DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Adalet Komisyonu’nda 9. Yargı Paketi görüşmelerine başlanması nedeniyle düzenlediği basın toplantısında, “Fiilen bir hukuk devleti değiliz, hatta günümüzde en asgari gerekliliklerinden dahi yoksunuz. Ama öyle bir sorunumuz yokmuş gibi yapıyoruz ve 5 yıl içinde hukuk devletini daha fazla iyileştirme iddiasıyla, 8 yargı paketi ile yüzün üzerinde kanunda meclis olarak değişiklik yapmışız. Netice de daha da geriye gitmişiz.” tespitinde bulundu.
DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, 9. Yargı Paketi’ne ilişkin görüşlerini sunmak üzere TBMM’de basın toplantısı düzenledi.
- Yargı Paketinin diğer sekiz yargı paketi gibi acil ihtiyaç duyulan düzenlemelerden yoksun olduğuna değinen Yeneroğlu, yargı paketinin içeriği ile ilgili değerlendirmelerde bulunduktan sonra pakette olması gerekenler üzerinde durdu.
Yeneroğlu’nun açıklaması şöyle:
‘Sistemin bizzat ürettiği sorunlara pansuman tedbirler bulunuyor’
- Yargı Paketi ile İcra ve İflas Kanunu, Medeni Kanun, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu dahil olmak üzere 20 farklı kanunda değişiklik öngörüldüğüne değinen Yeneroğlu, “Elbette gönül isterdi ki, kuvvetler ayrılığının ve denge-denetim mekanizmalarının kurumsallaşmış olduğu, yargı bağımsızlığının egemen olduğu bir anayasal devlette olalım ve ileri demokrasilerde olduğu gibi uzlaşma kültürüne sahip bir mecliste iyi hazırlanmış önerilerin optimizasyonuna katkıda bulunabilelim. Maalesef böyle bir ülkede yaşamıyoruz. Çok derin sorunlarımız var. Bunları çözmeyi bırakın, konuşma kapasitemiz bile çok zayıf. O sebeple sistemin bizzat kendisinin doğal olarak ürettiği sorunlara pansuman tedbirlerle durumu idare ediyoruz.”
‘Torba kanun usulünden bir türlü vazgeçilmedi’
“9. Yargı Paketine bakınca öncelikle şunu belirtmek isterim ki iktidar, ne yazık ki, yıllardır eleştirdiğimiz torba kanun usulünden bir türlü vazgeçmedi.
Birbiriyle tamamen alakasız, birden fazla konunun ve kanunun bir çuvala doldurulması “hukuki belirlilik”, “hukuk güvenliği” ve “nitelikli kanun yapımı” bakımından “hukuk devleti” ilkesine aykırıdır.”
‘İktidarın bir klasiği: Anayasa Mahkemesi kararlarını yok saymak’
Yargı Paketlerinde iktidarın diğer bir klasiğinin Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen, kararların arkasından dolaşılarak iptal edilen maddelerle birebir aynı ya da benzer düzenlemeler yapıp getirmesi olduğuna değinen Yeneroğlu, “İktidar, kurdurduğu ikinci barolar lehine ayrımcılık yapmak maksadıyla daha önce adli yardım ödeneğinin yüzde 40’ının baro üyelerinin sayısına bakmaksızın çoklu barolarının bulunduğu illerde eşit paylaşılmasını öngören kanun çıkarttırmıştı. Anayasa Mahkemesi bu adaletsiz ayrıcalığı ölçüsüzlük sebebiyle reddetmiştir. Bu karar gereğince iktidarın, ilin nüfusuna göre hesaplanacak adli yardım ödeneğinin tamamını baro üye sayısı ile orantılı olarak paylaştıran bir düzenleme yapması gerekirdi. Ancak iktidar bu kararı sözde uyguluyormuş gibi yaparak bu sefer yüzde 40 yerine yüzde 30’luk bir düzenleme getirdi. Bu öneriyle birlikte avukatlara ikinci baroya geçin diye rüşvet teklif etmiş oluyor aslında.”
‘Yargı paketi acil ihtiyacımız olan düzenlemelerden yoksun’
“İktidar, her zamanki gibi sorunlarımızın asıl kaynağına inmek istemiyor. Bunun yerine sistemik sorunlara pansuman tedbirlerle günü geçiştirmeye çalışıyor.
Ülkemizin içinde bulunduğu ve giderek daha da derinleşen demokrasi, hukuk devleti ve günübirlik yaşadığımız yargı krizlerine tamamıyla kayıtsız bir tutum içindeler.”
