14 Haziran 2025
Ali Babacan- D-8’in 28. Kuruluş Yıl Dönümü Programı konuşması
Sayın Cumhurbaşkanım,
Çok değerli Genel Başkanlarımız,
Kıymetli Büyükelçiler,
Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının değerli temsilcileri,
Değerli misafirler,
Hanımefendiler, Beyfendiler,
Hepinizi en içten duygularla selamlıyor,
Bundan 28 yıl evvel D8 vizyonunu hayata geçiren;
Prof Dr Necmettin Erbakan Hocamızı saygıyla ve rahmetle anıyorum.
Değerli konuklar,
D-8, sadece bir ekonomik iş birliği örgütü değil.
D-8, adalet, eşitlik, dayanışma ve barış ilkeleriyle şekillenmiş bir ideal aslında.
Erbakan Hoca’nın “Yeni Bir Dünya” vizyonu, D8’in kuruluşunda ilan edilen İstanbul Deklarasyonu ile vücut buldu.
Bu deklarasyonda temel ilklerini de biraz önce sağda-solda gördünüz; 6 tane temel ilke ve amblemi içerisindeki 6 yıldız;
Savaş yerine barış;
Çatışma yerine diyalog;
Sömürü yerine hakça bir düzen;
Çifte standart yerine adalet;
Ayırımcılık yerine eşitlik;
Ve, baskı yerine insan hakları.
İşte bunlar D8 oluşumunun temel kaideleridir.
Aslında D8 ile bir dayanışma köprüsü inşa etti.
Ezilenin, dışlananın, sesi kısılanın yanında duran bir dayanışma köprüsü…
D-8’in ruhunda sadece İslam dünyasının işbirliğini ve beraberliğini güçlendirmek yoktu; D8’in ruhunda insanlığın ortak vicdanı vardı.
Bugün D-8 ülkeleri, 1,3 milyara yakın nüfusuyla, 4,5 trilyon doları aşan bir ekonomisiyle ve 7,5 milyon kilometrekareyi aşan bir coğrafyayla gerçekten de muazzam bir kaynak ve muazzam bir kültürel zenginlik aslında.
Üye ülkeler arasındaki ticareti 500 milyar dolara çıkarmak, ortak lojistik ağlar kurmak, ortak ödeme sistemleri kurmak, KOBİ’lerin finansmanı ile ilgili programlar oluşturmak kuşkusuz bunların hepsi ekonominin gelişmesi açısından ve sinerji doğurmak açısından son derece önemli hedefler.
Ama, Erbakan Hoca’nın “Hakk’ın hâkimiyeti” anlayışıyla aslında şunu da hep hatırlamamız gerekiyor ki; üye ülkelerin yalnızca maddi değil, manevi değerler etrafında da kenetlenmesi aslında çok önem konu.
Bu açıdan baktığımızda D-8, Filistin’deki işgale, Yemen’deki iç savaşa, Arakan’daki zulme ve diğer mazlum coğrafyalardaki olanlara karşı güçlü bir duruş anlamına da geliyor.
Değerli konuklar, değerli katılımcılar,
Bölgemiz gerçekten çok kötü günlerden geçiyor.
Yanı başımızda, Gazze’de on binlerce insan katledildi.
Gençler, yaşlılar, çocuklar, kadınlar, erkekler;
Her biri, isimlerini anacak kimseleri dahi kalmayana değin yeryüzünden silinmeye çalışılıyor.
Saldırgan İsrail hükûmetinin durmaya niyeti yok.
Bir gözleri Gazze’deyken, diğer gözleri Suriye’de.
Bir gözleri Suriye’deyken, diğer yandan İran’ı vurmaya başladılar.
Gözü dönmüş bu pervasız yönetimin durmaya niyeti yok.
Ortadoğu’nun kalbinde, onlarca yıldır sürdürdükleri bir işgal politikası var.
Sistematik şekilde adım adım adım işleyen uzun vadeli politikada var.
