DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Hasan Karal, Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığının kendi başına bir amaç haline getirilmemesi gerektiğini vurguladı. Karal, bu varlığın ancak siyasi çözüm, diplomasi ve kalıcı istikrara hizmet ettiği sürece anlamlı olacağını belirterek, böylesine uzun bir sürenin iktidara rahatlık değil ağır bir sorumluluk ve dikkatli bir yönetim yüklediğini ifade etti.
DEVA Partili Hasan Karal, TBMM Genel Kurulu’nda Libya tezkeresinin 24 ay süreyle uzatılmasına ilişkin görüşmelerde yaptığı konuşmada, bu sürenin sıradan bir teknik düzenleme olarak görülemeyeceğini söyledi.
“Türkiye’nin Libya’daki varlığı stratejik bir mecburiyetin sonucudur”
Hükümetin, Libya’ya dair vizyonunun, hedefinin ve çıkış stratejisinin sorgulanması gerektiğini kaydeden Milletvekili Karal, Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığının bir tercih değil, sahadaki gelişmelerin dayattığı stratejik bir zorunluluk olduğunu ifade ederek, "2019–2020 döneminde Trablus düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Türkiye’nin zamanında aldığı inisiyatif sayesinde hem meşru hükümet ayakta kalmış hem de Doğu Akdeniz’deki dengeler korunmuştur. Ancak bu gerçeklik, askeri varlığın süresiz ve denetimsiz biçimde devam etmesini meşrulaştıramaz. Mehmetçiğimiz Libya’da işgalci değildir ancak askeri varlık, tek başına kalıcı çözüm üretmez.” ifadelerini kullandı.
“Askeri güç amaç haline gelirse, siyasi çözüm ertelenir”
Karal, konuşmasında en temel uyarıyı da açık bir dille dile getirdi: “Türkiye’nin hedefi Libya’da süresiz asker bulundurmak olamaz. Askeri varlık bir amaç değil siyasi çözüme giden yolda kullanılan sınırlı ve geçici bir araçtır. Kalıcı barışın yolu Libya’da kurumsal bütünlüğün sağlanması, güvenlik yapılarının tek çatı altında toplanması ve anayasal geçiş sürecinin inşa edilmesinden geçmektedir."
Milletvekili Karal, erken ve zemini hazırlanmamış seçimlerin ülkeyi yeniden kaosa sürükleyebileceği uyarısında bulundu.
“Diplomasi, askerî varlık kadar güçlü olmak zorundadır”
Türkiye’nin Libya’daki rolünün yalnızca askeri güçle tanımlanmaması gerektiğini vurgulayan Karal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin Libya’daki varlığı yalnızca askerî güçle tanımlanmamalı; hastane yapan, yol yapan, kalkınmaya katkı sunan bir aktör olarak sahada varlık göstermenin önemi göz ardı edilmemelidir. Libya’nın doğusu ve batısıyla kurulan dengeli temaslar desteklenmeli; Türkiye’nin tutumu bölünmeden yana değil, birleşik ve egemen bir Libya’dan yana olmalıdır. Mısır’la yürütülen normalleşme süreci de Libya’daki vekâlet savaşlarını sona erdirmek açısından kritik önemdedir. Çatışmacı dil yerine bölgesel diplomasiye ağırlık verilmelidir. Önümüzdeki 24 aylık süreç iktidar açısından rehavete kapılınacak bir dönem değildir. Meclis’in verdiği bu yetki; şeffaflıkla, diplomatik akılla ve her şeyden önce Mehmetçiğimizin can güvenliği gözetilerek, devlet ciddiyetine yakışır biçimde yönetilmelidir.”
Karal, Türkiye’nin çıkarlarını, bölgesel barışı ve Türk askerinin güvenliğini önceleyen her adımın arkasında, bu ilkelerden sapılan her tercihin ise karşısında olacaklarının altını çizdi.