gece demeden gündüz demeden çalışıyoruz.
Umudu yeniden büyütmek, adaleti herkese eşit şekilde tesis etmek, refahı 85 milyona adilce paylaştırmak için buradayız.
Bu yol kolay bir yol değil, bunu biliyoruz.
Ama bu yol doğruların olan yoldur, bu yol hayırlı olan yoldur.
Ve bu yolu birlikte yürürsek, Allah’ın izniyle, bu ülkenin gözyaşını dindiririz, umutlarını büyütürüz, Türkiye’yi hak ettiği yarınlara taşırız.
Tüm bu duygular içerisinde hepinizi tekrar saygıyla selamlıyor; ekran başındaki vatandaşlarımıza sevgilerimi iletiyorum.
Kalın sağlıcakla.
Sağ olun, var olun.
9 Temmuz 2025