Bu işgal, sadece bir halkın topraklarını hedef almıyor;
Bu işgal, uluslararası hukukun temel taşlarını da aslında yerle bir ediyor.
İsrail’in Gazze’de, Batı Şeria’da nerdeyse soykırım varan uygulamalar, Suriye’de gerçekleştirdiği sistematik saldırılar, bölgesel barışı zedelediği gibi, uluslararası düzenin meşruiyetini de aslında yok etmektedir.
Amerikan yönetiminin verdiği koşulsuz destek, İsrail’in şımarıklığını ve hoyratlığını gün geçtikçe artırmaktadır.
50 milyon insanın öldüğü 2. Dünya savaşından sonra, bir daha böylesine büyük bir felaket yaşanmasın diye Birleşmiş Milletler Sistemi kuruldu.
Ve maalesef Birleşmiş Milletler Sistemi son yıllarda tamamen felç olmuş durumda.
Mesele İsrail ise ABD vetosu görüyorsunuz, mesele Ukrayna veya Gürcistan’sa Rus vetosunu görüyorsunuz.
Kurallar sadece zayıflar için uygulanıpta, güçlülere işlemezse bu kaosu götürür.
İşte son iki gündür yaşananlara bir bakın:
İsrail’in evvelsi gece İran’a yönelik başlattığı saldırılar, Ortadoğu’da zaten kırılgan olan barış ve istikrar umutlarını bir kez daha erteledi.
Bu saldırıları, uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak gördüğümü ve şiddetle kınadığımı dün ifade etmiştim.
Tüm tarafları, uluslararası hukuka saygı göstermeye ve çatışmayı derinleştirecek veya bölgeye yayacak adımlardan da kaçınmaya davet ediyorum.
Bölgede çatışmaların tırmanması, hiçbir tarafın faydasına olmayacak, milyonlarca masum insanın hayatını tehlikeye atacak ve zaten ağır bedeller ödeyen Ortadoğu toplumlarını daha da büyük felaketlere sürükleyecektir.
Buradan ABD ve İran’a çağrım, yapılması planlanan nükleer müzakereleri sürdürmektir.
Her iki ülkeyi de, bu kritik meseleyi diplomasi masasında çözmeleri konusunda önerimizi, tavsiyelerimizi paylaşmak istiyorum.
Artık bu aşamada, bu müzakere masasına sadece Amerika’nın ve İran’ın değil en az birkaç daha tarafsız ülkenin de oturması kaçınılmaz hale gelmiştir.
Nükleer anlaşmazlıkların çözümü, ancak diyalog ve karşılıklı güvenle mümkündür.
Taraflar, bu müzakereleri bir fırsat olarak değerlendirmeli ve gerilimi düşürecek adımlar karşılıklı olarak atmalıdır.
Uluslararası kurumları, özellikle Birleşmiş Milletler’i ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nı, Ortadoğu’da barış ve güvenliği sağlama görevlerini yerine getirmeye davet ediyorum.
Belki de daha önemlisi, İslam İşbirliği Teşkilatı da bu konuda ikircikli bir tutumunu terk etmesi ve daha yeknesak bir duruş ortaya koymasını da bundan sonra elzem görüyorum.
Bizler, bu coğrafyada daha fazla kan dökülmesini değil, diyalog ve uzlaşının hâkim olmasını istiyoruz.
Ortadoğu’nun geleceği; savaşla değil, ancak barışla ve iş birliğiyle yeniden inşa edilebilir.
Değerli konuklar, değerli katılımcılar,
Bakın, Rahmetli Erbakan hocamız ne güzel söylemiş:
“Yeryüzünün tamamında hükmünüzü yürütecek bir güce ulaşacaksınız, yoksa bir kasabada bile hak düzeninizi uygulayamazsınız.”
Dünyada meydana gelen her türden haksızlığa sesimizi çıkartmamız ve etkili olmamız için önce güçlü olmamız lazım.