‘İktidar, toplumsal huzur ve barışımıza da adeta dinamit döşüyor’
“İnsan ancak adaletle yaşar ve devlet ancak adaletle ayakta durur’ Hukukun bu kadar değersizleşmesi, adaletin bu kadar yok sayılması, zulmün böylesine sıradanlaşması artık Türkiye’nin sıradan gerçeği. İktidar ittifakının bir türlü idrak edemediği, adalete ve hukuk devletine verilen zarar toplumsal huzur ve barışımıza da adeta dinamit döşüyor, tamiri zor yaralar açıyor.
Ülkemiz bugün neyin doğru, neyin yanlış, neyin iyi, neyin kötü, kimin vatansever, kimin hain olduğuna iktidarın ve ortaklarının karar verdiği bir anlayışla yönetiliyor. Farklı sesler, farklı kimlikler; iktidardakiler gibi düşünmeyenler adeta eziliyor, bilinçli olarak itibarsızlaştırılıyor ve kriminalize ediliyorlar.”
‘AK Parti kuruluş misyonunu inkar ederek aşırı kimlikçi otoriter bir rejimde savruluyor’
“AK Parti’nin kuruluş felsefesinde tam da bu anlayışla mücadele etmesi sayesinde ülkemiz önemli kazanımlar elde etmişti, demokrasi kültürümüz hiç görmediğimiz kadar geliştiği gibi temel hak ve özgürlüklerin yaygın kullanımında da imkansız kabul edilen adımlar atılabilmişti. Fakat son on yılda tek tek tüm bu olumlu adımlar ortadan kaldırıldı ve Ak Parti kuruluş misyonunu inkar ederek aşırı kimlikçi otoriter bir rejimin sahibi oldu.”
‘Öncelikle hukuk devleti ve demokrasiye dönülmesi zorunludur’
“Demokrasi çoğulcu ve çok seslidir. Bu nedenle ancak her türden görüşün, inancın ifade edilebilmesiyle ve her türlü yaşam biçiminin birlikte var olabilmesiyle mümkün olur. Ancak bugün Türkiye’nin geldiği noktada iktidar, başta mücadele ettiği tektipçi anlayışa sarıldı. Çözümü herkesi sopa ile kendisine benzetmekte görüyor. Farklılıklarımızın ezildiği, demokrasinin yok sayıldığı bir iklimde paket paket yapılan sözde yasal ‘iyileştirmelerden’ bir beklentiye elbette girmek abesle iştigal olur.”
‘Derin adalet ve demokrasi krizinin sonuçlarını görmek için son bir haftaya bakmak yeterli’
“Kainatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo” şiarı ile yola çıkan Açık Radyo’nun RTÜK tarafından lisansı iptal edilmesine de değinen Yeneroğlu “İptal gerekçesi olarak yayın içeriğinde geçirilen ifadeler gösterildi. Hem ifade özgürlüğü göz ardı edildi hem de basın özgürlüğü yok sayıldı. RTÜK bilmem kaçıncı Anayasa’ya aykırı zorbalığa imza atmış oldu.” dedi.
Osman Kavala, gezi tutuklulukları ve Sinan Ateş davasına da değinen Yeneroğlu, Kavala hakkında Adalet Bakanlığının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına ve Avrupa Konseyi’nin kararın uygulanması davetine rağmen Osman Kavala’nın yeniden yargılama başvurusunu reddetmesini eleştirdi. Yeneroğlu, Sinan Ateş davası hakkında “Açık delillere rağmen genişletilmeyen soruşturma ile bizlere adeta “bu davadan umudunuzu kesin” deniyor. Fakat biz katillerin arkasındaki karanlık aydınlatılıncaya dek Ayşe Ateş ve kızlarının yanında olacağımızı buradan bir kez daha tüm kamuoyuna ilan ediyoruz.” dedi.
‘Yer yerinden oynaması gerekirken ırkçı dalgaya karşı durmaktan çekinen siyaset de oralı olmadı’
Kayseri'de başlayan ve birçok şehrimize de yayılan yabancı düşmanlığı ve ırkçı saikle işlenen kitlesel şiddete de değinen Yeneroğlu, “Suriyelilerin evleri ve işyerleri kundaklandı. Sokakta insanlar kan revan içinde bırakıldı. Antalya’nın Serik ilçesinde 17 yaşında bir genç Suriyeli diye katledildi. Ve maalesef kimse oralı olmadı; ne kaymakam, ne vali bir açıklama yaptı. Şiddet olaylarına karışan birçok kişi adeta suç makinası olarak dikkat çekti, içinde yağma, hırsızlık, gasp, cinayet gibi birçok suç işleyen kişilerin olduğu tespit edildi ancak açıklanan bilgiye göre, ülke genelinde gözaltına alınan 1065 kişiden sadece 28'i tutuklandı. Suriyeliler işlerine gitmeye, çocuklarını evden çıkarmaya çekiniyorlar.
Almanya’da bir Türk’e yönelik bizde sıradanlaşan ırkçı bir saldırı olduğunda haklı olarak yer yerinden oynar. İktidardan da muhalefetten de aklıselim ve şeffaf açıklamalar yapılır. Kamu idaresi hesap vermek zorunda kalır. Türkiye’de her gün farklı yerlerde ülkemizde yaşayan yabancılara yönelik saldırılar düzenleniyor, insanların can güvenliği dahi korunamıyor. İktidar medyası dahil hiçbir yerde gündem dahi olmuyor.” dedi.
‘85 milyon vatandaşımızın kul hakkına giriyorlar’
İktidarın mahkeme kararlarını tanımadığı diğer bir hukuksuzluk örneğinin de TÜİK’in enflasyon verileri olduğuna değinen Yeneroğlu, “TÜİK, kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen enflasyonu ölçtüğü madde fiyat listesini kamuoyu ile paylaşmıyor. Enflasyon rakamları, hangi fiyat değişimine bakılarak hesaplanıyor, bilmiyoruz. Sizlerin sofrasından ekmeğini, çocuklarınızın harçlığını çalıyorlar. Milyonca çalışanı düşük maaşa mahkûm ediyorlar.
Ülkemizde derin bir ekonomik kriz yaşanırken vatandaşlarına az maaş vermek için enflasyon rakamları ile oynayan, hukuk devletinden önce bireysel menfaatlerini korumayı ilke edinen, farklı seslere tahammülü olmayan iktidardan böyle yüzeysel ve makyaj niteliğindeki düzenlemelerle iyileşme beklemek abesle iştigal.” dedi.
‘KHK dramı son bulmalı’
“Toplumun kanayan yaralarından KHK dramını görmelerini ve devam eden korkunç adaletsizliklere çözüm de beklemek gerçekçi değil gibi gözükse de er geç bu zulüm bitecek. KHK zulmünü görmeyen yargı paketine yargı paketi denmez. Bu kötülüklere dur denmediği sürece hukuk devleti iddiası boş laftır. Benzer şekilde, AİHM kararlarının tamamının gereklerini yerine getirilmesi gerekiyor ama yapmıyorlar. Yalçınkaya kararı devam eden tüm yargılamalarda ve kesinleştirilmiş kararlarda dahi uygulanması gerekiyor ama erteliyorlar maalesef.”
‘Bunları bile yapmaları hayal iken daha öte bir beklenti safdillik olur’
İktidardan hukuk devletine dönmedikleri sürece ciddi bir beklentisinin olmadığını belirten Yeneroğlu, “Belki insanlık namına bazı dramatik sorunlara çözüm getirmek isterlerse en azından ağır hasta çocuğu olan anneler için sağlanan infaz erteleme hakkının babalar için de uygulanmasını, anne-babanın aynı anda tutuklu ya da hükümlü olması durumlarında çocuğun etkilenmemesi için ebeveynlerden bir tanesinin küçük çocuğun yanında olmasını, hasta mahpuslar bakımından tam teşekkülü devlet hastaneleri tarafından verilen cezaevinde kalamaz raporları sonrası kişinin derhal tahliye edilmesini, cezaevi gözlem kurullarının somut değerlendirme yapması adına gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlasınlar. Bu saydığım maddeler yürütülen adaletsiz sistemin kendi tezahürleri, belki insafa gelip bunlara çözüm getirirler.” Dedi.
‘Dindarlıkla övünüp dindarlığın en temel ölçüsü olan adaleti hiç olmadığı kadar ezdiler’
“Dindarlıkla övünüp de dindarlığın en temel ölçücü olan adaleti hiç olmadığı kadar ezmeleri, haddi aşıp hiç olmadığı kadar haksızlık yapmaları, milletin emanetini ehline vermemeleri, adam kayırmaları, güçlü olanın yanında olmaları, zayıf olanı daha da zayıflatmaları ve alay eder gibi Türkiye Yüzyılı, Adaletin Yüzyılı deyip son on yılların en adaletsiz dönemini millete yaşatmaları utancı onlara yeter.
Dindar genç yetiştireceğim diye yola çıkıp da aklı, birey özgürlüğünü, adaleti, şeffaflığı, çoğulculuğu, hakkaniyeti, ehliyeti, kadın ve çocuk haklarını esas alan din anlayışı yerine adalete, akla ve bilime itibar etmeyen, insanları afyonlaştıran, hurafeci, sadece grup menfaatini esas alan yapıları teşvik eden, eli kılıçla minberde, ağzında nefret dili ile siyaset kürsüsünde en kutuplaştırıcı, en nefret ettirici anlayışı temsil ettiği için gençlere söz söyleyememenin utancı onlara yeter.”