Ekonomide, teknolojide, güvenlik konularında güçlenmek zorundayız.
Daha da önemlisi, itibarımızın güçlü olması, yani sözümüzün güçlü olması gerekiyor.
Çünkü, yeri gelir, “sözün gücü” paradan da silahtan da daha etkili olur.
Sözün gücü de; adaletle, hukukla her daim vicdanla hareket etmekle kazanılır.
Sözün gücü; güvenilir bir muhatap olmakla kazanılır.
Şöyle bir geri çekilip baktığımızda;
İslam ülkelerinin, eğer gerçekten güçlenmek istiyorsak en çok çabayı göstermeleri gereken iki önemli alan var:
Bunlardan birincisi eğitim.
Evet, fert fert iyi yetişmiş insanlardan oluşan bir topluma sahip olmazsak ne ekonomide ne de teknolojide güçlenmek mümkün değil.
Tek tek iyi yetişmiş insan gücüyle ancak ülkelerin ekonomisi büyür.
İyi yetişmiş insan gücüyle ancak teknolojide ve buna bağlı olarak güvenlikte kendimize yeterli hale gelebiliriz.
İslam ülkelerinin en çok çabayı göstermeleri gereken ikinci konu ise önemli iyi yönetişim.
Yani; şeffaflık, hesap verebilirlik, kurumların güçlü olması, kural bazlı bir yönetim anlayışı.
Yani önce “Hukuk” diyebilmek.
Bunları yapmadan zenginleşmek mümkün değil, güçlenmekte mümkün değil, dünyada etkili olmakta mümkün değil.
Değerli konuklar,
Tüm bu anlattığım sebeplerden dolayı, D-8 ülkeleri arasındaki ekonomik iş birliğinin büyümesi; ticari ilişkilerin çeşitlenmesi gerçekten çok değerli.
D-8’in temsil ettiği değerlere, bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Bugün D-8 bir hafızayı, bir mirası, bir itirazı ama aynı zamanda da bir umudu temsil ediyor.
Geçmişten yarınlara uzanan bir hayali, bir vizyonu temsil ediyor.
28. yılında D-8; sesi kısılmaya çalışılanların, ötekileştirilenlerin, ötelenenlerinin, sistemin dışında bırakılmaya çalışanların sesi olmaya devam edecektir.
Çünkü biliyoruz, farkındayız:
Bizim coğrafyamızda akan kan, dökülen gözyaşı, gasp edilen kaynaklar, yıkılan şehirler, yitirilen hayatlar…
Bunların aslında hepsi tek tek birer sonuç.
Bu sonuçların kaynağında ise adaletsizlik var, çifte standart var ve belki de en önemlisi vicdan eksikliği var.
İşte D8 ruhu, tam da bunlara itiraz etmektir.
Bu, sadece bugünün değil, yarınlarımızın da meselesidir.
Bu, bizim neslimizin gelecek nesillere olan borcudur.
Biz şuna inanıyoruz:
İradesi olan milletlerin, vicdanı diri kalan liderlerin ve dayanışmayı ilke edinen ülkelerin; dünyayı değiştirme gücü vardır.
Gelin, dünyayı yalnızca güçlülerin değil, haklıların da yurdu haline getirelim hep beraber.
Sözlerimin sonuna gelirken siyasette diyaloğun yok edilmeye çalışıldığı şu günlerde, birlik olmaya verdikleri önemi her fırsatta gösteren;
Bizleri bu programa davet eden Saadet Partisi’nin değerli Genel Başkanı ve tüm yöneticilerine ve tüm Saadet Partisi camiasına özellikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
D-8’in 28. kuruluş yıl dönümü yürekten bir kez daha tebrik ediyor,
Aynı sorunları tartışmadığımız, coğrafyamızın türlü musibetlerden kurtulduğu, nice D-8 yıl dönümlerinde buluşma temennisiyle, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.